(Fâtiha) 1:1

 

Allah'ın ismiyle49; Rahmân'dır1; Rahîm'dir2.

 

 

 

(Fâtiha) 1:2

Hamd3 Allah’adır; âlemlerin Rabbidir4.

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.


(Fâtiha) 1:3

Rahmân'dır1; Rahîm'dir2.

1En yüce merhametli.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Fâtiha) 1:4

Din gününün109 Melik'idir96.

 

109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır. 

 

96Hükümdar/hünkâr.


(Fâtiha) 1:5

Sana kulluk ederiz46; ve sana yardım* arz ederiz.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

*İlahi yardım.


(Fâtiha) 1:6

Kılavuzla bizleri dosdoğru yola124.

124Sırâtel mustakîm. Tek ve dosdoğru yol; sadece Kur'an.


(Fâtiha) 1:7

Kimselerin yoluna125 (ki) nimet verdin üzerlerine126; üzerlerine gazap edilenin127 değil; ve dalalet128 içindekilerin değil.

 

125Sadece Kur'an diyen kimselerin yolu.

126Sadece Kur'an yoluna kılavuzlanarak kendilerine nimet verilen kimseler.

127Yüce Allah'ın öfkesinin üzerlerine hak olduğu kimseler.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(Bakara) 2:1

A L M44

4414 harfin tekli, ikili, üçlü, dörtlü ve beşli kombinasyonlarından oluşurlar. 29 surenin başında yer alarak surenin açılışını yaparlar. 7 grup oluştururlar. İlgili gruplarda ve alt gruplarda anahtar harflerin geçiş sayısı 19'un tam katıdır. 19 mucizesinin tecelli edişinin çok güzel örneklerini sunarlar. Kur'an'ın bir beşer sözü olamayacağına en büyük delillerdendir. 

 

Hurûf-u Mukataa  (Anahtar Harfler) Mucizesi.

 


(Bakara) 2:2

İşte bu; kitaptır*; yoktur şüphe onda; bir doğru yola kılavuzdur takva21 sahipleri için**.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Kur'an.

**Kur'an sadece takva sahiplerine yani muttakilere bir doğru yola kılavuzdur. Takva sahibi olmayan kimseler Kur'an'ın kılavuzluğundan asla faydalandırılmaz.


(Bakara) 2:3

Kimseler (ki) iman47 ederler gayba62*; ve ikame572 ederler salâtı5; ve rızıklandırdığımızdan onları infak6 ederler.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

*Rablerini gözleriyle göremeseler de O'nun tecelli etmiş olan isimlerine/sıfatlarına tanık olarak iman ederler/emin olurlar.

 


(Bakara) 2:4

Ve kimseler (ki) iman47 ederler sana indirilmişe*; ve senden önce indirilmişe**; ve ahirete (de); onlar yakınlaşırlar/kesinleşirler***.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Kur'an'a

**Tevrat'a

***Yakın olarak emin olurlar.


(Bakara) 2:5

İşte bunlar; Rablerinden4 bir doğru yola kılavuz üzerinedir; ve işte bunlar; onlardır muflih/kurtuluşa kavuşanlar174.

 

4Efendi, komuta eden.

174Felaha ulaşanlar, kurtuluşa kavuşanlar, başaranlar.


(Bakara) 2:6

Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler; aynı seviyedir/farksızdır onlara, uyarsan da onları ya da asla uyarmasan da; iman47 etmezler.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Bakara) 2:7

Mühürledi175 Allah kalplerinin üzerini; ve işitmelerinin üzerini; ve görüşlerinin üzerini; bir örtü/bir kılıf (vardır); ve onlaradır büyük bir azap.

 

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 


(Bakara) 2:8

Ve insanlardan kimi der: “İman47 ettik Allah'a ve ahiret gününe”; ve (aslında) değildir onlar (gerçek) müminler27.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Bakara) 2:9

Aldatmaya bakarlar Allah'ı ve iman47 etmiş kimseleri; ve değillerdir aldatmaya bakarlar ancak kendi nefislerini201; ve değillerdir anlarlar/farkına varırlar.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Bakara) 2:10

Kalplerindedir bir maraz/hastalık175; öyle ki ziyade etti/artırdı onlara Allah marazı/hastalığı; ve onlaradır elim/acıklı bir azap; yalan söylerler olduklarından dolayı.

