Yüce Allah’ın vermiş olduğu musibetlerin en sonuncusu olan kan ‘epidemik tifüs salgını’ musibetinden sonra firavun ve hanedanlığı İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmasına izin vermeye mecbur kalmıştır. Çünkü insanlar akıllarını kaybetmekte ve derilerindeki kanamalı yaralar ile ölmektedir. Firavunun ve çevresinin hiçbir şansı yoktur.

Firavun ve hanedanlığına gönderilen musibetler: Tufan, çekirge, bit, kurbağalar ve kan’ isimli makaleyi mutlaka okumanızı öneririm.

Daha sonra;

Yüce Allah ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2982|26|52|وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِىٓ إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ

Ve evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ıbâdî innekum muttebeûn(muttebeûne).

Ve vahyettik Musa'ya ki yürüt geceleyin kullarımı; doğrusu sizler takip edilenlersiniz.

 

Yüce Allah’ın emri nettir. Musa peygamber Allah’ın kullarını (Allah’a inananlar) Mısır’dan çıkarmak için gece yola çıkaracaktır. Bu şekilde de olmuştur. Gece karanlığında Musa peygamber ve ona inananlar yola çıkmışlardır. 

Daha sonra;

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2983|26|53|فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ

Fe ersele fir’avnu fîl medâini hâşirîn(hâşirîne).

Öyle ki gönderdi firavun şehirlere toplayıcılar.

2984|26|54|إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ

İnne hâulâi le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne).

"Doğrusu şunlar; mutlak küçük bir zümredir/güruhtur; pek az."

2985|26|55|وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَآئِظُونَ

Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne).

"Ve doğrusu onlar bizlere mutlak öfkelenenlerdir/kızanlardır."

2986|26|56|وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَٰذِرُونَ

Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne).

"Ve doğrusu biz mutlak bir cemaatiz; hazır/tedbirli."

 

Önce izin veren sonra fikrini değiştirmiş olan bir firavun görüyoruz. Musa peygamber ve toplumunun Mısır’dan çıkmış olduğunu haber alınca fikrini değiştirmiş ve onları yok etme kararı vermiş olabilir. Bu nedenle Mısır’a ordunun toplanması emrini verir. Yukarıdaki ayetler özetlendiğinde firavunun halen kendisine güveni tamdır. Orduları toplama için emir vermiş ve onların kendine güvenini artırıcı sözler söylemiştir.

Daha sonra;

Yüce Allah 26:60 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2990|26|60|فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ

Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne).

Öyle ki, takip ettiler onları güneş doğuşlarında.

 

Firavun ve ordusu gün doğarken yola çıkmıştır. Musa peygamber ve ona inananlar gece yola çıktı, o gecenin sabahı firavun takibe başladı diye bir anlam çıkarmak doğru değildir. 26:60 ayeti bize sadece firavun ve ordusunun gün doğumunda yola çıktığını bildirmektedir. Ayrıca muşrikîn kelimesinin çoğul olarak gelmesi takip sürecinin birçok gün doğumlarını kapsadığını gösterir. Yani takip en az 3 güneş doğumu veya daha fazlası devam etmiştir. 

Musa peygamber ve ona inananların Mısır’dan çıkış zamanı ile firavun ve ordusunun Mısır’dan takip için çıkış zamanı arasındaki süreyi Kuran bize bildirmemiştir. Ancak yorum yapabiliriz. Mısır’dan çıkmalarına izin verdiği ortadadır. Fikir değişikliğine gitmesi de ortadadır. Fikir değişikliği olduktan sonra çevresine 26:54 ve 26:55 ayetlerindeki gibi konuşmalar yapmıştır. Bir de ordunun toplanma süresi vardır. Açıkça görülüyor ki Musa peygamberin çıkışı ile firavunun takip için çıkışı arasında günler vardır.

Günler içinde yaya olarak yol alan Musa peygamber ve toplumu oldukça yol almıştır. Firavun ve ordusu ise atlı ve savaş arabalı süvarilerden oluşmaktadır. Muhtemelen günler içinde Musa peygamber ve toplumuna ulaşmış olmalıdırlar.

