Yüce Allah Kehf suresinde geçen Ashab-I Kehf gençlerinin sayısını 7 kişi olarak mucizevi şekilde bize işaret eder.

Kur'an’ın 18. suresi olan Kehf suresi içeriği açısından Kur'an’ın en ilginç ve gizemli surelerinden birisidir. Bu surede Yüce Allah bize mağaraya sığınan gençler hakkında bilgi verir.  Bu gençlerin kim oldukları ve sayıları tartışma konusu olup kesin olarak bilinememektedir. Bu makalenin amacı Allah kelimesi geçişleri ile mağaraya sığınan gençlerin sayısına bir işaret olup olmadığını incelemektir.

Yüce Allah’ın Allah kelimesini Kuran’da kasıtlı olarak yerleştirdiğini, bu yöntem ile bize bazı işaretler verdiğini birçok yerde tanık olmuştuk.

Örneğin;

Bal arısı (Nahl) suresinde sure başından bal arısı kelimesinin geçtiği 68. ayete 32 Allah kelimesi geçmekte, bu geçiş sayısı bize dişi ve kraliçe bal arısının kromozom sayısını vermekteydi. Yine Hadid (Demir) suresinde sure başından demir kelimesinin geçtiği 26. ayete 26 Allah kelimesi geçmekte, bu geçiş sayısı bize demir atomunun atom numarasını işaret etmekteydi. Ayrıca Saros döngüsü-Güneş ve Ay tutulması döngüsü (18 yıl, 11 gün, 8 saat), Güneş'in kendi etrafında dönüş süresi olan 24 gün (Ekvatorial, Sidereal) gibi bilimsel verilerin Allah kelimesi geçişleri ile Kuran'da bildirildiğini görmüştük. 

Allah kelimesi geçişleri sistematik olarak bize bazı işaretler vermektedir. Kehf suresinde buna benzer bir işaret olabilir mi diye araştırdığımızda mucizevi şekilde bazı işaretler görürüz. 

Kehf suresi 22. ayetinde bu gençlerin sayısı hakkında tartışma olacağı, bazı grupların 3 kişi, bazı grupların 5 kişi, bazı grupların da 7 kişi olduklarını tahmin ederek iddiada bulunacakları belirtilmektedir. Bu gençlerin sayısı en iyi bilenin tabiki Allah olduğu muhakkaktır. Ayette de "De ki: “Onların sayısını en iyi bilen Efendimdir.” buyurarak Allah net bir şekilde bunu göstermiştir. Fakat bu cümleden sonra "Onları bilen azdır" buyurarak azınlıkta olan (sayısı az olan) bazı kişilerin gençlerin sayısını doğru olarak bilebileceklerini buyurmuştur. Demek ki bu gençlerin sayısı Allah dışında bazı kişiler tarafından kesin olarak bilinebilecek. Bu nasıl olacaktır? Bu sorunun cevabının verilmesi Yüce Allah'ın göstermesi ile olacaktır. Yüce Allah bize bal arısı ve demir kelimesi geçtiği ayetlerde Allah kelimesi geçişleri ile işaretler vermişti. Aynı yöntemi uygulayarak bu gençlerin sayısına bir işaret bulunabilir mi?      

Surenin 22. ayetinde; 

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2160|18|22|سَيَقُولُونَ ثَلَٰثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًۢا بِٱلْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُل رَّبِّىٓ أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِم مَّا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَآءً ظَٰهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِم مِّنْهُمْ أَحَدًا

Se yekûlûne selâsetun râbiuhum kelbuhum, ve yekûlûne hamsetun sâdisuhum kelbuhum recmen bil gayb(gaybi), ve yekûlûne seb’atun ve sâminuhum kelbuhum, kul rabbî a’lemu bi ıddetihim mâ ya’lemuhum illâ kalîl(kalîlun), fe lâ tumâri fîhim illâ mirâen zâhirâ(zâhiren), ve lâ testefti fîhim minhum ehâdâ(ehâden).