 

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 


(Bakara) 2:11

Ve denildiği zaman onlara; fesat çıkarmayın/bozgunculuk yapmayın yerde/yeryüzünde; dediler: “Bizler ancak muslihiz/sâlih işler yapanlarız30

 

30Sâlih işler yapan. Sâlihâtı (düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler) yapan.


(Bakara) 2:12

Değil mi ki doğrusu onlar, kendileri fesatçılardır/bozgunculardır; fakat anlamazlar/farkına varmazlar.

 

(Bakara) 2:13

Ve denildiği zaman onlara; iman47 edin iman47 etmiş insanlar gibi; dediler: “İman47 eder miyiz (hiç) iman47 etmiş ahmaklar/aptallar gibi”; değil mi ki doğrusu onlar, kendileri ahmaklardır/aptallardır; fakat bilmezler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Bakara) 2:14

Ve karşılaştıkları zaman iman47 etmiş kimselere dediler: “İman47 ettik”; ve yalnız kaldıkları zaman şeytânlarıyla29 dediler: “Doğrusu bizler beraberiz sizlerle; ancak bizler alay edenleriz.”

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Bakara) 2:15

Allah alay eder onlarla; ve genişletir/yayar onları taşkınlıklarında; şaşkın/abuk sabuk sayıklarlar.

 

(Bakara) 2:16

İşte bunlar, kimselerdir (ki) satın alıp takas ettiler dalaleti128 doğru yola kılavuzla; öyle ki kazanmış değildi ticaretleri; ve olmuş değillerdi muhtedler176.

 

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

176Doğru yola kılavuzlu, hidayetli, dosdoğru yol olan sıratel müstakim üzerinde olanlar. Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'a yani sadece Kur'an'a tabi olanlar.


(Bakara) 2:17

 

Misali/örneği onların misali/örneği gibidir kimse (ki) yaktı bir ateş; öyle ki ne zaman aydınlattı (ateş) çevresindekini onun (kimsenin); giderdi/götürdü Allah nurunu/aydınlığını onların; ve terk etti onları karanlıklarda; görmezler.

 

 

(Bakara) 2:18

 

Sağırlar; dilsizler; körler; öyle ki onlar dönmezler.

 

 

(Bakara) 2:19

Ya da gökten bir yağmur fırtınası gibi; içinde onun (yağmur fırtınasının) karanlıklar; ve gök gürültüsü; ve şimşek261; koyarlar parmaklarını kulaklarının içine gök gürültüsü sesinden; ölüme hazır; ve Allah kuşatıp sarandır kâfirleri25.

261Bulutlar arasındaki elektrik boşalmalarıdır. Aydınlanma ve gök gürültüsüyle birliktedir. Yere düşmezler. Yere düşen tiplerine yıldırım denir. Yıldırımlar daha tehlikelidir.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:20

Şimşek261 neredeyse kapar görüşlerini; aydınlattığı (şimşek) zaman onları, yürüdüler onda (şimşekte); ve karardığı zaman (şimşek) üzerlerine, dikeldiler/ayakta kalakaldılar; eğer dileseydi Allah mutlak giderirdi/götürürdü işitmelerini ve görüşlerini; doğrusu Allah her bir şey üzerine Kadîr'dir177.

 

261Bulutlar arasındaki elektrik boşalmalarıdır. Aydınlanma ve gök gürültüsüyle birliktedir. Yere düşmezler. Yere düşen tiplerine yıldırım denir. Yıldırımlar daha tehlikelidir.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Bakara) 2:21

Ey insanlar*! Kulluk46 edin Rabbinize4 ki yarattı sizleri ve sizden önceki kimseleri** belki sizler takvalı21 olursunuz.

