Yüce Allah 16:44 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1943|16|44|بِٱلْبَيِّنَٰتِ وَٱلزُّبُرِ وَأَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ٱلذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Bilbeyyinâti vez zuburi, ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn.

Beyanlarla; ve kutsal yazıtlarla; ve indirdik sana zikri (Kuran’ı); beyan etmen için insanlara, indirileni onlara; ve belki onlar derinlemesine düşünürler/tefekkür ederler.

Hadis kitaplarını Kuran’a ortak eden müşrikler bu ayetin anlamını saptırarak kendi sapkınlıklarına Kuran’dan delil bulmaya çalışırlar. Ayette geçen ‘لِتُبَيِّنَ’, ‘li tubeyyine’, ‘beyan etmek’ fiilini tefsir etmek (anlaşılmayan bir şeyi açık hale getirmek) olarak çevirirler. Böylece Kuran’ın aslında sadece Muhammed peygamber tarafından anlaşılabileceğini, ayetlerin kapalı olduğunu, ayetlerin kanunlar gibi olduğunu, onu açıklayan yönetmeliklerin Muhammed peygamber tarafından açıklandığını, Kuran’da her şeyin yer almadığını, kısas yöntemi ile Muhammed peygamberin Kuran’dan hükümler çıkardığını iddia ederler. Kısacası; “Kuran normal insanlar tarafından asla anlaşılamaz. Onu en iyi anlayan Muhammed peygamberdir. Kuran'ın anlaşılamayan ayetlerini insanlara tefsir ederek bildirir, açıklar” derler. Oysa ayet dikkatli okunduğunda durumun müşriklerin düşündüğü gibi olmadığı ortadadır. Delillerimizi birazdan beyan edeceğiz/sunacağız/bildireceğiz inşAllah.

Bu kelimenin birçok mealde ‘açıklaman için’ olarak da çevrildiğini görebilirsiniz. ‘açıklaman için’ olarak çevirmek aslında doğru olsa da bazı yanlış anlaşılmalara neden olabilmektedir. Türkçede açıklamak fiilinin anlaşılmayan bir şeyi anlaşılır kılma gibi bir anlamı da olduğu için ayetin anlamının yanlış anlaşılma riski vardır. Kalbinde hastalık olanlar ya da müşrikler ayeti yanlış anlamayı tercih edebilirler. Bunu önlemek için bu kelimeyi Türkçeye çevirirken Türkçeye de geçmiş olan tam anlamıyla kullanmak daha doğrudur. Bu nedenle ‘li tubeyyine’ kelimesi ‘beyan etmen için’ olarak çevrilmelidir.

Saygın bir sözlükten kelimenin anlamına baktığımızda konuyu daha net anlarız.  

(تُبَيِّنَtubeyyine kelimesi kökü (بين) açık olmak (be or become plain), aşikar-belli (evident), ayyuka-açığa çıkarmak (come out), meydana çıkmak-gün yüzüne çıkmak (come to light), açık olmak (to be clear), görünür kılmak (visible), beyan etmek/bildirmek/açıklamak/bildirimde bulunmak (announce), ifade etmek-belirtmek (state), göstermek (show-demostrate), açıklamak-izah etmek (to explain) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 105 (of 1303)

Kuran insanlar için indirilmiştir.