Daha sonra;

Yüce Allah 26:61 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2991|26|61|فَلَمَّا تَرَٰٓءَا ٱلْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَٰبُ مُوسَىٰٓ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ

Fe lemmâ terâel cem’âni kâle ashâbu musâ innâ le mudrakûn(mudrakûne).

Öyle ki ne zaman gördü iki cemaat/iki topluluk; dedi Musa yoldaşları: “Doğrusu biz mutlak yakalananlarız.”

 

Firavun ve ordusu takip sonucunda Musa peygamber ve toplumuna yetişir. Ayetten anladığımız iki toplumun birbirini çıplak gözle görebildikleridir. İsrailoğulları panik olmuştur. Musa peygambere bu kaygılarını şiddetli şekilde ifade etmektedirler. Korkmaktadırlar.   

Onlara cevap olarak Musa peygamber şunu söyleyecektir;

Yüce Allah 26:62 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2992|26|62|قَالَ كَلَّآ إِنَّ مَعِىَ رَبِّى سَيَهْدِينِ

Kâle kellâ, inne maiye rabbî seyehdîn(seyehdîni).

Dedi (Musa): “Hayır! Doğrusu birliktedir benimle Rabbim; doğru yola kılavuzlayacaktır beni.”

 

Bu ayette Musa peygamber Yüce Allah’a güvenme ve teslim olmanın en güzel örneğini vermiştir. Herkese örnek olmalıdır.

Daha sonra;

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

57|2|50|وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ ٱلْبَحْرَ فَأَنجَيْنَٰكُمْ وَأَغْرَقْنَآ ءَالَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ

Ve iz faraknâ bikumul bahre fe enceynâkum ve agraknâ âle fir’avne ve entum tenzurûn(tenzurûne).

Ve o zaman; öyle ki yardık/parçalara böldük sizlere bol suyu; öyle ki kurtardık sizleri; ve batırdık/boğduk firavun ahalisini; ve sizler görürsünüz.

2423|20|77|وَلَقَدْ أَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِى فَٱضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِى ٱلْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَٰفُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَىٰ

Ve lekad evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadrib lehum tarîkan fîl bahri yebesâ(yebesen), lâ tehâfu dereken ve lâ tahşâ.

Ve ant olsun vahyettik Musa'ya ki yürüt gece kullarımı; öyle ki vur/ortaya koy onlara kuru bir yol bol suda; korkma ulaşma(ların)dan ve endişe etme/kaygılanma.

2993|26|63|فَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْبَحْرَ فَٱنفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَٱلطَّوْدِ ٱلْعَظِيمِ

 

Fe evhaynâ ilâ mûsâ enıdrib bi asâkel bahr(bahra), fenfeleka fe kâne kullu firkın ket tavdil azîm(azîmi).

Öyle ki vahyettik Musa'ya ki vur asanla bol suya; öyle ki yarıldı/bölündü o (bol su); ve oldu her bir bölüm/parça; büyük/geniş yükselti gibi.

2424|20|78|فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِۦ فَغَشِيَهُم مِّنَ ٱلْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ

Fe etbeahum fir’avnu bi cunûdihî fe gaşiyehum minel yemmi mâ gaşiyehum.

Öyle ki tabi oldu onlara firavun askerleriyle; öyle ki örttü/sardı onları bol sudan; örten/saran onları.

