Yüce Allah 44:29 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet Arapça okunuş Meal |
4441|44|29|فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ ٱلسَّمَآءُ وَٱلْأَرْضُ وَمَا كَانُوا۟ مُنظَرِينَ Fe mâ beket aleyhimu s-semâu ve l-ardu ve mâ kânû munzarîn. Öyle ki, ağlamış değildi onlara gök ve yer; ve olmuş değildiler fırsat verilenler. |
(بَكَتْ) beket kelimesi kökü (بكي) ağlamak (cry-weep) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 86 (of 1303).
Bu ayet firavun ve ordusu içindir. Suda boğularak ölen firavun ve ordusu için gök ve yerin ağlamadığını bildiriyor Yüce Allah. Çok çok ilginç.
Çok enteresandır ki eski Mısır piramit duvarlarındaki ve tabut ('Coffin') yazıtlarındaki hiyeroglif yazılarının çevirisi yapıldığında, firavunların dini inanışlarında ölen kişi için ‘göğün ağlaması-yerin titremesi’ gibi bir tamlamanın yazılmış olduğu görülür.
Piramit yazıtları firavun mezarlarının duvarlarına yazılmış olan yazılardır. Dini yazılardır. Firavunun cesedinin ölümden sonraki hayatına devam etmesi ve tanrılara ulaşabilmesi için gerekli dini bilgileri içerir. Bu yöntem eski krallık (‘Old Kingdom’) dönemi firavunlarından başlamış olup, orta krallık (‘Middle Kingdom’) döneminde devam etmiştir. Yeni krallık (‘New Kingdom’) döneminde de izleri vardır. Orta krallık (‘Middle Kingdom’) döneminde daha çok tabutların (‘Coffin’) üstlerine yazılmıştır. Yazıların benzer içerikli olduğu bilinmektedir. Diğer bir deyiş ile bu dini yazılar yüzyıllar boyunca Mısır’da ölümden sonraki hayata geçiş sürecini yöneten dini yazılar olarak kullanılmıştır.
Bu ayeti yanlış ve bilimsellikten uzak olarak anlayanlar maalesef ayeti bilerek veya bilmeyek çarpıtmak zorunda kalmışlardır. Firavun ve ordusuna gök ve yer ağlamadığına göre bazı ölen kişilere gök ve yer ağlar mantığını çıkartmışlardır. Bu nedenle sebebi nüzul (ayetlerin iniş nedeni) denen hadis uydurmaları ile yalan yanlış şeyleri peygamberimizin ağzından çıkmış gibi söyleyerek ayete açıklama getirmeye çalışmışlardır.
Bu hadislerden bazıları şu şekildedir;
- Vahidî'nin Basıt'te dediği üzere Enes b. Malik (r.a.) rivayet etmiştir ki Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Hiçbir kul yoktur ki gökte ona iki kapı olmasın, bir kapıdan rızkı çıkar, bir kapıdan da ameli girer, o öldüğü zaman onu kaybederler ve ona ağlarlar, böyle buyurup bu âyeti okudu. Buyurdu ki: Çünkü bunlar yeryüzünde salih bir amel yapmamışlardı ki yer ağlasın, göğe de ne salih bir amelleri ne de hoş bir sözleri çıkmamıştı ki gök ağlasın." (Tirmizi, Tefsiru sureti 44/2; Fahrur Razi, XXVII, 247-248)
- Diğer bir hadis-i şerif de şöyledir: “Müminin ardından yeryüzünde namaz kıldığı, ibadet ettiği yer de amelinin göğe yükseldiği yer de ağlar.” (Durru’l-mensûr, 6/30)
Modern bilim ve Kuran’a göre bir kişi vefat ettiğinde evrenin (göğün) ve yerin (Dünya) ağlaması gibi bir şey söz konusu değildir.
Evren ve Dünya Yüce Allah’ın yaratmış olduğu ve kendisine vermiş olduğu görevleri eksiksiz olarak yerine getiren cansız, bilinçsiz varlıklardır. Evrenin ve Dünya’nın ağlaması, sevinmesi söz konusu olamaz. Onların üzülmeleri, hüzünlenmeleri, ağlamaları, göz yaşı dökmeleri, sevinmeleri, mutlu olmaları gibi insani duygular yaşamaları söz konusu değildir. Gözleri yoktur ki ağlasınlar! Göz yaşları yoktur ki aksın!