Ayetten anlıyoruz ki zikir yani Kuran insanlar için indirilmiştir. İnsanlara indirilmiştir. Şüphe yoktur ki Kuran ilk olarak Muhammed peygamberin beyin ve kalp sinir hücrelerine indirilmiştir. Bu indirme süreci parça parça olup uzun yıllar almıştır. Yüce Allah’ın indinde bulunan kerim/yüce varlıklardan olan Cibril bu indirme işlemini bizzat yapmaktadır. Vahiy alma şeklinde olan bu indirme ile Muhammed peygamberimizin kalp ve beyin sinir hücrelerine Kuran ayetlerinin bilgisi yüklenmektedir/indirilmektedir (hücre içi kimyasal değişimler ve sinirler arası ağın tekrar modellemesi ile). Böylece peygamberimiz direkt olarak ayetleri bilmiş, öğrenmiş olmaktadır. Vahiyle yani bilgi akışı ile ayetleri bilen, öğrenen Muhammed peygamber bu ayetleri yani Kuran’ı ne yapacak? Bu Kuran kimler için indi? İnsanlık için. Öyleyse vahiy ile öğrendiği ayetleri insanlara beyan etmesi gereklidir. Aksi durumda kimsenin Kuran'dan haberi olmaz. Nasıl beyan edecek? Okuyarak beyan etmesi, okuyarak ilan etmesi, okuyarak açık etmesi, okuyarak duyurması, okuyarak bildirmesi gerekiyor. Telepati yöntemi ile insanlara duyuracak değildir. İşte Muhammed peygamber de doğal olanı yapmıştır. İnsanlara Kuran’ı beyan etmiştir, bildirmiştir, anons etmiştir, deklere etmiştir.

Kelimenin anlamını saptırıp, Kuran anlaşılamaz; bu nedenle peygamber onu tefsir eder noktasına getirmek büyük bir yanılgıdır.

Aynı surenin 64. ayetine bakalım;

Yüce Allah 16:64 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1963|16|64|وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ ٱلَّذِى ٱخْتَلَفُوا۟ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezî htelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn.

Ve indirdik değiliz sana kitabı (Kuran’ı); dışında (ki) beyan etmen için onlara kendisinde ihtilafa/ayrılığa düştüklerini; ve bir doğru yola kılavuz ve bir rahmet; inanır bir kavim/toplum için.

16:64 ayeti iyi okunduğunda taşlar yerine oturur. 16:64 öncesi ayetlerde (özellikle 16:63) Yüce Allah önceki toplumlara da resûller gönderdiğini, ancak bu toplumların şeytanın tuzağına düştükleri bildiriliyor. Şeytanın onların velisi (yakın koruyucu arkadaşı) olduğu ve bu durumun süreklilik arz ettiği bildiriyor. Kuran’ın indiği dönemi incelersek o dönemde yaşayan müşrikler, Yahudiler, Hristiyanlar gibi toplumların ihtilafa/ayrılığa düştüklerini anlıyoruz. İşte Kuran’ın iniş nedeninin bir tanesi de insanların yaşadığı ihtilafın/ayrılığın ne olduğunu bildirmek ve ayrılığa düşülen konunun doğrusunu deklere etmektir; ilan etmektir; bildirmektir; beyan etmektir.

Anlaşılması için bu ihtilaflardan bir tanesini örnek verelim; insanlar günümüzde olduğu gibi o dönemde de İsa peygamber ile ilgili büyük bir ihtilaf içindeydiler. Teslis inancına sahip milyarlarca insan var. İsa peygamberin Yüce Allah’ın haşa oğlu olduğuna inanan bir grup var. Bazıları Yüce Allah’ın haşa bizzat kendisi olduğunu bile iddia etmektedir. Bu ihtilafın/ayrışmanın doğru olan şıkkını Yüce Allah Kuran ile Muhammed peygambere indirmiş ve o da Kuran ayetlerini beyan ederek/deklere ederek bu ihtilafı sonsuza kadar bitirmiştir. Örnek olarak 5:17 ayeti beyan edilmiştir. İsa peygamberin ancak Yüce Allah'ın bir kulu olduğu beyan edilmiştir.

16:64 ayetinden anlarız ki Muhammed peygamber bu kimselere Kuran ayetlerini anlayamadıkları için onlara ayetleri tefsir ediyor değildir. Kuran ayetleri bizzat bu kimselerin ayrılığa düştüğü konunun doğrusunu bildiriyor. Yüce Allah ayetleri indirerek bu kimselerin ayrılığa düştüğü konuda kesin olan doğruyu bildiriyor. Bildiriyi yani beyanı kim yapacak? Elbette Kuran’ı insanlara beyan eden yani duyuran/bildiren/deklere eden Muhammed peygamber yapacak. İnsanların ayrılığa düştükleri konunun doğrusunu içeren ayetler Muhammed peygamberin beyin ve kalp sinir hücrelerine vahiy yolu ile iletilecek. Peygamber de bunu insanlara okuyarak beyan edecek. Okuyarak bildirecek. İnsanlar Arapça biliyordu. Ayetleri direkt olarak anladılar. Ayrılığa düştükleri konuda Kuran onlara bu işin doğrusunu bildirmiş oldu. Yoksa inen Kuran ayetleri anlaşılmaz olup da Muhammed peygamber o ayetleri tefsir ediyor, tamamlıyor değildir.