 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

4Efendi, komuta eden.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Homo Sapiens.

**Homo Sapiens öncesi yeryüzünde yaşayan ve soyları kesilen Homo Heidelbergensis, Homo Rudolfensis, Homo Habilis, Homo Floresiensis, Homo Erectus ve Homo Neanderthalensis gibi insan türleri.

Günümüzde dünyaya egemen olan insan türünden (Homo Sapiens) önce yaşamış olan insan türleri

 


(Bakara) 2:22

Ki yaptı sizlere yeri/yeryüzünü bir döşek/yatak181; ve göğü180* bir bina; ve indirdi gökten180* bir su179; öyle ki çıkardı onunla (suyla) meyvelerden; bir rızık sizlere; öyleyse yapmayın Allah'a eşler/denkler; ve sizler bilirsiniz (de bunu).

 

181Güneş sistemimiz 4,6 milyar yıl önce oluşurken Dünya gezegenimiz çok sıcak ufak kaya parçalarının bir araya gelmesiyle büyüdü. Çapı arttıkça orantısal olarak yüzey alanı da genişledi ve yayıldı. Yüzey alanı o kadar genişledi ki aslında bir küre olmasına rağmen üzerinde yaşayanların eğimi fark edemeyecekleri bir hal aldı. Kısacası düzmüş gibi oldu. Üzerinden muhteşem bir hayat barındıran düz bir döşek, düz bir yatak gibi oldu.

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

179Evrenimizdeki ilk su molekülleri (H2O) Tarık (Nötron) yıldızlarını oluşturan Süpernova patlamalarında yaratıldı. Dünya gezegeninin ilk oluşum evresi olan Hadean döneminde yeryüzünde su yoktu. Bol miktarda donmuş su içeren Jüpiter bölgesi asteroidlerinin yeryüzüne çarpmasıyla Dünya gezegenimiz suya kavuştu. Dünyamızın suyu gökten yani uzaydan inmiştir. Rabbimiz ayrıca bu suyu yağmurlarla yine gökten yere indirmektedir.

 

* Evren ve Dünya atmosferi.


(Bakara) 2:23

Ve eğer olduysanız şüphe içinde kulumuz üzerine indirdiğimizden172; öyleyse gelin bir sureyle183 mislinden/örneğinden onun (Kur'an'ın); ve çağırın şahitlerinizi/tanıklarınızı Allah’ın astından; eğer olduysanız sâdıklar182.

 

172Kur'an.

183On sure getiremezler, bir sure getiremezler meydan okumaları asla boşuna değildir. Şerefli Kur’an 19 matematiksel mucizesiyle kodlanmıştır. Kur’an’ın bir beşer sözü olduğunu, eskilerin masalları olduğunu iddia eden kişiliğe karşı (74:10-25) Kur’an 19 sayısı temelli bir mucizeyi delil olarak sunmaktadır. Kur'an'ın her bir suresi birbiriyle ve Kur'an'ın bütünle 19 sistemiyle bağlantılıdır. Asla ayrılamaz. Aşağıdaki makalede bir örnek gösterilmiştir.  

 

10 sure getiremezler; 1 sure getiremezler: Sure kelimesinin büyük mucizesi.

 

182Doğrular, dürüstler.

(Bakara) 2:24

Öyle ki eğer asla yapmazsınız; ve asla yapamazsınız; öyle ki takvalı21 olun ateşe ki yakıtı onun insanlar ve taşlardır; hazırlandı kâfirler25 için.

 

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:25

Ve müjdele kimseleri (ki) iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18 ki onlaradır cennetler; akar altından onun nehirler; her rızıklandırıldıklarında ondan (cennetten), meyveden; bir rızık (olarak); dediler: “Bu ki rızıklandırıldığımızdır önceden”; ve (oysa) verilmişlerdi onun benzeri; ve onlaradır orada (cennette) eşler184; temiz kılınmış; ve onlar orada ölümsüzlerdir185.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

184Ezvâcun; ahiret evreninde cinsiyetin mevcut olacağını şerefli Kur'an'dan öğreniyoruz. Cennetlere girmiş olan kimselere verilen, o kimseye özel olan, sadece o kimseyle bağlantı kuran, o kimsenin cinsiyetine uygun olarak verilecek olan varlıklar. Bu varlıklar eşleri olan kimselere sevginin/şefkatin en üst seviyesinde bir bağlantıyla bağlı olacaklardır.      

