Daha dinamik site için
Şerefli Kur’an’ın ilk ayeti görüldüğü üzere besmeledir. Yüce Rabbimiz Kur'an'ı neden besmeleyle başlattı? Bu sorunun cevabını bulmak için Yüce Allah'ın besmelede işaret ettiği iki sıfatını iyi anlamak gereklidir.Rahman ve Rahîm ne demek?Her iki kelime de (رحم) ‘rhm’ kökünden türemiş tekil sıfat kelimesidir. Fiil olarak ‘rhm’ kök anlamı merhamet/rahmet sahibi olmak (to have mercy), şefkat sahibi olmak (have compassion) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 384 (of 1303) Rahman (رحمن) kelimesi en yüce merhamet sahibi, yüce merhametli olarak Türkçeye çevrilebilir. Besmelede geçen Rahîm (رحيم) kelimesin anlamını iyi anlayabilmek için bu kökten türemiş olan kardeş bir kelimeyi anlamamız gereklidir. Yüce Allah’a çok şükürler olsun ki bize bu kardeş kelimenin anlamını tam olarak işaret etmiş. Bu kardeş kelime kadınlarda bulunan, bebeğin içinde büyüdüğü ‘rahim’ (رحم) organını işaret eder.Rahim kelimesi kadın rahmi/uterus (womb), ilgili/bağlantılı/akraba (relationship) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 384 (of 1303)Hemen görüleceği üzere kadınlarda bulunan rahim kelimesinde uzatma ‘ye’ (ي) harfi yoktur. Besmelede geçen formunda ise uzatma ‘ye’ (ي) harfi vardır. Türkçeye çevirdiğimizde kadınlarda bulunan üreme organı olan rahim ‘rahim’ şeklinde; besmelede bulunan ‘rahîm’ de ‘rahîm’ şeklinde yazılabilir. Tek fark besmeledeki formunda şapkalı ‘î’ olmasıdır. Kur’an’da benzer yazılışı İbrahim kelimesi için de görürüz. İbrahim kelimesi 43 yerde ‘İbrahîm’ (ابرهيم) olarak yani uzatma ‘ye’ (ي) harfiyle yazılmışken (örnek 3:33), 15 yerde ‘ibrahim’ (ابرهم) olarak yani uzatma ‘ye’ (ي) harfi olmadan yazılmıştır (örnek 2:124). Besmeledeki ‘Rahîm’ kelimesinin tabiri caizse kardeşi olan, kadınlarda bulunan rahimlerin özelliği iyi incelendiğinde besmelede geçen Rahîm kelimesinin işaretleri daha iyi anlaşılır.Kadın rahmi merhametin en üst seviyede tecelli etmesidir. Bir bebeği öyle bir sarar ki onu her türlü zararlıya karşı korur. İçerdiği güçlü kaslarla bebeği bir zırh gibi sarar. Ayrıca bebeği plasenta dediğimiz (bebeğin eşi) yapı aracılıyla besler. Gözle görünmeyen bir embriyodan doğuma kadar bebeğin ihtiyacı olan oksijeni, tüm elektrolitleri, tüm aminoasitleri, tüm yağ asitlerini, tüm karbonhidratları, tüm vitaminleri kısacası tüm atomları anne kanından alır ve bebeğe transfer eder. Bebeğin üretmiş olduğu karbondioksit gazını ve diğer atıkları anne kanına geçirir. Rahim içinde oluşan amniyon sıvısı sayesinde bebek ağırlıksız bir ortamdaymış gibi serbest olarak sıvı içinde yüzer ve dengeli bir şekilde, muhteşem bir güzellikte yaratılır. Zamanı geldiğinde rahim bebeğin olgunlaştığını anlar ve doğumu başlatır. Ritmik kasılmalarla bebeği kibarca vajinaya doğru iter. En sonunda bebek doğar. Göbek kordonu bağlanır ve kesilir. Rahim bebeğin eşini kibarca bırakır. Bebeğin eşi rahimden ayrılır ve vajinadan çıkar. Büyümüş olan rahim kendini kasarak kanamayı durdurur. Doğumdan 14 gün sonra eski halinde gelir. Kadın rahmi Yüce Allah’ın Rahman sıfatının tecelli etmiş halidir; vücut bulmuş, ortaya çıkmış halidir. Ne muhteşemsin Yüce Allah’ım! SubhanAllah.Rahîm kelimesi Rahman sıfatının yani yüce merhamet sahibi olan Rabbimizin bu sıfatının tecelli etmesi, vücut bulmasıdır. Böylece anlarız ki besmele şu şekilde Türkçeye çevrilebilir1:1 Allah’ın adıyla; yüce merhametli; yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Kur’an neden besmeleyle başladı?Rabbimizin bizlere işaret etmesiyle besmelenin anlamını tam olarak öğrendik. Kur’an’ı besmeleyle başlaması onun alemler için bir rahmet olmasındandır. Yüce Allah bu nedenle Rahmet sıfatını öncelikle işaret etmiş ve daha sonra bu sıfatın tecelli etmesini işaret eden Rahîm sıfatını işaret etmiştir. Şerefli Kur’an Rabbimizin Rahman sıfatının yine O’nun Rahîm sıfatıyla tecelli etmiş, vücut bulmuş, ortaya çıkmış halidir. Bir annenin rahmi bebeği nasıl sarıp koruyorsa; bebeğin ihtiyacı olan her şeyi yerine getiriyorsa Kur’an’da bir insan için anne rahmi gibidir. Bu nedenle Kur’an’ın besmeleyle başlaması gerçekten muhteşem bir güzelliktedir. Besmele Kur’an’ın en sık tekrar eden ayetidir. Kur’an’da 114 (19x6) besmele vardır. Bu besmelelerin 2 tanesi numaralıdır; 112 tanesiyse numarasızdır. Besmele 113 surenin başında bulunurken çok ilginç bir şekilde sadece 1 surenin başında bulunmaz. Bu da 9. suredir. Yüce Allah 1. surenin başındaki besmeleyi numaralı yaparak; 9. surenin başına da besmele koymayarak 19 sayısına bir dikkat çekmiştir. Başında besmele olmayan 9. sure 1. sure olarak alındığında tam 19. sure olan 27. surenin 30. ayetinde, sure içinde besmele geçirilir. Böylece Kur’an’daki en çok tekrar edilen besmele sayısı 114’e tamamlanır.Besmele 19 (19x1) harften oluşur (Tablo-1). Besmelede geçen Yüce Allah’ın isim ve sıfatları Kur’an’da tam olarak 19’un katı olacak şekilde geçer. Allah kelimesi 2698 (19x142) kez; Rahman kelimesi 57 (19x3) kez ve Rahîm kelimesi 114 (19x6) kez geçer (Tablo-2). Tablo-1. Besmeleyi oluşturan 4 kelimede toplam 19 Arapça harf vardır.1. kelimeBismiBSMMSBمسب3212. kelimeAllahALLHHLLAهللا76543. kelimeEr-RahmanEL-RHMNNMHRLEنمحرلا13121110984. kelimeEr-RahîmEL-RHYMMYHRLEميحرلا191817161514 Tablo-2. Yüce Allah’ın besmelede bulunan isim ve sıfatları tüm Kur’an’da 19’un katı olacak şekilde geçer.KelimeGeçiş sayısı(الله) Allah 2698 (142x19)(رحمن) Rahman 57 (3x19)(رحيم) Rahîm 114 (6x19) Bu işaretler neden var?Kur’an’ın 19 sayısı temelli bir sistemle örüntülendiğini Yüce Rabbimiz bizlere Müddesir suresinde bildirmiştir. 19 sayısı Kur’an’ın Yüce Allah katından geldiğine dair rasyonel, inkâr edilemez, kendisine hayran bırakan muhteşem matematiksel veriler sunar. Bu deliller imanı olanların imanını kat ve kat artırır (74:31). Yüce Rabbimin ayetlerine göre herkes 19 mucizesine tanık olamayacaktır. Tanık olanlar Yüce Allah katında bir kıdem, bir kademe kazanacaklardır (74:37).
Hamd kelimesinin kökü (حمد) ‘hmd’ olup övmek, methetmek (to praise) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 238 (of 1303)Ayetten en yüce övgünün/methetmenin Yüce Allah’a ait olduğunu anlarız. İnsanların ağızlarıyla neredeyse her yerde ‘Hamd olsun Allah’a’ dediklerini görmekteyiz. Ağızla bu sözü söylemenin hiçbir kıymeti yoktur. Önemli olan bu sözün gerçek anlamına tanık olmak ve tecelli edenleri kalpten hissetmektir. Bir şeyi övmek için öncelikle övülen şeyin gerçekten o övgüye veya övgülere layık olup olmadığı tam olarak anlaşılmalıdır. Bu nedenle övgüyü yapacak kimse övgüde bulunacağı konuda kendisini geliştirmelidir ki gerçek anlamda övgü yapabilsin. Örneğin okuma yazma bilmeyen bir kimse genel görelilik teorisini geliştiren Albert Einstein’ı gerçek anlamda övebilir mi? Mümkün değil. Okuma yazma bilen ancak fizikten anlamayan bir kimse Albert Einstein’ı nasıl över? Diliyle bir şeyler söyler ancak kalbinde hissettiği yavandır. Güçlü bir duygu değildir. Sadece gerçek anlamda fizikçi olan bir kimse Albert Einstein’ı tam olarak övebilir. Albert Einstein’ın yaptıklarının anlamlarını tüm kalbiyle hisseder. Albert Einstein’a olan saygısı derinleşir. Rabbimiz ki evreni/evrenleri yarattı ve muhteşem bir düzen kurdu. Onu övebilmemiz için onun eserlerini iyi anlamamız gereklidir. Evren denilen kitabı ve Kur’an’ı iyi okumak durumundayız. Evreni ve Kur’an’ı anlamaya başladığımızda Rabbimize olan saygımız, haşyetimiz kat ve kat artacaktır.En yüce övgüye sahip bir varlığı O’nun astından hiçbir şey hakkıyla, tam olarak övemez, takdir edemez. Ancak sadece kendisi hak ettiği bu övgüyü takdir edebilir, kuşatabilir. Bize düşen görev gücümüzün yettiği ölçüde evren kitabını ve Kur’an’ı anlayarak okumaktır. Rab kelimesi kökü (ربب) ‘rbb’ olup efendi/patron olmak (to be master), kumanda etmek/komuta etmek (command) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 370 (of 1303) Alem kelimesi kökü (علم) olup dünya (world), evren (universe), kâinat/düzen (cosmos) anlamındadır. Ayette çoğul isim kelimesi olarak gelmiştir. Ayetten anlarız ki Yüce Allah’ın Rab sıfatı yaratılmış olan tüm alemleri komuta etmektedir. Yüce Allah bu alemlerdeki işlerin ve oluşların; her şeyin Rab sıfatıyla efendisidir, komutanıdır.
Bak; 1:1
Melik kelimesi kökü (ملك) ‘mlk’ olup kral-hükümdar (king), hünkâr/han (sovereign) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 1082 (of 1303) Din kelimesi kökü (دين) ‘dyn’ olup din (religion), inanç öğretisi (creed) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 353 (of 1303)Yevm kelimesi kökü (يوم) olup gün (day), time-season (zaman/dönem) demektir. Steingass, page 1242 (of 1241)‘Din günü’ tamlaması insanların din konusunda yargılanacağı günü/zamanı/dönemi işaret eder. Ahiret evreninde yapılacak olan yargılama gününün baş konusu din olacaktır, inanç öğretisi olacaktır. Hangi dine/inanç öğretisine tabi olundu onun yargılaması yapılacaktır. Yüce Allah’ın bizler için razı olduğu gerçek İslam dinine (5:3) mi tabi oldun yoksa Yüce Allah’ın biricik Kur’an’ı haricinde zan içeren, haktan asla bir şey getirmeyen hadis kitaplarına, mezheplere, tarikatlara mı tabi oldun; bunun yargılaması yapılacaktır. Yüce Allah bu yargılamanın hükümdarı olduğunu bizlere bildirmektedir. Bu da bize din dününde yapılan yargılamanın tek yetkilisinin, tek hükümdarının, tek hünkârının Yüce Allah olduğunu açıkça gösterir.
‘na’budu’ kelimesi kökü (عبد) olup ibadet etmek/kulluk etmek/tapınmak (worship), hizmet etmek (serve), ilahlaştımak/taparcasına sevmek (idolize), köle olmak (enslave) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 685 (of 1303)Ayette fiil olarak, 1. şahıs çoğul, geniş zaman kipinde gelmiştir. ‘kulluk ederiz’ anlamına gelir. ‘İyyâke’ kelimesi ‘sadece sana’ demektir. Demek ki kulluk sadece ve sadece Yüce Allah’a yapılacaktır. Taparcasına sevmek, ilahlaştırmak/tanrılaştırmak, kölelik yapmak, kul olmak sadece Yüce Allah’a özgülenecektir. O’nun astından hiçbir şeye bu paye verilmeyecektir. ‘nestaîn’ kelimesi kökü (عون) olup yardım etmek/yardım talebinde bulunmak (help), yardım amaçlı destek vermek/talep etmek (support) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 771 (of 1303)Ayette fiil olarak, 1. şahıs çoğul, geniş zaman kipinde gelmiştir. ‘istekte bulunuruz yardım için/istekte bulunuruz destek için’ anlamına gelir.Demek ki ilahi yardım ve destek sadece ve sadece Yüce Allah’tan talep edilecektir. O’nun astından hiçbir şeyden ilahi bir yardım, destek istenmeyecektir. Yüce Allah’ın astından peygamberlerden, ölmüş kimselerden, evliyadan/velilerden, imamlardan, tekkelerden, türbelerden, yatırlardan asla ilahi bir yardım istenmeyecektir. Ayetin anlamını saptıran bazı müşrikler yardım/destek istemeyi ilahi anlamından çıkarıp sıradan işlerde de yarım istemenin işaret edildiğini iddia ederek müşrikliklerine kılıf hazırlarlar. Örneğin; düşüp ayağını kıran bir kimse yandan geçen insanlardan yardım/destek isteyemez mi? Elbette ister. Derler ki: "Öyleyse biz de bu ayete rağmen Yüce Allah'ın astından kimselerden ilahi yardım isteyebiliriz." Şeytanın aldatmacası ne de yaman! Ayette kastedilen şüphesiz ilahi destektir; ilahi yardımdır. Bir insan elinden gelen her şeyi yapacaktır. Mücadele edecektir. İnsanlardan elbette yardım talep edebilir. Tevekkül ve ilahi destek/yardım konusundaysa sadece Rabbinden yardım ve destek isteyecektir. Sadece ve sadece Rabbinden.
*Dışlama vurgusu (+). **İlâhî yardım.
‘ihdina’ kelimesinin kökü (هدي) olup doğru yolda olmak (on the right way), kılavuzluk yapmak (guide), yönlendirmek (direct), göstermek (show) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 1199 (of 1303)Ayette fiil olarak, 2. tekil şahıs özne ve 1. çoğul şahıs zamirle gelmiştir. ‘kılavuzla bizleri’ anlamı vardır. Özne şüphesiz Allah’ı işaret eder. ‘l-mustakîm’ kelimesinin kökü (قوم) olup ayağa kalkmak (get up), dikelmek (stand), dimdik (erect), dik/doğru (upright) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 1199 (of 1303). Ayette aktif sıfat olarak gelmiştir. ‘s-sırât’ kelimesinin kökü (صرط) olup yol (way), gidişat/yön (path) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 597 (of 1303). Ayette tekil isim kelimesi olarak gelmiştir.Anlarız ki kılavuzlanan yol dosdoğru, dimdik, eğik bükük olmayan, dimdik ayakta olan bir yol olmalıdır. Bu yol hiç şüphesiz Kur’an’ın ta kendisidir. ‘s-sırât’ kelimesinin tekil gelmesinden anlarız ki tek bir dosdoğru yol vardır. Başka bir dosdoğru yol asla yoktur. Bu yol da sadece Kur’an yoludur. Sadece Kur’an demek yerine tarikatlara, mezheplere, imamlara, şeyhlere, hadis/söylenti kitaplarına tabi olanlar Yüce Allah’ın dosdoğru yolunda asla değillerdir. Dosdoğru yola kılavuzlu asla değillerdir. Şeytanın aldatmacası o kadar yaman ki milyarlarca insan 1. sure olan Fatiha suresini namazlarında Arapça olarak binlerce kez okur. Ancak maalesef anlamını bilmeden; Rableri kendilerine ne emretmiş bilmeden, tekerleme gibi okurlar. Çünkü Yüce Allah’ın vaadi haktır, gerçektir. İblisin zannı/varsayımı doğru çıktı. İnsanların çoğunluğu cehennemdedir. Şeytanın üzerine oturduğu o ‘s-sırât l-mustakîm’ yolu Kur’an’dır. Şeytan Kur’an’ın anlaşılarak okunmasına engel olmuştur. İnsanların çoğu Yüce Allah’ın dosdoğru yolundan sapmıştır. Yapmamız gereken nedir?Kur’an’la aramızda olan tüm şeytanları yani saptırıcıları (hadis/söylenti kitapları, şeyhler, tarikatlar, mezhepler, tekkeler, türbeler, veliler vb.) terk etmek ve sadece Kur’an demek. Kur’an’ı anladığımız dilde okumak ve anlamak. Sonrası anladığımıza uymak, anladığımıza tabi olmak. Kur’an bize yeter demek.
Üzerine nimet verilen kimselerin yolu nedir?Yüce Rabbimiz dosdoğru yol olan Kur’an’a tabi olmamız gerektiğini bazı kimseleri işaret ederek bildirmektedir. Bu kimseler doğru yola kılavuzlanmış kimselerdir. Yüce Allah onları nimetlendirmiş; lütfundan, fazlından hidayet bağışlamıştır. Bu kimseler sadece Kur’an diyen ve kendisine değil de sadece Kur’an’a çağıran, sadece Kur’an yoluna davet eden kimselerdir. Kur’an’la cihat eden ve asla bir ücret/bir ecir istemeyen kimselerdir. Ecirlerini sadece Yüce Allah katında bulma ümidinde olan kimselerdir. Şirke asla bulaşmayan, tek tanrıcı kimselerdir. Üzerine gazap edilen, sapkınların yoluna değil!‘d-dâllîn’ kelimesinin kökü (ضلل) olup fiil olarak yolunu kaybetmek (lose one’s way), yanlış yola kılavuzlamak (misguide), yoldan çıkmak/sapmak (go astray) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 635 (of 1303). Ayette aktif isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘sapkınlar’, ‘yoldan çıkanlar’, ‘yolunu kaybedenler’, 'dalalet içinde olanlar' anlamındadır. Sadece Kur’an yerine onun astından dinde hüküm koyucu kitaplar (söylenti/hadis kitapları), şeyhler, mezhep imamları, tarikat liderleri, imamlar edinenlerin tamamı sapkınlardır. Ayette geçen ‘d-dâllîn’ kelimesine muhataptırlar. Sapmış kimseler üzerine Yüce Allah gazap eder;‘l-magdûbi kelimesinin kökü (غضب) olup gazap/öfke (wrath), kızgın (angry, exasperated) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 791 (of 1303). Ayette pasif isim, tekil kelime olarak gelmiş olup ‘gazap edilen’, ‘öfkelenilen’ anlamındadır. Anlaşılır ki Yüce Allah’ın ‘s-sırât l-mustakîm’ yolu olan sadece Kur’an’dan sapanlara Yüce Allah öfkelenir, gazap eder. Yüce Allah bu kimselere gazap eder. Üzerlerine pislik ve gazap yağdırır (7:71).Kur’an’ın açılış suresi olan kısacık bir sureyi bile anlamını bilerek okuduğumuzda bizi cehennemden uzak tutacak bilgiler içerdiğini rahatlıkla görebiliriz. Bir sureyi anlamını bilmeden binlerce kez okumak keramet değildir. Keramet anlamını bilerek okumak ve anladığımızı hayata geçirmektir.
*Elif, Lâm, Mim.
*Kur'an.**Kur'an sadece takva sahiplerine yani muttakilere bir doğru yola kılavuzdur. Takva sahibi olmayan kimseler Kur'an'ın kılavuzluğundan asla faydalandırılmaz.
*Takva sahipleri.**Rablerini gözleriyle göremeseler de O'nun tecelli etmiş olan isimlerine/sıfatlarına tanık/şahit olarak iman ederler/emin olurlar.
*Takva sahipleri.**Kur'an'a***Tevrat'a ve İncîl'e.****Yakın olarak emin olurlar.
*Takva sahipleri.
*Yüce Allah'ın ayetlerini içeren kutsal kitapların hükmünü örten, gizleyen, yok sayan, görmezden gelen kâfirler.**İslâm olun; sadece kutsal kitaplara gelin, sadece Rabbinizin kitabına uyun; sadece Kur'an'a tabi olun. İbrahim'in milletine tabi olun. Hanif yani tek tanrıcı olun. Rabbinize şirk koşmayın. İblîs'in adımlarını izlemeyin.***Kutsal kitapların hükmünü gizleyenler, örtenler gerçek bir imana sahip değillerdir.
*Artık bu kâfirler asla şuurlanamazlar; akledemezler. Kalp akletmede önemli bir organdır. Kalpte bulunan 40-50 bin adet sinir hücresi beynin karar verme bölgesi olan perçem (ön lob) bölgesine sinir ağları gönderir. Kâfirlerin kulakları vardır onunla işitmezler, gözleri vardır onunla görmezler, kalpleri vardır onunla akletmezler.**Kâfirlerin kalpleri katıdır, sıkıdır. Kalpte bulunan sinirlerin beynin ön lobuna olan sağlıklı iletişimi bir örtü/engel ile engellenmiştir.**Büyük bir azap Yüce Allah'ın kutsal kitaplardaki hükümlerini gizleyenlere, örtenlere yani kâfirleredir. Kur'an'ın ayetlerini hadislerle örtenler, yok sayanlar da kâfirlerdir. Mezhepler, tarikatlar, sadece Kur'an demeyen, Kur'an bize yeter demeyen herkes kâfirdir.
*Sahte müminler. "Allah'a ve âhiret gününe iman ederiz" deyip de Yüce Allah'a şirk koşarak iman eden sahte müminler.**Evre, dönem.***Yüce Allah'a ve âhirete gönülden iman ederler; bunu da deklere ederler ancak asla gerçek müminler değillerdir. Sahte müminlerdir. Çünkü Yüce Allah'a illa ki şirk koşarak iman ederler. Sadece kutsal kitaplardaki hükümleri dinde kaynak edinecekleri yere onların astından uyduruk söylentilere de tabi olurlar. Yahudilerin Talmud'a tabi olması, Hristiyanların Tarsuslu Pavlus'un uyduruk öğretilerine tabi olması, kendisini Müslüman sanan milyarlarca insanın da hadislere/mezheplere tabi olmaları bu ayette açıkça işaret edilmiştir.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminler. Bu müşrikler inançlarında samimidirler. İnsanları aldatarak kendi uyduruk dinlerine tabi olmaya çağırırlar; hatta zorlarlar. Tek tanrıcı olan, "kutsal kitaplar bizlere yeter, Kur'an bizlere yeter" diyen tek tanrıcıları da kendi uyduruk dinlerine döndürmeye çalışırlar. Yüce Allah adına uyduruk hadisler türeterek Allah adına bile yalan söylerler. Oysa ancak kendilerini ateşe sürükleyecek şeyle kendilerini aldatırlar.**Bilinçlenirler, farkına varırlar, anlarlar.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminler. **Kutsal kitaplar dışında dinde hüküm koyan her şey din adına bir yalandır. Kur'an haricinde dinde hüküm koyan her şey din adına bir yalandır.
*2:8 ayetinde özellikleri iaşret edilen sahte müminlere.**Anlarız ki sahte müminler her zaman yerde fesat çıkarır. Kendi sahte dinlerini yayma adına her şeyi caiz görürler. Dünyanın başına bela olurlar. Dünyanın şu an kargaşa içinde olması müşrik Yahudiler, müşrik Hristiyanlar ve müşrik Müslümanlar nedeniyledir. Yani sahte imanlılar, sahte müminler yeryüzünde fesat/bozgun çıkarırlar. ***Sahte müminler yaptıkları bu fesatı/bozgunculuğu aslında kendi uyduruk dinleri adına bir düzeltici olarak görürler. Bunu da samimi olarak yaparlar. Kendisini canlı bomba yaparak masum insanları katleden bir sahte mümin tam olarak bu ayetin tanımına uyar.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminler.**Bilinçlenmezler, farkına varmazlar, anlamazlar.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminlere.**Gerçek müminler gibi. Tek tanrıcı olan, sadece kutsal kitaplar diyen insanlar gibi. Sadece Kur'an'ın ayetlerine tabi olmuş, sadece Rabbinin kitabına uyan kimseler gibi. ***Sahte müminlerin bir özelliği de kendi uyduruk dinlerini her şeyin üzerinde görmeleridir. Kendi dinlerine tabi olmayanları ahmak, aptal, anlamaz, kavramaz olarak görmeleridir. ****Oysa ahmak, aptal, anlamaz, bir şey kavramaz olanlar kendileridir. Sadece kutsal kitaplara uymak varken şirke girerek dinde hüküm koyan şeylere tabi olmaları buna açık bir delildir.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminler.**Sadece Kur'an'a tabi olmuş tek tanrıcılara.***Anlarız ki Kur'an'ın inme sürecinde sahte müminler vardır. Kendilerini mümin sanan bu kimseler sadece Kur'an'a tabi olmuş kimselerle alay etmektedirler. Kur'an öğretileri yerine saptırıcılara/şeytânlara tabi olurlar.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminlerle.**Sahte müminlerin bir özelliği de uyduruk dinleri konusunda taşkınlık yapmalarıdır. Yüce Allah'ın emri olmayan şeyleri uyduruk hadisleriyle din yapanların uygulamaları her zaman taşkınlık içerir. "Namaz kılmayanı dövün, hapsedin, namaz kılıncaya kadar hapiste tutun, hatta orada ölsün. Zina edeni taşlayarak öldürün. Dinden döneni öldürün. Bir kadın tek başına 80 km uzağa gidemez" gibi sapkın taşkınlıklar sahte müminlerin özelliğidir.***Bu kimseler bu abuk sabuk taşkınlıklarından samimidirler.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminler.**Kur'an yerine abuk sabuk taşkınlıklara/sapkınlıklara tabi oldular.***Kur'an'la.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminlerin.**Sahte müminler doğru yolu asla bulamazlar. Yüce Allah onları karanlıklarda bırakır.
*Sapkınlıklara karşı sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Tepki vermezler. **2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminler.***Sahte dinlerinden.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminler.
*2:8 ayetinde işaret edilen sahte müminlerin benzeri kimseler.
*Homo Sapiens.**Homo Sapiens öncesi yeryüzünde yaşayan ve soyları kesilen Homo Heidelbergensis, Homo Rudolfensis, Homo Habilis, Homo Floresiensis, Homo Erectus ve Homo Neanderthalensis gibi insan türleri.Günümüzde dünyaya egemen olan insan türünden (Homo Sapiens) önce yaşamış olan insan türleri
* Evren ve Dünya atmosferi.
*Resûl Muhammed.**Kur'an'ın.
*Cennetten.**Selam diyarında/yurdunda verilen rızıklar.
*Allah.**Dünya atmosferi işaret edilmiştir. Yer yani Dünya gezegeni yaratıldığında bir atmosfere yani göğe sahip değildi. Dünya atmosferinin oluşumu sonradan gerçekleşmiştir. ***Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerin gökleri de Dünya atmosferimizle aynı zamanda düzenlenmiştir. Çoklu gökler bu ayette Güneş sistemdeki gezegenlerin gökleri için kullanılmıştır.
*Homo Sapiens yani bilge insan diğer insan türlerinin yerine halîfe olmuştur. 2:21 ayetinde işaret edilen insan türlerinin soyu kesilmiş ve onların yerine bilge insan yerin hâkimi yapılmıştır. Homo Sapiens öncesi Dünya gezegeninde yaşayan bu insan türleri takva sahibi değildi. Yaratılış gereği fücurlarıyla hareket ediyorlardı. Bilge insan değillerdi. Hayvansı iç güdülerle hareket ederek yerde kan döküyorlar, birbirlerini öldürüyorlar ve bozgunculuk yapıyorlardı. Melekler bunu gördüleri için Yüce Allah'a soru sormaktadırlar. **Melekler.***Yerde.****Allah.
*Yüce Allah'ın sıfatları ve nasıl tecelli ettikleri öğretildi. Bu öğretme süreci evrenimiz yaratılmadan önce Yüce Allah'ın arşında bir yerde gerçekleşti.
*Bilge insan prototipi olan Adem meleklerin yapamadığını yapmıştır. Yüce Allah'ın sıfatlarının isimlerini öğrenmiş ve onların nasıl tecelli ettiklerini şerefli meleklere haber vermiştir. İşte insanı değerli kılan da tam olarak budur. Yüce Allah'ın sıfatlarını kendisine bahşedilen akılla öğrenebilmek.
*Âdem, eşi ve tüm insanlar olarak bizler yaşadığımız evrene gönderilmeden önce başka bir cennet evreninde yaşamaktaydık. Kolay ve rahat bir şekilde.**Tekil gelmiş bir kelimedir. Dallanmış budaklanmış, ağaç dalları gibi ağ oluşturan. Evrenimizin ağacı kozmik ağdır; maddedir. Ayetten anlarız ki Yüce Allah bizlere bu şeye yaklaşmayı yasaklamıştır.
*İblîs**İblîs cennette bulunan Âdem ve eşine bulunduğu paralel evrenden fısıldayarak onları kandırmış ve cennetten çıkmalarına neden olmuştur.
*Yüce Allah alçak bir evrene indirilen ve yeniden bir sınava tabi tutulan, 2. bir şans verilen insanları doğru yola kılavuzlayacak olan kutsal kitaplar indireceğini açıkta bildirmektedir. Kim bu kutsal kitaplara uyarsa, tabi olursa 2. şansında hata yapmadan başarılı olur. Cennetlere girmeyi hak eder.
*Cehennemde.
*İnsanlar Yüce Allah'a olan sözlerini tutarlarsa Yüce Allah da mutlak ki onlara olan ahdini yerine getirir; hak edeni cennetlerine sokar.**Dışlama vurgusu.
*Kur’ân’a.
‘rkeu’ kelimesi kökü (ركع) reverans/selam ya da teşekkür anlamına eğilme ya da diz kırma biçiminde yapılan hareket (bow), diz çökmek (kneel), teslim olmak/kabullenmek (submit), dize gelmek (surrender), olup namazda başı ve omurgayı eğmek (rüku etmek) (bow in pray), alçakgönüllülük ve kibirden yoksun olmayı belirtmek için başı eğmek (ibadette veya başka durumlarda) (to denote humility and self-abasement either in worship or in other cases.), yaşlanmaya bağlı başın eğilmesi (he lowered his head and he (an old man) bowed himself, or bent himself, or became bowed or bent, by reason of age), yorgun devenin başını eğmesi, hurma ağacının eğilmesi, zengin birisinin daha sonradan fakirleşmesi sonrası önceki yeterliliğini, durumunun azalması, alçalması) anlamındadır. Lane's Lexicon, page 1153 (of 3039)
*Tevrat
*Rablerinin huzuruna çıkacaklarını ve hesap vereceklerini varsayarak sürekli olarak Rablerine dönerler.
*Bu ayette dünya hayatının farklı çağları/zamanları işaret edilmiştir. Yoksa İsrâîloğulları evrenin her yerindeki yaşamlara fazlalıklı kılınmıştır demek değildir.
*Nefisten.
*Gözlerinizle bakıyordunuz, görüyordunuz, tanık oluyordunuz.
*Çoğul olarak gelmiştir. Anlarız ki Yüce Allah'ın vaadi Cibrîl benzeri şerefli elçiler tarafından yerine getirilmiştir. **Musa peygamber 40 gece boyunca yalnız kalmış ve kendisine indirilen vahye odaklanmıştır.
*Anlaşılır ki Tevrat 40 gecede indirilmiştir. **Tevrat
*Gözlerinizle bakıyordunuz, görüyordunuz, tanık oluyordunuz.
*Bayılan kimselerin ayılması, bilinçlerinin kendine gelmesi. **Yakınlarına yıldırım düşmesi nedeniyle baygınlık geçiren, bilinçlerini kaybeden kimseler.
*İnsan Yüce Allah'a ne zarar verebilir ne de fayda verebilir. Hiçbir etkide bulunamaz. İnsan ne yaparsa kendine yapar. Yüce Allah'a şirk koşarak, O'na ortak koşarak ancak kendine zulmeder.
*Yüce Allah'ın sözünü başka sözle takas ettiler. Yüce Allah'ın kutsal kitabı olan Tevrat'ı başka sözlere takas ettiler. Böylece saptılar, doğru yol olan Tevrat'tan uzaklaştılar. Bu nedenle üzerlerine gökten pislik yağdı.
*Saygısız, kaba, kural tanımaz, terbiyesiz.
Not: 2:62, 5:69, 22:17 ayetleri cennetlere girmenin minimum/asgari/en az şartlarını bildirmektedir. 22:17 ayetinde ayrıca cehenneme girmemenin yolu olan şirke günahına bir vurgu vardır.
*Mîsâka uymadınız.
*Dışlanan, reddedilen maymunlara işaret de anlamlıdır. Maymunlar topluluk halinde yaşarlar. Hiyerarşi söz konusudur. Bazı maymunlar lider tarafından topluluktan kovulur. Bu reddedilen maymunlarda stres, huzursuzluk çok daha yüksektir. Bir türlü huzur bulamazlar.
*Maymunlaşma sürecinin öncesi ve sonrası. Akılsızca taklit etmenin sonuçları muttakiler için bir vaazdır, tavsiyedir.
*Mûsâ.
*Mûsâ.**Allah.***Dişi sığır.****Yavruluktan yeni çıkmış.
*Mûsâ.**Dişi sığır.***Dişi sığırın.
*Dişi sığır.**İnşAllâh.
*Dişi sığır.**Zorla yaptılar. Yoksa kendiliklerinden yapmayacaklardı.
*Yüce Allah'ın Kur'an'da prekordiyal vuruşu işaret etmesi de gelecek nesiller için büyük bir ayet/mucize olmuştur.
*Dirilme mucizesi
*Çok istemek.**Kutsal kitaplar.***Bilerek tahrif ettiler. Kutsal kitapları anladıkları halde. Yüce Allah'ın kelamını tahrif etmenin yasak olduğunu bilmelerine rağmen.
*Kutsal kitapların ayetleri. Hidayetin yollarını açarlar; cennetlerin yolunu açarlar. **Ayetleri halkan/toplumdan gizleyelim. Ayetleri açık etmeyelim. Toplum anlamasın ayetleri. Bizim kontrolümüzde olsunlar. ***Sizler ayetleri onlara açık ederseniz onlar da bu ayetleri Rabbinizin katında sizlere karşı kullanır ve sizlere galip gelirler. ****Yüce Allah bu düşüncenin toptan akılsızlık, beyinsizlik olduğunu vurgulamaktadır.
*Kutsal kitabı.
*Kutsal kitaplar yerine dinde hüküm koyucu kitaplar yazan kimseler. Tevrat yerine Talmud'u yazanlar. İncil yerine masalları/mektupları yazanlar. Kur'an yerine tamamı zan ve insan sözü olan söylenti/hadis kitaplarını yazanlar. Bu kimseler elleriyle yazdıkları kitapların Yüce Allah katından olduğunu iddia ederler. Bu kitapları az bir bedel/ücret karşılığında kutsal kitapmış gibi halka sunarlar; kazanç sağlarlar.
*Cehennemde.
*Kutsal kitap.
*Tevrat**Bir düzene bağlı şekilde.
*Kutsak kitapların ayetlerinin pek azına gerçekten iman ederler. Çoğuna iman etmezler. Kutsal kitaplar yerine Talmud gibi kitaplara iman ederler.
*Kur'an.**Tevrat.***Kur'an inmeden önce kâfirlere karşı Allah'tan yardım aranırlardı; Yüce Allah'a yardım için çağrıda bulunurlardı.
*Kur’ân'a.**Kur’ân.
*Gerçekten bu şekilde iman etmişseniz, kalpten iman etmişseniz durumunuz vahim demektir.
*Saf, has, katıksız, karışıksız.**Diğer insanların haricinde, sadece sizlere özel, halis.
*Aşırı, güçlü istekli, tutkulu.
*Tevrat
*Tevrat.**Kur'an.
*Doğrudan saptırıcı, iyiyi bozucu, iyiden uzaklaştırıcı insanlar. **Hükümdar, hünkâr, kral.***Antik Babil. MÖ 1300 yılları. Irak’ın başkenti Bağdat’ın 100 km güneyinde bulunan antik Babil krallığının başkenti. Antik Yahudiya krallığıyla komşu. ****Öğrenilen telkin ve hipnoz teknikleri iyi ya da kötü yönde kullanılabilir. Öğrenen kimse için büyük bir fitne/test/sınav olacaktır. *****Telkin hipnoz teknikleri öyle etkilidir ki karı-koca arasındaki sıkı bağı bile koparır. Bir kocaya ya da kadına eşinin kendisini aldattığı yönünde telkin verilirse mutlak ki etkisi çok fazla olur.
*Ödül, karşılık, ecir.
*Gerçek iman etmiş kimseler kimsenin çiftlik hayvanı olmaz. Güdülen bir küçük baş veya büyük baş hayvan asla olmaz. Yüce Allah'ın resulü bile olsa kimseden güdülmek için kendilerine çobanlık yapmasını istemezler. İşlerini şura yani danışmayla birlikte yaparlar. **Hayvanları merada otlatmak, gütmek, çobanlık yapmak. ***Resulün ilgi göstermesi, onları gözünün önünde bulundurması mutlak ki müminlere dinginlik verir. Sakinlik verir.
*Sadece ona özgüler, ona ayırır, sadece ona hususi ve özel yapar.**Sahibidir.
*Ayeti.**Ayetten.***Ayetin.
*Evren.
*Resul Muhammed.
*İslam oldu. Kutsal kitapların getirdiği İslam dinine teslim olarak Yüce Allah'a yüzünü teslim etti.
*Tevrat'ı ve İncil'i.**Anlaşmazlığa.
*Dişil zamirle işaret edilen mescit değildir. Mescitlerde ayağa kaldırılan salattır. Mescitlere salat eylemi gerçekleştirmek için girilir ve Yüce Allah zikredilir.
*Zıt yönlerin birlikte işaret edilmesi her yönü işaret eder. Aşağı-yukarı, az-çok, sabah-akşam gibi.
*Evren.
*Evrenin.
*Kur'an. Kur'an ayetleri.
*Kur’ân.**Anlayarak, derinlemesine düşünerek, aklı ve fikri kullanarak. Şerefli Kur'an'ın ayetlerini anlamadan Arapçasından papağan gibi tekrar ederek okuyanlar ayetleri hakla/gerçekle okumamış olur.
*Soyumdan, sulbümden.
(ثوب) dönmek (return), geri gelmek (come back), bir şeyin veya durumun geri gelmesi (come back a state or conditon), bilincin tekrar kazanılması (regain conciousness), duygunun iyileşmesi (recover a sense), ödüllendirmek (reward), tekrar ödemek (repay) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 130 (of 1303)(طوف) etrafta gitmek (go about), etrafta yürümek (walk around), etrafta gezinen (ride about) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 671 (of 1303)
*Bir şeyin yere dayanan bölümü veya bir şeyin üzerine oturtulduğu nesne; ayaklık, duraç, taban, tabanlık.
*Kutsal kitaplar.
*İslam'ı.
*Yakûb.**Allah'a.
*Evet evet; siz öyle sanın.
*Kur’an’a.**Resûllerden.***Allah'a.
*Kur’an’a.
*Nebi ve resûl Muhammed.
*Şüphede direnenler.
*Kur’ân.
*Zulmetmiş kimseler haksız yere aleyhinize bir tartışma her daim başlatır.
*Doğru yola kılavuzlamayı Yüce Allah hikmet içeren kutsal kitaplarla yapar. Bu kitapları da resûller aracılığıyla deklere eder.
*Detaylı inceleme için;Musibetler Allah’ın bilgisi ve izni ile gerçekleşir.
*Kutsal kitap.
*2:159 ayetinde işaret edilen, Yüce Allah'ın indirdiği beyanatları yani kutsal kitapları (Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'ı) katıksız, halis şekilde deklere ettiler.
*Cehennemde.**İlgilenilmez, bakılmaz.
*Yerine geçmesi.
*Dünyaya dönüp tek tanrıcılardan olma arzusu, isteği, hasreti.
*Kutsal kitap.
*Kutsal kitap.
*Doğru yolu verip sapkın yol olan dalaleti satın aldılar.**Mağfireti verip azabı satın aldılar.
*Kutsal kitap.
*Kur'ân'a.
*Katleden kimse ölüm kısasından affedilirse bile toplumun marufla belirlediği cezaya çekmelidir. **Katleden kimse tazminat ödemelidir. Bu ödeme güzel bir anlaşmayla yapılmalıdır.
*Katletmeye meyilli kimselerin kısasla sayılarının ve genetik geçirgenliklerinin azalması diğer insanlara hayat verir. Diğer insanların yaşama olasılığını artırır. Ayrıca caydırıcı bir ceza olması da insanların suç işleme oranını mutlak ki azaltır.
*Vasiyet bırakmak engellenemez bir haktır. Ana-babanın ve yakınlık sahiplerinin bu vasiyette hakkı gözetilmelidir.
*Vasiyet eden kimseyle vasiyet edilen kimselerin hakkı çiğnemesine engel olup aralarını düzeltti.**Düzelten kimse.
*Siyam/oruç sadece iman etmiş kimselere yazılmıştır. Kur'an'a iman etmemiş kimselere siyam/oruç asla zorlanamaz. **Geçmiş ümmetlere de siyam/oruç yazılmıştır.***Siyam/oruç Yüce Allah'ın razı olmayacağı davranışlardan sakınmak olan takvayı artırır.
*Yüce Allah insanlara nerede bir kolaylık sağlamışsa şeytan o şeyi zorlaştırmaya çalışmıştır. Savm/oruç da böyledir. İnsanlar Yüce Allah'ın kolay kıldığını sorularla, detaylarla zorlaştırmaktadır. Zorlaştırma şeytanın vesvesesidir.
*Tan yeri ağarmaya başladığında.**Evin bir bölümünde yoğunlaşmış şekilde Kur'an çalışmak, Kur'an öğrenmek, Yüce Allah'ı çağırmak.
*Başkasının malına haksız yere çökmeyin. **Hüküm verme yetkisi olan kimselere rüşvet vermeyin.***Haksız yere insanların malına çöküp yemek günahtır.
*Evin.
*Zalimlere karşı her daim düşmanlık yapılır.
*Göre göre tehlikeye doğru ilerlemek tek tanrıcı inancına uygun değildir. Tek tanrıcılar tehlikelere karşı tedbirli olur.**Tek tanrıcılar iyilik/güzellik yapar. Bulundukları her yerde ve zamanda iyiliği ve güzelliği hakim kılarlar. Yüce Allah'ın da kendilerini sevdiğini tüm kalpleriyle hissederler. İyilik/güzellik yapanlara Yüce Allah iyilikle/güzellikle cevap verir; karşılık verir.
*Gücünüzün yettiğidir.**Tip 3 sadaka.***Ayette işaret edilenler haram mescitte oturmayan, kendisinin bakımını sağlayacak olan hazırda akrabaları veya tanıdıkları olmayan kimseler içindir.
*Arapça gramer gereği çoğul 3 ve üzerinde başlar. **Aylar boyunca sürecek olan hac için gerekli erzak hazır edilmelidir.
*Çok sayıda insanın bir yerden bir yere doğru birlikte akın ettiğini anlarız.
*Hesap görme, hesaplaşma.
*En az 3 gün. Sayısı/adeti belirlenmiş.
*En acımasız, en azılı.**Düşman.
*İblîs.
*Hataya düşmek.**Kutsal kitaplar.
*Emirde asla değişme olmaz. **Emir bir üst boyuta yani hiperuzaya/arşa/Yüce Allah'ın indine yükselerek tekrar geri döner.
*Kutsal kitapların hükmünü resullere atılan yalan iftiralarla, tamamı zan olan söylentilerle değiştirdi. Tevrat'ın hükümlerini Talmud kitaplarıyla değiştirdi. Müslümanlar İsrâîloğullarının düştüğü hataya düşmemelidir. Kur'an'ın hükümlerini tamamı zan olan hadis kitaplarıyla değiştirmemelidir.**Kutsal kitabı. ***Sonrasında/ardında.
*Kutsal kitabı.
*Cehennemde.
*Faydalar.
*Ailenin bir üyesi yaparsanız, evlat edinirseniz.**'dünyada ve ahirette' geçişinin 'mutlak zora/sıkıntıya sokardı sizleri ' sonrası olması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili detaylı bilgi aşağıdaki makaleden okunabilir.Mushaftaki 2:220 ayeti ‘dünyada ve ahirette’ geçişi şeklinde mi başlamalı?
*Eril çoğul olarak gelmiştir. Müşriklerle yapılan evliliklere toplum olarak engel olun buyurulmaktadır. Ayetin Arapça grameri bizlere toplumsal mesaj verildiğini apaçık gösterir. **Eril çoğul olarak gelmiştir. Erkekler erkekleri kendilerine nikahlayamayacağına göre demek ki 'nikahlamayın' uyarısı bireysel değil toplumsaldır.
*Kadınların ortalama 28 günde bir periyodik olarak yaşadığı, 2-7 gün süren, miktarı 30-80 ml olan vajinal kanaması. **Adet dönemi kadınlar oldukça fazla kasık ağrısı yaşarlar. Ağrılara ek olarak bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı, baş dönmesi-sersemlik, uyum bozukluğu, fenalaşma ve yorgunluk görülebilir. Tam da Yüce Allah’ın ayette bildirdiği gibi; âdet dönemi kadınlar için bir eziyet, bir sıkıntıdır.***Âdet döneminde cinsel ilişki kadında 'endometriosiz' olarak bilinen bir hastalığın oluşma riskini artırır. Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından da riski artırır. Bilimsel veriler âdet döneminde cinsel ilişkiyi asla önermez. ****Âdet döneminin bitmesi. *****Yüce Allah'ın emrettiği cinsel ilişki yeri kadın vajinasıdır. Kadınlar için bir eziyet olan adet döneminde cinsel ilişki neden yasaklandı? Endometriosiz, cinsel yolla geçen hastalıklar.
*Ürün veren verimli, bereketli toprak. Rahim iç zarı humuslu bir toprak gibidir. Katmanlardan oluşur. Toprağın bir tohuma tüm ihtiyaçlarını sağlaması gibi insan tohumu olan embriyoya her türlü ihtiyaçlarını sağlar.**Ennâ kelimesi zaman/süre/periyod demektir. Ayrıca olgunlaşmak, uygun olmak, sabırlı olmak, acele etmemek anlamındadır."Kadınlarınız ürün veren bir toprak sizlere; öyleyse gelin ürün veren toprağınıza arzu ettiğiniz zaman”; muhteşem bilimsel deliller sunan ve kadınları yücelten ayetler.
*Alet etmek.
*Yemin ederek uzak duran, cinsel ilişkiye girmeyen.**4 ay bekleme yapamayıp dönerse.
*Kesin karar verip arkasında durmak.
*Bekleme süresinde eski eşlerle yeniden evlenme konusunda erkeklerin eski eşleri üzerinde bir derecesi vardır.
*Kadınlara evlilik sürecinde verilen şeyler geri alınmaz. Mehir de dahil.**Ancak bir hak ihlalinden korkulursa (eşlerin kendisi veya toplum fark ederse) bu durumda hak arama mücadelesine girilir. ***Kadın boşanmak istemişse evliliğin başında almış olduğu mehri boşanacağı kocasına geri vermelidir. Bu fidye ödemesi, evlilikten kendisini kurtarma karşılığıdır. ****Boşanmak isteyen kadının verdiği fidyeyi erkeğin almasında bir günah yoktur.
*İki kez boşanma gerçekleşmişse.**Kadını.
*İddet süresinin sonu.**Kur'an.
*İddet süresinin sonu.**Nikahlanacak olan yeni eş.
*Kur'an'ın 2 yıl emzirmeyi önermesi büyük bir mucizedir. Dünya Sağlık Cemiyeti (WHO) emzirmenin 2 yıl olması gerektiğini bilimsel verilerle önermektedir.İnsan cenininin ruhu ne zaman veriliyor? Kuran 2 yıl emzirme öneriyor.**Kimse edatı kadın ve erkek fark etmeksizin kullanılır. Ayette kadınlar için kullanıldığına güzel bir örnek vardır.
*Sürenin sonuna.
*Nikâh teklifi.**Sürenin sonuna.
*Cinsel temas.
*Eril 3. şahıs çoğul olarak gelmiştir. Erkekleri işaret eder. Erkekler kendilerine düşen 1/2 kısmı da kadınlara bağışlayabilir.**Kimse edatı gramer olarak eril olarak kullanılsa da hem erkek hem kadınları kapsar. ***Nikah akdini elinde tutan kimse (kadın/erkek) boşanmak isteyerek boşanma sürecini aktif olarak ilerleten kimsedir. Akdin akıbeti bu kimseye bağlıdır.
*Orta/en iyi. Arapçada orta kelimesi en iyi, en hayırlı şeyi işaret etmek için kullanılır.
*Korku durumu varsa emin/güvende oluncaya kadar salâtlarda öğrenilen Kur'an'ın hatırlanması/zikredilmesi ertelenebilir. 238 ayetinde işaret edilen salâtlar asla durdurulamaz. Ancak savaş durumunda kısaltılabilir (4:101-102). Salâtlarda yani vakitli Kur'an derslerinde öğrenilen Kur'an salât sonrası hatırlanacaktır. Yürürken de, binekler üzerindeyken de. Her durumda. Ancak korku varsa Kur'an'ın hatırlanması emin/güvende oluncaya kadar ertelenebilir. **Yüce Allah insana Kur'an'ı öğrettiğini, bildirdiğini 55:1 ve 55:2 ayetlerinde açık ve net olarak bildirmiştir. Salâtla öğrettiği Kur'an'daki gibi.
*Anlarız ki Yüce Allah ölümün eşiğinden bu insanları geri döndürmüştür. Hayatlarını bağışlamıştır.
*Yahudiye bölgesi.
*Ayeti.**Nebi ve resûl Muhammed.
*Cehennemde.
*Alıştır.
*Bağışlama.**Sıkıntı, eziyet, huzursuzluk.
*Minnet duyulması amacıyla yaparak. Minnet bekleyerek. **Sıkıntı, eziyet, huzursuzluk vererek.
*Kendiniz için gördüğünüzde asla almayacağınız.
*Örter, gizler.
*Baskı ve zulümle rızkını arayamaz, kazanamaz olmuş; fakirleştirilmiş. Eli ayağı bağlanmış.
*Cehennemde.
*Çoğul olarak gelmesi dikkat çekicidir.
*Riba olmayan kısım alın, riba olan kısmı bırakın, terk edin.
*Kamu gücü ribaya savaş açar.
*Yüce Allah'ın kendisine verdiği okuma yazma nimetini kullanarak ayette belirtildiği gibi yazsın.**Yazıyı takip etsin. Gerekirse sesli olarak okusun.***Borçlanmadan yapılan peşin alışveriş. ****Borçlanarak yapılan alışveriş.
*Kefil olan kimse.**Kefil olduğunu.
*Elif, Lam, Mim.
*Kur'an'ı.
*Allah
*Kur'an.**Ana yasasıdır. Omurgasıdır.
*Din günü. Yargılamanın konusunun din olacağı gün/evre/dönem.**Şüphesiz olarak, kesin olarak gelecektir o gün.
*Arkasında, ardında.
*Şahit/tanık oldular.
*Kutsal kitap.**Kutsal kitabın ilmi, bilimi.***Hesaplaşmada, hesap görmede.
*Kitabı anlayarak okumak, kitaptan bilgi edinmek.**Kutsal kitaba. Sadece Yüce Allah'ın kutsal kitabına. O'nun astından tamamı zan olan Talmud/Hadis/Söylenti kitaplarına asla!
*İftira, zan, yalan, söylenti/hadis temelli uydurulmuş din.
*Hor görülmek. Aşağıda olmak.
*Allah o kimsenin yanında olmaz.
*Cenin halindeki Meryem.
*Dişil zamir ve kız işareti. Meryem'in annesinden doğduğunda dış cinsiyet organlarının tamamen dişil şeklinde görüldüğünü anlarız. **Yüce Allah'ın büyük bir işaretidir. Yüce Allah tabiri caizse; "siz Meryem'i dıştan kız gibi görseniz de durum sizin sandığınız gibi değil. Meryem genetik olarak 46 XX/46 XY'ye sahiptir. Vücudunda Y kromozomuna sahip hücreler de vardır. Erkek özelliği de taşımaktadır. Ben bilirim onu." buyurmaktadır.
*Meryem'in bitkiye benzetilmesi onun hem dişil (46 XX) hem de eril (46 XY) kromozomlu hücreleri vücudunda bulundurması nedeniyledir. Bitkiler çiçeklerinde dişil ve eril üreme hücrelerini birlikte bulundurabilir. Meryem'in dış cinsiyet organlarının dişi olduğu gerçek bir hermafrodit olduğunun delilleri Kur'an'da işaret edilmiştir.
*Nefsini.
*Zekeriyyâ**İşaret ederek, göstererek.
Rükû için; bak 2:43
*Kura çekmek.
*Gramer olarak geniş zaman geldiği için öncesi ve sonrasını da kapsar. Meryem'e bir beşer dokunmadan gebe kalacaktır.
*Bilir yapar onu.**Tevrât, İncîl ve Kur'an'ın özü Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'dır. Resûllerin dini olmaz.
*İncîl'e**Kutsal kitapların Yüce Allah katından olduğuna ve resûllerin de O'nun elçisi olduğuna tanık olanlar/şahit olanlar.
*Kâfirlik etmiş kimselerin azabı dünyada başlar. Ahirette devam eder.
*Kur'an ayetlerinden. Hikmetli zikirle arasındaki 'vav' bağlacı vurgulama amaçlıdır. **Hikmetli Kur'an'dan.
*Meryem'in gebe kalmasında da Yüce Allah 'Ol!' demişti. Îsâ Yüce Allah'ın bir kelimesidir. 'Ol!'**Geniş zaman gelmesi sürecin sürekliliğine bir işaret olabilir.
*Kur’ân'da.
*Tek tanrıcı, monoteist, haniflik öğretisi.
*Sadece Kur'an demekten uzaklaştırıp kendi Talmud benzeri kitaplara tabi etmek. Kendi sapkın yolları olan müşrikliğe sürüklemek. **Kendi nefislerini saptırırlar. Bu sapkınlıklarının da farkında değillerdir. Talmud kitaplarına gönülden iman ederler. Sapkınlıklarında samimidirler.
*Yüce Allah'ın ayetleri olan Tevrât'a tanık/şahit de oldunuz. Halen de oluyorsunuz.
*Kur'an.
*Tevrat ve İncîl'in.
*Özgüler.**Sahibidir.
*Tevrat ve İncîl'e ümmi olanlar. Yahudiler Yahudi olmayanları 'Goy, Goyim' olarak tanımlamıştır. Akılsız, donuk, aptal, kalpsiz, kaba anlamına gelen aşağılayıcı bir terimdir. **Onlarla ortak bir yolumuz olmaz. Allah bizleri onlara karşı yaptıklarımızdan sorumlu tutmaz.
*Konuşmaz, iletişim kurmaz. Resûller göndermez. **Çağrılarına/dualarına cevap vermez.
*Dilleriyle söz/hadis söylerler. Kutsal kitaplara alternatif olarak kendi elleriyle yazdıkları sözleri/hadisleri (Talmud vb.) söylerler. Allah adına yalanlar içeren, Allah'ın katındandır dedikleri uyduruk kitapları söylerler. Kendilerine Kur'an verilen kimseler de bu ayete direkt olarak muhataptır. Kur'an'a tabi olduklarını düşünen çoğu kimse Kur'an yerine hadis/söylenti kitaplarını Kur'an'la eş tutmuşlar ve müşrik olmuşlardır. **Tevrât'a ve/veya İncîl'e.
*Kur'an'a.
*Verilen hikmetli kutsal kitaba.
*İsteyerek.
*Kur'an'a.**Tevrat.***İncîl.
*Cehennemde.**İlgilenilmez onlarla.
*Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, kazanmış, ulaşmış.
*Tevrât yiyeceklerin tümünün helal olması hükmünü değiştirmiştir. Tevrât'la birlikte yiyeceklerde Yüce Allah tarafından haram kılınanlar olmuştur. Hayvanların iç yağlarının haram edilmesi gibi. Haram-helal kılma yetkisi sadece kutsal kitaplardadır. **Tevrât'ta İsrâîloğullarına önceden tüm yiyeceklerin helal kılınmış olduğu yazmaktadır.
*Helal-haram konusunda kutsal kitaplarda olmayan hükümleri peygamberin sünneti adı altında Yüce Allah'ın emir ve yasaklarıymış gibi sunmak. **Kutsal kitapların inmesinden sonra.
*İbrahim'e indirilen kutsal kitapla. Kur'an'ın özünü içeren.**Yöntem, ilerleyiş şekli.
*Kitap ehli.
*Muhammed.
*Kitap ehlinden kimseler.
*Acımasızlık, haksızlık.
*Bir üst boyuttan evrene inen emir/iş ve oluşlar yine bir üst boyuta (Yüce Allah'ın arşına) yükselir. Emir ışık hızındadır.
*Savaşın zorluğuna gelemezler. Sırtlarını dönüp kaçarlar.
*İmkansızlıktan hareketi kısıtlanmış. **Yüce Allah'ın kutsal kitaplarına (ayetlerine) kâfirlik etmek, nebileri öldürmek, haksız yere isyan etmek, sınırı aşmak mutlak ki zillet ve miskinlik getirir.
*Kitap ehlinden bazı kimseler.
*Örtmek, gizlemek, saklamak.**Yapılan hayra/iyiliğe.
*Cehennemde.
*Kafa karıştırma. Akıl bulanıklığına neden olma.
*Sizler sevseniz de onlar sizi sevmezler.**Kutsal kitaba.***Tüm kutsal kitaplara.
*Mevzilere.**Savaş başlatanlara karşı savaşmak için.
*Aynı işi yapmak için bir araya gelen insan topluluğu.
*Zayıf, perişan.
*İndirilen kutsal kitaba. Kur'an'a. Allah'a itaat etmek O'nun emir ve yasaklarını içeren Kur'an dışında asla bir şey değildir. Resûl sadece Kur'an demekteydi.
*Bile bile fahşâ içinde olmazlar, bile bile kendilerine zulmetmezler.
*Cennetin.**Cennette.***Sâlihâtı yapanlar.
*İnsanoğlu yalan yanlış birçok yasa/kanun uyguladı.
*Arkeolojik çalışmalardan elde edilen bilgiler. **Delil.***Eski insanların kalıntılarını incelemek derinlemesine düşünen bir insan için doğru yola kılavuz olur.****Takva sahipleri için arkeolojik deliller/beyanlar bir derstir, tavsiyedir.
*Sınav gereği toplumlar dalgalanma yaşar. Bazı günler sıkıntı çeker, bazı günler refah içinde olur. **Sıkıntılı günü.***Kendinizin tanık/şahit olması için.
*Fitne/test/deneme/sınav aracılığıyla iman etmiş kimseleri daha da saflaştırmak, damıtmak. Öz haline getirmek.**Kâfirler bu testi/sınavı/fitneyi geçemez. Başarısız olur. Silinir ve yok olup gider.
