Kuran’a göre dinde zorlama yoktur. Dinde zorlama müşriklerin ve kâfirlerin özelliği olan bir tağuttur. Süleymân peygamberin Sebe melikesine gönderdiği mektubu nasıl anlamalıyız?

Dinde zorlama kesinlikle yoktur. Hiçbir kimse direkt olarak veya dolaylı olarak, ima yolu ile bile olsa din konusunda zorlanamaz. Dinde zorlama yapanlar müşriklerin ve kâfirlerin bir özelliğidir. 

Şimdi Allah’ın izni ile ayetleri inceleyelim;

Yüce Allah 2:256 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

263|2|256|لَآ إِكْرَاهَ فِى ٱلدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ ٱلرُّشْدُ مِنَ ٱلْغَىِّ فَمَن يَكْفُرْ بِٱلطَّٰغُوتِ وَيُؤْمِنۢ بِٱللَّهِ فَقَدِ ٱسْتَمْسَكَ بِٱلْعُرْوَةِ ٱلْوُثْقَىٰ لَا ٱنفِصَامَ لَهَا وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy, fe men yekfur bi t-tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm.

Yoktur dinde zorlama; muhakkak ki belirgin şekilde ayrılmıştır doğruluk sapıklıktan; öyleyse kim kâfirlik eder (örter-gizler) tağuta ve inanır Allah'a o durumda muhakkak ki yapışmıştır kendisinde kopma olmayan sağlam kulpa ve Allah işitendir, bilendir.

 

(إِكْرَاهَ) ikrahe kelimesi kökü (كرهzorlama-mecbur etmek (compel), bir kişiyi istemediği bir şeye yapmaya zorlama (compel one to do a thing against his will) anlamındadır.

Yüce Allah çok net bir şekilde hiç kimsenin din konusunda zorlanamayacağını bildirmektedir. Doğruluğun sapıklıktan belirgin olarak ayrıldığını buyurmuş ve insanların hangisini seçeceği konusundan özgür olduğunu işaret etmiştir.

Kısaca tağut konusunda da bilgi verelim;

(ٱلطَّٰغُوتِ) t-taguti kelimesi kökü (طغي) uygun sınırları aşmak (to exceed proper bounds), sınırları aşmak (overstep the bounds), haddini aşmak-ölçüsüz olmak (be excessive), kaba-saba olmak (to be rough), kudurmak (rage), bir nehrin sınırlarını aşıp taşması-sel (flood), gaddar-zorba olmak (to be tyrannical), eziyet etmek-baskı yapmak (oppress), terörize etmek (terrorize) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 656 (of 1303).

Ayette isim olarak gelmiştir. ‘Sınırı aşan, azgın’ olarak çevrilebilir.

(يَكْفُرْ) yekfur kelimesi kökü (كفر) örtmek (cover), gizlemek (hide) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 975 (of 1303).

Kuran’da geçen kâfir olarak tanımlanan kimseler Allah’ın ayetlerini, gerçekleri görmezden gelip örttükleri ve sakladıkları için kâfir olarak isimlendirilir.

Ayette tağuta yapılan bireysel bir kâfirlik eylemi vardır.  ‘öyleyse kim kâfirlik eder (örter-gizler) tağuta’ tümcesindeki kâfirlik etme fiili tekil bir fiil olarak gelmiştir. Bireysel olarak bir kişi kendi yaşamında tağutu örtüp gizlemelidir. Aşırılığa, azgınlığa müsaade etmemelidir.

Dinde zorlama da bir tağuttur. Sınırı aşma ve azgınlık göstergesidir. Ayetteki bu ince işaret net bir şekilde görülür.

Dinde zorlamanın bir tağut olduğuna yönelik deliller müşriklerin ve kâfirlerin resûllere tavrından anlaşılır.

