Prof. Dr. Celal Şengör ateist olduğunu kendisi açıklamıştır. Yaratıcıya inanmadığını, ahirette dirilme olmayacağını, kutsal kitapların ilahi olmadığını söylemektedir. Hatta 23 Mayıs 2022'de Fatih Altaylı'nın sunduğu "Teke Tek Bilim" programında şu ifadeleri kullanmıştır: “Onların hepsi masal. İbrahim diye bir adamın yaşadığı malum değil…Bütün bu söylenen kişiler tarihte yok. Bunların hepsi o üç tane kutsal kitap denilen aslında… Hayır ama bu önemli Suriye din geleneği Mezopotamya din geleneğinden türemiş bir yan branştır. Bizim bugün İbrahimi dinler dediğimiz işte Musevilik, Hristiyanlık, arkasından İslam yani Museviliğe bakıyorsun Musa peygamber diyorlar. O adamı da tarih bilmiyor. Yok öyle bir isim. Musevilerin kitabında bir Mısır’dan çıkış vardır meşhur. Yok öyle bir olay. Yani incelendi, yayınlandı.”
Bu ifadeleri nedeni ile savcılık tarafından "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlere alenen aşağılama" suçlamasıyla soruşturma başlatıldı ve ifadeye çağrıldı. Prof. Dr. Celal Şengör’ün yukarıdaki sözleri nedeni ile soruşturulması Kuran’a kesinlikle terstir. Kuran’a göre dileyen dileği şeye inanmaya ve inandığı inanç sistemini başkalarının haklarına tecavüz etmeden yaşamaya hakkı vardır. Yeryüzü Yüce Allah’ındır. Kimse inancı nedeni ile sorgulanamaz, yargılanamaz. Herkesin yeryüzünde özgürce yaşama hakkı vardır. Bu hak kişinin inancı ile kısıtlanamaz. İnsanlar din konusunda birbirleri ile sözlü tartışılabilirler/mücadele edebilirler ki tartışmaları gereklidir de. Tartışmadan insanlık yararlanır. Doğru ile yanlış ayrılır. Tartışmak tüm insanlara yararlıdır.
Detaylı bilgi için sadece Kuran bölümünü inceleyebilirsiniz.
https://www.kuranmucizeler.com/yorumlar
Din konusunda insanların hak ettiği cezayı veya ödülü ancak Yüce Allah verir. Başkaları din konusunda Yüce Allah’ın rolünü üstlenemez.
Bu makalenin asıl konusu Kuran’a göre Prof. Dr. Celal Şengör gibi ateist olanların ve bu şekilde ölenlerin durumunun ahirette ne olacağıdır.
Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
814|6|25|وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِىٓ ءَاذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن يَرَوْا۟ كُلَّ ءَايَةٍ لَّا يُؤْمِنُوا۟ بِهَا حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُوكَ يُجَٰدِلُونَكَ يَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ إِنْ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ Ve minhum men yestemiu ileyke, ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ, ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minû bihâ, hattâ izâ câuke yucâdilûneke yekûlullezîne keferû in hâzâ illâ esâtîru l-evvelîn. Ve onlardan kimse kulak verir sana; ve yaptık kalplerinin üstüne perdeler ki anlamasınlar onu; ve kulaklarına ağırlık; ve eğer görseler her bir ayeti/mucizeyi inanmazlar ona; hatta geldikleri vakit sana tartışırlar/mücadele ederler seninle; derler kâfirlik eden (gerçeği örten gizleyen) kimseler: “Değildir bu evvellerin/öncekilerin masalları dışında.” |
815|6|26|وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُ وَإِن يُهْلِكُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ Ve hum yenhevne anhu ve yen’evne anhu, ve in yuhlikûne illâ enfusehumve mâ yeş’urûn. Ve onlar menederler ondan; ve uzaklaşırlar ondan; ve helak eder değiller kendileri dışında; ve farkına varır değiller. |