*Cennete girmek mücadele gerektirir; eylem gerektirir. Zorluklara karşı metanetle direnme gerektirir.
*Ölüm anında gözlerin odaklanması kaybolur. Gözler uzaklara boş boş bakar bir hal alır.
*Kur'an'da Muhammed nebi öncesinde yaşamış olan 26 nebinin ismi zikredilir. Bu resûller de bir insandı. Yaşadılar ve öldüler. Dünyada bâki olan kutsal kitaplardır.
*Belirlenmiş bir süre.
*İrade kaybı, güçsüzlük, eksiklik, düşkünlük.
*Kutsal kitaplar haricinde dinde hüküm koyucu her şey. Talmud, Pavlus'un yazıları, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn, Kütüb-i Erba’a vb. Yetki sadece Kur'an'dadır.
*Tepeye, yamaca.**Yardım etmeye.
İnsana Yüce Allah’ın yazdığından başkası gelip çatmaz. Yüce Allah’ın dini için savaştan kaçmak isteyenlere Yüce Allah bu ayetle muhteşem bir ders vermektedir. Nerede olursa olsun bir nefse ölüm yazılmışsa o ölüm mutlaka gerçekleşir. Ölüm zamanı ve ölüm yeri Planck zamanı (5.39×10−44 saniye) hassasiyetiyle Levh-i Mahfuz’da (holografik evren prensibi çerçevesinde evrenimizi bir üst boyuttan saran, iki boyutlu, bilgi içeren zar/membran) kayıtlıdır. Asla değişmez, değiştirilemez. Haklı bir sebebe dayanan savaştan ölüm korkusuyla kaçınmak asla doğru değildir. Ölüm yazılmışsa evde yatağında yatan bir kimse veya kaleler içerisinde saklanan bir kimse de olsa ölüm mutlaka ona ulaşır. Bu nedenle; hak yolda yürümekten, öldürülmekten korkmaya; bu nedenle endişelenmeye, kaygı yaşamaya asla gerek yoktur. Gerekli önlemler alındıktan sonra mücadeleye devam edilmelidir.
*Sizlere katılmadılar. Sırt çevirdiler.
*Sefere çıktıkları.**Tasa.
*Yenen, üstün gelen, başarı kazanan.
*İnsanlar.
*Yapılana karşı kendini borçlu sayma. Bu borca karşılık gereğini yapma. **Kutsal kitap.
*Musibetin.**Musibet.
*Bir araya gelmiş iki grup, ordu.**Musibet.
*Savunmada görev alın.
*Yitirmek, kaybetmek.
*Bere, incinme, yaralanma.**Güzel yaptılar.
*Müminlere.**Müminler.
*Söz vermek, antlaşma yapmak.**Sunulan kurbanın yağının yakılarak tüketildiği/yenildiği bir durumun daha önceden gerçekleşmiş olduğunu anlarız.
*Aydınlık veren.**Kutsal kitaplar.
*Holografik evren prensibi kapsamında evrenimiz Levh-i Mahfuz'dan yani evrenimizi bir üst boyuttan saran 2D zardan/membrandan gelen bilginin ışık hızında çalışan bir 3D yazıcı gibi canlanmasıyla gerçek hale gelir. Anlarız ki dünya hayatı, içinde yaşadığımız evren bir illüzyondur.
*Kendilerine verilen şeylerle asla bir ferahlığa, huzura, başarıya ulaşamazlar. **İsterler/arzularlar.
*Seslenme, çağrı.**Ört, kapat, gizle.
*Kur'an'a.**Tevrat'a ve İncil'e.
*Tutunmak, ayakları yere sağlam basmak.
*Dişil zamirle geldiği için ilk yaratılan nefsin dişi olduğu anlaşılır. **Dişil olan ilk nefisten yaratılan eş de mutlak ki erildir.
*Ayetin ana konusu yetimlerdir. Nikâh değildir. Yetimlerin hakları ve ayağa kaldırılmaları konusunda eşitlik esastır. **Yetimlerin anneleri olan dul kadınlar.***Üleştirme, gruplaştırma vezini (mesnâ ve sulâse ve rubâa).
*Ayakta/dik durmanızı sağlayan mal.
*Test etmek, denemek. **Nikâh yaşına geldiklerinde.***İtmek, uzaklaştırmak.****Yetimlerin malından uzak dursun.
*Ölüm nedeniyle kalan miras.
*Mirastan.
*Ölüp gitseler.
*Tavsiye eder; teklif eder, önerir.**Erkek kadının payının iki katı oranda pay alır.***Sadece tek evlat varlığında. Ateistlerin miras ayetlerinde çelişki var diye bilip bilmeden konuşmaları bu kelimeye yanlış anlam veren mealler yüzündendir. Tek evlat varlığında ölenin anne ve babasına 1/6 pay düşer. Evlat sayısı birden fazlaysa bu oran 1/6 olmaz. ****Hiç evladı olmamış. Çocuksuz.*****Öncelikle borç varsa ödenir. Bir vasiyet bırakılmışsa o da yerine getirilir. Bunlardan sonra kalan miras Yüce Allah'ın tavsiyesine uygun olarak taksim edilir.
*Hiç evladı olmamış.**Sadece bir evlat. ***Bir erkek ya da bir kız kardeş kelimelerinin sadece bir erkek kardeş ya da sadece bir kız kardeşi işaret ettiğine en büyük delildir. Bu nedenle 'veledun' kelimesi kesinlikle sadece bir evlat olarak anlaşılmalıdır. Evlat sayısı arttığı zaman 'veladun' 'sadece bir evlat' için verilen oranlar kullanılamaz.
*Cehennemde.
*Eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliği.**Ev hapsi uygulaması yapın.***Eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliğini bırakma niyetleri yoksa ölünceye kadar ev hapsinde kalırlar. Hiç kimse bunu yapmayacağı için eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliğinden vazgeçmek tek yoldur. Psikolojik ve tıbbi tedaviyle Yüce Allah onlara bir tedavi yolu açabilir.***Tevbe ederek eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliği açısından tedavi olurlarsa ev hapsi sonlandırılır.
*Hayatlarını zorlaştıracak, sıkıntıya sokacak önlemler alın. **Psikoloji ve tıbbi tedaviyle düzelme.
*İçtenlikle, yakın bir zamanda.
*Kadınların mallarına zorla varis olunamaz. Haramdır. Erkekler gibi kadınlar da ölmeden önce diledikleri şekilde vasiyet bırakma hakkına sahiptir. Vasiyet bırakmadan vefat gerçekleşirse 4:11, 4:12 ve 4:118 ayetleri devreye girer. Şüphesiz ki erkeklerde de durum aynıdır. **2:229 ayetinden anlarız ki kadın boşanmak istemişse evliliğin başında almış olduğu mehri boşanacağı kocasına geri vermelidir. Bu fidye ödemesi, evlilikten kendisini kurtarma karşılığıdır. Boşanmak isteyen kadının verdiği fidyeyi erkeğin almasında bir günah yoktur. İşte kadınların evlilik hakkı olarak verilen sadakaların/mehirlerin bir kısmını geri almak için geçimsizlik yaratarak kadınları kendi istekleriyle boşanmaya zorlamak helal değildir.***Fahişelik haricindeki hoşa gitmeyen durumlarda bile geçinmek için her türlü özveri gösterilmelidir. Yüce Allah hoşa gitmeyen şeylere de çokça bir hayır, iyilik koymuş olduğunu bildirmektedir.
*Boşanılacak olan eş. **Yığınla. Çok miktarda sadaka/mehir. ***Fahişelik yaptığı iftirasında bulunarak kadınlardan verilen sadaka/mehirleri geri istemek.****Bir kadına iftira atmak apaçık bir günahtır.
*Kadına verilmiş olan sadaka/mehir.**Evlilik sözleşmesi/antlaşması.***Anlarız ki bir kadın ve erkeğin nikâhlanması her iki tarafı da bağlayan güçlü/sağlam bir bağla olmalıdır. Mut'a nikâhı gibi ücret karşılığı bir günlük ilişkileri meşru hale getirenler fahişeliği Yüce Allah'ın tertemiz bağı olan nikâhla karıştırmaktadırlar.
*Geçmiş zaman kipiyle geldiği için bir kez bile nikâhlanma yasağı aktif hale getirir. **Öz babanın, öz baba tarafından dedenin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuş olanlar. Öz ana tarafından dedenin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuş olanlar.***Ayet inmeden önce böyle bir yasağın olmadığı anlaşılmaktadır. Ayet öncesi gerçekleşmiş bu tarz nikâhlar aynen devam edecektir.
*Nikâh olmuş ancak cinsel birleşme olmadan boşanma olmuşsa.**Soy bağı olan oğullar. Zürriyet.
*Müslüman erkeklere muhsanât kadınlarla nikâh yazılmıştır. Müminlerin ilk hedefi öncelikle müminât muhsanât kadınlarla nikâhlanmak olmalıdır. Müminât muhsanât kadınlarla nikâhlanma çabalamasına rağmen asla güç yetiremeyenler varsa sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlardan birisiyle nikâhlanabilir. Elbette karşılıklı rızayla. 4:25 ayetinde sağ ellerin malik/sahip olduğu genç kadınlardan müminât (iman etmiş) olanların tercih edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlarla yapılan bu nikâh da çiftleri birbirine bağlayan bir nikâhtır (4:21). Geçici bir nikâh asla değildir. Çünkü bu nikâhtan çocuklar doğabilir. Çiftler nikâhın tüm sorumluluklarını ve şartlarını kabul etmiş sayılır. Boşanma şartları da mutlak ki Kur'an'da bildirilen kurallara tabidir. **Nikâhlanarak bir ev geçindirme gücünüz, kuvvetiniz ve malınız varsa. ***Bir kadınla evlilik hayatı paylaşarak geçimlik sağlama.****Muhsanât kadınlarla evlenmek için sadaka/mehir verilir. Sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlar için de nikâha bir karşılık/ecir bir farz/zorunluluk olarak verilmelidir.*****Farz olan ecir/karşılık tamamlanırsa nikâh şekli çiftlerin dilediği gibi yapılabilir.
*Gençler.**Onlardan sorumlu olan ilgili kimselerin. ***Muhsanât kadınlarla evlenmek için sadaka/mehir verilir. Sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlar için de nikâha bir karşılık/ecir bir farz/zorunluluk olarak verilmelidir.****Müminât muhsanât kadınlarla evlenmek için gereken mücadeleyi sabırla devam etmek.
*Sadece kutsal kitaplar demiş olan kimselerin yasalarına yani kutsal kitapların yasalarına.
*Yüce Allah kullarına kaldıramayacağından ağır yük asla yüklemez. Yükü hafifletmek ister. İnsan ise Rabbinin reçetesi olan Kur'an'ı terk eder. Kur'an'ın hükümlerini hayatına geçirmez.
*Kerim.**Dünya hayatında ve ahiret hayatında cömert/bereketli bir girişe girerler.
*Arzulama, isteme.
*Yakın koruyucular.**Bıraktığı mirastan.
*Yatağı ayırın. Cinsel ilişki kurmayın.**Boşanma darbesinin öne sürülmesiyle itaat ederlerse boşanmaktan vazgeçilir.
*Karı koca.
*Kendini büyük ve önemli gösterme davranışı.
*Ne oluyor onlara ki?
*Kendilerini Muhammed peygamberin ümmeti olarak kabul eden, dinlerini parça parça etmiş, mezheplere bölmüş olanlara karşı Muhammed peygamberin bir tanık/şahit olarak dinleneceği anlaşılmaktadır. 25:30 ayetinde Muhammed peygamberin nasıl bir tanıklık ettiği bildirilmiştir. Muhammed peygamber ümmetinin Kur'an'ı terk edilmiş bir şekilde tuttuklarını, Kur'an'a gerçek anlamda tabi olmadıklarını deklere etmiştir.
*Muhammed peygamberin getirdiği Kur'an'a isyan ettiler. Kur'an'ın ayetlerine isyan ettiler. Ayetleri yok saydılar. Ayetleri hadislerin hükmüyle yok ettiler. **Muhammed peygambere.***Yerin dibine geçseler.
Salât’a hangi kimseler yaklaşamaz;Sarhoş olmuşlar (alkol, hap, toz, uyuşturucu vb. nedeniyle), aklı örtülmüş olanlar yani sağlıklı karar veremeyenler ne dediklerini bilinceye kadar salâta katılamazlar. Katılmama nedenleri abuk sabuk konuşarak başka insanları rahatsız etmeleri, salâta engel olabilmeleridir. Bu kimseler salâttan da bir şey anlamayacaklardır. Ancak akılları başlarına gelince salâta katılabilirler. Cünüp ne demek?‘cunuben’ (جنب) kelimesi kökü bir yana dönmek (turn aside), uzaklaşmak (ward off), uzak durmak (keep away, keep far), sakınmak (stun), uzak olmak (be distant), kenarda kalmak (be or remain by the side) anlamındadır. Ayette tekil, eril isim kelimesi gelmiş olup ‘uzak, kenar’ anlamındadır.Uzun zaman yıkanmamış, banyo yapamamış kimseler temizlikten uzaklaştıkları için cünüp olarak isimlendirilir. Yüce Allah bu kimselerin yıkanmasını emretmektedir. Cünüplüğün cinsel ilişkiyle ilgisi yoktur. Cünüp hale gelmiş yani temizlikten uzak kalmış olanlar yayabilecekleri pis koku nedeniyle salâta katılamazlar. Bu kimseler banyo yaparak temizleneceklerdir. Daha sonra abdest alma sürecine gireceklerdir. Eğer orada yaşamayan, gelip geçen bir kimseyse ve banyo yapma imkânı yoksa direkt olarak abdest alma sürecine girecektir. Abdest süreci;Abdesti Kur’an’a göre iki şey bozar. 1. Cinsel ilişki olmuşsa2. Dışkılama olmuşsa yani gaita çıkışı olmuşsa.Abdest gerekirse;Su varsa; eller dirseklere kadar yıkanır. Yüz yıkanır. Baş mesh edilir. Ayaklar mesh edilir.Su yoksa ya da hastalık varsa ya da sefer hali varsa temiz ve yumuşak bir toprakla/kumla eller ovuşturulur ve yüze sürülür.Şema olarak gösterilmesi;Abdest alma süreci;
*Kitap ehli.
*Kur'ân'a.**Maymunlaşma.
*Evrenin en küçük yapısı olan sicime/fitile/ipliksiye işaret büyük bir mucizedir.
*Kâfirlik etmiş kimseler.**Kur'an'a tabi olmuş.
*İbrahim peygambere ve ailesine hikmet/hüküm içeren kitabın verildi açıktır.**İbrahim peygambere ve/veya ailesine hükümdarlık verildiği açıktır.
*Mani oldu, hüküm içeren kitabın hükümlerine engel oldu.
*Gramere göre değişen insanlardır. Demek ki her cilt değişimi birbirinin aynısı olmamaktadır. Yeni gelen cilt/deri o insanı farklılaştırmaktadır.
*Gölgeli olarak çevrilen bu kelimenin anlamı daha geniştir. Korunaklı, siperli anlamındadır.
*Kur'an'la.
*Kur'an'a.
*Kur'ân'a.
*Kelimenin ilk anlamı yücelmek, yükselmektir. Kur'an'a ve resûle itaat eden Yüce Allah'ın katında kademe olarak yükselir. **Kur'an'a.
*Yüce Allah'ın kutsal kitaplarına tanık olmuş, şahit olmuşlar.
*Savaşmak, çatışmak, anlaşamama, savaşa gitmek.
*Çatışmaya/savaşmaya gitmemek için yollar arar; elinden geleni yapar.**Onlarla birlikte olmamak Allah'ın bir nimetidir sanmaktadır.
*Daha önce asla olmamış gibi, daha sonra da asla olmayacak gibi.
*Kur'an derinlemesine incelendiğinde 6234 ayetin birbiriyle tam uyumlu olduğu görülür. Asla bir çelişki, uyumsuzluk görülmez. **Kur'ân'da.**Uyuşmazlık.
*Araya girip müdahale etmek, aracı olmak.**Sorumluluk, mükellefiyet.
*Sağlıklı, huzurlu, sıkıntısız hayat/yaşam temenni etmek, bu amaca yönelik uygulamalar yapmak. Sadece sözle değil uygulamayla da esenlemek gereklidir.
*Yüce Allah'ın sözü/hadisi olan Kur'an'dan başka sözleri/hadisleri dinde değişmez doğrular kabul etmek şirktir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an harici dinde hüküm koyan şeylere de Kur'an'ın astından iman edenlerin tamamı müşrik olmuştur.
*Katletmeye devam ederlerse. Barışa yanaşmazlarsa.**4:90 ayeti incelendiğinde bu kimselerin müminleri katlettikleri görülmektedir. Anlaşılır ki karşılıklı bir savaş durumu vardır. Müslümanlar bir kurtuluş savaşı vermektedir. Kâfirler, müşrikler ve münâfıklar az sayıda olan müminleri yok etmek için katletmektedir. Yüce Allah savaş durumunda yapılması gerekeni bildirmiştir. Düşman askerleri aranıp bulunacak ve katledilecektir. Bu ayetleri bağlamından cımbız gibi çekerek kopararak "bakın Kur'an kendisine iman etmeyenleri nerede bulursanız katledin emri vermiş" diyenlerin yatacak yeri yoktur. Ayetler açıkça bizlere bir kurtuluş savaşı durumunu işaret etmektedir.
*Arada bir antlaşma bulunan bir kavme katıldıklarında artık o kavmin kurallarına uymak zorunda oldukları için katletmeye bir son vermek zorunda kalacaklardır. **Katletmekten göğüsleri sarılmış, sıkışmış, bunalmış olarak teslim olurlarsa, sizleri katletmeyi bıraktılarsa artık onlara karşı bir katletme asla yapamazsınız. Barış içinde geçinip gidin. ***Yüce Allah dilemediği için onlar teslim oldular. İşleri ve oluşları ancak Yüce Allah yönetir. ****Onların aleyhine olacak bir yol aramayın.
*Alçaltılırlar. **Barış.***4:90 ayetindeki işaret edilen yaptıkları şeyi yani katletmeyi durdurmazlar.****Savaşı durdurma niyeti olmayan, barışa yanaşma niyeti olmayan bu kimseleri arayıp bulun ve nerede bulursanız katledin.
*Ailesine.**Düşman bir kavimdense diyet verilmez.***Antlaşma olan bir kavimdense diyet verilir.****Ardışık. Aralıksız.
*Cehennemde.
*Ayakları yere vurduğunuz zaman yani sefere çıktığınız zaman.**Her zaman apaçık deliller üzerinden ilerleyin. Zanla, şüpheyle hareket etmeyin.
*Sefere çıkmayan, mücadele için sefere çıkmayan. Sefere katılmak yerine evinde oturan. **Sefere çıkamayacak kadar özürlü olan.
*Güçsüz, zayıf.
Yola ya da sefere çıktığınızda.
*Vakitli (sabah ve akşam) salat ve haftalık salat sadece müminlerin yapacağı bir iştir.**Yazgı, kitap, üzerinde bilgiler olan yazılı şey.
*Takip etmede, gözetlemede, istihbaratta.**Siz Yüce Allah'a karşı bir umma/beklenti içinde olursunuz. Onlar sa bunu yapmazlar.
*Kur'ân'ı.**Münakaşa eden, tartışan, savunan
*Gizlemek, örtmek, saklamak, ajanlık faaliyetinde bulunmak.
*Hüküm içeren kitabı indirerek sana öğretti ki asla dalalete düşmezsin. **Kur'an'ın hükümlerine tabi olabilmek bir insan için Yüce Allah'ın büyük bir faziletidir. Her şeyin üzerinde büyük bir fazilettir.
*Dilediği gibi sapmasına izin veririz.
*Yüce Allah izin verdiği belirli bir nasip.
*Bitmez tükenmez beklentiler.
*İşler ve oluşlar temenni ederek olmaz. Gerçek neyse o olur.
*İslam oldu.**Bir dost/arkadaş kıdemine yükseltti.
*Fetva verme yetkisi sadece Yüce Allah'tadır. Bu fetva da sadece kitaptadır; yani Kur'an'dadır. Kur'an harici kitaplarda fetva aramak şirktir. **Yetim kadınlar değil! Kadın yetimler değil! İki isim kelimesi bir arada gelmiştir. 'Yetimler kadınları' yani 'yetimlerin kadınları'; yetim çocukların anneleri olan kadınlar.'***Mehir hakları. Yetimlerin anneleri olan dul kadınlarla evlenenlerin mehir vermeden evlenmek istedikleri anlaşılır.****Kur'an'ın birçok yerinde verilen emir bir fetva olarak tekrar verilmiştir. Zaaflı/zayıf çocuklardan başlayarak tüm yetimler kıyam haline getirilecektir. Tüm yetimler ayağa kaldırılacaktır. Eşit bir şekilde. Ayette Yüce Allah yetim sahibi dul kadınlarla evlenmeden daha önemli olanın yetimlerin ayağa kaldırılması olduğunu işaret etmektedir.
*Mevcut kötü gidişe bir dur derler ve aralarını düzeltirler. Aralarını düzelterek barış içinde geçinip giderler ya da barış içinde boşanarak aralarını düzeltirler.**Barış. Geçimsizlik ya da evliliğin sonlanması durumları mutlaka barışla gerçekleşmelidir. Barışla evliliğe devam edilmeli ya da barışla ayrılma gerçekleşmelidir. ***Ayrılma sürecinde eşler birbirlerine karşı cimrilik etmeye meyillidir. Yüce Allah bunun yapılmaması gerektiğini bildirmektedir. ****Eşler birbirlerine karşı takvalı olursa (birbirlerini incitmekten sakınırlarsa) ve boşanma durumunda bile güzellikle boşanma gerçekleşirse bu durum onlar için hayırlıdır. Her ikisine de bir günah yoktur.
*4:1 ayetinde Yüce Allah toplumun kadınlara takvalı olması gerektiğini bildirmiştir. Kadınları incitmekten, zora sokmaktan sakınmak gereklidir.
*Muhammed peygamber.**Kur'an'a.**Tevrat ve İncil'e.***Tüm kutsal kitaplara.****Tüm resûllere.
*Artırmak.
*Kur'an.**Kendileri maskaradır.
*Kâfirler gerçek müminlere karşı asla zafer kazanamaz. Hiç bir yol/çıkış edinemezler.
*Yaptıkları sadece gösteride/görünüşte/görüntüde bir salâttır.
*Bir oraya bir buraya doğru yalpalarlar ancak doğru yolu asla bulamazlar. **Müminlere.***Kâfirlere.****Bir çıkış, bir doğru yola kılavuz.
*Ateşe karşı daha kötü bir yerleşim yerindedirler.
*Kötü sözlerin/söylemlerin topluma yayılmasını, duyurulmasını, anons edilmesini.**Yapılan kötülüğün değil de söylemin/sözün işaret edilmesi anlamlıdır. Ortada kötü bir eylem varsa durum değişebilir. Toplumun bu kötü eylemden haberdar edilmesi gerekebilir. ***Kötü söz/söylem nedeniyle zulme uğrayan kimse hariçtir.
*Affedici olmak Yüce Allah'ın sevdiği, hoşnut olduğu bir davranıştır. Karşılığını da elbette affederek verir.
*Hem resûllerin arasını hem de Yüce Allah ile resûllerin arasını ayırmazlar.
*Sorarlar, isterler, talep ederler.**Anlaşılır ki müşrik hale gelen kimseler vefatlarından önce tevbe ederlerse ve ıslah olurlarsa Yüce Allah onları affedebilir.
*Nebileri.**Kendi yaptıkları nedeniyle kalp mühürlenir. Yüce Allah sürece sadece izin verir. İnsanın kazandığı kendi yaptıkları nedeniyledir.
*4:155, 4:156 ve 4:157 ayetlerindeki kimseler gibi olmazlar. **Îsâ'nın başına gelenlere hak/gerçek olan Kur'an'ın bildirdiği şekilde iman ederler.***Ölmeden önce bu imana sahip olmalıdır.****Îsâ bu imana sahip olmadan ölen kimselere karşı diriliş gününde olumsuz olarak şahitlik/tanıklık edecektir.
*En büyük zulüm insanın kendi nefsine yaptığı zulüm olan şirk koşmaktır. Müşrik olmaktır. Bu da Tevrât'ın astından hadis/söylenti kitabı olan Talmud kitabını edinmeleriyle olmuştur. **Tevrât'ta helal olan iyi/güzel şeyleri uyduruk Talmud kitabıyla kendilerine haram ettiler. Kendi aleyhlerine işler yaptılar. Yüce Allah buna sadece izin vermiştir. Sapmalarına izin vermiştir. ***Tevrât'ta helal kılınmıştı.****Tevrât'a giden yolun üzerine şeytan öğretileri olan Talmud kitabıyla.
*Gerçek olmayan, uydurulmuş söylenti/hadislerle din sömürüsü yaparak. Tarikatlar bu duruma çok güzel bir örnektir. **Azap yine kendi içlerinden çıkan kimseler veya şeylerle gerçekleşecektir.***Anlarız ki ayette işaret edilen azap dünya hayatında gerçekleşecek olan büyük bir azaptır.
*Kitap ehlinden.**Kur'an'a.***Tevrât ve İncîl.
*Yahudilerden bir grup/klan.
*Kur'an.
*Meryem oğlu Îsâ
*Kur'an.
*Öldüyse.**Bir tek evlat. Kişi zaten kelale olduğu için birden fazla evladı da olamaz. Demek ki hiç evladı olmamış bir kimse tarif edilmektedir. ***Kız kardeşin hiç evladı olmamışsa.****Miras paylaşımlarında ölen kimse bir vasiyet bırakmamışsa erkeğin payı her zaman iki kadın mislidir.
*Hac/hüccet döneminde avlanmak haramdır. Ancak Yüce Rabbimiz bizlere dört ayaklı çiftlik hayvanlarını yemeği kendi fazlından bu dönemde de helal kılmıştır.
*Bozmak.**Hediye olarak gönderilmiş hayvanlara işaretleme amacıyla takılan gerdanlıklar. ***Ardında.
*Kutsallık için dikilmiş, inşa edilmiş her şey. Tekkeler, türbeler, idoller, tapınaklar, sözde evliyaların mezar taşları vb. **Anlaşılır ki bu yerlerde fal okları atılarak bir kısmet aranmaktadır. Büyük bir hurafe ve aldatmacadır. Günümüzde tekke ve türbelerde bazı ritüeller yaparak kısmet arayan kimseler vardır. Ağaçlara bezler bağlayanlar, mezarlarda mum yakanlar buna örnek verilebilir.
*Tazı, köpek, şahin, doğan, kartal gibi avcı hayvanlar.**Avcı hayvanların eğitilebilmesi mutlak ki Yüce Allah'ın bilgisi ve izniyle olmaktadır. İnsana kalemle yazmayı öğreten Rabbimiz bizlere başka şeyler de öğretti.
*Mehirlerini.**Yaptığı.
*Suç.
*Yüce Allah'ın mümin kimselerin bazı günahlarına kâfirlik edeceği yani örtüp gizleyeceği bu ayette bildirilir.
*Kendilerine verilen Tevrât'tan bir pay alamadılar. Onun yerine kendi elleriyle yazdıkları uyduruk anlatılar olan Talmud'a tabi oldular.
*Kendilerine verilen İncîl'den bir pay alamadılar. Onun yerine kendi elleriyle yazdıkları uyduruk anlatılara tabi oldular.
*Muhammed peygamber.**Tevrât ve İncîl.***Kutsal kitapta yer almasına rağmen örterek unutturduğunuz, hükmünü uydurmalarla yok ettiğiniz hükümlerin çoğunu sizlere Kur'an ile tekrar deklere eder.****Kutsal kitapla sizlere indirilen dinden şeriat hükümlerinin çoğundan Yüce Allah vazgeçmiştir. Affetmiştir. Bunları da Kur'an'la deklere eder. *****Kur'an. Alemler için bir nurdur, aydınlıktır. Bir deniz fenerinin nur üstüne nur olan ışığı gibi, evrendeki Quasarlar gibi yol gösterir.
*Kur'an'la.
*Evrende hiçbir yerin, hiçbir mekânın kendisi kutsal değildir. Bir yeri kutsal yapan o yerde Yüce Allah'a yapılan kulluktur. Anlaşılır ki Yüce Allah Musa'nın kavmine bir yeri yurt olarak adamıştır, göstermiştir. O yerde tek tanrıcı inanç hakimdir.
*Sahip.
*Yüce Allah'ın emrine itaat etmeyen bu kavim 40 yıl boyunca yurtsuz barksız, bir oraya bir buraya göç etmiştir. Bunun nedeni kendi yurtları için mücadele vermeyi reddetmeleridir.
*İki adamın.
*Anlaşılır ki ölü kişinin cinsel organı, ayıp yerleri açıktadır. Kardeşinin ölü bedeninin görüntüsünden (ayıp yerlerin görünmesi) rahatsız olmuş olmalı ki bundan bir an önce kurtulmak istemiştir.
*Bir nefsi ölümden korumak için ancak başka bir nefis öldürülebilir. Yeryüzünde fesat çıkaran nefisler de öldürülebilir.
*Mûsâ peygamber.
*İsrâîloğullarından 5:33 ayetinin işaret ettiği firavun döneminde uygulanan cezaya müstahak olmayan kimseler de vardır. Bu kimseler tevbe etmiş kimselerdir. Kendiliğinden tevbe eden kimseler firavun döneminde yaşamış olsalardı uygulanan bu cezaya o dönemde muhatap olmazlardı.
*Yerin.**Yerle.
*Ateşten.
*Hırsızlığın büyük günahlardan olduğunu anlarız. Şirk koşmak da bir zulümdür. Demek ki tevbe edilmez ve ıslah olunmazsa cehenneme götürme durumu olasılığı vardır.
*Muhammed peygamber.**Sahip.
*Anlaşılır ki Kur'an'ın indiği dönemde Tevrât Yüce Allah'ın hükümlerini eksiksiz içermektedir. Ancak Kur'an'ın başına gelen Tevrât'ın da başına önceden gelmiştir. Talmud kitaplarıyla Tevrât'ın hükümleri yok hükmüne getirilmiştir. Günümüzde hadis/söylenti kitapları da Kur'an'ı hükümlerini yok hükmüne getirmiştir.
*Tevrât.**Ezberleyerek, yazarak, zikrederek Tevrât'ın ayetlerinin sözlerle/hadislerle kontamine olmasına engel olarak. Sadece Tevrât diyerek ayetlerin hükümlerini koruyarak.
*İşlenmiş bir günah, suç veya kabahatin bağışlanması.
*Kur'ân'ı.**Koruyan, gözeten.***Kur'ân.****Kur'ân'la.
*Kur'ân'la.**Kur'ân'ın.
*Kurumlu, görkemli.
*Şerefsizce, onursuzca, haysiyetsizce, rezilce (kimse); şebekçe.**Davranışları ölçüsüz, olgun olmayan; ciddiyetsiz, gayriciddi.
*Şerefsizce, onursuzca, haysiyetsizce, rezilce (kimse); şebekçe.**Davranışları ölçüsüz, olgun olmayan; ciddiyetsiz, gayriciddi.
*Kur'an'a.**Tevrât'a ve İncîl'e.
*Engel olmak.
*Harcar.**Kur'ân.***Artırır.
*Ve ('Vav') bağlacı vurgulama amaçlıdır.**Rızıklanırlardı nimetlerden.
*Muhammed peygamber.**Sadece Kur'an diyen insanlar asla boş duramaz. Kur'an'ın mesajını yani Yüce Allah'ın risâletini tüm dünyaya nota verir gibi deklere etmelidirler. Bu eylemleri nedeniyle insanlardan asla bir korku duymamalıdırlar. Çünkü Yüce Allah onları koruyacaktır.
*Ve 'Vav' bağlacı vurgulama amaçlıdır.**Kur'ân.***Artırır.
Not: 2:62, 5:69, 22:17 ayetleri cennetlere girmenin minimum/asgari/en az şartlarını bildirmektedir. 22:17 ayetinde ayrıca cehenneme girmemenin yolu olan şirke günahına bir vurgu vardır.
*Yasaklamak, geri durmak/durdurmak.
*Yemek yemeğe ihtiyaç duyan bir varlık nasıl bir ilâh olur?
*Fiilin 2. şahıs tesniye ile gelmesi iki grubu işaret eder. Yahudiler ve Hristiyanlar.
*Onlar hakkında uyduruk, yalan yanlış, şeytânî bir dil kullandıklarından.
*Münkere.
*Kutsal kitaplara gerçek anlamda iman edenler tek tanrıcı olurlar. Her zaman doğru yolda olurlar.
*Kutsal kitaplarda helal edilmiş bir şeyi uyduruk hadislerle/sözlerle haram etmeyin. Peygamber buyurdu ki diye başlayan, resûle iftira olan söylenti/hadislere itibar etmeyin. Örnek: Midyeyi kendinize haram etmeyin. Kur'an size yiyecek konusunda neyin haram edildiğini bildirdi. Midye yemeği seven bir kimseye siz bu haramdır demeyin. Allah adına hüküm vermeyin.
*Kur'an'da belirtilen haram yiyecekler dışında Yüce Allah'ın rızık olarak verdiği yiyeceklerden sizlere iyi geleni, sevdiğinizi rahatlıkla yiyin.
*Tekkeler, türbeler, putlar, ölmüş insanların mezarları vb.
*Ardında.
*Yüce Allah'ın Kur'an'da bildirdiği haricinde şeyleri soranlar (helal mi? haram mı?) kâfir olur. Şerefli Kur'an'da bir hüküm bulunmazsa o ki Yüce Allah'ın affettiğidir ve marufla karar verilir; evrensel doğrularla. **Sorduklarıyla.
*Kur'an. **Kur'an eşittir Resûl; Resûl eşittir Kur'an. Resûl eşit değildir hadisler/söylentiler. Hadisler/söylentiler eşit değildir resûl. Resûle gelmek eşittir Kur'an'a gelmek. Hadislere/söylentilere gelmek eşit değildir resûle gelmek.
*Îsâ peygamber.
*Rablerini inkar etmezler ancak O'na ortaklar koşarlar. Şirk koşarlar. Sözde O'na denk/eşit sözde başka ilahlar edinirler. Kutsal kitapların astından kitapları Yüce Allah'ın ayetleriyle eşit tutarlar.
*İnsanların çoğu Rablerinin ayetleri olan kutsal kitaplara yüz çevirmiştir.
*Hiperuzayda bulunan bu şerefli elçiler kendilerine verilen görevleri/emirleri/işleri yerine getirirler. Levh-i Mahfuz'u tekrar kodlama yetkisi verilen bu elçiler Rabblerinin emriyle dünya gezegenini ışık hızında aniden yok edebilirler. Yok etme süresi ışık hızında olduğu için göz açıp kapama süre bile çok uzun bir süre halinde gelir.
*Enerjisini/gıdasını/besinini verir. Enerjiye/gıdaya/besine asla ihtiyaç duymaz.**İlki, önderi.***Bir sonraki ayet "de ki" ile başladığı için; "ve sakın olma (sen) müşriklerden36 (diye) de ki..."
*Azaptan.
*Zararı uzaklaştıracak yolları keşfetmek.
*Kur'an'la.**Kur'an.
*Kur'an'ı ya da Muhammed peygamberi.
*Ummetin/tarikatın/mezhebin lideri bizlere şefaat eder ve günahlarımızı bağışlar" inanışı külliyen yanlıştır. Buhari'nin tamamı zan olan kitabını Yüce Allah'ın kitabına ortak edenler Buhari'yi ahirette yanlarında bulamayacaklardır. Resûlleri şefaat için çağıranlar onları yanlarında bulamayacaktır. **Kimseler kelimesi bilinçli varlıklar için kullanılır. Demek ki müşrik insanlar Yüce Allah'a kendileri de ancak bir kul olan insanları ortak koşmaktadır.
*Dinde esas sadece kutsal kitaplardır. Sadece Kur'an'dır. Resûl buyurdu ki diye başlayan uydurmalarla şeytân Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan Kur'an'ın üzerine oturmuştur.
*Risâleti. Yüce Allah'ın mesajını (Kur'an'ı) resûlün ağzından işitirler. Ancak kalplerindeki siper, hastalık, perde, paslanma nedeniyle Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını doğru anlayamazlar. Farklı anlarlar. Bozuk numaralı bir gözlük takmış bir insan gibi gerçeği göremezler. Kalplerindeki bu siper de doğru anlamayı imkansızlaştırır. Kulaklarındaki ağırlık, uyuşukluk da doğru anlamalarına engeldir. **İlklerin.
*Kur'an'dan. Kur'an'dan uzaklaşmak nefsi helak eder. "Sadece Kur'an demek kâfirliktir, Kur'an'ı anlayamazsınız, Kur'an sünnet olmadan yetmez, anlaşılmaz." diyenler bu ayetin doğrudan muhatabıdır.**Bilinçlenme.
*Gizlemek, örtmek, saklamak, gizli saklı işler yapmak.**Yasaklandıklarına. Yüce Allah'a verilen sözü yani misâkı bozmak.
*Dişil zamir yere/yeryüzüne (Dünya hayatına) gider.
*Tüm resûller Yüce Allah'ın tek dini olan İslam'ı getirmiştir.
*Anlaşılır ki resûl Muhammed yüz çeviren kimseleri ikna etmek için Yüce Allah'tan mucize istemiştir. Yüce Allah mucizelerin kendi indinden geldiğini, şayet dileseydi insanların tamamını iman eder olarak bir araya toplayabileceğini bildirmiştir. Ayrıca bilmediğimiz konularda, bilmediğimiz şeylerde Yüce Allah'tan ısrarla bir şeyler dilemenin de cahillik olacağını Yüce Rabbimiz bizlere bildirmiştir.
*Çoğul gelmesi önemlidir. Anlarız ki insanların içinde de misaller/örnekler vardır. İnsanların farklı alt ümmetlere ayrılması gibi diğer canlılar da kendi içlerinde farklı ümmetlere/kategorilere ayrılır. Farklı tip maymunların olması gibi.**Evrenin geçmiş gelecek tüm kuantum bilgilerini içeren korunmuş, 2D (2 boyutlu) kitap/yazıt. Levh-i Mahfûz.***Onlar. Eril çoğul. Muhatap insanlar olduğu için insanların hasredilmesinin işaret edildiğini anlarız.
*Sâdıklar olmuş olsaydınız görürdünüz.
*Keşfetmek. Kaldırıp görünür yapmak. Zorlukları kolaylığa çeviren yolları ortaya çıkarmak.**Çağırdığınız şey üzerine.
*Her yönden bereket/rahmet kapılarının açılması.
*Kur'an.
*Kur'an'la.
*Kötülüğün.
*Kur'an'ı.**Biz haksızsak azabı bize hemen indir.
*Suçu.**Yerde, Dünya gezegeninde. İçinde bulunduğunuz evrende.
*Bahr. Bol su. Tuzlu ve tatlı bol suları içerir.
*Gökten. Atmosferik olaylar, göktaşı düşmesi, gökten gelen kozmik radyasyon vb.**Yerin altından. Yer altı olayları. Deprem, volkanik patlamalar, zemin sıvılaşması vb. ***Düşünemez hale getirir. Partizanlık etmekten sağlıklı düşünemez.****Partizanlıktan uzak durmak gerekir. Her zaman Yüce Allah'ın tek doğru yolu olan sadece Kur'an demek gerekir.
*Kur'an'ı.*Resûl Muhammed'ten ahiret evreninde şefaat bekleyen kavmi şoka girecektir. Yüce Allah Resûl Muhammed'e bu kavme vekil olmaması gerektiğini emretmektedir. Kur'an'ı terk ederek ellerinde tutan ve yalanlayan bu kavme hiç bir vekil bulunmaz. Şefaat sadece Yüce Allah'a aittir.
*Resûl Muhammed'in kavminin/toplumunun Kur'an'ı yalanlayacağı haberi.**Kur'an'ın inişi tamamlandıktan sonra yeri ve zamanı geldiğinde bunu bileceksiniz.
*Kur'an ayetleri hakkında ileri-geri, laubali, ciddiyetsiz şekilde sokak ağzıyla konuşmak. **Görüldüğü üzere "Kur'an ayetlerine iman etmeyenleri öldürün, kesin, doğrayın, savaş açın onlara" gibi bir emir yoktur. Sadece yüz çevrilir. ***Kur'an ayetleri sıradan sözler değildir. Laubali şekilde dalınabilecek diğer sözler gibi değildir. ****Anlarız ki resûller de diğer insanlar gibi en büyük şeytân olan iblîs ve soyunun vesvesesinden/fısıldamasından münezzeh değildir.
*Kur'an ayetleri hakkında laubali konuşanlar.**Bu kimselere Kur'an ayetleri sadece hatırlatılır. Zorlama yoktur.
*Davranışları ölçüsüz, olgun olmayan; ciddiyetsiz, gayriciddi. **Kur'ân'la.
*Tanık olunmuş, görünmüş, tespit edilmiş.
*Rabbim'den gelen bir şeyden korkarım ancak.
*Korkmam söz konusu bile olmaz.
*Anlarız ki Nûh'un babalarından da resûller gönderilmiştir. **Resûl olarak.
*Önceki ayetlerde sayılan resûller. **Şirk her şeyi boşa çıkarır. Affı yoktur. Her şeyi 0'la çarpar.
*Kendisine nübüvvet verdiğimiz kimse. Tekil geniş zaman eril gelmiştir. **Dişil zamir nübüvvete gider. İşaret edilen nübüvvettir.***Nübüvvet aracılığıyla Yüce Allah'ın risâletinin tamamlanması mutlaka gerçekleşir. Çünkü onun vekaleti Yüce Allah'ın bizzat kendisindedir. ****Nübüvvette kâfirlik etmeyen bir kavimden/toplumdan nübüvvete kâfirlik etmeyecek bir kimse çıkarırız.
*Önceki nebiler.**Dikkat edilirse takip edilecek, örnek alınacak şey nebiler değildir; onların tabi olduğu Yüce Allah'ın doğru yola kılavuzudur.***Resûl Muhammed. ****Kur'an. Kur'an'ın mesajını iletme. Risâleti gerçekleştirmek.
*Ölçeklendirme, değerini ölçme.**Tevrât.***Kağıttan, parşömenden yazıtlar/defterler haline getirmek.
*Kur'an.
*İnsan Rabbinin huzurunda bedeniyle birlikte yalnız olarak duracaktır. Rabbinin huzuruna yalnız olarak gelecektir.**Anlarız ki bu evrene/dünyaya gelmeden önce evvelki/ilk yaratılmış olan bir bedenle Rabbimizin huzurunda durmuşuz. Rabbimizin huzuruna gelmişiz.
*Kendinizi.**Tekil zamir tek bir yıldızı işaret eder. Tek bir yıldızı takip ederek bile yol bulunabilir. Örneğin kutup yıldızı.
*İnşaat yapmak. İnşa etmek fiili/eylemi bizlere gözle görülemeyen tek bir hücreden insanın bedeninin yaratılmasının işaret edildiğini düşündürür.**İnsan bedeninin inşası işaret edildiği için hem kararlı yer olan hem de veda/terk etme yeri olan şey anne rahmidir. İnsan 280 günde annesinin rahminde kararlı bir yerde inşa edilir. Sonra bu yer terk etme/veda yeri olur. Doğumla birlikte insan bu kararlı yere veda eder.
*Kör.**Yüce Allah.***Yüce Allah kendisinden gelen mesajlara âmâ olanlara bir hafız/koruyucu/muhafız olmayacağını bildirmektedir. Benzer geçiş 50:29 ayetinde de karşımıza çıkar.En’âm 104. ayette Yüce Allah haşa ‘de ki’, ‘قُلْ’, ‘qul’ kelimesini unutmuş mu? Kur'an’da hata mı var?
*Kur'an'ı.
*Kur'an'a. Bizler de sadece Kur'an'a tabi olmalıyız.**Müşriklerden yüz çevirmeliyiz.
*Yüce Allah dileseydi asla şirk koşamazlardı. Anlarız ki müşriklerin şirk koşarak sapmalarına izin verilmiştir.**Koruyucu. Muhafız.***Vekalet verilen.
*Müşriklere. Yüce Allah'ın astından kimseleri ilâhi bir kazanç/fayda sağlamak için çağıranların tamamı müşriktir.**Yüce Allah'ın bizzat kendisine iftira olan, Yüce Allah'a hakaret içeren, tamamı zan olan, ilimden ve bilimden yoksun olan şeyleri söylerler, dile getirirler. ***Taşma. Taşkın. Selin taşması. Suyun taşması. Tâğyâna, tâğûta uyma.
*Ayete, ayet.*Bilinçlendirir, farkındalık verir.
*Akıllarını, anlayışlarını.**Basiretlerini. Bakar kör olurlar. Baktıklarının iç yüzünü göremezler.***Kur'an'a.****Evvel kez geçişi ilk cennet evrenindeki durumumuzu işaret etmektedir.
*Konuşsaydı.
*Allah.**Kur'an.***Şüphede direnenler.
*Çoğunluk sapkınlık içindedir. Çoğunluğa değil hakka/gerçeğe itaat etmek/tabi olmak gerekir.
*Hurafelere, söylentilere uyarak Yüce Allah adına kurban edilen hayvanların etlerini kendilerine haram eden müşrik kimseler.**Yüce Allah'ın haram kıldıkları apaçık bildirilmişken.***Zorunlu, gerekli.****Yeryüzündeki insanların çoğu müşriktir. Hevalarına uyarak, bir ilime dayanmadan (Kur'an'a) kendilerine Yüce Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram ederler.
*Tamamı zan olan, yalan dolan söylentilerle/hadislerle Yüce Allah adına helal-haram koymak günahtır. Mutlaka bir karşılığı olacaktır.
*Sözde başka ilahlar adına kurban edilenden. Yüce Allah'a yaklaştırır sapkın inancıyla başka kimseler adına kesilen kurbanlar.
*İlk cennet evreninden öldürülerek çıkarıldık. İlk ölüm budur.**Kimsenin.
*Kentin/ülkenin ileri gelenleri. Kentin diğer bireylerine kıyasla hüküm verme, mal sahibi olma gibi hususlarda yükselmiş, büyükleşmiş. **Bir kentin/ülkenin ileri gelenlerinin çoğunluğu mutlak ki suçludur. ***Haram yiyerek, haksızlık yaparak yükselirler ancak toplumu ayarttıkları/kandırdıkları/aldattıkları için toplum onların bu suçlarını göremez. ****Bilinçlenir.
*Haram yiyerek, haksızlık yaparak yükselirler ancak toplumu ayarttıkları/kandırdıkları/aldattıkları için toplum onların bu suçlarını göremez.
*Göğsün fiziksel olarak bir açılması söz konusu değildir. Göğsü koruyan iskelet sistemi nasıl ki ameliyatlarda açılıyor, İslam ile şereflenecek olan göğsü koruyan manevi korumalar da Yüce Allah'ın izniyle açılır.**Büyük bir Kur'an mucizesidir. Gökte yükselen insanların göğüslerinde gerçekleşen daralma, sertleşme, kısıtlanma ayette işaret edilmiştir.Onun göğsünü sıkı, daraltılmış yapar. Sanki yükselir o gökte. ***Pisliği.
*Göğüsleri İslam'a açılan kimseler.
*Bir önceki ayette geçen selâm diyarının/yurdunu haşrediliş gününden önce olduğu anlaşılır.**Diğer insanlara ve cinlere evliya/veliler olmuş olan insanlar konuşmaktadır.***Cehennemde.
*Cinler ve insanlar.
*Bu şekilde yaparsa bir zulüm olur. Ancak Allah asla zulmetmez.
*Herkesin ayrı ayrı, farklı dereceleri vardır. 'Hepsi için' geçişi derecelerin asla aynı olamayacağını gösterir.
*İnşa kelimesinin kullanılması önemlidir. Bilge insan olan Homo Sapiens kendisinden önce yeryüzünde yaşamış olan başka insan kavimlerinin DNA'sı üzerine inşa edilmiştir. **Kendi türü yok olan ancak zürriyetinden/neslinden Homo Sapiens olan bilge insanın türediği Homo türleri.
*Elden ne geliyorsa.**Feraha/başarıya ulaşamaz.
*Sırtlarına binmeyi ya da yük taşımayı kendilerine haram ettiler.
*Karınları içinde taşıdıkları. Rahimde bulunan ceninler. Bu gebe hayvanların bir dini ritüel olarak seçildiği ve doğum yaptıklarında yavrularının erkekler arasında dağıtılarak yenildiği anlaşılmaktadır. **Saf olarak, katıksız, ortaksız.***Kadınlar.****Yavru ölü doğarsa ancak kadınlar yavrunun etinden yiyebilir.
*Bahçeleri.**Zirai ürünler. ***Elde edilen ürünün hakkı olanı ürünün hasat edildiği gün/dönem/evre verilmesi gereklidir.
*Yük taşıyan; deve vb.**Serilen postları.
*En'âmın tanımı.**Yavruları.
*Cenin.**Haram etmesine tanık mı oldunuz?***Uyduruk, tamamı zan olan hadislerle Yüce Allah'a iftira attılar. İnsanları saptırdılar. Müşriklerin yani şirk koşanların tamamı zalimdir. ****Müşriklerin hakim olduğu bir topluma asla doğru yola kılavuzlanmaz. Her daim sefillik içindelerdir. Refaha asla kavuşamazlar.
*Kur'an.**Kan bulaşmış ya da etin içindeki kan değildir. Direkt olarak sıvı halde akan kan işaret edilmiştir.***Pislik. Rabbimiz domuz etini bir pislik olarak nitelendirmişse mutlak ki insan sağlığı için sakıncalı olduğu içindir.
*Tekil olarak gelmiştir. Tek tırnaklı hayvanlar tırnak yapısı bir bütün parçadan oluşmuş hayvanlardır. Eşek, at, katır, zebra gibi hayvanlar bu guruba girer.**Yüce Allah'ın dini olan İslam yani dinin omurgası asla değişmez. Test/deneme amaçlı dinden şeriat olan küçük haram ve helaller değişebilir.
*Gerçek/hak ilme dayandırılmayan şeyler zandır; varsayımdır.**Müşriklerin özelliğini Rabbimiz bizlere göstermektedir. Zan içeren şeyleri din sanan, din varsayan kimselerin tamamı müşriktir. Sadece Kur'an demeyen ancak kendini Muhammedî sanan herkes müşriktir.
*Uyduruk, tamamı zan olan hadisleri (Yahudiler için Talmud) Yüce Allah'ın Kur'an'ı ile denk tutarlar. Yüce Allah'ın haram kılmadığı şeyleri haram ederler. Midyenin haram edilmesi en güzel örnektir. Midyeyi haram diye yemeyenler (sevmediği için yemiyorsa sorun yoktur) bu ayetin tam olarak muhatabıdır.
*Nefsi müdafaa; katledenleri katletmek.
*Akıl ve beden olarak güçlü evre.
*Yola. Sadece kutsal kitaplar. Sadece Kur'an.**Çoğul gelmesi önemlidir. Bir yerde farklı yollar varsa onların tamamı sapkınlık içindedir. Tek yol vardır. O da Yüce Allah'ın yoludur.***Kendilerini müslüman sanan kimselerin durumu ortadadır. Dinlerini parça parça edip fırkalara bölünmüşlerdir.
*Tevrât. **İhsan yapmış.
*Kur'an.**Kur'an'a.
***Diyecek olanlar Kur'an'ın inişine tanık olan kimselerdir. O kimselerin bulunduğu bölgede daha önceden kendilerine kutsal kitap indirilmiş iki grup vardı. **Kutsal kitap.***Yahudiler ve Hristiyanlar.****Çalışma, öğrenme.
*Kutsal kitap.**Ayetten.
*Yüce Allah kendilerini Muhammedî sanan kimselerin aslında resûl Muhammed ile hiçbir alakalarının olmadığını açık ve net olarak bildirmektedir. Müşrikliğin özelliğini Rabbimiz bizlere bildirmiştir. Yüce Allah'ın biricik bölünmez dinini bırakıp dinlerini mezheplere bölenler tam olarak bu ayetin muhataplarıdırlar. İşleri/emirleri Yüce Allah'a kalmıştır.
*Rabbimiz bir güzelliği/iyiliği 10 güzellik/iyilik yapacaktır. **Kötülüğe karşı bir artış veya azalış söz konusu değildir. Misli neyse odur.
*Ölümün işaret edilmesi illaki resûl Muhammed'in öleceği yada öldürüleceği anlamına gelmez. 'Öleceksem de, ölürsem de' anlamı vardır. Çünkü cennete girenler bu dünyada ölüm tatmazlar. Mutlak ki resûl Îsâ gibi, tüm resûller gibi resûl Muhammed de ölmemiştir. Sadece vefat ettirilmiştir. Selam yurdunda/diyarında rızıklandırılmaktadırlar. Her nefis ölümü tadıcıdır. Her nefis 1. ölümü yani ilk cennetten çıkış anındaki ölümü zaten tatmıştır. Resûller de dahil.
*Öncüsüyüm.
*Homo Sapiensin (bilge insan) kendisinden önceki Homo türlerinin yerini alması.**Ardında.
*Elif, Lâm, Mim, Sâd.
*Kur'an, Kur'an'dan, Kur'an'la.**Geniş zaman kipinde gelmiş bir fiildir. Kur'an göğüslerde asla sıkıntı/sıkılık ve darlığa neden olmaz.
*Kur'an'a.**Allah'ın.
*Kenti, kente. **Izdırap, perişanlık veren bir helakımız.***Gündüz vakti uyuklarlarken.
*Izdırap, perişanlık veren bir helakımız.
*Kıssalaştırma mutlak ki bir ilimle/bilimle olur.
*Çoğul olarak gelmiş olması önemlidir. Anlaşılır ki bir çok mizan olacaktır. Bu mizanların ağır gelmesi kurtuluş için gereklidir.
*Çoğul olarak gelmiş olması önemlidir. Anlaşılır ki bir çok mizan olacaktır. Bu mizanların hafif gelmesi perişanlıktır, pişmanlıktır, cehennemlik olmaktır.
*Sakini haline getirmek.
*İnsanların bilinçlerinin yaratılması. Çoğul eril olarak gelmişltir.**İnsanların bedenlerinin şekillendirilmesi.***Anlarız ki Âdem'in meleklere sunulması ve iblîsle yaşanan durumu tüm insanlar Âdem'in yaşadığı gibi fiziksel bir bedene sahip olarak yaşamıştır. Anlarız ki insanlar olarak bizler bilinçlerimiz ve bedenlerimizle daha önceden yaratılmışızdır.
*Âdem'den.**Radyasyon, yakan ışıma.
*İblîs ve türünün yaşadığı cennet evreni.**Küçülenlerdensin/azalanlardansın.
*Ahiret evrenindeki kıyam/dikilme gününe.
*İnsanlara.
*Tavaf ederim, dolaşırım, turlarım.
*İblîs'e verilen izin sonrası Âdem ve eşinin bir cennet evrenine yerleştirilmesi. Erkek ve kadın tüm insanlar bir cennet evrenine yerleştirilmiştir. Şu an içinde yaşadığımız evren değildir.
*Olay kendisine izin verilen en büyük şeytân olan İblîs'in bir cennet evreninde mesken edinen Âdem ve eşine fısıldamasıdır. İblîs kendi cennetinden indirilmiş ve kovulmuştur. İzin gereği Âdem ve eşinin bulunduğu cennet evrenine dışardan (mutlak ki başka bir paralel evrenden) fısıldama yapmaktadır. Âdem ve eşinin (tüm kadın erkek insanların) yaşadığı bu cennet bizlerin ilk cennetidir. Anlarız ki bu cennette ölümsüzlük yoktur. **Cinsel organ bölgeleri.
*Âdem ve eşine. Erkek insana ve kadın insana.**Öğüt verenlerdenim. Şeytân sanki iyileştiriyormuş/güzelleştiriyormuş gibi davranarak insanları aldatmaktadır. Güvenebileceğimiz tek kaynak şeytânın yaklaşmasının mümkün olmadığı Yüce Allah'ın kelamı olan Kur'an'dır.
*Şeytân.**Âdem ve eşine. Erkek insana ve kadın insana.***Cinsel organ bölgeleri.****İlk cennetimiz.
*Âdem ve eş. Erkek insan ve kadın insan.**Çoğul eril olarak gelmiştir. Başka insanları da kapsayan bir sesleniş söz konusudur.
*Çoğul eril gelmiştir. Hitap insanlaradır.**Mutlak ki çoğul grupları işaret etmektedir.**Dünya gezegeni. Cennetten çıkarılan insan daha alçak bir evrene gönderilecektir.
*Şu an içinde bulunduğunuz evren, evrenden. **İlk cennet evreninden nasıl çıkarıldıysanız, şu an içinde yaşadığınız evreninizden de öldüğünüzde çıkarılırsınız.
Takva kelimesi sakınmak demektir. Yüce Allah’ın razı olmayacağı eylemlerden sakınmaktır. Yüce Allah’ın emirlerine uymak demektir.Soru şudur; bu takva elbisesi nerededir ve nasıl giyilir?Yüce Allah bu takva elbisesini indirdiğini bildirmiştir. Bu da bize açıkça gösterir ki bu takva elbisesi Kur’an’ın ta kendisidir. Kur’an’ın emir ve yasaklarına uyan bir kimse takva elbisesini giymiş olur.Kur’an üzerinde düşünen kimselerin öğüt alma şansının olduğu ayette bildirilmiştir. Bir kitaptan öğüt alabilmek için onu anlamak için okumak gerektiği evrensel bir gerçektir. Demek ki Kur’an’ı anlayarak okuyacağız ve üzerinde düşüneceğiz. Bu düşünme bize bir öğüt, bir hatırlatma olacaktır. Takva elbisesini giymemize neden olacaktır.Takva elbisesi her şeyden daha hayırlıdır. Daha faydalıdır. Çünkü Yüce Allah’ın rızasını almaktan daha büyük ve daha değerli hiçbir şey olamaz.
*Süslü, gösterişli elbiseler, süslü donatılar. Ziynet kelimesinden farklıdır. **Takva elbisesi.
*Ana, baba. Bir üst soy. Bir katman üst soy. Bir önceki soy. İlk cennet evreninde bilinçlerimizi taşıyan bir üst soy erkek ve kadın bedenlerimiz.**İlk cennet evreni.
*Süslerinizi.
*Süsü.**Dişil zamir yine dişil olan ziynet ve iyileri işaret eder.***Saf, sadece iman etmiş kimselere.
*Kutsal kitaplar haricinde Allah'ın ve resûlünün adını kullanarak uydurulan, tamamı zan olan, hiçbir sultanları olmayan kitaplar.
*Süre, süreleri.
*Ayete.
*Yapıp ettikleri kitaptan/kayıttan gösterilir. Bu kayda bakan kimse kendi nefsine zulmettiğini, kâfirlerden olduğunu anlar; buna tanıklık/şahitlik eder.
*Birbirlerini, birbirlerine.**Cehennemde.
*Ayetten.
*Yatak ve örtünün birlikte işaret edilmesi de çok anlamlıdır.
*Durum bildirir fiil. Akacak.**Din günü cennetlere girecek olan ancak henüz girmemiş olan kimseler. ***Bu noktaya. Cennetlere girme pozisyonuna.****Seslenildiler. Zaten cennette olan kimselere neden tekrar seslenilsin? Anlarız ki nida edilmeyle cennetlere henüz girmemiş ancak girecek olan grup çağrılmaktadır. *****Cennete.
*Seslendi.**Cennetlere henüz girmemiş ancak girecek olan.***Cehenneme henüz girmemiş ancak girecek olan.****Gerçeği bulduk. Cennetlere gireceğimizi anladık.*****Gerçeği bulduk. Cehenneme gireceğimizi anladık.
