Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet Arapça okunuş Meal |
193|2|186|وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِى عَنِّى فَإِنِّى قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ ٱلدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُوا۟ لِى وَلْيُؤْمِنُوا۟ بِى لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn. Ve o vakit sordu sana kullarım hakkımda; öyle ki, şüphesiz ben yakınım; cevaplarım çağrısını çağıranın, çağırdığı zaman beni; öyleyse cevap versinler bana ve iman etsinler bana; böylece onlar doğru yolda olurlar. |
1719|13|14|لَهُۥ دَعْوَةُ ٱلْحَقِّ وَٱلَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِۦ لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَىْءٍ إِلَّا كَبَٰسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى ٱلْمَآءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَٰلِغِهِۦ وَمَا دُعَآءُ ٱلْكَٰفِرِينَ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍ Lehu da’vetul hakk, vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilâl mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıhî, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl. O'nadır hak/gerçek çağrı; ve kimseler, çağırırlar O'nun astından/berisinden, kendilerine bir şeyle cevap vermeyenleri; (bu kimseler) ancak uzatan kimse gibidir her iki avucunu suya doğru, ulaşması için ağzına; ve değildir o (su) ona ulaşıcı; ve değildir çağrısı kâfirlerin (gerçeği gizleyenler, örtenler) sapkınlıktan başka. |
4513|46|5|وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُۥٓ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ وَهُمْ عَن دُعَآئِهِمْ غَٰفِلُونَ Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kıyâmeti ve hum an duâihim gâfilûn. Ve kim daha sapkındır kimseden, çağırır Allah'ın astından/berisinden kimseyi, cevap vermez ona diriliş gününe kadar? Ve onlar bunların çağrılarına gâfildir/habersizdir. |
4296|42|26|وَيَسْتَجِيبُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِۦ وَٱلْكَٰفِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ Ve yestecîbullezîne âmenû ve amilû s-sâlihâti ve yezîduhum min fadlih, vel kâfirûne lehum azâbun şedîd. Ve cevaplar inanmış ve düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapmış kimseleri; ve artırır onlara lütfundan; ve kâfirler (gerçeği gizleyenler, örtenler); onlaradır kuvvetli/güçlü bir azap. |
Türkçemize dua etmek olarak geçen kelimenin kökü (دعو) çağırmaktır (to call), davet etmektir (invite) Hans Wehr 4th ed., page 326 (of 1303). Bu nedenle çeviride dua etmek yerine çağırmak, dua yerine çağrı kelimelerini kullandım.
2:186 ayetinden anlarız ki Yüce Allah bize yakındır. Yine bu ayette Yüce Allah kendisini çağıran bir kimsenin çağrısına cevap vereceğini buyurmuştur. Ancak hemen sonrasında Yüce Allah kendisinin çağırısına cevap vermemizi ve kendisine iman etmemizi emrediyor. Yüce Allah’a iman etmenin ve O’nun çağrısına cevap vermemizin kendimiz için doğru yol olacağını açıkça bildiriyor.
Yüce Allah’ın çağrısı nedir?
Yüce Allah’ın çağrısı Kuran’dır. Bu çağrıyı okuyacağız, anlayacağız ve içindeki hükümleri hayatımıza geçireceğiz. İşte o vakit Yüce Allah’ın çağrısına cevap vermiş oluruz.
13:14 ayetinde Yüce Allah’a yapılacak olan çağrılarda neye dikkat etmemiz gerektiği açıklanıyor;
Gerçek çağrı ancak Yüce Allah’a yapılan çağrıdır. O’nun astından/berisinde kimselere yapılan çağrı asla gerçek bir çağrı değildir ve hiçbir işe yaramaz. Faydasızdır. Yüce Allah bunu bir örnek ile anlatıyor. Her iki avucunu suya doğru uzatan ve ağzına su gelmesini umut eden kimse nasıl ki bu suyu asla içemeyecektir, Yüce Allah’ın astından/berisinden kimselere yapılan çağrı da asla başarılı olamayacaktır. Nasıl ki su içmek için ağzımızı suya götürüyorsak çağrımıza cevap almak istiyorsak direkt olarak Yüce Allah’a çağrıda bulunmamız gereklidir. Direkt olarak O’na. Araya hiçbir şey koymadan.