816|6|27|وَلَوْ تَرَىٰٓ إِذْ وُقِفُوا۟ عَلَى ٱلنَّارِ فَقَالُوا۟ يَٰلَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِـَٔايَٰتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ Ve lev terâ iz vukıfû alen nâri fe kâlû yâ leytenâ nureddu ve lâ nukezzibe bi âyâti rabbinâ ve nekûne minel mu’minîn. Ve eğer görsen ateş üstünde ayakta durduruldukları vakit; öyle ki dediler: “Ah! Keşke biz geri döndürülsek; ve yalanlamasak Rabbimizin ayetlerini ve olsak müminlerden/inananlardan. |
817|6|28|بَلْ بَدَا لَهُم مَّا كَانُوا۟ يُخْفُونَ مِن قَبْلُ وَلَوْ رُدُّوا۟ لَعَادُوا۟ لِمَا نُهُوا۟ عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَٰذِبُونَ Bel bedâ lehum mâ kânû yuhfûne min kabl(kablu),ve lev ruddû le âdû li mâ nuhû anhuve innehum le kâzibûn. Hayır! Belirgin oldu/açığa çıktı onlara daha önceden gizler oldukları; şayet geri gönderilseler mutlak dönerlerdi kendisinden menolunduklarına; ve doğrusu onlar mutlak yalancılardır. |
818|6|29|وَقَالُوٓا۟ إِنْ هِىَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ Ve kâlû in hiye illâ hayatuned dunyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn. Ve dediler: “Yoktur bu dünya hayatımız dışında; ve değiliz biz diriltilenler/canlandırılanlar.” |
819|6|30|وَلَوْ تَرَىٰٓ إِذْ وُقِفُوا۟ عَلَىٰ رَبِّهِمْ قَالَ أَلَيْسَ هَٰذَا بِٱلْحَقِّ قَالُوا۟ بَلَىٰ وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا۟ ٱلْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ Ve lev terâ iz vukıfû alâ rabbihim, kâle e leyse hâzâ bil hakkı, kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn. Ve eğer görsen ayakta durduruldukları vakit Rablerinin huzurunda; dedi: “Değil mi bu hak/gerçek?”; dediler: “Evet! Ve Rabbimizsin”; dedi: “Öyle ise tadın azabı kâfirlik eder (gerçeği gizleyip örter) olduğunuzdan dolayı.” |
820|6|31|قَدْ خَسِرَ ٱلَّذِينَ كَذَّبُوا۟ بِلِقَآءِ ٱللَّهِ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَتْهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا۟ يَٰحَسْرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn. Mutlaktır ki kayba/yıkıma uğradılar kimseler, yalanladılar karşılaşmayı/buluşmayı Allah'la; hatta geldiği vakit onlara o saat ansızın, dediler: ”Ah! Keder/üzüntü bize; ilgisiz kaldığımıza/savsakladığımıza orada; ve onlar yüklenirler günahlarını sırtları üstüne; tartışmasız ki ne kötü oldu taşıdıkları. |
Bu ayet grubunda işaret edilen kâfirlerin ateistler olduğunu açıkça anlıyoruz.
Delillerimizi sunalım;
Bu kimselerin özelliklerini tek tek inceleyelim;
“Değildir bu evvellerin/öncekilerin masalları dışında.” diyorlar.
‘Bu’ ‘hâzâ’ kelimesi Kuran’ı işaret eder. Bu kimseler Kuran’ın öncekilerin/ilklerin/evvellerin masalları-hikayeleri olduğunu söylüyor. Kuran’da anlatılan peygamber kıssalarının gerçekte yaşanmadığını, uydurulmuş masal-hikaye olduğunu söylüyorlar.
‘Ve onlar menederler ondan; ve uzaklaşırlar ondan’
6:26 ayetinde ‘anhu’ ‘ondan’ geçişi eril ve tekil ‘hu’ zamiri içerir ki yine Kuran’ı işaret etmektedir. Yani Yüce Allah’ın vahyini işaret eder. Bu kimselerin Kuran’da uzak durdukları görülmektedir. Ayrıca bu kimseler başka kimselerin de Kuran ile bağlantı kurmasını engellemek istemektedirler. İkna yolu ile, tartışma yolu ile Kuran’dan kendileri uzaklaştığı gibi başkalarının da uzaklaştırmaya çalışırlar.
