Yüce Allah 27:18 ve 27:19 ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

3175|27|18|حَتَّىٰٓ إِذَآ أَتَوْا۟ عَلَىٰ وَادِ ٱلنَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمْلُ ٱدْخُلُوا۟ مَسَٰكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَٰنُ وَجُنُودُهُۥ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Hattâ izâ etev alâ vâdi n-nemli kâlet nemletun yâ eyyuhe n-nemlu dhulû mesâkinekum, lâ yahtımennekum suleymânu ve cunûduhu ve hum lâ yeş’urûn.

Nihayet ulaştıkları zaman karınca vadisi üzerine o dişi karınca dedi: “Ey karınca! Girin meskenlerinize; kırıp geçirmesinler sizi Süleymân ve orduları ve onlar farkında olmayarak.”

3176|27|19|فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِىٓ أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَىَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَٰلِحًا تَرْضَىٰهُ وَأَدْخِلْنِى بِرَحْمَتِكَ فِى عِبَادِكَ ٱلصَّٰلِحِينَ

Fe tebesseme dâhıken min kavlihâ ve kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele salihan terdâhu ve edhılnî bi rahmetike fî ibâdikes sâlihîn.

Öyle ki tebessüm etti (Süleymân peygamber) bir gülüşle onun (dişi karıncanın) sözüne ve dedi: “Rabbim ilham et ki şükredeyim nimetine ki üzerime ve anam-babam üzerine lütfettiğin ve ki yapayım düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik bir iş onaylayacağın kendisini ve girdir beni rahmetinle düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik iş yapan kullarının içine.

 

(النمل) n-neml kelimesi kökü (نمل) karınca (ant), küçük kabarcıklar (small pustules or blister), aktif-sürekli hareket halinde olan (active-always on the move), yerinde duramayan (restless), karıncalar ile dolu (abounding with ants) anlamındadır. Steingass, page 1149 (of 1241).

Ayetlerde bu kelime tekil olarak kullanılmıştır. Çoğul olarak ‘karıncalar’ kelimesi Arapça (نمال) ‘nimâl’dir. ‘Ey karınca!’ diye seslenirken neden tekil seslenildi ilerleyen bölümlerde incelenecektir.  

Bu iki ayet Kuran temel alınarak akılla incelendiğinde bize müthiş bilgiler sunar; Süleymân peygamberin ordularının sevki (27:17) sırasında gerçekleşen bir olay bize çok ince bir şekilde bildirilmektedir. Ancak bu ayeti Kuran yerine rivayet silsilesi içinde anlamaya çalışanlar akla mantığa ve Kuran'a ters olan sonuçlar çıkarmışlardır. Bu ayetlerdeki geçen karınca kelimesinin gerçek karıncaları işaret ettiğini savunmuşlardır. Bunu da Süleymân peygamberin bir mucizesi diye taktim etmeye çalışmışlardır. Yüce Allah dilerse neden olmasın mantığı ile sorgulama yapmamışlardır. Doğrudur; Yüce Allah dilerse ol der o da olur. Ancak Yüce Allah her şeyi evrensel kurallar içerisinde gerçekleştirir. Yüce Allah’ın sünnetinde (uygulamalarında) asla bir değişiklik bulunmaz. Evrensel kurallar her zaman ve her yerde geçerlidir ve asla değişmez. Bize düşen görev ayetleri sadece Kuran’a göre anlamaya çalışmaktır. Kuran yeterlidir. Açıktır.

 

Yüce Allah’ın izni ile ayetleri Arapça gramere göre ve Kuran’a göre inceleyelim;

Hemen söyleyelim ki ayetlerde geçen karıncalar biyolojide eklem bacaklılar gurubuna ait bir böcek türü olan karıncalar değildir. Ayette geçen karıncalar karınca vadisi olarak isimlendirilen bir meskende-yurtta yaşayan insanlardan başka bir şey değildir. 

 

Delillerimizi sunalım;

Delil 1;

Biyolojik olarak eklem bacaklılar kabuklular, örümcekler, çok ayaklılar ve böcekler olmak üzere dört grupta incelenir. Gerçek karıncalar eklem bacaklılar grubunun böcekler sınıfına aittir. 

27:18 ayetinde zikredilen karıncaların yaşadığı yerlerin ‘مَسَٰكِنَكُمْ’, ‘mesakinekum’, ’meskenleriniz’ kelimesi ile işaret edildiğini görüyoruz.  