 

2:50 ayetinde;

(فَرَقْنَا) ferakna kelimesi kökü (فرق) parçalara ayırmak (separate), bölümlere ayırmak (part) anlamındadır.  Hans Wehr 4th ed., page 829 (of 1303)

20:77 ayetinde;

(يَبَسًا) yebesen kelimesi kökü (يبس) kuru olmak-kurumak (to become dry) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 1294 (of 1303)

26:63 ayetinde;

(فَٱنفَلَقَ) fenfeleka kelimesi kökü (فلق) bölmek (split), parçalara ayırmak (rive) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 851 (of 1303)

(كَٱلطَّوْدِ) kattavdi kelimesi kökü (طود) yükselmek (to rise in the air, soar up), kum tepesi (sandhill), dağ (mountain) anlamındadır.   Steingass, page 649 (of 1241)

(الْعَظِيمِ) l-azimi kelimesi kökü(عظم) büyük (great, big), geniş (large) anlamındadır.   Hans Wehr 4th ed., page 729 (of 1303)

20:78 ayetinde;

(فَغَشِيَهُم) fegaşiyehum kelimesi kökü (غشو) örtmek (cover), üstten örtmek (wrap up) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 790 (of 1303)

 

Şimdi bu çok önemli kelimelerin anlamı ışığında ayetleri inceleyelim.

26:63 ayetini iyi anlamak için 2 kelimenin anlamı da çok önemlidir.

Bahr kelimesi (البحر) ister tatlı ister tuzlu olsun çok su, bol su demektir. Musa peygamber ile ilgili olarak 2:50, 7:138, 10:90, 20:77, 26:63 ve 44:24 ayetlerinde geçer.

Yemm kelimesi (اليمّ) de “bahr/çok su” demektir.

Musa peygamber ile ilgili 20:97, 7:136, 20:78, 28:40, 51:40 ayetlerinde geçmektedir.

Fakat 2 ayette özel bir işaret dikkat çeker.

20:39 ve 28:7 ayetlerinde bebek olan Musa peygamber annesi tarafından bir sandık içinde bol suya bırakılmıştır. Bu ayetlerde Yüce Allah yemm kelimesinin kullanmıştır. Henüz bebek olan Musa peygamberin Nil nehrine bırakıldığı bilinmektedir. Çünkü Kuran’dan anladığımıza göre firavun ailesinden birisi onu Nil nehrinde bulmuştur. Diğer bir deyiş ile yemm kelimesi Nil nehri için kullanılmıştır.  

Buradan anlıyoruz ki; 

Bahr ve yemm kelimeleri bol su için kullanılıyor. Tatlı veya tuzlu olabilir.

Bol suyun nasıl bölündüğünü incelemeden önce bu bol su nedir ve nerededir inceleyelim.

Klasik anlayış Tevrat’ın yanlış çevirisinden etkilenerek Musa peygamberin Kızıl Deniz’i (Red Sea) yardığını düşünmüştür. Aslına bakıldığında Tevrat’ta bu bol suyun adı ‘Yam Suph’ olarak geçer. Tevrat’ta 20 yerde geçer. Bu kelimenin ‘Red Sea’ ‘Kızıl Deniz’ olarak değil ‘Sea of Reed’ ‘Kamışlı Göl’ olarak çevrilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu gölün Süveyş kanalı yapıldıktan sonra kurumuş olan ‘Lake El Balah’ gölü olduğu düşünülmektedir. Bu veriyi destekleyen uydu incelemeleri muvcuttur.  Bu göl Akdeniz kıyısına yakın ve Süveyş körfezinin kuzeyinde olan tatlı su içeren kamışlı bir göldür (Gölün eski ismi). 

lake el balah musa denizin yarilmasi reed sea kamisli gol israilogullari misirda cikis firavun zulmu  

 

Musa peygamber ve ona inananlar muhtemelen sazlık-kamışlı bir gölün kıyısında firavun ve ordusuna yakalanmışlardı. Daha sonra bildiğimiz bol suyun (gölün) bölünmesi olayı ve firavun ve ordusunun boğulma olayı gerçekleşecektir.  

Musa peygamber asasını denize vurduğunda Yüce Allah’ın izni ile bir olay meydana gelmiştir. Bol su (göl) bölümlere ayrılmıştır. Bu ayette herkes 2’ye yarılmayı aklına getirse de aslında bölümlere ayrılma söz konusudur. Yüce Allah 2’ye böldüm buyurmamaktadır.