Bu konuyu incelemeden önce Muhammed peygamberimize dinde zorlama yapamayacağına yönelik verilen emirleri inceleyelim;

Peygamberimize verilen emirler aksi buyurulmadığı sürece hepimize verilmiş emirlerdir.

Yüce Allah 88:22 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

5986|88|21|فَذَكِّرْ إِنَّمَآ أَنتَ مُذَكِّرٌ

Fezekkir innemâ ente muzekkir.

Öyleyse öğüt ver; sen sadece bir öğüt vericisin.

5987|88|22|لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ

Leste aleyhim bi musaytır.

Değilsin onların üzerinde bir musaytir.

 

Musaytir kelimesi işlerin-gidişatın yöneticisi olarak çevrilebilir. Dict. and Glos of Quran by Penrice, page 69 (of 166).

Be kelime Türkçemize de geçmiş bir kelime. Bir şeyin üzerine kaim (yerine geçen) olup, ahvâlini (durumlarını) görüp gözetir olan kimse; musallat; yaramaz işlerden men edip saklayan ve koruyan anlamları vardır.   

88:22 ayetinde birçok mealde bu kelimeye zorba, zorlayıcı gibi anlamlar verilmektedir. Ancak bu kelimenin gerçek anlamını veremez. Gerçek anlamına göre; hiç kimse kendisini başkasının yerine koyup onun din işlerini yönetemez, ona din konusunda yaptırımlar koyamaz. Kurallar çizemez. Bu kişiler en yakınları olsa bile. 

Bir önceki ayette Muhammed peygamberin sadece öğüt vermekle görevli olduğu açıkla bildiriliyor.

Daha ne desin! Bu ayetleri anlamamak için aklı hiç kullanmamak gerek. Yüce Rabbimiz din konusunda asla zorlamanın olamayacağını, din konusunda herkesin serbest kalması gerektiğini açıkça vurguluyor. Din asla empoze edilemez. Zorla tabi olunması istenemez.

Devam edelim;

Yüce Allah 50:45 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

4673|50|45|نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَآ أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِٱلْقُرْءَانِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ

Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bil kur’âni men yehâfu vaîdi.

Biz biliriz onların dedikleri şeyleri ve değilsin sen onların üstünde bir zorlayıcı; öyleyse öğüt ver Kuran’la tehdidimden korkan kimselere.

 

50:45 ayeti Muhammed peygambere ve onun yolunda giden herkese bir emirdir. Din konusunda zorlayıcı olunmayacak ve sadece Kuran ile öğüt verilecek. Öğüt zorla verilmez. Çünkü öğüt zorla alınmaz. Öğüt kalplere işlerse bir anlamı olur. Bu nedenle öğüdü alacak kişi kalpten ikna olmalı ki bir anlamı olsun.

Yüce Allah 42:48 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

4318|42|48|فَإِنْ أَعْرَضُوا۟ فَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ وَإِنَّآ إِذَآ أَذَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌۢ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ ٱلْإِنسَٰنَ كَفُورٌ

Fe in a’redû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ, in aleyke illel belâgu, ve innâ izâ ezaknal insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibhum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr.

Öyleyse eğer yüz çevirirlerse; o durumda biz seni göndermedik onların üzerine bir muhafız-bir gardiyan; yoktur senin üzerine duyurma dışında; ve doğrusu tattırdığımız zaman insana bizden bir rahmet ferahlar onunla ama eğer başlarına gelirse bir kötülük ellerinin önceden yolladığı şeylerden dolayı, o durumda şüphesiz insan kâfirlik eden (örten-gizleyen) olur. 