Bu kelimenin kökü (سكن) olup mesken-konut-ikamet edilen yer-mekân (dwelling, abode), yerleşim yeri-yurt (habitation), ev (house), konak (residence, domicile) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 488 (of 1303)

İlk yapılması gereken iş Kuran’da karıncalar gibi eklem bacaklılar olarak bilinen başka türlerin evleri işaret edilmiş mi incelemektir.

Kuran’da Yüce Allah karıncalar gibi eklem bacaklı grubunda yer alan örümceği ve arıyı işaret etmiş, hatta onların evlerini de işaret etmiştir.

Karınca gibi eklem bacaklı olan örümceğin ve arının evinin işaret edildiği ayetler;  

Yüce Allah 29:41 ayetinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

3379|29|41|مَثَلُ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَوْلِيَآءَ كَمَثَلِ ٱلْعَنكَبُوتِ ٱتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ ٱلْبُيُوتِ لَبَيْتُ ٱلْعَنكَبُوتِ لَوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ

Meselullezînettehazû min dûnillâhi evliyâe ke meselil ankebût, ittehazet beytâ ve inne evhene l-buyûti le beytul ankebût(ankebûti), lev kânû ya’lemûn.

Allah'ın astından veliler (yakın koruyucu arkadaşlar) edinmiş kimselerin misali; bir ev edinmiş dişi örümcek misali gibidir; ve doğrusu evlerin en güçsüz-zayıf-hayal kırıklığına uğratanı, mutlak evidir dişi örümceğin; keşke olsalardı bilirler.

 

Yüce Allah 16:68 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1967|16|68|وَأَوْحَىٰ رَبُّكَ إِلَى ٱلنَّحْلِ أَنِ ٱتَّخِذِى مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ ٱلشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ

Ve evhâ rabbuke ilâ n-nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn.

Ve vahyetti Rabbin bal arısına ki “edin evler dağlarda ve ağaçlarda ve yuva olarak inşa ettiklerinde (insanların).”

 

(بَيْتًاbeyten,  (ٱلْبُيُوتِ) l-buyuti ve buyuten (بُيُوتًا) kelimeleri kökü (بيتev (house), bina-inşaat-yapı (building) Hans Wehr 4th ed., page 102 (of 1303) anlamındadır.

Yüce Allah eklem bacaklı olan örümcek ve arının evleri için ‘beyt’, ‘ev-yuva’ kelimesini kullanmışken 27:18 ayetinde geçen karınca için ‘‘mesakinikum” ‘meskenleriniz-yurtlarınız-konaklarınız” kelimesini kullanmıştır.

‘‘mesakinikum” ‘meskenleriniz-yurtlarınız-konaklarınız” kelimesinin Kuran’da geçiş yerleri incelendiğinde; bu kelimenin istisnasız olarak insanların yaşadığı yerler yani yurt anlamında kullanıldığı görülür (9:24, 9:72, 14:45, 20:128, 21:13, 28:58, 29:38, 32:26, 34:15, 46:25, 61:12).

Örnek olarak;

Yüce Allah 21:13 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2494|21|13|لَا تَرْكُضُوا۟ وَٱرْجِعُوٓا۟ إِلَىٰ مَآ أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَٰكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ

Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn.

Kaçmayın ve dönün içinde lüks-refahla yaşatıldığınız şeylere ve yurtlarınıza-meskenlerinize; öyle ki sorguya çekileceksiniz.

 

21:13 ayetinde Yüce Allah’ın azabından kaçmaya çalışan insanlar işaret edilmektedir.

Açıkça görülür ki;

(مَسَٰكِنِكُمْ) ‘mesakinikum’ kelimesi insanların yaşadığı meskenleri, mekanları, yurtları işaret etmek için kullanılmıştır. Gerçek karınca gibi eklem bacaklılar gurubuna ait olan örümcek ve arının evleri için (بَيْتًاbeyten ve buyuten (بُيُوتًا) kelimeleri kullanılmıştır.

Bu da bizi doğal olarak 27:18 ayetinde geçen karıncaların eklem bacaklı olan gerçek karıncalar olmadığını gösterir. 27:18 ayetinde geçen karıncalar gerçek karıncalar olsaydı Yüce Allah arı ve örümceğin yuvaları için kullandığı buyuten (بُيُوتًا) kelimesini kullanırdı. Gerçek karıncalar olmadıkları, insan oldukları için insanlar için kullanılan (مَسَٰكِنِكُمْ) ‘mesakinikum’ ‘meskenleriniz’ kelimesi kullanılmıştır.

 

Delil 2;

Arapça gramer bize büyük işaretler veriyor.