*Dişil zamir Yüce Allah'ın biricik yolu olan Kur'an ayetlerine gider. **Ayetin gerçek anlamını uyduruk, tamamı zan olan söylentilerle eğerler, bükerler. Ayetler yerine eğip büken hadislere bakınırlar.
*Din gününde cennetlere girecek olan kimselerle cehenneme girecek olan kimseler.**A’râf bölgesini karşıdan görenler.***A’râf bölgesine giren kimselerde bir değişiklik olur. Bir nişan, belirti, iz, işaret sahibi olurlar. Bu durumu henüz a’râfa girmemiş ancak onu karşıdan gören kimseler fark eder. ****Seslendiler.*****Cennete henüz girmemiş ancak girecek olan, a’râf bölgesini henüz görmemiş ancak görecek olan kimseler.******Cennete. Bu noktada kesin olarak anlarız ki Yüce Allah henüz cennetlere girmemiş olan ancak girecek olan kimseleri cennet ashâbı olarak nitelemektedir.
*A'râfı karşıdan gören, kendileri de oraya gidecek olan, arkalarında olan ancak henüz a'râfı görmeyen kimseleri gördükleriyle müjdeleyen kimseler.**Cehenneme girmek için bekleşen kimseleri.***Anlarız ki bu kimseler zaten cennete gideceklerdir. Ancak cehennem ashâbının durumunu görünce Rabblerine seslenmişlerdir.
*Seslendi.**Cehenneme girecek olan kimselerin tıpkı cennetlere girecek kimselerdeki gibi bir nişanları vardır. Mutlak ki bu nişan alçaltıcı bir işarettir. ***Cehenneme girecek kimseler.****A'râf ashâbındaki kimseler.*****Alçaltılmış durumdasınız.
*Cennete girecek olan kimseler.**Cehenneme girecek kimseler.
*Seslendi.**Cehenneme girecek olan henüz girmemiş olan kimseler.***Cennete girecek olan henüz girmemiş olan kimseler.****Anlarız ki cehennem ashâbı cennet ashâbının bulunduğu yerden daha aşağıda bir yerlerdedir.
*Din günündeki durumları.
*Kur'an'la. Sadece Kur'an'la.*Kur'an'ı.***İlim sahipleri Kur'an'ın tefsîlini anlar. ****Kur'an'a teslim olanlar doğru yola kılavuzlanırlar. Sadece Kur'an'a.
*Kur'an'ın.**Kur'an ayetleri ortadayken onun tevilini ilimle/bilimle yapacaklarına tamamı zan olan, uyduruk, şeytân öğretileri olan söylentilere/hadislerle bakınırlar.***Din günü Kur'an'ın gerçek tevili gelir ve hata yaptıklarını anlarlar.****Ayetleri söylentilerle/hadislerle nesh edenler/unutanlar.*****Dünya hayatına döndürülsek.******Yüce Allah'a ve resûllerine karşı uydurulan binlerce hadisin/söylentinin doğru olmadığı ortaya çıktı.
*Evrede, dönemde.**Gündüzün geceyi talep etmesinin işaret edilmesi de büyük bir Kur'an mucizesidir. Güneş sistemimizde gündüz her yere hakimdir. Tabiri caizse patron gündüzdür. Gece ise sadece gezegenlerin gölgesi olarak az bir yer tutar. Gündüz domine eden olarak geceleri ışık hızında yok etmek ister. Onu ele geçirip kendi hakimiyetini sokmak ister. Gecenin onu çok çabuk almak isteyen gündüze örtülmesi
*Aşırı istek, arzu.
*Rüzgarların bulut oluşumundaki önemi Kur'an'da özellikle vurgulanmıştır.Ve gönderdik rüzgârları; aşılayıcılar/dölleyiciler; öyle ki indirdik gökten su; böylece verdik onu size içmeniz için/sulamanız için; ve değilsiniz siz onu depolayanlar.**Bulutların ağırlığı; yağmur bırakan ve içinde şimşekler çakan bulutların daha da ağır olması.
*Öğüt veririm.
*Nûh'u.**Nûh'la.
*Âd kavmi.
*Hûd.
*Güvenilir, sağlam.**Öğüt veren.
*Resûl Hûd.
*Tek Allah'a kulluk etmeye bir itirazın olduğuna lütfen dikkat edin. Tek bir ilâh asla kabul etmiyorlar. Allah'la birlikte mutlaka birçok sözde ilâha da kulluk etmek istiyorlar.
*Pislik.**Azaba neden olacak öfke.
*Hûd'u**Kökünü.
*Köşkler.
*Deprem, zelzele.
*Fahşâyla.
*Lût'u.
*Yüce Allah'ın ayetine. Kutsal kitaplarda bulunan ayetler.
*Grup.
*Milletten.
*Deprem.
*Diyarlarında.
*Kendilerine nebi gelmiş olan kentlere özel bir durum vardır. Rabbimiz nebiye itaat edilmesini istediği için o kentin ahalisini alçak gönüllü olmaya zorlamaktadır.
*Kentin.**Perişanlığı, ızdırabı.
*Kentin.
*Firavunun.**Ayete.
*Ayeti.
*Asa.
*Mûsâ'yı.
*Mûsâ.**Sihirbazlar.***İnsanları.
*Yılana dönüşen asa. **Anlarız ki sihirbazların gösterdikleri sadece etkileyici bir gösteriden ibarettir. Gerçekle yakından uzaktan ilgisi yoktur.
*Şehirden.
*Ayet.
*Dilediğini zorla yaptırma gücü olan, güç yetiren, zapt eden, zafer kazanan, kahreden, zorla hizaya getiren.
*Yer.
*Mûsâ'nın kavmi.
*Her sene gerçekleşen Nil'in taşma döngüsünün en az 3 sene veya daha fazla sene gerçekleşmemesi.
*Süreye.**Ahitlerini, sözleşmelerini, antlaşmalarını.
*Ayetten.
*Hiksoslular. Nil'in doğularına ve batınlarına hakim olan ezilmiş, hor görülmüş, zaaflı bırakılmış kavim/toplum.**Nil'in doğuları ve batıları.***Nil'in doğuları ve batıları bol akan suyla bereketlendirilmiştir. ****Firavunun kölesi olmaktan kurtulmaları.*****Her türlü dikilen yapılar olabilir. Çadır direkleri, ağaçları dik tutmak için kullanılan kazıklar vb.
*Geçmelerine izin.**Tapınmak için yapışıyorlardı.
*Yaptıkları batıl inanç.**İdollere yapışanlar.
*30 geceyi.**Benim ardımdan.
*Taş levhalara/tabletlere yazılan Tevrât'ı.
*Taş tabletler halinde olan Tevrât.**Tevrât'ın hükümlerini hayatlarına geçirmeleri daha güzeldir.
*Ayete.**Yolu.
*Mûsâ'nın 30+10 gece gitmesi sonrasında.**Buzağıya.
*Baş. Başlarını elleri arasında almak.
*Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, kazanmış, ulaşmış.
*Kötülüğün.**Tevbenin.
*Dişil tekil zamir Yüce Allah'ın ayetini/ayetlerini işaret eder.
*Deprem.**Fitnenle.
*Resûl, nebi Muhammed.**Zapt ederler, tutarlar.***Kur'an'a.
*Resûl, ümmi nebi Muhammed.**Kur'an'a.
*Hakla/gerçekle.
*Mûsâ'nın.**Taştan.
*Yüce Allah'ın kutsal mesajını.
*Resûl Muhammed.**Deniz kenarında.***Görünürler.
*Yahudilerden.**Müminler.***Muaf tutulmak için özür beyanıdır.
*Yüce Allah'ın kutsal mesajı.
*Kötülük.**Dışlanan, reddedilen maymunlara işaret de anlamlıdır. Maymunlar topluluk halinde yaşarlar. Hiyerarşi söz konusudur. Bazı maymunlar lider tarafından topluluktan kovulur. Bu reddedilen maymunlarda stres, huzursuzluk çok daha yüksektir. Bir türlü huzur bulamazlar.
*Ardında.
*Yahudiler kıyamet gününe kadar asla tek bir ümmet şeklinde bir araya gelemez. Dünya'nın dört bir yanına dağılmış ümmetler şeklinde dağılmışlardır.**Bir toplum/kavim için tamamen kötüdür ya da tamamen iyidir demek asla doğru değildir. Her toplumda olduğu gibi iyi ve kötü insanlar vardır. Bir toplumu/kavmi oluşturan insanlarda iyilerin sayısının artması kavmin/toplumun da aynı istikamette gitmesini sağlar.
*Tevrât'a.**Daha alçak/aşağı bir evrende olan Dünya gezegeninin.
*Kur’ân’a
*Dağ.**Tevrât'ı.
*Derinin soyulması, hayvanın etinden derisinin soyulması/sıyrılması gibi.**Ayetten.***Şeytâna.
*Ayetle.
*'Onlaradır geçişi önemlidir. Bu zamir hem cinleri hem de insanları kapsar. Bu durumda cinlerin insanların kalp, göz ve kulak organlarının işlevini yapan, benzer özelliklere sahip, kendilerine özgü mekanizmalara sahip olduklarını anlarız. Kendi yaratılış özelliklerine göre bu varlıkların kendi iradelerinin olduğunu, çevrelerinde olan şeylerden görme ve işitme gibi özellikler gibi farkındalık sahibi olduklarını anlarız.
*İsimle.**Allah'ın.
*Hakla/gerçekle.
*Uzun bir süre verilmiştir onlara.**Stratejim.
*Resûl Muhammed'te.**Mecnunluk, cinnet getirme.***Resûl Muhammed.
*Bu sözün.
*O kimseyi.**O kimseleri.
*Sâatin.**Bilgi sahibi olmak için araştırmak-sorgulamak.
*Sahip.
*Eril tekil zamir önemlidir. Şirk koşanın erkek olduğunu anlarız.**Sâlih evlat veren sadece Yüce Allah'a teşekkür edeceğine O'nun astından şeye/şeylere de teşekkür etmiştir; şükretmiştir. Aracı saymıştır.
*Şirk koştukları.**Şirk koşanlara.***Şirk koşulanların nefis sahibi canlılar olduğunu anlarız.
*Şirk koştuklarınızı.
*Şirk koşulan şeylerin kimseler olarak işaret edildiğini görmekteyiz. Bu da bizlere Yüce Allah'ın kulları olan, diğer insanlardan farkı olmayan kimselerin ilâhlaştırıldığını gösterir. Günümüzde resûl Îsâ'ya ve Muhammed'e Yüce Allah'ın isimleri/sıfatları atfedilmiştir.
*Şirk koşulan kimselerin kendilerine gelecek bir zararı bile gidermeye güçleri yoktur. Kendilerine bir hayır da sağlayamazlar. Bu evrenden ayrılıp gitmişlerdir. Önceden ne hayır yaptılarsa Yüce Allah katında onu bulurlar. **Strateji geliştirin.
*Kur'an'ı.
*Şirk koşulan kimseler.**Allah'ın.
*Karakterin edin.
*Şeytânın musallat olması. **Şeytânın kışkırtmalarını rahatlıkla görürler, anlarlar.
*Şeytânlar.
*Ayeti.**Ayetler, Kur'an.
*Kur'an ne diyor kulak verin.
*O'nun yüce sıfatlarını yani evrene tecelli etmiş olan güzel sıfatlarını öğrenmek/hatırlamak ve bunları sözlere dökmek demektir. Gökyüzündeki bulutlara bakıp da "Ey Rabbim! Ne güzel bir hayat verensin; ilmin, bilmin sınırsızdır. Her atomun nerede olacağını bildin, hesapladın. Senin rüzgarların onları dilediğin yere sürükler; dilediğin yere yağmurları bıraktırırsın. Sensin en yüce yaratıcı. Bizden rahmetini esirgeme!" gibi sözleri kendi nefsimizde sesli olarak söylemek, kendi nefsimizde hissetmek tam olarak 7:205 ayetinde istenilendir. **Herkesi duyabileceği bir sesle olmadan yapılan söylem/kelam.***Her zaman.
*Müminlerin.**Allah'ın.***Ayet.****Müminlere.*****Müminler.
*Grup.
*Birliktelik sahibi gruptan.**Mücadele etmeniz için, savaşmanız için.***Zarar/hasar verici, delici kuvvet. ****Zayıf olanı. Daha az zarar verecek olanı.*****Kâfirler daha güçlü olsalar da, daha fazla zarar verici olsalar da onlarla savaşmak hak/gerçeğin ortaya çıkmasında daha faydalıdır.
*Müjde.
*Melekler.**Kâfirlerden.
*Savaş için karşılaşma.**Kaçmayın.
*Kaçar.**Manevra yapmak amaçlı.***Başka bir savaş grubuna katılma.****Öfkeye.
*Her şey Yüce Allah'ın izni ve bilgisiyle gerçekleşir. Evrenin kumaşını oluşturan Planck uzunluğunda titreşen ipler/sicimler O'nun bilgisi ve izniyle O'nun dilediği gibi titreşir. Evren Levh-i Mahfûz'dan gelen bilgiyle O'nun dilediği gibi canlanır. **Kâfirleri.
*Resûl Muhammed'ten.**Kur'an'ı direkt olarak inişine tanık oluyorsunuz, vahyi (Kur'an'ı) işitiyorsunuz.
*Vahyi (Kur'an'ı) işittik.**Vahiy (Kur'an'ı) bir kulaktan girip diğerinden çıkıyordu. Kur'an'ı kalplerine indirmiyorlardı.
*Bir hayır bilindik olsaydı.**Bu kimseler doğru yola asla kılavuzlanmazlar. Yüce Allah onların her şartta sapacağını tüm olasılıkları hesaplayarak bilmiştir.
*Allah'a.**Allah'tır.***Allah'a.
*Sadece onlara has değil sizlere de isabet eder. Anlarız ki zulmetmiş kimselere isabet ettirilen fitne müminleri de etkileyebilir. Müminler bu konuda takvalı olmalıdır. Sadece Kur'an'ın mesajına tabi olarak fitneyi güzel bir belaya çevirmeli ve kendisi için hayra dönüştürmelidir.
*Sahibi.
*Tutuklamak. Hareketsiz hale getirmek.**Sürgüne göndermek.
*Kur'an.
*Kur’ân.
*Haram mescidin.
*Ayetten anlarız ki müşrikler de vakitli zamanlarda haram evin yanında bir araya gelerek kendi salatlarını yani kendi dini öğretilerini takip ediyorlarmış.
*İnfak ettikleri.
*Habisin/kötünün.
*Engelleme, yasaklama.**Geçmişte kalmıştır.***Geçerlidir.
*Din konusunda fitne çıkaran kâfirleri.**Dinin.***Fitneyi engelledilerse, yasakladılarsa.
*Resûl Muhammed.**Kur'an'a.***Hakkın batıldan ayrıldığı gün. İyinin kötüden ayrıldığı gün. ****İki ordunun savaştığı gün."
*Müşrikler, kâfirler.**Binekler.***Onlarla kasten buluşmayı.****Buluşma vaadinde ayrışırdınız. Buluşma olasılığınınız çok düşüktü. *****Yüce Allah'ın emrinin tamamlanması için bu düşük olasılık gerçekleşti.
*Her türlü grup, topluluk.
*Enerjiniz.
*Çekinmez, sakınmaz, korkusuz (kimse); biperva.**Engellerler, yasaklarlar.
*İki savaş topluluğu.
*Kazandığı.**İnsan ne ederse kendi eder.
*Yüce Allah bahşettiği nimeti asla değiştirmez. Ancak toplumdaki insanlar kendi nefislerine uyarak bu nimeti bozarlar.
*Söz, anlaşma, antlaşma.
*Bu kaçan kâfirler başlarına geleni kendilerinden sonra gelecek olan kimselere anlatılar da belki onlar da Yüce Allah'ın kendilerine bahşettiği bu lütfu hatırlarlar.
*Güveni kötüye kullanmak. Kötülük etmek veya karşı davranma; hıyanetlik, hainlik
*Güç kuvvet üreten şeyi kendi itaatiniz altına alırsınız.**Bitişen, birleşen, bağlanan, fikse olan her şey bu tanıma girer. Hedefine angaje olan, kitlenen her şey bu tanıma girer.***"hayli" kelimesi at anlamında olmakla birlikte kelimenin kökü "hayal", "hayalet" anlamları da taşır. Anlarız ki bu ayet müteşabihtir. Yüce Allah hayalet gibi görünmez olan ve hedefine bağlanan kuvvetler yapmamızı emretmektedir. Bu tanıma belki de en iyi uyan silahlar radarlara yakalanmayan hayalet uçak ve hayalet füzelerdir. ****Tastamam geri ödenir.
*Selâma.
*Kompüt eder, sayar, hesaplar. Evrenin tamamı Yüce Allah'ın emrinde olan kuantum bilgisayarıdır. **Allah.
*Yeryüzünün tamamını.
*Nebi Muhammed.
*Nebi Muhammed.**20/200 yani 1/10 oranı (+). Sabreden ve %100 (zaafsız) mümin olan kimselerin kâfirlere karşı galip gelme oranı. ***100/1000 yani yine 1/10 oranı (+). Sabreden ve %100 (zaafsız) mümin olan kimselerin kâfirlere karşı galip gelme oranı.****Önemli olan sayı değil kalitedir. Sabreden %100 imanlı bir toplum sayıca kendisinden çok üstün olan (1/10) toplumlara karşı galip gelebilir.
*Düşkünlük, eksiklik.**100/200 yani 1/2 oranı (+). Sabreden kimselerin kâfirlere karşı galip gelme oranı. Dikkat! Anlarız ki müminlerin içinde %100 mümin olamamış kimseler vardır. Zaaf imandaki eksikliktir.***1000/2000 yani yine 1/2 oranı (+). Sabreden kimselerin kâfirlere karşı galip gelme oranı. Dikkat! Anlarız ki müminlerin içinde %100 mümin olamamış kimseler vardır. Zaaf imandaki eksikliktir.****Önemli olan sayı değil kalitedir. Sabreden ancak %100 imanlı olamayan zaaflı bir toplum da sayıca kendisinden üstün olan (1/2) toplumlara karşı galip gelebilir.
*Nebiye.**Savaşı kazandığı belli olur.***Sunduğunu. Kaçmalarına izin vermek yerine esir almak istersiniz.
*Önde giden, öncelikli.**Yazıt, yazgı.***Kaçmalarına izin vermek yerine onları esir almak istemenizden dolayı. Anlaşılır ki esir alarak bir kazanç/fayda sağlamak istemektedirler.
*Elde edilen ganimetlerin 4/5'ini. 1/5 oranı Allah ve resûlü olan Kur'an'a aittir. O'nun emrettiği yerlere harcanır.
*Nebi Muhammed.**Fiil pasif olarak gelmiştir. Sizlerden elde edilen ganimetlerden sizlere de bir pay verir. Yüce Allah ve resûlü olan Kur'an'ın hakkı olan 1/5'ten sizlere de Allah bir pay verebilir. Ancak bu kalplerinizde bulunan hayra bağlıdır.
*Onlara üstün kıldı.
*Hicret etmemiş olan iman etmiş kimselere karşı hicret etmiş imanlı kimseler üzerine bir koruma/velayet sorumluluğu yoktur.**Din konusunda bir yardım talep ederlerse yardım etme zorunluluğu vardır.***Ancak içinde bulundukları kavimle/toplumla bir antlaşma yapılmışsa bu kurallara uyarak ilerleme sağlanır.
*Birbirinizin velileri/evliyaları olmayı. Birbirinize yakın koruyucu olmayı.
*Hicret edenleri sığındırdılar ve yardım ettiler.
*Yazıtında, yazgısında.
*Karşılıklı antlaşma yaptığınız.
*Tüm Dünya gezegeni demek değildir. Belirli bir yerleşim yeri, antlaşmada belirlenmiş olan yer anlamındadır. **Müşriklere verilen serbest dolaşma/seyahat hakkı süre 4 aydır. ***Bozguna, perişanlığa, rezilliğe.
*Müşrikler.
*İllîyet, bağlantı, ilişki.**Garanti bir koruma, kollama, güven verme.
*İllîyet, bağlantı, ilişki.**Garanti bir koruma, kollayama, güven verme. ***Evrensel kuralları çiğneyip aşanlar, taşanlar.
*İslam'da. Sadece kutsal kitaplar, sadece Kur'an diyen dinde.
*Antlaşma, anlaşma. **Sivri bir şeyi başka bir şeye sokarak, delerek sabitlemek. Kıpırdayamaz hale getirmek. Transfikse etmek. Çoğu mealde "dil uzatmak" olarak çevrilse de bu anlam kelimenin gerçek anlamını vermemektedir. Gerçek anlamda tek tanrıcı din olan İslam'ı yani sadece Kur'an demeyi hareketsiz kılmaya yönelik tüm eylemleri kapsamaktadır. ***Önderler, liderler, başı çekenler. ****Artık yeminlerini bozan bu kimselerle tekrar bir yeminleşme yapılmaz.*****Sona, bitime.
*Resûl Muhammed.**Katletmeyi ilk kez onlar başlatmışken.
*Sizlerin elleriyle üzerlerine hak olan azabı indirir.
*Yeminlerini bozan, resûlü diyarından çıkarmak için ilk savaşı başlatan müşriklerin.
*Birbirine geçmiş, nüfuz etmiş, sıkı fıkı arkadaş.
*İmar ettikleri küfrün mescitleri Yüce Allah'ın mescitleri olmadığı için yaptıkları emekler boşa çıktı. Sıfırla çarpıldı.
*Yaptınız mı aynı seviyede? **En büyük zalimliği yapan müşrikler ve kâfirler asla doğru yolu bulamaz.
*Razı olma. **Hiç yok olmayan, her zaman dik/ayakta ve var olan.
*Durgunluk, hareketsizlik.**Allah'ın.
*Sakinliğini, dinginliğini.**Resûl Muhammed.
*Bu yılları son yıllarıdır. Bundan sonra haram mescite yaklaşamazlar.
*Bir önceki ayette müşriklerin haram mescide yaklaşmaları Kur'an tarafından haram edilmişti. Anlarız ki müşrikler bu harama uymak istememekte ve haram mescide yaklaşmak istemektedirler. Bu kimselerle savaşılacaktır. Katledecek ve gerekirse katledilecektir. Bu kimseler hak/gerçek din olan Kur'an'ı kabul etmemekte, Yüce Allah'a ve ahiret gününe iman etmemektedirler. Pislik ve kontaminedirler. Kesinlikle tek tanrıcılığın mekanı olan, sadece Kur'an'ın mekanı olan haram mescide asla yaklaştırılmayacaklardır. Kur'an ayetlerini bağlamından kopararak bu ayette sadece Kur'an demeyen herkesi katledin buyruluyor demek büyük bir günahtır.**İslam. Sadece Kur'an. Sadece kutsal kitaplar.***Kitap ehli.
*Resûl Uzeyr.**Meryem oğlu resûl Mesih Îsâ.***Fiil pasif olarak gelmiştir. Demek ki bu yalanları bazıları uydurmakta ve çoğunluk da bu yalanlara tabi olmaktadır.
*Uyduruk dinin uyduruk din adamları.**Uyduruk dinin uyduruk rahipleri.***Rablerden edindiler.
*Aydınlığını, Kur'an'ı.**Yüce Allah nurunu tamamlar. Nur suresi 35. ayette rabbimiz nurunu yol gösteren bir deniz fenerine benzetmektedir. Kur'an'ı takip edenler şaşmaz bir yola girerler. Bu nur Yüce Allah'ın dilediği kimselere ulaşır.
*Resül Muhammed.**Kur'an'la.***İslâm'la. Teslimiyet diniyle.****Resûl Muhammed'in.*****İslâm dinini. Sadece Kur'an dinini.
*Altın ve gümüşün.
*Kur'an'da ay "month" kelimesi tekil olarak 12 kez geçer. **Yazgısında.***Güneş sistemi.****İslâm. Sadece kutsal kitaplar.*****Haram aylarda.
*Haram ayları kafadan ertelemek. **Artıştır.***Sabit haram ayları.****Yıl geçişlerinde kaydırma yaparlar. Sabit aylar olarak almazlar. Yılda 4 ay haram ay kabul ederek Yüce Allah'ın haram aylar sayısını denk getirirler. Ancak sabit olarak haram olması gereken aylar bazen haram ay olur, bazen helal ay olur. ****Sabit olması gereken haram aylar geldiğinde erteleme yaparak Yüce Allah'ın haram kıldığı savaşmama yasağını delerler.
*Kavme/topluma.
*Resûl Muhammed.**Küçük bir mağara. Büyük mağara "kehf" olarak işaret edilir. Yüce Allah Kahramanmaraş ilimizin Afşin ilçesindeki Ashâb-ı Kehf mağarasını mağara olarak değil "kehf" olarak işaret etmiştir. Bu mağara büyük bir mağaradır.***Orduyu.****Kelime.
*Yüksüz ve yüklü.
*Yarılan/deşelenen toprak, yol, arazi. 54:1 ayetinde Ay'ın yarılması/deşelenmesi aynı kökten türeyen bir kelimeyle işaret edilmiştir. Yerde yürümek de görüldüğü gibi aynı kelimeyle işaret edilmektedir. Demek ki Ay'ın yarılması/deşelenmesi onun üzerinde yüründüğünü işaret eder. **Kendimize gücümüz yetse.
*Erken izin verdiğin için.
*İstemedi, dilemedi.**Sunmuş oldukları argümanlara.
*Bakındıkları fitneyi.
*Allah'ın emri gelinceye kadar seni yalan yanlış bilgilerle kasıtlı olarak saptırmaya çalıştılar.
*İşimizi önceden sağlama almıştık.
*Sahibimiz. Mevlâna kelimesi "sahibimiz" demektir. Bazı kimselerin bu şekilde çağrılması katıksız şirktir.
*Allah yolunda katletmek ya da katledilmek. Her ikisi de bizler için güzelliktir.
*Acayip etkilemek. **Mal ve evlatla. ***Müminlerin nefisleri ölmez. Bilinçlerini kaybetmeden selam diyarına yükselirler. Ancak ayette geçenler kâfirler olduğu için nefislerinden ayrılmaktadırlar. Nefislerini bırakmaktadırlar.
*Ayrılır, bölünür.
*Sığınak, korunak.**Giriş deliği olan bir yer.
*Sadakadan pay.**Rahatsız, kızgın, sinirli, gergin, huysuz, mutsuz.
*Fakirlere.**Sadakanın.***Sadakaların toplanmasını yapanlar/edenler.****Kalpleri Kur'an'ın merhametiyle tanıştırılacak olanlar. *****Boyunduruk altına girmiş kimseleri kurtarmak içindir.******Sadece Kur'an için yapılan mücadelededir.
*Nebi Muhammed'e.**Herkesi kabul edip, kulak verip dinler. ***Herkese kulak vererek dinlemesi ve çözüm üretmesi sizlere hayırlı olur.****Alemlere bir rahmet olan Kur'an'ı getirmesiyle.
*Yüce Allah ve resûlü birlikte geçtiğinde Kur'an'ın işaret edildiğini anlarız. Yüce Allah'ı ve resûlünü asla ayrılamaz şekilde bir araya getiren Kur'an'ın razı olması da sadece onun içindeki hükümlere teslim olmakla olur.
*Dikkat kesilme.**Ayetler grubu.***Kalplerinizdeki planları.
*Lafa dalma, farkında olmadan lafın gelişi söyleme.
*9:71ayetinde mümin erkekler ve mümin kadınların özelliği bildirilmiştir.**Kavuştururlar elleri. Birbirlerinin ellerini tutarlar, ellerini mallarına bağlarlar gibi anlamlar verilebilir.
*Mümin erkek ve mümin kadınlara vaat edilen cehennem de 9:72 ayetinde bildirilmiştir. **Eril tekil zamir Yüce Allah'a gider.***Sürekli bir azap için gerekli şartları hesaplar, düşünür. ****Yıkılmaz, sürekli.
*Dünya hayatının metasına daldınız.
*9:67 ayetinde münâfık erkekler ve münâfık kadınların özelliği bildirilmiştir.
*Münâfık erkek ve münâfık kadınlara vaat edilen cehennem de 9:68 ayetinde bildirilmiştir. **Cennetin.***Büyük, azametli.
*Nebi Muhammed.
*Ulaşır, elde eder.**Zenginleştirir.
*Antlaşma, anlaşma.**Allah.
*Allah.**Verdiğiyle.
*Peşinden koşturur.**Allah'a.
*Tamamı zan olan uyduruk hadislerdeki nebi Muhammed'in şefaatçi olacağı inancının tamamen yanlış olduğuna büyük bir delildir. Yüce Allah kimseye şefaat hakkı vermez. Tek şefaat eden kendisidir.
*Sıcakta.
*Yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak üzerine titremek.
*Acayip etkilemesin.**Mal ve evlatla.***Müminlerin nefisleri ölmez. Bilinçlerini kaybetmeden selam diyarına yükselirler. Ancak ayette geçenler kâfirler olduğu için nefislerinden ayrılmaktadırlar. Nefislerini bırakmaktadırlar.
*Elleri kolları uzun, geniş olanlar. Güçleri kuvvetleri olanlar.
*Resûl Muhammed.
*Cennetin.
*Savaşa katılmadı.
*Hastalar.**İçtenlikle, samimi olarak beyan ettikleri zaman.***Kur'an emri vermiştir. Başka hiçbir yol yoktur. Bu şartlara uyanlar dışında savaşa katılım ve/veya infak ile katkı sağlamak zorunludur.
*Bir binek üzerine.
*Zengindir.
*Apaçık ortaya koyacak, hesabınızı görecek.**Allah.
*Yüce Allah'ın adını kullanarak yalan yere ant içecekler, yemin edecekler. Yüce Allah adına yemin edenlere hemen iman etmemek gereklidir. İyice araştırma yapmak gereklidir.**Rics olan kimselere Yüce Allah yeterlidir.
*Resûl Muhammed.**Sınırlarını.
*Kerhen/istemeyerek/gönülsüz olarak Arapların kimilerinin infak ettiğini anlarız.**İyi dönemleriniz sonrasında kötü dönemler geçirmenizi isterler.***Kötü dönem asıl onlara ulaşacaktır.
*Resûl Muhammed.**Dişil zamir salâtı işaret eder.
*Muhâcir ve ensârın ilkleri/evvelleri olan kimselere.**Muhâcir ve ensârın ilklerine tabi olarak takva yoluna yani Kur'an yoluna tabi olanlar.***Allah'tan.****Cennetin.
*Münâfıklar her daim olacaktır. Kur'an öncesi vardılar. Kur'an inerken de vardılar. Kur'an sonrasında da bir anda bitmediler. Münâfıklar her zaman olmuştur; her zaman olacaktır. Gerçek müminler bu gerçeği her zaman kendilerine hatırlatmalıdırlar.**Açık ve net olarak görüldüğü üzere resûl Muhammed'e münâfıkları gaybtan bir bilgiyle bilme yetkisi verilmemiştir. Demek ki gaybı ancak Yüce Allah bilir. Dilediği kullarına vahy ederek bildirebilir.
*Sadaka.
*Sadakalar Yüce Allah'ın rızası için verilir.
*Resûl Muhammed. **Yüce Allah'a.***Yüce Allah.
*Umutla, beklentiyle.**Allah.
*Casusluk benzeri gözetleme.**Yüce Allah'a ve resûlüne önceden harp etmiş kimsenin kullanması amacıyla.
*Durma.**Sahte mescitte.***Takva üzerine kurulu tek tanrıcıların mescitleri.****Pislik (rics) olan şirkten temizlenmeyi.
*Bina.**Kimseyle.
*Kalplerin şüpheyle bölünmesi. Bir yanının bir yerde kalması.
*Yüce Allah'ın.**Antlaşmak, anlaşma. ***Satış.
*Yüce Allah'ın yolunda.
*Vaadi.**Babasına.***İbrahim'e.****Babası.*****İbrahim.******Babasından.
*Allah.
*Allah.
*Nebi Muhammed'e.**Grubun.***Allah.
*Yer.**Varsayım yaptılar. ***Sığınak.****Allah'tan gelen.*****Allah sadece kendisine iltica ettirir; sığındırır. Sığınma ancak Allah'adır.*****Allah.
*Resûl Muhammed.**Ulaşma, başarma, elde etme.***Yapma, eylem.****Yüce Allah yolunda yaşanan sıkıntıları Yüce Allah o kimseye bir salih amel olarak yazar; asla boşa çıkarmaz.
*Küçük büyük fark etmeksizin zerre kadar yaptıkları infak karşılığı verilmek üzere yazılır.**Geçmezler.***Müminlere.****Yüce Allah müminlerin yaptıklarına karşı onlara daha güzeliyle karşılık verir.
*Gruptan.**Yüce Allah'ın gerçek dini olan İslâm'ı yani Kur'an'ı fıkıh ederek anlamaları, kavramaları.***Kavimlerini Kur'an ile uyarmaları.
*Fiil 3. şahıs çoğul ve geniş zamandır. "Onlar yakınlaşırlar" demektir. Bir eylemi işaret eder. Anlarız ki kâfirlerden bazı kimseler müminlerin üzerine doğru gelerek yaklaşmaktadır. Bu kimselere karşı karşılık verilmelidir. Bu ayet "yakınınızda bulunan kâfirleri öldürün" diye özensiz çevrildiğinde anlam bambaşka olmaktadır. Hiç zararı olmayan kâfirleri sırf yakınımızda diye öldürmek Yüce Allah'ın bir emri değildir.
*Ayetler grubu. Sure.**Gerçek müminlerin imanı Kur'an'ın her bir suresiyle artar. ***Müminlere.****Müminler.
*Allah.
*Ayetler grubu.**Kalplerini.
*Elif Lâm Ra.**Kur'an'ın.
*Kur'an.
*Evren/dönem.
*Allah'a.**Allah.***Yaratışı.****Kâfirlere.*****İçecek.
*Allah'tır.**Işımayı kendisi üreten. Lamba.***Aydınlık.****Ay'ı.*****Detaylandırır, ayırır.
*Ardışık gelişi.
*Dünya hayatına.
*Rableri tarafından doğru yola kılavuzlanmış kimselerin.
*Birbirlerini esenlemeleri, selamlamaları.**Cennette.
*Bir çıkış yolu keşfetmek, açmak.
*Yüce Allah resûller aracılığıyla biricik dini olan İslâm dinini beyan etmeden, tebliğ etmeden bir kavmi asla helak etmez.
*Mücrim kavmin/toplumun.
*Kur'an'ı. Kur'an'ın ayetlerini kabul edip uygulamak yerine işlerine gelen hükümlerin Kur'an'ın yerine geçmesini isteyen kimseler resûlden Kur'an'ı değiştirmesini istemektedir.**Kendi isteğimle, dileğimle, rızamla.***Mutlak ki resûl sadece Kur'an der. Kur'an bize yeter der. Aksi düşünülemez. Mutlak ki sadece Kur'an'a tabi olur.
*Kur'an'ı.**Kur'an'la.***Kur'an'ın.
*Allah'ın.**Allah.
*İnsanlar.
*Resûl Muhammed.
*Hafıza melekleri.
*Rüzgarlar.**Gemilerle.***Gemideki insanlar.****Rüzgarla.*****Dalgalarla.
*Allah'ın.**Yeryüzünde.
*Örneği, benzeri.**Sıvı/su.***Sıvıyla/suyla.****Yerin.*****Yere.******Yeri.*******Hasat edilmiş gibi, ürünleri toplanmış gibi.********Zenginleşmemiş, yeterli olmamış.
*Selam diyarından/yurdundan daha iyisi/güzeli ve daha fazlalıklı olanı. Cennetler. **Cennettekilerin yüzleri cehennemdekilerin gibi katranla bürünmez.
*Kötülüğün.**Parçalar, kesik alanlar. Önceki ayette gecen katranla bürümenin mozaik yapıda olduğunu anlarız.
*Haydi mekanlarınıza!
*Testte tabi tutulur. **Sahipleri.***Saptı.
*Yeryüzünden.**Sahip olur.
*Size ne oluyor da hak/gerçek sonrasında dalalete düşüyorsunuz?
*Hak/gerçek.
*Tekillikteki saf enerjiden E=mc2 ile maddeyi ve evreni yaratmaya başlama.**Evrendeki tüm maddeleri evrenin yırtılmasıyla birlikte tekrar tekilliğe döndürerek E=mc2 ile saf enerjiye geri döndürme. ***Yaratmayı.****Yalana uydurulmak, kandırılmak.
*Tamamı zan olan Talmud, Kutubi Sitte, Kutubu Rubra gibi hadis kitapları. Zerre zan varsa çöptür.**Zenginlik sağlamaz, kazandırmaz haktan/gerçekten.
*Kutsal kitaplar haricinde dinde hüküm koyan tüm kitaplar çöptür. Dinde zerre değerleri yoktur. Yüce Allah'ın astından olan bu kitaplar bizzat Yüce Allah'a ve resûllerine tonlarca iftira eden hükümler içerirler. **Tevrât'ı.***Kur'an'da.
*Yalan uydurdu, yalan üretti, fabrikasyon yaptı.**Kur'an'ı.***Kur'an'ın.****Kendisine tabi olduğunuzu da çağırın.
*Kur'an'ın ilmini, bilimsel mucizelerini. Kur'an'ın ilmini hiç kuşatamadan/kavrayamadan yalanladılar.**Kur'an'ın. Bir zaman gelir Kur'an'ın ilmini kuşatan ilim insanları ortaya çıkar ve onların kuşatamadığı ilmin/bilimsel mucizelerin tevilini yapar.
*Ehli kitaptan.**Kur'an'a.
*Resûl Muhammed.
*Sahip.**Bir an bile ecellerini değiştiremezler.
*Haliniz ne olurdu gördünüz mü?**Allah'ın.***Azaptan.
*Allah'ın azabının hak/gerçek olduğuna.**Allah'ın azabına.
*Azap.**Rabbim tanıktır/şahittir.
*Yeryüzündeki her şeyi.**Nefis yeryüzündeki şeyi fidye olarak verirdi.***Yerdekini.
*Allah.**Allah'a.
*Kalplere.
*Allah'ın fazlı ve rahmetiyle.**Allah'ın fazlı ve rahmeti.
*Rızıktan.**İftira atarak, tamamı zan olan şeytân öğretilerine uyarak haramlar ve helaller kıldınız.***Allah izin vermediğine göre iftira attınız. Kutsal kitaplarda yer almayan haram ve helaller dışında bir rızık için haram ve helal koyma yetkisi kimseye verilmemiştir.
*Yapıp etmeden.**Amelde, yapıp etmede.***Zerreden.
*Sevindirici bilgi.
*Söylemi.
*Yeryüzü ve ötegezegenler.
*Allah.
*Evlat.
*Resûl Nûh'u.**Resûl Nûh'la.
*Resûl Nûh’un.**Resûller.***Kavimler/toplumlar.
*Hak/gerçek.
*Mûsâ ve Hârûn.
*Her daim hakkı/gerçeği ortaya çıkarır.
*Gençler.**İşkence ederek ayartırlar.
*Allah'a.
*Bir zürriyet, gençler. **İşkenceye uğrama.
*Firavunun.
*Mûsâ ve Hârûn.**Ayakta durun, dik durun, dimdik yolda aynı istikamette ikiniz devam edin.**İkiniz.
*İzin verdik.**Bol su onların geçişine izin verdi.***Firavun.****Allah'tır.
*Firavun.**Tüm insanlara değil! Firavun sonrası Mısır'a firavun olan yeni kimseye.
*Etkin, verimli.**Tevrât. Resûl Mûsâ Tur dağında 40 gece boyunca taş yazıtlara/levhalara yazdığı ilim içeren Tevrât'ı getirince.
*Kur'an.**Tevrât'ı ve İncîl'i.
*Hak gerçek oldu.
*Elim/acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler.
*Kente.**Yûnus'un kavminin/toplumunun imanı gerçek bir imandı.***Azaptan kurtaracak yollar açtık, keşfetmelerini sağladık.
*Zorlayarak tiksindirmek. İstemedikleri halde insanları imana zorlamak.
*İnceleyin, araştırın.**Yeterli gelir.
*Kurtulmanın yollarını keşfeden.**Zarara.***Allah'ın.****Allah.*****Geri döndüren.******Fazlı.
*Kur'an.**Nefsini.
*Kur'an.**Kur'an'ın.
*Cibrîl. Kur'an şerefli bir elçi olan Cibrîl'in sözüdür. Yüce Allah'ın ayetlerini Yüce Allah adına Kur'an olarak resûl Muhammed'in kalp ve beyin sinir hücrelerine indirmiştir. Yüce Rabbimiz Cibrîl'in konuşmasının da Kur'an'da olmasını dilemiştir.**Allah'tan.
*Cibrîl.
*Allah.
*Göğüslerinde olanı; kalplerindekini.**Gizlemek için.***Göğüslerde olandan bir kısmını.****Zaman.*****Allah.
*Dâbbenin.
*Allah.**Allah'ın.***Yapıp etmede.
*Her bir ümmetin bir eceli vardı. O ecele kadar.**Azabı.
*Rahmeti.**İnsandan.***İnsan.
*İnsana.**İnsan.
*Kur'an'ı.**Kur'an'ın.***Tabi olduğunuz, takip ettiğiniz.
*Kur'an.
*Dünya hayatının.**Dünya hayatında.***Haksızlık edilmez, yaptıklarının karşılığı yine dünya hayatında eksiksiz verilir.
*Ahirette.
*Ateşe girer?**Kur'an'ı.***Kur'an'dan. Kur'an'ın Yüce Allah katından olduğuna bizzat yine Kur'an'dan tanık/şahit olarak.****Kur'an'ın.*****Tevrât.******Kur'an'a.*******Kur'an'dan.********Kur'an.
*Fiil aktif çoğul 3. şahıs eril gelmiştir. Arzı bu kimseler yapmaktadır. Savunmalarını arz etmektedirler; sunmaktadırlar.
*Yüce Allah'a iftira atan müşrikler.**Yüce Allah'ın yolu olan kutsal kitaplara.
*Yüce Allah'a iftira atan müşrikler.**Yeryüzünde.***Güç yetirir.
*Yüce Allah'a iftira atan müşrikler.**Ahirette iftira attıklarının gerçek olmadığını anladılar.
*Yüce Allah'a iftira atan müşrikler.**Müşriklerin diğer insanlara göre daha fazla hüsranda olacağı apaçık bildirilmiştir.
*Kalpleri titredi/ürperdi.**Cennette.
*Grubun. Yüce Allah'a iftira atmış müşriklerle Yüce Allah'a şirksiz iman etmiş mümin kimselerin.
*İnsan.
*Nûh.**Allah'ın.***Apaçık beyanatları görmeyen körlerseniz.****Musallat etmem onu sizlere.*****Risâleti.******Risâlete.
*Risâlete.**İman etmek Rable tanışmak demek, O'nunla kavuşmak demektir. Elbette vefatla birlikte daha ileri bir seviyede kavuşma da gerçekleşir.
*Allah'tan gelen bir şeye karşı. **Müminleri.
*Müminler.
*Çoğaldın, arttın.
*Nûh.**Vaat edilenle.
*Yoldan çıkmanıza razı olursa.**Allah.***Allah'a.
*Yüce Allah'ın bir azap göndereceğini.**Nûh.***Suçum.
*Nûh.**Nûh'un.***Nûh'tan.
*Hüzne boğar.
*Kaynayıp taştı. Püskürdü.**Gemiye.***Nûh'la.
*Nûh.**Gemiye.**Geminin.
*Gemi.**Üzerindekilerle.***Seslendi.****Nûh'un oğlu.
*Nûh'un oğlu.**Nûh.
*Bulutların çekilmesi.**Gemi.
*Seslendi.**Nûh.
*Allah.**Oğlun.***Oğluna.
*Nûh.
*Esenlikle, güvenlikle.
*Gaybı.**Resûl Muhammed.
*Hûd.
*Risâlete.
*Bol akan.
*Sizde ilâhlar. Yüce Allah'ın astından O'nun ilâhlığına ortak edilen sözde ilâhlar.
*Sizde ilâhlar. Yüce Allah'ın astından O'nun ilâhlığına ortak edilen sözde ilâhlar.
*Allah'ın.**Hûd.
*Hûd.**Allah'a.***Allah.****Dâbbenin.
*Kavme/topluma.
*Hûd'la.
*Zorbalık yapan, zorbalıkta inat eden kimselerin emrine.
*Yüce Allah'ın lanetinin kendi rahmetinden uzak tutması olduğunu net bir şekilde anlarız.
*Sâlih.**Yeryüzünden.***Yerde.****Rablerinin çağrısına cevap verene yakındır. Tek tanrıcılara yakındır.
*Allah.
*Dişi deveyi.
*Dişi deveyi.**Sâlih.
*Zenginleşmek, gönenmek.**Bulundukları yerde.
*Melekler.**İbrahim.***Bir an bile düşünmedi.
*Meleklerin yemek yememeleri insan olmadıklarını işaret etmek için Rabbimiz tarafından bildirilmiştir.**Kızartılan/kavrulan bir buzağıya.***İbrahim.****Meleklerden.*****Melekler.
*İbrahim'in.**Şaka/latife yapıldığını zannederek güldü. **İbrahim'in karısını.
*İbrahim'in karısı.**Zayıf, gücünü kaybetmiş yaşlı.***Aciz yerine resûl İbrahim için şeyh kelimesinin kullanılması İbrahim'in bir toplumun yöneticisi olduğunu gösterir.
*Melekler.**İbrahim'in karısına; şaşırdın mı?***Allah'ın.****İbrahim ve ehlinin evine.****Allah.
*İbrahim'e.**Helakı önlemek için argümanlarını sunuyordu.
*Fayda vermeyecek mücadelenden.**Rabbinin emri.***Lût kavmi/toplumu.
*Melekler.**Lût.***Meleklerden.****Sinirli, gergin.
*Lut'a.**Lût.***Kızlar.****Gönderilen resûllerin; meleklerin içinde.*****Olgun, aklı başında olan.
*Melekler.**İsabet eden.***Lut'un karısının.
*Kentin.
*İşaretli, siması olan, ayırt edici bir görünümü/işareti olan.*Taş.
*Hayır içindesiniz.
*Resûl Şuayb kavmi Medyenlilere seslenmektedir.
*Geride bıraktığı.
*Hemen arkasından takip ettiğin (dini öğreti).
*Şuayb.**Gücümün yettiği kadardır.***Allah'a.
*Yarmam, bölmem, ayrılığa sebep olmam.
*Eksik, zayıf.**Güç yetirmen.
*Şuayb.**Güç yetiren.
*Elinizde ne imkan varsa yapın.
*Şuayb'la.
*Zenginleşmiyorlardı.**Yüce Allah'ın rahmetinden bir uzaklık vardır.
*Dünya hayatında.**Reşîd olmayan emri yerine getirmedeki dayanışma. Uygunsuz emirlerde destekleşenler.
*Kenti.**Nebi Muhammed.***Yıkılmamış.****Hasat edilmiş ekin gibi yıkılmış, dik kalamamış.
*Zenginleştirir.**Sözde ilâhları.***Kendi nefislerine zulmetmiş; şirk koşmuş müşriklere.
*Kent.**Allah'ın.
*O güne.
*Toplanma gününü.**Sayısı/adeti belirli.
*Allah'ın.
*Ateşte.
*Ateşte.**Cehennem evreni.***Sekar gezegeni.
*Cennette.**Kesintisiz bir lütfun işaret edilmesi cennet evreninin asla yok olmayacağına bir delil olabilir.
*Müşriklerin.
*Tevrât.**Tevrât'tan.
*Zamanı gelince.**Allah.
*Dik dur/omurgalı ol.**Onlar da dik dursunlar/omurgalı olsunlar.***Allah.
*Sırtınızı dayamayın.**Kendi kendinizi ateşe atarsınız.***Yüce Allah'ın astında destek olsun diye veliler edinmeye çalışanlara Rabbimiz yardım etmez.
*Salât ile zikrin yani Kur'an'ın bir arada işaret edilmesi bizlere salâtın Kur'an'ın peşinden koşmak olduğunu gösterir.
*Gidermez.
*Pisliklerden temizlendikten sonra bakiye/geride kalan saf, tertemiz halislik.**Yeryüzünde.***Bakiye sahibi az bir kimse vardır. ****Kendilerine verilen bolluğu şirk koşmada kullandılar.
*Çeşit çeşit.
*Bilerek, kasıtlı olarak. Cehennemin cinlerden ve insanlardan dolacağını sonucunu bildiği halde onları yarattı. **Cinler ve insanlar.
*O kıssa sana ayaklarının daha sabit basmasını sağlar. **Kur'an'da.
*Elinizde ne imkan varsa yapın.
*Bakın bakalım ne olacak?
*Allah'a.**Emrin.
*Elif Lâm Râ.**Kur'an'ın.
*Kitabı.**Arapça oluşunun yanında apaçık ifade edilmiş olması da işaret edilmiştir.
*Kur'an'ın.
*Yakûb'a.**On bir (11).
*Yakûb.**Yûsuf.
*Yükseltir. **Sözlerin.***Nimeti.
*Yûsuf’un.**Soranlara. İsteyenlere.
*Yûsuf'un.**Yakûb'a.***Yakûb.
*Şeytân Yûsuf'la kardeşleri arasını kışkırtıyor.**Yûsuf'u.***Yûsuf sonrasında.
*Söz söyleyen.**Yûsuf'u.***Geniş ağızlı su kuyusu. Mağara içlerinde bulunan ****Gezgin, seyyah; kervan.*****Faaliyete geçirenler.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yakûb.***Yûsuf'a.
*Yûsuf'u.**Ciddiyetsiz şekilde oynasın, zıplasın.***Yûsuf'a.
*Yakûb.**Kaybedersiniz.***Yûsuf'u.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yûsuf'u.
*Yûsuf'u.**Geniş ağızlı kuyu. ***Yûsuf'a.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yakûb'a.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yakûb.***Yarış.****Yûsuf'u.*****Kanıtlarla iman eden. Kesinleşen.
*Yûsuf'un.**Gömleğin üzerine sürülmüş.***Yakûb.****Bana düşen; gerekir.*****Tarif ettiğinize.
*Kervan.**Su bulan öncü adam.***Oğlan.****Sakladılar, gizlediler.*****Yûsuf'u.******Ticari mal.
*Yûsuf'u.**Çoğul geldiği için dirhemler olarak çevirmek daha doğrudur. En az 3 veya daha fazla dirheme.***Yûsuf'ta.
*Yûsuf'u.**Büyük şehir, metropol.***Şerefli bir kimse olması için gerekenleri yap.****Evlat.*****Sözlerin.******Kendi emrini gerçekleştirmede.
*Yûsuf.**Güçlü, sert, kuvvetli zamanına.***Yusuf'a.****Doğru hükmetme yetisi.*****İlimle, bilimle doğru karar verme.
*Kadın.**Yusuf'a.***Yûsuf'un.****Yûsuf.*****Kadının.******Allah.*******Allah'tır.
*Önem vermek, ilgilenmek.**Kadın.***Yusuf'a.****Yûsuf.*****Kadına.******Yûsuf'tan.
*Öne geçmek için.**Kadın şerit gibi boylu boyunca yırttı.***Yûsuf'un.****Kadının.*****Kadın.
*Yûsuf.**Kadın.***Bir erkek.****Kadının.*****Yûsuf'un.******Kadın.
*Yûsuf'un.**Kadın.***Yûsuf.
*Kadının seyyidi; beyi.**Yûsuf'un.***Kadınların.****Büyüktür.
*Bu olayı büyütme. **Yanlış yapanlardan.
*Fetânının (Yûsuf'un).**Kadını.
*Kadın.**3 veya daha fazla sayıda kadının.***Yûsuf'u.****Cömert.****İnsan olamayacak kadar etkileyici bir varlıktır.
*Kadın.**Yûsuf'ta.***Yûsuf'un.****Yûsuf.
*Yûsuf.**Kadınların.***Gençlik dürtülerine uyarım.****Kadınlara.
*Yusuf'a.**Allah.***Yusuf'tan.****Kadınların.
*Eril çoğul 3. şahıs. Artık olaya erkeklerin de katıldığını anlarız. Eski Mısır'da da bir hukuk sistemi vardı. Bir mahkeme heyetinin (3 veya daha fazla erkek) delilleri incelemiş olduğunu ve Yûsuf'un suçsuz olduğunu gösteren apaçık ayetleri/göstergeleri gördükleri halde Yûsuf'u zindana tıkmayı tercih ettiklerini anlarız. Mutlak ki güçlünün lehine karar vermeyi tercih etmişlerdir. Ahirette bunun hesabını elbette zerresine kadar vereceklerdir. Yûsuf gibi suçsuz insanların zindana girmesine zerre katkı sunanların ahiretteki hesapları acıklı bir hesap olacaktır.**Yûsuf'u.
*Mahkeme heyeti Yûsuf'la birlikte 2 fetânı da zindana gönderme kararı aldığı için. **Yûsuf'la.
*Yûsuf.**Gördüğünüzün.***Yemek.****Bu kavim antik Mısır'da yaşayan ve aslı astarı olmayan, tamamı zan olan çok tanrılı antik Mısır dinine tabi olan kimselerdir. Anlarız ki Yûsuf büyürken bu dini inanışa maruz kalmış ancak bu dinî öğretiyi terk etmiştir.*****Tek Allah'a iman etmedikleri gibi ahiret hayatının gerçeklerine de kâfirlik ederler. Antik Mısır dininde ahiretle ilgili çok sayıda uyduruk inanışlar vardı. Günümüzdeki müşriklerin ahiret inancı da benzerdir.
*Yûsuf. Yûsuf uyduruk antik Mısır dinini terk edip tek tanrıcı dine tabi olmuştur. **Anlarız ki Yûsuf zindana düştüğünde babası Yakûb'tan haberdardı. Rabbimiz belki de vahiy yoluyla bildirmiştir.
*Gruplaşmış, bölünmüş.
*Allah'ın.**Antik Mısır'ın sözde tanrıları. Çok sayıda isim uydurulmuştur. İnsanların kendi uydurdukları isimlerdir.***Dik, doğru, eğilmeyen.
*Efendisine. **Antik Mısır'da idam edilenler kuşların (akbabalar) yemesi için bağlanarak açıkta bırakılırdı. Antik Mısır'da beden bozulursa ahirette canlanamazdı. Bu nedenle idam edilenlerin tekrar dirilmesi önlenmiş olurdu.“Ve diğerine gelince, öyle ki bağlanarak idam edilir; öyle ki yer kuş onun başından.”; kazıklara bağlanarak idam, kuşlara yem etme; Kur'an bunları nereden biliyor?
*Yûsuf.**Varsayımda bulundu.***Efendinin.****Efendisine.*****Yûsuf.******3-9 arası.
*Şişman, eti, yağı çok olan.**Zayıf olan yedi sığır.***Tahılın sümbülü, başak.****Kuru sümbüller, başaklar.*****Konsülte edin, görüş bildirin.
*Meleler.
*Zindandaki iki fetândan kurtulmuş olanı.**Rüyanın.
*Şişman, eti, yağı çok olan.**Zayıf olan yedi sığır.***Tahılın sümbülü, başak.****Kuru sümbüller, başaklar.
*Yûsuf.**Devamlı, sürekli yaptığınız şekilde.***Tahılları başağıyla depolamak, meyveleri de saplarıyla depolamak daha uzun ömürlü ve saha sağlıklı saklama koşulu oluşturur.****Tahılın sümbülü, başak.
*Yedi şiddetli/çetin/zor sene.**Daha önceden depoladığınızı.***Anlarız ki kıtlık yılları sonrası depolarda az bir miktar kalmıştır.****Kimsenin ulaşamayacağı şekilde saklama.
*O yılda.**Nil'i besleyen dağlık Afrika bölgelerine yağmur yağdırılır ve Nil normal yıllık taşkınlarına devam eder.
*Yûsuf'la.**Yusuf'a.***Meliğin resûlü/elçisin.****Efendine.*****Kalplerinin durumları.******Kadınların.
*Melik.**Yûsuf'un.***Kadınlar.****Yûsuf.
*Aziz'in.**Aziz'e.***Görmediği, bilmediğiyle.
*Yûsuf'la.**Yûsuf'u.***Melik söz söyledi.****Yusuf'a.*****Melik.
*Yûsuf.**Bilen.***Koruyan, muhafaza eden, gözeten, himaye eden, devam ettiren.
*Yerden.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yûsuf'un.***Tanıdı, bildi Yûsuf.****Kardeşlerine.*****Yûsuf'u.
*Donattı Yûsuf.**Kardeşlerine.***Donatılarını.****Yûsuf.*****Konaklatanların.
*O kardeşinizle.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yakûb'tan.***Faaliyete geçirenleriz.
*Ticaret malı. Anlarız ki Yûsuf'un kardeşleri ticaret yapmaktadır. Mısır'dan aldıkları emtiaları memleketlerinde satmaktadırlar.**Hayvanların taşıdığı eyer üzerine iki taraflı geçirilen heybe, torba, çanta. İki taraflı yüklendiği için hayvanın dengesi bozulmaz. ***Anlarlar, bilirler.****Koyduğumuza.
*Yakûb'a.**Kardeşimize.***Koruyan, muhafaza eden, gözeten, himaye eden.
*Yakûb.**Kardeşiniz.***Yusuf'a.****Allah.
*Ticari mallarını.**Yakûp.***Ticari mallarımız.****Bir deve yüklü; veya bir eşek yükü.*****Zorlanmadan elde ettiğimiz bir ölçüdür.
*Yakûb.**Söz.***Yakûb'a.***Sözlerini.
*Yakûb.**Ayrılmış gruplar olarak.***Allah'a.
*Yakûb.**Bir istek, ihtiyaç, gereklilik.***İsteği, ihtiyacı, gerekliliği.****Yakûb'a.******Kendilerindeki nedeniyle başarıya ulaştıklarını sanırlar. Oysa aslında ancak Yüce Allah'ın dilediği gerçekleşir.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yûsuf.
*Donattı Yûsuf.**Donatılarıyla.***Anons eden, duyuran.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Müezzinleri.
*Müezzinler/duyuranlar.**Tasla/kapla.***Orada bulunan üründen/maldan bir deve yükü ödül verilir.****Deve yükünün verilmesine.*****Garantörüm.
*Yûsuf'un kardeşleri.**TAllahi.
*Müezzinler/duyuranlar. **Biliyor musunuz?**Hırsızlığın.
*Müezzinler/duyurucular.**Hırsızlığın.***Çalınan.****Kimsenin.*****Kimseyedir.******Hırsızlığın zalimlik olduğu bildirilmiştir.
*Başladı Yûsuf bakmaya.**Yûsuf.***Meliğin tasını/kabını.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yûsuf'un da küçükken (kuyuya bırakılmadan önce) bir hırsızlık yaptığını ima etmektedirler. Eğer hırsızlık yaptıysa bu da abisine çekmiştir demeye getirmektedirler.,***Yûsuf. ****Kendisiyle ilgili hırsızlık olayıyla ilgili.*****Kardeşlerine.******Tasvir ettiğinizi, anlattığınızı.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Meliğin dininin gereği yapılan yargılamanın azîzi (güç yetireni) olan yargıcı.
*Azîz. Güç yetiren mahkeme yargıcı.**MaâzAllâh.***Kimsenin.
*Küçük kardeşlerinden.**Sadece kendileri oldular.***Yakûb.****Yemin.*****Bu yerden.******Allah.
*Yakûb'a.
*Kentin.**Kervanın.
*Yakûb.**Gereken.***Allah.
*Yakûb.**İçine atandı.
*Yakûb'un oğulları.**Fiziksel ve mental yıkım.
*Yakûb.**Parçalanmışlığımı, üzüntümü.