 

Gölü (bol su) bölümlere ayıran nedir?

M.Ö. 1640 yılında gerçekleşen Santorini (Thera) yanardağı patlaması ile gölün (bol su) bölünmesi ve daha sonra başka bir bol su ile firavun ve ordusunun üstünün örtülerek boğulması direk olarak ilişkilidir.

Net bir şekilde biliyoruz ki dev bir kıta olan Afrika kıtası ile Avrupa kıtası birbiri ile çarpışmaktadır. Kuvvet o kadar fazladır ki Afrika kıtası Avrupa kıtasını altına doğru girmektedir. Afrika kıtası Avrupa kıtasına baskı uyguladıkça bazı bölgelerde magmayı yeryüzüne yaklaştırır ve bir noktada patlamasına neden olur. M.Ö. 1640 yılında Dünya’nın 100.000 yılı içindeki en büyük patlaması gerçekleşti. Patlama o kadar büyüktü ki Nil deltası Akdeniz’e doğru kaydı. Afrika kıtasının baskısı ile deltanın bazı yerlerinde 1-1.5 metre arasında yükselme gerçekleştirdi. Bu da ‘Reed Sea’ adındaki kamışlı gölde değişikliklere neden oldu. Göl tabanı yükseldi ama her bölge aynı düzeyde yükselmedi. Kimi kısımlar daha yüksek, kimi kısımlar daha alçak kaldı. Su daha çukur alanlara aktı ve göletler oluşturdu. Yükselen kısımlar ise sudan arınmış oldu. Su öbek öbek oldu. Su içermeyen toprak parçaları da öbek öbek kaldı. Tam da ayetteki gibi bölündü. Bu bölünmeden sonra Musa peygamber ve İsrailoğulları kuru olan kara bölgelerinden yürüyerek gölü geçtiler.

2018 yılında yapılan bir çalışmada bitkilerden elde edilen bilgiler ve radyo aktif karbon çalışmaları sonrası patlamanın olası zamanı aşağıda verilmiştir. En yüksek olasılığın M.Ö. 1640 yılı olduğu görülür. En üst ok. 

santaroni 1646 bce patlamasi

Santorini (Thera) Ege Denizinde bulunan bir volkanik adadır. Patlama tüm Akdeniz kıyılarını etkilemiştir. 

Santorini

Aşağıdaki resim patlama sonrası içine çöken volkanı göstermektedir. Çöken kısım deniz suyu ile dolmuştur.  

santaroni 1646 bce patlamasi volkanik kalinti tsunami 1650 bce

 

Patlama Nil deltasının Akdeniz'e kaymasına neden olmuş ve daha sonra direnç ile yükselmesine neden olmuştur. Afrika kıtasının baskısı ile farklı içeriği (toprak yapısı) olan yer tabanı farklı cevaplar vermiştir. Yükselen deltada bazı bölümler alçak, bazı bölümler yüksek kalmıştır. Göldeki su alçak kalan yerlere birikmiştir. Aralarda oldukça geniş ve daha yüksek toprak alanlar kalmıştır. Bu alanlardan Musa peygamber ve İsrailoğulları yüksek yerlere yürüyerek geçmiştir. 

musanin denizi yarmasi bolmesi firavun israilogullari afrika kitasi yukselmis

 

Bu noktada diğer bir işaret ise şudur;

20:77’de (يَبَسًا) yebesen kelimesi kullanılmıştır. Yani kuru bir yol. Musa peygamber ve İsrailoğulları kuru olan bir yoldan yürümüşlerdir.

Yüce Allah göl tabanının bazı bölgelerini yükseltmiştir ve kara öbekleri oluşturmuştur. Ama sudan arınan kara parçasının üstünde yürümek için kuruması gereklidir. Çünkü yürüdüklerinde çamura batacaklardır. Kuran’da çamurun nasıl kuruduğu bildirilmemiştir. Ama Tevrat’ta çok ilginç bir işaret vardır. Tevrat’ta doğudan esen bir rüzgârın estiğinden bahsetmektedir. Bu da olmuş olabilir. Kuvvetli esen bir rüzgâr çamur halindeki toprağı hızlıca kurutacaktır.

