Meton döngüsü nedir?
Meton döngüsü adını Astronom Atina’lı Meton’dan alan bir döngüdür. Meton döngüsü Güneş ile Ay arasındaki bir bağlantıyı net olarak ortaya koyan bir döngüdür.
Bu döngünün süresi 19 güneş yılıdır; ve 235 aya eşittir.
1 Meton döngüsü=19 güneş yılı=235 ay
Aslında bu döngüyü ilk olarak Meton tespit etmişse de, bu döngü Yüce Rabbimiz tarafından tasarlanmış bir saat gibidir. Nasıl Dünya’nın kendi etrafında dönmesi 1 gün, Güneş’in etrafında dönmesi 365 gün sürmekte ise Meton döngüsü de yaratıcı tarafından tasarlanmıştır ve 19 güneş yılıdır. Güneş ve Ay’ın hareketine bağlıdır.
Meton döngüsünü günlük hayatımızda nasıl anlarız?
Diyelim ki doğum günümüzde Ay’ın tam dolunay şeklinde olduğunu gördük. Acaba bir sonraki hangi doğum günümüzde Ay’ın yine tam dolunay olarak görürüz? Cevap: 1 Meton döngüsü sonrası yani 19 Güneş yılı ya da 235 ay sonra.
Aşağıda 1711 yılındaki Noel günü olan dolunayın 2300 yılına kadar olacak olduğu Meton döngüleri gösterilmiştir. Görüldüğü gibi Noel günü her 19 yılda bir (1 Meton yılında) Ay aynı pozisyonda görülmektedir.
Meton döngüsü Güneş ve Ay'ın bir bağlantısı/ilişkisi olduğu için ilk bakmak gereken şey Güneş ve Ay kelimelerinin birlikte geçtiği ayetleri incelemek olmalıdır. Kuran’da Meton yılı Güneş ve Ay kelimesi geçişleri ile mucizevi şekilde karşıma çıkar.
Şöyle ki;
Kuran’da Güneş (Şems) kelimesi 33 kez geçerken Ay (Kamer) kelimesi 27 kez geçmektedir. Güneş kelimesi ve Ay kelimelerini birlikte geçmesi tam 19 kez gerçekleşir ve bu da Meton döngüsünü işaret eder.
Aşağıda Güneş (Şems) ve Ay (Kamer) kelimelerinin karşılaştıkları; bir araya getirildikleri ayetler gösterilmiştir. 19 kez bir araya gelirler.
Lütfen dikkat;
19. geçişte 'Ve bir araya getirildi Güneş ve Ay.' buyurulması da mutlak bir işareti gösterir.
Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;
Güneş ve Ay'ın bir araya gelişi |
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
1 |
885|6|96|فَالِقُ ٱلْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ ٱلَّيْلَ سَكَنًا وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ حُسْبَانًا ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْعَلِيمِ Fâlikul ısbâhı, ve cealel leyle sekenen ve ş-şemse ve l-kamere husbânen, zâlike takdîrul azîzil alîm. Yarandır şafağı/seheri; ve yaptı geceyi bir sakinlik; ve Güneş’i; ve Ay’ı; bir hesap; bu takdiridir güç yetirenin; bilenin. |
2 |
1008|7|54|إِنَّ رَبَّكُمُ ٱللَّهُ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ فِى سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ يُغْشِى ٱلَّيْلَ ٱلنَّهَارَ يَطْلُبُهُۥ حَثِيثًا وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ وَٱلنُّجُومَ مُسَخَّرَٰتٍۭ بِأَمْرِهِۦٓ أَلَا لَهُ ٱلْخَلْقُ وَٱلْأَمْرُ تَبَارَكَ ٱللَّهُ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ İnne rabbekumu llâhu llezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen ve ş-şemse ve l-kamere ven nucûme musahharâtin bi emrihi, e lâ lehul halku vel emru, tebârek allâhu rabbulâlemîn. Doğrusu Rabbiniz Allah'tır; ki yarattı gökleri ve yeri altı günde/evrede; sonra istiva etti/egemenlik kurdu Arş üzerine; örter geceyi gündüze; almak ister-talep eder (gündüz) onu (geceyi) aniden-çok çabuk; ve Güneş; ve Ay; ve yıldızlar; boyun eğdirilmişler buyruğuna/emrine; O’nun değil mi yaratma ve emir/buyruk? Tebârek olmuştur/bereketli olmuştur Allah; alemlerin Rabbi. |
3 |
1367|10|5|هُوَ ٱلَّذِى جَعَلَ ٱلشَّمْسَ ضِيَآءً وَٱلْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُۥ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا۟ عَدَدَ ٱلسِّنِينَ وَٱلْحِسَابَ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِٱلْحَقِّ يُفَصِّلُ ٱلْءَايَٰتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ Huvellezî ceale ş-şemse dıyâen ve l-kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta’lemû adedes sinîne vel hisâbe, mâ halaka llâhu zâlike illâ bil hakkı, yufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn. O'dur ki yaptı Güneş’i bir parıldayan/bir ışıldayan; ve Ay’ı bir nur; ve kadere bağladı onu menzillere; bilmeniz için adedini senelerin; ve hesabı; yaratmış değildir Allah bunu hak/gerçek haricinde; detaylı açıklar ayetlerini; bilirler olan bir toplum için. |