*Araştırın.**Yûsuf.
*Yusuf'a.**Ticari malla.*** Kamu adına toplanan sadakalardan karşılıksız pay alma hakkı olanlardan bizi kabul et.
*Azîz. Yûsuf.**Yûsuf'un.
*Yûsuf'un kardeşleri.**Yûsuf.***Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma.****Gidermez.
*Yûsuf'un kardeşleri.
*Yûsuf.**Allah.
*Yûsuf.**Gömleği***Yakûb'un.****Gözüne.*****Yakûb'un.
*Mısır'dan.**Yakûb.***Kervan daha Yakûb'a ulaşmadan Yakûb'un Yûsuf'un kokusunu alması Rabbinin ona bir lütfudur.
*Yakûb'un yanında kalmış olan oğulları.**Yakûb.
*Müjdeci.**Yûsuf'un gömleğini.***Yakûb'un.****Yakûb.
*Yakûb'un oğulları.**Yakûb.***Allah'tan.
*Yakûb.**Allah.
*Yakûp, Yûsuf'un anası ve kardeşleri.**Yûsuf.***Büyük şehir, metropol.****İnşAllah.
*Yûsuf.**Yakûp, Yûsuf'un anası ve kardeşleri.***Yakûb.****Rüyayı.*****Allah.
*Yûsuf.**Sözlerin.***Tekillikten, tek enerjiden yararak, ayırarak evreni oluşturansın.****Bağla, birleştir, yapıştır.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Yûsuf'un kardeşlerinin.
*Sen arzuladıysan da, istediysen de.
*Risâlete karşı.**Risâletin olan Kur'an.
*Ayetin, ayetten.
*İnsanların.**Allah'a iman ediyoruz diyen insanların çoğu sahte imanlıdır; ancak şirk koşarak iman ederler.
*İnsanlara.**Tüm dünya atmosferini/göğü saran duman azabı. Duhân suresi 10. ayette bildirilen küresel felaket.
*Dosdoğru yol olan Kur'an.**Basirete karşı yürürler, basiret içindedirler.
*Kentlerin ahalisinin başına gelenler hakkında onlara da vahy ettik.**Yeryüzünde antik kentleri gezin.***Yurdu.****Ahiret diyarı/yurdu sadece takvalılara hayırlıdır. Başkalarına değil.
*Resûllere.
*Resûllerin.**Kur'an.***Kur'an Tevrât'a bir musaddıktır. Tevrât'ı tasdikler. ****Tevrât.
*Elif, Lâm, Mîm, Ra.**Kur'an'ın.
*Direği. Karanlık enerji evreni hızla genişletmekte ve içine çökmesini engelleyen direkler gibi işlev görmektedir.**Sonra geçişi Big Bang (Evrenin yükseltilmesinin başlaması) sonrası 9.2 milyar yıl geçmesini işaret eder. Güneş sisteminin yaratılacağı evrenin içindeki dumanın evrenin de içinde olduğu arştan gelen bilgiyle düzenlenmesini bir işarettir. ***Güneş ve Ay karanlık madde içinde yüzer, akar.****Güneş ve Ay yok edilecekleri bir ecele doğru akarak Rablerinin emrine uyarlar.*****Organize eder, tasarlar Allah.
*Allah'tır.**Bir kürenin yarıçapıyla yüzey alanı 4πr² formülüyle direkt olarak ilişkilidir. Hadean döneminde kayaların birleşmesiyle yarıçapı artan yerin yüzey alanı da 4πr² olarak genişlemiştir; yayılmıştır. ***Yeryüzünü, Dünya gezegenini.****Yerde.*****Erkek ve dişi.******Allah.
*Yeryüzündedir.**Arada okyanuslar olsa da kıtalar derinlerde birbirine komşudur. ***Bahçeler.****Budaklı, dallı ve çatallı gövdeli. Örnek elma ağacı vb. *****Budaklı, dallı ve çatallı gövdeli olmayan. Tek gövdeli. Örneğin buğday, arpa vb. ******Yeme lezzeti, faydaları.
*Şaşarsan.**Demir kelepçeler.***Sekar'da.
*Azabın, helakın; kötü olanın.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Yüce Rabbimiz her bir kavme/topluma bir uyarıcı resûl gönderir.
*Hamile olup olmadığını, hamileyse nasıl bir bebeğe halime olduğunu bebeğin göz rengine, parmak ucuna kadar bilir. Tüm DNA'sını bilir.**Dişinin işaret edilmesi tüm memeli türlerini de kapsar. ***Allah'ın.
*Aynı seviyededir.**Sözü.***Gizli ajan, kalbindekini gizleyerek işler çeviren.****Aranıza süzülür, penetre olur.
*İnsana.**İnsanın.***İnsanı.****Kötülüğe.*****İnsanlara.******Allah'ın.
*Allah.**Arzu, istek.
*Ra’d. Sureye adını veren kelime.**Allah'ın.***Evrenin içindeki sicimler ve evrenin dışındaki şerefli bilinçli varlıklar.****Yıldırımla.*****Allah.
*Allah'adır.**Allah'ın.***Yüce Allah'ın iki avucu ve onların uzatılmasını olumsuz olarak işaret etmesi de büyük bir işarettir. Günümüzde Allah'a dua ediyoruz diye avuç açan ancak mezheplere/tarikatlara/hadislere tabi olmuş kimselerin çağrıları/duaları gerçek çağrı/dua değildir. Rabbimiz şirkle yapılan dualara asla cevap vermez. Vermediğini de zaten kendilerini müslüman sanan toplumun halinden görmekteyiz ki üzerlerine rics/pislik yağmaktadır.***Su.
*Gölgenin işaret edilmesi önemlidir. Uzayda bir yıldızın yörüngesindeki ötegezegenlerde yaşayan maddeden yaratılmış varlıkları işaret eder. **Gün batımı ve gün doğumu oluyorsa mutlak ki bir yıldız ve hem kendi etrafında hem de yıldızı etrafında dönen bir gezegen var olmalıdır. Ötegezegenlerin varlığı şerefli Kur'an'da işaret edilmiştir.
*Allah'ın.**Allah.
*Allah.**Isınan metal cevherinin.***Saflaşmış metal.****Misaller, örnekler.
*Allah'a.**Yerin.***O kimsenin.****Yeri ve onun gibi mislini.
*Selam diyarı/yurdu sonrası girilecek olan son yurt/diyar olan cennet yurdu/diyarı.**Yurdun.
*Cennete.
*Yurdun.
*Yurt.
*Yayılan her rızık evrenin kendisi gibi ölçeklidir, miktarlıdır, ayarlıdır. **Mîsâkı bozan insanlar.***Ahirette diriliş gününde bu tam olarak anlaşılır.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Her anında Rabbini hatırlayan/zikreden.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Ümmetten.***Allah.****Allah'ın.*****Allah'a.
*Kur'an'la.**Parçalara bölünseydi.***Çarpma/vuruş.****Yurtlarından.*****Zıtlaşmak, ayrılığa düşmek.
*Kâfirlik etmiş kimse ve/veya Yüce Allah'a ortak edilen kimse. **Her zaman uyanıktır, dikelmiştir, aktiftir. Kendisi yaratılmış olan bir kimse asla Yüce Allah'a ortak koşulamaz.***Ne isim verirseniz verin bir ilâh olma özellikleri asla yoktur.****Ortak koşulan kimseler. *****Allah'a. ******Boş sözle, boş lafla. Kuru laf kalabalığıyla.*******Kur'an'dan.
*Mîsâkı bozan kimselere.**Dünya hayatı bir azaba döner.
*Cennetin.**Kesintisiz, sürekli kalan, yıkılmayan.
*Kitap ehli. Hristiyanlar ve Yahudiler.**Kur'an'la.***Gruplardan.****Kur'an'ın.*****Allah'a.******Allah'adır.
*Kur'an.**Kur'an'ı anlama/kavrama ilmi.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Resûllere.***Eşler.****Yazıt, kayıt. Levh-i Mahfûz'da bulunan kuantum bilgileri.
*Ana kitaptaki bilginin dilediğini siler, dilediğini sabir bırakır.**Allah'ın.
*Her durumda bu bilgi, gerçekleşen ana kitaptadır.**Nebi ve resûl Muhammed.**Düşünmek.
*Yeryüzüne, Dünya gezegenine.**Yeri.***Hükmünü takip edip kontrol altına alabilen. ****Allah'ın.
*Allah.**Yurdun.
*Resûl Muhammed.
*Elif, Lâm, Ra.**Kur'an'ı.***Nebi ve resûl Muhammed.****Aydınlığa.
*Allah'adır.
*Dünya hayatına ve/veya ahirete.**Çarpıklığa.
*Resûlün.**Kavme/topluma.***Allah.
*Mûsâ'ya verilen 9 ayet ve Tevrât'ın ayetleri.**Aydınlığa.
*Artırırım, çoğaltırım.
*Allah'ın yoluna doğru çeken resûllerin elleri.**Resûllerin.***Ağızlarıyla reddettiler.****Risâlet.
*Yüce Allah'ın yaratması yarma, bölme üzerine kuruludur. Tekillikteki enerji şerefli Mikâil meleği tarafından Rabbinin emriyle ve izniyle evrenleri oluşturacak şekilde yarılmıştır, bölünmüştür.
*Resûller.**Allah.
*Resûllere.**Zalimlerin bulunduğu yer, topraklar.
*Zalimlerin bulunduğu yere, topraklara.**Zalimlerin.***Korkulacak tek makam vardır; o da Yüce Allah'ın makamıdır. Beşerlerin işgal ettiği geçici makamlardan asla korkulmaz.
*Resûller.
*Hayal kırıklığının.
*Sadîdli suyu.**Cehennemdeki kimseye.***Cehennemdeki kimse.****Her bir mekandan gelen ölümlerin. Normalde direkt olarak ölüme neden olacak şartlar cehennemlikleri öldüremez ancak sonrasında çok kaba/kalın bir azaba neden olur. Ölemezler ancak ağır şekilde etkilenirler.
*Kâfirlerin.**Külü.***Kazandıkları sıfırla çarpılır.
*Yaratma.**Yüce Allah bu yaratmasında gücünden bir eksilme olmaz. Anlarız ki gücü sonsuzdur; asla eksilmez.
*Ortaya çıkarlar.**Zayıflar, noksanlılar.***Büyüklük taslamış.****Tabi olan, takip eden, uyan.
*Vaadi değiştirmek, bozmak, caymak.**Şeytân bile Yüce Allah'a kendisinin ortak koşulmasına karşı çıkmış zamanında. ***Acıklı.
*Cennetin.**Cennette.***Hayat, ömür, canlılık dilemeleri.
*Kelam, söz, söylem.**Ağacın.***Kimse oynatamaz.****Ağacın.
*Ağaç.**Zaman periyodu, an, vakit.***Misalleri.
*Habis, kötülüğe neden olan.**Kelam, söz, söylem.***Kökü yerle bağlantısını kaybetmiş.****Ağaca.*****Kararlı bir yer, zaman. Ne olacağı belli olmaz. Bir sel alıp götürür, bir rüzgar fırlatır bir yerlere.
*Güzel bir ağaç gibi yapar. Kararlı, kökleri sabit, göğe uzanan meyve veren dallarıyla. **Güzel bir ağaca benzeyen sözle, kelimeyle. Asla değişmeyen, kararlı bir sözle.
*Her türlü nimet. En önemli nimet sadece Kur'an'dır. **Bu kavmin/toplumun yaşadığı yurda çok büyük bir yıkım gelecektir.***Yurduna.
*Cehenneme.**Kararlı duruş yer, sabit yer.
*Yüce Allah'ın Kur'an'ında olan hükümlerine haşa eşit/denk sayılan, hatta ayetlerden haşa daha üstün olabilen sözde imamların uyduruk sözlerini din kabul ettiler. **Allah'ın.
*Suyla.**Ürünlerden.
*Allah.**Sorup istediğiniz.***Adet adet belirleseniz.****Nimetleri.
*Güvenli.**İbrahim'in 3 veya daha fazla oğlu olduğunu anlarız.
*İdoller, 3. şahıs çoğul dişil zamir. **İbrahim.
*İbrahim.**Mekke'ye.***Çöl ikliminin hakim olduğu bir yer olduğuna işarettir. ****İnsanlar.*****Zürriyetime.******Zürriyetimi.
*Açık ettiğimizi.
*İbrahim.**Büyük yaş, ileri yaş, yaşlılık.
*İbrahim.
*İbrahim.
*Zalimleri.**Günde.
*Yüzü yukarı çevirme.**Bir zombi gibi hareket ederler.
*Resûller.**Kendi nefislerine zulmetmiş kimselere.
*Kendi nefislerine zulmetmiş kimseler.**Tuzaktan, tuzakla.
*Hesap etme, hesaplama.**Muhalif olan, ihlal eden, zıtlaşan, karşıt olan.***Kendilerine zulmetmiş kimselerin meskenlerini resûllerine mesken eder (14:47).
*Ortaya çıkarlar insanlar.**Allah için ortaya çıkarlar.
*Bağlanmış, bir araya getirilmiş.**Pranga, zincir.
*Karşılı
*Şerefli Kur'an.**Kur'an'la.***Allah.
*Azlık ifade eden edatın istihzâ/tehdit için ters kullanımı. Bağlam gereği bu, “gerçekte mutlaka arzu edecekler; hem de pişmanlığın en şiddetlisiyle” anlamını taşır.
*Kente.**Bilinen.***Kendilerine ulaşan, bildikleri kitaptan sorumlu olurlar.
*Ecel geldiğinde bir Planck zamanı bile (5.391247 × 10-44) ötelenmezler.
*Kur'ân.**Nebi ve resûl Muhammed.
*Şerefli Kur'ân'ı.**Şerefli Kur'ân'a.***Muhafızlar.
*Resûller ve kitap getiren nebiler.**Nebi ve resûl Muhammed.***Çoğul olduğu için evvel zamanlar olarak anlaşılır.
*Kendilerine resûl gönderilen şiya'lar.**Resûlle.
*Resûllerle alay etme arzusu kalplerinden gelir.
*Resûle.
*Delip geçen bir geçit, kapı.**Atmosferden.***Kapıda, kapının içinde.****Atmosferin içindeki geçitten yukarıya doğru yükselirler.
*Atmosferde. **Kule gibi yüksek kutup ışıkları.***Göğü.****Bakanlar için geçişi önemlidir. Kutup ışıklarını herkes görmez. Ancak kutup bölgelerine gidip bakanlar ancak o süsleri görebilir.
*Muhafaza ettik.**Göğü; atmosferi.
*Gizli olarak göğü dinleyen insanlar. SIGINT – Signals Intelligence (Sinyal İstihbaratı). Ruslar ve Amerikalılar karşılıklı olarak göğü dinlemek için devasa antenler kurdular. Göğün iyonosfer tabakasından ve Ay'dan yansıyan sinyalleri dinleyerek bilgi çaldılar. İşte bu dinleme hırsızlıklarıyla göğü delebilecek kadar güçlü roketler yaptılar. **Kimseye.***Atmosfere girişte kapsülün etrafında oluşan alev.
*Dünya gezegeni.**Yeri.***Yerde.
*Yerde.**Yaşamı devam ettirebilmek için gerekenler.***İlkel kabilelerdeki kimseler ve/veya Cinler. ****İlkel kabilelerdeki kimselere ve/veya Cinler.*****Yeryüzünde bulunan ilkel kabileleri Rabbimiz rızıklandırır. İnsanlığın gelişimine tanık olmasalar bile Rableri onları rızıklandırır.
*Deposu, birikimi.**Şeyin.***Şeyi.****Bilinen.*****Ölçüyle, takdirle.
*Suyla.**Suyu.***Hazine düzeyinde depolayanlar.
*Allah.
*Molekülleri oluşturan atomlar topraktan/yerden/yeryüzünden gelmektedir.
*Cinni.*Cinlerin insanların yaratılmasından daha önce yaratıldığı net bir şekilde anlaşılır.
*Beşeri.**Bereşe.
*Meleklerin.
*İblîs.
*Allah.
*İblîs.**Beşeri.
*Allah.
*İblîs.
*İblîs.**Çoğul olarak gelmektedir. İnsanlar, beşer.
*Allah.**İblîs.
*Din günü.
*İblîs.**İnsanlara, beşere.***İnsanları, beşeri.
*Kullarından.
*Allah.**Yüce Allah'a doğru dosdoğru bir yol, muhlis kulların edindikleri yol sadece kutsal kitaplar demektir. Sadece Kur'ân demektir.
*İblîs.
*Cehenneme.**Cehenneme girecek olanlar.
*Pınarlardadır.
*Cennete.**Güvenli.
*Karşılıklı kabul edilenler, onaylananlar, uygun bulunanlar.
*Cennetliklere.**Cennette.***Cennetlikler.****Cennetten.
*Azap.**Acıklı.
*Melekler.**İbrahim'in.***İbrahim.****Üç veya daha fazla meleğin misafir olduğu anlaşılır.
*Melekler.**İbrahim.***Bilgili, ilim sahibi.
*İbrahim.**Büyüklük, yaşlılık.
*Melekler.**İbrahim.***Ümitsizler, yeise düşenler.
*Melekler.**Ümitsiz olur, yeise düşer.
*İbrahim.**Söyleviniz, sözle yönelmeniz, meseleyle ilgilenmeniz.
*Melekler.
*Lût'un karısı.**Yazgısı o şekildeydi.
*Lût.**Melekler.***Bilinmeyen, tanınmayan ve hoş görülmeyen.****Anlarız ki şerefli resûl melekler o bölgenin insalarına benzemeyen insanlardır.
*Melekler.**Azapta.
*Melekler.
*Gece yürüyüşü.**Parçasıyla.***Sen en arkada kal. Onları gözeterek tabi ol.****Sadece bakışı kapsamaz. Her türlü dönüşü, çevirmeyi kapsar.
*Lût'a.**Kökleri, arka nesilleri.***Geride kalan ve helak olan zalimlerin.****Lût kavmine gelen azap sabah/seher vakitlerinde gerçekleşmiştir.
*Lût'un yanına.**Müjdeye karşı sevinme, neşelenme.
*Lût.**Çoğul, en az 3 veya daha fazla melek.
*Lût.
*Şehir ehli, ahalisi.**Bu yaşamlardan, bu hayatlardan.***Lût.
*Lût.**En az 3 veya daha fazla kız.
*Ömrün, yaşadığın hayat kanıttır ki.**Lût.***Şehir ahalisi.****Sarhoş olmuşlar, aklı örtülmüşler. Gerçeği kavrayamayacak kadar gözleri dönmüşlerdir.
*Şehir ahalisini.**Çoğul. Gün doğumu zamanları, anları, süreleri.
*Altını üstüne getirdik.**Şehrin.
*Dikkatle bakıp bir iz/sembol görmek. Lût kavmini yok eden airburst patlamasının izleri mutlak ki bilim insanları tarafından bulunacaktır.
*Alt üst edilen şehir.**Bir yolla birliktedir; bir yolun yanındadır.***Durmaktadır.
*Madem ki.
*Lût ve Eyle ashâbı.**Bir kılavuz, lider, önder, bir şeye yönelten, bir hedefe doğru götüren. Bilim insanları bu imamları takip ederek bu iki ashâbın helak oldukları yerleri ve nasıl helak olduklarını bulur.
*Kelimenin çoğul gelmesi en az 3 veya daha fazla resûlün gönderildiğini işaret eder.
*Hicr ashâbına.**Ayetten.***İlgisiz kalanlar, sırt dönenler.
*Hicr ashâbı.
*Zenginleştirir.**Hicr ashâbından.
*Geniş gönüllü ol, kucaklayıcı ol, affedici ol.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Büyük/azametli.
*Eşlerdir. Çift çift. Katmerli.**Onlara verilen metalar seni hüzünlendirmesin.***Kol kanat ger.
*Nebi ve resûl Muhammed.
*Kısım kısım olmuşlar, kısım kısım ayrılmışlar. Dinlerini parça parça eden Yahudilere ve Hristiyanlara.
*Hükmü düşün ayetler, hükmü devam eden ayetler olarak; mekkî, medenî diye ayıranlar. Kur'ân'ı cüz (30 adet), hizb (60 adet), rubʿu’l-hizb (240 adet) şeklinde ayıranlar. Demek ki Rabbimiz hiçbir şekilde Kur'ân ayetlerini birbirinden ayırmamamız gerektiğini bildirmektedir. 6234 ayetin tamamı tek tanrıcılar için aynıdır. Hükümleri devam eder.
*Sorarız.
*Engelleri yarıp geç, üstesinden gel, aş; emri açıkça yerine getir, uygula.
*Yeterli geliriz.
*Müşrikler.**Müşrikler Allah'ı inkar etmezler. Aksine çok kuvvetli bir Allah inançları vardır. Yüce Allah'a ancak ortak koşarak iman ederler. Yahudilerin, Hristiyanların ve kendilerini Müslüman sanan insanların çoğu müşriktir. Mezheplere tabi olan; sadece Kur'ân demeyen, Kur'ân bize yeter demeyen Allah'a iman ettim diyen herkes tam bir müşriktir.
*Vefat.
*Emre. **Gelen emrin yerine getirilmesi için gerekli sıfatları yürütendir.***Allah.
*Evrenin en küçük yapı taşı olan titreşen kanatlı (çok boyutlu) sicimlerin nasıl titreşeceğini bir üst boyuttan inen rûh belirler.**Rabbimiz dilediği kimsenin beyin kimyasallarını dilediği şekilde değiştirerek (Yüce Allah'ın emir bilgilerini meleklere/sicimlere ileten rûhla) o kulunu kendi emri altına alır.***Allah'tır. ****Allah.
*Allah.
*İnsan.**Çekişen, tartışan.
*En'âmı.**En'âmda.***En'âmdan.
*En'âmda.**Cemâl.***Dinlendirmek, hayvanları ağıllara sokup dinlendirmek. ****Otlaklara saldığınız.
*Beldeye.
*Eşekler.**Hayvana.***Rabbimiz süslü hayvanlar yaratmıştır.****Evrende belki de milyarlarca çeşit bilmediğimiz güzel hayvanlar yaratmıştır Rabbimiz. Ötegezegenlerde yaşamaktadırlar.
*Amaç, gaye, hedef, niyet.*Yoldandır.***Despotluk, baskıcı yönetim, istibdat, tiranlık. Müşrikler Allah'a karşı bir yoldayız diye kasten, kasıtlı olarak uyduruk hadislere tabi olarak baskı ve zorbalık yaparlar. İnsanlara zulmetmeleri ortak özellikleridir.
*Allah'tır.**Sudan.***Arapça ağaç saplı olan her türlü bitkiyi de kapsar. Otlaklar da dahildir.****Ağaçta.*****Hayvanlarınızı.
*Yerden bitki bitirme, yetiştirme.**Suyla.***Ziraî ürünler.****İlimde derinleşen toplumlar Rablerinin bu lütfunu görür ve şükredici olur.
*Gece gündüz tanımı Dünya gezegenini ve onun dönüşünü işaret eder.**Allah'ın.***İlimde derinleşen toplumlar Rablerinin göklerdekileri nasıl boyun eğdirmiş olduğunu görür. O'nun kudretini az da olsa idrak edebilirler.
*Allah'ın saçtığı, tohumladığı.**Çeşit çeşit.***Ekilen tohumun.****İlimde derinleşen toplumlar Rablerinin ekilen renkli renkli tohumlardan nasıl cömertçe yeni tohumlar verdiğini görür. Aynı su ile sulanan ve aynı toprakta yetişen iki tohum farklı renklerde tohum verir.
*Allah.**Bahırdan.***Bahırda.****Allah'ın.
*Yeryüzüne.**Yer, yeryüzü. Revâsiye depremlere neden olur. Bu ayet uzun yıllar yanlış anlaşılmıştır. Revâsiyelerin yeri sarsmamak için atıldığını iddia etmişlerdir. Oysa ayette tam aksine revâsiyelerin depreme neden olduğunu bildirmektedir Rabbimiz.
*Belirtiler.**Tekil yıldız. Tarık yıldızı. Nötron yıldızı. Nötron yıldızları galaksideki GPS uyduları gibidir. Her birinin kendine has sinyali vardır. Bu sinyallerin analiz edilmesiyle galaksi içindeki bir noktanın tam olarak yeri işaretlenebilir. ***Gelecek insan nesli ve/veya uzaydaki akıllı, gelişmiş varlıklar.****Galaktik navigasyon ile doğru yere kılavuzlanırlar.
*Hesaplayıp işlemek, kompüt etmek. Evrendeki hiçbir işlemci (kuantum bilgisayarları dahil) Yüce Allah'ın nimetini hesaplaya gücüne erişemez.**Nimeti.
*Gizlediğinizi.**Açığa vurduğunuzu.
**Çağrılanların kendileri yaratılmaktadır.
*Ölülerdir.
*Gizlediklerini.**Açığa vurduklarını.***Allah.****Büyüklenenleri.
*İki anlamı vardır. 1. anlam: Kur'ân'ı evvelkilerin kendi elleriyle yazdıkları masalları olarak tanımlayan ateist benzeri kimseler. 2. anlam: Evvelkilerin yazdığı hadis kitaplarını Yüce Allah'ın indirdiğini sanan müşrikler.
*Tam, eksiksiz, mükemmel.**Bir ilme dayanmadan şerefli Kur'an'dan saptıran herkes saptırdığı kimselerin yüklerinden de yüklenir. Zerre ağırlığınca bir iyiliğe aracılık eden görür onu; zerre ağırlığınca bir kötülüğe aracılık eden de görür onu.
*Allah.**Kâfirleri.***Benim astımdan çağırdığınız, ilâhlaştırdığınız kimseler nerede?****Onlardan ayrıldınız, yarıldınız, bölündünüz.
*Tam ve mutlak bir teslimiyette.**Tam teslimiyet halinde doğruyu söylemektedirler. Anlarız ki zalimler yaptıkları zalimliğin farkında değillerdir. En büyük zulüm olan şirk günahını işleyen ve müşrik olan bu kimseler aldanmıştır. Aldatılmıştır. ***Yüce Allah açık ve net olarak farkında olmamanın yapılan kötülüklerin bahanesi olamayacağını bildirmektedir.
*Cehennemde.
*Şu an içinde yaşadığımız evren ve yaşam.
*Cennete.**Cennetin.***Cennette.
*Melekler.
*Beklerler mi?**Azap. ***Aynı şekilde davrandılar.
*Allah'tan.**Allah'ın. Yüce Allah'ın kutsal kitaplarının astından kitaplara tabi olarak bazı şeyleri haram kılmak.
*Rabbimizin ekstradan vurgulaması asla ama asla aksinin olamayacağını bildirmek içindir. **Her bir ümmete kendi içlerinden, onların dilini konuşan resûller gönderilir. Nebi ve resûl kavramları doğru anlaşılmalıdır. Nebiler kutsal kitapları getirirler. Son nebi de Muhammed'tir. Ancak resûller gelmeye devam eder. Kıyamete kadar da gelecektir. Rabbimin insanları doğru yola kılavuzlamak istediğini ve bu nedenle resûlleri göndermeyi murad ettiğini anlarız. ***Hakikat/gerçek tecelli etti.****Arkeolojik kazılar yapın.
*Şiddetle istemek, hırsla bağlanmak, aşırı arzu.**Dalalete düşmüş kimselere.
*Ölülerin diriltileceği Yüce Allah'ın bir vaadi olup mutlaka gerçekleşecektir. **Allah'ın.***Çoğunluğu.
*Allah'ın.**Ölüleri diriltmesi bir amaç içindir.
*Şeyi.**Şeye.***O şey olur. Mutlaka Rabbimizin dilediği şekilde gerçekleşir.
*Fi edatı "içinde" demektir. "Allah'ta" demek Allah'ın yolunun içinde, Allah'ın yolunun üzerinde demektir.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Sorun.***Hatırlatma, öğüt. Kutsal kitaplar zikirdir. Daha önce gönderilenler Tevrât ve İncîl'de vardır. O kitapları okuyanlara sorun. ****Bilmediğimiz konularda bilenlere sormak, sözü dinleyip en güzeline uymak emirdir.
*Kur'ân'ı.**Şerefli Kur'ân insanlara indirilmiştir.
*Yeryüzünü.**Her bir taraftan.***Fark etmezler.
*Allah.**Dönüp durma, hâlden hâle girme, değişkenlik, hareketlilik. Kalple ilgili gönüşler.
*Allah.**Bir korkuyla yüzleştirir, karşı karşıya getirir.
Doğu yönü her zaman Güneş’in doğduğu yöndür. Batı yönüyse her zaman Güneş’in battığı yöndür. Ancak sağ ve sol yönleri bir kimsenin baktığı yöne göre değişir. Bu nedenle Kur’an’da sağ-sol kavramı kuzey-güney ya da güney-kuzey yönlerini işaret eder. Örnek olarak;Kuzey yarımkürede olan bir direğin gölgesi Güneş’in doğmasıyla en uzun halindedir. Güneş’in sağa yani güneye eğilerek yükselmesiyle birlikte gölge kuzeyden güneye doğru kısalır. Güneş’in batmak için eğilmesiyle birlikte gölge uzayarak kuzey yönüne doğru tekrar geri gelir. Güney yarımkürede olan bir direğin gölgesi Güneş’in doğmasıyla en uzun halindedir. Güneş’in sola yani kuzeye eğilerek yükselmesiyle birlikte gölge güneyden kuzeye doğru kısalır. Güneş’in batmak için eğilmesiyle birlikte gölge uzayarak güney yönüne doğru tekrar geri gelir. Anlarız ki Yüce Allah gölgelerin sağ-sol yani kuzey-güney ya da güney kuzey yönlerinde kısalıp uzayarak geri dönmesini işaret etmektedir.
*Şeyin.
*Sonsuz üst boyutlar vardır. Bu boyutları Yüce Allah sarmıştır, kuşatmıştır.
*Edinmeyin.**Tek ilâh olan. ***Tek ilâh olan Allah'a.
*Allah'adır.**Rabbimizin dini olan İslâm hiç değişmemiştir. Süreklidir. Tüm nebiler ve resûller Yüce Allah'ın bu dinini sürekli olarak tebliğ etmişlerdir.***Yüce Allah'ın emir ve yasaklarından sakınacaklarına O'nun astından sözde dinî kurallardan (hadisler) sakınırlar.
*Allah'a.**Böğürürsünüz, kontrolsüz içten sesler çıkarırsınız.
*Kurtuluş yolu keşfettiği zaman.**Grup.
*Kutsal kitaplar.
*Yüce Allah'ın rızık olarak verdiği şeylerden (hayvanlar vb.) şirk koştukları adına sözde şefaatçi olsun diye bir nasip ayırırlar; Onlar adına kurban keserler, adak yaparlar
*Allah.
*Öfkesini, kızgınlığını.
*Eril zamirle gelir. Direkt kıza gitmez. Habere gider. Haber üzerinden haberin sonucu olan kıza gider.
*Allah.
*Geride bırakır.**Yerin/yeryüzünün.***Allah.****An, zaman.****Kıdemlenemezler, gelişemezler.
*Normal sınırların ötesinde bir yaşama zorla itilirler.
*Resûller.**Ümmetlere.***Şeytân.****Ümmetlerin.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Kur'ân'ı.***Kur'ân'da.
*Suyla.**Yerin ölümü.
*Karınlarındakinden.**Kan dolaşımı.
*Meyveler doğal şeker içerir ve maya mikroorganizmaları bu şekerleri fermantasyon süreciyle alkole dönüştürür. Bu doğal süreç sonucunda sarhoşluk veren içecekler elde edilir.**Meyveler Allah'ın insanlara verdiği önemli rızık kaynaklarından biri olup, vitamin, mineral, doğal şeker ve enerji sağlayarak sağlığımızı korur ve vücudumuzun günlük besin ihtiyacını karşılar.***Bilim insanları, akleden kimseler aynı meyveden bir rızık ve bir sarhoşluk veren içecek nasıl oluşuyor incelesin.
*Edin dişi bal arısı.**İnsanların yaptıkları tahtlardan, köşklerden.
*Alçalmış, boyun eğmiş.**Karınlarından.***Dişil zamir. Dişi bal arısının.****Bal.*****Çeşit çeşit.*****Balda.
*İleri yaşlılık durumu.**Daha önce sahip olduğuysa bile o ilmi unutur. Yeni bir ilim zaten öğrenemez.
*Yüce Allah'ın kendilerine verdiği nimetlere nankörlük eden kimseler kendilerine verilen rızık nimetini başkalarıyla eşit oluncaya kadar paylaşmazlar. O durumda nimetin üzerine titrerler. Rızıklar kıymetlenir. Ancak Yüce Allah'ın kendilerine verdiği bu kıymetli nimetleri kendilerine karşılıksız olarak bağışladığının farkında olmazlar; teşekkür etmezler.**Rızıkta.
*Bırakın rızkı yaratmayı rızkın yaratılış anlarına bile tabi olamazlar.
*Vurmayın, ortaya koymayın.
*Vurur, ortaya koyar. **Başkasının mülkiyetine, kontrolüne girmiş.***Rabbimizin katından rızıklandırdığı kimse.****Rızıktan.****Gizli.*****Çoğunluğu.******İnsanların.
*Vurdu, ortaya koydu.**Dilsizdir.***Sahibine, sorumluluğunu üstlenen kimseye.
*Gözün bir yere bakış süresi.**Emir.***Anlarız ki emir ışık hızında hareket etmektedir. Evrenin yırtıkları ışık hızında Güneş sistemimize ulaşacaktır.
*İşitme sistemi.**Görme sistemi.
*Cevvi kelimesi hava, iç kısım demektir. Göğün iç kısımları kuşların uçabilecekleri atmosfer bölgeleridir.
*Evler sakinleşme, dinlenme, mesken edinme yerleridir.**Hayvan derilerinin ev/çadır yapımında kullanıldığını anlarız. ***Taşınması kolaydır.****Daha yumuşak olan yün benzeri tüyler.
*Her türlü gölge.**Doğal barınaklar. ***Sıcağa karşı.****Zırhlar; savaş gibi zor durumlarda.*****İslam olursunuz.
*Farkına varırlar.**Nimeti.
*O ümmete gönderilmiş olan resûller.
*Azap.**Derhal azaba sunulurlar.
*Şirk koşulanlar.**Şirk koşanlara.***Ayetleri yalanlayanlarsınız.
*Mutlak teslim olmuş durumda.
*Artırırız.**Azap üstüne azap veririz.
*Fi edatı "içinde" demektir. Görevlendirilen resûller mutlaka o ümmetin içinden olacaktır.**Ümmete gönderilmiş olan resûl veya resûller.***Ümmetin içinden çıkan ve onlarla aynı dili konuşan kendilerinden bir resûl. ****Nebi ve resûl Muhammed. Şerefli Kur'ân'ın kendisine indirilerek şereflendirildiği nebi Muhammed de tüm bunlara tanık olarak getirilecektir.*****Kur'ân'ı.
*Allah.
*Antlaşmasını. Allah'ın antlaşması verilen sözlerin tutulması, yerine getirilmesidir.**Aranızda antlaşma yaptığınız zaman.***Yeminin.
*Kadın.**Kadın ince iplikleri eğirerek birbirine sarar ve çok kuvvetli tek bir ip elde eder.***Birbirine sarılmış küçük ipler çok sağlam/kuvvetli tek bir ip olur.****Sağlam/kuvvetli bir ipin liflerinin birbirinden ayrılmış, çözülmüş halleri.*****Verdiği katmerli üstünlükle.
*Sorulursunuz.
*Ayağın.
*Yüce Allah'a bilinçlerimizin arşta yaptığı sözleşme, antlaşma. Şeytânın adımlarını izlememe.
*O kimseye.
*Şeytân.**Şeytâna.
*Şeytânın.**Şeytânı.***Şeytânla müşrik olurlar; şirk koşarlar. Şeytânın tek amacı vardır; o da Yüce Allah'a şirk koşturmak. Kur'an haricinde dinde hüküm koyan uydurmasyonlara, zanlara iman ettirmek.
*Kur'ân'ı.
*Bilir yapar, öğretir.**Nebi ve resûl Muhammed'e.***Başka bir insan.****O insana.*****Kur'ân.
*Acıklı.
*Pasif gelen bir fiil. Zorbalık ve baskı uygulandı kendisine.**Kalbinde bir hastalık yoktur. Kalbi temizdir.
*Senin Rabbin o kimselere mutlak bir Gafûr’dur; bir Rahîm’dir.**Sınav, test, deneme kapsamında zorlanmalarının.
*Vurdu, ortaya koydu.**Güvenli. ***Kentin.****Yerden.*****Kent.******Kente.
*Tevrât'ı.
*Evrenimizde bizlerden başka akıl sahibi kimselerin olduğuna büyük bir işarettir.
*Bizleri bedenlerimizle kim tekrar yaratır?**Allah.***Yararak, bölerek ortaya çıkardı, yarattı. Evrenin yarılması, embriyonun yarılması.
*Rüyada senin gözlerinle gördüğün şeyler insanoğlunun test sürecidir. Nasıl ve neden fitnelendirildiklerini gördün.**İnsanları. Korkutarak geri durmalarını sağlamak.
*Âdem.
*İblîs.**Âdem ve zürriyeti.***İblîs soyu ve Âdem soyu.
*Vesvesenle, fısıldamanla.**Ordularınla. Elinden gelen ne varsa.***Evlat. Veletler. Çocuklar.
*Kur’ân’ın.
*Kur'ân'a.**Kur'ân.
“Hamd” övgü, methetme demektir. Bir şeyi övmek için öncelikle övülen şeyin gerçekten o övgüye veya övgülere layık olup olmadığı tam olarak anlaşılmalıdır. Bu nedenle övgüyü yapacak kimse övgüde bulunacağı konuda kendisini geliştirmelidir ki gerçek anlamda övgü yapabilsin. Rabb’imiz ki evreni/evrenleri yarattı ve muhteşem bir düzen kurdu. Onu övebilmemiz için onun eserlerini iyi anlamamız gereklidir. Evren denilen kitabı ve Kur’an’ı iyi okumak durumundayız. Evreni ve Kur’an’ı anlamaya başladığımızda Rabb’imize olan saygımız, haşyetimiz kat ve kat artacaktır. Sözle 'El Hamdullah' demek Yüce Allah'ı hamd etmek asla değildir. O'nun eserlerini anlamak, O'nun yüceliğine tanık olmak O'nu hamd etmektir. Şu da bilinmelidir; kendisi dışında hiçbir şey onun yüceliğini tam olarak anlayamaz, idrak edemez, kavrayamaz. Ancak kendisi kendi yüceliğini tam olarak kuşatabilir. Bize düşen görev gücümüzün yettiği ölçüde evren kitabını ve Kur’an’ı anlayarak okumaktır. Yüce Allah Kur’an’da bir yamukluk veya bir eğrilik asla yapmadığını bildirmektedir. Gerçekten de Kur’an bizlere ilahi olduğunu sayısız delille göstermektedir. Binlerce ayet içeren, 23 yılda parça parça inmiş bu kitapta tek bir çelişki yoktur. Mutlak ki bir beşer sözü olsaydı sayısız çelişki içerecekti. Bilgisayar çağında yaşıyoruz. Kur’an’ı milyonlarca insan bilgisayar yazılımlarıyla sürekli test ediyor. Ben de yıllardır kendi yazdığım bilgisayar programlarıyla Kur’an’ı didik didik inceliyorum. Tek bir çelişkiye rastlamadım. Çelişkiyi bırakın, gördüğüm sayısız mucize nedeniyle âlemlerin Rabb’ine teslim oldum. Bu Kur’an’ın yüce Allah katından geldiğine kalbim tam olarak ikna oldu. Yüce Allah’a sonsuz şükürler ederim.
*Nebi ve resûl Muhammed'e.**Kur'an'ı.***Kitaba.
Kur’an âlemler için bir zikir yani bir hatırlatmadır. Kur’an “kayyimen” olmuştur. Yani dimdik, dosdoğru ayaktadır. Kur’an insanları uyarmaktadır. Perişanlık, üzüntü ve kaygı verecek olan bir günün geleceği konusunda âlemleri uyarmaktadır. Evrenimiz yaratılmadan önce hiperuzay ('hyper-dimensional bulk') denilen bir yerde yüce Allah’ımızla bilinçlerimiz arasında bir antlaşma yapıldı. Hiperuzay Kur’an’da arş olarak geçer. Evreni de içine alan bir kavramdır. Antlaşmanın özü şuydu; şeytanın adımlarını takip etmemek, yüce Allah’ın ilahlığına teslim olmak, onun astından asla ilahlar edinmemek, erdemli olmak, güzel ve barışa yönelik faaliyetlerde bulunmak ve yargılama gününün geleceği konusunda bilgili olmak. İşte Kur’an bu antlaşmayı hatırlatır bizlere. Bu antlaşmayı bozanlara yüce Allah katında bir azap vardır. Antlaşmaya sadık kalanlarsa bu sınavda başarılı olurlar. Bu sınavda başarılı olan müminlere yani delillerle iman etmiş ve şirke girmemiş olan kimselere güzel bir karşılık verileceği müjde olarak bildirilmektedir.
Müminlerin ve s-salihatı (güzel-barışa yönelik faaliyetler) yapanların son varış yerleri cennetlerdir. Cennet evrenleri yeni yaratılışla (yeni büyük patlamayla) oluşacaktır. Bu evrenlerin her biri farklı bir paralel evrendir. Bunların isimlerinin Adn (9:72, 13:23, 16:31, 18:31, 19:61, 20:76, 35:33, 38:50, 40:8, 61:12, 98:8), Me’vâ (32:19), Firdevs (18:107) ve Naim cennetleri (5:65, 10:9, 22:56, 26:85, 31:8, 37:43, 56:12, 68:34) olduğunu yüce Rabb’imiz bizlere bildirmiştir. Sabıklar ve sağın yoldaşları hesap görülen ahiret evreninden cennet evrenlerine geçmek için cennetlerin kapısına sevk edilecektir. Bu kapılar paralel evrenlere geçiş portallarıdır. Yüce Allah’ın cennetlerine girmeye hak kazanan kimseler kendileri için hazırlan cennet evreninden bir tanesine girecektir. Cennetlere girenlere cennetlerin görevlileri “Selam sizlere! İyi yapıldınız; girin oraya (cennete)” diyecektir. Ne muhteşem bir varış yeri. Ahiret evrenlerindeki paralel evrenlerden birisi olacak olan cennet evrenine ölümsüz olarak gireceklerdir. Ne güzel bir varış yeri!
Hiç şüphe yoktur ki yüce Allah’ın bir çocuk edindiğini ‘ttehazellâhu veledâ (veleden)’ iddia edenler Yahudiler ve Hristiyanlardır. Yahudiler Üzeyr peygamberin yüce Allah’ın oğlu olduğunu; Hristiyanlarsa Mesih’in (İsa’nın) yüce Allah’ın oğlu olduğunu söylemişlerdir. Bak; 9:30
Anlarız ki ‘’Allah bir çocuk edindi” sözü çok büyük bir günahtır. Yüce Allah o kadar yücedir ki onun bir çocuk edinmesi asla ama asla söz konusu olamaz. Bu sözü söyleyen Yahudiler ve Hristiyanlar hakkında hiçbir bilgileri olmayan bir konu üzerinden ahkâm kesmektedirler. Yahudiler ve Hristiyanların ataları da aynı durumdadır. Yüce Allah “Allah bir çocuk edindi.” diyenlerin yalan konuştuklarını yani doğru olmayan bir söz söylediklerini bildirmektedir.
Anlaşılmaktadır ki Muhammed peygamber insanlar inansınlar diye kendini harap etmektedir. Sürekli peşlerindedir. Ancak pek umut yoktur. Peygamber çaresizlik, perişanlık içinde kıvranmaktadır. Yüce Allah Muhammed peygamber ne yaparsa yapsın o kimselerin inanmayacaklarını bildirmektedir. Ancak ortada büyük bir keder ve bir üzüntü vardır. Bu keder ve üzüntü ayetin sonunda işaret edilmiştir. Muhammed peygamberin kederi de işaret edilmiş olabilir ya da iman etmeyen kimselerin dünya hayatında ve ahiret hayatında karşılaşacakları keder de işaret edilmiş olabilir.
Yüce Allah Dünya gezegeninin yaratılma nedeninin insanları test etmek için olduğunu bildiriyor. Evrenin/evrenlerin ve içindekilerin yaratılış gayesi kendilerine sorumluk verilen bazı varlıkların test edilmesidir. Test edilen bu varlıkların bir tanesi de insandır. Dünya gezegeninin Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerden farkı aşikârdır. Yüce Allah bu gezegeni sadece yaratmakla kalmamış üzerini de canlıların yaşaması için süslemiştir. Venüs, Mars gibi kara gezegenlerine baktığımızda yüce Allah’ın Dünya gezegenini bizlere yuva yapmasıyla bizlere büyük bir lütufta bulunmuş olduğu görülür.
*Yeryüzü.**Yere.
Yüce Allah mutlak ki zamanı geldiğinde Dünya gezegeninin üzerindeki bu muhteşem süsleri yok edecektir. Zamanı geldiğinde Dünya gezegeninin kendisi de yok olacaktır, evrenin kendisi de mutlak ki yok olacaktır.
Ayette geçen “ashab” ‘أَصْحَٰ’ kelimesinin anlamını en iyi veren kelime yoldaştır. Belirli bir amaç için birlikte hareket eden, bir zaman ve mekânda birlikte bulunan arkadaş topluluğu anlamındadır. Ayette 2 farklı yoldaş grubu işaret ediliyor.(ٱلْكَهْفِ) ‘l-kehf’ kelimesi kökü (كهف) olup mağara (cave), büyük mağara (cavern), çökkünlük (depression), oyuk (hollow), boşluk (cavity) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 989 (of 1303) (ٱلرَّقِيمِ) ‘r-rakim’ kelimesi kökü (رقم) olup yazmak (write), işaretlemek (mark), numaralandırmak-rakamlamak (number), damgalamak (örneğin bir atı) (brand), baskı yapmak (imprint) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 411 (of 1303)Anlaşılır ki ayette işaret edilen 2 yoldaş grubunun bir tanesi mağara yoldaşları, diğeriyse yazıcı (rakamlayıcı) yoldaşlarıdır. Bu iki grubunun başından geçen olayların şaşkınlık veren acayip bir durum olduğunu yüce Allah bizlere bildiriyor. Bu iki grup çok sıra dışı, mucizevi bir olay yaşamış olmalılardır. Bu çok ilginç, şaşılacak mucizevi olayı birlikte yaşamış olmaları gereklidir.Kehf suresi 9-26. ayetlerinde yüce Allah 7 gencin başından geçen mucizevi bir zaman yolculuk olayını bizlere bildirmektedir. Bu zaman yolculuğunu gençlere yaptıranlarsa rakim/yazıt yoldaşları olup hiperuzayda bulunan Cibril benzeri şerefli varlıklardır. Bu şerefli varlıklar yüce Allah'ın izniyle Levh-i Mahfuz'u kodlama yetkisi olan varlıklardır.
Anlarız ki genç insanlardan oluşan bir grup insan bir şeyden veya şeylerden korunmak için bir mağaraya sığınmıştır. MS 125 yılında Afşin/Kahramanmaraş'ta bulunan mağaraya girmişlerdir. MS 125 yıllarında Roma İmparatorluğu henüz bölünmemişti ve dev imparatorluğun başında İmparator Hadrianus vardı. Hadrianus MS 117-138 yılları arasında ülkeyi yönetmiştir. MS 125 yılları Yahudiye gölgesinin Roma İmparatorluğu tarafından şiddetli bir baskı altında olduğu dönemlerden birisidir. Roma’nın baskısı Yahudilere olduğu kadar mutlak ki Hristiyanlara da olmuş olmalıdır. Gençlerin gerçekten çok zor durumda oldukları ortadadır. Bu gençler bir mağaraya sığındıklarında yüce Allah’a dua ederek ondan rahmet dileyip yardım istemektedirler. Çok zorlu bir durumdan kendilerini kurtaracak olan doğru bir yol, doğru bir anlayış istemektedirler.
Bu ayette yüce Allah bizlere gerçekten çok büyük bir işaret vermiştir. Mağara içinde belirli sayıda, belirli bir sene süresince bu gençlerin kulaklarına vurulduğu anlaşılmaktadır. Kulağa vurulmanın özellikle vurgulanması da boşuna değildir. Gençlerin mağarada kaldıkları bir dizi sene boyunca kulaklarının işlevselliğini yitirdiği işaret edilmektedir. Yüce Allah bu ayetle bizlere gençlerin zaman yolculuğunu yerçekimi marifetiyle yaptığının işaretini verir. Yüksek yerçekimine maruz kalma durumunda iç kulak içinden geçen 7. ve 8. kafa sinirleri iç akustik kanal olarak adlandırılan bir kanalda sıkışır. Bu da gençlerin korkunç bir duruma gelmesini ve bilinçsiz oldukları halde uyanık gibi gözlerinin açık olma durumunu açıklar.Yüce Allah sayılı senelerin kaç sene olduğunu 18:25 ayetinde bildirmiştir. 300 güneş yılı (309 ay yılı).
Yüce Allah ayette bu gençleri uyandırdığını bildirmektedir. Mağara yoldaşları olan bu gençler baygın durumdan çıkıp kendilerine gelince belli bir zaman sonra dışarı çıkmış olmalılar. Bu gençler mağaradan çıkınca insanlarla karşılaşmışlardır. Bu insanlardan iki grup bu gençlerin mağarada kaç sene kaldığını hesaplayacak olan insanlardır. Bu iki grup gençlerin mağarada kaç sene kaldıklarını hesaplamada ayrılığa düşen iki insan grubu olmalıdır.
Anlarız ki Kur’an’ın indiği dönemde de (MS 610-633) mağara yoldaşlarıyla ilgili çok sayıda yalan yanlış bilgi vardır. Gerçekten de Hristiyan kaynaklarına bakıldığında farklı bilgilerin varlığı görülür. Kıssa ilk olarak 5-6. yüzyılda Suruç (Urfa ilinin ilçesi) Piskoposu Mor Yakup ‘Jacob of Serugh’ (MS 451-521) tarafından anlatılmıştır. İlk anlatım Süryanicedir. İlk anlatım doğuya ve batıya yayılarak dilden dile dolaşmış, farklı dillere çevrilmiş ve farklılaşma yaşamıştır. Tourslu Gregor (MS 538-594) “Passio Septem Dormientum” isimli eserinde Süryanice olan metni Latinceye çevirmiştir. Kur’an’ın vereceği bilgiler tartışmasız şekilde haktır, gerçektir. Yüce Allah Kur’an’la son noktayı koyacağını, hak (gerçek) neyse ortaya çıkaracağını bildirmiştir. Mağara ve yazıt/rakam yoldaşlarıyla ilgili hak bilgiyi Rabb’imiz bizlere kıssalaştırarak verecektir. Bu gençlerin yüce Allah katında kıymetli bir yere sahip oldukları bizzat yüce Allah’ın kendisi tarafından bildirilmiştir. Yüce Allah bu gençlere hidayeti artırdığını yani doğruyla yanlışı ayırabilme yetisi verdiğini bizlere bildirmektedir.
Bu ayetlerle yüce Allah gençlerin mağaraya girmeden önce başlarından geçen olayları özetlemektedir. 18:13 ayetinde işaret edildiği gibi bu gençlerin hidayet sahibi oldukları ortadadır. Kalpleri birbirine bağlanmıştır. Gönülleri birdir, hedefleri birdir, kararları birdir. Ayette geçen ‘iz kâmû’ “kalktıkları/dikeldikleri vakit” geçişini gençlerin uyandıktan sonra ayağa kalkmaları olarak anlamak yanlıştır. Gençlerin dikelmeleri müşrik ve kâfir olan sisteme karşı başkaldırmadır. Yönetime karşı ayağa kalkmaları, dikelmeleri, diklenmeleridir. Zaten sonrası gençler neden bu diklenmeyi yaptıklarını açıklamaktadırlar. Göklerin ve yerin Rabb’i varken onun astından bir ilah asla edinmeyeceklerini bildirmektedirler. Gençlerin şirke karşı bilinçli oldukları hemen anlaşılır. Doğruyu yanlıştan ayırma yetisi verilen bu gençler sistemin kendilerine dayattığı şirk dinini asla kabul etmeyeceklerini deklare etmişlerdir.
Bu ayette gençler kendi kavimleri haricinde başka bir gruba kavimlerinin durumunu anlatmaktadırlar. Kavimlerini şikâyet etmektedirler. Apaçık bir delil (yetki) olmadan Allah’a karşı bir yalan iftira eden kimsenin zalim bir kimse olduğunu bildirmektedirler. Gençler şeytanın aldatması hakkında bizleri bilgilendirmektedir. Şirk konusu çok ama çok önemlidir. Yüce Allah'ın affetmem dediği bu günahın ne olduğunu iyi anlamak gereklidir.Bak; https://kuranmucizeler.com/sirk-nedir
18:15 ayetinde gençleri dinleyen bir grubun gençleri bir mağaraya yönlendirdiği anlaşılmaktadır. Bu grup şirke dâhil olmayan, şirkten uzaklaşan gençlere yüce Allah’ın rahmetinden bağışlayacağını ve bu gençlere işlerinde kolaylık vereceğini bildirmektedir. Anlarız ki gençlere öğüt veren bu grup üyeleri de tek tanrıcı, yüce Allah’a teslim olmuş kimselerdir. Bu grup kimselerin gençlerin mağaraya girmesi sonrası başlarına bazı olayların geleceğini bilmeleri dikkat çekicidir. Hatta ayetten bu kimselerin gençleri yüce Allah’ın kendilerine hazırladığı rahmete yani kurtuluşa ulaşmaları için bir mağaraya yönlendirdikleri de anlaşılır. Gençleri mağaraya yönlendiren bu grup rakim/yazıt yoldaşlarıdır. Cibril benzeri şerefli elçiler olan bu kimseler gençlere yardım etmektedirler. Gençleri mağaraya yönlendiren bu grup rakim/yazıt yoldaşlarıdır. Cibril benzeri şerefli elçiler olan bu kimseler gençlere yardım etmektedirler.
Yüce Allah bu ayette mağaranın pozisyonuyla ilgili muhteşem güzellikte bilgiler veriyor. Tek yapmamız gereken ayetleri doğru çevirip olduğu gibi yüce Allah’ın işaretlerini izlemektir. Bu ayette doğu ve batı yönleriyle birlikte sağ ve sol yönleri de işaret ediliyor. Doğu ve batı yönlerinde zaten bir sorun yok. Güneş’in doğduğu yer doğu, battığı yer batı olur. Ancak sağ ve sol yönleri için durum daha karmaşıktır. Bu nedenle ayette Rabb’imiz sağ ve sol yön işaretiyle hangi yönleri işaret etmiş öncelikle bunu bulmamız gereklidir.'Ve görürsün Güneş’i” işareti önemlidir. Arapça gramer olarak ‘تَرَىٱلشَّمْسَ’, “tere ş-şemse” geçişindeki ‘تَرَى’ “tere” fiili ikinci şahıs tekil olarak gelmiştir. Sesleniş direkt olarak Muhammed peygamberedir. Muhammed peygambere olan seslenişi biz kendi üzerimize de alabiliriz. Bu nedenle ayetleri mağara ve rakim yoldaşları dışında bir kimsenin gözünden okumak durumdayız. Analiz mağara içindeki gençlerin gözünden yapılmamalıdır. Bu nokta çok önemlidir. Bu nedenle mağara içinde değil, mağarayı dışardan gören bir kimse olarak analiz yapmak durumundayız. Güneş’in doğuşunu izleyen ve Güneş’i sağına doğru eğildiğini gören bir kimse mutlak ki kuzey yarım kürededir. Sağ taraf da her zaman güney olur. Sol tarafsa her zaman kuzey olur. demek ki ayette geçen sağ güneyi, sol da kuzeyi işaret eder.Ayetin devamında “ve battığı (Güneş) vakit makaslar/çaprazlar onları, sola doğru” buyrulmuştur. “Makaslar (çaprazlar) onları”, ‘تَّقْرِضُهُمْ’, ‘takrıduhum’ fiilindeki “onları” zamiri mağara içindeki gençleri işaret eder. Güneş’in batışı esnasında farklı bir durum oluştuğunu yüce Rabb’imiz bizlere bildiriyor. Güneş batarken Güneş ışınları mağara girişini içerideki gençlere göre çaprazlayacak şekilde aydınlatmaktadır. Bu makaslama sola doğru olmaktadır yani kuzeye doğru. Anlarız ki Güneş ışığı Güneş batarken mağara girişinin kuzey duvarının içine düşmektedir. Makaslama (çaprazlama) kelimesinden anlarız ki Güneş batımından bir süre önce mağara girişinin kuzey iç duvarı yönüne Güneş ışığı düşmeye başlamaktadır. Güneş’in batmak için eğilmesiyle birlikte bu aydınlanma mağara girişinin kuzey iç duvarında mağara içine doğru ve daha yükseğe doğru hareket etmektedir. Bu ışık hareketi mağara içindeki gençleri kuzey-sol duvardan çaprazlamaktadır. Açık olarak anlarız ki mağara içinde, mağaranın daha derinlerinde bir yarık, bir boşluk, bir gedik vardır. Gençler mağaraya sadece girmekle kalmamış onun en gizli, en derin, en görünmez yerine saklanmışlardır. Gençleri makaslayan/çaprazlayan akşam güneşi onları soldan yani kuzeyden çaprazladığına göre mutlak ki bu gençler mağaranın güney yönüne doğru yerleşim gösteren bir oyuğa, bir gediğe, bir boşluğa, bir aralığa saklanmış olmalılardır. Bu şartlara uygun bir mağaranın girişi mutlak ki kuzey-batıya bakmalıdır.Yüce Allah’ın izniyle Kur’an’ın çok büyük bir mucizesine tanık olacaksınız. Gerçek Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası nerede? Yüce Allah'ın gerçek Ashab-ı Kehf mağarasının GPS koordinatlarını 17. ayette vermesi 2023 yılı itibariyle tecelli etmiştir. Ayet 34 kelimeden oluşur. İşaret ettiği konuya göre 3 parçadan oluşur. 1. parça; 9 kelime ve 36 harften oluşur. Mağaranın dünya üzerindeki konumunu işaret eder. Mağara kuzey yarımkürededir. 2. parça; 10 kelime ve 38 harften oluşur. Gençlerin mağara içindeki konumunu işaret eder. Gençler mağaranın güneyindedir.3. parça; 15 kelime ve 51 harften oluşur. Doğru yola kılavuzlu olanların gerçek mağarayı bulacağını işaret eder.Aşağıdaki resimde 1. kısmın 36. derece doğu boylamını işaret etmesi görülmektedir. Aşağıdaki resimde 2. kısmın 38 derece kuzey enlemini işaret etmesi gösterilmiştir. Aşağıdaki resimde 3. kısmın doğru mağaraya kılavuzlaması gösterilmiştir.Aşağıdaki resimde 17. ayetin işaretiyle ortaya çıkan Google Earth görüntüsü vardır. Afşin bölgesinin bu alanda kaldığı görülür.Mağaranın metresine kadar GPS değerini verecek olan şeyse ayetin künyesi olan 17. sayısıdır. 17 sayısı da gerçek ashab-ı kehf mağarasını metresine kadar gösterir.Mağara neden 17 metre daha batıda?Bunun nedeni Anadolu plakasının depremlerle batıya doğru kaymasındandır. Doğu Anadolu fay hattı boyunca Anadolu levhasının batıya doğru kayması yılda yaklaşık 18 mm’dir. Yani her yıl Anadolu levhası batıya doğru 1,8 cm kaymaktadır. Basit bir hesapla anlarız ki 34,6 metrelik batıya bir kayma yaklaşık olarak 1922 yılda gerçekleşebilir. Bu da Rabb’imizin bir işareti olarak karşımıza çıkar. Google Earth resmi 2022 yılında alındığına göre 2022 yılından 1922 yıl geriye gittiğimizde MS 100 yılını elde ederiz. Demek ki MS 100-150 yıllarında gençler mağaraya girmiş olmalıdır.2023 yılı itibariyle büyük bir Kur'an mucizesi ortaya çıkmıştır. Elbette bu büyük mucize Yüce Allah'ın izniyle meydana gelmiştir. Ne mutlu Kur’an’a tanık olanlara! Ne mutlu mağara yoldaşları gibi tek tanrıcı olanlara! Hanif olanlara!Ne mutlu atalar dinini terk edenlere!Ne mutlu sadece Kur’an diyenlere!
