Yüce Allah 13:15 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1720|13|15|وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلَٰلُهُم بِٱلْغُدُوِّ وَٱلْءَاصَالِ

Ve lillâhi yescudu men fi s-semâvâti ve l-ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bi l-guduvvi ve l-âsâl.

Ve Allah'a secde eder; kimse göklerde ve yerde; istekli ve isteksiz; ve gölgelerisabah (aydınlanmanın başlaması) ve akşam (aydınlanmanın bitmesi).

 

(طَوْعًاtav'an kelimesi kökü (طوع) itaatkar-sadakatlı (obedience), gönüllü (voluntariness), kendiliğinden gelerek (spontaneity) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 670 (of 1303)

(كَرْهًا) kerhen kelimesi kökü (كره) nefret-düşmanlık (hatred), nefret (hate), isteksiz-tiksinme (aversion), antipati-karşıt duygu (antipathy), sevmemek-beğenmemek (dislike-distaste), nefret-tiksinti (abhorrence, abhorrence), birbirini uzaklaştırma gücü (repugnance), istikrah (loathing) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 964 (of 1303)

(ظِلَٰلُهُم) zilaluhum kelimesi kökü (ظلل) karanlık (darkness), alacakaranlık (duskiness), karartmak (gloom), karanlık olmak (murkiness), gölge (shadow) anlamındır. Hans Wehr 4th ed., page 681 (of 1303) ve Steingass, page 656 (of 1241)

(ٱلْغُدُوِّl-guduvvi kelimesi kökü (غدو) sabah (morning), sabahın erken vakti (early in the morning), güneş doğmadan önce-seher vakti (before sunrise) anlamındandır. Hans Wehr 4th ed., page 781 (of 1303) ve Steingass, page 747 (of 1241)

(ٱلْءَاصَالِl-asal kelimesi kökü (اصل) Güneş batmadan önceki vakit (time before sunset), geç öğleden sonra (late afternoon), akşam (evening) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 23 (of 1303)

 

Gökler ve yer’, ‘s-semavat ve l-ard’ kelimelerinin birlikte geçişinin evrenimizi işaret ettiğini biliyoruz. Hatta ‘gökler ve yer’ tümleci Kuran’da toplam 133 kez (19x7) kez geçiyordu.

‘Gökler ve yer’: 133 kez geçiş (19x7). 7 göklere işaret

Bu ayetten net bir şekilde anlarız ki ‘göklerde ve yerde’ yani evrende maddeden yapılmış (tıpkı bizler gibi atomlardan yapılmış) akıllı kimseler vardır.

Bu kimselerin akıllı olduklarını nereden biliyoruz?

Arapça (مَن) ‘kimseler’ ‘men’ edatı akıllı varlıklar için kullanılır. Bu ayette  'men' edatı kullanılmıştır. Bu zamir kişileri tanımlamak için kullanılır. Kişiliği olmayan cisim ve hayvanların için kullanılan zamir ‘ma’ zamiridir. 'men' zamiri değil. Bu da bize evrende bulunan bu kimselerin akıllı varlıklar olduğunu işaret eder.

Bu kimseler maddeden yaratılmış kimselerdir;

Ayette bu akıllı kimselerin gölgelerine işaret vardır. Gölge ancak iki şeyin varlığında gerçekleşebilir. Birincisi ışık kaynağı, ikincisi ile o ışık kaynağını gölgeleyebilecek madde veya atomlar topluluğu. Dünyanızda ışık kaynağı Güneştir. Uzaydaki kimselerin ışık kaynağı ise kendi yıldızlarıdır. Biliyoruz ki evrende milyarlarca galaksi ve milyarlarca yıldız vardır. Evrende en sık görülen yıldız kızıl cücedir. İkili yıldız sistemleri de çok sıklıkla görülür. Artık biliyoruz ki nerede ise her yıldız sisteminin birçok gezegeni var. Bu gezegenlerin bazıları kaya gezgenlerdir. Yani maddeden-atomlardan yaratılmış gezegenlerdir. İşte bu gezegenlerin üstünde yaşayan akıllı varlıklar da maddeden-atomdan yaratılmış olmalılar ki gölgeleri olabilsin.

Gölge oluşturan sabah ve akşam;

Ayetten ayrıca anlarız ki bu kimseler sabahı ve akşamı deneyimlemektedirler. Yani yaşadıkları gezegende sabah ve akşam oluşmaktadır. Tıpkı Dünya gezegeni üzerinde bizim yaşadığımız gibi. Bu da bize net bir şekilde gösterir ki evrendeki bu akıllı varlıklar tıpkı bizler gibi kendi etrafında ve yıldızının etrafında dönen ve sabah-akşam oluşturan gezegenlerde yaşamaktadırlar.

Aşağıda çift yıldız sistemi olan bir gezegende sabah vakti gösterilmişti.

gunes disi gezegenlerde yasayan akiili varliklar kuran ve uzaylilar 

Akıllı varlıkların isteyerek veya istemeyerek secde etmesi konusu;

Dünya üzerinde yaşanan insanları bazıları Yüce Allah’a gerçek anlamda boyun eğmiştir. Yani onun Kuran’ına teslim olmuş ve Kuran’ın emir ve yasaklarına boyun eğmiştir. Bu kimseler Yüce Allah’a boyun eğme konusunda isteklidirler, itaatkar ve sadakatlıdırlar.

Ancak biliyoruz ki Dünya üzerinde yaşayan insanların çoğunluğu (ateistler, müşrikler, münafıklar) Yüce Allah’a yukarıdaki anlamda boyun eğmezler. O'na secde etmezler. Allah’a boyun eğme konusunda antipati beslerler, isteksizdirler, beğenmezler. Hatta tek Yüce Allah’ın adının anılmasına bile nefret ve düşmanlık beslerler.

Ancak durum onların düşündüğü gibi değildir. Nasıl ki maddeden yapılmış olan insanın gölgesi Yüce Allah'a boyun eğmiştir,  O'nun koymuş olduğu evrensel fizik kurallarına boyun eğmiştir, Yüce Allah’a boyun eğmek konusunda antipatik olan kimsenin bedenlerini oluşturan her bir atom Yüce Allah’a aslında mutlak şekilde boyun eğmektedir. Ayetteki işaret budur.

İnsanların bu durumu gibi evrende yaşayan akıllı varlıkların durumu da böyledir. Demek ki onlar arasında da Yüce Allah’a gerçek anlamda boyun eğmiş, tevhid inancına sahip ve s-salihatı yapan kimseler vardır. Bazılarının ise boyun eğmedikleri ortadadır.

Bu noktada şu ortaya çıkar;

Evrende yaşayan akıllı varlıklara Yüce Allah’ın halis olan tek dini islam iletilmiştir. Nasıl ki bize içimizden olan insan resûller gönderildi onlara da içlerinden resûller gönderilmiş olmalıdır. Resûlleri onlara da kitaplar getirmiş olmalıdır.

En doğrusunu Allah bilir.