4 |
1598|12|4|إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَٰٓأَبَتِ إِنِّى رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِى سَٰجِدِينَ İz kâle yûsufu li ebîhi yâ ebeti innî re eytu ehade aşere kevkeben ve ş-şemse ve l-kamere re eytuhum lî sâcidîn. O vakit dedi Yusuf babasına; “Ey babam! Doğrusu ben gördüm on bir parlak gök cismi; ve Güneş’i; ve Ay’ı; gördüm onları bana secde edenler. |
5 |
1707|13|2|ٱللَّهُ ٱلَّذِى رَفَعَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ وَسَخَّرَ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِى لِأَجَلٍ مُّسَمًّى يُدَبِّرُ ٱلْأَمْرَ يُفَصِّلُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُم بِلِقَآءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ Allâh ullezî refea s-semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alel arşı ve sehhare ş-şemse ve l-kamere, kullun yecrî li ecelin musemmen, yudebbirul emre yufassılul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkınûn. Allah ki yükseltti gökleri; olmaksızın kendisini gördüğünüz bir direk; sonrası yöneldi/istiva etti arş üzerine; ve boyun eğdirdi Güneş’i ve Ay'ı; her biri akıp gider belirlenmiş bir ecel/bir süre için; düzenler emri/işi; açıklar ayetleri; belki Rabbinizle karşılaşmaya emin olursunuz. |
6 |
1781|14|33|وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ دَآئِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ Ve sehhare lekumu ş-şemse ve l-kamere dâibeyni, ve sehhare lekumul leyle ven nehâr. Ve boyun eğdirdi sizlere Güneş’i; ve Ay'ı; yorulmaz iki tutarlı/istikrarlı; ve boyun eğdirdi sizlere geceyi ve gündüzü. |
7 |
1911|16|12|وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ وَٱلنُّجُومُ مُسَخَّرَٰتٌۢ بِأَمْرِهِۦٓ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Ve sehhara lekumul leyle ven nehâre ve ş-şemse ve l-kamere, ven nucûmu musahharâtun bi emrihî, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn. Ve boyun eğdirdi sizlere geceyi; ve gündüzü; ve Güneş’i; ve Ay'ı; ve yıldızlar; boyun eğdirilmiş; O’nun emriyle/buyruğuyla; doğrusu bundadır mutlak ayetler/göstergeler akleden bir toplum için |
8 |
2514|21|33|وَهُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ كُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre ve ş-şemse ve l-kamere, kullun fî felekin yesbehûn. O'dur ki yarattı geceyi ve gündüzü; ve Güneş’i; ve Ay’ı; her biri bir yörüngede yüzerler. |
9 |
2611|22|18|أَلَمْ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ يَسْجُدُ لَهُۥ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَن فِى ٱلْأَرْضِ وَٱلشَّمْسُ وَٱلْقَمَرُ وَٱلنُّجُومُ وَٱلْجِبَالُ وَٱلشَّجَرُ وَٱلدَّوَآبُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ ٱلنَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ ٱلْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِن مُّكْرِمٍ إِنَّ ٱللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَآءُ E lem tera enna llâhe yescudu lehu men fis semâvâti ve men fîl ardı ve ş-şemsu ve l-kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru ved devabbu ve kesîrun minen nâsi, ve kesîrun hakka aleyhil azâbu, ve men yuhini llâhu fe mâ lehu min mukrimin, inna llâhe yef’alu mâ yeşâ’. Görmez misin ki Allah'a; secde eder O'na; kimse göklerde ve kimse yerde; ve Güneş ve Ay ve yıldızlar ve dağlar ve ağaçlar ve hareketli canlılar ve insanlardan çoğu -ve çoğunun üzerine haktır azap-; ve kimi aşağılar Allah, o durumda olmaz ona hiç değer veren; doğrusu Allah yapar dilediğini. |
10 |
3399|29|61|وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَسَخَّرَ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ ٱللَّهُ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehhare ş-şemse ve l-kamere le yekûlunna llâhu, fe ennâ yu’fekûn. Ve eğer sormuş olsan onlara: “Kim yarattı gökleri ve yeri; ve boyun eğdirdi Güneş’i ve Ay’ı?”; mutlak derler: “Allah”; öyleyse nasıl döndürülürsünüz? |