*Gençlerin.**Güneş.***Gençleri.****Gençler.*****Mağaranın.
Zaman yolculuğu için gerekli olan kara delik gücündeki yüksek yer çekiminin en azında çok küçük bir kısmına maruz kalan gençlerin 7. ve 8. kafa sinirlerinin kulak içindeki internal (iç) akustik kanalda sıkıştığı anlaşılır. 7. ve 8. kafa sinirleri sıkışmaya bağlı etkisiz hale gelmiştir; devreden çıkmıştır. 7 ve 8. kafa sinirlerinin etkisiz hale gelmesi bir insanda ne gibi problemlere olur?8. sinir etkisiz hale gelirse kişi dış dünyadan hiçbir sesi duyamaz, dengesiyle ilgili veri alamadığı için sağa ve sola döndürülse de bunu fark edemez. Konumunu algılayamaz. Peki, 7. sinir etkisiz hale gelirse ne olur?Her iki 7. sinir etkisiz kaldığında kişi göz kapaklarını kapatamaz. Bu kimse bilinci yerinde olmasa bile, uyuyor olsa bile göz kapaklarını kapatamadığı için uyanıkmış gibi görünür. Yüz kaslarının çalışması mümkün olmadığından ağız kenarları aşağıya doğru kayar. Yüzde ifade kaybı gelişir. Gençlerin uyuyor oldukları hâlde sanki uyanık gibi görünmeleri 7. sinirin etkisiz hale geldiğine büyük işarettir.Her iki 7. siniri etkisiz hâle gelmiş bir insanın dış görünümü nasıl olur? Peygamberimiz gibi hayatında belki de çift taraflı 7. sinir felci geçiren bir kimseyi hiç görmemiş bir insanın bu şekilde görünen bir kişiyi karşısında gördüğünde içinin korkuyla dolması ve arkasını dönüp firar edecek olması gayet normaldir. Sadece peygamberimiz için değil, normal bir insanın içinin korkuyla dolması kaçınılmazdır. Çift taraflı fasyal paralizi görülme oranı 5 milyonda 1’dir. Çok çok nadir olarak görülür.Gençler neden sağa-sola çevrildi?Ayette “ve çeviririz onları sağlarına doğru ve sollarına doğru” buyrulmuştur. Ayetten yüce Allah’ın bu gençleri sağ tarafına ve sol tarafına doğru çevirdiği bildirilmektedir. Gençler tüm yönlerden eşit bir yer çekimi kuvvetine maruz kalmıştır. Böylece sanki uzayda serbest hareket eden astronotlar gibi anne karnında amniyon sıvısı içinde özgürce hareket eden bir cenin gibi hareket etmişlerdir. Gençleri etkileyen yer çekimi tüm yönlerden eşit olmasaydı bu gençler yer çekiminin güçlü olduğu tarafa doğru tabiri caizse yapışacaklardı. Asimetrik bir yer çekimi de bedenlerine zarar verecekti. Bir köpeğin yatış pozisyonu üzerinden verilen işaret:Ayette ”ve köpekleri; uzatmıştır iki ön ayağını, kapı/giriş eşiğinde” buyrulmuştur. Anlarız ki köpek arka ayaklarını uzatmamıştır. Arka ayaklarını da uzatmış olsaydı bu kez karnı üzerine yatmış olacaktı. Bu yatış serinlemeye çalışan bir köpeğin yatış pozisyonudur. Oysa yüce Allah köpeğin sadece ön ayaklarını uzattığını bildirmektedir. Demek ki köpeğin arka iki ayağı topludur. Ön ayaklar uzatılmış, arka ayaklar toplu hâldeki duruşa aslan “sfenks” yatışı denir.
İlk bakışta hemen anlaşılır ki 18:19 ayetinde iki ayrı grup arasında bir konuşma geçmektedir. Bu iki grubun başından geçen olayların muhteşem bir acayip olay olduğu 18:9 ayetinde bildirilmişti. Bu iki grup kehf (mağara) yoldaşları ve rakim (yazıt/rakamlayıcı) yoldaşlarıdır. Gençler uyandıklarında rakim yoldaşlarının da yanlarında hazır olduğu ayetten anlaşılır. Gençleri mağaraya yönlendirmiş olan bu rakim yoldaşları gençler uyandığında da yanlarındadır. Zaman yolculuğundan çıkan mağara yoldaşları olan gençler durumdan henüz tam olarak haberdar değildir. Rakim yoldaşları da onlarla birliktedir. Aralarında konuşurlar. Rakim (yazıt, rakamlayıcı) yoldaşlarından bir konuşan kimse “Ne kadar kaldınız?” diye gençlere sormaktadır. Bu soruya gençler “Kaldık bir gün ya da günün bir parçası” olarak cevap vermiştir. Rakim (yazıt, rakamlayıcı) yoldaşlarının bu soruyu sormaları gençlerin her birinin cevabını tüm gençlerin duyması içindir. Zaten cevap hep bir ağızdan “Kaldık bir gün ya da günün bir parçası” olarak çıkmaktadır. Rakim (yazıt, rakamlayıcı) yoldaşları yüce Allah’tan aldıkları emri yerine getirmektedirler. Kaldıkları süreyi yüce Allah’ın belirlediğini, onun emriyle işlerin gerçekleştiğini bildirmek için “Rabb’iniz bilir kaldığınızı” demektedirler. Daha sonra “öyleyse gönderin sizlerin birini varağınızla şu şehre; öyle ki baksın hangisi saf, temiz bir yiyecek; öyle ki, getirsin size bir rızık ondan; ve latif olsun/kibar-yumuşak davransın; ve sezdirmesin sizler hakkında birisine.” diyerek cevap vermişlerdir. Dikkat edilirse ayetteki zamirler iki grup arasında geçen bir konuşmayı işaret etmektedir. Sadece gençler arasında bir konuşma gerçekleşmiş olsaydı cümlelerin şu şekilde olması beklenirdi;“Ne kadar kaldık?”, “Kaldık bir gün ya da günün bir parçası”, “Rabb’imiz bilir kaldığımızı; öyleyse gönderelim bizlerden birini varağımızla şu şehre; öyle ki baksın hangisi saf/temiz bir yiyecek; öyle ki, getirsin bize bir rızık ondan; ve latif olsun/kibar-yumuşak davransın; ve sezdirmesin bizler hakkında birisine.” Açık ve net olarak anlaşılıyor ki zamanda yolculuk yapan mağara yoldaşlarının yanında onlardan başka bir grup daha vardır. Bu grup rakim (yazıt, rakamlayıcı) yoldaşlarıdır.Ayetten anlaşılır ki bu kimseler insanların yiyeceğinden; insanların rızkından yememektedirler. Ayrıca ilerleyen ayetlerde göreceğimiz gibi gençlerin fark edilmesi durumunda başlarına kötü olaylar geleceğini de bilmektedirler. Böylece anlarız ki bu rakim (yazıt, rakamlayıcı) yoldaşları insan değildir. Rakim (yazıt, rakamlayıcı) yoldaşları daha önce İbrahim ve Lut peygamberlere de gelmişti:11:69 Ve ant olsun geldi resullerimiz/elçilerimiz İbrahim'e müjdeyle; dediler: “Selam”; dedi (İbrahim): “Selam”; öyle ki, değildi kaldı (uzun süre), ki getirdi (İbrahim) kızartılmış bir buzağı.11:70 Öyle ki, ne zaman gördü (İbrahim) ellerini onların; uzanmadı/varmadı ona (kızarmış buzağıya); hoşlanmadı onlardan; ve endişelendi onlardan bir korku (-yla); dediler: “Endişelenme; doğrusu biz gönderildik Lut kavmine.Bu iki ayetten anlarız ki İbrahim peygambere gelen elçiler Kehf suresinde işaret edilen rakim yoldaşları benzeri bir gruptur. İbrahim peygambere gelen bu elçilerin yemek yemediklerine dikkat çekilmesi çok büyük bir işarettir. Yüce Allah’ın bu işareti vermesinin nedeni bu kimselerin insan olmadıklarını işaret etmek içindir. İbrahim peygamber sonrası Lut peygambere ulaşan bu elçilerle ilgili aşağıdaki ayetlerde bilgi verilmiştir. 11:77 Ve ne zaman ki geldi resullerimiz/elçilerimiz Lut'a; kederlenip kötüleşti onlardan; ve daraldı göğsü onlardan bir sıkıntı (-yla); ve dedi: “Bu kritik/zorlu bir gündür.”11:81 Dediler: “Ey Lut! Doğrusu biz resulleriyiz/elçileriyiz Rabb’inin; asla ulaşmazlar sana; öyle ki, yürü ailenle geceden bir kesimde; ve dönmesin sizden biriniz; ancak hanımın; doğrusu o vurur ona; onları vuran; doğrusu vadedilen vakit onlara sabahtır; değil midir sabah yakın?”11:81 ayetinde de büyük bir işaret vardır. Bu işaret “asla” kelimesidir. Ayetin Arapçasında “len” olarak geçen “asla” kelimesi bir şeyin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı durumlar için kullanılır. Türkçede de “asla” kelimesi anlamı tam olarak veren bir kelimedir. Ayette konuşanlar elçilerdir. Bu elçilerin geleceği kesin olarak bildikleri aşikârdır. Lut kavminin başına gelecek felaketin sabah olacağını da kesin olarak bilmektedirler. Lut peygamberin karısının kurtulamayacağını da kesin olarak bilmektedirler. Bu nedenle bu elçiler insan olamaz. Bunlar İbrahim peygamberinin kızarmış buzağısından yemeyen, geleceği bilen ve hatta yüce Allah’ın izniyle rakamlanarak yazılmış bilgi deposu olan Levh-i Mahfuz’a müdahale yetkisi olan rakim yani rakamlayıcı (yazıcı) yoldaşlarıdır. Hiperuzayda bulunan Cibrîl benzeri şerefli varlıklardır. Gençlerin ellerinde olan varakları deri para olabilir mi?18:19 ayetinde “öyleyse gönderin sizlerin birini varağınızla şu şehre” buyrulmaktadır. Kur’an’da altın (ٱلذَّهَبَ) (z-zeheb) olarak, gümüşse (ٱلْفِضَّةَ) (lfiddet) olarak geçmektedir. Kur’an’da (ورق) “vrq” kelimesi toplam 4 yerde geçer. 6:59, 7:22, 20:121 ayetlerinde yaprak olarak kullanılmıştır. Aynı geçiş tam olarak 18:19 ayetinde de geçmektedir.18:19 ayetinde geçen “biverikikum” kelimesi tam olarak “varakınız ile” olarak çevrilebilir. Varak kelimesinin ilk anlamı düşünüldüğünde ayette farklı bir işaret olabilir. Varak kelimesi kâğıt parçası, deri parçası, papirüs gibi çok ince nesneler için kullanılır. Yüce Allah 18:19 ayetinde “şu varakınız ile” buyururken kâğıt para gibi ince, para yerine geçen çok ince deri parçasını işaret etmiş olabilir.Delillerimizi sunalım:Ayette paranın altın veya gümüş olduğu belirtilmemiştir. Yüce Allah dileseydi altın veya gümüş para buyurarak bize işaret verebilirdi elbette. Ayrıca Arapçada demir para (عملة) ve/veya sikke (نقود) ayrı bir kelime olarak geçmektedir. Ama yüce Allah’ın bu parayı “varak” olarak işaret etmesi bu paranın kâğıt paraya benzer bir para olduğunu düşündürebilir.
Bu ayette konuşanlar mağara yoldaşlarını uyaran rakim yoldaşlarıdır. Rakim yoldaşları gençlerin fark edilmesi durumunda gençlerin başlarına gelebilecekleri söyleyerek gençleri uyarmaktadır. Dikkat edilirse bu uyarıları yapanlar kendileri için bir endişe, bir korku duymamaktadırlar. Kendileri öğüt verir bir pozisyondadırlar.
Bu ayette mağara yoldaşları olan gençlerin mağara dışına çıkıp insanlarla karşılaşmaları konu edilmektedir. Bu gençlerin insanlarla karşılaştırılması da elbette boşuna değildir. Yüce Allah'ın vaadinin hak ve gerçek olduğunu insanlar elbette görecektir. Yüce Allah “saatin” geleceğini de vaat etmektedir. Mutlak ki evren de bir zaman gelip yer çekimi marifetiyle yok olacak ve ilk yaratılıştaki tekillik hâline döndürülecektir. Gençlerin başlarına daha sonra ne geldiği ayette bizlere bildirilmemiştir. Ayetten anlaşılır ki zaman yolculuğu yapmış olan gençlerle karşılaşan insanlar bir mucizeye tanık olduklarını anlamışlardır. Tartışmalar sonucunda gençlerin bulunduğu mağaranın üstüne kendi dinlerine özgü bir teslim olma mekânı (mescid) yapmışlardır.
*Başka insanların gençlere rastlaması.**Sâatte.***Kilise.
Ayete göre bu gençlerin sayısı hakkında gelecek nesiller tartışacaktır. Bazı grupların 3 kişi, bazı grupların 5 kişi, bazı grupların da 7 kişi olduklarını tahmin ederek iddiada bulunacakları belirtilmektedir. Bu gençlerin sayısını en iyi bilenin yüce Allah olduğu muhakkaktır. Ayette “deki: “Rabb’im daha iyi bilir sayısını onların” buyurarak yüce Allah net bir şekilde bunu göstermiştir. Fakat bu cümleden sonra "yoktur bilen onları, biraz dışında" buyurarak azınlıkta olan (sayısı az olan) bazı kimselerin gençlerin sayısını doğru olarak bilebileceklerini bildirmiştir. Demek ki bu gençlerin sayısı yüce Allah dışında bazı kimseler tarafından kesin olarak bilinebilecektir. Bu nasıl olacaktır? Elbette yine Kur’an’ın işaretiyle. Yüce Allah’ın Allah kelimesini Kur’an’da kasıtlı olarak yerleştirdiğini, bu yöntemle bizlere bazı işaretler verdiğine birçok yerde tanık olmuştuk. Bu mucizelerin bir kısmını örnek olması için verelim ki yüce Allah’ımızın mucizelerine herkes tanık olsun. Dişi bal arısının (kraliçe ve işçiler) 32 olan kromozom sayısının işaret edilmesi:16. sure olan bal arısı (Nahl) suresinde sure başından dişi bal arısı kelimesinin geçtiği 68. ayete 32 Allah kelimesi geçmektedir. Bu geçiş sayısı da bize dişi işçi ve dişi kraliçe bal arısının kromozom sayısı olan 32’yi vermektedir.16:68 Ve vahyetti Rabb’in dişi bal arısına; ki “edin evler dağlarda; ve ağaçlarda; ve yuva olarak inşa ettikleri (insanların) şeylerde.”Bal arısı suresinin 16. sure olması da yüce Allah tarafından ayarlanmıştır. 16 sayısı erkek bal arısının kromozom sayısını işaret etmektedir. https://kuranmucizeler.com/bal-arisi-ve-kuran-mucizesi-32-allah-geçerDemir atomunun 26 olan atom numarasının işaret edilmesi:57. sure olan demir (Hadid) suresinde sure başından demir kelimesinin geçtiği 25. ayete 26 Allah kelimesi geçmektedir. 57:25 Ant olsun gönderdik elçilerimizi açık kanıtlarla/delillerle; ve indirdik onlarla birlikte kitabı; ve ölçüyü/dengeyi; ayağa kaldırıp dikmesi için insanların eşitliği; ve indirdik demiri; sert/sağlam bir güç/kuvvet onda; ve menfaatler/yararlar insanlar için; ve bilmesi/bilindik kılması için Allah’ın kim yardım eder ona ve elçilerine, gaybda/bilinmezde; doğrusu Allah güçlü/kuvvetlidir; güç yetirendir. Demirin atom numarası olan 26 sayısının 26 Allah kelimesi geçirilerek işaret edilmesi gerçekten büyük bir delildir.https://kuranmucizeler.com/demir-kuran-mucizesi-26-atom-numarasi-57-izotopAyrıca Güneş ve Ay tutulması döngüsü olan Saros döngüsü 18 yıl, 11 gün, 8 saat olarak Allah kelimesiyle işaret edilmişti. Güneş'in kendi etrafında dönüş süresi olan 24 gün (Ekvatorial, Sidereal) gibi bilimsel verilerin Allah kelimesi geçişleriyle Kur’an'da bildirildiğini görmüştük. Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgiler https://kuranmucizeler.com sitesinden öğrenilebilir.Görüldüğü üzere Allah kelimesinin geçişleri sistematik olarak bize bazı işaretler vermektedir. Kehf suresinde buna benzer bir işaret olabilir mi diye araştırdığımızda mucizevi şekilde bazı işaretler görürüz.Surenin başından gençlerin sayısının işaret edildiği 22. ayete kadar kaç Allah kelimesi geçiyor diye saydığımızda mucizevi bir şekilde 7 sayısına ulaşırız. Yüce Allah mağaraya sığınan gençlerin sayısını işaret ettiği 18:22 ayete 7 adet Allah kelimesi geçirmiştir. Bu 7 sayısı gençlerin sayısına büyük bir işarettir. 18:22 ayeti detaylı incelendiğinde; "üçtür, dördüncüleri onların köpekleridir; ve derler; beştir, altıncıları onların köpekleridir" diyenler önce zikredilmiş ve “recmen bil gayb” (bir taş atma gayba, bilinmeyene, bilinmeyen şey hakkında atıp tutmak) buyrularak bunu diyenlerin bilinmedik bir şey hakkında atıp tuttukları belirtilmiştir ve eleştirilmiştir. Fakat "ve derler; yedidir, ve sekizincileri onların köpekleridir" diyenlerle ilgili aynı ifade yüce Allah tarafından kullanılmamıştır. Bu nokta da yüce Allah'ın bir işareti olabilir.Ayetin devamında “münakaşa etme onlar hakkında; apaçık görünen/açık kanıtlı bir münakaşa dışında; ve kesin biçimde ifade etme onlar hakkında onlardan birine.” buyrulmuştur. Gençler hakkında bir tartışma ancak apaçık delillerle yapılmalıdır. Şu şöyle söylemiş, bu böyle söylemiş gibi delilsiz hikayelerle bir tartışma asla yapılmamalıdır. Delilsiz bir tartışmanın kimseye bir faydası olmaz. Apaçık görünen, açık kanıtlı bir münakaşaysa doğruyu bulmamıza yardımcı olacaktır. Elbette gençlerle ilgili gerçekleri ancak ve ancak yüce Allah bizlere göstermeyi dilerse bizler onu kuşatabiliriz. En doğrusunu elbette yüce Rabb’imiz bilir. Allah kelimesi geçişlerini detaylı olarak verelim:Ayette geçen Allah kelimesi sayısıKur’an Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet12139|18|1|ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِىٓأَنزَلَعَلَىٰعَبْدِهِٱلْكِتَٰبَوَلَمْيَجْعَللَّهُۥعِوَجَا12142|18|4|وَيُنذِرَٱلَّذِينَقَالُوا۟ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ وَلَدًا12153|18|15|هَٰٓؤُلَآءِقَوْمُنَاٱتَّخَذُوا۟مِندُونِهِۦٓءَالِهَةًلَّوْلَايَأْتُونَعَلَيْهِمبِسُلْطَٰنٍۭبَيِّنٍفَمَنْأَظْلَمُمِمَّنِٱفْتَرَىٰعَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا12154|18|16|وَإِذِٱعْتَزَلْتُمُوهُمْوَمَايَعْبُدُونَإِلَّا ٱللَّهَ فَأْوُۥٓا۟إِلَىٱلْكَهْفِيَنشُرْلَكُمْرَبُّكُممِّنرَّحْمَتِهِۦوَيُهَيِّئْلَكُممِّنْأَمْرِكُممِّرْفَقًا22155|18|17|وَتَرَىٱلشَّمْسَإِذَاطَلَعَتتَّزَٰوَرُعَنكَهْفِهِمْذَاتَٱلْيَمِينِوَإِذَاغَرَبَتتَّقْرِضُهُمْذَاتَٱلشِّمَالِوَهُمْفِىفَجْوَةٍمِّنْهُذَٰلِكَمِنْءَايَٰتِ ٱللَّهِ مَنيَهْدِ ٱللَّهُ فَهُوَٱلْمُهْتَدِوَمَنيُضْلِلْفَلَنتَجِدَلَهُۥوَلِيًّامُّرْشِدًا12159|18|21|وَكَذَٰلِكَأَعْثَرْنَاعَلَيْهِمْلِيَعْلَمُوٓا۟أَنَّوَعْدَ ٱللَّهِ حَقٌّوَأَنَّٱلسَّاعَةَلَارَيْبَفِيهَآإِذْيَتَنَٰزَعُونَبَيْنَهُمْأَمْرَهُمْفَقَالُوا۟ٱبْنُوا۟عَلَيْهِمبُنْيَٰنًارَّبُّهُمْأَعْلَمُبِهِمْقَالَٱلَّذِينَغَلَبُوا۟عَلَىٰٓأَمْرِهِمْلَنَتَّخِذَنَّعَلَيْهِممَّسْجِدًاAllah'ın gençlerin sayısına dikkat çektiği ayete kadar toplam 7 Allah kelimesi geçer.2160|18|22|سَيَقُولُونَثَلَٰثَةٌرَّابِعُهُمْكَلْبُهُمْوَيَقُولُونَخَمْسَةٌسَادِسُهُمْكَلْبُهُمْرَجْمًۢابِٱلْغَيْبِوَيَقُولُونَسَبْعَةٌوَثَامِنُهُمْكَلْبُهُمْقُلرَّبِّىٓأَعْلَمُبِعِدَّتِهِممَّايَعْلَمُهُمْإِلَّاقَلِيلٌفَلَاتُمَارِفِيهِمْإِلَّامِرَآءًظَٰهِرًاوَلَاتَسْتَفْتِفِيهِممِّنْهُمْأَحَدًاBüyük bir mucizeye tanık olun;Ayetteki diğer bir mucizeyse 've derler; yedidir, ve sekizincileri onların köpekleridir' geçişidir. 7 Allah kelimesiyle gençlerin 7 kişi olduğunun işaretini aldık. Demek ki sekizincileri onların köpekmiş. 7 ve 8 rakamlarının bir araya gelmesi de büyük bir mucizedir. Çünkü köpeklerin 78 kromozomu vardır. İnsanlarınsa 46 kromozomu vardır. Köpeği işaret etmek için 78'den daha iyi bir sayı seçilemez.
*Bu ayete kadar 7 Allah kelimesi geçer. Gençlerin 7 kişi olduğunu şerefli Kur'an bizlere matematikle bildirir. Sekizincileri ise köpektir. Köpeğin kromozom sayısı olan 78 sayısını 7 ve 8 rakamlarıyla işaret edilmesi de büyük bir mucizedir. **Gençlerin gerçek sayısı olan 7 sayısına ilimde derinleşen az bir kimse ulaşacaktır. Matematik bizlere bildirmiştir.
Ne muhteşem bir ayet! Demek ki her bir işimize yüce Allah’ın izniyle, yüce Allah dilerse diyerek başlamalıyız. Elbette bunu sadece dilimizle değil tüm kalbimizle söylemeliyiz.
Unuttuğumuz zaman da Rabb’imizi hatırlamalıyız. O'ndan bizleri doğru yola kılavuzlamasını ummalıyız.
Yüce Allah tartışmalara bir son vermiştir. Gençlerin mağarada kaldıkları süreyi bizlere bildirmiştir. Bu ayet 18:12 ayetiyle birlikte okunmalıdır. 18:12 ayetinde yüce Allah “Sonra uyandırdık/gönderdik onları; bilmemiz için iki gruptan/partiden hangisi hesaplayıcı onların kaldıkları zaman için.” buyurarak bizlere bir işaret vermiştir. Gençlerin zaman yolculuğunu tamamlayıp mağaranın dışına çıkmasıyla karşılaştıkları insanlardan iki grup bu gençlerin mağarada kaç sene kaldığını hesaplamaya çalışmıştır. Yüce Allah gençlerin 300 sene mağarada kaldığını “Ve kaldılar mağaralarında üç yüz sene” geçişiyle bizlere bildirmiştir. Ayetin devamındaysa “ve ziyade ettiler/artırdılar; dokuz.” buyrulmuştur. Dokuz sene ziyade edenler, artıranlar gençler değildir. Gençler 300 sene kaldıktan sonra uyanıp bir 9 sene daha mağarada kalmış değillerdir. Gençlerin mağarada kalma süresi olan 300 seneye 9 sene ekleyenler gençlerin mağarada ne kadar kaldığını ellerindeki varaklardan hesaplamaya çalışan iki gruptaki insanlardır.İşte bu noktada muhteşem bir işaret karşımıza çıkar.Neden 300 yıla 9 eklemişlerdir? 300 ile 309’un ne ilgisi olabilir?Ayet bize şunu işaret eder; gençlerin uyandığı dönemde hesaplama yapan insanlar güneş takvimini (solar takvimi) ve ay takvimini (lunar takvimini) aynı anda kullanmış olmalıdır. Güneş takvimi ve ay takviminin birlikte kullanımına ‘lunisolar’ takvim denir. Güneş döngüleriyle birlikte Ay’ın döngüleri de takip edilir. 300 güneş yılı kaç ay yılı yapar?1 yılda 10,875125 günlük bir fark olduğuna göre 300 güneş yılında fark 9,2 ay yılı olur. Tam sayıyla 9 yıl yapar. Böylece anlarız ki; 300 güneş yılı=309 ay yılıdır. Anlaşılıyor ki o dönemde yaşayan insanlar mağaraya sığınan gençlerin mağarada kalma süresini 300 güneş yılı olarak tahmin etmişler. Daha sonra bunu 9 artırarak 309 ay yılına denk geldiğini de belirtmişler. Kur’an’da bu ince detayın tam olarak verilmesi Kur’an’ın büyük bir mucizesidir. Yüce Allah direkt olarak 309 sayısı yerine neden 300 ve 9 sayılarını ayrı olarak kullanmış olabilir? Kur’an’ın 19 asal sayısıyla kodlandığını yüce Allah bizlere sayısız delille göstermektedir. Bu delillerden bir tanesi de Kur’an’da geçen sayılardır.Kur’an’da tam sayı olarak toplam 30 farklı sayı geçer. Kesirli olarak toplam 8 farklı sayı geçer. Dolayısıyla toplamda 38 (19x2) adet farklı sayı geçer. Tam sayılar incelendiğinde bu sayıların rastgele seçilmediği rahatlıkla görülür. Aşağıdaki tabloda görülebileceği gibi Kur’an’da geçen bu 30 farklı sayının toplamı 162.146 olup 19’un tam katıdır. Kesirli sayıların paydalarını oluşturan 7 farklı sayının (2, 3, 4, 5, 6, 8, 10) toplamının da 38 (19x2) olduğu görülür. #Tam SayıKesirli SayıSure No: Ayet No11 2:6122 5:10633 19:1044 2:22655 18:2266 7:5477 2:2988 28:2799 17:1011010 2:1961111 12:4*1212 9:361319 74:30*1420 8:65*1530 7:1421640 2:511750 29:14*1860 58:4*1970 69:322080 24:4*2199 38:23*22100 2:25923200 8:6524300 18:25*251.000 2:96262.000 8:66*273.000 3:124*285.000 3:125*2950.000 70:4*30100.000 37:147* Toplam= 162.146 (19x) 31 1/1034:45*32 1/84:12*33 1/64:1134 1/58:41*35 1/44:1236 1/34:1137 1/22:23738 (19x) 2/34:176Not: Sayıların ilk geçtiği ayetler örnek olarak gösterilmiştir.*Sadece bu ayette geçmektedir. 18:25 ayetinde yüce Allah 309 sayısını 300 sayısı ve 9 sayısı olarak iki sayıyla işaret ederek hem 309 ay yılının hem de 300 güneş yılının işaret edilmesini sağlamıştır. Kur’an’ın katmanlı yapısı bu noktada rahatlıkla görülebilir. Yüce Allah tek bir sayı yerine iki sayı kullanarak farklı şeyleri işaret ederken aynı zamanda yukarıdaki tablonun oluşmasını sağlıyor.Benzer durum başka bir ayette de görülür; 29:14 ayetindeyse Nuh peygamberin toplumu içinde kalma süresi direkt olarak 950 sene değil de 1000 senenin 50 yıl haricinde denilerek iki sayıyla (1000 sayısı ve 50 sayısı) işaret edilmiştir. 309 kelimenin büyük mucizesi:Kur’an’da “l-kehf”, (ٱلْكَهْفِ), “mağara” kelimesi tamamı 18. surede olacak şekilde 6 kez geçer. İlk geçiş 9. ayettedir. 18:9 Yoksa sandın (sen); ki yoldaşları kehf (mağara) ve rakim (yazıt/rakamlayıcı); oldular ayetlerimizden bir acayip/bir şaşılan!Mağaraya sığınan gençlerin mağarada 300 güneş yılı (309 ay yılı) kaldığını bildiren ayet 25. ayetti.18:25 Ve kaldılar mağaralarında üç yüz sene; ve ziyade ettiler/artırdılar; dokuz.Şimdi sıkı durun!Kur’an’da ilk kez geçen 18:9 ayetindeki mağara kelimesinden 309 ay yılı kalışın işaret edildiği 18:25 ayeti dâhil tam olarak 309 kelime vardır. Ayetteki Kelime SayısıKur’an Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet(ٱلْكَهْفِ) ‘l-kehf’, ‘mağara’ kelimesi, Kur’an'da tamamı 18. surede olacak şekilde 6 kez geçer. 9. ayette ilk kez geçer.62147|18|9|ٱلْكَهْفِ وَٱلرَّقِيمِكَانُوا۟مِنْءَايَٰتِنَاعَجَبًا.......18:9 …kehf (mağara) ve rakim (yazıt/rakamlayıcı); oldular ayetlerimizden bir acayip/bir şaşılan!162148|18|10|إِذْأَوَىٱلْفِتْيَةُإِلَىٱلْكَهْفِفَقَالُوا۟رَبَّنَآءَاتِنَامِنلَّدُنكَرَحْمَةًوَهَيِّئْلَنَامِنْأَمْرِنَارَشَدًا72149|18|11|فَضَرَبْنَاعَلَىٰٓءَاذَانِهِمْفِىٱلْكَهْفِسِنِينَعَدَدًا92150|18|12|ثُمَّبَعَثْنَٰهُمْلِنَعْلَمَأَىُّٱلْحِزْبَيْنِأَحْصَىٰلِمَالَبِثُوٓا۟أَمَدًا112151|18|13|نَّحْنُنَقُصُّعَلَيْكَنَبَأَهُمبِٱلْحَقِّإِنَّهُمْفِتْيَةٌءَامَنُوا۟بِرَبِّهِمْوَزِدْنَٰهُمْهُدًى192152|18|14|وَرَبَطْنَاعَلَىٰقُلُوبِهِمْإِذْقَامُوا۟فَقَالُوا۟رَبُّنَارَبُّٱلسَّمَٰوَٰتِوَٱلْأَرْضِلَننَّدْعُوَا۟مِندُونِهِۦٓإِلَٰهًالَّقَدْقُلْنَآإِذًاشَطَطًا182153|18|15|هَٰٓؤُلَآءِقَوْمُنَاٱتَّخَذُوا۟مِندُونِهِۦٓءَالِهَةًلَّوْلَايَأْتُونَعَلَيْهِمبِسُلْطَٰنٍۭبَيِّنٍفَمَنْأَظْلَمُمِمَّنِٱفْتَرَىٰعَلَىٱللَّهِكَذِبًا192154|18|16|وَإِذِٱعْتَزَلْتُمُوهُمْوَمَايَعْبُدُونَإِلَّاٱللَّهَفَأْوُۥٓا۟إِلَىٱلْكَهْفِيَنشُرْلَكُمْرَبُّكُممِّنرَّحْمَتِهِۦوَيُهَيِّئْلَكُممِّنْأَمْرِكُممِّرْفَقًا342155|18|17|وَتَرَىٱلشَّمْسَإِذَاطَلَعَتتَّزَٰوَرُعَنكَهْفِهِمْذَاتَٱلْيَمِينِوَإِذَاغَرَبَتتَّقْرِضُهُمْذَاتَٱلشِّمَالِوَهُمْفِىفَجْوَةٍمِّنْهُذَٰلِكَمِنْءَايَٰتِٱللَّهِمَنيَهْدِٱللَّهُفَهُوَٱلْمُهْتَدِوَمَنيُضْلِلْفَلَنتَجِدَلَهُۥوَلِيًّامُّرْشِدًا222156|18|18|وَتَحْسَبُهُمْأَيْقَاظًاوَهُمْرُقُودٌوَنُقَلِّبُهُمْذَاتَٱلْيَمِينِوَذَاتَٱلشِّمَالِوَكَلْبُهُمبَٰسِطٌذِرَاعَيْهِبِٱلْوَصِيدِلَوِٱطَّلَعْتَعَلَيْهِمْلَوَلَّيْتَمِنْهُمْفِرَارًاوَلَمُلِئْتَمِنْهُمْرُعْبًا382157|18|19|وَكَذَٰلِكَبَعَثْنَٰهُمْلِيَتَسَآءَلُوا۟بَيْنَهُمْقَالَقَآئِلٌمِّنْهُمْكَمْلَبِثْتُمْقَالُوا۟لَبِثْنَايَوْمًاأَوْبَعْضَيَوْمٍقَالُوا۟رَبُّكُمْأَعْلَمُبِمَالَبِثْتُمْفَٱبْعَثُوٓا۟أَحَدَكُمبِوَرِقِكُمْهَٰذِهِۦٓإِلَىٱلْمَدِينَةِفَلْيَنظُرْأَيُّهَآأَزْكَىٰطَعَامًافَلْيَأْتِكُمبِرِزْقٍمِّنْهُوَلْيَتَلَطَّفْوَلَايُشْعِرَنَّبِكُمْأَحَدًا132158|18|20|إِنَّهُمْإِنيَظْهَرُوا۟عَلَيْكُمْيَرْجُمُوكُمْأَوْيُعِيدُوكُمْفِىمِلَّتِهِمْوَلَنتُفْلِحُوٓا۟إِذًاأَبَدًا322159|18|21|وَكَذَٰلِكَأَعْثَرْنَاعَلَيْهِمْلِيَعْلَمُوٓا۟أَنَّوَعْدَٱللَّهِحَقٌّوَأَنَّٱلسَّاعَةَلَارَيْبَفِيهَآإِذْيَتَنَٰزَعُونَبَيْنَهُمْأَمْرَهُمْفَقَالُوا۟ٱبْنُوا۟عَلَيْهِمبُنْيَٰنًارَّبُّهُمْأَعْلَمُبِهِمْقَالَٱلَّذِينَغَلَبُوا۟عَلَىٰٓأَمْرِهِمْلَنَتَّخِذَنَّعَلَيْهِممَّسْجِدًا332160|18|22|سَيَقُولُونَثَلَٰثَةٌرَّابِعُهُمْكَلْبُهُمْوَيَقُولُونَخَمْسَةٌسَادِسُهُمْكَلْبُهُمْرَجْمًۢابِٱلْغَيْبِوَيَقُولُونَسَبْعَةٌوَثَامِنُهُمْكَلْبُهُمْقُلرَّبِّىٓأَعْلَمُبِعِدَّتِهِممَّايَعْلَمُهُمْإِلَّاقَلِيلٌفَلَاتُمَارِفِيهِمْإِلَّامِرَآءًظَٰهِرًاوَلَاتَسْتَفْتِفِيهِممِّنْهُمْأَحَدًا72161|18|23|وَلَاتَقُولَنَّلِشَا۟ىْءٍإِنِّىفَاعِلٌذَٰلِكَغَدًا172162|18|24|إِلَّآأَنيَشَآءَٱللَّهُوَٱذْكُررَّبَّكَإِذَانَسِيتَوَقُلْعَسَىٰٓأَنيَهْدِيَنِرَبِّىلِأَقْرَبَمِنْهَٰذَارَشَدًا82163|18|25|وَلَبِثُوا۟فِىكَهْفِهِمْثَلَٰثَمِا۟ئَةٍسِنِينَوَٱزْدَادُوا۟تِسْعًا18:25 Ve kaldılar mağaralarında üç yüz sene; ve ziyade ettiler/artırdılar; dokuz.Toplam=309 kelime (+) Monoteist/hanif/tek tanrıcı bu gençler Afşin’deki mağaraya ne zaman girdiler ve mağaradan ne zaman çıktılar? Bu gençler Romalılar arasında paganizm dininin, Hristiyanlar arasında teslis inancının hüküm sürdüğü Roma İmparatorluğu Dönemi’nde, MS 125 yılında mağaraya girmişlerdir ve Doğu Roma-Bizans İmparatorluğu Dönemi’nde MS 428 yıllarında uyanmışlardır. Delillerimiz;Gençlerin mağaraya girmesi:MS 125 yılında Roma İmparatorluğu henüz bölünmemişti ve dev imparatorluğun başında İmparator Hadrianus vardı. Hadrianus MS 117-138 yılları arasında ülkeyi yönetmiştir. Hadrianus döneminde Yahudilere yönelik aşırı bir baskı mevcuttu. Bu dönemi anlamak için Kiştuş Savaşı’nı (veya Kitos Savaşı’nı) (MS 115-117) da anlamak gerekir. Yahudilerin büyük çapta bir isyanı İmparator Trajan tarafından çok ağır bir şekilde bastırılmıştı. Sonrası gelen Hadrianus’un Yahudi bölgesine baskısı artarak devam etmiştir. MS 132-136 yılları arasında Bar Kohba ayaklanması patlak vermiştir. Hadrianus ayaklanmayı zor da olsa çok ağır şekilde bastırmıştır. Tarihçi Cassius Dio'ya göre 580.000 Yahudi öldürülüp 50 kale ve 985 köy yerle bir edilmiştir. MS 128 yılları Yahudiye gölgesinin Roma İmparatorluğu tarafından şiddetli bir baskı altında olduğu dönemlerden birisidir. Roma’nın baskısı Yahudilere olduğu kadar mutlak ki Hristiyanlara da olmuş olmalıdır. Bu nedenle gençlerin Roma baskısının çok etkin olduğu MS 125 yılları civarında Afşin’deki mağaraya sığınmış olmaları en olası gözükmektedir. Hristiyanlığın yeşerdiği topraklarda yaşayan müşrik Hristiyanlardan ve aynı zamanda zalim Roma yönetiminden kaçan gençler direkt olarak kuzeye doğru bir yol alarak Afşin’deki gerçek Ashab-ı Kehf Mağarası’na sığınmışlardır. Elbette yazıt (rakamlayıcı) yoldaşlarının yardımıyla ve yönlendirmesiyle. Gençlerin mağaradan çıkması:Roma İmparatorluğu MS 379 yılında resmî olarak Hristiyanlığı kabul etmiş ve paganizmi yasaklamıştı. MS 395 yılında da Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmıştır. Gençlerin uyandığı MS 425 yılında Doğu Roma İmparatoru, Bizans hükümdarı II. Theodosius’tu (II. Teodosyüs’tu). Tek tanrıcı gençler uyandıklarında toplumun tam olarak şirk içinde olduğunu gördüler. Teslis inancı Hristiyanlığı ele geçirmiş ve daha da büyümüştü. Bizans’ın resmî dini olan Hristiyanlık da tam olarak şirk diniydi. O dönemde müşrik Hristiyanlar hızını alamamış İsa Mesih’i doğuran Meryem’e Theotokos “Tanrı'yı doğuran” unvanı vermişlerdi. Gençlerin etkisiyle MS 431 yılında Efes konseyi Nestorius’un öncülük etmesiyle toplanmıştır. Nestorius ortada resmedilmiştir. Nestorius'un tek tanrıcıdır. Karşısında ise müşrik İskenderiyeli Aziz Kiril vardır. Konseyi müşrikler kazanır. II. Theodosius müşrik olan Kiril'i destekler. Tek tanrıcı olan Nestorius'un aforoz edilir. Mısır'a gönderilir. Ancak Nestorius sürgüne gönderildikten sonra da fikirlerinden vazgeçmemiştir. Nasturilik doktrini hayatta kalmıştır. Bu görüş diofizit öğretilerinin temeli hâline gelmiştir. Kur’an’da “Münazara ederlerken kendi aralarında onların işlerini; dediler: “Bina edin onların üstüne bir bina; onların Rableri bilir onlar hakkında; onların işine galip gelmiş kimseler dedi: “Mutlaka yaparız onların üzerlerine bir mescit/bir teslim olma yeri.” buyrulmuştur. Afşin’deki mağaranın üstüne bir kilise yapılması muhtemeldir ki Nestorius’la II. Theodosius’un hemfikir olduğu, Nestorius’un ülkenin başpiskoposu olduğu MS 428-431 yıllarında yapılmıştır. Hem dinî hem de yönetimsel onayla bu kilisenin yapılabileceği aşikardır. Zamanda yolculuk nasıl mümkün oldu? Hiperuzayda bulunan bu şerefli rakim yoldaşları (Cibril benzeri varlıklar) yüce Allah’ın izniyle gençlerle iletişime geçtiler. Muhtemel ki bir insan kılığında göründüler. Onları ve köpeklerini Afşin’in 6 km kuzeybatısındaki mağaraya yönlendirdiler. Bu gençlere yer çekimi gücünü kullanarak bir zaman yolculuğu yaptırdılar. Biz zaman küresi oluşturdular. Karadelik gücünde bir yüzey oluştu. Bu yüzeyin iç ve dışı normal yerçekimi gücündeydi. İçinde olanlar günün bir kısmı kadar bilinçsiz kalmalarına rağmen kürenin dışında 300 güneş yılı geçti. Kürenin içinin her yerinde aynı yer çekimi oluşturulmalıdır ki gençler uzayda kendiliğinden hareket eden astronotlar gibi sağa ve sola doğru dönmüşlerdir. Serbest düşüş yapan kimseler gibi asılı kalmışlardır. Dalgıçların hareketi gibi hareket etmişlerdir. Bu noktada kesin olarak anlarız ki küre içindeki yer çekimi gençleri bayıltacak kadar kuvvetlidir. Ancak öldürecek kadar da güçlü değildir. Zamanda yolculuk yapan başka bir kimse de Kur’an’da işaret ediliyor:Kur’an’ın 2. suresi olan Bakara suresinin 259. ayetinde yüce Allah bizlere yine muhteşem bir mucizesini göstermiştir. Bir kişinin başından geçen acayip, şaşkınlık veren, şaşılacak bir olayı bizlere bildirmiştir. Bu kişinin yüce Allah’ın bir elçisi (resulü) olması muhtemeldir.
Yüce Allah bu ayette mağarada gençlerin ne kadar kaldığını en iyi kendisinin bilebileceğini, kendisi ancak dilerse başkalarının onun ilmini kuşatabileceğine vurgu yapmıştır. Gençler mağarada kaç sene kaldılar, nasıl zaman yolculuğu yaptılar gibi soruların elbette kesin cevabını bizlere Rabb’imiz verir. Bu cevapları da şerefli Kur’an’a yerleştirerek bizlere gösterir ki bizler Kur’an’ın yüce Allah katından geldiğine kesin olarak kanaat getirelim; sadece Kur’an’a teslim olalım. Sadece Kur’an’a teslim olma süreci başlarsa yüce Allah bizim velimiz olur; yakın koruyucumuz olur. Ayetin sonunda ‘ve ortak etmez kendi hükmüne birini’ geçişi o kadar önemlidir ki, bu geçiş herkese ders olmalıdır. Yüce Allah hükmü olan Kur’an haricinde hiçbir şeyi dinde hüküm koyucu olarak kabul etmez. Dinlerini parça etmiş olan;Ey Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbelî, Zahiri kardeşlerim!Ey Ezarika, Sufr’îyye, Necadat, Acaride, İbadiyye kardeşlerim!Ey Caferî, Zeydî, İsmailî kardeşlerim!Ey Alevi kardeşlerim! Ey Protestan, Katolik, Ortodoks Hristiyan kardeşlerim!Ey Hasidî, Ferisî, Sadukî, Essnî, Zelot, Rabbânî, İseviyye, Yudganiyye Yahudi kardeşlerim!Yüce Allah’a iman etmiş olan insanlar!Yüce Allah’ın bir rahmeti olan, bir hatırlatması olan Kur’an varken ne olur onun astından kitaplar edinmeyin. Hepiniz “en doğru mezhep benimkidir; en doğru mezhep benim tabi olduğum mezheptir, en doğru yol benim yolumdur; Allah’a en yakın yol benim yolumdur” diyorsunuz. Samimisiniz; biliyorum. Yüce Allah’a iman ediyorsunuz, ahirete iman ediyorsunuz, samimi olarak yüce Allah’a ibadet ediyorsunuz. Bazılarınız oruç tutuyor, namaz kılıyor. Ancak durum sizlerin düşündüğü gibi değildir. Ne yaparsanız yapın eğer en ufak bir şirk günahını işlerseniz tüm yaptıklarınız boşa gidecektir. Şeytan da bunu biliyor ve insanlara bu günahı işletmek için elinden geleni yapıyor. O da biliyor ki tüm ömrünü alnı secdede geçiren bir kimse secdede Yüce Allah’a yönelirken O’nun astından başkalarına da yönelirse tüm yaptıkları boşa gidecektir.6:88 İşte bu, kılavuzudur Allah'ın; doğru yola iletir onunla kullarından dilediği kimseyi; ve eğer ortak koşsalardı mutlak boşa çıkardı onlardan yapmış oldukları.İnsanların çoğunluğu dinlerini parça parça edip hiziplere bölmüştür. 30:32 Kimselerden; parça parça ettiler dinlerini; ve oldular takipçiler; her bir hizip/bölük yanındakiyle ferahlayanlar/rahatlayanlardır.Oysa yüce Allah’ın katında sadece tek bir din vardır. O da İslam’dır. İslam da İbrahim peygamberin dinidir; Musa peygamberin dinidir, İsa peygamberin dinidir, Muhammed peygamberin dinidir. Tüm peygamberin dini tek dindir. O da İslam’dır. Sadece Kur’an’dır. Ahirette İslam’dan başka bir din asla kabul edilmeyecektir.3:19 Doğrusu Allah indinde/katında din İslam’dır; ve ayrılığa-ihtilafa düştüler/farklılaştılar kitap verilen kimseler, onlara gelen ilim sonrasında; zorbalık/baskı/yozlaşma aralarında; başka değil; ve kim kâfirlik eder/örter Allah'ın ayetlerini; öyle ki doğrusu Allah seridir/çabuktur hesapta/hesaplaşmada.3:85 Ve kim arzular/arar İslam’dan başka bir din; öyle ki asla kabul edilmez ondan; ve o ahirette hüsran içinde olanlardandır/kaybedenlerdendir.4:125 Ve kim daha güzeldir kimseden bir dinen? Teslim etti yüzünü Allah'a; ve o güzel işler yapandır; ve tabi oldu İbrahim’in inanç öğretisine; bir tek tanrıcı; ve edindi Allah İbrahim’i bir dost.6:161 De ki: “Şüphesiz beni; doğruya kılavuzladı beni Rabb’im; dosdoğru bir yola; doğru/düzgün bir dine; İbrahim'in inanç öğretisine; bir tek tanrıcı; ve değildi olmuş (İbrahim) müşriklerden/ortak koşanlardan.Peygamber buyurdu ki diye başlayan, tamamı zan ve varsayım olan söylentileri/sözleri/hadisleri lütfen yüce Allah’ın sözü olan Kur’an’la bir tutmayın. Zannı tümden terk edin; çünkü resuller kendilerine indirilen kitaplar haricinde dinde hüküm koyucu tek bir kelime etmedi. Peygamberimiz de Kur’an haricinde dinde hüküm koyan asla bir şey söylemedi, okumadı. Yüce Allah’ın elçisi olarak görevini yaptı. Kur’an’ı okudu. Kur’an’ı söyledi. Kur’an haricinde din adına bir şey söyleseydi mutlak ki yüce Allah gereğini yapardı. 69:43 Bir indirilen (Kur’an); alemlerin Rabb’inden.69:44 Ve eğer söylerse (resul Muhammed) bize karşı bazı sözler.69:45 Mutlak alırdık ondan sağ eli.69:46 Sonra mutlak keserdik ondan şah damarı.69:47 Öyle ki, olamazdı sizden hiçbirisi; ondan (resul Muhammed’den) (onu) engelleyen.Kur’an bize yeter. Yüce Allah’ın kitabı bize yeter. Bana ne olmuş ki yüce Allah’ın biricik kitabı elimdeyken onun astından kitaplar edinecekmişim!Kur’an doğru yolu gösteren bir nurdur, aydınlıktır. Elbette sadece Kur’an’ın takip edilmesi gerekir.5:15 Ey ehli kitap! Muhakkak ki geldi size resûlümüz; beyan eder/bildirir/deklere eder sizlere, kitaptan gizler/saklar olduğunuzdan çoğunu; ve ki siler çoğunu; muhakkak geldi size Allah’tan bir nur; ve bir kitap (Kur’an); apaçık.5:16 Kılavuzlar onunla (Kur’an’la) Allah, rızasına tabi olan kimseyi; barışcıl/esenlikli/güvenli yollara; ve çıkarır onları (Kur’an) karanlıklardan nura/aydınlığa; izniyle O’nun (Allah’ın); ve kılavuzlar (Kur’an) dosdoğru bir yola.Muhammed peygamber kendisine indirilen Kur’an’ı okudu ve insanlara sadece Kur’an’ı deklere etti. Kur’an da kendisine tabi olan kimseleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kitabın sonlarına yaklaştık. Kur’an’ın birçok mucizesine tanık olduk. Artık sadece Kur’an’a teslim olma vakti geldi. Kur’an’ımızı anlayarak okuma vakti geldi. Kur’an’ı anlayabilmek, ona dokunabilmek için öncelikle kendimizi aklen temizlememiz gereklidir. Bu nedenle Kur’an haricinde dinî hüküm koyan; Kur’an’ın astından olan tüm kitapları, tüm bilgileri, tüm gelenekleri terk ederek Kur’an okumaya başlamalıyız.
Ne muhteşem bir ayet. Yukarıda özetledik. Muhammed peygamber sadece Kur’an diyen bir resuldü. Aksi zaten düşünülemez. Kur’an’ın indiği dönemde kendisinden önce gelen İbrahim peygamberin, Musa peygamberin ve İsa peygamberin sünnetine yani hadislerine tabi olmuş değildi. Sadece Kur’an’a teslim olmuştu. 13:30 İşte böyledir; gönderdik seni bir ümmete; mutlak ki geçti onlardan önce milletler; okuman için onlara vahyettiğimizi sana; ve onlar kâfirlik ederler Rahman'a; de ki: “O Rabb’imdir; yoktur ilah O'nun dışında; O'na tevekkül ettim; ve O'nadır dönüş yerim. Rabb’imin sözünden daha doğru hangi söz olabilir? 4:87 Allah; yoktur ilah O'nun dışında; mutlak bir araya toplar sizi kıyamet gününde; yoktur şüphe onda; ve bir sözde/bir hadiste Allah’tan daha doğru kim?Yüce Allah’ın tek bir hadisi/sözü vardır. O da Kur’an’dır. Kur’an haricinde yüce Allah’ın bir sözü/hadisi yoktur.Yüce Allah’ın ayetlerini yani Kur’an’ı etkisiz hale getirmeye çalışanlar her daim olacaktır. 28:87 Ve engellemesinler seni Allah'ın ayetlerinden; sana indirildikten sonra; ve davet et Rabb’ine; ve olma müşriklerden.Maalesef günümüzde yeryüzünde yaşayan insanların çoğunluğu yüce Allah’ın ayetlerinden engellenmiştir. Yahudiler içinden çıkılmaz bir bataklık olan Talmud kitaplarıyla; Hristiyanlar hikâyelerle, Müslümanlar da tamamı zan ve varsayım olan hadis kitaplarıyla yüce Allah’ın ayetlerinden koparılmıştır.Yüce Allah’ın kelimeleri olan Kur’an asla değiştirilemez. Kur’an kâğıt ve mürekkepten oluşan mushaf demek değildir. Levh-i Mahfuz’da matematiksel olarak kodlanmış, rakamlanmış bir kitaptır. Her bir harfi dizilişine kadar 19 matematiksel sistemiyle korunmaktadır.
*Ateşin.**Hâviyenin (karadeliğin) akresyon diski olan hutameden fırlayan gaz/toz ejaktaları.***Demir veya bakır gibi ağır metallerin ağır şekilde akan sıvı hallerine benzer. Bu ejaktalar sekarın atmosferine girdiklerinde ısınırlar ve ağır metaller erir. Yağmur yağar ancak bu yağmur erimiş ağır metal yağmurları şeklinde olur.
*Yaratılışın hiçbir noktasında rol almadılar. Tanık bile olmadılar.
Kesin olarak anlarız ki Muhammed peygambere Zülkarneyn hakkında bir soru sorulmuştur. Arapça gramer açısından incelediğimizde görürüz ki “Ve sual ederler (sorarlar) sana” geçişinin fiili (sual etme, sorma) 3. şahıs, çoğul ve eril olarak gelmiştir. Anlarız ki bu soruyu soran tek bir kişi değildir, en az 3 ve daha fazla kişiden oluşan bir grup insan bu soruyu sormuştur. Soruyu soran kişiler Zülkarneyn hakkında az da olsa bir duyum, bir bilgi sahibi olmalıdır. Aksi bir durum söz konusu olamaz. Zülkarneyn hakkında daha fazla bilgi öğrenmek istiyor olabilirler veya Muhammed peygamberin elçiliğini test etmek istiyor olabilirler. Her ne şekilde olursa olsun önemli olan bu soruyu soran kimselerin Zülkarneyn hakkında az da olsa bilgiye sahip olmaları gerekliliğidir. Bu nokta gerçekten çok önemlidir. Demek ki Zülkarneyn Kur’an öncesi yaşamış bir kimse olmalıdır. 18:83 ayetindeki de ki: “Okuyacağım sizlere ondan bir hatırlatma” geçişi de Kur’an aracılığı ile Zülkarneyn hakkında bir hatırlatma yapılacağını bizlere gösterir. Ayette geçen zikrân kelimesi bir zikir demektir. Zikir de hatırlatma demektir. Bu da bize daha önce yaşanmış olan olayların bir hatırlatmasının yapılacağını gösterir. Böylece kesin olarak anlarız ki Zülkarneyn ve onunla ilgili Kur’an’da işaret edilen olaylar Kur’an’ın indiği tarihten daha önceki bir tarihte gerçekleşmiş olmalıdır. Zülkarneyn'in kim olduğu konusu 1400 yıldır tam olarak anlaşılamamıştır. Çok sayıda tarihi şahsiyetin Zülkarneyn olduğu iddia edilmiştir. Makedon Kralı Büyük İskender'i bir koç boynuzu taktı diye Zülkarneyn ilan etmişlerdir. Oysa Kur'an'da işaret edilen gerçek Zülkarneyn'in kim olduğu şerefli Kur'an'ımızda ayan beya işaret edilmiştir. Aşağıdaki tabloda Zülkarneyn olduğu iddia edilen kimseler vardır. Zülkarneyn olduğu iddia edilen kimselerAçıklamaMakedon Kralı Büyük İskenderÖzellikle Araplar arasında kabul görmüş bir fikirdir. İran'ın efsanevi kahramanı FeridunEl-Tabari’nin Afridhun ibn Athfiyan olarak yorumladığı kimse.Parth Kralı KisrounisPers İmparatoru Büyük DariusI. Darius, MÖ 549-MÖ 485İmru el-Kays ibn AmrLahmilerin prensi (Güney Mezopotamya'daki)Güney Arabistan Himyerî Kralı Sa'b Zü'l-Merâtid Güney Arabistan Himyerî Kralı Sa'b Zü'l-Merâtid Himyer Kralı Afrîkiş el-HimyerîAkkad Kralı Naram-SinMÖ 2190 – 2154Bilge Kağan ya da Oğuz KağanTürk komutanMuhammed peygamberin bizzat kendisiMusa peygamberZaman yolculuğu yapabilen uzay yolcusu Zülkarneyn kelimesinin anlamı:Zülkarneyn kelimesi Arapça ‘ذىالقرنين’ ‘ZY ELQRNYN’ olarak yazılır ve Zu’l-Karneyn olarak okunur. ‘Zu’ ‘ذى’ kelimesi Arapça ‘sahibi’ demektir. ‘القرنين’ ‘l-Karneyn’ kelimesi ise belirlilik takısı ile gelmiş olup kökü ‘قرن’ KRN’dir. KRN kökünden türeyen isim kelimesi boynuz (‘horn’) anlamındadır. Hayvanların boynuzu için kullanılır. Kelime tesniye ile yani iki şeyi işaretle gelmiştir. Böylece anlarız ki ‘ذىالقرنين’ ‘ZY ELQRNYN’ Zu’l-Karneyn (Zülkarneyn) iki boynuz sahibi demektir. Zülkarneyn hakkında ehli kitabın bilgisi vardı:Ehli Kitap olarak işaret edilen Yahudilerin ve Hristiyanların geçmiş peygamberler hakkında detaylı bilgi sahibi oldukları Kur’an tarafından doğrulanmıştır. Bu nedenle 18:83 ayetindeki “Ve sual ederler/sorarlar sana Zülkarneyn hakkında” geçişinden anlarız ki Muhammed peygamberin gerçekten gönderilmiş bir elçi olup olmadığını anlamak için ona kitaplarından çok iyi bildikleri ancak herkesin bilemeyeceği bir kişiyle ilgili bir soru sormuşlardır. 16:43 Ve göndermedik senden önce adamlardan başkasını; vahyettik onlara, öyleyse sorun zikir ehline, eğer bilmiyor iseniz.16:43 ayetinde konu daha önce gönderilmiş olan peygamberlerdir. Yüce Allah daha önceden gönderilmiş peygamberler konusunda yeterli bilgisi olmayan insanlara bu konuda daha fazla bilgisi olan zikir ehline yani kitap ehline bilgilenme amaçlı soru sormalarını önermiştir. Kuşkusuz ki o dönemde kitap ehli gönderilmiş olan peygamberler konusunda ellerindeki Tevrat'a ve İncil’e hâkim olmaları nedeniyle daha bilgiliydiler. Kısacası konuya hâkim ve konunun uzmanıydılar. Gönderilmiş olan bu peygamberlerle ilgili detaylı bilgi Tevrat ve İncil’de mevcuttur. Gönderilmiş elçiler konusunda bilgili olan, uzman olan zikir ehlinin Muhammed peygambere Zülkarneyn hakkında soru soran zümre olması mutlak ki en mantıklı olandır. Zikir ehli en iyi bildikleri Tevrat ve İncil’de geçmesine rağmen toplum tarafından çok az bilinen, sıra dışı bir kimseyi Muhammed peygambere sormuş olmalılardır.İncil’de veya Tevrat’ta diğer zikredilen peygamberlerden daha sıra dışı olarak işaret edilmiş bir kişi var mı? Evet, var. İncil’de geçen bir kimse var ki bu kimsenin Yahudiler arasında çok önemli bir yeri var. Kendisi bir İsrailoğlu (İsrail/Yakup soyu) olmamasına rağmen İsrailoğullarının tanrısının kendisini mesih yaptığı, kendisiyle konuştuğu bir kimse var. Yahudileri İsrailoğullarının tanrısının emriyle kölelikten kurtaran, ülkelerine dönmelerine izin veren, yıkılan Süleyman Mabet’ini onarmalarına yardım eden bir kimse var. Bu kişi ehli kitapta geçen ismiyle Koreş’tir. Tarihteki ismiyle büyük Kiros’tur (Cyrus the Great). Perslerin büyük Kralı II. Kiros (Cyrus II of Persia). Yunanlılar tarafından Yaşlı Kiros olarak da bilinmektedir. Ehli kitabın bilgilerini özetlersek:· Kral Koreş, bir İsrailli yani RAB’ın halkına ait biri olmadığı hâlde tanrısal bir görevi yerine getirmek üzere RAB tarafından görevlendirilmiştir. · Bu kimseyi RAB Mesih olarak seçmiştir. Bir peygamberdir. · Ulusları onun önünde boyun eğdirecek, kralları silahsızlandıracak, kendisine kapanmayacak kapılar açacak bir güç, bir hükümdarlık vermiştir.· RAB bu kimseye yardım edecektir. Önündeki tüm engelleri kaldıracaktır.· Bu kimse başta RAB’ı bilmemektedir, tanımamaktadır. Ancak RAB kendisini bu kimseye tanıtmıştır. ‘Seni adınla çağırıp onurlu bir unvan vereceğim.’ geçişinden anlarız ki RAB bu kimseyi peygamberlik verecektir. · Bu kimse daha önce gidilmemiş yerlere gidecek, gizli kalmış zenginliklere sahip olacaktır. · Doğu ve batı bu kimse için zikredilmiştir.· Koreş doğrulukla hareket etmektedir. · Mısır’ın ve Etiyopya’nın ticaretini kontrol edecektir ve Sebelilere hâkim olacaktır. · Bu kimsenin yaptığı işleri bir ücret talep etmeden yani RAB rızası için yaptığı anlaşılmaktadır.· Kentleri onarmaktadır. Düzeltici (onarıcı) işler yapmaktadır. Doğum yılı hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte MÖ 600 ve sonrası doğmuş olduğu farklı tarihçiler tarafından yazılmıştır. MÖ 530 yılında vefat etmiştir. Yeryüzünün gördüğü ilk ve en büyük imparatorluğu kurmuştur. Bu imparatorluk bir Pers İmparatorluğu olan Ahameniş İmparatorluğu’dur. “Ve sual ederler/sorarlar sana Zülkarneyn hakkında; de ki: “Okuyacağım sizlere ondan bir hatırlatma”: İşte zikir ehli yani ehli kitap Muhammed peygamberin gönderilmiş olup olmadığını anlamak için ellerindeki İncil’den bildikleri Koreş’i soruyorlar. Koreş İncil’de geçen diğer peygamberler gibi yaygın olarak bilinen bir kimse değil. İncil’i satır satır ezbere bilen birisi ancak bu kimse hakkında bilgi sahibi olabilir.Kitap ehlinin hakkında soru sorduğu ve Yüce Allah’ın Zülkarneyn kıssası Zülkarneyn insanlığın ilk kez tanık olduğu, en büyük ve en güçlü imparatorluk olan Ahameniş İmparatorluğu’nun ilk kurucusu olan, bir peygambere yakışan bir hayat sürmüş olan Pers Kralı II. Kiros’tur. Zülkarneyn: Pers Kralı II. Kiros’tur (Büyük Kiros). Yüce Allah’ın izniyle ilerleyen bölümlerinde tüm delilleriyle göreceğiniz gibi Zülkarneyn Pers Kralı II. Kiros’tur. II. Kiros çift boynuzlu bir miğfer takmıştı: Zülkarneyn kelimesinin anlamının “çift boynuz sahibi” olduğunu Kur’an bizlere bildiriyor. Bir insan gerçek boynuzlara sahip olamayacağına göre bu da bizlere Zülkarneyn’in iki boynuz içeren bir miğfer taktığını düşündürür. Büyük Kiros'u temsil eden dört kanatlı koruyucu figürü aşağıda gösterilmiştir. Bu taş kabartma İran’ın Pasargad şehrindeki kapı sütunu üzerinde bulunan ve üzerinde bir zamanlar üç dilde "Ben kral Kiros, bir Ahamenişliyim." cümlesinin yazılı olduğu taş kabartmadır. II. Kiros’un kafasına taktığı çift boynuzlu bir miğferle gösterildiği taş kabartmanın daha detaylı görünümü. II. Kiros’un kafasına taktığı çift boynuzlu bir miğferle gösterildiği taş kabartma.