Diyecekler; üçtür, dördüncüleri onların köpekleridir; ve derler; beştir, altıncıları onların köpekleridir; bir taş atma gayba/bilinmeyene; ve derler; yedidir, ve sekizincileri onların köpekleridir; de ki: “Rabbim daha iyi bilir sayısını onların; yoktur bilen onları, biraz dışında; münakaşa etme onlar hakkında; apaçık görünen/açık kanıtlı bir münakaşa dışında; ve kesin biçimde ifade etme onlar hakkında onlardan birine.

 

Not: 22. ayetin Arapçası detaylı incelendiğinde: "üçtür, dördüncüleri onların köpekleridir; ve derler; beştir, altıncıları onların köpekleridir." diyenler önce zikredilmiş ve recmen bil gayb (gaybı taşlamak, bilinmeyen şey hakkında atıp tutmak) buyrularak bunu diyenlerin bilinmedik bir şey hakkında atıp tuttukları belirtilmiştir ve eleştirilmiştir. Fakat "yedidir, ve sekizincileri onların köpekleridir" diyenler ile ilgili aynı ifade Yüce Allah tarafından kullanılmamıştır. Bu noktada Yüce Allah'ın bir işareti olabilir. 

Surenin başından 22. ayete kadar kaç Allah kelimesi geçiyor diye saydığımızda mucizevi bir şekilde 7 sayısına ulaşırız. Yüce Allah bize bu gençlerin sayısının 7 olduğunu işaret etmiş olabilir. Yanlarında 1 tanede köpek olduğu kesin olduğuna göre (Yüce Allah ayette tartışma olmayacak şekilde belirtiyor) bu gençlerin sayısının 7 olması çok muhtemeldir ve yanlarında da 1 köpek vardır.

Allah kelimesi geçiş sayıları

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1

2139|18|1|ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِىٓ أَنزَلَ عَلَىٰ عَبْدِهِ ٱلْكِتَٰبَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُۥ عِوَجَا

El hamdulillâh illezî enzele alâ abdihil kitâbe ve lem yec’al lehu ıvecâ(ıvecen).

Hamd Allah'adır ki indirdi kuluna kitabı; ve asla yapmadı ona (kitaba) bir eğrilik/bir yamukluk.

 

2140|18|2|قَيِّمًا لِّيُنذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِّن لَّدُنْهُ وَيُبَشِّرَ ٱلْمُؤْمِنِينَ ٱلَّذِينَ يَعْمَلُونَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا

Kayyimen li yunzire be’sen şedîden min ledunhu ve yubeşşirel mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren hasenâ(hasenen).

Dosdoğru ayakta; uyarması için şiddetli bir perişanlığı/bir üzüntüyü/bir kaygıyı; katından/indinden; ve müjdeler müminleri; düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapan kimseleri; ki onlaradır güzel bir ecir/bir karşılık.

 

2141|18|3|مَّٰكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا

Mâkisîne fîhi ebedâ(ebeden).

Kalıcılar onun içinde (cennetin) ebedî olarak.

1

2142|18|4|وَيُنذِرَ ٱلَّذِينَ قَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ وَلَدًا

Ve yunzirellezîne kâlûttehazellâhu veledâ(veleden).

Ve uyarır kimseleri; dediler: “Edindi Allah bir çocuk”

 

2143|18|5|مَّا لَهُم بِهِۦ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِءَابَآئِهِمْ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَٰهِهِمْ إِن يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا

Mâ lehum bihî min ilmin ve lâ li âbâihim, keburet kelimeten tahrucu min efvâhihim, in yekûlûne illâ kezibâ(keziben).

Yoktur onlara onun hakkında hiçbir bilgi; ve olmaz ataları için; büyüklenmiş bir kelime; çıkar ağızlarından; ki söylerler onlar ancak bir yalan.

 

2144|18|6|فَلَعَلَّكَ بَٰخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا۟ بِهَٰذَا ٱلْحَدِيثِ أَسَفًا

Fe lealleke bâhiun nefseke alâ âsârihim in lem yu’minû bi hâzel hadîsi esefâ(esefen).

Öyle ki, belki sen öldürensin çaresizlikten kendi nefsini; peşlerinde onların, ki asla iman etmezler bu söze; bir keder.

 

2145|18|7|إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى ٱلْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا

İnnâ cealnâ mâ alel ardı zîneten lehâ li nebluvehum eyyuhum ahsenu amelâ(amelen).