Başka bir ayette ise;

Yüce Allah 3:187 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

480|3|187|وَإِذْ أَخَذَ ٱللَّهُ مِيثَٰقَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ لَتُبَيِّنُنَّهُۥ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۥ فَنَبَذُوهُ وَرَآءَ ظُهُورِهِمْ وَٱشْتَرَوْا۟ بِهِۦ ثَمَنًا قَلِيلًا فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

Ve iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtûl kitâbe le tubeyyinunnehu lin nâsi ve lâ tektumûnehu, fe nebezûhu verâe zuhûrihim veşterav bihî semenen kalîlen, fe bi’se mâ yeşterûn.

Ve o vakit aldı Allah bir ahit/antlaşma, kitap verilmiş kimselerden; mutlak beyan edersiniz onu insanlara; gizlemezsiniz onu; öyle ki attılar sırtlarının ardına; ve sattılar onu az bir ücrete/bir değere; öyle ki ne sefildir/kötüdür satın aldıkları.

(تَكْتُمُونَهُtektumûnehu kelimesi kökü (كتم) gizlemek (conseal), saklamak-görünmez yapmak (hide), sır yapmak (secrete), sır tutmak-söylememek (keep secrete) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 953 (of 1303)

‘le tubeyyinunnehu’, ‘لَتُبَيِّنُنَّهُۥ’ kelimesi ‘mutlak beyan edersiniz onu’ demektir. Hemen sonrası ‘lâ’ olumsuzluk takısı ile ‘لَا تَكْتُمُونَهُۥ’ ‘lâ tektumûnehu’, ‘gizlemezsiniz onu’ geliyor. Birbirinin zıt anlamı olan 2 kelime bir arada kullanılıyor. Gizlemenin, saklamanın karşıtının ‘beyan etmek’ olduğunu anlıyoruz. Böylece Yüce Allah’ın 3:187 ayetinde işaret edilen kimselerden kitabın insanlardan saklanmaması gerektiğini, gizlenmemesi gerektiğini, beyan edilerek tüm insanlığa sunulması, deklere edilmesi gerektiğini bildiriyor.

Benim görüşüme göre bu kimseler Yüce Allah’ın kutsal kitabının başka dillere çevrilmesini engelleyen din adamlarıdır. Kutsal kitabın ellerinde tutmalarına rağmen onu insanlar anlamasın diye başka dillere çevrilmesine, başka dillerde beyan edilmesine, başka dillerde bildirilmesine karşı çıkmışlardır. Saklamışlardır. Gizlemişlerdir. Yahudilerden veya Hristiyanlardan kutsal metinleri okuyabilen çok az bir azınlık (din adamları) haricinde kimse bu kitapları anlayamamıştır. Bu kimseler de sadece kendilerinin okuyabilme avantajını paraya/değere çevirmişlerdir. Kendilerine maddi manevi kazanç sağlamışlardır. Kitabı okuyup anlayamayan bir kimse ne yapacak? Gidip din adamına danışacak. Yüce Allah ne buyuruyor diye o sahtekar din adamına muhtaç olacak. O din adamı yalan yanlış ne diyorsa mecburen ona uyacak. Haşa Yüce Allah'ın yeryüzündeki temsilcileri gibi davranacaklar. Tıpkı bizdeki ehli sünnete tabi olan müşrik din adamları gibi. “Kuran’ı anlayamazsınız. Bilginiz yetmez. Meal okumayın. Sakın ha! Meal okursanız dinden çıkarsınız. Dininizi gelin bizden öğrenin.” gibi söylemleri söyleyenler işte bu tip adamlara örnektir.   