Kur’an’da “yer” yani “ard (arz)” kelimesi hiç şüphesiz Dünya için kullanılır. Bu da bize Zülkarneyn’in yeryüzünde (Dünya’da) yaşamış olduğunu gösterir. Zülkarneyn’in yeryüzünde geçerli olan bir kuvveti (bir gücü) olduğunu anlıyoruz. Gökte (uzayda, evrende) bir kuvveti veya bir gücü yoktur. Kendisine Yüce Allah tarafından bahşedilen güç (kuvvet) yeryüzü içinde verilmiştir. Kesindir ki Zülkarneyn uzayda oradan oraya gidebilen, zamanda yolculuk yapabilen bir uzaylı asla değildir. Şimdiden söyleyebiliriz ki uzaylı Zülkarneyn teorisi daha ilk ayetlerde çökmüştür. Bu güç (kuvvet) mutlak ki ancak bir hükümdarda (bir kralda, bir melikte) olabilir. Hükümdarların orduları olur, hükümdarlık ettiği topraklarda mutlak güç ve kuvvet sahibi olurlar. Ağızlarından çıkan sözler tüm halklar için bir emirdir. Ayetten anlaşılıyor ki Zülkarneyn’in hükümdarlığı kendi dönemindeki kuvvetli bir hükümdarlık olmalıdır. Sebeben (سَبَبًا) kelimesinin kökü سبب (sbb) olup gerekçe (occasion), sebep (cause, reason), motivasyon (motive) anlamındadır (Hans Wehr 4th ed., page 456 (of 1303)). Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Örneğin “Kristof Kolomb’un gemileriyle okyanusa açılmasının sebebi neydi? Neydi o sebep?” diye bir soru sorulduğunda ne anlıyorsunuz? Kristof Kolomb’un okyanusa açılma gerekçesini (motivasyonunu) sormuş oluyoruz. Cevap, yeni kıtalar keşfetmek, yeni sömürgeler elde etmek, ganimetler elde etmek, zulme uğrayan bir toplumu kurtarmak, isyanları bastırmak vb. olabilir. Zülkarneyn’eher bir şeyden bir gerekçe (sebep) verilmiştir. Açık olarak anlıyoruz ki yeryüzünde kendisine güç ve kuvvet bahşedilen Zülkarneyn’in hayatı sürekli bir mücadele içinde olmuştur. Mücadelesi hiç bitmemiştir. Sebepten sebebe, gerekçeden gerekçeye koşmuştur.
Bir gerekçeyle (sebeple) başlayan bir yolculuk:18:85 ayetinde “…öyle ki, tabi oldu bir sebebe.” buyrulmuştur. Bir önceki ayette anlatıldığı üzere Zülkarneyn bir gerekçeyle (sebeple) en batıya doğru bir sefere başlamıştır. Bu seferin gerekçesi en batıda yaşayan bir kavmin zulme uğramasıdır. Zülkarneyn zulme uğrayan bu kavmi kurtarmak amacıyla batıya bir sefer düzenlemiştir. Zülkarneyn bunu mutlaka yapmış olmalıdır çünkü Yüce Allah Kur’an’da zulmeden kimselerle gerekirse savaşılması gerektiğini bizlere bildirmiştir. 49:9 Ve eğer iki gruptan inananlar kavga ederlerse-dövüşürlerse, o durumda düzeltin onların arasını; ancak zulmederse o ikisinden biri diğeri üzerine, öyleyse kavga edin-dövüşün zulmedenle, dönünceye kadar Allah'ın emrine; sonrası eğer dönerse, artık düzeltin onların arasını, ölçülü şekilde; ve eşitliği gözetin; çünkü Allah sever eşitliği gözetenleri.Yeryüzünde yaşayan insanlar Yüce Allah’ın sadece bu muhteşem ayetine bile uysalar gezegenimiz barış yurdu olurdu. Ancak Yüce Allah’ın ayetlerine gerçek anlamda uyan (teslim olan) çok az kimse vardır. Mutlak ki Zülkarneyn zulme uğrayanların yanında olmuş olmalıdır. Zulmeden kimse veya kimselerle gerekirse ölümüne savaşmış olmalıdır.
Güneş’in battığı yer neresi?Ayetler Zülkarneyn’in gözünden anlatılmaktadır. Bu nokta çok önemlidir. Arapça gramer açısından incelendiğinde görülür ki “belega magribeş şemsi (ulaştı, vardı Güneş’in battığı yere), “vecedehâ (buldu onu)” gibi fiillerin öznesi tekil, eril ve 3. şahıs olan Zülkarneyn’dir. Zülkarneyn de bir insan olduğuna göre yeryüzünde yaşayan bir insan Güneş’i nasıl görüyorsa ayetlerin de o şekilde gelmesi beklenir. Ayetleri iyi anlamak için kendimizi Zülkarneyn’in yerine koymamız ve ayetleri onun gözleri ile bakıyormuş gibi düşünmemiz gereklidir.Bir hükümdar için Güneş’in battığı yer hükmettiği toprakların en batısıdır. Daha batıya gidemediği en batıdır. Gidemez çünkü daha batıda başka bir krallığın sınırları başlar. Zülkarneyn için Güneş’in battığı yer, Güneş’in Zülkarneyn’in hükümdarlığının en batı noktasında battığı yerdir. İlerleyen sayfalarda anlatılacağı üzere Zülkarneyn olduğunu tespit ettiğimiz kimsenin adının Güneş anlamına gelmesi de Yüce Allah’ın büyük bir işareti ve büyük bir mucizesidir. Bu kimse kendi adının battığı yani hükümdarlığının son bulduğu noktaya gitmiştir. Yüce Allah'ın bir işareti;Kiros adı, eski Farsça “Kūruš” adından türemiştir. Eski Yunan tarihçileri Ctesias ve Plutarhos, Kiros’un adının "Güneş gibi" (Khurvash) anlamında olduğunu belirtmişlerdir. Kuros Güneş demektir, vash eki ise benzerlik ekidir. Güneş'in Farsça ismi olan khor ile ilişkisine de dikkat çekerler. Kısacası Kiros’un kelime anlamı Güneş gibi demektir. Kiros’un adının Güneş gibi anlamına gelmesi Yüce Allah’ın ayetlerde neden Güneş’i özellikle işaret ettiğinin cevabını verir. 18:86 ayetinde “Ta ki ulaştığı/vardığı vakit battığı yere Güneş’in” buyrulmuştur. Bu ayet için iki farklı ancak benzer analiz yapılabilir:1. Güneş’in II. Kiros’un kendisini işaret ettiği düşünülürse anlaşılır ki Güneş’in ışıklarının kaybolup battığı yer Pers Kralı II. Kiros’un gücünün yettiği; hükmettiği toprakların en batısındaki yerdir. 2. Güneş batı yönünden batıp kaybolduğu için Ahameniş İmparatorluğu'nun en batı noktası Güneş’in battığı yer olur.Her iki analiz de doğrudur. Anlarız ki bu ayette geçen Güneş’in battığı yer Pers Kralı II. Kiros’un hükümdarlığının en batı noktasıdır. Bu yer de Ahameniş İmparatorluğunun en batıdaki satraplığı (eyaleti) olan Anadolu’daki Kapadokya’dır. Satraplık Ahameniş medeniyetinde ülke topraklarının idari birimlere, eyalet benzeri yapılara ayrılması durumudur. Perslerin imparatorluk yönetimini valiliklere bölmesi ve her bölgeye bir vali ataması olarak da adlandırabileceğimiz bir sistemdir. Satraplıkların her birinde bir Pers garnizonu bulunmaktaydı. Bu garnizonlar, bulundukları kavmin ya da ülkenin inançlarını ve geleneklerini devam ettirmelerinin garantisi olmuşlardır. Anlıyoruz ki Zülkarneyn ve ordusu hükümdarlığının en batısına (Güneş’in battığı yere) doğru bir sefer yapmıştır. Hükümdarlığının en batısına (Güneş’in battığı yere) geldiğinde bir su havzası ve bir bataklıkla karşılaşmıştır. Su havzası ve bataklık:Ayette “ve buldu onu (Güneş’i) uzaklaştı/çekip gitti/battı (Güneş) bir gözede/bir pınarda, bir çamur” buyurulmuştur. Fî aynin hamietin geçişindeki aynin kelimesi göz (pınar, su kaynağı) anlamındadır. Hamietin kelimesi ise bir çamur demektir. Anlarız ki Zülkarneyn hükümdarlığının en batısına geldiğinde gün batımını görmüştür. Güneş ufuktan batarken Zülkarneyn onu seyretmiş olmalıdır. Güneş bir su havzası ve aynı zamanda bir bataklık olan bir yerin içine batıyormuş gibi görünmüş olmalıdır. Deniz kenarlarında nasıl ki Güneş ufuktan sanki denizin içine batıyormuş gibi görünür, Zülkarneyn de Güneş’i bir su havzası ve bataklığın içine batıyormuş gibi görmüş olmalıdır. Anlarız ki Zülkarneyn bir su havzası ve aynı zamanda bir bataklık olan yerin doğusundan bu yere yaklaşmıştır. Ayetlerin Zülkarneyn’in gözünden anlatıldığına lütfen dikkat edin. Ahameniş İmparatorluğu'nun en batı noktasında yani Kapadokya’da bulunan bir göze (pınar) ve bataklık: Lydia Kralı Kroisos (Croesus) Pers Kralı II. Kiros’un hükmettiği en batıya yani Ahameniş İmparatorluğu'nun en batı noktası olan Kapadokya'ya saldırdığı için II. Kiros kendisinin hükmettiği en batıya yani Güneş’in battığı yere ordusuyla birlikte ulaşmıştır (varmıştır). Zülkarneyn'in (II. Kiros) hükümdarlığını bittiği yerde Güneş'i ufuktan batarken görmüştür. Anlarız ki Pers Kralı II. Kiros Kapadokya’ya geldiğinde büyük bir su havzası ve bataklıkla karşılaşmıştır. Ayette göze/pınar ve bataklık birlikte işaret edildiği için bu yer gerçekten büyük ve önemli bir yer olmalıdır. Pers Kralı II. Kiros ordusuyla birlikte doğu tarafından bu bölgeye yaklaştığında, batıya doğru baktığında ufukta bataklık alanlar içeren bu su havzasını görmüş olmalıdır. Öyle büyük olmalıdır ki Güneş ufuktan batarken bu bataklıklı su havzasına batıyormuş gibi görünmüş olmalıdır. Kapadokya bölgesinde böyle bir su havzası, bataklık bölge var mı? Kapadokya bölgesinde, günümüz Kayseri’de bulunan Sultan Sazlığı tam da ayetteki işaret edilen göze, pınar ve bataklığın özelliğine uymaktadır. Sultan Sazlığı Yeşilhisar-Develi ovasının ortasında yer alır. Bu sulak alan, güney kesiminde sazlıklarla kaplı tatlı su bataklığı, kuzey kesiminde tuzlu Yay Gölü ve bu alanları çevreleyen arazilerden oluşmaktadır. Sultan Sazlığı sadece Türkiye’nin değil Orta Doğu ve Avrupa’nın en büyük ve en önemli sulak alanıdır. Sultan IV. Murat 1638-39 yıllarında Bağdat’ı ele geçiren Safevîlerin üzerine yürümüştür. Bu seferde ordusunu Sultan Sazlığı’nda 3 ay konaklatmıştır. Bu sazlığın adını bu olaydan aldığı rivayet edilir. Tatlı ve tuzlu su eko sistemlerinin yan yana bulunduğu bu bölgede konaklayan kuş türlerinin sayısı 250 civarındadır. Develi kapalı havzasının en çukurunda yer alan Sultan Sazlığı tatlı, tuzlu ve hafif tuzlu açık su yüzeyleri, geniş sazlık ve bataklık alanlar içerir. Bu alanları çevreleyen bol miktarda sulak çayırlar yer almaktadır. Sultan Sazlığı’nın derinliği 2 metre civarındadır. Su seviyesi mevsimlere göre 40-60 cm kadar farklılık gösterir. Bu duruma bağlı olarak sazlığın yüzey alanı genişler veya daralır. Günümüzde bile bu bölgeyi besleyen akarsular üzerine barajlar yapılmış olsa bile bu bölge hâlen bataklık ve sazlık halinde olup çok büyük bir alanı kaplamaktadır. Milli park olarak korumaya alınan bu sazlığın yüzölçümü 243,6 km2dir. Sultan Sazlığı’nda Güneş’in batışı; Güneş sanki bir gözeye, sulak alana batıyormuş gibi görünmektedir. Bir atın üstüne olabilen II. Kiros Güneş'i Sultan Sazlığından batarken görmüştür. Su havzası yanında bulunan kavim: Kapadokyalılar18:86 ayetinde “ve buldu yanında onun (gözenin) bir kavim” buyrulmuştur. Anlarız ki Sultan Sazlığı’nın yani sulak gözenin/pınarın yanında bir kavim vardır. Bu kavim/toplum Kapadokyalılardır. Aşağıdaki resimde Kapadokya Krallığı görülmektedir. Lydia Krallığı ile Media Krallığı MÖ 28 Mayıs 585 tarihinde karşılıklı barış yapmışlardı. Yapılan barışla Kızılırmak nehri iki krallık arasında sınır kabul edilmişti. Kızılırmak nehrinin doğusu Medlerin bir eyaleti şeklinde Kapadokyalılara bırakılmıştı. O dönemde günümüz Yozgat şehrinin Pteria bölgesi Kapadokya’nın başkentiydi. Kapadokya bölgesinde yaşayan bu kavme zulmeden kimse kimdir?Kapadokya bölgesinde yaşayan bu kavme yani Kapadokyalılara acımazca ve haksız şekilde zulmeden kimse yukarıda anlatıldığı üzere Lydia Kralı Kroisos’tur. Bu zulmü durdurmak için ülkesinin en batısına yani Güneş’in battığı yere gelen II. Kiros’a (Zülkarneyn’e) 18:86 ayetinden anladığımıza göre Yüce Allah şu şekilde vahyetmiştir: “Dedik Ey Zülkarneyn! Ya ki azap edersin veya ki tutarsın onlara bir güzellik”. Görüldüğü üzere Zülkarneyn’in önünde 2 seçenek vardır. 1. seçenek zulme karşı çıkmayarak Kapadokyalıların köleleşmesine yani zulme uğramasına dolaylı olarak katkıda bulunmak; dolayısı ile o kavme zulmetmek. Ya da güzel bir yol tutup Kapadokyalıları Lydia Kralı Kroisos’un zulmünden kurtarmak. Bu ayeti iyi anlayamayanlar Zülkarneyn’e masum insanlara, dilediği kavme zulmetme yetkisi verilmiş sanmışlardır. Bu mümkün değildir. Yüce Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik olmaz. Hiçbir resûl masum insanlara zulmetmez, edemez. Aksi takdirde resûl olmaz. Bu ayet mantık ve akıl ile okunduğunda durum netleşir. Zulme uğrayan bir kimseye veya topluma karşı tavır almamak o kimseye veya topluma zulmetmek demektir. 18:87 ayetinden anlıyoruz ki Zülkarneyn bir peygambere yakışanı yapmıştır. Zulme uğramış Kapadokya halkını zulümden kurtarma kararı almıştır.
Zülkarneyn zulmeden Lydia Kralı Kroisos’a karşı savaş kararı alıyor: 18:87 ayetinde “Dedi: “Zulmetmiş kimseye gelince; öyle ki yakında azap ederiz ona” buyrulmuştur. Arapça gramer olarak bakıldığında azap edilecek kimse tekil ve 3. eril şahıs olarak gelmiştir. Anlarız ki azaba uğrayacak kimse bir kavim değil, bir toplum değil bir kimsedir. Bu da Pers Kralı II. Kiros’un (Zülkarneyn’in) direkt olarak Lydia Kralı Kroisos’u hedef aldığını bizlere gösterir. Doğal olarak II. Kiros (Zülkarneyn)Kapadokya halkına zulmeden Lydia Kralı Kroisos’a karşı savaş ilan etmiştir. Ayetten anlarız ki Zülkarneyn hedefinde hemen başarılı olamayacaktır. Ayetteki “yakında” geçişi önemlidir. Bu da Zülkarneyn’in hedefine ulaşması için belirli bir zaman geçeceğini bizlere bildirir. Aşağıdaki resimde Kroisos tasviri görülmektedir. Kırmızı figürlü amfora, MÖ 500-490 civarı boyanmış. Bu kral zenginliğiyle ün salmıştır. Lydia Krallığı topraklarındaki altın kaynaklarının fazlalığı nedeniyle Kroisos servetine servet katmıştı. Bu altın günümüz Bozdağ’dan (Tmolos Dağları) çıkan ve dönemin başkenti Sardis’ten geçen Sart Çayı’ndan (Paktolos) elde ediliyordu. Bu krallığın başkenti ülkemizin Manisa ili Salihli ilçesi Sart kasabasında bulunan Sardis antik şehridir. Zülkarneyn’in Kapadokya halkına zulmeden Lydia Kralı Kroisos’a karşı savaş kararı almasıyla birlikte Sultan Sazlığında konaklayan II. Kiros’un ordusu Lydia Kralı Kroisos’un ordusuna doğru harekete geçmiştir. O dönemde Lydia Kralı Kroisos ve ordusu yeni fethettiği Kapadokya’nın başkenti olan Pteria (Yozgat ili/Sorgun İlçesi Şahmuratlı Köyü'nde bulunan Kerkenes Harabeleri) şehrinde ve çevresindedir. II. Kiros Pteria şehrine geldiğinde hâlen bu bölgede olan Lydia Kralı Kroisos’un ordusuyla savaş için karşılaşmıştır. İki ordunun karşılaşması MÖ 547 sonbaharında olmuştur. Pteria yakınlarında yapılan savaşta yenen veya yenilen olmamıştır. Pers Kralı II. Kiros hedefine ulaşamamıştır. Lydia Kralı Kroisos geriye başkenti Sardis’e yani günümüz Manisa’nın Salihli ilçesi, Sart beldesine çekilmiştir. Amacı kış dönemini fırsat bilip güçlenmek, müttefikleri Babilliler, Mısırlılar ve özellikle Spartalılardan destek almaktır. Pers Kralı II. Kiros’un kendisini takip edeceğini düşünmemiştir. Ancak 18:87 ayetine göre Zülkarneyn’in zulmetmiş kimse olan Lydia Kralı Kroisos’un peşini bırakmaya niyeti yoktur. Yakın bir zamanda Zülkarneyn ve ordusu zalim Lydia Kralı Kroisos’a azabı tattıracaktır.Pers Kralı II. Kiros geriye dönmez ve savaşı devam ettirme kararı alır. Ege bölgesine doğru ordusunu ilerletir. MÖ 547 Aralık ayında Sardis'in kuzeyindeki ovada iki ordu tekrar karşılaşır. Lydia Kralı Kroisos ordusunu olabildiğince takviye etmiştir. Kroisos’un ordusu Pers Kralı II. Kiros’un ordusundan iki kat daha büyüktür. Ancak Pers Kralı II. Kiros zalim Lydia Kralı Kroisos’u buna rağmen mağlup etmiştir (Thymbra Muharebesi). Bu savaş belirleyici olmuştur ve 14 günlük Sardis kuşatmasından sonra şehir düşmüş ve Lydia Krallığı II. Kiros (Zülkarneyn) ve ordusu tarafından ele geçirilmiştir. Pers Kralı II. Kiros (Zülkarneyn) Lydia Kralı Kroisos’u ele geçirdikten sonra ne yaptı, onu öldürdü mü?18:87 ayetinde “sonra geri döndürülür Rabbine; öyle ki azap eder (Rabbi) ona bir azapla; bilinmeyen” buyrulmuştur. Anlarız ki Zülkarneyn esir düşmüş olan Lydia Kralı Kroisos’u öldürtmemiştir. Zülkarneyn Lydia Kralı Kroisos’a sadece azabı tattırmıştır. Gramer açısından baktığımızda ayette “yureddu” yani “geri döndürülür” fiilinin geniş zaman ve pasif geldiğini görürüz. Bu da bizlere Zülkarneyn’in Lydia Kralı Kroisos’u öldürtmediğini, büyük azabı Yüce Allah’a bıraktığını düşündürür. Tarihî kayıtlarda, Yunan yazar Herodot'a göre, Pers Kralı II. Kiros savaştan sonra Lydia Kralı Kroisos’a iyi ve saygılı davranmıştır. Hatta onu yanında tutmuş, önemli konularda kendisine danışmıştır.
İnanmış ve düzeltici (barışa yönelik) işler yapmış kimse kim?Pers Kralı II. Kiros (Zülkarneyn) zalim Lydia Kralı Kroisos’a karşı zafer kazandıktan sonra İonia ve Aiol Krallığı II. Kiros’a elçiler göndermiş ve Kroisos’a nasıl bağlılarsa II. Kiros’a da aynı şekilde bağlı kalacaklarını bildirmişler ve bazı ayrıcalıklı haklar istemişlerdir. II. Kiros zafer öncesi yaptığı teklifi reddettikleri için bu iki krallığın isteğini kabul etmemiştir. 12 İonia kentinden sadece tek bir kente özel haklar tanımıştır. Bu da Miletus yönetimidir. II. Kiros Lydia Krallığı’nı ele geçirdikten sonra burada yaşayan insanlara tanıdığı hakların aynısını Miletoslulara da tanımıştır. II. Kiros neden böyle bir ayrıcalık tanısın? Muhtemeldir ki Kroisos ile II. Kiros arasındaki savaştan önce Miletus’un başındaki kişi Kroisos’un yaptığı zulme karşı çıkmış olmalıdır. Savaş öncesi II. Kiros’un bu küçük yönetimlere yaptığı “Lydia Kralı Kroisos’un zulmüne ortak olayın; benim yanımda yer alın” teklifine diğer yönetimler gibi hayır dememiş olmalıdır. Herodot’a göre Miletuslular II. Kiros’tan korkmazlardı. II. Kiros’un komutanı olan Harpagos İonia kentlerini savaşarak ele geçirmiştir. Sadece Milatoslular II. Kiros’un onlara sağladığı haklar nedeni ile Harpagos ile savaşmak zorunda kalmadılar. Açıkça görülüyor ki II. Kiros’un batı seferinde bir yönetime (Milatos) güzel bir karşılık vermiştir. II. Kiros bu halka karşı iyi ve güzel emirler vermiş oluyor. II. Kiros’un komutanı Harpagos savaşarak Karialıları, Kaunosluları ve Lykialıları Pers Hükümdarlığı’na katar.Miletus’un II. Kiros’un bizzat kendisi ve emrinde olan Harpagos tarafından ayrıcalıklı bir muameleye muhatap olması gerçekten dikkat çekicidir. 18:88 ayetinde işaret edilen, inanmış ve düzeltici (iyileştirici, barışa yönelik) işler yapmış bu kimse Miletus kentinin MÖ 547 tarihinde (Lydia Krallığı’nı düştüğü tarihte) yöneticisi olan kimse olabilir.
Doğuya olan sefer “sonra, tabi oldu bir sebebe.”18:89 ayetinde Zülkarneyn’in bir başka sebeple yani bir başka gerekçeyle hükmettiği toprakların en doğusuna bir sefer düzenlediği anlaşılıyor. Muhtemeldir ki bu sebep Lydia Kralının masum insanlara zulmetmesi gibi masum insanlara zulmeden bir kimse veya kimseler için yapılmıştır.
Zülkarneyn hükmettiği toprakların en doğusuna sefer düzenliyor:Lydia’nın fethedilmesinden sonra Pers Kralı II. Kiros (Zülkarneyn) ülkesinin en doğusuna yani Güneş’in doğduğu yere seferler düzenlemiştir. Yukarıda anlatıldığı üzere Güneş’in battığı yer nasıl anlaşılması gerekiyorsa Güneş’in doğduğu yer de aynı şekilde anlaşılmalıdır. Böylece anlarız ki Güneş’in doğduğu yer Pers Kralı II. Kiros’un hükümdarlığının en doğu noktasıdır. Pers Kralı II. Kiros MÖ 545 ile MÖ 540 yılları arasında en doğuya bir sefer düzenledi. Doğudaki Gedrosia'ya karşı sefer düzenlemeye çalıştı ancak yenildi ve geri çekilmek zorunda kaldı. Gedrosia'daki başarısız girişimin ardından Pers Kralı II. Kiros, Baktriya, Arachosia, Sogdia, Saka, Chorasmia, Margiana ve doğudaki diğer vilayetleri ele geçirdi. MÖ 533'te Pers Kralı II. Kiros, Hindukuş dağlarını geçti ve İndus şehirlerini kendisine bağladı. Bu nedenle, Pers Kralı II. Kiros muhtemelen Hindistan'da vasallığa sahipti. Ülkesinin en doğusuna gelen Zülkarneyn seher vaktinde ufukta Güneş’i bir kavim üzerine doğarken görüyor;Ayette “doğdu (Güneş) üzerine bir kavim; asla yapmayız onlara onun (Güneş’in) astından bir örtü/bir siper.” buyrulmuştur. Bu toplumda yaşayan insanların çıplak olduğunu anlıyoruz. Kadınlı erkekli, çoluk çocuk hepsi çıplaktır. Anlıyoruz ki Zülkarneyn’in rastladığı kavim antik Gedrosia'daki (Gedrosya’daki) günümüzdeki Belucistan ve Hindistan bölgesindeki ilkel kabilelerdir. Bu ilkel kabileler antik dönemde “balık yiyenler (Ichthyophagi)” olarak isimlendirilmiştir. Zülkarneyn’den çok sonra Büyük İskender'in (MÖ 356-323) doğu seferinden ülkesine dönüşü sırasında amirali Nearchus, Ichthyophagi “balık yiyiciler” adlı bir ırkın Gwadar ve Pasni bölgelerinin (Balochistan kıyıları) kıyılarında yaşadığından bahsetmiştir. 4. yüzyıl Peutinger Haritasında Belucistan sahil halkı olarak tanımlanırlar. Bu tür kabilelerin varlığı, bir İngiliz kâşif olan Sir Richard F. Burton tarafından doğrulanmıştır.Tarihçi Herodot da Babillilerin hükümdarlık toprakları içinde sadece balık yiyen üç kabileden bahsetmiştir. Mutlak anlarız ki II. Kiros döneminde de sadece balık yiyen, nehir ve deniz kenarlarında yaşayan ilkel kabileler varmış. 18:90 ayetinde geçen “lem” edatı önemlidir. Yüce Allah ‘asla yapmayız onlara onun (Güneş’in) astından bir örtü/bir siper.’ buyurmuştur. Yüce Allah “lem” edatı kullanmış ise o eylemin asla ama asla gerçekleşmediğini ve asla gerçekleşmeyeceğini anlarız. 18:90 ayetinden anlarız ki bu bölgedeki bu kabilelerin varlığı kıyamete kadar devam edecektir. Onlarla Güneş arasına bir siper (örtü) koyulmayacaktır. Yani modern insanlar gibi kıyafet asla giymeyeceklerdir. Günümüzde de bu bölgelerde çıplak kabileler var mı? Evet, var. Günümüz Hindistan ülkesine yakın bölgelerin bazı adalarında Zülkarneyn’in gördüğüne benzer ilkel kabileler hâlen yaşamaktadır. Modern insanın vücudunda yerleşik hâlde bulunan virüs ve bakteriler bu ilkel kavimlerin insanları için ölümcül enfeksiyonlara neden olabilir. Bu nedenle bu kavimlerle temas yasaklanmıştır. Yakın zamanda bir Amerikalı maceraperest bu kavimlerden bir tanesiyle temas kurmuş ancak bu ilkel kavim kâşifi öldürmüştür. Etini de yedikleri düşünülmektedir. Yüce Allah’ın Kur’an ayetleri her daim doğrudur. Bu bölgede kıyamete kadar giysi giymeyen kabileler yaşayacaktır. Hindistan’a bağlı Kuzey Sentinel Adasında bu satırlar yazılırken bile Yüce Allah’ın kendilerine Güneş’in astından bir siper yapmadığı yani çıplak olan ilkel kavimler yaşamaktadır. Bu kavimler bu şekilde yaşamaya devam da edeceklerdir.
Yüce Allah Zülkarneyn’in yanında olan bir şeye dikkat çekiyor. Bunun ne olduğu konusunda bir fikir yürütmek zor. En doğrusunu Allah bilir. Ancak tahmin edebiliriz. II. Kiros’un sahip olduğu bilimden bu kavme aktarmak istemiş olması muhtemeldir. II. Kiros döneminde insanlığın sahip olduğu gelişmelerden bazılarının bu ilimsiz kavme aktarıldığı düşünülebilir.
Zülkarneyn için yine bir sefer sebebi (gerekçesi) ortaya çıkmıştır. Mutlak ki yine masum insanlara haksız yere zulmeden kimseleri durdurmak için Zülkarneyn harekete geçmiştir.
Yüce Allah Güneş’in doğması ve batması geçişiyle Ahameniş İmparatorlu’ğunun en batısını ve en doğusunu işaret etmiştir. Kuzey veya güney yönüyse Güneş’in pozisyonuna göre belirlenemez. Bu nedenle Güneş’le ilgili bir ifade kullanılmamıştır. Kalbinde hastalık olan bazı kimseler Kur’an’da kuzey veya güney yönlerinin zikredilmemesini Kur’an’ın ilahi olmadığına bir kanıt olarak getirmeye çalışırlar. Bu kesinlikle yanlıştır. Kur’an evrenseldir. Kuzey ve güney yönünü Dünya’nın manyetik alanı belirler. Ancak kuzey ve güney yönleri insanların belirlediği bir kavramdır. Birleşmiş milletler bir karar alsa bugün kuzey yöne güney, güney yöne ise kuzey denilecek dese bu konuda hiçbir sorun olmaz. Ayrıca Dünya’nın manyetik alanı da binlerce yılda yön değiştirmektedir. Binlerce yıl sonra şu an için kullandığımız pusulalar kuzey yününü güney olarak, güney yönünü de kuzey olarak gösterecektir. Doğu ve batı için durum böyle değildir. Dünya’nın oluşmasından beri yani 4,6 milyar yıldır durum hiç değişmemiştir. Kıyamete kadar da asla değişmeyecektir. Güneş’in doğduğu yer her zaman doğu yönü olacaktır. Güneş’in battığı yer de her zaman batı yönü olacaktır. Bir milyon yıl sonra Kur’an’ı okuyan bir kimse de ayetlerdeki doğu ve batı yönünü anlamış olacaktır. Bu da elbette Kur’an’ın büyük bir mucizesidir. Kur’an’da asla çelişki olmaz. Anlarız ki Zülkarneyn’in diğer bir seferi doğu veya batı yönünde değildir. Elimizde 2 şık kalıyor. Zülkarneyn kuzey ya da güney yönüne doğru bir sefer yapmıştır. Yüce Allah ayette öyle bir işaret veriyor ki bizlere bu yerin neresi olduğunu bildiriyor. Anlarız ki Zülkarneyn halihazırda var olan iki set tarafına doğru bir sefer yapmıştır. Set niçin yapılır? Bir geçidi geçilmez yapmak için geçidin en dar ve en uygun yerine bir set yapılır. Geçit kapatılır. Böylece geçit kullanılamaz hâle gelir ve set iki bölgeyi birbirinden ayırır. Böylece saldırılara karşı, düşmana karşı bir kalkan yapılmış olur. Öyleyse bizim aramamız gereken yer bünyesinde 2 geçit bulunduran bir yer olmalıdır. İki coğrafyayı birbirinden ayıran, iki geçide sahip bir yer aramamız gereklidir. Dünya haritasına baktığımızda tüm insanlık için çok önemli olan iki geçit hemen dikkat çeker. Bu iki geçit büyük Kafkas Dağlarındaki Derbent ve Daryal geçitleridir. Kafkas Dağları yükseklikleri ve geçit vermez özellikleri nedeniyle Kuzey Kafkasya ile Güney Kafkasya’yı birbirinden tam olarak ayırır. Büyük Kafkas Dağları yaklaşık 1200 kilometre uzunluğunda ve 110-180 kilometre genişliğindedir; bu sıradağların en yüksek noktaları orta kesimdeki Elbruz (5642 metre) ve Kazbek (5033 metre) doruklarıdır. İki coğrafyayı kesin bir şekilde ayıran bu yüksek dağları geçmenin ancak 2 yolu vardır. Yüce Allah’ın doğal olarak oluşturduğu Derbent ve Daryal geçitleri. Bu doğal geçitleri birçok kavim Kuzey Kafkasya’dan Güney Kafkasya’ya geçmek için kullanmıştır. Bu geçitlere kavimler kapısı denir. Ayetten anladığımıza göre bu geçitleri kontrol eden iki set hâli hazırda zaten mevcutmuş. Zülkarneyn iki seddin astında yaşayan bir kavimle karşılaşıyor: Ayette “ve buldu ikisinin (iki seddin) astından bir kavim” buyrulmuştur. Bu iki seddin Kafkas Dağlarındaki Derbent ve Daryal geçitlerinde yapılmış olan kapılar olduğu ortadadır. Bu setlerden bir tanesi Derbent şehrindedir. Derbent günümüzde Dağıstan'da yer alan tarihî bir şehirdir. Derbent’in bu tarihî yapıları UNESCO tarafından 2003 yılında dünya mirası olarak kabul edilmiştir. Hudûd el-âlem min el-maşrik ila el-mağrib (حدودالعالممنالمشرقالیالمغرب) adındaki el yazması kitapta Derbent ”Kapıların kapısı” anlamına gelen “Bâb el-Abvâb” olarak isimlendirilir. Bu geçit Kafkasya'nın kuzeyini güneyine bağlayan en önemli yollarından birisidir. Tarih boyunca kavimlerin kuzeyden güneye ve güneyden kuzeye geçişleri bu bölgeden olmuştur. Derbent kelimesi Farsça bitişik geçiş anlamına gelen Darband [Farsça: دربند(dar kapı) + band: parmaklık kelime anlamı ile (parmaklıklı kapı)] kelimesinden türetilmiştir.Arapça metinlerde şehir "Bāb al-Abwāb" (Arapça: بَابٱلْأَبْوَاب) sade bir şekilde "al-Bāb" (Arapça: ٱلْبَاب) ya da "Bāb al-Hadid" (Arapça: بَابٱلْحَدِيد) demir kapı olarak geçer. Hazar Denizi ile Kafkas Dağları arasında olan üç kilometrelik dar bir arazi şeridindeki konumu, tüm Kafkasya bölgesi için stratejiktir. İnsanlık tarihinin her döneminde bu geçit önemli olmuştur. Bu geçidin kontrolünü ele geçirenler Avrasya stepleri (bozkırları) ile Orta Doğu arasındaki kara trafiğini kontrol edebilmişlerdir. Diğer set (sur, duvar) ise Kafkas Dağları’nın kullanılabilir diğer tek geçidi olan Daryal Geçidi üzerindedir. Daryal Geçidi bazı noktalarda 20-25 metre genişliğe kadar daralmaktadır. Aşağıdaki resimde bu iki geçit gösterilmiştir. Bu iki geçidin stratejik olarak ne kadar önemli olduğunu görüyorsunuz. Yüksek Kafkas Dağları sadece 2 dar yerde geçişe izin veriyor. Derbent ve Daryal geçitleri. Bu iki seddin astında yani rakım olarak daha alçağında bir kavim vardır.Kafkasya antik dönemde de Güney Kafkasya ve Kuzey Kafkasya olarak ikiye ayrılmaktaydı. Güney Kafkasya çok verimli topraklara sahipti. Kafkas Dağlarından çıkan nehirler Güney Kafkasya topraklarını besliyordu. Bu bölge başta demir ve bakır olmak üzere değerli madenler bakımından da çok zengindi. İki set arasında bir yere ulaşma:Yüce Allah 18:93 ayetinde ‘Ta ki ulaştığı/vardığı vakit arasına iki set’ buyurmuştur. Anlarız ki Zülkarneyn (II. Kiros) Derbent ve Daryal geçitlerinin arasında olan bir yere gelmiştir. II. Kiros bu bölgeye güneyden yaklaştığına göre 2 set arasında olan bölge mavi renkli kalemle çizilen bölge olmalıdır (aşağıdaki resim). Pers Kralı II. Kiros’un (Zülkarneyn’in) yaşadığı zamanda bu iki geçidin yani Derbent ve Daryal geçitlerinin daha alçağında (rakım olarak) hangi kavim yaşıyordu?Sorunun cevabını bulmak için yukarıdaki resimde mavi çizgiyle gösterilen alanda II. Kiros döneminde hangi kavimler (toplumlar) yaşıyordu incelemek gereklidir. II. Kiros döneminde bu bölgede Utians yani Udinler yaşamaktaydı. Tarihçi Herodot Ahameniş İmparatorluğu’na vergi veren toplumları sayarken Udinleri de saymıştır. Udinler Kafkasya'nın en eski yerli halklarından olup günümüzde çoğunlukla Rusya ve Azerbaycan'da, daha küçük nüfuslarıyla da Gürcistan, Ermenistan, Kazakistan, Ukrayna ve diğer ülkelerde yaşamaktadırlar. Günümüzde toplam sayıları yaklaşık 10.000 kişidir. Kuzeydoğu Kafkas dil ailesine ait olan nadir bir dil olan Udi dilini konuşurlar. Klasik tarih yazarlarına göre Udinler doğu Kafkasya'da Hazar Denizi kıyısı boyunca, kuzeyde Kura (Kür) Nehri'ne kadar uzanan bir bölgede yaşıyorlardı. Bu toplum Gürcüler ve Ermeniler arasında asimile olmuşlardır. Bir kısmı Azeri dilini benimsemiş ve Müslüman olmuşlardır. Bazıları Hristiyan inancını benimsemiştir. Ermeni Apostolik Kilisesinin sadece Ermeni dilinde ayinler düzenlemesine yerel bir Udi rahibinin ilginç bir çıkışı çok dikkat çekicidir. II. Kiros’un 2 set arasına olan seferi. Udinler ile karşılaşması. Udinlerin sözden anlamamaları;II. Kiros birçok sefer yaptı, birçok kavimle karşılaştı. Elbette bu kavimlerin dilleri II. Kiros’un konuştuğu dilden farklıydı. Bu toplumlarla barış antlaşmaları da yapıldı. Savaşlar da yapıldı. Mutlaktır ki II. Kiros dilleri farklı olan birçok kavimle resmi olarak görüştü ve bu görüşmeler yazıya da döküldü. Mutlak ki antik dönem imparatorluklarında da günümüzde Dışişleri Bakanlıkları bünyesinde çalışan resmî tercümanlar gibi tercümanlar mevcuttu. Aksi düşünülemez. Ordunun gittiği her yere bu tercümanlar da gitmiş olmalıdır. Dili farklı olan bir kavme uygulanacak savaş şartları, teslim olma şartları, barış şartları gibi şeyler mutlak ki bu tercümanlar tarafından II. Kiros’un dilinden diğer dile çevrilmiştir. Tercümanlar dili farklı olan kraldan aldıkları mesajı mutlak ki II. Kiros’a kendi dilinde anlatıyorlardı. 18:98 ayetinden anladığımıza göre bu kavim hiçbir dilden anlamıyor. II. Kiros’un dev ordusunun içinde yer alan resmî ordu tercümanları bu kavmin dilini bir türlü anlamıyorlar. Bu kavim de II. Kiros’un konuştuğu dili anlamıyor. Her iki dili bilen ve aralarında çeviri yapabilecek bir tercüman yok. Bu nokta çok önemlidir. Anlarız ki bu kavmin konuştuğu dil yeryüzünde konuşulan dillerin en nadir olanlarından birisi olmalıdır. Pers Kralı II. Kiros’un (Zülkarneyn’in) konuştuğu dil neydi? Biliyoruz ki Pers Kralı II. Kiros’un kurduğu Ahameniş İmparatorlu’ğu eski Farsça konuşmaktaydı. Bu dil imparatorluk sınırları içerisinde çok geniş bir coğrafyada konuşulmuştur. Özellikle imparatorluğun resmi dili olduğu dönemde daha da yaygınlaşmıştır. 18. yüzyılda bile İngilizler yasaklayana kadar Hindistan'daki mahkemelerde resmî dil Farsçaydı. Eski Farsçaya dair bilinen en eski örnek Behistun Yazıtları’dır. Bu yazıtlar MÖ 500'lerde Ahameniş İmparatorluğu Dönemi’nde yazılmıştır. Eski Farsça, önceleri çivi yazısıyla yazılmış daha sonra da Pehlevi alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır. Ahameniş İmparatorluğu'nun resmî dillerinden birisi olmuştur. Günümüze sadece taş üzerine oyulmuş örnekleri kalmıştır. Eski Farsça Hint-Avrupa ana dil grubuna aittir. Bu ana grubun alt grubu olan Hint-İran koluna aittir. Antik dönemde Medler de eski Farsça konuşuyorlardı. II. Kiros’un konuştuğu eski Farsçanın dahil olduğu Hint-İran dili günümüzde bile çok sayıda insan tarafından konuşulmaktadır. Udinler hangi dili konuşuyorlardı? Udinlerin dilleri yeryüzünde çok az insanın konuştuğu Kuzeydoğu Kafkas dillerine ait bir lehçe olan Udinceydi. Udi dili Kuzeydoğu Kafkas dilleri ana grubuna aittir. Alt gruplar olarak Lezgic, bir alt grup Samur ve bir alt grup doğu grubuna dâhildir. Eski çağlarda Udi dilinin konuşulduğu bölge aşağıdaki resimde gösterilmiştir. Görüldüğü üzere Udinlerin konuştukları dil olan Udince çok az insanın konuştuğu bir dildir. Yeryüzüne yayılmış olan ve günümüzde milyarlarca insan tarafından konuşulan Hint-Avrupa, Ural-Altay, Bantu, Çin-Tibet ve Hami-Sami dillerine göre çok izole kalmıştır. Udince günümüzde bile ancak yaklaşık 5-10 bin kişi tarafından konuşulmaktadır. Daryal Geçidi’ndeki seddin izleri:2013 yılında bölgeyi araştıran 3 arkeolog (Eberhard Sauer, Lana Chologauri ve Davit Naskidashvili) ilginç keşifler yaptılar. Zorlu şartlar altında yapılan yolculuk sonrası keşiflerini Current World Archaeology dergisinde “Hazar Kapıları: Antik Dünyanın En Ünlü Dağ Vadisini Keşfetmek” (The Caspian Gates: Exploring the most famous mountain valley of the ancient World) başlığı ile yayınladılar. Bu araştırmacıların sonuçları şu şekilde özetlenebilir: Kalenin duvarları günümüzde bile görülebilmektedir. Bu kale ilk kez kimin tarafından yapıldı veya bu kaleden başka kale ve surlar var mı bilinmiyor. Arkeolojik kazılara ihtiyaç var. Ancak Gürcü kayıtlarına göre İberya (Doğu Gürcistan) krallarının MÖ 2. yüzyılın başlarında burayı kontrol ettiklerini iddia etmektedir. Daryal kalesinin duvarlarından bir kısmı görülmektedir. Resim Eberhard Sauer ve ark.nın makalesinden alınmıştır. Duvarın kalıntıları görülmektedir. Resim Eberhard Sauer ve ark.nın makalesinden alınmıştır. Derbent Geçidi’nde bir set var mı? Bu bölgede yapılan arkeolojik kanıtlar, muhtemelen İskit akınlarının etkisi altında, MÖ 8. yüzyılın sonlarında Derbent tepesinde müstahkem (tahkim edilmiş, korunmuş) bir yerleşimin kurulduğuna işaret etmektedir. Bu yerleşim başlangıçta tepenin sadece daha korunaklı olan kuzeydoğu tarafını (yaklaşık 4-5 hektar) kapsıyordu, ancak MÖ 6.-4. yüzyıllarda tüm yüzeyi (yaklaşık 15 hektar) kaplayacak şekilde genişletildi. Bu yerleşimin duvarları yaklaşık 2 metre yüksekliğinde ve maksimum 7 metre kalınlığındaydı ve dönem boyunca tekrarlanan yıkım ve yeniden inşa kanıtları vardı. Bu dönem II. Kiros’un yaşadığı dönemle uyumludur. Arkeolojik çalışmalar İskit istilası öncesi de MÖ 9. ve 6. yüzyıllar arasında savunma amaçlı yapıların inşa edildiğini göstermiştir. Kafkasya ve halkları isimli 1887 basım kitaptan; Derbent duvarı harita üzerinde gösterilmiştir. (Ölçek 1/360,000) Kitaba göre duvar Derbent'in kendisinde başlar, Hazar Denizi'nin kıyısından sarp kayalık dağlara kadar uzanır. Yüzlerce adım genişliğindedir. Batıya doğru dik yükselen kayalık dağları genellikle dolambaçlı bir yönde izler. 600 metre ve daha fazla yüksekliğe kadar uzanan dağ sırasının iç kısımlarına doğru devam eder. Duvarın uzunluğu yaklaşık 60-70 kilometredir. Bu duvar güneyi kuzeyden ayırıyordu. Sadece güçlü bir halk ve enerjik bir hükümdar böyle bir yapı inşa edebilirdi. Derbent geçidinin Pers İmparatorluğu’ndaki durumuyla ilgili bir çizim. (Pers İmparatorluğu'nda Derbent) başlıklı illüstrasyon. Jacob Peeters tarafından 1690 yılında yayımlanmıştır.
Ayetten anlaşılıyor ki Yacuc ve Macuc isimli 2 kavim yeryüzünde yani yerde fesat çıkarıyorlar, bozgunculuk yapıyorlar. Mutlak ki bu iki kavim bozguncu bir karaktere sahiptir. Daha doğrusu bozgunculuk yapmaya alışmış, bozgunculukla geçimini sağlayan bir kavimdir. “fîl ardı” kelimesinin kullanılması bu iki kavmin sadece Udinlerin bulunduğu yerde değil başka yerlerde de bozgunculuk yaptığını işaret eder. 18:94 ayetinde ‘yaparsın bizim aramız ve onların arasına bir set?’ buyrulmuştur. Udinler bu iki kavme karşı bir set yapılmasını Zülkarneyn’den istediğine göre anlarız ki bu iki fesatçı kavim Kuzey Kafkasya’da yaşamaktadır. Öyleyse bu kavimleri bulmak için yapmamız gereken şey Kuzey Kafkasya’dan Güney Kafkasya’ya geçiş yapan ve amaçları bozgunculuk yapmak olan hatta bozgunculukları (fesatçılıkları) artık bir karakterleri olmuş olan kavimleri incelemektir. Tarihî kaynaklara baktığımızda iki kavim ön plana çıkar. Bunlar Kimmerler ve İskitlerdir. Ayette sıralama “Yacuc ve Macuc” şeklindedir. Anlarız ki ilk bozguncular “Yacuc” olmalıdır. Ardından gelen bozguncular da “Macuc” olmalıdır. Kimmerler “Yacuc” kavmidir;Kimmerler MÖ 7. yüzyılın başlarından itibaren Kuzey Kafkasya’dan Kafkas Dağlarındaki Derbent ve Daryal geçitlerini kullanarak Güney Kafkasya’ya ve oradan da Anadolu'ya taşındılar. Geniş bir bölgede gerçekten bozgunculuk yaptılar. Ayette işaret edildiği gibi fesatçılık yaptılar. Gittikleri her yere acı götürdüler. Haksız olarak saldırma, yağmalama, ele geçirme, mallara el koyma ve ele geçirdikleri topraklarda daha önceden yaşayan halka zulmetme bu kavmin özelliğiydi. Kimmerlerin kılıç kullanmada, ok atmada ve balta kullanmada usta olduğu bilinmektedir. Kimmerlerden ilk söz eden Homeros Kimmerlerin ıssız dünyanın karanlık ve sisli ülkesinde yaşadıklarını yazmıştır. Bitmek tükenmez akınlarıyla Frigya-Muşki Krallığı’nın parçalanmasına sebep oldular. MÖ 696'da Frigya başkenti Gordion’u yağmaladılar. On yıllar boyunca Küçük Asya'nın Yunan şehir devletleri, Lydia Krallığı ve Asur İmparatorluğu için büyük bir tehdit oluşturdular. Kimmerler, Asur Kralı Esarhaddon tarafından MÖ 679 yılında Hubuşna (Ereğli) bölgesinde bozguna uğratıldıktan sonra daha batıya yönelerek Lydia’yı tehdide başladılar. Görüldüğü üzere bu bozguncu kavmin akınları bitmek tükenmek nedir bilmeden devam etmiştir. Uzun yıllar boyunca Derbent ve Daryal geçitlerini kullanarak akın akın Küçük Asya’ya geçişleri devam etmiştir. Elbette bozgunculuk yapmak için. Ele geçirdikleri kentleri yağmalamak için. MÖ 610-560 yılları arasında Lydia Kralı olan Alyattes Kimmerleri yenmiştir. Kimmerlerle ilgili genetik çalışmaların büyük işareti: Ekim 2018'de “Science Advances” isimli bir bilimsel dergide yayımlanan genetik bir çalışmada, MÖ 1000 ila 800 yılları arasında gömülmüş olan üç Kimmerlinin kalıntıları incelendi. Antik mezarlardan alınan diş ve kemik örneklerinden DNA elde edildi. İki Kimmerlinin Y-DNA (Babadan gelen DNA) örneği R1b haplo grubunun varlığını gösterdi. Günümüzde R1b haplo grubuna sahip insanların dağılımı aşağıda gösterilmiştir. Daha koyu alanlar Kimmerlerle daha ilişkili toplumları gösterir. Diğer Kimmerlinin Y-DNA örneği ise Q1 haplo grubunun varlığını göstermiştir. İskitler “Macuc” kavmidir;Ayette Kimmerler sonrası yani ‘Yacuc’ kavmi sonrası zikredildiği için bu kavmin de Kimmerlerden sonra akın akın bu geçitlerden geçerek bozgunculuk yaptıkları anlaşılır.Lydia Kralı Alyattes’in Kimmerleri yenmesinden sonra bu bölgeye olan bozguncu (fesatçı) akını durmamıştır. Kimmerlerin akrabaları olan hatta kardeş kavim olarak tanımlanabilecek olan başka bir bozguncu kavim Derbent ve Daryal geçitlerini kullanarak Güney Kafkasya’ya bitmek tükenmek bilmeyen akınlar yapmışlardır. Bu bozguncu kavim İskitlerdir. İskitler MÖ 8. yüzyıl ile MS 3. yüzyıl arasında Avrupa'nın doğusunda (Kırım ve Pontik bozkırları) yaşamışlardır. Hint-İran (eski ismi ile Aryan) kökenlidirler.İskitlerin yaptığı seferler gösterilmiştir. İskitler atlı okçulardı. İskitlerin en bilinen silahları bileşik yaydı. Ayrıca kısa kılıç ve mızrak da kullanmışlardır. Erkekleriyle birlikte kadınlarının da savaştığı bilinmektedir. Tarihçi Herodot kitabında İskitlerin yaşadığı bölgedeki insanların kızıl saçlı ve gri gözlü olarak tanımlamıştır. Bir tıp doktoru Hipokrat ise İskitlerin açık tenli olduğunu söylemiştir. MÖ 3. yüzyılda Yunanistan’da yaşamış olan şair Kallimakhos ise İskitlerin yaşadığı bölgedeki insanların açık renkli saçlı oldukları tarif etmiştir. İskitleri kızıl saçlı, sarışın, mavi-gri gözlü ve uzun kimseler olarak tanımlayanlar da vardır (4. yüzyıl tarihçisi Romalı Ammianus Marcellinus, Bergamalı Galen, Yunan filozof Marcus Antonius Polemon, İskenderiyeli Klement). Epiktetos'un İskit okçusunu resmettiği kırmızı figürlü bir Attika vazosu, MÖ 520-500 İskitlerle ilgili genetik araştırmalar ne diyor?Antik dönemde yaşamış olan 16 İskit erkeğinin Y-DNA analizleri göstermiştir ki R1a haplo geni %43 oranında, I haplo geni %27 oranında saptanmıştır. Bu iki haplo grubuna birlikte sahip olan insanların günümüzde daha çok Ukrayna bölgesinde yaşadığı bilinmektedir. Çalışma ayrıca çok önemli bir sonuç sunmuştur. 16 İskit erkeğinin hiçbirinde haplo grup N tespit edilmemiştir. Haplo grup N Volga-Ural bölgesi ve Batı Sibirya'nın yanı sıra Moğollar ve Altaylılar arasında yaygın görülür. Haplo grup N’e Türkî topluluklarda sıkça rastlanılmaktadır. Türklerin en eski boylarından biri olup kendilerine Saha adını veren Yakutlar ve Rusya'nın Tuva Cumhuriyeti'nde ve Moğolistan'ın kuzeyinde yaşayan bir Türk halkı olan Tuvalar gibi Kuzey Rusya’da yaşayan Türk halklarda %75 gibi yüksek oranlarda bulunur. Türkmenlerde %10, Kırgızlarda %3, Azerilerde %5 gibi oranlarda bulunmaktadır. Haplo grup N oranı Türkiye Türklerinde %10'dan fazladır. Türkiye’de bulunan bir Türkmen köyü olan Afşar köyünde %30 gibi yüksek sayılabilecek oranda N1b haplo grubuna rastlanmıştır. Bilimsel genetik verilere göre kesin olarak söyleyebiliriz ki ne Kimmerler ne de İskitler Türk değildir.Kimmerler ve İskitlerin akraba oldukları her ikisinde de R1a haplo grubunun daha yüksek oranda varlığından anlaşılır. Ayette geçen “Yacuc ve Macuc”isimlerinin birbirine benzemesi bu iki kavim arasında benzerlik yani yakın akrabalık olduğunun bir göstergesi olabilir.Günümüzde R1a haplo grubunun dağılımı gösterilmiştir. Daha koyu olanlar daha yüksek oranı gösterir. Yacuc ve Macuc kavimleri Türkler değildir!Çok yeni bilimsel genetik verilerden açık ve net olarak görüldüğü üzere hem Kimmerler (Yacuc) hem de İskitler (Macuc) Türkler değildir. Uydurulmuş Yacuc-Macuc hadislerinin ima ettiği gibi Türkler kesinlikle değildir. Kur’an’ın dikkatli ve bilimsel verilerle okunması her zaman Yüce Allah’ın izniyle gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu noktada da gerçekler ortaya çıkmıştır. Fesatçı kavimler olan Yacuc ve Macuc’dan korunmak için seddin tamir edilmesi;18:94 ayetinde “...öyleyse, yapar mıyız sana bir haraç; üzerine ki yaparsın bizim aramız ve onların arasına bir set?” buyrulmuştur. Udinler bu fesatçı kavimlerin saldırılarına karşı Zülkarneyn’den yardım istemiştir. Biri veya her ikisi görev yapamayan setlerin tamir edilmesini veya güçlendirilmesini istemektedir. Bu hizmet için Zülkarneyn’e bir pay yani bir haraç teklif etmişlerdir.