46:5 ayetinde Yüce Allah’ın astından/berisinden kimseleri çağıran kimselerin çok çok sapkın bir yolda oldukları bildiriliyor. Ayette geçen ‘men’ kelimesi ‘kimse’ demektir. Demek ki bu sapkın kimseler başka kimseleri çağırıyorlar. Çağrılan kimsenin diriliş gününe kadar kendilerine bir cevap veremeyeceği ve çağrı yapan kimsenin çağrılarından gâfil oldukları yani habersiz oldukları bildiriliyor. Çok nettir ki bu kimseler ölmüş kimselerdir. Biliyoruz ki ölmüş insanlara hiçbir şey duyurulamaz. Peygamberimize de ölülere duyuramayacağı açıkça bildiriliyor. Bir kişi öldüğünde bu evren ile ilgisi kalmaz. Peygamberler de bir insandır ve öldüklerinde bu evren ile ilgileri kopar.
27:80 Doğrusu sen ölüleri çağrıyı duyar-işitir yapamazsın ve duyar-işitir yapamazsın sağırları; arkalarını çevirerek dönüp gittikleri vakit.
30:52 Öyle ki doğrusu sen ölüleri çağrıyı duyar-işitir yapamazsın ve duyar-işitir yapamazsın sağırları; arkalarını çevirerek dönüp gittikleri vakit.
Demek ki dualarımızda peygamberler de olsalar ölüleri asla çağırmamalıyız. Örnek: dua ederken Muhammed peygamberimiz bizi sanki duyuyor gibi 'Şefaat ya resul Allah' benzeri sözler etmemeliyiz.
42:26 ayetinde çok önemli bir ipucu veriyor Yüce Allah’ımız. Yüce Allah’a yaptığımız çağırıların (duaların) kabul edilmesini istiyorsak 42:26 ayetini de iyi okumalıyız.
(ٱلصَّٰلِحَٰتِ) s-salihati kelimesi kökü (صلح) iyi olmak (to be good), doğru olmak (right), kurallara uygun-münasip (proper), kullanışlı olmak (to be usable), doğru kalmak (hold true), sıraya koymak (to put order), restore etmek (restore), ıslah etmek (make amends), onarmak-iyileştirmek (to mend, improve), düzeltmek (ameliorate), barış yapmak (to make peace) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 609 (of 1303)
Bu kelimenin anlamını Türkçede en iyi yansıtan anlam düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler olur.
Bu ayet grubunda Yüce Allah’a yapılan çağrının kabul edilmesi için gereken şartların verildiğini görmekteyiz. Yüce Allah’a delilleri ile tam olarak kalpten iman etmek ve s-salihatı yapmak yani düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapmak.
Yüce Allah'a iman etmek ve s-salihatı yapmak konusunu daha iyi anlamak için Asr suresini okumanızı öneririm.
Doğrusu insan mutlak hüsran-ziyan içindedir.
Yüce Allah bu iki şart yerine gelirse Yüce Allah çağrılara cevap vereceğini bildiriyor. Diğer ayetler ile birlikte okunduğunda;
- Sadece ve sadece Yüce Allah’a çağrı yapılmalıdır. O’na çağrıda bulunurken asla ve asla başka kimseler dolaylı da olsa çağrılmamalıdır.
- Yüce Allah’a delilleri ile kalpten iman edilmelidir.
- Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapılmalıdır.
İşte bu şartlar ile yapılan çağrılar/dualar Yüce Allah tarafından kabul edilir. Bu şartları sağlayıp dua ettiğimizde kesinlikle görürüz ki Yüce Allah dualarımıza cevap verecektir.