Kur’an’ın 114 suresinin sadece tek bir tanesinin başında besleme yoktur. Bu sure 9. suredir. Neden 9. surenin başında besmele yoktur? Bu sorunun mutlak bir cevabı olmalıdır elbette. 19 mucizesi 9. surenin neden besmelesiz olduğunu Yüce Allah’ın izniyle ortaya koydu.

Elimizde tuttuğumuz mushaflarda 9. surenin 129 ayet olduğunu görürüz. Ancak bazı kimseler ki ben de bu kimselerden birisiyim 9. surenin 129 ayet değil de 127 ayet olması gerektiğini iddia ediyor. Kur’an’ın her bir ayetine teslim olmuş olan bir kimse neden böyle bir iddiada bulunsun? Bu durumu iyi anlamak için Kur’an’ın toplanma süreci hakkında kısa bir bilgi verelim. Muhammed peygambere Cibrîl aracılığıyla indirilen Kur’an ince parşömenlere satır satır yazıldı ve rulo haline getirilerek saklandı. Resul vefat etmeden önce yine Cibrîl tarafından bu rulo halindeki parşömenler açıldı ve bir kitap haline getirildi. Ben bu mushafa Muhammedî mushaf diyorum. Bu mushaf maalesef elimizde yok. Yüce Allah’ın mutlak ki bir dilemesidir. Çünkü Yüce Allah Kur’an’a koyduğu koruma sistemini bizlere gösterecektir. Bu sistem nasıl bir sistem; Kur’an’ı nasıl koruyor bizlere gösterecektir. Günümüzde elimizde Osman mushafı olduğu iddia edilen mushafın kopyaları var. Osman mushafı oluşturulurken çok titiz davranıldı. En az 2 şahit/tanık ayetlerin kontrolünü sağladı. Mushaf bir araya getirildikten sonra bir kişi elinde bir parşömene yazılmış olan 2 söz getirdi. Bu iki sözü Muhammed resulün kendisine ayet olarak yazdırdığını söyledi. Ancak kendisinden başka hiç kimse bu iki sözü ayet olarak bilmiyordu. Bu nedenle bu kişinin getirdiği 2 sözü ayet olarak mushafa sokmadılar. Ancak başka bir kimse bir hadis/söz/söylenti uydurdu ve bu kimsenin şahitliğinin iki kişiye denk geldiği gibi Kur’an’a ters, mantık dışı bir söz söyledi. O anda nasıl bir tartışma çıktı bilmiyoruz ancak sonunda bu kişi amacına ulaştı. Şeytani amacını gerçekleştirdi.  Bu iki sözü 9. surenin sonuna ekletmeyi başardı. Elbette bu olay Yüce Allah’ın izniyle gerçekleşti. Yüce Allah’ın bir muradının olduğunu çok daha net görebiliyoruz artık. Yüce Allah’ın 19 sisteminin işleyişine tanık olmamız için buna izin verdiğini rahatlıkla görebiliyoruz. 19 sistemi her noktada bu iki sözün Kur’an’dan olmadığını haykırmaktadır. Kur’an’ın her bir ayetine iman etmiş kimselerin bu iki sözün Kur’an’dan olup olmadığını araştırması yükümlülüğü vardır. Kur’an mushaf değildir. Mürekkep ve kâğıt değildir. 19 sistemi bu iki sözün ayetmiş gibi Kur’an’a değil mushafa eklendiğini bizlere göstermektedir. Bu iki sözü mushaftan atmak Kur’an’dan ayet atmak asla değildir. Aksine Yüce Allah’ın şerefli Kur’an’ına yapılmış olan bir saldırıyı görmek ve engellemektir.

Bu makalede bu iki sözün Kur’an’dan olmadığının, sonradan mushafa eklendiğinin çok yeni ve güçlü bir delilini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yüce Allah şerefli Kur’an’da 114 kez Rahim kelimesini geçirmiş ve tüm geçişlerde sadece kendisi için kullanmıştır. Yüce Allah Rauf sıfatını Kur’an’da 10 kez geçirmiş ve yine sadece ve sadece kendisi için kullanmıştır. Şimdi çok ilginç bir veriyi inceleyelim. Bu 2 sıfatın birlikte geçtiği ayetleri inceleyelim.

Allah’ın Rahim ve Rauf sıfatları Kuran’da toplam 8 ayette bir araya gelir. Bu 8 ayetin Kur’an’ın başından ayet sırası, bulunduğu sure numarası ve suredeki ayet numarası toplamı 21660 olup 19’un tam katıdır.