 

Bu ayette Muhammed peygamberimize ve dolayısı ile tüm insanlara verilen emir şudur;

Nasıl ki Muhammed peygamberimizin sadece bir duyurma görevi vardır, din konusunda insanlar üzerine bir gardiyan, bir muhafız olarak atanmamıştır, tüm insanlar da Yüce Allah’ın bu emrini yerine getirmelidir. Sadece bir duyurucu görevi üstlenmelidir. Öğüt verici görevi üstlenmelidir. Bir gardiyan gibi, bir muhafız gibi insanların tepesine dikilip dine uyuyorlar mı uymuyorlar mı diye sürekli kontrol etmemelidir. Uymayanlara ceza ön görmemelidir. İnsanları özgür bırakmalıdır. Yüce Allah insanları inanıp inanmama konusunda özgür bırakmıştır. Hiçbir beşerin Yüce Allah’ın yeryüzündeki muhafızları gibi davranmaya hakkı yoktur; haddine de değildir. Bu hak resûllere bile verilmemiştir.

   

Açıkça görülmektedir ki dinde asla zorlama yapılamaz. Din konusunda insanlara barışçıl yollarla ancak öğüt verilebilir, duyuru yapılabilir.

Dinde zorlama yapmak bir tağut olup ancak ve ancak müşrik ve kâfirlerin bir özelliğidir. Gerçek müminlerin bir özelliği değildir.

Şöyle ki;

Şuayb peygambere gösterilen tavır;


Yüce Allah 7:88 ve 11:91 ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1042|7|88|قَالَ ٱلْمَلَأُ ٱلَّذِينَ ٱسْتَكْبَرُوا۟ مِن قَوْمِهِۦ لَنُخْرِجَنَّكَ يَٰشُعَيْبُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مَعَكَ مِن قَرْيَتِنَآ أَوْ لَتَعُودُنَّ فِى مِلَّتِنَا قَالَ أَوَلَوْ كُنَّا كَٰرِهِينَ

Kâlel meleullezînestekberû min kavmihî le nuhricenneke yâ şuaybu vellezîne âmenû meake min karyetinâ ev le teûdunne fî milletinâ, kâle e ve lev kunnâ kârihîn.

Toplumundan ileri gelen kibirlenen kimseler dedi: “Mutlaka seni çıkarırız ya Şuayb ve seninle beraber inanan kimseleri kentimizden; ya da mutlak dönersiniz inanç sistemimize; dedi ki: “Biz hoşlanmayanlar olsak bile mi?”

1562|11|91|قَالُوا۟ يَٰشُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَىٰكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَٰكَ وَمَآ أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ

Kâlû yâ Şuaybu mâ nefkahu kesîren mimmâ tekûlu ve innâ le nerâke fînâ daîfâ, ve lev lâ rahtuke le recemnâke ve mâ ente aleynâ bi azîz.

Dediler ki: “Ya Şuayb anlamıyoruz dediğin şeylerin çoğunu ve doğrusu biz mutlak görüyoruz seni içimizde zayıf ve eğer topluluğun olmasaydı kesinlikle seni taşlardık ve yoktur senin bize karşı bir üstünlüğün.

 

Şuayb peygamber ve ona inanan insanları sırf inanç sistemlerine girmedikleri için sürgüne göndermek, hatta taşlayıp öldürmek isteyen kişilerin tavırlarına bir bakın. Şuayb peygamber diyor ki biz sizin inanç sisteminizden hoşlanmıyoruz. İçimize sinmiyor. İçtenlikle bu din sisteminde olmak istemiyoruz diyor. Kalbimizden istemeden, hoşnutsuz olmamıza rağmen bizi din sisteminize girmeye mi zorlayacaksınız diyor.  

 

Resûllere yapılan zorlama;

Yüce Allah 14:13 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1761|14|13|وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُم مِّنْ أَرْضِنَآ أَوْ لَتَعُودُنَّ فِى مِلَّتِنَا فَأَوْحَىٰٓ إِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ ٱلظَّٰلِمِينَ

Ve kâlellezîne keferû li rusulihim le nuhricennekum min ardınâ ev le teûdunne fî milletinâ, fe evhâ ileyhim rabbuhum le nuhlikennez zâlimîn.