“Yoktur bu dünya hayatımız dışında; ve değiliz biz diriltilenler/canlandırılanlar.” “Ve yalanladılar karşılaşmayı/buluşmayı Allah'la”
Bu maddeler çok önemlidir. Ayette işaret edilen kimselerin kimler olduğunu anlamamız için büyük bir ipucu verirler. Bu kimselerin ahiret inancı olmadığını kesin olarak anlıyoruz. Bu kimseler öldükleri zaman tekrar diriltileceklerine, tekrar canlandırılacaklarına inanmazlar.
Yüce Allah’ın varlığına inanmadıkları için Yüce Allah ile karşılaşmayı da ummazlar.
Bütün bunlar düşünüldüğünde yukarıdaki ayet grubunda işaret edilen kimselerin ateistler olduğunu rahatlıkla anlarız.
Ateistlerin özellikleri incelendiğinde;
Bir yaratıcının varlığına inanmazlar. Kutsal kitaplar gönderdiğine inanmazlar. Kutsal kitapları evvellerin/öncekilerin uydurduğu masallar olarak kabul ederler. Öldüklerinde tekrar dirileceklerine inanmazlar.
6:25 ayetinde tartışma yapan/mücadele eden ateistleri cezalandırın gibi bir emir asla yoktur.
6:25 ayetinde ‘hatta geldikleri vakit sana tartışırlar/mücadele ederler seninle’ buyurulmaktadır. Sonrasında Muhammed peygambere veya Kuran'a iman etmiş olan müminlere "Bu kâfirleri cezalandırın!" anlamında verilmiş en ufak bir emir yoktur. Yüce Allah yarattığı kimsenin hak ettiği cezayı veya ödülü bizzat kendisi verir. Ayetlerden anlaşıldığı üzere bu ateistlerin ahiret evreninde cezalandırıldıklarını anlıyoruz. Ateistler ile mücadele anlamında bizlere düşen görev onlarla tartışma yöntemi ile mücadele etmektir. Kuran'a göre Muhammed peygamber de bu şekilde yapmıştır. Ateist kâfirler ona tartışma için, mücadele için geldiklerinde "Yakalayın bunları, sorguya çekin, halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlere alenen aşağılama yaptı bunlar, bizim dinimize hakaret ettiler" dememiştir. O kimselerle Kuran ile mücadele etmiştir.
Deistlerin durumu nedir?
Bu kimseler evrenin bir yaratıcı tarafından yaratıldığına inanırlar. Ancak peygamberleri ve kutsal kitapları reddederler. Benim görüşüme göre bu kimselerin akıbetini belirleyecek olan şey ahiret hayatına olan inançları ve yaptıkları düzeltici-barışa yönelik işlerdir. Ahiret evreninde yaratıcı ile karşılaşacaklarına ve ona hesap vereceğine inanan deist insanların bu ayet grubunun muhatabı olmadığını düşünüyorum. Ancak tanrının varlığına inansalar da ahirette tekrar dirileceklerine inanmıyorsalar, yani yaratıcı ile karşılaşacaklarına inanmıyorlarsa bu ayet grubunun muhatabı olabilirler.
Benim görüşüme göre iman konusunda en önemli şey tek bir Yüce Allah’ın varlığına O'na ortak koşmadan inanmak, ahiret hayatının varlığına inanmak ve düzeltici-barışa yönelik işler yapmaktır.
Kuran’a göre kurtuluş için gerekli minimum şartlar 2:62 ve 5:69 ayetlerinde verilmiştir. Bu şartları sağlamayanlar kurtulamayacaktır.
Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
69|2|62|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِينَ هَادُوا۟ وَٱلنَّصَٰرَىٰ وَٱلصَّٰبِـِٔينَ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَعَمِلَ صَٰلِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn. Doğrusu, inanmış kimseler ve yahudileşmiş kimseler ve Hristiyanlar ve Sâbiîler; kim inandı Allah'a ve ahiret gününe ve yaptı düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler; öyleyse onlaradır mükafatlar-ecirler Rablerinin katında ve yoktur korku/endişe onlar üzerine ve değildir onlar hüzünlenir. |