21660 sayısın ilk bakışta 19’un tam katı olması dışında herhangi bir işaretini fark etmemiştim. Ancak 2023 yılı itibariyle Dilan Reçber kardeşimizin tespit ettiği öyle bir işaret var ki gerçekten muhteşem bir işaret. Yüce Allah kendisinden razı olsun.

Kur’an Ayet No

Sure No

Ayet No

Kur’an Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

150

2

143

150|2|143|وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَٰكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُوا۟ شُهَدَآءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا ٱلْقِبْلَةَ ٱلَّتِى كُنتَ عَلَيْهَآ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَٰنَكُمْ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).

Ve işte böyledir; yaptık sizleri bir ümmet vasat/ortada/tarafsız, olmanız için şahitler insanlar üzerine; ve olur resul sizlere bir şahit; ve yapmış değiliz bir kıble/bir ortak amaç-bir ortak hedef ki oldun (sen) üzerine onun; ancak bilmemiz/ayırmamız için kimseyi; tabi olur resule kimseden geri döner iki topuğu üzerine; ve elbette oldu mutlak bir büyük (test/sınav), haricinde kimseler üzerine, doğru yola kılavuzladı Allah; ve olmuş değildir Allah zayi etmek için imanınızı sizlerin; doğrusu Allah insanlara mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

1352

9

117

1352|9|117|لَّقَد تَّابَ ٱللَّهُ عَلَى ٱلنَّبِىِّ وَٱلْمُهَٰجِرِينَ وَٱلْأَنصَارِ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُ فِى سَاعَةِ ٱلْعُسْرَةِ مِنۢ بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُۥ بِهِمْ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Lekad tâballâhu alen nebiyyi vel muhâcirîne vel ensârillezînet tebeûhu fî sâatil usreti min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkın minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun rahîm(rahîmun).

Ant olsun tevbesini kabul etti Allah nebinin ve muhacirlerin ve ensarın; kimseler (ki) tabi oldular ona (resule) güçlük saatinde; onlardan bir kısmının neredeyse kalplerinin kayması sonrasında; sonra tevbesini kabul etti onların; doğrusu O onlara Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

1906

16

7

1906|16|7|وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُوا۟ بَٰلِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ ٱلْأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkıl enfus(enfusi), inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).

Ve yüklenir ağırlıklarınızı bir beldeye doğru; asla olmazsınız ulaşır ona; ancak zahmetle nefislerinize; doğrusu Rabbiniz mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

1946

16

47

1946|16|47|أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَىٰ تَخَوُّفٍ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ev ye’huzehum alâ tehavvuf(tehavvufin), fe inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).

Ya da tutar onları bir korku/endişe üzerine; öyle ki, doğrusu Rabbiniz mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

2658

22

65

2658|22|65|أَلَمْ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِى ٱلْأَرْضِ وَٱلْفُلْكَ تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِأَمْرِهِۦ وَيُمْسِكُ ٱلسَّمَآءَ أَن تَقَعَ عَلَى ٱلْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِۦٓ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

E lem tere ennallâhe sahhara lekum mâ fîl ardı vel fulke tecrî fîl bahri bi emrih(emrihî), ve yumsikus semâe en tekaa alel ardı illâ bi iznih(iznihî), innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).

Görmez misin ki Allah boyun eğdirdi sizlere yerdekini; ve gemileri, akıp gider denizde/bol suda emriyle? Ve tutar göğü ki düşer yerin üstüne; ancak izniyle (O’nun); doğrusu Allah insanlara mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

2809

24

20

2809|24|20|وَلَوْلَا فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُۥ وَأَنَّ ٱللَّهَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennallâhe raûfun rahîm(rahîmun).

Ve eğer olmasaydı fazlı/lütfu Allah'ın sizlere; ve rahmeti; ve ki Allah Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

5082

57

9

5082|57|9|هُوَ ٱلَّذِى يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِۦٓ ءَايَٰتٍۭ بَيِّنَٰتٍ لِّيُخْرِجَكُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ وَإِنَّ ٱللَّهَ بِكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Huvellezî yunezzilu alâ abdihî âyâtin beyyinâtin li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve innellâhe bikum le raûfun rahîm(rahîmun).