Ve kâfirlik eden (gizleyen-örten) kimseler resûllerine dedi ki: “Mutlaka çıkarırız sizi yurdumuzdan ya da mutlak dönersiniz inanç sistemimize”; o durumda vahyetti onlara (resûllere) Rableri: “Mutlak helak edeceğiz zalimleri”

 

Kâfirlerin tipik özelliklerinden bir tanesi Yüce Allah’ımız tarafından bize bildiriliyor. Kâfirler kendi inanç sistemleri dışındaki inanç sistemlerine saygı duymazlar. Kendi inanç sistemlerinde olmayan kimselere baskı yaparlar ve kendi inanç sistemlerine girmeye zorlarlar. Kendilerinin inanç sistemine girmeyi reddedenleri yaşadıkları yerden sürgün ederler.

 

Firavunun Musa’ya karşı tavrı;

Yüce Allah 26:29 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2959|26|29|قَالَ لَئِنِ ٱتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِى لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ ٱلْمَسْجُونِينَ

Kâle leinittehazte ilâhen gayrî le ec’alenneke minel mescûnîn.

Dedi ki (Firavun): “Ant olsun ki eğer edinirsen bir tanrı benden başka, mutlaka yapacağım seni zindana atılanlardan.”

 

Firavunun din konusunda şu zorlamasına bir bakın. Kendisini ilah olarak kabul etmeyeni zindana atıyor. Dinde zorlama işte tam da budur. İnsanlara din konusunda zulmediyor.

Devam edelim;

Yüce Allah 40:26 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

4157|40|26|وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِىٓ أَقْتُلْ مُوسَىٰ وَلْيَدْعُ رَبَّهُۥٓ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِى ٱلْأَرْضِ ٱلْفَسَادَ

Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ vel yed’u rabbeh, innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl fesâd.

Ve firavun dedi: “Bırakın beni katledeyim Musa'yı ve çağırsın Rabbini; doğrusu ben korkuyorum ki değiştirecek dininizi ya da yeryüzünde fesat ortaya çıkaracak.”

 

Görüldüğü gibi firavun insanların Musa’nın dininden etkileneceğini ve dinlerini değiştireceğinden korkmaktadır. Bu nedenle Musa’yı öldürmek istemektedir. Tam bir kâfirlik örneği. Kâfirlerin bir özelliği de yeryüzünde fesat çıkacak bahanesi ile bir cana kıyabilmeleridir.

Bu ayetten insanların din değiştirmede özgür oldukları anlaşılır. İsteyen istediği din inanışına sahip olabilmelidir. Bu bir fesat çıkarma değildir.

 

İbrâhîm’in babasının İbrâhîm’e tavrı;

Yüce Allah 19:46 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2294|19|46|قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ ءَالِهَتِى يَٰٓإِبْرَٰهِيمُ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَٱهْجُرْنِى مَلِيًّا

Kâle e râgıbun ente an âlihetî yâ ibrâhîm, lein lem tentehi le ercumenneke vehcurnî meliyyâ.

Dedi ki (İbrâhîm’in babası): “Hoşlanmayan mısın sen ilahlarımdan ya İbrâhîm; mutlak ki eğer son vermezsen kesinlikle seni taşlarım; artık uzaklaş uzun bir süre.

 

Bu ayette İbrâhîm’e babası tarafından şiddet uygulama, sürgüne gönderme ve tehdit etme var.

İbrâhîm’in putları kesmesi ile ilgili görüşüm;

Hiçbir resûl din konusunda zorbalık yapamaz, insanlara şiddet uygulayamaz. Kuran’dan biliyoruz ki İbrâhîm peygamber müşriklerin bazı putlarını kesmiş ve bu eylemi büyük putun yaptığını söyleyerek insanların putların kendilerine bile faydası olmadığını göstermek istemiştir. Bu eylemi dinde bir zorlama olarak algılanamaz. Bu eylem sistematik ve sürekli bir eylem değildir. İbrâhîm peygamber dinde zorlama yaparak hiçbir insanın yaşam tarzına karışmamıştır. Bu eylem bir öğüt olarak, bir hatırlatma, bir uyarma olarak algılanmalıdır.