Yüce Allah bol suyu (gölü) geniş (azim) parçalara bölmüştür. Gölün tabanının farklı yerlerinin yükselmesi ile kuru toprak parçaları (büyük-geniş-azim) çıkarmıştır. Musa peygamber ve İsrailoğulları kuru olan toprak parçalarından geçerek daha yüksek topraklara ulaşmışlardır. Firavun ve ordusu muhtemelen onların geçtiğini görmüştür. Onların geçtiğini gördükleri için aynı yolu geçmek için göl tabanına girmişlerdir.  

Daha sonra;

Yüce Allah ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

4436|44|24|وَٱتْرُكِ ٱلْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ

Vetrukil bahre rehvâ(rehven), innehum cundun mugrekûn(mugrekûne).

Ve terk et bol suyu dingin/sakin; doğrusu onlar bir ordudur; boğulanlar.

 

(رَهْو) rahven kelimesi kökü (رهو) dingin (quiet), sakin (calm) anlamındadır. Türkçeye rehavet olarak geçmiştir. Hans Wehr 4th ed., page 421 (of 1303)

Bu ayet çok büyük bir işaret sunar. Bol su (göl) bölümlere ayrılıp Musa ve İsrailoğulları geçtikten sonra halen bir dinginlik vardır. Göl suları bölümlere ayrılmıştır. Yükselen kara parçaları kurudur. Musa peygamber ve İsrailoğulları firavun ve ordusunun göl tabanına girdiğini görmektedir. Yüce Allah bölünmüş bol suyu (bölünmüş göl) dingin-sakin bırakmaktadır. Peki, firavun ve ordusunu üstten örtecek olan bol su (yemme) nereden gelecektir? Yüce Allah bu kez bol su için yemm kelimesinin kullanmıştır. Bu bol su göl değildir. Dingin olan göl suyu halen sakindir.

Peki; firavun ve ordularını üstten örtecek olan ve sakin olmayan, dingin olmayan bol su (yemm) nerededir ve nasıl gelecektir?

Bu bol su (yemme) zaten yola çıkmıştır bile. Musa ve İsrailoğullarına, Firavun ve ordularına ulaşması zaman alacaktır. Bu bol su bir tsunamidir. Gölü bölümlere ayıran bir sismik aktivite oluşturan Santaroni patlaması bir tsunamiye neden olmuştur. Bu büyüklükteki volkanik patlamalar çok büyük tsunami dalgası yaratabilmektedir. Yapılan analizlerde bilim insanları Santorini patlamasının tüm Akdeniz havzasını (Türkiye’yi ve Mısır’ı da dahil) etkileyen büyük bir dalga oluşturduğu göstermiştir. Dalganın yüksekliğini kimse bilemiyor. Ama ondan çok daha küçük patlamaların yarattığı tsunami bilinmektedir. 1883’de Endonezya’da Krakatau (Krakatoa) yanardağı patlaması kıyılarda 40 metre yüksekliğinde dalgalar oluşturdu. 1792 yılında Kyushu Island, Japonya’da bir yanardağ patladı ve 54 metre yüksekliğinde dalga oluşturmuştur.

Santaroni patlaması sonrası oluşan tsunaminin yüksekliği ve kuvveti çok çok daha fazlaydı muhtemelen. Kamışlı gölün yerleşimi Akdeniz kıyısından yaklaşık 120 kilometre içerdeydi. Buraya gelinceye kadar enerjisini ve yüksekliğini büyük ölçüde kaybetmiş olmalıdır. Belki de 2-3 metre yüksekliğe ulaşmıştı. Halen göl tabanında olan firavun ve ordusunun üstünü bol miktarda ve çok hızlı bir şekilde gelerek örtmüş ve boğmuştur. Daha yüksek bölgede olan Musa ve İsrailoğulları bu bol sudan etkilenmemişler ve firavun ve ordusunun boğuluşlarını görmüşlerdir.