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Bakara) 2:26

Doğrusu Allah çekinmez; ki vurur/ortaya koyar bir misal/örnek; bir sivrisineği186; öyle ki onun üstündekini (de)186; öyle ki ancak iman47 etmiş kimseler; böylece bilirler ki o (örnek) haktır/gerçektir Rablerinden4; ve ancak kâfirlik25 etmiş kimseler; öyle ki derler: “Neyi amaçladı/arzuladı Allah bu misalle/örnekle?”; saptırır (Allah) onunla (örnekle) bir çoğunu; ve doğru yola kılavuzlar onunla (örnekle) bir çoğunu; ve saptırır değildir (Allah) onunla (örnekle); ancak fâsıkları38.

 

186Sivrisinek Yüce Allah'ın örnek verdiği bir canlıdır. Onun üzerinde olan da örnek verilmiştir. Bilimsel veriler göstermiştir ki küçücük bir sivrisineğin üzerinde çok sayıda bakteri yaşamaktadır. Sıtma mikrobu taşıyan sivrisineğin tek bir ısırığı sıtma hastalığına neden olabilir. Sivrisineğin insanlık tarihinde en çok insanın ölmesine neden olan sıtma hastalığına neden olması nedeniyle örnek olarak gösterilmesi Kur'an'ın büyük bir bilimsel mucizedir.

 

“Doğrusu Allah çekinmez, ki ortaya koyar bir örnek; bir sivrisineği; onun üstündekini de.”: Sivrisinek ve onun üstündeki bakteriler.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

4Efendi, komuta eden.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.


(Bakara) 2:27

Kimseler (ki) bozdular ahdi/antlaşmayı Allah'a (olan) mîsâkının129 sonrasında; ve kestiler emrettiğini Allah'ın; ki onunla (mîsâkla) birleştirmesini187 (emretti); ve fesat çıkarırlar/bozgunculuk yaparlar yerde/yeryüzünde; işte bunlar; onlardır kaybedenler/zarara uğrayanlar.

 

129Antlaşma/sözleşme/ahit. İnsan bilincinin hiperuzayda/arşta Yüce Allah'la yaptığı sözleşme. Özü; tek tanrıcı olmak, şirke girmemek, kutsal kitaplara tabi olmak, resullerle kutsal kitapların arasını ayırmamak, şeytanın adımlarını takip etmemek. Kısacası sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına tabi olmak.  

187Resullerle Yüce Allah’ın yani O’nun kutsal kitaplarının arasını ayırmama. Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı parçalara bölmeme. Resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn gibi insan söylentileriyle/hadislerle, zan içeren kitaplar aracılığıyla resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Resullerle Yüce Allah’ın arası ayrılmışsa bunu birleştirme. Sadece kutsal kitaplara dönme. Sadece Kur’an deme.


(Bakara) 2:28

Nasıl kâfirlik25 edersiniz Allah'a; ve olmuştunuz ölüler615; öyle ki canlandırdı/diriltti615 sizleri; sonra öldürür615 sizleri; sonra canlandırır/diriltir615 sizleri; sonra O'na (Allah’a) döndürülürsünüz.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

615İlk cennet evreninde yaşayan insanın öldürülmesi ve cennetten çıkarılması.

İçinde yaşadığımız evrende diriltilmesi/canlandırılması.

İçinde yaşadığımız evrende öldürülmesi ve evrenden çıkarılması.

Ahiret evreninde din günü için diriltilmesi/canlandırılması. 

