“…gelseydiler sana; öyle ki, bağışlamasını dileseydiler Allah'ın; ve bağışlamasını dileseydi onlara resûl; mutlak bulmuş olurlardı Allah'ı bir tevbeleri kabul edici; bir merhametli”

Aşağıdaki ayetten Muhammed peygamberin ahirette ümmetine şefaatçi olacağı anlaşılır mı?

Hemen belirtelim; şeytanın en sevdiği konu şefaat konusu olsa gerek. Şefaat konusu ile Kur'an'ı etkisiz hale getirmiştir bile.   

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefaat aldatmacası. Şefaatin ne olduğunu kutsal kitabımız Kuran’ımızdan öğreniyoruz.   

Yüce Allah aşağıdaki 4:64 ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

557|4|64|وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ ٱللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ جَآءُوكَ فَٱسْتَغْفَرُوا۟ ٱللَّهَ وَٱسْتَغْفَرَ لَهُمُ ٱلرَّسُولُ لَوَجَدُوا۟ ٱللَّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا

Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe ve stagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).

Ve göndermiş değiliz hiçbir resûlden; ancak itaat edilmesi için; Allah'ın izniyle; fakat onlar ki o vakit zulmettiler kendi nefislerine; gelseydiler sana; öyle ki, bağışlamasını dileseydiler Allah'ın; ve bağışlamasını (Allah'ın) dileseydi onlara resûl; mutlak bulmuş olurlardı Allah'ı bir tevbeleri kabul edici; bir merhametli.

Resûle itaatin bizzat Yüce Allah’a itaat olduğunu Kur’an’dan biliyoruz. Ancak resûle itaat konusunu saptırarak hadislere itaat etme olarak anlayan zihniyet maalesef insanları şirke sürüklemiştir. Kavram bir kez yanlış anlaşılınca; çorap söküğü gibi gerisi gelmektedir. Resûle itaat adı altında yalan yanlış şeyler; bazen bizzat kasıtlı uydurmalar; resûle ve Yüce Allah’a iftiralar olarak din diye dayatılmıştır. Oysa resûle itaat kavramı çok farklıdır.

Resûl=Kur’an

Kur’an=Resûl

Başka bir denklem asla düşünülemez. Kabul edilemez.

Zaten Kur’an’ı Yüce Allah’ın izni ile okuyan da resûldür. Kur’an haricinde resûlü dinde hüküm koyucu kabul etmek bizzat resûlün kendisine hakarettir. Yüce Allah katından gelen tüm dini hükümler Kur’an’a zaten girmiştir. Resûlün bazı dini hükümleri Kur’an olarak okumadığı iddia etmek kesinlikle doğru değildir. Resûl din olarak kendisine vahyedilen her şeyi, eksiksiz olarak okumuştur. Kur’an’a girmiştir. Din olarak resûl başka bir şey getirmemiştir. Böylece resûle itaat bizzat Kur’an’a itaat olur. Nokta.

Konu ile ilgili daha detaylı makale aşağıdaki linkten okunabilir.

Resûl=Kuran, resûle itaat=Kuran’a itaat

bağışlamasını (Allah'ın) dileseydi onlara resûl;

4:64 ayetinde resûlün de bazı kimseler için Yüce Allah’tan bağışlanma dileyebildiğini anlıyoruz. Bu ayeti yanlış yorumlayarak resûlün ahirette bazı kimselere şefaat edebileceğini iddia etmek, ahirette bağışlanma dileyeceğini iddia etmek kesinlikle yanlıştır. Kur’an’ın tek bir yerinde bile ahirette resûllerin ümmetleri için bağışlanma dileyeceği bildirilmez. Bildirilmez; çünkü resûllerin kendileri bile yargılanacaktır. Onlardan da hesap sorulacaktır. Tüm insanlar gibi onlar da hesaba çekilecektir. Ancak dünya yaşamında bir kişi veya kişiler için bağışlanma dilemek farklıdır. Nuh peygamber oğlu için bunu yapmıştır. Ancak Yüce Allah Nuh peygamberin duasını kabul etmemiştir. Yine İbrahim peygamber zürriyetinden hanifler gelmesi için dua etmiştir. Ancak Yüce Allah bunu tümden kabul etmemiştir. Resûl olmayan bir kimse de yakınları için; annesi babası için; evlatları için Yüce Allah’tan bağışlanma dileyebilir. Bunda bir sıkıntı yoktur. Yüce Allah duaları kabul eder. Bu başkadır.

Aşağıdaki ayette Yüce Allah'ın bağışlamayacağı kimseyi hiçbir kimse bağışlatamaz. Bu Muhammed peygamber olsa da önemli değildir. Önemli olan Yüce Allah'ın bağışlak istemesidir. 

Yüce Allah aşağıdaki 9:80 ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1315|9|80|ٱسْتَغْفِرْ لَهُمْ أَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ إِن تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعِينَ مَرَّةً فَلَن يَغْفِرَ ٱللَّهُ لَهُمْ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا۟ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلْفَٰسِقِينَ

İstagfir lehum ev lâ testagfir lehum, in testagfir lehum seb’îne merreten fe len yagfirallâhu lehum, zâlike bi ennehum keferû billâhi ve resûlih(resûlihi), vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

Bağışlama dile onlara; veya bağışlama dileme onlara; eğer bağışlama dilersen (bile) onlara yetmiş kere; öyle ki, asla bağışlamaz Allah onları; bu böyledir; çünkü onlar kâfirlik ettiler Allah'a ve resûlüne; ve Allah doğru yola kılavuzlamaz kavmi; fasıklar/sapkınlar.

4:64 ayetindeki kimselerin ilk yapmaları gereken tevbe etmeleridir. Kendilerine zulmetmişlerdir. Yani şirk içindedirler. Müşriktirler. Yüce Allah’ın astından kendilerine ilahlar edinmiş kimselerdir bu kimseler. Bu kimseler öncelikle Yüce Allah’a tevbe edip bağışlanma dileselerdi; daha sonra resûle gelip bu tevbelerini dile getirselerdi; resûl ne yapardı? Elbette Yüce Allah’a bu kimselerin bağışlanması için dua ederdi. Herkes bunu yapardı. Sıradan insanlar bile bunu yapardı.

Bu ayetin anlamını saptırıp da resûle bağışlama yetkisi vermek; resûle itaati uyduruk hadislere itaat olarak anlamak ancak insanları şirke sokar. Şirk de büyük bir günahtır. Affı yoktur. Bu nedenle bir an önce tevbe edip Yüce Allah’tan bağışlanma dilemeliyiz. Ayetten anlıyoruz ki Yüce Allah şirk de olsa bir kimse tevbe ederse o tevbeyi kabul eden olduğunu bildiriyor. Çünkü rahmeti üzerinde yazmıştır.

En doğrusunu Allah bilir.