Santaroni patlaması ile oluşan dev tsunaminin Mısır kıyılarına ulaşması saatler almıştır. Derin okyanuslarda tsunaminin hızı 500-600 kilometre/saat hızlara ulaşsa da Ege ve Akdeniz gibi daha sığ sularda bu hız daha azdır. Ayrıca tsunami dalgasının karada hareketi daha yavaştır (40-50 km/saat). Patlama ile Mısır kıyıları arası 800 km uzaklıktadır. Dalganın hızı 400 km/saat kabul edilse yaklaşık 2 saate kıyıya ulaşacaktır. Kıyı ile Kamışlı Göl arası 120 kilometre olduğuna göre yaklaşık 2-3 saat de karada gidecektir. Dolayısı ile tsunaminin Musa peygambere ve kavmine ulaşması 4-5 saat süre alacaktır. 

Göl tabanı bölümlere ayrıldıktan sonra rüzgar ile kuruyan topraktan yürüyen Musa peygamber ve kavmi saatte yaklaşık 4 kilometre yürüseler yaklaşık 10-15 kilometre genişliğindeki bir gölü 2.5-3.5 saat içinde geçerlerdi. Yani büyükçe bir gölü geçmek için çok yeterli zaman mevcuttu.   

Boğulan firavun ve ordusuna ait olan kalkan, kılıç ve diğer değerli eşyalara ne olmuştur?

Bunu cevabını yine Kuran vermektedir.

Yüce Allah 20:87 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2433|20|87|قَالُوا۟ مَآ أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَآ أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ ٱلْقَوْمِ فَقَذَفْنَٰهَا فَكَذَٰلِكَ أَلْقَى ٱلسَّامِرِىُّ

Kâlû mâ ahlefnâ mev’ıdeke bi melkinâ ve lâkinnâ hummilnâ evzâren min zînetil kavmi fe kazefnâhâ fe kezâlike elkâs sâmiriyy(sâmiriyyu).

Dediler: “Bozmuş değiliz sana (olan) vaadi; kendi yetkimizle; fakat bize; yükletildi bize ağırlıklar/sorumluluklar zinetten/donatıdan; o kavmin/toplumun; öyle ki attık onu; öyle ki, atıp bıraktığı gibi Samiri’nin.”

 

(زِينَةِ) zineti kelimesi kökü (زين) süs-donanım (adornment) anlamındadır.  Sadece süs eşyası anlamında kullanılmaz. Bir askerin ziyneti kılıcı, kalkanı, başlığı olabilir. Steingass, page 472 (of 1241)

Bu ayette İsrailoğulları Tur dağının yanındadır. Musa peygamber Tur dağına çıkmış ve 40 gün sonra yazılı levhalar ile geri gelmiştir. Bu esnada Samiri isimli birisinin bir buzağı heykeli yaptığını görmüştür. Musa peygamber heykel konusunda sert çıkınca onlarda ayetteki gibi cevap vermişlerdir.

Çok rahat anlıyoruz ki İsrailoğulları yanlarındaki metalleri ateşe atmış, eritmiş ve Samiri de ustalığı ile bir buzağı heykeli yapmıştır.

Peki, bu metalleri nereden bulmuşlardır? Cevabını yine ayet veriyor. Bol suda boğulan firavun ve ordusunun ziynetleri (donanımları) olan kalkan, kılıç, bıçak, başlık, at arabasının demirleri gibi kıymetli metalleri İsrailoğullarının aldıkları ve yüklendikleri anlaşılmaktadır.

Bu da bol suyun bölünmesinin Kızıl Deniz (Red Sea) değil Kamışlı Göl (Reed Sea) olduğunu düşündürmektedir. Firavun ve ordusunun üstünü örten bol su onların boğulmalarına neden olmuştur. Sular bir miktar çekilince İsrailoğulları kıymetli metalleri ve eşyaları alabilmişleridir.

 

En doğrusunu Allah bilir.