Notice: stream_get_contents(): Read of 8192 bytes failed with errno=13 Permission denied in D:\xampp\kuranmucizeler\libraries\src\Cache\Storage\FileStorage.php on line 126

Notice: stream_get_contents(): Read of 8192 bytes failed with errno=13 Permission denied in D:\xampp\kuranmucizeler\libraries\src\Cache\Storage\FileStorage.php on line 126

Notice: stream_get_contents(): Read of 8192 bytes failed with errno=13 Permission denied in D:\xampp\kuranmucizeler\libraries\src\Cache\Storage\FileStorage.php on line 126
Gökteki dağlar; yağmur bulutları; dolu yağdıran bulutların şimşekli olması; şimşeğinin parıltısının bakışları neredeyse alıp götürmesi.

Yüce Allah aşağıdaki 24:43 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

2832|24|43|أَلَمْ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ يُزْجِى سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُۥ ثُمَّ يَجْعَلُهُۥ رُكَامًا فَتَرَى ٱلْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَٰلِهِۦ وَيُنَزِّلُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن جِبَالٍ فِيهَا مِنۢ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِۦ مَن يَشَآءُ وَيَصْرِفُهُۥ عَن مَّن يَشَآءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِۦ يَذْهَبُ بِٱلْأَبْصَٰرِ

E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yec'aluhu rukâmen fe teral vedka yahrucu min hılâlihî, ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beredin fe yusîbu bihî men yeşâu ve yasrifuhu an men yeşâu, yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil ebsâr.

Görmez misin ki Allah sürer bulutları? Sonra bir araya getirir onun arasını; sonra yapar onu bir yığın; öyle ki görürsün yağmuru çıkar içinden onun; ve indirir gökten; oradaki (gökteki) dağlardan; bir dolu; böylece vurur onunla dilediği kimseyi ve döndürür dilediği kimseden; şimşeğinin parıltısı neredeyse alır götürür bakışları.

 

(رُكَامًاrukâmen kelimesi kökü (ركم) yığın yapmak-kümelemek (heap up), yığmak-toplamak (accumulate), yığmak (amass) anlamındadır.

(خِلَٰلِهِۦhılâlihî kelimesi kökü (خلل) 'min edatı ile kullanıldığında= bir yandan bir yana (across), bir uçtan bir uca (through), dışından (out of), içinden (from within), tam ortasına doğru (right through the middle of) anlamındadır.   

(بَرَدٍberedin kelimesi kökü (برد) donmak (refrigirate), dolu (hail) anlamındadır.  Hans Wehr 4th ed., page 64 (of 1303)

Ayetteki işaretler;
Bulutların sürülerek (rüzgârlar ile) bir araya getirilip birleştirilmesi, yığın haline getirilmesi;

Bulutların rüzgârlar tarafından aşılandığını/döllendiğini başka bir makalemizde görmüştük. Daha detaylı inceleme için lütfen aşağıdaki makaleyi okuyunuz.

Ve gönderdik rüzgârları; aşılayıcılar/dölleyiciler; öyle ki indirdik gökten su; böylece verdik onu size içmeniz için/sulamanız için; ve değilsiniz siz onu depolayanlar.

Kısaca özetlemek gerekirse;
Denizlerden buharlaşan su molekülleri rüzgârların taşıdığı çok çok küçük ve çok çok hafif parçacıklar ile birleşerek aerosolleri oluşturur. Bu çok küçük su damlacıkları küçük bulutları oluşturur. Farklı yerlerde oluşan bulutları rüzgârlar belirli bir bölgeye doğru sevk eder. Belirli bir noktaya doğru sevk edilen bu farklı bulutlar orada birleşir. Dik rüzgâr akımları ile yükselir. Yükseldikçe bulutun altını başka bulutlar doldurur. Böylece farklı bulutlar üst üste yığın haline getirilmiş olur. Rüzgârların getirdiği bulutlar farklı yoğunluklarda olduğu için oluşturdukları büyük bulut da doğal olarak farklı yoğunluk tabakaları içerecektir.  Farklı yoğunluk bölgelerinin oluşturduğu, yığın haline gelmiş, çok ağır olan bu yağmur bulutlarına kümülonimbus bulutları ‘Cumulonimbus clouds’) bulutları denir.

Kümülonimbus bulutlarının yapısı incelendiğinde üstünün örs şeklinde olduğu 'anvil', birçok bulutun bir araya getirilmesi ile oluşturulduğu (yığın haline getirildiği) net bir şekilde görülür. 1400 yıl önce bilinmesi mümkün olmayan bir bilgi Kuran ile bize iletilmiş.

dolu simsek ruzgarlar gonderir surer bulutlar yigin yapar

Kümülonimbus bulutlarının nasıl büyütüldüğü konusu başka bir makalede incelenmiştir. Lütfen detaylı inceleme için ilgili makaleyi okuyunuz.

Bulutların ağırlığının olduğu bir başka makalede incelenmişti. Lütfen aşağıdaki linkten okuyunuz.

Bulutların ağırlığı; yağmur bırakan ve içinde şimşekler çakan bulutların daha da ağır olması.