Doğrusu biz yaptık yer/yeryüzü üzerindekini bir süs ona (yere); test etmemiz için onları; hangisi onların güzel amelli/faaliyetli/işli.

 

2146|18|8|وَإِنَّا لَجَٰعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا

Ve innâ le câilûne mâ aleyhâ saîden curuzâ(curuzen).

Ve doğrusu biz mutlak yapıcılarız onun (yerin) üzerindekini kupkuru/verimsiz bir kara/yükselti.

 

2147|18|9|أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَٰبَ ٱلْكَهْفِ وَٱلرَّقِيمِ كَانُوا۟ مِنْ ءَايَٰتِنَا عَجَبًا

Em hasibte enne ashâbel kehfi ver rakîmi kânû min âyâtinâ acabâ(acaben).

Yoksa sandın/hesap ettin ki yoldaşları kehf (mağara) ve rakim (yazıt/rakamlayıcı); oldular ayetlerimizden bir acayip/bir şaşılan!

 

2148|18|10|إِذْ أَوَى ٱلْفِتْيَةُ إِلَى ٱلْكَهْفِ فَقَالُوا۟ رَبَّنَآ ءَاتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا

İz evel fityetu ilel kehfi fe kâlû rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi’ lenâ min emrinâ reşedâ(reşeden).

Sığındığı vakit gençler mağaraya/oyuğa; öyle ki, dediler: “Rabbimiz ver bize katından/indinden bir rahmet; ve hazırla bize emrinizden/işimizden bir doğru yol/bir olgunluk.

 

2149|18|11|فَضَرَبْنَا عَلَىٰٓ ءَاذَانِهِمْ فِى ٱلْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا

Fe darabnâ alâ âzânihim fîl kehfi sinîne adedâ(adeden).

Öyle ki, vurduk kulaklarına mağarada/oyukta; bir dizi sayılı seneler.

 

2150|18|12|ثُمَّ بَعَثْنَٰهُمْ لِنَعْلَمَ أَىُّ ٱلْحِزْبَيْنِ أَحْصَىٰ لِمَا لَبِثُوٓا۟ أَمَدًا

Summe beasnâhum li na’leme eyyul hızbeyni ahsâ limâ lebisû emedâ(emeden).

Sonra uyandırdık/gönderdik onları; bilmemiz için iki gruptan/partiden hangisi hesaplayıcı onların kaldıkları zaman için.

 

2151|18|13|نَّحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُم بِٱلْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ ءَامَنُوا۟ بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَٰهُمْ هُدًى

Nahnu nakussu aleyke nebeehum bil hakk(hakkı), innehum fityetun âmenû bi rabbihim ve zidnâhum hudâ(huden).

Biz; kıssalaştırdık/anlattık sana haberini onların gerçekle/hakla; doğrusu onlar Rablerine inanmış gençlerdi; ve ziyade ettik onlara hidayeti.

 

2152|18|14|وَرَبَطْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا۟ فَقَالُوا۟ رَبُّنَا رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ لَن نَّدْعُوَا۟ مِن دُونِهِۦٓ إِلَٰهًا لَّقَدْ قُلْنَآ إِذًا شَطَطًا

Ve rabatnâ alâ kulûbihim iz kâmû fe kâlû rabbunâ rabbus semâvâti vel ardı len ned’uve min dûnihî ilâhen lekad kulnâ izen şetatâ(şetaten).

Kalktıkları/dikeldikleri vakit; ve dediler: “Rabbimiz; Rabbidir göklerin ve yerin; asla çağırmayız O'nun astından bir ilah; mutlak ki söylemiş oluruz o zaman sınırı aşan (söz).

1

2153|18|15|هَٰٓؤُلَآءِ قَوْمُنَا ٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً لَّوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِم بِسُلْطَٰنٍۭ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ ٱفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا

Hâulâi kavmunettehazû min dûnihî âliheh(âliheten), lev lâ ye’tûne aleyhim bi sultânin beyyin(beyyinin), fe men azlemu mimmenifterâ alâ llâhi kezibâ(keziben).