27:18 ayetine göre Süleymân peygamber ve orduları bir vadiye geliyor. Bu vadinin adının ‘vadi n-nemli’ yani ‘karınca vadisi’ olduğu bildiriliyor. Demek ki bu bölgenin bilinen bir adı var ve bu bölge karınca vadisi.

(قَالَتْ) ‘kalet’, ‘dedi’ fiili dişil ve tekil şekilde gelmiştir. ‘o dişi dedi’ anlamı vardır. Bir sonraki kelime olan (نَمْلَةٌ) ‘nemletun’ kelimesi tekil gelmiş olup tek bir dişi karıncayı işaret eder. Demek ki konuşan kişi tek bir dişi karınca.

Tek bir dişi karınca şunu söylüyor: ‘Girin meskenlerinize’. ‘ٱدْخُلُوا۟ مَسَٰكِنَكُمْ’ ‘dhulu’ ‘girin’ fiili eril ve çoğul, ‘mesakinekum’ kelimesi ise yine eril ve çoğul gelmiştir. Türkçeye tam çevirirsek ‘eril olanlar girin meskenlerinize’ olur. Arapçada bir topluluğun içinde tek bir erkek birey varsa, topluluğun kalanı dişilerden oluşsa bile o topluluğa eril olarak seslenilir. Bu gramer kuralıdır. Bu noktadan anlarız ki dişi karıncanın seslendiği karınca topluluğu eril ve dişil karışık bir topluluktur.

Eklem bacaklılar gurubunda yer alan gerçek karıncalarda durum nasıl?

Bir karınca kolonisinde 3 tip karınca olur. Dişi olan işçi karıncalar, dişi olan kraliçe ve erkek karıncalar. Kraliçe ve erkek karınca yuvada olur. Her ikisi de kanatlıdır. Kanatlı olan kraliçe karınca çok kısa olan üreme döneminde uçarak kendisine bir yuva bulur. Yine kanatlı olan erkek karıncalar da onu takip ederler. Bir erkek karınca tarafından döllenen kraliçe karınca çok sayıda yumurta bırakır. Bu yumurtalardan dişi olan işçi karıncalar çıkar. Kraliçe ve erkek karıncalar yuvadan ayrılmaz. Yuva dışında dolaşan ve çalışan karıncalar dişi karıncalarıdır. Diğer bir deyiş ile yuva dışında gördüğümüz karıncaların tamamı dişi işçi karıncalardır.

Yukarıda anlatıldığı üzere; ayette geçen karıncalar gerçek karıncalar olmuş olsaydı meskenlerine girmesi istenilen karınca toplumunun tamamının dişi olması gerekirdi. ‘girin meskenlerinize’ tümcesi eril çoğul olarak değil dişil çoğul olarak gelmeliydi. Oysa ayette dişi ve eril karışık bir topluma sesleniliyor. Bu da meskenlerin dışında erkeklerin de olduğunu açıkça gösterir. Bu nedenle ayette geçen karıncalar gerçek eklem bacaklı karıncalar olamaz

Başka bir delil ise erkek karıncanın kanatlarının olmasıdır. Diyelim ki çok nadir olsa da erkek karıncanın yuvanın dışında olduğu durum işaret edilmiş olsun. Bu sefer de şu akla gelir; erkek karınca kanatlıdır. Yuvaya girmesine gerek yoktur. Yuva daha tehlikeli olabilir. Uçarak kurtulması ve yüksek bir yerlere konması daha mantıklıdır. 

 

Neden bu insanlar karınca olarak zikrediliyor?

Bu vadiye karınca vadisi denilmesinin birkaç nedeni olabilir. Bu bölgede yaşayan insanlar gerçek karıncalar gibi hiç durmayan, sürekli çalışan insanlar olabilir. Ya da bu bölge belki de gerçek karıncaların bol olduğu bir yer olarak ün salmış olabilir. Neden önemli değil. Önemli olan bu vadinin karınca vadisi olarak bilinmesidir. Bu vadide yaşayan insanları işaret etmek için yine vadinin ismi olan karınca kelimesi kullanılmıştır. Durum bu kadar basittir. 