 

Süleymân peygamberin Sebe melikesine olan tehdidi dinde zorlama mıdır?

Süleymân peygambere Hudhud isimli istihbarat komutanı tarafından Sebe ülkesi ve onun yöneticisi olan bir kadın hakkında bir istihbarat bilgisi verilmiştir.   

Yüce Allah 27:24 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

3181|27|24|وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ أَعْمَٰلَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ ٱلسَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ

Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn.

Ve onu (Sebe melikesini) ve toplumunu buldum secde ederlerken Allah'ın astından Güneş için; ve süslemiş onlara şeytan amellerini-eylemlerini ve onları engelleyip saptırmış yoldan; bu nedenle onlar doğru yola kılavuzlanmıyorlar.

 

(صَدَّهُمْ) saddehum kelimesi kökü (صدد) sapmak-başka tarafa yönlendirmek (turn away), uzaklaştırmak (alienate), yıldırmak (discourage), saptırmak (divert), caydırmak (deter), engellemek (restrain), geri çevirmek (reject), engellemek (hinder), men etmek (prevent) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 591 (of 1303)

Kuran’da şeytan kelimesi bozguncu, zararlı, tağut olan her şey için kullanılabilir. Bir insan için de şeytan kelimesi kullanılır. 27:24 ayetinden anlarız ki Sebe ülkesinde bir şey (insani şeytan da olabilir) toplumdaki insanların tek Allah’a ibadet etmesini engellemektedir. İnsanların Allah’ın astından olan Güneş’e tapmalarını sağlamaktadır, Güneş’e tapmaya yönlendirmektedir. Açıkça dinde zorlama yapmaktadır. Belki de Sebe ülkesinin resmi dini Güneş’e tapınmaktı. Bu dinden başka din halk arasında ve yöneticiler arasında kabul edilmiyor ve belki de bu insanlara zulmediliyordu. Ayetten bunun işaretlerini anlamak mümkün.   

Bunun üzerinde Süleymân peygamber Sebe melikesine bir mektup göndermiştir. Bu mektup besmele ile başlamaktadır. Besmeleden sonra hangi isteklerde bulunuldu tam olarak bilmiyoruz. Ancak Sebe melikesinin ağızından mektubun özünü öğreniyoruz.

Yüce Allah 27:31 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

3188|27|31|أَلَّا تَعْلُوا۟ عَلَىَّ وَأْتُونِى مُسْلِمِينَ

Ellâ ta’lû aleyye ve’tûnî muslimîn.

“Ki büyüklenmeyin bana karşı ve gelin bana barışçılar olarak.”

 

Süleymân peygamberin barışçıl bir mektup gönderdiğini anlıyoruz. İsteklerinin kabul edilmesini, barışçıl olunmasını istiyor. Savaş istemiyor.

Bu istek neydi?

Mektubun içeriği tam olarak verilmemiş. Ancak Kuran’dan anladığımız kadar şeytanın (şeytani bir insan olma ihtimali yüksektir) Sebe toplumunu Güneş’e tapmaya zorlamasını, tek Allah’a ibadet etmelerini engellemesi eylemini durdurmasını istemiş olabilir.

Sebe melikesi mektubu kendi şûra ekibi ile görüşmüş ve barışçıl bir yolu tercih etmiştir. Ancak Süleymân peygamberin isteğini kabul etmemiştir. Mektubun gereğini yapmak yerine Süleymân peygamberi isteğinden vazgeçirmek için hediyeler göndermiştir. İyi niyet gösterisi yapmıştır.  