Şunlar kavmimiz; edindiler O'ndan başka ilahlar; apaçık bir delille/yetkiyle onlara gelmeleri gerekmez mi? Öyle ki, kim daha zalimdir Allah'a karşı bir yalan iftira atan kimseden.

1

2154|18|16|وَإِذِ ٱعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا ٱللَّهَ فَأْوُۥٓا۟ إِلَى ٱلْكَهْفِ يَنشُرْ لَكُمْ رَبُّكُم مِّن رَّحْمَتِهِۦ وَيُهَيِّئْ لَكُم مِّنْ أَمْرِكُم مِّرْفَقًا

Ve izi’tezeltumûhum ve mâ ya’budûne illâllâhe fe’vû ilel kehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihî ve yuheyyi’ lekum min emrikum mirfekâ(mirfekan).

Ve o vakit uzaklaştınız onlardan ve Allah’ın haricinde ibadet ettiklerinden; öyleyse sığının mağaraya/oyuğa; yaysın sizlere Rabbiniz rahmetinden; ve hazırlasın sizlere emrinizden/işinizden bir kolaylık/rahatlık/hoşluk.

2

2155|18|17|وَتَرَى ٱلشَّمْسَ إِذَا طَلَعَت تَّزَٰوَرُ عَن كَهْفِهِمْ ذَاتَ ٱلْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَت تَّقْرِضُهُمْ ذَاتَ ٱلشِّمَالِ وَهُمْ فِى فَجْوَةٍ مِّنْهُ ذَٰلِكَ مِنْ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ مَن يَهْدِ ٱللَّهُ فَهُوَ ٱلْمُهْتَدِ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُۥ وَلِيًّا مُّرْشِدًا

Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).

Ve görürsün Güneş’i; doğduğu/yükseldiği vakit uzağa doğru eğilir mağaralarından/oyuklarından onların, sağa doğru; ve battığı (Güneş) vakit makaslar/keser onları, sola doğru; ve onlar içindedirler bir menfez/bir antre onun (mağaranın/oyuğun); işte böyle; ayetlerindendir Allah'ın; kimi kılavuzlar doğru yola Allah; öyle ki, o doğru yolu bulandır; ve kimi saptırır, öyle ki, asla bulamazsın ona bir veli (yakın koruyucu); bir doğru yol/bir olgunluk.

 

2156|18|18|وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ ٱلْيَمِينِ وَذَاتَ ٱلشِّمَالِ وَكَلْبُهُم بَٰسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِٱلْوَصِيدِ لَوِ ٱطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا

Ve tahsebuhum eykâzan ve hum rukûdun, ve nukallibuhum zâte l-yemîni ve zâte ş-şimâli, ve kelbuhum bâsitun zirâayhi bil vasîdi, levi ttala’te aleyhim le velleyte minhum firâren ve le muli’te minhum ru’bâ.

Ve sanırsın/hesaplarsın uyanıklar; ve (oysa) onlar uykudadır; ve çeviririz onları sağlarına doğru ve sollarına doğru; ve köpekleri; uzatmıştır iki ön ayağını, kapı/giriş eşiğinde; eğer karşılaşıp baksaydın onlara; mutlak sırt çevirirdin onlardan; bir firar (la)/bir kaçış (la); ve mutlak içine dolardı onlardan bir korku/bir dehşet.

 

2157|18|19|وَكَذَٰلِكَ بَعَثْنَٰهُمْ لِيَتَسَآءَلُوا۟ بَيْنَهُمْ قَالَ قَآئِلٌ مِّنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا۟ لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا۟ رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَٱبْعَثُوٓا۟ أَحَدَكُم بِوَرِقِكُمْ هَٰذِهِۦٓ إِلَى ٱلْمَدِينَةِ فَلْيَنظُرْ أَيُّهَآ أَزْكَىٰ طَعَامًا فَلْيَأْتِكُم بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا

Ve kezâlike beasnâhum li yetesâelû beynehum, kâle kâilun minhum kem lebistum, kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevm(yevmin), kâlû rabbukum a’lemu bi mâ lebistum feb’asû ehadekum bi verıkıkum hâzihî ilel medîneti fel yanzur eyyuhâ ezkâ taâmen fel ye’tikum bi rızkın minhu vel yetelattaf ve lâ yuş’ırenne bikum ehadâ(ehaden).