Dikkat;

Ayette geçen (يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمْلُ), ‘ya eyyuhen nemlu!’, ‘ya karınca!’ tümcesindeki (ٱلنَّمْلُ) ‘nemlu’ kelimesi tekildir. Çoğul olarak ‘karıncalar’ kelimesi Arapça (نمال) ‘nimâl’dir. Çoğu mealde çoğul olarak karıncalar şeklinde çevrildiğini görmek mümkündür. Yaklaşım doğrudur. Ancak ayeti olduğu gibi vermek daha doğru olacaktır. Kuran’da 2 ayette (84:6, 82:6) (يَٰٓأَيُّهَا ٱلْإِنسَٰنُ) ‘ya eyyuhel insanu!’ ‘ya insan!’ geçer. İnsan kelimesi tekil olsa da anlam bütünlüğü olarak tüm insanlar kast edilir ki insanoğlu anlamı vardır. Benzer şekilde 27:18 ayetinde geçen ‘ya karınca!’ seslenişi karınca vadisinde yaşayan topluma bir sesleniştir. ‘Ya İstanbul’, ‘Ya Ankara’ gibi seslenişlerde işaret edilen tabii ki bu bölgede yaşayan insanlardır.   

 

kırıp geçirme’ konusu;

Ayette geçen (يَحْطِمَنَّكُمْ) yehtimennekum kelimesi kökü (حطم) kırmak-parça parça etmek-mahvetmek (shatter), kırıp dökmek-ezmek (smash), rezil etmek-imha etmek (wreck), yıkmak-yok etmek (demolish), kırmak-parçalamak (break), parçalamak, uçağın düşmesi (crash) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 218 (of 1303).

Bu kelimeye ezmek anlamı verilmesi yanlış anlaşılmalara neden olabilmektedir. Ezmek deyince akla bir şeyin üstüne ayakla basmak ile ezmek geldiği için Süleymân peygamberin ordularının ayakları altında ezilebilecek olanların gerçek karıncalar olması gerektiği düşünülür. Ancak bu kelimenin gerçek anlamı kırıp geçirmek-parçalamaktır. Kelimenin geniş anlamı ayete yansıtıldığında açıkça görülür ki bahsedilen şey karınca vadisinde yaşayan insanların ordular tarafından kırıp geçirilmesidir.

 

farkında olmayarak’ konusu;

Ayette geçen (يَشْعُرُونَ), ‘yeş'urune’, ‘farkında olmayarak’ kelimesi de yanlış anlaşılmaktadır. Ayetteki karınca kelimesi gerçek karıncalar olarak anlaşılınca bu kelimeye Süleymân peygamber ve ordularının karıncaları görmeden, farkında olmadan ezecek anlamı verilmektedir.

(يَشْعُرُونَ) yeş'urune kelimesi kökü (شعر) öğrenmek (learn), sezgisel olarak anlamak (understand intuitively), farkında olmak (realize, notice), algılamak-idrak etmek (perceive), bilincinde olmak-şuurlu olmak (to be conscious) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 553 (of 1303)

Yukarıda net bir şekilde, deliller ile anlatıldığı üzere bu karıncaların insanlar olduğu anlaşılmaktadır. Bu şekilde düşünüldüğünde anlam şu olur;

Karınca vadisinde sözü geçen bir kadın (yönetici olabilir) meskenlerinize girmezseniz Süleyman’ın orduları sizin barışçıl olduğunuzun farkına varmayarak sizi kırıp geçirebilir demektedir.

Meskenlere girilmesi Süleymân peygamber ve ordusuna gösterilen barışçıl bir işarettir. Tehdit olmadıklarının bir göstergesidir.  

 

Süleymân peygamberin bir gülüşle tebessüm etmesi.

Kadın yöneticinin barışçıl yaklaşımını gören Süleymân peygamber çok memnun oluyor ki bir gülüşle tebessüm ediyor. Yüce Allah’a şükrediyor ve dua ediyor. Hiç savaşmadan, hiçbir insan zarar görmeden karınca vadisinden geçiyor.

 

Sonuç;

Süleymân peygamber orduları ile birlikte seferde iken karınca vadisi isimli bir yere gelmiştir. Kuran bu bölgede yaşayan insanları işaret etmek için vadinin ismini kullanmıştır. Bu vadide yaşayan insanların büyük ihtimalle yöneticisi olan bir kadın Süleymân peygamber ile görüşmüş ve barışçıl olma yolunu seçmiştir. Toplumuna seslenmiş ve ordu geçinceye kadar meskenlerine girmelerini söylemiştir. Aksi halde barışçıl olduklarının farkına varılmadan ordular tarafından kırıp geçirilebileceklerini bildirmiştir. Süleymân peygamber de kadının bu kararına memnun olmuş ve bir gülüşle tebessüm etmiştir. Kendisine savaşmadan yol açan Yüce Allah’a şükretmiştir. Ayetler bu kadar açık ve netken ayetlerde bildirilen karıncaların gerçek karınca olduğunu iddia etmek Kuran’a göre temelsizdir.

En doğrusunu Allah bilir.