Bulut içindeki rüzgârlar çorbayı karıştıran bir kepçe gibi bulutun içinde eserek (türbülansa neden olarak) aerosollerin birbirlerine çarpmasını sağlar. Sıkışmaya neden olurlar. Birbiri ile etkileşen ve birleşen bu aerosoller daha da ağırlaşır. Belirli bir ağırlığa ulaştıklarında yere doğru yağmur damlası gibi düşerler. Yağmur bulut içinde rüzgârların türbülans yarattığı (çorbayı karıştıran kepçenin geçtiği) yerlerden çıkar.  Ayetteki ‘yahrucu min hılâlihî’, ‘çıkar içinden onun’ olarak çevirdiğimiz geçişteki ‘hılâlihî’’ kelimesini birçok mealde ‘arasından onların’ olarak çevirdiğini görmekteyiz. 'Min' edatı ile kullanıldığında ‘hılâlihî’ kelimesinin sözlük anlamının bir şeyin alttan üste, kenardan kenara içini işaret ettiğini görmekteyiz.

Kelimenin anlamı önem arz ettiği için sözlükten anlamını veriyorum; Hans Wehr 4th ed., page 292 (of 1303)

cikar arasindan arapca

Bu nedenle ayetteki ‘hılâlihî’ kelimesini bulutun içi olan yerleri olarak anlamak daha doğrudur. Bulut içindeki rüzgâr akımları bulut içinde dolaştıkça dolaştıkları yerde sıkışmaya neden olmakta, bu da damlacıkların birleşerek büyüyüp ağırlaşmasına ve ağırlaşan su damlacıklarının aşağıya doğru yağmur olarak inmesini sağlamaktadır. Özetle; ayete göre yağmur bulutun içinden çıkar.

Gökteki dağlar;

‘مِن جِبَالٍ’ ‘min cibâlin’ geçişi Kuran’da sadece bu ayette geçer. ‘جِبَالٍ’ ‘cibâlin’ kelimesi çoğuldur ve dağlar anlamındadır. Ayette belirlilik takısı olmadan gelmiştir. Bu da bize bilindik gerçek dağların işaret edilmediğini düşündürür. Ayrıca ayette geçen ‘fîhâ’ kelimesindeki ‘hâ’ dişil zamiri dişil olan ‘gök’ kelimesine gitmektedir. Böylece dağların gökte olması gerektiği anlaşılır. Dolu ‘gökten, gökteki dağlardan’ inmektedir. Böylece anlarız ki dolu indiren gökteki bulutların dağlar gibi olduğu, büyüklük, hacim, yükseklik, en ve ağırlık olarak dağlar gibi olduğu anlaşılır. Gerçekten de kümülonimbus bulutlarının yüksekliği 9-10 kilometreyi bulabilir ki yeryüzünün en büyük dağı olan Everest dağının yüksekliği 8.8 kilometredir. Bu bulutların eni de çok geniş olup kilometrelerce olabilir. Ayrıca bu bulutlar yüzbinlerce ton ağırlığında olabilir. Bu bulutların dağlara benzetilmesi gerçekten muhteşem bir örnekleme olup 1400 yıl önceden bu bilginin verilmesi Kuran'ın ilahi olduğuna en büyük kanıtlardandır. 

Yüce Allah'ımız ayetlerini ufuklarda ve içimizde gösteriyor. Biz de onları tanıyoruz.    

Dolu yağdıran bulutlar fırtınalı ve şimşeklidir;

Ayette dolu yağışına ve şimşeğe işaret vardır. Modern bilim ile biliyoruz ki dolu yağışı genellikle şimşekli/yıldırımlı ve şiddetti rüzgarlı bulutlarda oluşmaktadır (‘thunderstorm’). 

Dolunun oluşabilmesi için bulut içindeki yatay şiddetli rüzgârların yanında yukarı doğru hareketli güçlü rüzgârların olması gereklidir. Ayrıca donma seviyesinin düşük yüksekliklerde olması gereklidir. Bu da bize dolu oluşturan bulutların fırtınalı, gök gürültülü ve şimşekli olduğunu gösterir. Tam da ayette işaret edildiği gibi. İnsanın gözünü neredeyse alacak şekilde şimşekler/yıldırımlar dolu yağdıran bulutlarla ilişkilidir.

Dolunun nasıl oluştuğu ile ilgili detaylı bilgi aşağıdaki makaleden okunabilir. 

Dolu (Hail)

Dolunun farkı ne?

Dolunun büyüklüğü 5 mm ile 15 cm arası olabilir. Her ne şekilde olursa olsun yukarıdan düşmesi nedeni ile ciddi anlamda momentuma sahiptir. Düştüğü yerlerde hasarlar verebilir. Özellikle bitkilerin yapraklarına, meyvelerine ciddi anlamda zarar verebilir. Yüce Allah ayette dilediği kimseye bu doluyu isabet ettirerek o kimsenin sahip olduğu şeylere zarar verebileceğini bildirmektedir. Dilediği kimseden ise uzak tutabileceğini bildirmektedir.

Şimşeğinin parıltısı neredeyse alır götürür bakışları/görüşleri;

Çok yüksek yoğunlukta parlak ışığa maruz kalmak geçici görme kaybına neden olabilmektedir. Buna flaş körlüğü ’flash blindness’ denir. Şimşeğin kendisi bir insanı çarpar ise o insanda ani ölme yanında birçok ciddi problemler oluşabilir. Ancak şimsek direkt olarak kendisi çarpmasa da yakına düşen bir şimşeğin parlaklığı bir insanda körlüğe neden olabilir. Bu durum çoğunlukla geçici olmaktadır. Bu nedenle ayette ‘yekâdu’, ‘neredeyse’ kelimesi kasıtlı olarak kullanılmış olmalıdır.

En doğrusunu Allah bilir.