Ancak ayetten anlıyoruz ki Yüce Allah’ın muradı başkadır. Yüce Allah kutsal kitaplarındaki bilgilerin tüm insanlara ulaşmasını istemektedir. Tüm insanların onları anlamasını istemektedir. Kutsal kitapların asıl inme nedeni budur. İnsanlar kutsal kitapları okuyup anlayacaklar ve hayatlarını o kitaplara göre yaşayacaklar. Doğru yola kılavuzlanacaklar.

3:187 ayeti bizlere ‘beyan etme’ kelimesinin tefsir etme değil yani kapalı, anlaşılmaz olanı anlaşılır yapma değil; gizli olanı, bilinmeyeni bilinir yapma, görünür yapma olduğunu kesin olarak gösterir. Böylece 16:44 ayetinde geçen ‘beyan etmen için’ geçişinin anlamı ‘insanlara Kuran ayetlerini bildirmen, insanlara anons etmen, insanlara deklere etmen, insanlar için okuyarak görünür yapman, insanlar için açığa çıkarman’ demektir.

Kuran’ın kendisi bir beyandır;

Yüce Allah 16:44 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

431|3|138|هَٰذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ

Hâzâ beyânun lin nâsi ve huden ve mev’ızatun lil muttekîn.

Bu (Kuran) bir beyandır insanlara; ve bir doğruya kılavuz; ve vaazdır/nasihattir takva sahipleri için/sakınanlar için.

3:138 ayetinden Kuran’ın zaten bir beyan olduğunu yani bir deklerasyon, bir bildiri, bir anons oluduğunu anlıyoruz. Bu bildiriyi elbette insanlara Muhammed peygamber aktaracaktır. Kendisine inen Kuran’ı insanlara telepati yoluyla beyan etmeyecek. Zaten kendisi bir beyan olan Kuran ayetlerini direkt olarak insanlara değiştirmeden aktaracaktır.

Yüce Allah Kuran’ın beyan eder;

Yüce Allah 24:18 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2807|24|18|وَيُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Ve yubeyyinu llâhu lekumul âyâti, vallâhu alîmun hakîm.

Ve beyan eder Allah sizlere ayetleri; ve Allah bilendir; hüküm ve hikmet sahibidir.

24:18 ayetinde şüpheye yer bırakmayacak şekilde Rabbimiz bize ayetlerin beyan edilme sürecinin bizzat kendi kontrolünde olduğunu bildiriyor. Ayetlerin beyan/bildirme/deklere edilme süresi Muhammed peygamberin onları okuması ile olur. Sonuçta resûlün ses tellerindeki titreşim ile çıkan ses dalgaları olan ayetler resûlün beyin ve kalp sinir hücrelerine indirilmiş olan Yüce Allah’ın beyanından başka bir şey değildir. Aksi asla düşünülemez.

Ayetlerin anlamını çarpıtıp Muhammed peygambere dinde hüküm koyma yetkisi verenler kesinlikle müşrik olmuşlardır. Yüce Allah’a ve O’nun biricik Kuran’ına ortaklar koşmuş olmuşlardır.

İnsana beyan etmeyi de öğreten Yüce Allah’tır;

Yüce Allah 24:18 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

4900|55|1|ٱلرَّحْمَٰنُ

Er rahmân.

Rahman.

4901|55|2|عَلَّمَ ٱلْقُرْءَانَ

Allemel kur’ân.

Öğretti Kuran’ı.

4902|55|3|خَلَقَ ٱلْإِنسَٰنَ

Halakal insân.

Yarattı insanı.

4903|55|4|عَلَّمَهُ ٱلْبَيَانَ

Allemehu l-beyân.

Ona beyanı öğretti.

55:1-4 ayetlerinde insanın yaratılışına, ona beyanın öğretilmesine vurgu vardır. Buradaki beyan mutlak ki insanın konuşarak beynindeki düşünceleri başka insanlara aktarabilme yeteneği olarak anlaşılır.

En doğrusunu Allah bilir.