Zülkarneyn onların vereceği haracın önemsiz olduğunu, onların vereceği haraca ihtiyacı olmadığını, Yüce Allah’ın kendisini zaten güç ve kuvvet içinde kıldığını, bunun kendisine verilecek olan haraçtan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir.Anlıyoruz ki Zülkarneyn setleri tamir etmeyi veya güçlendirmeyi kabul etmiştir. Setlerin tamiri için herkesin imece usulüyle, ellerinden gelen her türlü kuvvetle yardım etmesini istemiştir. Toplum için yapılan bir işte toplumun her bireyi aktif katkı sağlamalıdır.
Dökme demir normal demirden kat kat güçlüdür. Hem de daha esnektir. Aslında çelik de bir dökme demirdir. Yüce Allah’ın Davut peygambere dökme demir yapma yöntemini öğrettiğini Kur’an’dan öğreniyoruz.34:10 Ve ant olsun; verdik Davut'a bizden bir fazl/bir üstünlük; “Ey dağlar! geri dön onunla beraber; ve kuş”; ve yumuşattık ona demiri.Yukarıdaki ayetten demirin eritilerek dökme demir hâline getirilme yönteminin Davut peygambere öğretildiğini anlıyoruz. 18:96 ayetinden Zülkarneyn’in de dökme demir üretmeyi bildiğini anlıyoruz. Bu da bize çok önemli bir işaret verir. Zülkarneyn mutlak Davut peygamberden sonra yaşamış olmalıdır. Süleyman peygamberden de sonraki bir zamanda. Bu da bize Zülkarneyn’i demir çağında aramamız gerektiğini açık olarak gösterir. Zülkarneyn erimiş saf demir üzerine neden katran döküyor?Katran eski çağlardan beri bilinmektedir. Katran hidrokarbon ve serbest karbondan oluşan koyu kahverengi veya siyah akışkan bir sıvıdır. Farklı yöntemlerle katran elde edilebilir. Petrol gibi doğal olarak yeryüzüne çıkan kaynaklardan elde edilebildiği gibi odundan ya da kömürden de elde edilebilir. Odundan elde edilen katran gemi ve teknelerin gövdelerini mühürlemek için antik dönemde kullanılmıştır. Kömürden de katran elde edilir. Kömür ve petrolden elde edilen katranın karbon oranı çok yüksektir. Ancak odundan elde edilen katranın karbon oranı daha düşüktür. Zülkarneyn’in hangi tip katran kullandığını tahmin etmek zor olsa da odundan elde edilen katranı kullanmış olması biraz daha yüksek ihtimaldir. Çünkü çelik üretimi için demire çok az bir oranda karbon eklemek gereklidir. Petrol ve kömürden elde edilen katran çok yüksek oranda karbon içerdiği için tercih edilmemiş olabilir. Diğer bir işaret ise demiri eritmek için kullanılmış olan odun kömürlerinin yapımı esnasında da katran oluşmasıdır. Bu oluşan katranın erimiş demir üzerine döküldüğünü düşünmek çok mantıklıdır. II. Kiros’un demir ve bakır işlediğine yönelik arkeolojik kanıt var mı?Büyük kanıt yine bilimden geldi. İngiliz, Amerika ve Gürcü bilim insanlarından oluşan bilimsel bir grup 2020 yılında çok büyük bir keşif yaptılar. Makalenin künyesi: “Kafkasya'da erken dönem demir ve bakır alaşımlı eserlerin ortak üretimine dair doğrudan kanıtlar”[“Direct evidence for the co-manufacturing of early iron and copper-alloy artifacts in the Caucasus.” (Nathaniel L. Erb-Satullo, Dimitri Jachvliani, Kakha Kakhiani, Richard Newman. Journal of Archaeological Science Volume 123, November 2020.)] Bu makaleyi mutlaka okumanızı öneririm. Çalışmayı yapan bilim insanları Güney Kafkasya'da öyle bir yer keşfettiler ki gerçekten şaşkınlık yaşamamak mümkün değildir. Bu makalenin özeti kabaca şöyledir:Güney Kafkasya’da bir yerleşim alanı incelendi. Bu yerleşim alanın adı Mtsvane Gora’dır. Müstahkem bir tepe yerleşimi olan Mtsvane Gora'da yapılan yüzey araştırması ve kazılarda MÖ 8-6. yüzyıllara tarihlenen metalürjik yani metal işleme kalıntıları bulunmuştur. Bu bölge yakınlarında polimetalik yani çok sayıda metal cevherlerinin varlığı tespit edilmiştir. Optik mikroskop, elektron mikroskop taraması ve enerji-dalga boyu dağılım spektrometrisi incelemeleri bu bölgede demircilik ve alaşımlama dâhil olmak üzere hem demir hem de bakır alaşımlı metalürjiye dair kanıtlar ortaya koymuştur. Berrak demir döküm cürufları içinde hapsolmuş metal parçacıklarının bakır, arsenik ve kalayla karışmış olması, demir ve bakır alaşımı işlemenin aynı ocaklarda gerçekleştiğini göstermektedir. Bu maden ocaklarının yakınlarında pirit ve jarozitten gibi cevher yataklarından ham olarak yani işlenmemiş malzemeler de keşfedilmiştir. Bu da çıkarılan cevherin Mtsvane Gora'daki antik ocaklarında işlendiğini direkt olarak işaret etmektedir. Bölgedeki en eski demir kalıntıları Mtsvane Gora kalıntılarından daha önce de olabilir. Kafkasya'daki bu buluntular analitik olarak doğrulanmış, radyo karbonla tarihlendirilmiş en eski demir işleme ocak kalıntılarıdır. Araştırmacıların çalıştığı Mtsvane Gora bölgesi aşağıdaki haritada kare olarak gösterilmiştir. Bu bölgede yapılan kazılarda yumuşak demire şekil vermek için kullanıldığı düşünülen taştan yapılmış çekiçler bulunmuştur. Taşların yakındaki nehirden getirildiği düşünülmektedir. Taşların üzerinde demir dövmede kullanıldığını gösteren aşınmalar tespit edilmiştir. Elde edilen bulgular bu bölgenin yakınlarından çıkarılan demir ve diğer madenlerin bu ocaklarla işlendiğini açık ve net olarak göstermiştir. Hatta demire katran (karbon) katılarak yapılan çelikleştirme işleminin de yapıldığının işaretleri tespit edilmiştir. Çalışmadaki 33004-1 numaralı metalik demir parçası, düşük karbonlu demir (%0-0,3 Karbon) aralığında bir karbon içeriğine sahiptir. Bu demir parçasının %0,2 karbon aralığında olduğu analiz sonucunda anlaşılmıştır. Günümüz modern metalurji (metal bilimi) karbon çeliğindeki karbon oranını %0,05 ile %2,1 arasında olmasını standart olarak benimsemiştir. Kalıntılarda bulunan bir demir parçası %0,2 oranında karbon içerdiğine göre bu demir ocağında çelik üretildiği kesin bir şekilde söylenebilir. Çok detaylı analizler bu bölgede metalürjik faaliyetlerin MÖ 8-6. yüzyıllarda yoğunlaşmış olduğunu ve MÖ 500 yıllarından sonra bu bölgedeki faaliyetlerin durduğunu, bu bölgenin terk edildiğini göstermiştir.Ayetlere göre II. Kiros yani Zülkarneyn Udinlere demir külçeleri getirmelerini söylüyor. Anlarız ki Udinler II. Kiros Dönemi’nde demir madenciliğini zaten yapıyorlardı. Makaleden anlaşılıyor ki Udinler bu bölgede MÖ 8-6. yüzyıllarda aktif olarak maden çıkarmışlar. Temel demir işleme yöntemlerini biliyor olmaları gerekir. Ancak II. Kiros daha farklı bir teknik gösteriyor. Erimiş saf demir üzerine katran yani karbon dökmek. Bu yöntem demiri çelik hâline getirmektedir. Çelik de demire göre daha hafif, daha esnek ve daha sağlamdır. Bu bölgede üretilen dökme demirin Derbent Geçidi’ndeki surun yapımı için de kullanıldığı rahatlıkla söylenebilir. Çünkü demir işleme ocakları Derbent Geçidi’ne de uzak değildir. Ta ki seviyelendiği (eşitlendiği) vakit iki kenar arası:18:96 ayetinde “ta ki seviyelendiği/eşitlendiği vakit iki kenar arası” buyrulmuştur. Yüce Allah’ın bu işaretinden benim anladığım seddin yapımının iki taraftan ayrı ayrı başlatıldığıdır. Set iki kenardan yapılmaya başlamış ve arada bir yerde birleştirilmiş gibi görülüyor. Ya da iki taşın yan yana koyulması da işaret edilmiş olabilir.
Dökme demirlerle destekli seddi Yacuc ve Macuc kavimleri geçemiyor, delemiyor:Anlaşılır ki setler gerçekten çok sağlam ve etkili yapılmıştır. Yacuc ve Macuc kavimleri bu iki seddi aşmaya ya da delmeye güç yetirememişlerdir.
Zülkarneyn, bu seddin Yüce Allah’tan gelen, zulme uğrayan bir kavim için bir rahmet olduğunu bildiriyor:Açık ve net olarak anlarız ki zulme uğrayan bir topluma Yüce Allah rahmet etmiştir. Zülkarneyn’i vesile kılarak bu topluma yardım etmiştir. Yüce Allah bir kavme rahmetini bağışladığı vakit artık o kavme bir korku, bir hüzün asla olmaz. Kötülüklerden uzak kalır. Ancak Yüce Allah bir toplumdan rahmetini çekti mi artık o kavmin yüzü asla gülmez. Zülkarneyn’in yaptığı seddi Yüce Allah bir zaman mutlaka yıkacaktır:Anlarız ki Yüce Allah bu seddi bir zaman mutlaka yıkacaktır. Bu vaat kesinlikle gerçekleşecek olan bir vaattir; bir gerçektir. Seddi Yacuc ve Macuc yıkmayacaktır. Yüce Allah’ın bizzat kendisi yıkacaktır. Yüce Allah’ın emir ve işleri uygulamasına Yüce Allah’ın sünneti diyoruz. Deprem gibi doğal afetler Yüce Allah’ın ayetleridir. Anlıyoruz ki deprem veya benzeri bir doğal afetle bu setler bir zaman kesin olarak yıkılacaktır. İki setten en az birisi ne zaman yıkıldı?Ayetleri iyi anlamak için Kur’an’ı bir bütün olarak anlamak zorundayız. Yacuc ve Macuc kavimleri Enbiya suresi 96. ayetinde de geçer.21:96 Ta ki açıldığı vakit önü Yacucun ve Yacucun; ve onlar her bir tepeden inerler/yayılırlar/çoğalırlar/ürerler. 21:97 Ve yaklaştı vaat, hak/gerçek; öyle ki, o vakit o donup kalandır; kâfirlik etmiş kimselerin gözleri; vah bize! Muhakkak olduk bir gaflet içinde bundan; evet! Olduk zalimler. Kur’an bir bütün olarak okunmalıdır. Ayetler konu bütünlüğü dikkate alınmadan, cımbızla çeker gibi alınıp yorumlandığında yanlış anlaşılmalar kaçınılmazdır. Nitekim bu ayetler de yanlış anlaşılmıştır. 21:97 ayetindeki “vakterabel va’du” yani “ve yaklaştı vaat” geçişini kıyametin başlama zamanı olarak yanlış olarak anlarsak bu kez bir önceki ayette geçen Yacuc ve Macuc kavimlerinin önünün açılmasının kıyametin hemen öncesi olacağını anlamak zorunda kalırız. Bu anlayış yanlıştır. Kur’an’da kıyamet durumu saat kelimesi ile işaret edilmiştir. 54:1 ayetinde Yüce Allah ‘Yaklaştı saat’ buyurmuştur. Vaat ise daha geniş bir kelimedir. Saati de kapsar. Yüce Allah’ın dinozorları yok eden gök taşını dünyaya düşürmesi de bir vaattir. Ancak saat değildir. Saat, evrenin tamamen yok olma sürecidir. Lut peygamberin kavmini yok eden ve havada patlayan “airburst’’ gök taşı da bir vaattir. Ancak saat değildir. Vaadin yakın olduğu Rabb’imiz tarafından bildiriliyor. Vaat saat olmadığı için seddin yıkılması kıyamet gününe yakın olmak zorunda değildir. Hatta bu seddin Kur’an inmeden önce bir zamanda yıkılmış olduğu anlaşılabilir. Setler nasıl yıkılmış olabilir?Setleri depremlerin yıkmış olması en muhtemeldir. Arap yarımadası plakasıyla Avrupa plakası etkileşimi nedeniyle Kafkas Dağları depremler açısından son derece aktif ve büyük depremler üretebilen bir bölgedir. Yıkıcı depremlerin ciddi can ve mal kayıplarına yol açtığı bir bölgedir.Aşağıdaki resimde MS 50 ile 2013 yılı arasında bu bölgede gerçekleşmiş olan depremler gösterilmiştir. Açık mavi kareler moment büyüklüğü 5 Görüldüğü üzere Daryal ve Derbent geçitleri tam da aktif fay hatları üzerindedir. Bu fayların da çok yıkıcı depremler oluşturmuş olduğu görülmektedir. Elimizde II. Kiros Dönemi ve daha sonrasını gösteren (En erken veri MS 50’ye kadar) bu bölgede gerçekleşmiş deprem kayıtları maalesef yoktur. Ancak Yüce Allah’ın iş ve oluşları doğa güçleri aracılığıyla gerçekleştirdiği düşünüldüğünde II. Kiros’un demir destekli onardığı veya sağlamlaştırdığı setlerin daha sonra depremler nedeniyle yıkıldığını söyleyebiliriz. II. Kiros’un inşa ettiği setlerin ne zaman yıkıldığını kesin olarak bilemiyoruz. Ancak tarihi kayıtlara göre Derbent bölgesinde MS 1 ve 3. yüzyıllar arası önemli bir refah dönemi yaşanmıştır. 4. yüzyılda göçebe akınlarının yeniden başladığı anlaşılmaktadır. Bu akınlara karşı 5. yüzyılda Sasani hükümdarlığı kale ve surlarla önlemler almaya çalışmıştır. Kesin olarak anlıyoruz ki Zülkarneyn’in inşa ettiği setler Kur’an inmeye başlamasından önce Yüce Allah tarafından yıkılmıştır. Yerle bir edilmiştir, dümdüz edilmiştir. Yacuc-Macuc kavimlerinin her tepeden yayılmaları (çoğalmaları):Yüce Allah’ın seddi bir zaman yıkmasıyla bu iki kavmin yani Kimmerler ve İskitlerin önündeki engel kalktığı için bu iki kavim tüm yeryüzüne yayılmıştır. Ayette geçen “yensilûn” kelimesinin yayılma dışında çoğalma anlamının da olması Kur’an’ın büyük bir mucizesidir. Bu kavimler yeryüzüne yayıldıkça nesiller olarak da çoğalmış ve yeryüzüne hâkim olmuştur. Genetik çalışmalar dikkate alındığında görülür ki günümüzde yeryüzünde yaşayan insanların çoğunluğu Y-DNA’sında haplo grup R taşımaktadır. Bu R haplo geni de Kimmerler (Yacuc) ve İskitlerle (Macuc) direkt olarak ilişkilidir. Diğer bir deyişle Yacuc ve Macuc kavimleri seddin açılmasıyla tüm yeryüzüne zaten yayılmışlardır.
Zülkarneyn ile ilgili kıssa bir önceki ayetle bitmiştir. Ancak Kur’an’ı özensiz ve dikkatsiz okuyanlar, Kur’an hâricinde dinde hüküm koyan kitaplar okuyanlar hemen sonrası gelen 99, 100 ve 101. ayetleri Zülkarneyn kıssasına eklerler ki bu kesinlikle yanlıştır. Konu 99, 100 ve 101. ayetlerle “yevmeizin”, “o gün (o evre)” kelimesi ile işaret edilen sura üflemeye, kıyametin kopmasına, ahiret evreninde insanların toplanmasına ve cehennemin gösterilmesine dönmüştür. Bu 3 ayeti iyi anlamak için Yüce Allah’ın 18:99 ve 18:100 ayetlerinde işaret ettiği “yevmeizin” yani “o gün (o evre, o dönem)” kavramı ile neyi işaret ettiğini iyi anlamak gerekir. İlk dikkat çeken nokta 18:99 ayetinde geçen “yevmeizin” kelimesi ile sura üflemenin birlikte işaret edilmesidir. Diğer önemli bir nokta ise 18:100 ayetinde geçen “yevmeizin” kelimesi ile cehennemin kâfirlere gösterilmesi olayının birlikte işaret edilmesidir.Kur’an’da “yevmeizin” kelimesi toplam 70 kez geçer. Bu geçişlerden anlaşılır ki “yevmeizin” kelimesi yani “o gün (o evre, o dönem)” kelimesi geçtiği ayette işlenen konuya göre değişir. Açıkça anlarız ki 18:99 ve 18:100 ayetlerinde işaret edilen “o gün (o evre, o dönem)” evrenimizin yok olma sürecinin başlamasıyla başlayan (sura üfleme ile tetiklenen ve Kur’an’da “saat” olarak geçen olayın başlamasıyla başlayan) ahiret evreninde yeniden diriliş ve hesap görmeyle devam eden ve sonrası insanların cennet veya cehennem evrenlerine geçişiyle sonlanan dönemdir (evredir, gündür). Benzer geçişlere örnek olarak 4:42, 6:16, 7:8, 11:66, 14:49, 16:87, 20:102, 20:108, 20:109, 22:56, 23:101 ayetleri verilebilir. Kur’an’da kıssaların nasıl değiştiğine güzel bir örnek:Zülkarneyn kıssasından hemen önce 18:82 ayetiyle anlatılan kıssa bir şehirdeki iki yetim çocuğa ait olan bir hazinenin Yüce Allah tarafından korunması ve zamanı geldiğinde bu iki yetimin hazinelerini çıkarmaları kıssasıdır. 18:82 “Ve duvara gelince; öyle ki, o (duvar) şehirdeki iki yetim çocuk içindi; ve onun (duvarın) altındaydı bir hazine o ikisine; ve o ikisinin babaları bir salih/bir iyiydi; öyle ki, diledi Rabbin ki erişsinler güçlü çağlarına ve çıkarsınlar hazinelerini; bir rahmet Rabbinden; yapmadım onu emrimden; işte budur tevili asla güç yetiremediğinin üzerine bir sabır.”Yüce Allah iki yetim kıssasını 18:82 ayetinde bitirip Zülkarneyn kıssasına “vav (وَ)” yani “ve” bağlacıyla girmiştir. 18:83 ayetinde “Ve sual ederler/sorarlar sana Zülkarneyn hakkında…” buyurarak konuyu değiştirmiştir. Zülkarneyn kıssasını 18:83-18:98 ayetleri arasında bizlere bildirmiştir. Yüce Allah 18:99 ayetinde yine “vav (وَ)” yani “ve” bağlacıyla konuyu tekrar değiştirmiştir. Zülkarneyn konusunu bitirip konuyu ”yevmeizin (o gün, o dönem)” kelimesi işaretiyle sura üflemeye, kıyametin kopmasına, ahiret evreninde görülecek hesaba ve cehennemin gösterilmesine döndürmüştür.18:99, 18:100 ve 18:101 ayetlerinin Zülkarneyn kıssası ile ilgisi yoktur. Bu 3 ayet Kur’an’ın genel mesajlarını içerir. 18:99 ayetinde işaret edilen, Yüce Allah’ın terk ettiği, birbirleri içinde dalgalanan kimselerin ve ahirette hesap için bir araya getirilen kimselerin Zülkarneyn kıssasıyla ilgisi yoktur. Açıktır ki bu ayetlerde işaret edilen kimseler kıyametin kopmasına yani “saate” tanık olan insanlardır. Ahirette topluca bir araya getirilenler de tüm insanlardır. 18:100 ayetinde de açıkça bildiriliyor ki bir araya getirilen insanlardan kâfirlik etmiş olanlara (gerçeği örtmüş, gizlemiş olanlara) cehennemin de gösterilmesi haktır. Sonuç olarak 18:99, 18:100 ve 18:101 ayetleri Zülkarneyn kıssasına katılmamalıdır.
*Kur'ân'ımdan.
*O'na kulluk etmek zorludur, sabır gerektirir, mücadele gerektirir, metanetli direnme gerektirir.**İsim kelimesi Yüce Allah için kullanıldığında O'nun sıfatlarını işaret eder. O'nun sıfatlarına hiçbir şey sahip olamaz, benzeşemez.
*Allah'adır.**Zeminin, zenginliğin.
*Kur’ân'ım.
*Fiil, geniş zaman 1. tekil şahıs, "neredeyse olurum".**Gizlerim onu.***Saate.****İlerlediğiyle, yürüdüğüyle, peşinden koştuğuyla.
*Mûsâ'ya.**Ölçüye.
*Misak, antlaşma. **Âdem.
*İblîs.
*Âdem.**Cennette.
*Cennet.**Bir yıldızdan çıkan ışıma/ışık nedeniyle derinin yanması, kavrulması. Dünya için Güneş. Başka bir gezegen için kendi yıldızı.
*Ağaçtan.**Cinsel organ bölgeleri.
*Bir resûl olarak. **Âdem'i.
*Muhatap tüm insanlar olmuştur. **Kutsal kitaplar. Sadece kutsal kitaplar.
*Sadece kutsal kitaplar demeyip onlardan yüz çevirenler.
*Kur’ân.
Bitişik olan yani tekillik ('singularity') halinde olan gökler ve yer 13.8 milyar yıl önce büyük patlamayla ayrıldı. Boyutlar oluştu. Tek bir kuvvet ayrılarak 4 temel kuvveti oluşturdu.
*Eğer geçişi önemlidir. 'Öldün, yada ölürsün' şeklinde gelmemiştir; 'eğer ölürsen' şeklinde gelmiştir. Yüce Allah yolunda katledilenler ölü değillerdir. Rableri katında rızıklandırılırlar. Cennete giren insanların ilk ölüm haricinde ölüm tatmadıkları bildirildiğine göre resûllerin ve müminlerin de Yüce Allah yolunda katledilenler gibi ölü olmadıkları anlaşılır. Rableri katında rızıklandırılırlar. 2:154, 3:169 ve 44:56 ayetlerine bakınız.
*Seslendiği.**Nûh'a.***Nûh'u.****Büyük, azametli.
*Nûh'a.
*İki N harfi sahibi. Yunus peygamber işaret edilmiştir.
*Yüce Allah ortak koşarak Yüce Allah'a iman etmiş kimseleri diğerlerinden direkt olarak ayırır. Bu kimseler cehenneme girdirilir. Not: 2:62, 5:69, 22:17 ayetleri cennetlere girmenin minimum/asgari/en az şartlarını bildirmektedir. 22:17 ayetinde ayrıca cehenneme girmemenin yolu olan şirke günahına bir vurgu vardır.
*Kozmik ağ. Dallanmış budaklanmış galaksiler sistemi.
*Karşı/zıt taraf.**Zıtlaştılar, tartıştılar.
*Kimseye ait olmayan, topluma ait olan.
Rükû için; bak 2:43
*Allah'ın.**Allah.***Allah'tır.
*Nûh.**Allah'tan.
*Nûh'un.**Nûh.***Anlaşılır ki Nûh'tan meleklerin görünmesi gibi mucizeler istemektedirler. Melekler inmeden, bir mucize göstermeden bir resûl olamazsın demektedirler.
*Nûh'a.**Gözetimimizle.
*Bindiğin zaman.
*Nûh'un gemisinin bereketli topraklar olan Cudi'ye (52o 26' 44'' Doğu boylamı; 24o Kuzey enlemi) oturtulacak olması; onun oturduğu yerin GPS koordinatlarının 2025 yılında Allah'ın izniyle tecelli edeceği ve geminin kalıntılarının yine Allah'ın izniyle bulunacağı bir ayet olacaktır insanlara.
*Nûh ve gemide olan kimselerin ardı devam etti.**Farklı Y kromozomu mutasyonu taşıyan bir nesil. J-L858 haplogrup dalı ve J-Z640 yan dalıyla.***Karn kelimesi bağlantılı nesilleri işaret eder. Cûdi'ye oturan gemidekilerin nesilleri bölgeye hakim olacaktır. Y kromozom analizleri bunu apaçık göstermiştir.
*Fi edatı içinde demektir. Nûh'un sahip olduğu J-L858 haplogrup dalı ve İbrahim'in sahip olduğu J-Z640 yan dalıyla ilerleyen erkek soyunun içinde. **Kendilerinden.***Allah'ın.
*Zalimler kavmi Allah'ın rahmetinden uzak tutuldu.
*Büyüklendiler.
*Cehennemde.
*İndirmek, azaltmak, küçültmek. Şehvetle bakmamak.**Korusunlar.
*İndirmek, azaltmak, küçültmek. Şehvetle bakmamak.**Göstermek, sergilemek, kanıtlamak, açığa vurmak, beyan etmek, açıkça ilan etmek.***Ziynetten.****Kadına tabi olanlar yani hizmetçi erkekler.*****Erkek çocuk.******Gizlediklerini.*******Cinsel organ organlar.********Anlarız ki ayakların yere vurulmasıyla ziynetten gizlenen bazı şeyler hareket etmelidir. Memenin sallanarak
*Okyanus.
*Yaşlanmış.
*Cehennem.**Cehennemlik kimseleri.***Cehennemlik kimseler.****Cehennemin.
*Tatlı su; nehirler, göller.**Tuzlu su; denizler.
*Allah.**Sor.***Allah'ı.****Evrenin yaratılışına tanık olmuş, haberdar olmuş bilim insanlarına.
İnsanoğlunun duası yani Yüce Allah'a çağrısı olmasa kendisine değer verilecek bir yanı yoktur. İnsanı değerli kılan ona verilen akıldır, bilgeliktir. Bu akıl ve bilgelikle kendisini yaratan tek Yüce Allah'a dua ettiğinde Yüce Allah katında değerlenir. Ayetten anlıyoruz ki insanların çoğu bunu yalanlamıştır. Tek Rablerine dua edeceklerine O'nun astından da ilahlar edinmişler ve Yüce Allah'ın yetkisine bunları da ortak etmişlerdir. Şirke girmişlerdir. Müşrik olmuşlardır. Bu yalanlamanın da elbette yakında zamanda lüzumlu olarak bir karşılığı olacaktır. Bir gereklilik olarak verilecek bu karşılık bir azaptır. Yüce Allah'ın ayette 'لِزَامًۢا' 'lizâmâ' kelimesini kullanması da büyük bir işarettir. Anlaşılır ki Yüce Allah bu karşılığı isteyerek/mutlu olarak vermemektedir. Gerekli olduğu için, lüzum olduğu için bu ceza verilir. Demek ki insanların çoğu Yüce Allah'la yaptıkları antlaşmayı ihlal etmiştir. Bu antlaşma gereği verilecek olan ceza/karşılık da azap olmuştur. Bu antlaşma bilinçlerimiz avatar bedenlerimize transfer edilmeden önce, hiperuzayda yani Yüce Allah'ın arşında yapıldı. Antlaşmanın özü Yüce Allah'ı tek ilah olarak kabul etmek ve O'nun astlarından hiçbir şeyi O'nun hükmüne ortak etmemekti.
*Mûsâ.**Kesinleşenler, kesin ilim sahibi olanlar.
*Çoğul kelime. En az 3 veya daha fazla resûl. Nûh kavmine Nûh öncesi şerefli Kur'an'da ismi zikredilmeyen en az iki (Nûh hariç) veya daha fazla resûl gönderilmiş olduğunu anlarız.
*Yüce Allah'ın risâletini tebliğ etmeye.
*Nûh'u.**Nûh'la.
*Güçlerini yansıtan taş yazıtlar, anıtlar.**Gereksiz, yersiz, boş olan.
*Üretmeyi.**Hâlidûn olmak.
*El.**Firavun ve kavmine karşı gerçekleşecek dokuz ayet içinde bir ayettir. ***Firavunun.
*Aymaz.
*El.**Görenlere dehşet/korku veren kanadı normal el yapmak için vücuduna birleştir/topla.***Elin beyaz renkli, bir kötülük/şer/zarar içermeden çıkması ve elin dehşet verici bir kanada dönüşmesi. ****Firavunun.
*Nûh'u.**Dişil zamir gemiye/tekneye gider.
*Kur'ân'ı.
*Her nefis ölümü zaten tatmıştır. İlk cennetten çıkarılırken ölerek çıkarıldık. Hepimiz günahkarız, hepimiz zalimiz. Ancak Yüce Allah yolunda katledilenler ve cennetlere girmeyi hak edenlere 2. ölüm yoktur. Yani du dünyada ölmezler. Sadece vefat ettirilirler. Selam yurduna/diyarına vefat melekleri tarafından davet edilirler.
*Her insan iki kez öldürülür. 1. ölüm ilk cennet evrenindeki ölümdür. İkinci ölüm ise bu evrendeki ölümdür. Ancak Yüce Allah yolunda katledilenler ve cennetlere girmeyi hak edenlere 2. ölüm yoktur. Sadece vefat ettirilirler. Selam yurduna/diyarına sokulurlar.
*Ana baba bir emanettir.**İnsanı.***İnsanın.****İki yıl içindedir.
*Engelleri aşma kararlılığından.
*Allah'ın.
*Eril tekil zamir insan ceninini işaret eder.**İçinde (fihi) geçişi önemlidir. Üfleme direkt olarak ceninin atomlarını oluşturan sicimler üzerinden gerçekleşmektedir. Bir üst boyut uzaklarda değildir. Üst boyut bizlere bir sicim uzaklığı kadar yakındır.
*Kur'ân.**Ayetle.
*Resûl Muhammed.
*Kur'an'a.**Resûl Muhammed.
*Gerçek olmadığı halde, sahte bir şekilde iddia ettiğiniz şekilde çağırdıklarınız. Gerçek babası olmadığı halde kendisine her konuda babalık yaparak destek olan bir kimseye "baba" diye hitap eden bir erişkin kimse gibi. Gerçek oğlu olmadığı halde ona babalık yaparak destek olduğu bir kimseye "oğlumdur" demesi gibi. Kirvelik geleneğine benzer bir durumdur. Bazı kültürlerde kirvelik babalık gibidir.Bir sonraki ayette bu kimselerin nasıl çağrılması gerektiği yine "dua, çağırma" kelimesiyle işaret edilmiştir. Buradan net olarak anlarız ki ayette geçen "ed’ıyâ" kelimesi kesinlikle üvey evlat, evlatlık demek değildir.
*Bir önceki ayette geçen "ed’ıyâ" kelimesinin fiil hali. Bu da bize Rabbimizden güzel bir işarettir.**Siz onlara destek olup babalık etseniz de sizler onların gerçek babaları değilsiniz. Gerçek biyolojik babanın vurgulanması/bilindik kılınması her zaman daha hakkaniyetlidir. ***Yakın koruyucu.****Hatayla yapılanlar günah olmaz.*****Kalpten amaçladığınızdır; kalpten niyeti bozduğunuzdur.
*Resûl Muhammed.**Müminlerin.
*Çok sağlam, güçlü.
*Düşman orduları, düşman ordularına.
*Düşman orduları.**Vefatlar başladığı zaman.
*Medine.**Tutunacak durum yoktur sizlere. Başarıya ulaşmak mümkün değildir. ***Dönün Yesrib'e.****Tek gözlü kalmıştır, savunmasız kalmıştır.
*Çepeçevre kuşatılsalardı.**Tabi olurlardı.***Fitneye.****Hemencecik tabi olurlardı.
*Antlaşmış.**Antlaşmaya.***Sorumlu.
*Düşman birlikleri.**Geri çekilmezler.***Gelseler savaşmak için. ****Çölde yaşayan, taraf olmayan, kendi başına yaşayan çöl bedevilerinden olsalar.*****Kendileri hiç sıkıntıya girmeden uzaktan haberlerinizi alsalar.
Yüce Allah'ın biricik Kur'an'ına teslim olmak varken resulün yaşadığı dönemde asla yazdırmadığı, vefat etmesinden yaklaşık 230 sene sonra oradan buradan toplanmış olan söylentileri Kur'an'a eş tutan kimseler bu ayetin anlamını kendi çıkarlarına göre saptırırlar. Resulün bir rol model olması gerektiği üzerinden resulün sünneti sanılan söylentilere bir pay çıkarmak isterler. Oysa resul sadece Kur'an demektir. Kur'an da resul demektir. Aşağıdaki denklemler asla unutulmamalıdır. Muhammed peygamber=Sadece Kur’anKur’an=Muhammed peygamberMuhammed peygamber≠HadislerHadisler≠Muhammed peygamberSadece Kur’an=Muhammed peygamberi örnek almak Kur’an+Hadisler+İmamlar+Tarikat liderleri+vb...≠Muhammed peygamberi örnek almak Özetle; Muhammed peygamberi örnek almak sadece Kur'an ile ahlaklanmaktır. Sadece Kur'an'a tabi olmaktır.İbrahim peygamber ve onun yanındaki kimselerin de bizler için güzel bir rol modeli olduğu Yüce Rabbimiz tarafından 60:4 ayetinde bildiriliyor. Söylentilere tabi olanların mantığına göre İbrahim peygamber ve yanındaki kimselerin de sünnetine tabi olmak zorundayız. Bak;https://kuranmucizeler.com/oldu-sizlere-allah-in-resulunde-guzel-bir-ornek-sirk-dininin-kaynagi-olan-hadislere-dayanak-yapilmaya-calisilan-bir-ayet
*Düşman birlikleri gidiyorlar, geri çekiliyorlar.**Düşman birlikleri.
*Allah yolunda katledilmeyi/katletmeyi.**Müminlerden.***Vaat ettiği Allah yolunda gerekirse katledilmeyi/katletmeyi.****Tamamlamaya bakarlar.
*Karşılığını vermesi, mükafatlandırması.**Bağışlamak istediği kimselere.
*Öfkeleriyle.
*Müşrik ve kâfirlere.**Anlarız ki bir kalede yaşayan kitap ehlinden kimseler müşrik ve kâfirlerden oluşan birliklere bizzat katılarak ve/veya lojistik anlamda destek olmuşlardır. ***Kalede bulunan kitap ehlinin.
*Kitap ehli olan kimselerin kalesine ve çevresindeki araziye.*Arazilerine.***Yurtlarına.****Arazi.*****Ayak basmanıza bile izin verilmiyordu. Barış döneminde bile asla girmenize izin verilmiyordu.
*Dünyanın.**Kalkın yürüyün, aktifleşin.
*Resûl Muhammed'in eşleri.
*Resûl Muhammed'in.**Kadına.
*Nebi Muhammed'in kadınları.**O kadına.
*Nebi Muhammed'in.**Bu kadınlar binlerce erkekle muhatap olmak durumundadır. Bu erkekler içinde münafıklar da vardır. Henüz tam bir mümin olmamış olanlar da vardır. Diğer kadınlardan farklı bir durumda oldukları için Rableri onları kalplerinde hastalık bulunan erkeklere karşı uyarmaktadır. ***Kelimenin kök anlamı boyun eğmek demektir. Sözler eğilip bükülebilir olursa yanlış anlaşılmalara neden olabilir.
*Nebinin kadınları.
*Nebinin kadınları.**Anlarız ki Kur'an'a olan salât evlerde de yapılmaktadır.***Kur'an'ı.
*Eril çoğul gelen zamir. İşaret edilen erkek ve kadınların tümümü kapsar. Bu da bizlere Arapça gramer olarak eril çoğulla gelen zamirlerin sadece erkekleri değil hem erkekleri hem de kadınları işaret ettiğine güzel bir delil olur.
*Zeyd.***Gizlemek, görünmez etmek, saklamak. 3. tekil şahıs resûl Muhammed'i işaret eder. Anlarız ki resûl Muhammed kendi nefsindekini kendisine karşı gizlemeye çalışmaktadır.***Nefsin. Fiil dişil tekil olarak gelmiştir. Nefsi işaret eder. ****Kadından.*****Eş olma istediğinin/arzusunun bitmesi, sonra ermesi. ******Anlarız ki bu tarz evlilikler toplum tarafından yasaklanmış, engellenmiştir. İnsanlar toplumun tepkisinden korkmaktadırlar. Resûl Muhammed bile toplumun tepkisinden çekinmektedir. Yüce Allah bu tarz evliliklerin müminler üzerine haram olmadığını, helal olduğunu göstermek için toplumun tepkisine rağmen resûlü Muhammed'e bu görevi vermiştir. Resûl Muhammed dışında başka bir kimse bu tarz bir evliliği toplumun tepkisinden korktuğu için asla yapamayacaktı. Bu nedenle Resûl Muhammed'e bu görevin verildiği düşünülür. *******Kadınlardan.
*Resûl Muhammed, resûl Muhammed'e. **Bu uygulama resûl Muhammed'e özel değildir. Daha önceki kimselere de uygulanan bir durumdur. Yasa budur. Bu helaldir.
*Erkeklerinizden kimsenin biyolojik babası değildir.
*Birbirlerini meleklerini müjdelediği selâm diyarıyla esenlerler. **Selâm diyarında rızıklandırılırlar.
*Resûl Muhammed.**Kur'an'a tanık olursun. Kur'an'ın Yüce Allah katından geldiğine şahit/tanık olansın.***Kur'an'la müjdelersin. Allah'ın Kur'an'da kullarına öğrettiği sıfatlarını müjdelersin. Rahmeti kendisine yazmış olan bir Rabbi müjdelersin. Rahmân ve Rahîm olan bir Rabbi müjdelersin.****Kur'an'la uyarırsın. Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına uyulmadığında, özellikle şirk günahının affının olmadığını ve Rabbin hak edene gereken cezayı gereceğiyle uyarırsın.
*Resûl Muhammed.**Aydınlık.
*Özne 2. tekil şahıs. Resûl Muhammed sen müjdele.
*Terk et/yere bırak eziyetlerini onların.
*Nikahlanmaya rağmen temas olmamışsa. **Cinsel bir temas olmamışsa kadınlara iddet süresi beklemesini zorlayamazsınız. İddet beklemeden başka birisiyle evlenebilirler.***Kadınların.****Kadına.
*Resûl Muhammed. **Karşılıklarını, mehirlerini.***Kadın.****Mümin erkeklere verilen hakların daha astından/aşağısından.
*Daha sonra da nikahlayabilirsin. **Bir önceki ayette sayılan kadınlardan.***Nikahlayarak evine alırsın, sığındırırsın, barınak/koruma sağlarsın.****Azletmiş olsan da yanında sığındırmak için bakındığın kadın.*****İzole ettiğin, serbest bıraktığın kadın.******Daha idealdir.
*Kadınları.**Daha önceki ayetlerde sayılan kadınlar dışındaki kadınlar.
*Resûl Muhammed.**Yemeğin.***Nebinin eşlerine.
*Gizlerseniz.
*Nebi Muhammed'in eşlerinde. Emir nebinin eşlerinedir. Ayette sayılan kimseler nebinin evlerine geldiklerinde nebinin eşleri bu gelen kimselerde bir yasak/perde arkasından konuşmak zorunda kalmazlar. Ayet diğer kadınlarla ilgili değildir. Tüm kadınları bağlayacak olan bir emir olmuş olsaydı Yüce Rabbimiz Kur'an'ın birçok yerinde olduğu gibi "Ey mümin kadınlar...", ya da "Mümin kadınlara söyle..." şeklinde gelirdi. **İletişime geçtikleri kadınlar.
*Nebiye.
*Nebi Muhammed.**Bilinirler. Cilbabları görenler onların mümin kadınlardan olduğunu anlarlar. Cilbabın görevi kadını örtme değil onların tanınır olmaları içindir.***Tacize maruz kalmazlar.
*Tutuklamak anlamında değildir. Tutuklamak kelimesi sabitlemek kelimesiyle işaret edilir. Burada anlam ele almak, elde etmek, kuşatmak anlamındadır.
*Saatin.
*Kâfirlere.
*Cehennemde.
*Önceki nesil olan, büyük saygı duyulan kimseler. Atalar ve babalar dinine itaat etmek. **Şeytânın sapkın yoluna.
*Özgürleştirdi, serbestleştirdi.**Mûsâ'yı.
*Sunduk.**Emaneti, emanetten.
*Sizin ölüm olarak tanımladığınız şeyi. Tüm resûller tıpkı resûl Îsâ gibi sadece vefat ettirilmiştir. İnsanların ölüm tanımı gibi bir olay gerçekleşse de gerçek anlamda ölmemişlerdir. Bilinçleri kaybolmadan Yüce Allah'ın indinde/katında bulunan selam diyarına/yurduna yerleştirilmişlerdir ve orada Rableri tarafından rızıklandırılmaktadırlar. Tıpkı Yüce Allah yolunda katledilen kimseler gibi. İnsanlar Yüce Allah yolunda katledilen kimseleri kendi tanımlarıyla ölü olarak görseler de aslında o kimseler gerçek anlamda ölmemektedirler. İnsanlar sadece bu durumun şuuruna varamamaktadırlar; anlayamamaktadırlar.
*İnsanlar.**İblîs'e.
*İblîs'e.
*Allah.
*Alçak/aşağılık bazı insanlar Yüce Allah'a ve Kur'an'a iman edip müminlerden olacaklarına kendilerine fısıldayan cinlere iman ederler; onlara mümin olurlar; onlara tabi olurlar. Yüce Allah'ı ve Kur'an'ı terk ederler.
*Gözleriyle görmedikleri halde.
*Bentonit vb.**Bakır vb. ***Çok farklı renklerde elementler.****Kömür vb.
*Sıralananlara, dizilenlere.**Tek tek saf/sıra olanla.
*Kesinlikle yıldız değildir. Yıldız "necm" kelimesiyle işaret edilir. Kevkebler ancak yıldızların ışığını yansıtan gök cisimlerdir. Gezegenlerdir. Ay'ın kendisi de özünde bir kevkebtir.
*Dinleme ve işitmenin zikredilmesi de çok önemlidir. Evrenlerin ve paralel evrenlerin en küçük yapıtaşı titreşen (ses çıkaran) 1.65x10-35 metre uzunluğunda ipliksi yapılardır. Her farklı sicim farklı titreşir ve farklı bir nota gibi farklı bir atom altı parçacığı oluşturur. Her sicim ancak kendi evrenindeki atom altı parçacıklarını yaratır. Evren ve paralel evrenler aslında farklı müzikler icra eden birer orkestralardır. Yüce Rabbimiz bu müzikleri birbirine karıştırmamaktadır. Mârid şeytânları da aslında evrenimiz içindeki sicimlerin farklı titreşimi sonucu oluşan temel parçacıklardan oluşturlar. Bu sicimlerin titreşimi sadece evrenimizde bir sonuç doğurur. Göksel topluğun içinde bulunduğu bir üst boyuttaki hiperuzay evrenine yaklaşamazlar. Hiperuzay evrenine ait olan sicimlerin titreşim sesinin farkına bile varamazlar.**Önemlidir. Yüce Mele'ye doğru demek Yüce Mele'nin içinde bulunduğu hiperuzay evrenine doğru demektir. ***Aşağıya atılmak, fırlatılmak anlamı bizlere üst boyutlara çıkamadıklarını ve evrenimize doğru tekrar geri fırlatıldıklarını düşündürür. ****Cenap yan, kanat demektir. Fizikteki karşılığı ise boyuttur; "dimention"'dır. Anlarız ki evrenimizi ve bizlere bir Planck mesafesi kadar uzak olan ancak farklı boyutta mevcut olan evrenleri oluşturan sicimlerin birbirleriyle etkileşimi kısıtlanmıştır. Bir evrende oluşan mârid şeytânları başka bir boyuttaki evrene etki edemezler.
*Kovulma/sürülme.**Mârid şeytânlarına.***Hiç kesintisiz.****Terbiye edilir.
*Cinden bir kimse.**Kimseye.***
*Gözetilen, bakılan, ağırlanan.
*Zakkum.**Yüzeyin derinliklerinde.
*Zakkûm ağacından.
*Yedikleri zakkûm ağacının. **Anlarız ki içecekleri tertemiz bir sıvı değildir ve kaynardır. Anlarız ki yeraltı su kaynakları kaynar şekilde ve kontamine bir şekilde çıkmaktadır. Denizli ilimizin Buharkent ilçesinde yerin altında kaynar olarak çıkan suya lütfen bir bakın.
*Cehennemin derinliklerine inip karınlarını zakkûm ve bir karışım olan kaynarla doldurduktan sonra bir şekilde mecburen yüzeye çıkmak zorunda kalmaktadırlar. Anlarız ki cehennemin kökü/derinlikleri daha kötüdür. Ancak yemek yemek ve su içmek için aşağılara inmek zorundadırlar. Dönüş yine cehennemin yüzeyine olmak zorundadır.
*Seslendi.
*Nûh'u.
*Bir önceki ayetteki ahaliden kimseleri işaret etmesi daha olasıdır. Anlarız ki Nûh'la birlikte kurtulan kimselerin soyları da baki kalmıştır.
*Bıraktık.**Nûh'un.***Fi edatı içinde demektir. Sonraki gelen öteki nesillerin içinde Nûh'un üzerinde kalan/bırakılan Y kromozomunu baki kıldık. 37:108 ayetinde aynı ifade İbrahim için kullanılır.
*Nûh'u herkes selametle anacaktır.
*Nûh.
*Tufanda boğulanların nesilleri de devam edemedi. Yok oldu.
*Nûh'un Y kromozomu alt dallara yayıldı, dallandı. İbrahim bu dallardan bir tanesindedir.**Nûh'un.
*İbrahim.**Kalbinde maraz, hastalık, paslar, kilitler, perdeler olmadan.
*İbrahim.
*İbrahim.**Fi edatı içinde demektir. Anlarız ki İbrahim yıldızların haritasını çıkarıp inceleyebilmektedir.
*İbrahim.
*İbrahim'den.
*İbrahim.
*Söylev, söz, konuşma.
*İbrahim.**Sözde ilâhların.***Vuruş.
*İbrahim'e.**Zifaf; gelin alayı gibi acelece, çabukça.
*İbrahim.
*Yontarak yaptıklarınızı.
*İbrahim'e.**İbrahim'i.**Fi edatı içinde demektir. Ateş kompleksinin içinde olsun İbrahim.
*İbrahim'e.**İbrahim'e tuzak kurmak isteyen kimseleri.
*İbrahim.**İbrahim'in Harran'dan uzaklaşması için vahiy aldığını; Yüce Allah'ın gaybın bilgisini resûlüne bildirdiğini anlıyoruz.
*Karşılıksız ver.**İbrahim.**Evlat. Muhtemel ki İbrahim evli ancak çocuğu olmamaktadır. Bu nedenle Rabbini çağırmaktadır.
*Vahiy yoluyla bildirmeyle ya da daha sonra meleklerin müjdelemesiyle.**İbrahim'i.***İshâk'la.
*İshâk.**İbrahim'in.***Bilinçli, amaçlı hareketler, çabalar. Anlarız ki İshâk çocukluktan çıkmıştır. Ergenlik dönemi olabilir. Kısacası aklı başındadır. ****İbrahim.*****İshâk.
*İbrahim ve oğlu İshâk.**İbrahim. Baskıyla yatırmak, ***İshâk'ı.****Şakak kısmı üzerine.
*Seslendik.**İbrahim'e.
*İbrahim.
*İbrahim ve oğlu İshâk arasında geçen bu olay.**İbrahim'in gördüğü rüya.
*İbrahim'i.**İshâk'ın yerine boğazlanacak büyük bir fidye (yerine geçen).
*Bıraktık.**İbrahim'in üzerine.***Fi edatı içinde demektir. Sonraki gelen öteki nesillerin içinde İbrahim'in üzerinde kalan/bırakılan Y kromozomunu baki kıldık. 37:78 ayetinde aynı ifade Nûh için geçmektedir.
*İbrahim.
*Müjdelenen şey İshâk'ın büyüyünce bir nebi olacağıdır. **İbrahim'e.
*İbrahim'in.
*"Evren amaçsızdır, kendiliğinden oluşmuştur, bir amaç için var edilmiş değildir" gibi sözler edenlerin vay haline. Bu varsayımları hiçbir bilimsel delile dayanmayan bir zandır.
*Resûl Muhammed.
*Beşeri, beşere.
*Beşerden. Âdem'den.**Radyasyon, yakan ışıma.***Beşeri, Âdem'i.
*Cennetten.
*İblîs.
*İblîs.**Beşer. İnsanoğlu.
*Kur'ân.
*Hoşnut olmaz, istemez, dilemez, onaylamaz.
*Tâğûda.
*Kavlin/kelamın. Kur'an'a.
*Seslenildi.
*Fiil geçmiş zaman kipiyle gelmiştir. Mutlak ki daha önce canlı olan bir varlığın öldürülmesi eylemi işaret edilir.
*Allah.**Resûl Hûd'un getirmiş olduğu ayetleri.
*Kur'ân.
*Allah'ın.
*Kur'an.**Allah'a.
*Saate.**Kaygı duyanlardır.***Saatten.****Saat.*****Saatin geleceğine karşı çıkanlar, saatin varlığına itiraz edenler.
Cibrîl benzeri şerefli resûller/elçiler.
*Kutsal kitabı. **Kesin delillere dayanan bir iman/inanç idrakın/algılaman yoktu.***Kur'an'ı. Kur'an'la.****Sen de Kur'an ile doğru yola kılavuzlarsın.
*Ortaya vurulur.**Resûl Muhammed.***Misalden.
*Resûl Muhammed'in kavmi/toplumu.**Sözde ilâhlar.***Îsâ.****Ortaya vurmuş.*****Misali.******Resûl Muhammed.
*Îsâ.**Sadece Yüce Allah'a kul.***Îsâ'nın.****Îsâ'yı.
*Kur'an. Zamir Îsâ yerine Kur'an'a gitmesi gereklidir. Çünkü Îsâ ile ilgili konu 43:59 ayetinde bitmiştir. 43:60 ayetinde konu genelleşmiş ve melekler zikredilmiştir. Firavundan bahseden 43:56 ayetinden Îsâ'dan bahseden 43:57 ayetine "vav" bağlacı ile geçtiği gibi. Saatle ilgili bilgiler Kur'an'dan alınabilecektir.**Hem saate hem de Kur'an'a gidebilir.***Yüce Allah'a.
*Allah.**Allah'adır.***Hükümdarlığı, sahipliği.*****Allah'ın.****Allah'a.
*Hâ, Mîm.
*Kur'an'a.
*Kur'an'ı.**Kadir gecesinde.
*Gecede.**Farklılaştırılır.***Bilge/bilgelikle hükmeden.
*Kitaplar gönderen; nebiler ve resûller gönderen.
*Kitaplar, nebiler ve resûller göndermesi.**Allah.
*İlmel yakin olan kesin ilim (Fizik, Kimya, Astronomi vb.) sahibi olursanız.
*Allah'ın.**Bu dünyadaki eski atalarımız ve/veya ilk cennetteki ata bedenlerimiz.
*İnsanlar.
*Tüm insanları kuşatır; etkisi altına alır. Kaçış asla mümkün değildir.
*Kurtuluş yolu/yöntemi keşfet. **Tüm insanlar imanla Rablerine yalvarmaktadır.
*Gelmişti.**Sözle "Ben Allah'ın resûlüyüm!" değil de Kur'an'dan apaçık delilleri gösterip "Benim Allah'ın resûlü olduğum Kur'an'da şu şekilde işaret edilmiştir" diyen.
*Resûlden.**Aklı örtülmüş, kafayı yemiş/sıyırmış.
*Kurtuluş yolu/yöntemi keşfet. **İnsanlar.
*Saât günü. MS 2292; 17 Mayıs Güneş tutulması vakti. **Şiddetle saldırmak; zorla üzerine çökmek; nakavt etmek/yere indirmek.
*Duman felaketine maruz kalan insanlardan.**Gelmişti.***Asil, seçkin, yüce gönüllü, cömert, eli açık.****Mûsâ.
*İsrâîloğullarını.**Mûsâ.
*Yücelik taslamayın.**Mûsâ.***Dokuz ayetle/mucizeyle.
*Mûsâ.
*Uzaklaştırın.
*Yürüt, ilerlet, seyri başlat.**Takip edilenlersiniz.
*Sakin, dingin, huzurlu, sükunetli.
*Cennet gibi yerler.**Su gözeleri, pınarlar.
*Asil, seçkin, cömert.
*Olmuşlardı.**Mısır'da.
*Mısır'ı.
*Firavunun azabından.
*Firavun.
*İsrâîloğullarına.**Tevrât'ın ayetleri.***Tevrât'ın. Eril zamir Tevrât'a gider.****Tevrât'a tabi olup olak apaçık sıkıntılı/zor bir test olacaktır.
*Tevrât'ın ayetleri yerine Talmud uydurmalarına/söylentilerine/hadislerine tabi olarak sınavı kaybeden Kur'an'ın indiği dönemdeki İsrâîloğulları.
*Ölüm.**İlk cennet evreninden kovulurken yaşadığımız ölüm.***İsrâîloğulları.****Ölmeyeceğiz, yargılanma için neşredilmeyeceğiz, haşredilmeyeceğiz, direkt olarak cennete gideceğiz. Bizler üstün ırkız; Allah'ın seçkin kullarıyız.
*Ölmedilerse getirin onları da görelim.
*Şerefli Kur'an'ın indiği dönemdeki İsrâîloğulları. Tevrât yerine Talmud hadislerine/söylentilerine tabi olmuşlar.
*Gök ve yeri.**İnsanların.
*Vakti belirlenmiştir. Asla şaşmaz. Mutlaka gelir.**Tüm insanlar bir araya getirilir.
*Zenginleştirmez.**Yakın koruyucu bir sahip.
*Yüce Allah'ın o gün rahmetiyle yardım edeceği kimseler vardır.**Allah.
*Yavaş akan erimiş metal, katran, zift, yağlar.**Kaynamak, fokurdamak, fermante olmak, mayalanmak.
*Kaynama noktasında olan sıvıların/suyun.
*Günahkarı.**Cahîm cehennem evreninde bulunur. Cehennem evreni ahiret evreninden daha aşağıda bir evrendir. Günahkarın alçak evrene taşındığını anlarız.
*Azabı.**Günahkar kimse.***Sözde güç yetiren.****Sözde asil, seçkin.
*Güvenilir.**Durdukları yer.
*Pınarlarda.
*Cennet ashâbı.**Karşılıklı görüşmeyi kabul edenler.
*Eşleştirdik.**Cennet ashâbını.
*Cennet ashâbı.**Cennette.
*Cennet ashâbı.**Cennette.***İlk cennetteki ölüm. İnsanların ilk cennetten orada işledikleri günah nedeniyle çıkarılması. Öldürülmesi.****Allah.*****Cennet ashâbını.
*Azametli, büyük, çok görkemli.
*Kur'an'ı.
*Olaylara ilgisiz kalmamak gereklidir; takip etmek, gözlemlemek gereklidir. Uyanık olmak gereklidir.
(بَصَٰٓئِرُ) besairu kelimesi (بصر) bir şeyin iç yüzünü anlama (insight), iyice anlama-içine işleme (penetration), muhakeme yeteneği-ayırma yetisi (discernment), anlama-kavrama (understanding), aklî algılama (mental perception), aklî görüş (mental vision) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 75 (of 1303)‘besairu’ kelimesi isim olarak gelmiş ve çoğuldur. Bu kelimenin anlamı düşünüldüğünde Kur'an’ın aklî algılamalar olduğu, aklî görüşler olduğu anlaşılır. Bu da bize Kur'an’ı akıl ile okumamız gerektiğinin en büyük delillerinden bir tanesini sunar. Kur'an akılla ve iyice anlaya anlaya okunmalıdır.Bak;https://kuranmucizeler.com/bu-kuran-akli-algilamalardir-insanlar-icin-ve-dogru-yola-bir-kilavuz-ve-bir-rahmet-emin-olan-bir-kavim-için
*Bid’an; göklerin benzersiz olarak ilk kez yaratılması da aynı kelimeyle işaret edilir. "Benden önce de resûller geldi. İlk başlaması ben değilim."
*İnsanı.**İnsanın.***Sâlihâta
*Ümmetlere verilen söz mutlak ki onlara da geldi.
*Kur'ân'a.**Kur'ân'ın dinlenmesi.
*Saatin.**Saatin geleceği konusunda daha önceden yapılan hatırlatmalar.
*Kalbe.
*Göğü.**Göğe.
*Yeri.**Yerde.***Çiften (erkek/dişi)
*Rüzgâr.**O şeyin.***O şeyi.****Parçalanmış, çözülmüş.
*Evren**Çoğul olarak gelmiştir. Evren 4 temel kuvvetle bina edilmiştir. Bunlar; zayıf nükleer güç, kuvvetli nükleer güç, elektromanyetizma ve kütle çekim kuvvetidir. ***İsim kelimesi ve çoğul olarak gelmiştir. Evrenimiz karanlık enerji tarafından hızlanarak genişletilmektedir.Evrenin şişmesi-genişlemesi ve Kur'an
*Mestûrin
*Yıldızlar görünür hale geldikten sonra.
*Sirius B yıldızı.
*Resûl Muhammed.
*Söylem, konuşma, telaffuz.
*Kur'an.
*Cibrîl.**Resûl Muhammed'e.***Cibrîl'e Yüce Allah'ın sağlam arşında itaat edildiğini, kuvvet sahibi olduğunu ve emin bir varlık olduğu 81:20 ve 21. ayetlerinden anlarız.
*Cibrîl.
*Cibrîl.
*Cibrîl ile nebi ve resûl Muhammed arası.
*Allah. Yüce Allah vahyi Cibrîl aracılığıyla kulu nebi ve resûl Muhammed'e vahyetti.
*Resûl Muhammed'in gönlü.**Cibrîl'i ve vahyin indirilme yöntemini. Yüce Allah'ı gözler asla göremez. Resûl Muhammed haşa Yüce Allah'ı görmüş değildi. Cibrîl'i gördü.
*Resûl Muhammed.
*Cibrîl'i.
*Bir yerin, mekanın sonunda bulunan. "Köyün son ağacı olan kavak ağacının yanında bekle beni" demek gibidir.
*Sidre/Hünnap ağacının.**Gelip geçenlerin sıcaktan sığındığı ve oturup dinlendiği yer.***Bahçe.
*Resûl Muhammed.**Yüce Allah Cibrîl aracılığıyla, tabiri caizse sidre/hünnap ağacını ışık hızında yazan bir 3D yazıcı haline sokmuştur. Resûl Muhammed'e burada ne gösterildi bizlere bildirilmemiş. Benim görüşüme göre evrenin yaratılışı gösterilmiş olabilir.
*Allah'a.
*Bükülmüş/eğri,
*Lât, Uzzâ ve Menât gibi insanların kendi isimlendirdikleri ve ilâh olarak kulluk ettikleri şey.**Kur'an.
*
*Hiperuzayda, Rabbimizin arşında, üst boyutlarda.
*Ahiret ve onun kuralları hakkında yanlış ve sapkın inanışa sahip olmak.**Anlarız ki müşrikler göklerdeki melekleri Lât, Uzzâ, Menât gibi dişi isimleriyle adlandırmışlardır. Bu isimler adına yaptıkları putların içine meleklerin tecelli ettiklerini düşünmektedirler. Aynı zamanda Allah'a da iman ederler.
*Melekler hakkında.**İlmel yakınları yoktur. Kesin ilim olan fizik, kimya, astronomi gibi ilimleri bilmezler.
*İlgilenme. Musallat olma.
*Ulaşabildikleri ilim pek azdır.**Allah.***Allah'ın.****ek tanrıcı olan İslam.
*Karşılığını vermesi.
*Sıfat değil isim kelimesidir. Çoğuldur. Dikkat: Günahları derecesi ne olursa olsun sürekli işlemek de büyükleştirir. **Büyüklerden olan günahlar dışında kısa süreli, tekrarlamayan.***Allah.****Yeryüzündeki atomlardan evrim süreciyle.*****Fetüs.