Süleymân peygamberin tek amacı vardır. O da Sebe ülkesinde Güneş’e tapma din zorlamasını yapan şeytani uygulamanın veya kişinin eylemlerini durdurulması. İnsanların tek Allah’a ibadet edebilir hale gelmesi.

Bu nedenle hediyeleri kabul etmeyen Süleymân peygamber gelen elçiye şunu söylüyor;

Yüce Allah 27:37 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

3194|27|37|ٱرْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُم بِجُنُودٍ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَآ أَذِلَّةً وَهُمْ صَٰغِرُونَ

İrcı’ ileyhim fe le ne’tiyennehum bi cunûdin lâ kıbele lehum bihâ ve le nuhricennehum minhâ ezilleten ve hum sâgırûn.

Geri dön onlara; mutlak geliriz onlara kendilerine karşı koyulan olmayan ordularla, ona (Sebe melikesine); ve onları sürüp çıkarırız oradan zilletle ve onlar küçük düşmüş halde.

 

Görüldüğü gibi bu ayette çok ciddi bir tehdit vardır. Süleymân peygamber Sebe melikesine ve oranın ileri gelenlerine büyük bir savaş tehdidinde bulunuyor. Karşı konulamaz ordular ile gelmeyi ve onları yurtlarından çıkarmak tehdidinde bulunuyor.

Süleymân peygamber ile ilgili;

Süleymân peygamberin durup dururken başka bir ülkeyi işgal etmesi, yöneticileri dahil o ülkenin toplumuna zulmetmesi mümkün değildir. Yüce Allah dinde zorlama yoktur dediği halde, Yüce Allah’ın besmelesi ile başlayan bir mektupta masum bir toplumu işgal ve zulmetmek mümkün olamaz. Kuran’dan anladığımıza göre Sebe ülkesindeki Güneş’e tapma zorlamasının durdurulması için bu tehdit yapılmıştır.

 

Dinde zorlama konusunda sonuç;

Dinde zorlama kesinlikle yoktur ve bir tağuttur. Hiç kimse ve kurum kendi dinini başkalarına zorla empoze etmeye çalışamaz. Dileyen dilediğine tapar. Yüce Allah’ın insanı özgürlük bıraktığı bir alanda hiç kimsenin bu özgürlüğü kısıtlama cüreti ve hakkı yoktur. Dinde zorlama yapılıyorsa orada zulüm var demektir. Bu da gerekirse savaş yolu ile düzeltilmelidir. İnsanlar din konusunda özgür hale gelinceye kadar savaşılmalıdır.

Gelelim ehli sünnet inancına;

Namaz kılmayanları uydurma hadislere dayanarak dövüp hapseden ve namaz kılmazsa ömür boyu zindanlarda tutanlara ne demeli? Alkol içenleri dövenlere ne demeli? Bir insan sünnilik dinini değiştirdi diye (mürted) öldürülmesi emrini verenlere ne demeli?

Dinden dönenin ve zina eden evli kişinin öldürülmesi aşağıdaki uydurma hadis ile meşru kılınmış. Kuran'da olmamasına, hatta aksi hükümler olmasına rağmen şeytanın kandırması ile firavunlaşan kimseler; Peygamberimize iftiradır aşağıdaki hadis;

Abdullah İbni Mes'ud şöyle demiştir: Resullullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah'tan başka (ibadete layık) ilah bulunmadığına ve benim Allah'ın resulu olduğuna şehadet etmekte olan Müslüman bir kimsenin kanı helal olmaz, ancak şu üç şeyden biriyle helal olur: Maktülün hayatı karşılığında öldürülmesi, Zina edenin evli olması, İslam dininden çıkıp Müslüman cemaatini terk etmesi!" 

Dinde zorlama konusunda firavundan ne farkınız var?

Allah akıl fikir versin demekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

Ayetler yukarıda açıklandı. Artık dileyen kimse Rabbinin gerçek-hak dinini Kuran’dan öğrensin.

En doğrusunu Allah bilir.