Göklerin ve yerin ağlaması tamamen hurafe olup uydurmadır. Kuran'ı sadece Kuran ile anlamaya çalışmazsak, dinde uydurma hadisleri kaynak olarak alırsak üstümüze pislik yağmasından kurtulamayız.
44:29 ayeti bu uydurmayı kesin bir dille reddediyor;
Hatta mucizevi bir şekilde bu konuyu açıklıyor.
Mısır’daki eski krallık ve orta krallık döneminde bu şekilde yanlış bir inanışın olduğunu piramit duvar yazıtlarından net bir şekilde görüyoruz. Aşağıdaki kaynaklarda göreceğiniz gibi firavunlar öldükten sonra göğün ağladığına, yerin titrediğine inanıyormuş.
Aşağıda künyesi verilen kitabın 187. sayfasında firavunların mezarlarındaki yazıtların çevirisi görülmektedir. Firavunların dini inanışına göre ölümlerinde sonra gök ağlayacaktır.
Kitabın künyesi;
Başka bir yazıtta ölmüş firavun için;
Konumuza devam edelim;
Musa peygamberin Mısır’dan çıkışı sırasında kamışlı gölden geçerken suda boğulan firavunun ve ordusunun M.Ö. 1640 yılında gerçekleşen Santorini (Thera) yanardağı patlaması sonucu oluşan tsunami ile boğulduklarını biliyoruz.
Bu olay orta krallık dönemde gerçekleşmiş bir olaydır. Firavunların dininde ölen Firavun için ‘gök ağladı, yer titredi’ inanışının bu dönemde de aktif olduğunu net bir şekilde arkeolojik kayıtlardan biliyoruz.
Yüce Allah mucizevi bir şekilde Kuran’ın inmeye başladığında yaklaşık 2251 yıl önce gerçekleşen bir durum ile ilgili bize müthiş bir bilgi sunuyor. Firavunun saçma, hiçbir gerçeğe dayanmayan, temelsiz, hurafe din inanışının yanlış olduğunu net bir şekilde bildiriyor. Durum firavunun düşündüğü gibi asla değildir. Gök ve yer hiç kimsenin arkasından ağlamaz. Evrene ve Dünya’ya böyle bir görev yüklenmemiştir.
Kuran firavunun yanlış inanışını nereden biliyordu?
Firavunun inancına göre öldüğünde gök ağlayacak, yer titreyecekti. Firavunun böyle bir inanışa sahip olduğu ne zaman keşfedildi? Muhammed peygamberin firavunun bu şekilde bir inanışa sahip olduğunu bilmesi mümkün müdür?
Bilmesi kesinlikle imkansızdır.
Eski Mısır dininde bu şekilde bir inanışın olduğu ancak piramitlerin içindeki firavun mezar duvarlarındaki hiyeroglifin yazılarının okunması ile gerçekleşmiştir ki bu ancak 1900’lü yıllarda gerçekleşebilmiştir.
Eski Mısır yazısı olan hiyeroglifin M.S. 4. yüzyıl civarlarında kullanımı bırakıldı ve unutuldu. Muhammed peygamberimiz döneminde ve modern çağda hiç kimse bu yazıyı okuyamıyordu. 15 Temmuz 1799 yılında Fransız askerleri Rosetta Taşı olarak isimlendirilen bir yazıt buldular. Bu yazıtta bir metin 3 farklı dilde yazılmıştı. 14 satır hiyeroglif yazısı, 32 satır Demotik (Mısır dili), 53 satır da Antik Yunan yazısı vardı. Bilim insanları Rosetta taşı sayesinde hiyeroglif yazısını büyük oranda çözdüler. Piramit yazıtları olarak bilinen duvar yazılarının da çözmeyi başardılar.
Firavun ve ordusunun inandığı dine göre gök firavun öldü diye ağlayacaktı. Ancak Yüce Allah şerefli Kuran’ında Kuran indiği dönemde hiç kimsenin bilmesinin mümkün olmadığı bu yanlış bilginin doğru olmadığını, gök ve yerin ağlamadığını bize mucizevi şekilde gösteriyor.
Ayetleri anlayamayanların uydurduğu hadislerin de gerçeği yansıtmadığını bize ayrıca işaret ediyor. Dikkat edilirse uydurulmuş hadislerin evrenin ağlaması açısından firavunun sapkın ve yanlış inanışından bir farkı yoktur.