*Cimrilik etti.
*Sırt çeviren kimsenin.
*Nebi ve resûl olan İbrahim'e de sahifeler verildiğini anlarız.
*Çabasının, gayretinin karşılığı dışında hiçbir şey yoktur. Torpil yoktur.
*Çabası.**İnsanın.***Sâat yaklaştı ve Ay yarıldı. MS 2292 yılının 17 Mayıs günü gerçekleşecek olan Güneş tutulmasıyla evrenin yırtılmış kısmı ışık hızında Güneş sistemimize gelecektir Rabbimin izniyle.
*Karşılığı verilir.**Karşılık.
*Sonuç, bitiş, netice.
*Allah.**Ayrıca anlayabiliriz ki nihayet geldiği zaman insan ya ağlar ya da güler. 3. bir seçenek yoktur. Ya cehenneme girdirilir ya da cennete girdirilir.
*Allah.
*Allah.**Eşi, çifti.
*Ejeküle edilmesi, erkeğin penisinde bulunan bulbocavernosus kasının ritmik kasılmasıyla önceden depolanmış olan meninin dışarıya boşaltılması.
*Allah'ın.**Ertelenmiş olan diğerini.
*Allah.**İsim kelimesi. Mümin kullarının kalplerine doygunluk hissini verendir.
*Allah.**Allah'tır.
*Allah.
*Yerlerinde kaldırmış, durdurmuş, devam ettirmiş.**Allah.
*Helak etti.**Nûh kavmi.
*Yalan olanı. Dışı içi ters olan. Yalan olmuş yerleşim yeri. **Allah batırdı, çöktürdü, içe kollaps etti. Bu çöktürmeyle dış olan yüzey, ufuk, yerleşim yeri çöktü ve iç oldu.
*Selin getirdiği alüvyon.**Yerleşim yerini.
*Kur'an.**Önceki kutsal kitaplardan.
*Mekan ve zaman olarak yaklaşmak, yakınlaşmak. Sâati getirecek olan evrenin yırtıkları ışık hızında Güneş sistemimize doğru geliyor olabilir. **Sâat. 54:1 ayetinde Ay'ın yarılması sâatin yaklaştığını gösterir. Sâat Rabbimizin izniyle MS 2292 yılında 17 Mayıs tam Güneş tutulmasında dünyamıza ulaşacaktır.
*Yaklaşan sâate.**Keşfeden, bir çözüm/kurtuluş yolu bulan.
*Acayip şaşırmak.
*Bu söze karşı gülersiniz.**Oysa ağlamanız gerekirken ağlamazsınız.
*Kararlı yer, karar yeri, sabit yeri, konut, mesken, yaşam yeri, ikamet, oturak yeri, dinlenme yeri. Emrin geldiği bir yer vardır. Lev-i Mahfûz'da kayıtlıdır.
*Haberin.
*Yüksek derecelere.**Fayda verir.
*Kabul edilmeyen, reddedilen.
*Mezarlarından, gömülü oldukları yerden. Ahiret evreninde içinde gömülü bulundukları topraktan.
*Boyunları uzatmış hızla koşanlar.
*Nûh'u.**Nûh.
*Pınarlar, gözeler.
*Nûh’u.
*Gemi.**Nûh’a.
*Dişil zamir gemiye/tekneye gider.
*Âd'ın.
*Kökü oyulan, sökülen.
*Sâlih'e.
*Sâlih'in.**Sâlih.
*Yakın bir gelecekte.
*Paydır.**İçmek, içme zamanı.***Pasif gelmiştir. Sırası gelen önceden hazır edilir.
*Seslendiler.**Arkadaşları; görevi.***Arkadaşları; kesme fiili yok. Yaralama ve kısırlaştırma eylemi var.
*Lût ve ailesini.
*Karşılığını veririz.
*Lût.
*Lut'a.**İbrahim ve Lût'u ziyaret eden şerefli elçi olan melek.
*Lû'un kavmini/toplumunu.
*Firavuna gönderilen 9 ayeti/mucizeyi.**Ayetin.***Güç yetiren.****Kudretli, başarıya ulaşmaması mümkün olmayan.
*Yazıtlarda.
*Arkalarına bile bakmadan kaçarlar.
*Yıkıcı, afet, felaket.
*Şeyi.**Ölçüyle/takdirle/belirlemeyle.
*Emir ışık hızındadır.
*Şeyi.**Yazıtlardadır.
*Küçük büyük fark etmeksizin her şey. Tek bir sicim de evrenin kendisi de. Hiperuzay da. Üst boyutlar da satırlanmıştır. **Rakamlanmış yazıt şeklinde satırlarla dijitalize edilmiştir. Evrenin kuantum bilgileri olan Qbit'ler Levh-i Mahfûz'da kayıtlıdır. Bu kaydın satırlı olduğunu ayetten anlarız.
*Surenin Yüce Allah'ın Rahmân sıfatıyla başlaması asla boşuna değildir. En yüce merhamete sahip olan Rabbimiz bu sıfatını Rahîm sıfatıyla tecelli ettirmektedir. Bir anne rahminin bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olması gibi Rabbimizin Rahmân sıfatı da evrenimizi ve paralel evrenleri kendi arşında bir anne rahmi gibi sarmış kuşatmıştır. Tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadır.
*Kur'an öğretilen bilinçlerin transfer edileceği avatar bedenler yerden/yeryüzünden evrim süreciyle milyarlarca yılda hazır hale getirildi.
*İnsana.**İnsanı diğer türlerden ayrıcalıklı yapan şey yaratılış özelliği olan beynidir. Beyin de avatar bedenin evrimleşmesi sürecinde gelişti ve insan düşünebilen, akledebilen bir varlık oldu. Düşüncelerini ve fikirlerini diğer insanlara beyan ederek aktarabilir hale geldi. Bu aktarma sureci insanın edinmiş olduğu deneyimleri bir sonraki nesillere aktarabilme olanağı da sağladı. Bu da insanoğlunun gelişmiş bir varlık olmasını sağladı. Ayette insanın beyan etme yeteneğinin vurgulanması gerçekten büyük bir mucizedir.
*Antik uygarlıklar Güneş ve Ay’ın asla şaşmayan, daha önceden hesaplanmış gibi hareketler yaptığını tespit etmişlerdi. Günümüzde modern astronomi bilimi Güneş ve Ay’ın binlerce yıl sonra nerede olacaklarını saniyesine kadar hesaplayabilmektedirler. Mutlak ki bu durum Güneş ve Ay’ın bir hesap ile olması nedeniyledir; Yüce Allah izin vermesiyledir. Yüce Allah ayette Güneş ve Ay’ın hesabını çözebilirseniz onların hareketlerini anlayabilirsiniz buyurmaktadır. Kur’an her daim insanlığı bilime yönlendirir.
*Evren.**Evreni.
*Yüce Allah'ın evrene koymuş olduğu sabitler (55:7) evrenin bir denge içinde akıp gitmesini sağlar. Ayette insanoğluna çok önemli bir uyarı yapılmaktadır. Evrenin bu sabitlerle oluşmuş olan dengesinin sınırlarının aşılmaması gerektiği bildirilmektedir. Mutlak ki Yüce Rabbimiz doğru söylemiştir. İnsanların Rahman'ın uyarısını dinlemediği de ortadadır. Atmosferse atom bombası patlatan bu tür Rabbinin emrini çiğnemiştir. Tek tanrıcılar olarak; sadece Kur'an diyen kimseler olarak Rabbimizin emrine uymalıyız. Dünyamızın dengesini bozmamalıyız. Düzeltmek için çalışmalıyız.
*Reyhanın/fesleğenin işaret edilmesi boşuna değildir. Kur'an’da reyhan/fesleğen (ocimum basilicum) neden işaret edilmiş olabilir? Rahatlatıcı/sakinleştirici özelliği işaret edilmiş olabilir mi?
*İki farklı denizin karşılaşma gölgesi. Cebelitarık bölgesi örnek olarak gösterilebilir.
*Ayette iki denizin (tuzlu suyun) birbiriyle karşılaşma bölgeleri işaret edilmiştir. Atlantik okyanusuyla Akdeniz arasındaki Cebelitarık bölgesi örnek olarak gösterilebilir. İki denizin tuz yoğunlukları farklı olduğu için iki deniz arasında bir sınır, bir berzah/engel oluşmaktadır. 35:12 ve 25:53 ayetlerinde ise tatlı su ile tuzlu suyun karşılaşma bölgeleri işaret edilmiştir. ayetleri okurken bu farka dikkat etmek gereklidir.
*Bol suda yani denizlerde bulunan, yükseltilmiş, dağ gibi yükselen ve alçalan akanlar sayesinde dünya balıkçılığının %25'i sağlanmaktadır. Bu yükselen akanları takip eden deniz ürünleri Rabbimizin nimetlerindendir. Tam olarak 31 kez "Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini (siz ikiniz) yalanlarsınız?" tekrarı işte bu nedenledir.
*Asla yok olmaz, eksilmez, zarar görmez.
*Yerin çaplarının işaret edilmesi Dünya gezegeninin küre şeklinde olduğuna işarettir. Gökler de evrenimizi işaret eder. Evreni delip geçmek için bir üst boyuta doğru çıkmak gereklidir. Evrenimiz bir Picard hunisi şeklinde olup bu huninin yüzeyindedir. Picard hunisinin enine kesiti bir çemberdir. Evreni delip geçmek için de çapların işaret edilmesi gerçekten büyük bir mucizedir. **Dünya gezegenini çapından delip karşısına çıkmak mutlak ki büyük bir güç, kuvvet ve bilim ister. Aynı şekilde evreni de delip geçmek muazzam bir sultan yani yetki, güç ve kuvvet ister. Yüce Allah yerin çaplarından delinebileceğini ve evrenin dışına çıkılabileceğini bizlere bildirmiştir.
*İki paralel evren arasında yakıcı ve yayılan bir radyasyon varlığı iki paralel evren arasındaki iletişim bağlarını koparabilir.**Nuhâs, bakırla örtmek, kaplamak. Bakır atomu temelli bir örtü/kılıf/kaplama da iki paralel evren arasındaki iletişim bağlarını koparabilir. ***Yardımlaşma işaret edildiği için gönderilen insanları ve cinleri yok etmek için değildir. Yardımlaşmayı yani iletişimi engellemek içindir.
*Evren**Kırmızı, pembe. ***Dihân, yağlamak, boyamak, sürtmek, greslemek (katı yağla yağlamak), sıvamak, boyamak.
*Her şey ortadadır. Artık sadece ceza/karşılık verme zamanıdır. Günahlar/suçlar için bir açıklama, bir tevbe isteği yapılmaz.
*Rabbinin mekanında, O'nun huzurunda hesap vermek için durulan yerde olmaktan.**İki cennet evreninin işaret edilmesi insan ve cinlerin cennetlerinin farklı olacağını düşündürür. Cennetlere girmeyi hak eden insan ve cin klanından bireyler kendilerine özgü cennetlere gireceklerdir.
*Dişi ve erkek özelliği olan.
*Kolayca ulaşılabilir.
*İlgisi, alakası, sevgisi, bakışı asla uzağa gitmeyen, uzaklaşmayan.
*Daha alçak seviyede.
*Çoğul ve aktif isim kelimesi olarak gelmiştir. Hûrilerin zorla değil kendilerinin isteğiyle kendilerini kısıtladıkları anlaşılır. **Bulundukları yerleşim yerinden hiçbir zaman uzaklaşmayan, ayrılmayan, terk etmeyen.
Ayette geçen ‘lilmukvine’ kelimesinin kökü (قوي) olup güçlenmek demektir. Türkçeye de takviye etmek olarak geçmiştir. Ayette Yüce Allah’ın ateşi insanlar için bir güç vesilesi yaptığı da ortadadır. Ateşin insanlığı sağladığı faydalar saymakla bitmez. Ateşte pişirilen etin çiğ ete göre çok daha fazla enerji verdiği de yakın zamanda bilim insanları tarafından ortaya çıkarılmıştır. Yüce Allah’ın ayetleri her daim doğrudur.
*Kur'ân'a.
*Allah.
*Nebiler yani kendilerine kitap verilen resûllerin tamamı mutlaka Nûh ve İbrahim'in soyundan/zürriyetinden gelir. **Nûh ve İbrahim'in soyundan gelenler. Araplar ve İsrailoğulları bu soya dahildir.***Nûh ve İbrahim'in soyundan gelenlerin, biyolojik olarak ataları Nûh ve İbrahim olanların çoğu fasıktır. Azı doğru yola kılavuzludur.
*Yurt, memleket. Yesrib yurdu.**Hicret edenlerden.***Yesrib yurdunda bulunanlar.****Fiil pasif geldiği için verdikleri değil verildikleri olur. Anlarız ki hicret edenler Yesrib yurdunda bazı ailelere verilmişlerdir. Paylaştırılmışlardır.
*Sizlerin doğmasını sağlayan rahimler (anne, anneanne, babaanne). Ortak rahimlere sahip kimseler.
Bu ayette İbrahim peygamber müminlere bir örnek, bir rol model olarak gösterilmektedir. Tıpkı Muhammed peygamberin 33:21 ayetinde rol model olarak gösterilmesi gibi. Çok ilginç ki İbrahim peygamberden başka onun yanında olan mümin kimseler de örnek gösterilmiştir. Hatta 60:6 ayetinde bu kimselerin müminler için güzel bir örnek oluşu 2. kez vurgulanmaktadır. İbrahim peygamberin ve yanındaki kimselerin hangi özelliği en üst seviyede vurgulanmıştır?Ayetten anlarız ki bu kimselerin tek tanrıcı olmaları, tek/sadece Yüce Allah’a kulluk etmeleri örnek alınmalıdır. Ayete çok önemli bir işaret daha göze çarpar. Tek tanrıcılar Yüce Allah’a ortak koşarak iman eden müşriklerden kendilerini ayırmalıdırlar. Müşrikleri kendilerine bir dost veya yakın koruyucu bir veli edinmemelidirler. Müşriklerin gücü ele geçirdiğinde hiç acımadan gerçek müminleri toptan katledeceği asla akılardan çıkarılmamalıdır. Gerçek müminler müşriklere karşı kalplerinde bir hoşnutsuzluk zaten hissederler. Bir düşmana karşı nasıl tedbir alınıyorsa müşriklere karşı da aynı tedbirler alınmalıdır. Tek tanrıcı kimseler toplumu şirk konusunda aydınlatmalıdır. Müşriklerin düşmanlığını kazanırım diye sadece Kur’an demeye korkmamalıdır. Hiç korkmadan İbrahim peygamberin yolu olan, tek tanrıcılık yolu olan sadece Kur’an’a davet etmelidir. Müşriklerle mücadele Kur’an’la yapılmalıdır. Bazı kimseler 33:21 ayetinde Muhammed resulün bir rol model olarak gösterilmesini söylentilere/hadislere dayanak olarak ortaya koymak isterler. Oysa hemen anlaşılacağı gibi Muhammed resulü örnek almak sadece Kur’an demektir. Muhammed peygamberin yaşadığı dönemde asla yazdırmadığı, vefatından yaklaşık 230 sene sonra oradan buradan toplanan söylentileri örnek almak Muhammed peygamberi örnek almak asla değildir. Ayette İbrahim peygamberin müminler için örnek olmaması gereken bir davranışını Rabbimiz bizlere bildirmiştir. O da İbrahim peygamberin babası için mağfiret yani bağışlanma dilemesidir. Anlarız ki İbrahim peygamberin babası müşriktir. Müşrik olan bir kimse için; bu kimse babamız anamız, çocuklarımız da olsa onlar için mağfiret dilemek örnek bir davranış değildir. Müşrikler zalimdir. Yüce Allah'ın asla affetmeyeceğim buyurduğu bir günahı işlemişlerdir. Bak;https://kuranmucizeler.com/oldu-sizlere-allah-in-resulunde-guzel-bir-ornek-sirk-dininin-kaynagi-olan-hadislere-dayanak-yapilmaya-calisilan-bir-ayet
Ayette geçen 'onlarda' kelimesi 60:4 ayetinde işaret edilen İbrahim peygamberle birlikte olan tek tanrıcı kimselerdir. Bak; 33:21
*Nebi İbrahim ve yanındaki kimselerde.
*Muhâcir kadınları, muhâcir kadınların.**Kâfir erkeklere, kâfir erkekler, kâfir erkeklerin.
*Kâfir erkeklere, kâfir erkekleri.**Kadınlar.***Allah'a.
**Nebi Muhammed.**Kadınlara. Sen de biat et onlara. Bu noktada biat kelimesinin karşılıklı olduğunu net bir şekilde anlarız.
*Gerçek müminler öyledikleri şeyleri faaliyete geçirirler. Boş sözler söylemezler. Tabiri caizse lafla peynir gemisi yürütmezler.
*Büyük bir iğrençliktir/tiksinmedir.
*Allah'adır.**Mülkiyet. Sahiplik. ***Allah.
*İddet sürelerini gözeterek/hesaplayarak boşayın.**Onların işleri artık Yüce Allah'adır. Dilediği gibi emreder.
*İddet sürelerine.
*Erkeğin rızıklandırılmasının işaret edilmesi anlamlıdır. Boşanmalarda erkek boşadığı kadına karşı cimrilik etmemelidir. Kadının ihtiyacı varsa mutlak karşılamalıdır. Yüce Allah onu (erkeği) hiç de hesaplamadığı bir yerden rızıklandırır.**İnsanın hesaplayamayacağı şeyleri Rabbimiz hesaplar. Ona gereken rızkı verecek olan mekanizmaları hesaplar ve gerçekleştirir.
*Büyütür, azametli kılar.
*Kadınlara mesken/barınak/kalacak/tutunacak yer sağlamak.**İmkanınızdan, gücünüzden.***Sıkıntı yaratmak.****Buyurmak.****Bebeği.
*Kentin.**Rabbin.***Kente.
*Kent, kentin.
*Sayısı belli olarak, ardışık gelecek şekilde.
*Resûl Muhammed.**Aydınlık.***Cennetin.****Kimseye.
*Çoğul dişil gelmiştir. Yedi göklerin çoğulu ve yerin çoğulu. Hem gökleri, hem yeri hem de her ikisini işaret edebilir. Anlarız ki çoklu gökler (atmosferlere sahip yerler/gezegenler) içeren başka Güneş sistemleri işaret edilmiştir. Galaksimizde 400 milyar yıldızın etrafında dönen çok sayıda yer/gezegen gökleriyle (atmosferleriyle) birlikte dönmektedir. **Bu gezegenlerin atmosferleri de aktiftir. Emir/işler Yüce Allah'ın dilediği şekilde ilerler. Tıpkı sizin Dünya gezegeninizdeki gibi. Atmosfer ve yer arasında emir/işler sürekli akar.***Eğer ki ilimle ve bilimle bunları görürseniz Yüce Allah'ın nasıl bir ölçü koyduğunu anlarsınız. ****Yüce Allah bizlere ilmi işaret etmektedir. Yüce Allah'ın kendisine ilmi artırdığı kimseler bu yedi gökler ve yerden benzerlerindeki ölçüye tanık olur.
*Nebi Muhammed.
*Diyalektle/jargonla/ağızla yaptığınız yeminler gerçek yeminler asla değildir. Çözeceksiniz bunları. Bak: 2:225.**Sahibinizdir.
*Nebi Muhammed, Nebi Muhammed'e, **Eşlerden birisi diğerlerine.***Sözü/hadisi.****Eşlerden birisinin diğerlerine haber verdiğini.*****Sırlaştırılmış sözü diğerlerine haber veren eşe, sırlaştırılmış sözü diğerlerine haber veren eş.******Sırlaştırılmış sözü diğerlerine haber vermesini.***
*Nebi Muhammed'in iki eşi.**Nebi Muhammed'e, Nebi Muhammed'in.
*Nebi Muhammed'in, Nebi Muhammed'e.**Kadınlar.
*Ateşin.
*Nebi Muhammed.**Cennetin.***Aydınlıkları, aydınlığımızı.
*Nebi Muhammed.
*Ortaya koydu, vurdu. Bu ortaya koyma surenin başında işaret edilen nebi Muhammed'in eşlerine de bir derstir, örnektir. Nûh ve Lût karılarını kurtaramamışlardır. Nebi Muhammed'in karısı olmanız size asla bir fayda sağlamaz buyurulmaktadır. **İki kadın, iki kadına.***Nûh ve Lût'a, Nûh ve Lût.
*Ortaya koydu, vurdu. Bu ortaya koyma surenin başında işaret edilen nebi Muhammed'in eşlerine de bir derstir, örnektir. Cehenneme gideceği kesin olan firavunun karısının mümin bir kadın olduğunu, Yüce Allah'a teslim olduğunu ve zulme karşı mücadele ettiğini anlarız.**Firavunun karısı.
*Meryem'i işaret ederken eril tekil zamirle gelmesi büyük bir mucizedir. Bu da bizlere Meryem'in gerçek bir hermafrodit (Dış cinsel organı kadın olmakla birlikte karın içinde hem yumurtalığın hem de testisin bulunması) olduğunun başka bir delilini sunar. Meryem'in vücudunda bazı hücreler 46 XX, bazı hücreler 46 XY kromozomuna sahipti. **Yazıtlarını. Levh-i Mahfûz kitabında yazılı olan kuantum bilgileri tecelli etti ve Yüce Allah'ın kelimesi/emri/buyruğu yerine geldi.
*Allah.**O'nun. Allah'ın.***Mülkiyet. Sahiplik.****Allah.
*Gerçek, hak olan o şey.
*Rüzgârı.**Âd kavmi.***Kökünü kazıyacak şekilde, hiç durmadan.****Yurtlarında.
*Cehennemin ateşi. Hutame veya Hâviye. Hutame olması daha olasıdır.
‘mâ meleket eymânuhum’ ‘sağ ellerinin malik olduğu’ demektir. Bir sözleşme, bir antlaşma gereği bazı kimselerin emrinde ve hükmünde olan kimselerdir. Günümüzde evlerde ya da iş yerlerinde maaşla çalışan işçiler örnek verilebilir. Bir önceki ayette geçen ‘onlar bacak aralarındakileri koruyucudurlar’ işareti düşünüldüğünde bacak arasında bulunan cinsel organ bölgelerini ancak eşleri veya kendileriyle bir sözleşme içinde çalışan erkek ya da kadın kimseler görebilecektir. Olayın cinsel ilişkiyle, nikahla bir ilgisi yoktur. Olay bacak arasındakileri görebilecek kimseleri işaret eder. Bu ayette sözleşmeli olarak evde çalışan yaşlı bakıcılar, hasta bakıcıların gibi kimselerin işaret edildiği ortadadır. Çünkü hiçbir şekilde bu durum ayıplanmaz. Eşlerin veya bakıcıların gerektiği durumda bacak arasındaki bölgeyi temizlemek gibi amaçlar için görmesi gerekebilir.
*Yaşlı/hasta bakımı yapanların (kadın/erkek) gerektiğinde cinsel organları görmesi ayıplanmaz.
*Süre.
*Açık, ortada, meydanda, herkesin içinde yapılan.**Gizli, örtülü olarak.
*Cennetteki gibi bir hayat.
*Katman katman yaratılış. Bu yaratma şekli sadece göklerde değil her yerde karşımıza çıkmaktadır. Atom seviyesinde de katmanlı yaratılış mevcuttur.
*Yedi göklerde, çoklu göklerde. Çoklu gökler içeren Güneş sistemimiz.**Aydınlık.***Lamba. Işığını kendisi üreten.
*Yetiştirdi.
*İnsanın atomları yere karışır. **Ahiret evreninde oluşan yerden tekrar bir çıkış söz konusudur. Yeni bedenlere bilinçlerin transfer edilmesiyle insan tekrar dirilir.
*Dünyanın yüzey alanı Hadean döneminde yarıçapının artmasıyla 4πr² formülüne göre genişletilmiştir.
*Yerden.
*Rabbim.
*Nûh'un yaşamış olduğu yer.**Nûh'un diyarı/yurdu.
*Fiziksel bir doğum değildir. Fiilin öznesi kadın değildir. Özne eril ve çoğuldur. Çoğaltma, çoğalma, bir şeyden türemeyi işaret eder.
*Kur’ân’ı.
*Kur’ân.**Kur’ân'a.
*Yüce Allah dedi:
*Yüce Allah dedi:
*İşaretlerle kanaat getirdik.
*Cinler.**Kur’ân'ı.***Kur’ân'a.
*Cinler.
*Yüce Allah dedi:
*Şiddeti giderek yükselen, tırmanan bir azap.
*Yüce Allah'ın mescitleri işaret etmesi sonrası çağrıyı/duayı işaret etmesi anlamlıdır. Vakitli salâtlar sonrası (sabah salâtı, akşam salâtı ve toplantı salâtı) beynin secdesi sonrası (fiziksel bir secde eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a dua etmek gereklidir.
*"Resuller postacı mı? Sadece kitapları mı getirdiler? Onlar bizlere kutsal kitapları açıklar, uygulamalarıyla kitapta olmayanları bizlere öğretirler" diyenler 72:21/22/23 ayetleri iyi okusun. Resuller sadece postacıdır. Yüce Allah'tan aldıkları vahyi harfi harfine deklere ederler, beyan ederler, insanların anlayacağı dilde okurlar.
*Resullerin, şeyhlerin, tarikat liderlerinin geleceği bildiklerini iddia etmek büyük bir şirktir. Ayetten açık ve net olarak anlarız ki şerefli Kur'an'la şereflendirilmiş olan Muhammed peygamber bile geleceği bilememektedir.
*Allah.**Resûlün.
*Allah'ın.**Resûller.***Allah.****Resûllerle.
*Kur’ân’dan.
*Sekar gezegeninin.
Miskin; açlık sınırında yaşayan.
Haktan/gerçekten bir şey getirmeyen, zan içeren şeylerin peşinden gitmek. Haktan bir şey getirmeyen zanlar içinde debelenmek, daldıkça dalmak.
Gerçekleşmesi kesin ve şüphesiz olan ölüm.
*Ölüm.
Şefaat kavramı Kur’an’ın bütününden saptırılmıştır. Şeytan hadislerle/söylentilerle insanları şefaat ile kandırmıştır. Şefaat etme hakkı tümüyle/bütünüyle Yüce Allah’a aittir. Yargılamaya sadece Yüce Allah müdahale etme hakkına sahiptir. Hiçbir beşerin, hiçbir nebinin/peygamberin, hiçbir resulün/elçinin, hiçbir kimsenin şefaat etme yetkisi yoktur.Şefaat kavramı için bak; https://kuranmucizeler.com/seytanin-en-buyuk-tuzagi-sefaat-aldatmacasi-sefaatin-ne-oldugunu-kutsal-kitabimiz-kuran-imizdan-öğreniyoruz
‘mu’rıdîn’ kelimesi kökü (عرض) olup bir şeyden yüz çevirmek/uzaklaşmak (turn away), engellemek (avert), kaçınmak/sakınmak (avoid) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiştir ve ‘engelleyenler/yüz çevirenler/uzaklaşanlar’ anlamındadır. Anlaşılır ki bu kimseler Kur’an’dan kendileri yüz gevirdikleri gibi Kur’an’a yönelmeyi de engelleme faaliyetlerindedirler. Hans Wehr 4th ed., page 705 (of 1303)
*Kur’ân’dan.
*Parmak ucunun işaret edilmesi elbette büyük bir mucizedir. Her insanın parmak ucunun onun DNA'sı gibi kendine özgü olduğunun keşfedilmesi Kur'an'ın inişinden sonra gerçekleşmiştir.Onun parmak ucunu dahi aynı şekilde eşitlemeye güç yetirenleriz.
*Önündeki zamanı.
*Kıyamet günü yüksek enerjili kozmik parçacıkların gözün retina kısmına çarpmasıyla gözlerde şişmek gibi parlamalar, çarpmalar, parıldamalar gerçekleşir. Buna ‘Kozmik ışın görsel olayı’; ‘Cosmic ray visual phenomena’ denir.‘Kozmik ışın görsel olayı’; ‘Cosmic ray visual phenomena’
*Apaçık görür, bakar.
*Kur'an'a.
*Kur'an'ı.**İki kapak arasına alma. Kitap haline getirme.
*Şerefli elçi Cibrîl'in resûl Muhammed'e Kur'an'ı yani Yüce Allah'ın mesajını okuması, dikte ettirmesi. ***Dikte edilene tabi ol. Ezberlemeye çalışma.
*Kur'an'ın.
*Kur'an.
Rükû için; bak 2:43
*Cehennemde.
*Allah'tan.**Yüce Allah'a karşı bir seslenmeye, yakarmaya izinleri olmaz.
*Sorarlar.**Resûl Muhammed.***Saatin.
*Ne durumdasın?**Saatin.
*Sonu.**Saatin.
*Resûl Muhammed.**Saate.
*Nebi ve resûl Muhammed.
*Nebi ve resûl Muhammed'e.**Görme engelli bir adam.
*Nebi ve resûl Muhammed.**Âmâ olan kimse.
*On aylık gebe develer. Çok kıymetli mallar.
*Vahşi hayvanlar.
*Eşleştirme.
*Dişiye.
*Kayıtlar içeren sayfalar. **Yayıldığı, ortaya serildiği.
*Kelime kökü (جري) olup akmak (flow), cereyan yapmak (stream) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘akanlar’ anlamındadır. **Kelime kökü (كنس) olup bir yeri süpürmek demektir. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘süpürenler anlamındadır
*Kur'an.**Cibrîl'in.
*Cibrîl.**Yüce Allah.
*Resûl Muhammed.
*Resûl Muhammed.**Cibrîl'i.
*Cibrîl.**Geçmişe, geleceğe ait olan, evrenin her noktasının kuantum bilgilerini içeren Levh-i Mahfûz'a erişim yetkisi vardır.
*Kur'an.
*Kur'an.
*Aldığı kademeyi, kazandığı kıdemi.**Tereddüt edip geride kaldığını.
*Balanslamak, dengelemek.
*Biçim, yol, tarz, görünüş.
*Durum sandığınız gibi değil!**Bilakis.
*Koruyan.
*Cahîme.
*Cahîmden.**Gizlenemezler.
*Sahip, güç yetirir.**Şeytânın en büyük aldatmacası olan şefaat inancı da bir şey olduğu için kimse başka bir kimseye şefaat edemez. Fayda veya zarar veremez. **Buyruk.
*İnsanlardan bir şey alırken.
*İnsanlara bir şey verirken/sunarken.
*Sanmaz mı?**Ahiret evreninde yerden oluşturulan bedene bilincin tekrar yüklenmesiyle gerçekleşen canlanma, dirilme.
*Din gününü.
*İlklerin, öncekilerin.
*Rakamlanmış kitaba. Kendisi de rakamlanmış olan Kur'an'ın rakamsal mucizelerine de tanık olurlar; şahit olurlar.
*Uzun süre mühürlü kalmış. Kapalı kalmış.
*Rahîki mühürleyen tıpa.**Bu tıpanın da bir misk olduğunu yani çok güzel kokulu olduğunu anlarız.
*Suç.
*Kaş göz hareketiyle dalga geçmek.
*Komik düşünceler, kurgular.
*Müminleri.
*Müminlerin.
*Ödüllendirildi mi?
*Evrenin kumaşı mutlak ki bir zaman evrenin genişlemesine dayanamayacak ve yırtılacaktır.
*Göğün Rabbi.**Gök.**Fiil 3. şahıs tekil ve pasif gelmiştir. Göğe bir şey yaptırılmaktadır. Anlarız ki Rabbin ezanının/anonsunun hakkı/layıkı olan her neyse göğe yaptırılmıştır. Mutlak ki emirle gereği yapılmıştır.
*Yeryüzü.**Germek, sündürmek. Evrenin yırtılması sonucu tüm evrene ışık hızında yayılan yerçekimi dalgalanmaları küre halindeki yerin yapısını sündürecektir.
*Yer.**İçindeki ağırlığını, erimiş demir çekirdeğini.**Ezilerek uzatılan bir tenis topunun içindeki maddeleri dışa dağıtarak içi boş hale gelmesi gibi.
*Yerin Rabbi.**Yer.**Fiil 3. şahıs tekil ve pasif gelmiştir. Yere bir şey yaptırılmaktadır. Anlarız ki Rabbin ezanının/anonsunun hakkı/layıkı olan her neyse yere yaptırılmıştır. Mutlak ki emirle gereği yapılmıştır.
*Rabbine.
*Dünya hayatının tüm kaydı/yazıtı.**Sağla.***Kimsenin.
*Gereği düşünülecek, hesabı görülecek. **Bu hesap kolay bir hesap olacak.
*Dünya hayatının tüm kaydı/yazıtı.
*Yok olmayı.
*Kitabı sırtının arkasına verilen kimse.
*Kitabı sırtının arkasına verilen kimse.
*Kitabı sırtının arkasına verilen kimse.
*Karanlığın içine alıp yüklediğine.
*Siyahla yüklendiği zaman. Yeni Ay olduğu zaman. Ay siyah rengiyle tam yüklendiğinde.
*Bir hayvana binip gitmek, bir gemiye/araca binip gitmek. Apollo 11 uzay aracına binip gidersiniz. **Yakın göğün tabakaları. Atmosferin katmanları.
*Cazibeli takım yıldızlar.
*Tanıklık edene.**Tanıklık edilene. Tanıklık edilen şeye.
*Hendek korunma/savunma amaçlı kazılır. Anlarız ki müminler (85:7) korunma amaçlı şehirlerinin etrafına hendekler kazmışlardır.
*Muhtemel ki müminlerin (85:7) şehrine saldıran müşrik ve kâfirler yanıcı bir madde kullanarak şehri ateşe vermişlerdir. Bu madde ham petrol, katran veya yanıcı yağlar olabilir. Yanıcı madde emdirilmiş şeyleri mancınık yöntemiyle hendeği bypass ederek şehre attıkları anlaşılır.
*Müşrikler ve kâfirler.**Ateşin.***Ateşin yanında oturmuş izliyorlardı.
*Ateş yakan müşrikler ve kâfirler.
*Müşrikler ve kâfirler.**Müminlerden.***Geçerli/haklı/gerçek bir intikam nedenleri yoktu. Durup dururken, sadece iman etmiş olmaları nedeniyle müminlerden intikam almaya kalktılar.
*Sıkıntı, karışıklık, kargaşa vermek.
*Cennetin.
*Şiddetle saldırmak; zorla üzerine çökmek; nakavt etmek/yere indirmek.
*Allah.**Mekan ve zamana sahip olmayan evreni/evrenleri tekillikten saf enerjiyle yaratmaya başlar. Saf enerji E=mc2 ile maddeye dönüşür. ***Evreni/evrenleri tekillik haline yani saf enerjiye geri döndürür. Gök geri dönüşlüdür. Evren/evrenler bir zaman yırtılacak ve yer çekimi her şeyi tekrar yokluğa geri döndürecektir. Madde E=mc2 ile saf enerjiye dönüşecektir.
*Allah.
*Orduları.
*Yalanlamadadır.
*Sâkib, delen.
*Nefsin.**Her insanda bulunan savunma sistemi.
*1. anlam: İnsan târık yıldızlarını oluşturan süpernova patlamalarının tozları olan turabinden ve sudan yaratılmıştır. İnsan Târık yıldızlarını incelediğinde neden yaratıldığını görecektir. 2. anlam: Erkeğin menisine ve onun atılmasına bir işaret olabilir.
*Atılan, fışkıran, dökülen, coşkuyla taşan, hücum ederek akan, patlayıp fışkıran. 1. anlam: Târık yıldızının oluşması esnasında ortaya çıkan bolca sıvının akışı, atılması, ortaya dökülmesi. 2. anlam: Erkek menisinin kadın vajinasına atılması.**Sıvı/su. 1. anlam: Târık yıldızlarının oluşması esnasında ortaya dökülen sıvı. Su ve içerdiği karışık moleküller. 2. anlam: Erkek menisi.
*Mayi, sıvı/su. 1. anlam: Târık yıldızlarının oluşması esnasında ortaya dökülen sıvı. Su ve içerdiği karışık moleküller. 2. anlam: Erkek menisi. **Sulb. Çok sağlam, sert, dayanıklı. 1. Süpernova patlamasıyla içine çöken nötron yıldızı. İçe çöken kısım evrenin en sağlam, dayanıklı, sıkı ve sadece nötronlardan oluşan sulbu oluşturur. 2. Bel/omurga. sağlam olması nedeniyle bu kelimeyle işaret edilir.***Terâib. Çoğul. 1. anlam: Kök olarak turabin kelimesiyle aynı kökten türemiştir. Toz anlamındadır. Kaburga kemikleri gibi eğimli/sarmallı yıldız tozları demektir. Süpernova patlamalarında dışa atılan ejaktaların kaburgalar gibi eğimli ve sarmal bir yapıda olduğu bilinmektedir. Dışa yayılan bu tozlar insanı yaratacak olan atomları içerir. 2. anlam: Kaburgalar.
*Allah.**İnsanı.
*Test edilir.
*İnsana.**Tek başınadır.
*Gezegenlerin atmosferlerinin yağmur gibi dönüşler sağlaması; evrenin tekillik haline tekrar dönecek olması. Evren kalp atışları gibi var olup yok olur. Buna "Big Bounce" "Büyük Sıçrama" denir.
*Yeryüzüne.**Sad'i. Yarık, fissür, kırık.***Dünya gezegenin kabuğunun yekpare olmadığı, aralarında yarıklar olan kıta parçalarından oluştuğuna bir işarettir.
*Kur'an.**Ayırıcı, ayıran, koparan, bölen, kesip ayıran.
*Kur'an.**Hafife alınan, zayıflamış, ağırlığı olmayan, cılız, şaka, hafif konuşma, değersiz sözler.
*Entrika planına karşı Yüce Allah tarafından planlanan bir entrika mevcut zarar verici entrikayı boşa çıkaracaktır, sıfırlayacaktır, etkisiz kılacaktır. Yüce Allah durduk yere kullarına zarar verici bir entrika yapacak asla değildir. Ava giden avlanmaktadır.
*Ağırdan al, yavaş ol, acele etme, süre tanı.
*Tesviyeledi, düzenledi.
*Kadere bağlayan, belirleyen, karara bağlayan.
*Otlağı.
*Merayı/otlağı.
*Resûl Muhammed'in beyin ve kalbinde bulunan sinir hücrelerine kimyasal mekanizmalar ile Kur'an yüklenecektir.
*Allah.**Gizleneni.
*Fayda.
*Zikre.
*Ateşte.
*Anlarız ki resûl İbrahim'e kitap verilmiştir. **Tevrât taş yazıttır; taştan levhalar/sahifeler üzerine bizzat Mûsa tarafından Tur dağında 40 gecede yazıldı.
*Boyun eğen, itaatkâr.
*Bitkin. **Yapan, eden.
*Nefis.
*Nefis.**Kaynama noktasına.***Kaynaktan; sekar gezegeninin derinlerindeki yerlerden çıkan, ağır metallerle kontamine olmuş, kaynama noktasına yakın sıcaklıkta sıvı karışımı.
*Bitkinin tomurcuklarından salgılanan sıvı karışımı/süt.
*Yağlandırmaz, kilo aldırmaz.
*Nefsin.**Allah'ın razı olması.
*Cennette.
*Cennette.**Kaynak.
*Cennette.
*Yerli yerinde.
*Dikleştirildi.
*Yeryüzüne.**Yüzeyleşti, yüzey haline geldi?
*Resûl Muhammed.
*Resûl Muhammed.
*İrem'in.
*Beldede.
*Kin duymak.
*Bir araya getirip, toplayıp. Parçasını ihtiyaç sahiplerine dağıtmadan.
*Zikrin/hatırlamanın faydası nereden olacak?
*İnsana çalıştığından başkası yoktur. Rabbi katında kıdem/kademe alanlar tek tanrıcı olup Yüce Allah'ın dosdoğru yolunda ilerleyenlerdir. Sadece Kur'an diyenlerdir. Sadece kutsal kitaplar demiş olanlardır. İbrahim'in milletine tabi olmuş olanlardır. Bu kıdem alma sonsuz bir yaşamın kalitesini direkt olarak etkilemektedir.**Sonraki yaşam için.
*Mutmain olmuş nefis.
*Babaya.**Eşini döllenmesiyle sahip olduğu bebeğe. Fiil tekil ve 3. şahıs gelmektedir. Bu da bizlere babanın çocuk üretmesinin vurgulandığını gösterir.
*Üstü başı toz toprak olmuş.
*Cehennemliklerin.**Sekar gezegeninin hâviye karadeliğinin ve akresyon diski olan hutame etrafında gelgit kilitlenmesiyle dönmesi. Gezegenin bir yüzü her daim hutameden gelen radyasyona/ateşe maruz kalmaktadır.
*Güneş'e ve onun oluşturduğu aydınlığa bir işaret vardır. Yüce Allah tabiri caizse "Güneş'i ve onun aydınlığını inceleyin; araştırın ki Kur'an'ın Güneş'in Rabbinden geldiğine tanık/şahit olursunuz." buyurmaktadır.**Güneş'in.
*Ay'a ve Ay'ın Güneş'i takip ettiği özel bir zamana işaret vardır. Güneş sistemindeki her bir gök cismi mutlak ki Dünya ve Ay da Güneş'in galaksimiz içindeki hareketini takip eder. Ancak ayette bir zaman işaret edildiği için Ay'ın Güneş'i tabiri caizse yakalayıp kapattığı tam Güneş tutulmasının işaret edildiğini düşünmek daha mantıklıdır.**Güneş'i.
*Güneş'i.
*Güneş'i.
*Göğü.
*Yeri.
*Fücurun ve takvanın ilham edilmesiyle insan benliğinin, idrak etme yetisinin düzenlenmesi.
*Nefsin.
*Nefsin.
*Ziyan etti, mahvoldu.**Nefsi.
*kendi. Semûd.
*Haydut.**Semûd'un
*Dişi devenin.
*Semûd'u.
*Ardından, sonrasında.**Semûd'un, Semûs'un başına gelenin.
*Kur'an'ı.
*Kolay olan her şeye kolayca ulaşacak.
*Kur'an'ı.
*Zor olan her şeye kolayca ulaşacak.
*Ateşe.
*Ateşten.
*Karşılığı bir nimet olarak verilebilecek bir şeyle gelmezler.
*Rabbinin yüzünü arayan, Rabbinin yüzüne bakınan.
*Güneş suresinde Güneş'in aydınlığına bir işaret verilmiştir.
*İsim kelimesi olarak gelmiştir. Fiil değildir. Dalalet içindeki bir toplumda olarak anlamak daha
*Dillendir, dile getir.
*Yarıp genişletmek, rahatlatmak.
*Alıp yere koyduk.
*Hatırlanmanı.
*Zorluk sonrası bir kolaylık vardır değil; zorlukla birlikte bir bir kolaylık vardır. Zorluk dönemlerinde bu kolaylıklar aranmalıdır.
*Ayetin iki kez tekrarlanması (94:5 ile) Rabbimizin bu konuya verdiği önemi gösterir. **Zorluk sonrası bir kolaylık vardır değil; zorlukla birlikte bir bir kolaylık vardır. Zorluk dönemlerinde bu kolaylıklar aranmalıdır.
*Dikmek, kurmak, yükseltmek, hazırlamak için yorul, bitkin düş, tüken.
**Kozmik takvimin en güzel yerlerinde. Evrenin ve Güneş sisteminin en güzel çağlarında. **Yapılacak bir işin türlü evrelerini zamana bağlı olarak gösteren program. Kozmik takvim.
*İnsanı.**Anlarız ki insan çok kötü şartlara sahip evrenlerden daha kötü şartlara sahip olan bir cehennem evrenine reddedilecektir; dışlanacaktır.
*Sen. Ey insan!
*İnsan bilmezken, bilmiyorken bilir yapan; insana bilmediğini öğreten. **Kalem kullanma ve kalemle yazıtlar yapabilme özelliği sadece insanlara verilmiştir. Kalemin yazdığı şeyleri başka insanlar okuyup öğrenir. Kalemin 'ikra' fiiliyle işaret edilmesi de anlamlıdır. Kur'an'ın kalemle yazılacağının ve bu yazıtlarla tüm insanlara nakledileceğinin işareti verilmiştir.
*O kul.
*Engel olan kimse.
*Nida ettiği, seslendiği kulübünü.
*Kur'an'ı.
*Kadr gecesinde.
*Kadr gecesi.
*Birbirlerinden.*Kur'an.
*Resûl Muhammed.**İçerisinde Yüce Allah'ın vahyi dışında asla bir şey bulunmayan, kirlenmemiş, kontamine olmamış.***Kur'an'ın resûl hayattayken sayfalara yazıldığının delillerinden birisidir. Anlarız ki resûl daha önceden yazılmış sayfalardan salâtlarda okumuştur.
*Kur'an'da.**Yazıtlar.
*Birbirlerinden.**Kur'an.
*Cehennemde.
*Cennetin.**Cennette.***Allah'tan.
*Yere.
*Yer.
*Yere.
*Pasif gelen bir fiil. Zorla gösterilecektir. Onlar da zorla gördürüleceklerdir.
*Atom.**En küçük zerre olan hidrojen atomunun ağırlığı olan 1.674 × 10⁻²⁴ gram (veya 0.000000000000000000000001674 gram).
*Atom.**En küçük zerre olan hidrojen atomunun ağırlığı olan 1.674 × 10⁻²⁴ gram (veya 0.000000000000000000000001674 gram).
*Hiroşima'ya atom bombası atmaya giden B29 bombardıman uçakları.**Hızlı hava giriş çıkışına bağlı çıkan soluma sesi. Motorların soluma sesleri. Bu soluma yanma nedeniyle bir kararmaya da neden olmaktadır. Kelimenin iki anlamını da işaret eder.
*Hasetle, kıskançlık ve/veya kızgınlıkla beslenen tutkuyla hareketlenme.
*Tekil gelmesi önemlidir. Bu şey her neyse bir topluluğun tam ortasında bir toz kaldırması gereklidir.
*İnsan.*Kendisi menfaatine olan hayır, iyilik.
*Çoğul olması çok sayıda mizanın kurulacağını gösterir.
*Sıfatın aktif gelmesi bu yaşamı hak edenlerin mutlaka razı edileceğini gösterir. Razı eden yaşamın kendisidir.
*Çoğul olması çok sayıda mizanın kurulacağını gösterir.
*Ana rahmi gibi onu saran, koruyan, kollayan mekanizma.
*Hâviye.
*Cehennemi.
*Zamana, çağa, devire.
*Adet adet sayandır. **Malı.
*Hutame.
*Dikelmiş.
*Sapmış, sapkınlık.
*Senin Rabbin.**Meteor parçaları.
*Kuş, uçan. Meteor parçası.**Her bir meteor parçası havada patlayarak ateşten pişmiş gibi sıcak taşlar/kayalar fırlatmıştır.
*Senin Rabbin.**Fil sahiplerini.
*Bilindik, meşhur olması.
*Bilindik, meşhur olması.**Kureyşlilerin.
*Kureyşliler.
*Kureyşlileri.**Açlıktan uzaklaştırıp yedirendir.***Korkudan uzaklaştırıp güvenlik sağlanandır.
Ayette işaret edilen kimse gerçek din olan İslam’ı yani sadece Kur’an demeyi yalanlamaktadır. https://kuranmucizeler.com/kuran-a-gore-gercek-hak-din-nedirSadece Kur’an demeyen herkes bu kimsenin tanımına girer. Ayette geçmiş zaman kipi ile ‘gördün mü?’ buyurulduğuna göre bu tip insanların Muhammed peygamberimiz zamanında yaşadığı kesindir. Ancak bu kimseler sadece o zamanda yaşamıştır, artık böyle kimseler yeryüzünde yoktur asla denilemez. Kur’an evrenseldir. Bu ayetlerin muhatapları her daim yeryüzünde bulunacaktır. Ayetten anladığımıza göre bu kimseler Yüce Allah’ın gerçek dini yanında farklı dinler edinmişlerdir. Yani müşriktirler. Yüce Allah’a şirk koşan insanlardır. Tamamı zan olan hadisleri/söylentileri dinde kaynak edinerek dinlerini parça parça eden insanlar bu ayetin muhatabıdır.
Kur’an dışında dinde kaynak edinen kimsenin aslında Kur’an’ın gerçek emri olan yetimleri kerimleştirmek/yüceltmek ile ilgili bir derdi ve amacı yoktur. Kur’an’da yetimlerin yüceltilmesi, iş ve aş sahibi yapılmaları, yetişkin hale getirilmeleri, yetişkin olunca evlendirilmeleri, topluma kazandırılmaları emredilmişken bu kimseler yetimi korur gibi gözükürken yaptıkları eylemeler ile yetimleri toplumda bir kenara iterler. Yetimi toplumda baş tacı etmezler. Hatta ayetleri bile hadislerle/söylentilerle bükerek yetim çocuklara tecavüz etme (özür dileyerek söylüyorum) peşindedirler. Çocuk yaşta yetim kalmış kızlarla evlenmek ancak onlara tecavüz etmek demektir. Başka hiçbir şeyle açıklanamaz. İsteği dışında sözde evlilik ile tecavüz edilen bu çocuk kızlar toplumun en kenarına, aşağılara itilir. Kaderlerine terk edilir. Oysa o kızın yüceltilmesi gerekirdi. Okutulup meslek sahibi yapılması gerekirdi. Yüce Allah'ın ayetleri olan matematik, fizik, kimya, astronomi gibi bilimleri öğrenmesi gerekirdi. Yetişkin olduğunda kendi seçeceği bir kimse ile evlendirilecekti. O da bir anne olacaktı. Toplumda bir kenara itilmek yerine toplumda kerim bir yerde bulunacaktı. Toplumuna da faydalı olan bir birey olacaktı. Ancak bunlar engellendi. Çünkü bu müşriklerin derdi inanın yetimi yüceltmek değildir.
Miskin demek açlık sınırında yaşayan insan demektir. Hayatını sürdürmek için gereken proteinleri, karbonhidratları, yağ asitlerini ve vitaminleri yeterli alamayan insan demektir. Hatta sağlıklı suya bile ulaşamayan insan demektir. Temiz suyla gerekli vücut temizliğini bile yapamayan insan demektir. İşte böyle kimselerin günlük olarak alması gereken gıdanın/yiyeceğin toplumdaki herkes tarafından dert edinilmesi gerekir. Bir toplumda aç yatan insanlar var ise o topluma Yüce Allah rahmet etmez. Toplumda tek bir miskin (açlık sınırında yaşayan) insan kalmayıncaya kadar mücadele edilmelidir. Kamu yönetimi her şeyi bir kenara itip, her bir ailenin açlık sınırından daha fazla gelir elde etmesini sağlamalıdır. İş bulunabiliyorsa iş verilmelidir. İşsizlik devam ediyorsa açlık sınırını üstünde ücret sürekli verilmelidir.Toplumun kaynakları düzgün bir şekilde yönetildiğinde inanın o toplumda hiçbir miskin (açlık sınırında yaşayan insan) kalmayacaktır.‘يَحُضُّ’ ‘yahuddu’ kelimesi “teşvik etmek, ateşlemek, fitillemek, motive etmek” demektir. Toplumda bu tip insanlara ihtiyaç vardır. Bu insanlar miskinin derdi ile dertlenir. “Komşum aç mı?” diye düşünür. Yaptıkları eylemler ile de toplumun diğer fertlerini motive ederler. Motivasyon oluşursa toplumsal bir uyarı ile kamu yönetiminin dikkati bu noktaya çekilmiş olur.Bireysel olarak elbette açlık sınırında yaşayan insanlara yardım edeceğiz. Ancak mutlaktır ki kesin olan çözüm kamu yönetimi düzeyinde, sistematik olarak yapılan mücadeledir.Ülkesinde açlık sınırında yaşayan insanlar bulunmasına rağmen bu konu hakkında dertlenmeyen, rahat uyuyan yöneticilerin vah haline!
*Yaptıkları sadece gösteride/görünüşte/görüntüde bir salâttır.
Sureye ismini veren ‘ٱلْمَاعُونَ’ ‘l-mâûn.’ kelimesi her türlü maddi yardım/destek/iyilik demektir. Topluma gelecek olan maddi destek demektir. Kamu/toplum açısından bakıldığında ilk akla gelen ‘l-mâûn’ zekâttır. Zekât vergi demektir. Kamu yönetimi ihtiyacına göre zekât oranı belirler. Gelir elde eden kimseler bu gelirlerinin belirli bir oranını toplumun hakkı olarak yönetime verirler. Yönetimin görevi bu zekâtların doğru şekilde toplanması ve doğru şekilde harcanmasıdır. Ayetlerde işaret dilen müşrik insanların bir diğer özelliği de ‘l-mâûn’ olarak isimlendirilen, topluma dönecek olan her türlü maddi iyiliğe engel olmalarıdır. Bu engelleme 2 açıdan incelenebilir;• Yöneticiler açısından.• Zekât-vergi veren kimseler açısından.Uydurulmuş dinde zekât tam olarak saptırılmıştır. Müşriklerin zekât şu şekildedir; bir kimse 1 yıl boyunca elde edilen gelirinden tüm giderlerini düşer. Geri kalan paradan 1 yıllık geçimini ayırır. O sene yeni bir Ferrari araba almış ise (binek) onu da gidere yazar. 3 yıl önce almış olduğu 20 milyonluk villanın (barınak) kredilerini de düşer. Bankalara borçlanarak başka evler de alır. Hep borçludur. Ancak elinde az bir para kalırsa onun 1/40’ını zekât olarak verir. Toplumun hakkı olarak. İşte Yüce Allah aklını kullanmayanların üzerine pisliği bu şekilde bırakıyor. Uydurulmuş dinde bu şekilde. Bakın topluma gidecek olan maddi iyilik/destek/yardım (l-mâûn) nasıl engellendi.Peki gerçek dinimiz olan sadece Kuran’da Yüce Allah bizlere ne buyuruyor? Zekât gelir elde edilir edilmez verilir. O geliri elde etmek için için önceden bir harcama yapılmış ise elbette o miktar gider olarak düşülür. Ferrari araba ve lüks villa maalesef düşülemiyor:) . Kalan gelirin %20’si yani 1/5'i zekât olarak verilir. Yüce Allah gelirlerden toplum için verilecek oranı 1/5 olarak belirlemiştir.Yüce Allah 8:41 ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;8:41 Ve bilin ki; bir şeyden ganimet aldığınız; o durumda ki onun beşte biri Allah için ve resûlü için; ve içindir yakınlık sahipleri ve yetimler ve miskinler ve yolun oğlu; eğer olmuşsanız inanmış Allah'a ve kulumuz üzerine indirdiğimize-ayrılma (hak ile batılın) günü; iki topluluğun karşılaştığı gün-; ve Allah her bir şey üzerine güç yetirendir. Can pahasına alınan ganimetlerin bile tamamı ganimet elde eden kimseye kalmıyor. Toplumun hakkı olan 1/5 oranı hemen verildikten sonra kalan ganimet elde eden kişiye veriliyor. 1/5 olan toplumun hakkı hemen veriliyor. 1 sene/yıl bekledikten sonra değil. 8:41 ayetini akıl ve mantık ile okuduğumuzda açık ve net olarak anlarız ki elde ettiğimiz her gelirin 1/5 oranını topluma tekrar ulaştıracağız. Topluma geri vereceğiz. Zekât olarak yani vergi olarak vereceğiz. Kamu yönetimi o gelir kaleminden vergi almıyorsa o durumda yine elde ettiğimiz gelirin 1/5 oranını toplumdaki ihtiyaç sahiplerine dağıtacağız. Buna sadaka denir. Diyelim ki bahçemizden 100 kilo domates elde ettik. Bu gelirin vergisi olmayacağı için bu domatesin 1/5 oranı olan 20 kiloyu yakın çevremizdeki ihtiyacı olan insanlara dağıtacağız. Toplumun hakkını vermeliyiz. Domatesleri toplar toplamaz bu 1/5 oranı hemen verilmelidir. Detaylı okuma aşağıdaki makalelerden yapılabilir;• Sadaka nedir?• İnfak nedir?• Zekât nedir?• Kamuya verilen verginin (zekâtın) oranı ne olmalı? Kuran’da bir işaret var mı?Vergi oranı kamu yönetiminin gücüne göre değişebilir elbette. Çok zengin bir ülke söz konu ise (petrol zengini ülkeler gibi) kamu yönetimi halktan vergi almayabilir bile. Ancak kamu yönetimi toplumun ihtiyaçlarını karşılayamıyor ise elbette vergi alacaktır. Zekât’ı/vergiyi vermemeye çalışanlar;Günümüzde de yukarıdaki ayetlerde anlatılan insanları her yerde görebilirsiniz. Vergi vermemek için bin takla atarlar. Fatura kesmezler. Her sene araba değiştirirler ki vergiden düşelim diye. Her şeyi gider göstermeye çalışırlar. Daha da ileri gidenler sahte fatura bile kullanır. Böylece toplumdaki ihtiyaç sahiplerine ulaşacak olan mâûnu engellerler. Toplanan zekâtı/vergiyi toplumdaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayan yöneticiler;Bu kesimin yatacak yeri yoktur. Toplumdan elde edilen emanet vergi gelirlerini toplumun faydasına değil de lüks konutlara (kamu binaları), lüks taşıtlara (makam arabaları, uçaklar, gemiler vb.) harcayanlar surenin tam olarak muhataplarıdır. İsraf büyük günahtır. Ülkesinde açlık sınırında yaşayan insanlar varken, elde edilen vergilerin bu kimselere ulaştırılmasını sağlamayan kamu yöneticileri ahirette kesinlikle hesap veremeyeceklerdir. Düzgün bir kamu yönetici kadrosu vergilerin doğru yerlere ulaşmasını garanti etmelidir. Toplanan vergilerin tek bir kuruşunun bile doğru yere, doğru şekilde harcandığını takip etmelidir. Örneğin; ihaleye süreçlerinde toplumun aleyhine olabilecek en ufak bir kayba neden olmamalıdır. Göz yummamalıdır. Asla ve asla rüşvet almamalıdır.Kamu yöneticilerinin en önemli ve ilk amacı ülkelerinde açlık sınırı altında, miskin olarak yaşayan tek bir insan bırakmamak olmalıdır.107:7 ayetinin mesajı evrenseldir. Bir kimse sabah yatağından kalktığında acaba bu gün mâûnun (her türlü maddi iyiliğin) ihtiyacı olanlara gitmesini engelliyor muyum diye kendisine sormalıdır.
*Resûl Muhammed.
*Allah'a.
*Geçmiş zaman, tekil 3. şahıs dişil fiil eli işaret eder.**Babası.***Alev/yangı. İlhitab kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Enflamasyon yanma, kızarma, alevlenme ve ateşlenmeyle birliktedir.****Geçmiş zaman, tekil 3. şahıs eril fiil bir kişiyi işaret eder. Ebu lehebin bir adamın ismi olduğunu anlarız.
*Zenginleştirmek, yeterli gelmek.**Ebu lehebe.
*Ebu leheb.**Alev/yangı. İlhitab kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Enflamasyon yanma, kızarma, alevlenme ve ateşlenmeyle birliktedir. Yüce Allah'ın ateşi tariflerken bu adamın ismine bir atıf yapması çok muhteşem, ince bir işarettir.
*Ebu lehebin.**Taşıyıcısıdır.
*Ebu lehebinin karısının.
*Tekliğin olmazsa olmaz şartı bir şeyden asla doğmuş olmamak ve bir şeyi asla doğurmuş olmamaktır.
*Allah'a.**Eşit.
*Bir şeye tükürerek, balgam çıkarıp tükürerek pisletmek, saflığını/temizliğini bozmak.