O'dur ki indirir kulu üzerine ayetleri, apaçık; çıkarması (Allah’ın) için sizleri karanlıklardan aydınlığa/nura; ve doğrusu Allah sizlere mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

5134

59

10

5134|59|10|وَٱلَّذِينَ جَآءُو مِنۢ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا ٱغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَٰنِنَا ٱلَّذِينَ سَبَقُونَا بِٱلْإِيمَٰنِ وَلَا تَجْعَلْ فِى قُلُوبِنَا غِلًّا لِّلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ رَبَّنَآ إِنَّكَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Vellezîne câû min ba’dihim yekûlûne rabbenâgfir lenâ ve li ihvâninellezîne sebekûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî kulûbinâ gıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfun rahîm(rahîmun).

Ve onlardan sonra gelmiş kimseler derler: “Rabbimiz! Bağışla bizleri ve kardeşlerimizi; ki bizden önce geldiler imanla; ve yapma kalplerimizde bir kin/nefret inanmış kimseler karşı ; Rabbimiz! Doğrusu sen Rauf’sun/şefkatlisin, Rahim’sin.

Toplam=21660

 

Rahman ve Rauf kelimelerinin geçişi üzerinden Yüce Allah 21660 sayısıyla mührünü vurmuş gözükmektedir.

21660=19x1140=19x114x10

Açık ve net olarak, şüpheye hiçbir şekilde yer bırakmayacak şekilde anlaşılır ki Yüce Rabbimin mührü Kur’an’da 114 Rahim ve 10 Rauf kelimesinin geçmesi gerektiğini göstermektedir. 

Tevbe suresinin sonuna 128. ayetmiş gibi eklenen söz söyledir;

لَقَدْ جَآءَكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِٱلْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz, aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm.

Ant olsun! Geldi sizlere bir resûl içinizden; aziz/güç yetiren, üzerinedir onun sıkıntıya düştüğünüz; düşkün sizlere; müminlere/iman edenlere Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

Görüldüğü üzere 128. ayetmiş gibi mushafa eklenen sözde de Rauf ve Rahim kelimeleri birlikte geçmektedir. Ancak 114 yerde Yüce Allah için kullanılan Rahim kelimesi ve 10 yerde Yüce Allah için kullanılan Rauf kelimesi sadece bu sözde Muhammed peygamber için kullanılmıştır. Bu sözü Kur'an'a dahil ettiğimizde yukarıdaki tablo aşağıdaki gibi olmaktadır.  

 

Kur’an Ayet No

Sure No

Ayet No

Kur’an Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

150

2

143

150|2|143|وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَٰكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُوا۟ شُهَدَآءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا ٱلْقِبْلَةَ ٱلَّتِى كُنتَ عَلَيْهَآ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَٰنَكُمْ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).

Ve işte böyledir; yaptık sizleri bir ümmet vasat/ortada/tarafsız, olmanız için şahitler insanlar üzerine; ve olur resul sizlere bir şahit; ve yapmış değiliz bir kıble/bir ortak amaç-bir ortak hedef ki oldun (sen) üzerine onun; ancak bilmemiz/ayırmamız için kimseyi; tabi olur resule kimseden geri döner iki topuğu üzerine; ve elbette oldu mutlak bir büyük (test/sınav), haricinde kimseler üzerine, doğru yola kılavuzladı Allah; ve olmuş değildir Allah zayi etmek için imanınızı sizlerin; doğrusu Allah insanlara mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

1352

9

117

1352|9|117|لَّقَد تَّابَ ٱللَّهُ عَلَى ٱلنَّبِىِّ وَٱلْمُهَٰجِرِينَ وَٱلْأَنصَارِ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُ فِى سَاعَةِ ٱلْعُسْرَةِ مِنۢ بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُۥ بِهِمْ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Lekad tâballâhu alen nebiyyi vel muhâcirîne vel ensârillezînet tebeûhu fî sâatil usreti min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkın minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun rahîm(rahîmun).

Ant olsun tevbesini kabul etti Allah nebinin ve muhacirlerin ve ensarın; kimseler (ki) tabi oldular ona (resule) güçlük saatinde; onlardan bir kısmının neredeyse kalplerinin kayması sonrasında; sonra tevbesini kabul etti onların; doğrusu O onlara Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

1908

16

7

1906|16|7|وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُوا۟ بَٰلِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ ٱلْأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkıl enfus(enfusi), inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).