11 |
3496|31|29|أَلَمْ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ يُولِجُ ٱلَّيْلَ فِى ٱلنَّهَارِ وَيُولِجُ ٱلنَّهَارَ فِى ٱلَّيْلِ وَسَخَّرَ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِىٓ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى وَأَنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ E lem tere enna llâhe yûlicu l-leyle fîn nehâri ve yûlicu n-nehâre fîl leyli, ve sehhare ş-şemse ve l-kamere kullun yecrî ilâ ecelin musemmen ve enna llâhe bi mâ ta’melûne habîr. Görmez misin ki Allah sokar geceyi gündüz içine; ve sokar gündüzü gece içine; ve boyun eğdirdi Güneş’i ve Ay’ı; her biri akıp gider bir süreye/bir ecele; belirlenmiş; ve elbette Allah ne yaparsınız haberdardır. |
12 |
3671|35|13|يُولِجُ ٱلَّيْلَ فِى ٱلنَّهَارِ وَيُولِجُ ٱلنَّهَارَ فِى ٱلَّيْلِ وَسَخَّرَ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِى لِأَجَلٍ مُّسَمًّى ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ ٱلْمُلْكُ وَٱلَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِۦ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve sehhare ş-şemse ve l-kamere kullun yecrî li ecelin musemmen, zâlikumu llâhu rabbukum lehul mulku, vellezîne ted’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kıtmîr. Sokar geceyi gündüzün içine; ve sokar gündüzü gecenin içine; ve buyruğu altına aldı Güneş’i ve Ay’ı; her biri akıp gider bir süre için/bir ecel için; belirlenmiş; işte budur Allah; Rabbiniz; O'nundur mülk/hükümdarlık; ve kimseler, çağırırsınız astından O’nun; değillerdir sahipler/hükmederler bir hurma çekirdeği zarından. |
13 |
3743|36|40|لَا ٱلشَّمْسُ يَنۢبَغِى لَهَآ أَن تُدْرِكَ ٱلْقَمَرَ وَلَا ٱلَّيْلُ سَابِقُ ٱلنَّهَارِ وَكُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Le ş-şemsu yenbegî lehâ en tudrike l-kamere ve lel leylu sâbikun nehâri, ve kullun fî felekin yesbehûn. Yoktur Güneş’e; uygun olur ona ki erişir/yakalar Ay’ı; ve yoktur geceye; önünde olması gündüzün; ve her biri bir yörüngede yüzerler. |
14 |
4061|39|5|خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِٱلْحَقِّ يُكَوِّرُ ٱلَّيْلَ عَلَى ٱلنَّهَارِ وَيُكَوِّرُ ٱلنَّهَارَ عَلَى ٱلَّيْلِ وَسَخَّرَ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِى لِأَجَلٍ مُّسَمًّى أَلَا هُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْغَفَّٰرُ Halakas semâvâti vel arda bil hakkı, yukevviru l-leyle alen nehâri ve yukevviru n-nehâre alel leyli ve sehhare ş-şemse ve l-kamere, kullun yecrî li ecelin musemmen, e lâ huvel azîzul gaffâru. Yarattı gökleri ve yeri; hak ile/gerçek ile; sarar/dolar geceyi gündüz üzerine; ve sarar/dolar gündüzü gece üzerine; ve boyun eğdirdi Güneş’i ve Ay’ı; her biri akıp gider bir süreye/bir ecele; belirlenmiş; değil mi O aziz/güç yetiren; bağışlayan? |
15-16 |
253|41|37|وَمِنْ ءَايَٰتِهِ ٱلَّيْلُ وَٱلنَّهَارُ وَٱلشَّمْسُ وَٱلْقَمَرُ لَا تَسْجُدُوا۟ لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَٱسْجُدُوا۟ لِلَّهِ ٱلَّذِى خَلَقَهُنَّ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ Ve min âyâtihil leylu ven nehâru ve ş-şemsu ve l-kameru, lâ tescudû li ş-şemsi ve lâ li l-kameri vescudû li llâh illezî halakahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn. Ve ayetlerindendir O’nun, gece ve gündüz; ve Güneş; ve Ay; secde etmeyin Güneş’e ve de Ay’a; ve secde edin Allah'a ki yarattı onları; eğer olduysanız sadece O'na kulluk eder. |
17 |
4904|55|5|ٱلشَّمْسُ وَٱلْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ Eş-şemsu ve l-kameru bi husbân. Güneş ve Ay; bir hesap iledir. |
18 |
5433|71|16|وَجَعَلَ ٱلْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ ٱلشَّمْسَ سِرَاجًا Ve ceale l-kamere fîhinne nûren ve ceale ş-şemse sirâcâ. Ve yaptı Ay'ı onların içinde bir nur; ve yaptı Güneş'i bir lamba. |
19 |
5558|75|9|وَجُمِعَ ٱلشَّمْسُ وَٱلْقَمَرُ Ve cumia ş-şemsu ve l-kamer. Ve bir araya getirildi Güneş ve Ay. |
Ne muhteşem!
Güneş ve Ay tam 19 kez bir araya geliyor. 19. geliş olan ayette ise bir araya getirilmeye ayrıca 'Ve bir araya getirildi Güneş ve Ay.' buyruluyor.
Konunun ders anlatımı;