Yüce Allah 8:67 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
1227|8|67|مَا كَانَ لِنَبِىٍّ أَن يَكُونَ لَهُۥٓ أَسْرَىٰ حَتَّىٰ يُثْخِنَ فِى ٱلْأَرْضِ تُرِيدُونَ عَرَضَ ٱلدُّنْيَا وَٱللَّهُ يُرِيدُ ٱلْءَاخِرَةَ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ Ma kane li nebiyyin en yekune lehu esra hatta yushıne fil ard, turidune aradad dunya, vallahu yuridul ahıreh, vallahu azizun hakim. Olmaz bir nebi için olması onun için esirler -sağlam oluncaya kadar yerde-, arzularsınız dünya malını ancak Allah ister ahireti ve Allah güç yetiren, hikmet sahibidir. |
Bu ayet muhteşem işaretler verir.
Kuran’ı okuduğumuzda Yüce Allah’ın savaşmanın şartlarını kesin olarak belirlediği görürüz. Savaş ancak vatan savunması için yapılır. Müslümanları yurtlarında çıkarmak isteyen kişilere karşı Müslümanlar savaşmak zorundadır. Ülkeler fetih edelim, savaş esirleri alıp onları köle yapalım, kadın ve kızlarını cariye yapalım anlayışı ile savaş yapan zihniyet asla ve asla Kuran’a uymaz.
Zaten bunun en büyük delili 8:67 ayetidir. Esasen aklı olan bir kimse için açıklamaya gerek bile olmayan bir ayet.
Bir nebi insanları asla ve asla esir alamaz. Tek bir istisnası vardır. O da vatan savunması için savaş yapılıyorsa ve esirler elde edilmişse bu esirler savaşta üstün konuma gelinceye-sağlam duruma gelinceye kadardır. Savaş bittiğinde esirler hemen salınır.
Yüce Allah’ın ayette bildirdiği gibi insanlara rahmet olması için gönderilen kitapların insanlara ulaşmasına aracılık yapan nebilerin insanları esir alması akla ve mantığa terstir.
İsrailoğullarının tavrı kınanıyor;
Yüce Allah 2:85 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
92|2|85|ثُمَّ أَنتُمْ هَٰٓؤُلَآءِ تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِّنكُم مِّن دِيَٰرِهِمْ تَظَٰهَرُونَ عَلَيْهِم بِٱلْإِثْمِ وَٱلْعُدْوَٰنِ وَإِن يَأْتُوكُمْ أُسَٰرَىٰ تُفَٰدُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ ٱلْكِتَٰبِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَآءُ مَن يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْىٌ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰٓ أَشَدِّ ٱلْعَذَابِ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ Summe entum haulai taktulune enfusekum ve tuhricune ferikan minkummin diyarihim, tezaharune aleyhim bil ismi vel udvan, ve in ye'tukum usara tufaduhum ve huve muharremun aleykum ihracuhum e fe tu'minune bi ba'dil kitabive tekfurune bi ba'd, fe ma cezau men yef'alu zalike minkum illa hızyun fil hayatid dunya, ve yevmel kıyameti yureddune ila eşeddil azab, ve mallahu bi gafilin amma ta'melun. Sonra siz o kimselersiniz ki; birbirinizi öldüren, bir kısmınızı yurtlarından çıkarıp, onlara karşı günahta ve düşmanlıkta iş birliği yapanlarsınız. Bir de esir olarak size gelirlerse onlarla esir değişimi yapıyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak, üzerinize haram kılınmıştı. Yoksa böyle yapmakla Kitap’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz. Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında aşağılanma, Kıyamet Günü’nde de en şiddetli azaba uğramaktır. Zira Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. |
2:85 çeviri: Erhan Aktaş (2020 baskı)
İsrailoğulları Yüce Allah’a verdikleri sözleri tutmamıştır. İsrailoğulları ile ilgili 2:84’de ‘birbirinizin kanlarını dökmeyeceğinize ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair kesin söz almıştık’ buyrularak bu insanların verdikleri söze uymadıkları anlaşılmakta. Hatta bu kimselerin birbirlerini öldüren, birbirlerini yurtlarından çıkaran, günahta ve düşmanlıkta iş birliği yaptıkları anlaşılır. Ayrıca esir aldıkları, esir değişimi yaptıkları anlaşılmakta. Bütün bunların doğru olmadığını Yüce Allah bize bildirilmektedir.
Yüce Allah bir toplumu yurtlarından çıkarmayı haram kılmıştır.
Yüce Allah 47:4 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet Arapça okunuş Meal |
4547|47|4|فَإِذَا لَقِيتُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فَضَرْبَ ٱلرِّقَابِ حَتَّىٰٓ إِذَآ أَثْخَنتُمُوهُمْ فَشُدُّوا۟ ٱلْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّۢا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَآءً حَتَّىٰ تَضَعَ ٱلْحَرْبُ أَوْزَارَهَا ذَٰلِكَ وَلَوْ يَشَآءُ ٱللَّهُ لَٱنتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَٰكِن لِّيَبْلُوَا۟ بَعْضَكُم بِبَعْضٍ وَٱلَّذِينَ قُتِلُوا۟ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ فَلَن يُضِلَّ أَعْمَٰلَهُمْ Fe iza lekitumullezine keferu fe darber rikab, hatta iza eshantumuhum fe şuddul vesak, fe imma mennen ba'du ve imma fidaen hatta tedaal harbu evzareha, zalik, ve lev yeşaullahu lentasara minhum ve lakin li yebluve ba'dakum bi ba'd, vellezine kutilu fi sebilillahi fe len yudille a'malehum. Gerçeği yalanlayan nankörlerle savaşa giriştiğiniz zaman, boyunlarını vurun (ölümüne savaşın). Güçlerini yok edince, bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra bir bağışlama olarak veya fidye karşılığında savaş sona erince onları serbest bırakın (cömertlik olarak). Eğer Allah isteseydi onlardan savaşsız da intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını asla karşılıksız bırakmaz. |
47:4 çeviri: Erhan Aktaş (2020 baskı)
Görülmektedir ki;
Yüce Allah vatan savunması için yapılan savaştan sonra esirlerin serbest bırakılmasını emretmektedir. Fidye karşılığı olabilir. Bu yasaklanmış değildir. Ancak fidye karşılığı olamıyor ise bir bağışlanma olarak kesinlikle serbest bırakılmalıdırlar.