Ve yüklenir ağırlıklarınızı bir beldeye doğru; asla olmazsınız ulaşır ona; ancak zahmetle nefislerinize; doğrusu Rabbiniz mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

1948

16

47

1946|16|47|أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَىٰ تَخَوُّفٍ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ev ye’huzehum alâ tehavvuf(tehavvufin), fe inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).

Ya da tutar onları bir korku/endişe üzerine; öyle ki, doğrusu Rabbiniz mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

2660

22

65

2658|22|65|أَلَمْ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِى ٱلْأَرْضِ وَٱلْفُلْكَ تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِأَمْرِهِۦ وَيُمْسِكُ ٱلسَّمَآءَ أَن تَقَعَ عَلَى ٱلْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِۦٓ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

E lem tere ennallâhe sahhara lekum mâ fîl ardı vel fulke tecrî fîl bahri bi emrih(emrihî), ve yumsikus semâe en tekaa alel ardı illâ bi iznih(iznihî), innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).

Görmez misin ki Allah boyun eğdirdi sizlere yerdekini; ve gemileri, akıp gider denizde/bol suda emriyle? Ve tutar göğü ki düşer yerin üstüne; ancak izniyle (O’nun); doğrusu Allah insanlara mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

2811

24

20

2809|24|20|وَلَوْلَا فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُۥ وَأَنَّ ٱللَّهَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennallâhe raûfun rahîm(rahîmun).

Ve eğer olmasaydı fazlı/lütfu Allah'ın sizlere; ve rahmeti; ve ki Allah Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

5084

57

9

5082|57|9|هُوَ ٱلَّذِى يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِۦٓ ءَايَٰتٍۭ بَيِّنَٰتٍ لِّيُخْرِجَكُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ وَإِنَّ ٱللَّهَ بِكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Huvellezî yunezzilu alâ abdihî âyâtin beyyinâtin li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve innellâhe bikum le raûfun rahîm(rahîmun).

O'dur ki indirir kulu üzerine ayetleri, apaçık; çıkarması (Allah’ın) için sizleri karanlıklardan aydınlığa/nura; ve doğrusu Allah sizlere mutlak Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

5136

59

10

5134|59|10|وَٱلَّذِينَ جَآءُو مِنۢ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا ٱغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَٰنِنَا ٱلَّذِينَ سَبَقُونَا بِٱلْإِيمَٰنِ وَلَا تَجْعَلْ فِى قُلُوبِنَا غِلًّا لِّلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ رَبَّنَآ إِنَّكَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Vellezîne câû min ba’dihim yekûlûne rabbenâgfir lenâ ve li ihvâninellezîne sebekûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî kulûbinâ gıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfun rahîm(rahîmun).

Ve onlardan sonra gelmiş kimseler derler: “Rabbimiz! Bağışla bizleri ve kardeşlerimizi; ki bizden önce geldiler imanla; ve yapma kalplerimizde bir kin/nefret inanmış kimseler karşı ; Rabbimiz! Doğrusu sen Rauf’sun/şefkatlisin, Rahim’sin.

1363

9

128

لَقَدْ جَآءَكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِٱلْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ

Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz, aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm.

Ant olsun! Geldi sizlere bir resûl içinizden; aziz/güç yetiren, üzerinedir onun sıkıntıya düştüğünüz; düşkün sizlere; müminlere/iman edenlere Rauf’tur/şefkatlidir, Rahim’dir.

Toplam=23172

 

23172 sayısı 19’un tam katı değildir. 115’in (Muhammed peygamber için kullanılan Rahim kelimesiyle birlikte 115 Rahim kelimesi) katı değildir. 11’in (Muhammed peygamber için kullanılan Rauf kelimesiyle birlikte 11 Rauf kelimesi) de katı değildir. Görüldüğü üzere Yüce Allah’ın matematiği bizlere tevbe suresinin 127 ayet olması gerektiğini; iki şahit sistemini delerek bir kimsenin Kur’an mushafına 2 sözü ayetmiş gibi soktuğunu deşifre etmiştir. Bunca delili gördükten sonra mushafa eklenen bu iki sözün ayet olduğunu iddia edenler iki kez değil binlerce kez düşünsünler. Çünkü verdikleri karar nedeniyle hesaba çekilecekler. Tıpkı bizim de hesaba çekileceğimiz gibi.   

En doğrusunu Allah bilir.