Ve işte böyledir; uyandırdık onları sormaları için kendi aralarında; dedi bir konuşan onlardan: “Ne kadar kaldınız?” Dediler: “Kaldık bir gün ya da günün bir parçası”; Dediler: Rabbiniz bilir kaldığınızı; öyleyse gönderin sizlerin birini varağınızla şu şehre; öyle ki baksın hangisi saf/temiz bir yiyecek; öyle ki, getirsin size bir rızık ondan; ve latif olsun/kibar-yumuşak davransın; ve sezdirmesin sizler hakkında birisine.

 

2158|18|20|إِنَّهُمْ إِن يَظْهَرُوا۟ عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِى مِلَّتِهِمْ وَلَن تُفْلِحُوٓا۟ إِذًا أَبَدًا

İnnehum in yazherû aleykum yercumûkum ev yuîdûkum fî milletihim ve len tuflihû izen ebedâ(ebeden).

Doğrusu, eğer onlar sizlerin farkına varırlarsa; recm ederler/taşlarlar sizleri ya da döndürürler kendi inançlarına/dinlerine; ve asla iflah olmazsınız/rahata kavuşmasınız o vakit; ebedî olarak.

1

2159|18|21|وَكَذَٰلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوٓا۟ أَنَّ وَعْدَ ٱللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ ٱلسَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَآ إِذْ يَتَنَٰزَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا۟ ٱبْنُوا۟ عَلَيْهِم بُنْيَٰنًا رَّبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ قَالَ ٱلَّذِينَ غَلَبُوا۟ عَلَىٰٓ أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِم مَّسْجِدًا

Ve kezâlike a’sernâ aleyhim li ya’lemû enne va’dallâhi hakkun ve ennes sâate lâ reybe fîhâ, iz yetenâzeûne beynehum emrehum fe kâlûbnû aleyhim bunyânâ(bunyânen), rabbuhum a’lemu bihim, kâlellezîne galebû alâ emrihim le nettehızenne aleyhim mescidâ(mesciden).

Ve işte böyledir; tökezlettik/düşürdük/rastlattık onların üzerine; bilmeleri için ki Allah'ın vaadin hak/gerçek; ve doğrusu saat; yoktur şüphe onda; münazara ederlerken kendi aralarında onların işlerini; dediler: “Bina edin onların üstüne bir bina; onların Rableri bilir onlar hakkında; onların işine galip gelmiş kimseler dedi: “Mutlaka yaparız onların üzerlerine bir mescid/bir teslim olma yeri.

Allah'ın gençlerin sayısına dikkat çektiği ayette kadar toplam 7 Allah kelimesi geçer.

2160|18|22|سَيَقُولُونَ ثَلَٰثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًۢا بِٱلْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُل رَّبِّىٓ أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِم مَّا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَآءً ظَٰهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِم مِّنْهُمْ أَحَدًا

Se yekûlûne selâsetun râbiuhum kelbuhum, ve yekûlûne hamsetun sâdisuhum kelbuhum recmen bil gayb(gaybi), ve yekûlûne seb’atun ve sâminuhum kelbuhum, kul rabbî a’lemu bi ıddetihim mâ ya’lemuhum illâ kalîl(kalîlun), fe lâ tumâri fîhim illâ mirâen zâhirâ(zâhiren), ve lâ testefti fîhim minhum ehâdâ(ehâden).

Diyecekler; üçtür, dördüncüleri onların köpekleridir; ve derler; beştir, altıncıları onların köpekleridir; bir taş atma gayba/bilinmeyene; ve derler; yedidir, ve sekizincileri onların köpekleridir; de ki: “Rabbim daha iyi bilir sayısını onların; yoktur bilen onları, biraz dışında; münakaşa etme onlar hakkında; apaçık görünen/açık kanıtlı bir münakaşa dışında; ve kesin biçimde ifade etme onlar hakkında onlardan birine.

 

Yüce Allah mağaraya sığınan gençlerin sayısına dikkat çektiği 22. ayete kadar 7 adet Allah kelimesi geçirmiştir. Bu 7 sayısı gençlerin sayısına büyük bir işaret olabilir. 

En doğrusunu Allah bilir.