 


(Bakara) 2:29

O (Allah) ki yarattı sizlere yerdekini/yeryüzündekini topluca; sonra istiva188 etti göğe180*; öyle ki istiva188 etti onlara; yedi göklere161**; ve O (Allah) her bir şeye bir Alîm'dir8.

 

188Düzenlemek, dengelemek, seviyelemek, her şeyi uygun olarak, tam yerinde olarak düzenlemek. Her şeyi gerekli olan seviyesinde, dengeli olarak inşa etmek. 

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

161Çoklu gökler. Güneş sistemimiz ve onun benzerleri olan sistemler (çok sayıda gezegen atmosferi/gök içerdikleri için). Paralel evrenler (çok sayıda evren/gök içerdikleri için).

8Bilen.

 

*Dünya atmosferi işaret edilmiştir. Yer yani Dünya gezegeni yaratıldığında bir atmosfere yani göğe sahip değildi. Dünya atmosferinin oluşumu sonradan gerçekleşmiştir.

**Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerin gökleri de Dünya atmosferimizle aynı zamanda düzenlenmiştir. Çoklu gökler bu ayette Güneş sistemdeki gezegenlerin gökleri için kullanılmıştır.


(Bakara) 2:30

Ve dediği zaman Rabbin4 meleklere48: “Doğrusu ben yapıcıyım yerde/yeryüzünde bir halîfe189*.”; dediler (melekler): “Kimse mi yaparsın orada (yerde)? (ki) fesat çıkarır/bozgunculuk yapar orada (yerde); ve döker kan; ve bizler tesbih57 ederiz seni hamd3 ile; ve takdis ederiz/kutsarız seni”; dedi (Allah): “Doğrusu ben bilirim bilmediğinizi.”

 

4Efendi, komuta eden.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

189Halef, sonradan gelen, öncekinin yerine geçen, birinin ardından gelip onun makamına geçen kimse; arda, ardıl, selef karşıtı.

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

3En yüce övgü/methetme.

*Homo Sapiens yani bilge insan diğer insan türlerinin yerine halîfe olmuştur. 2:21 ayetinde işaret edilen insan türlerinin soyu kesilmiş ve onların yerine bilge insan yerin hâkimi yapılmıştır. Homo Sapiens öncesi Dünya gezegeninde yaşayan bu insan türleri takva sahibi değildi. Yaratılış gereği fücurlarıyla hareket ediyorlardı. Bilge insan değillerdi. Hayvansı iç güdülerle hareket ederek yerde kan döküyorlar, birbirlerini öldürüyorlar ve bozgunculuk yapıyorlardı. Melekler bunu gördüleri için Yüce Allah'a soru sormaktadırlar.    

(Bakara) 2:31

Ve öğretti* Âdem'e50 isimleri49; tamamını onun; sonra sundu onları (isimleri) melekler48 üzerine; ve dedi: “Haber verin bana bunların isimlerini49; eğer olduysanız sâdıklar182.”

 

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

182Doğrular, dürüstler.

*Yüce Allah'ın sıfatları ve nasıl tecelli ettikleri öğretildi. Bu öğretme süreci evrenimiz yaratılmadan önce Yüce Allah'ın arşında bir yerde gerçekleşti.  


(Bakara) 2:32

Dediler: “Subhân'sın7 sen; yoktur bilgi bizlere bize öğrettiğinin dışında; doğrusu sen; sensin Alîm8; Hakîm9."

 

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Bakara) 2:33

Dedi (Allah): “Ey Âdem50! Haber ver* onlara isimlerini49 onların (Yüce Allah'ın sıfatlarını)”; öyle ki ne zaman haber* verdi (Âdem) onlara (meleklere) isimlerini49 onların (Yüce Allah'ın sıfatlarını) dedi (Allah): “Dedim değil mi sizlere; doğrusu ben bilirim gaybını62 göklerin162 ve yerin; ve bilirim açık ettiğinizi ve gizler olduğunuzu.”

 

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

*Bilge insan prototipi olan Adem meleklerin yapamadığını yapmıştır. Yüce Allah'ın sıfatlarının isimlerini öğrenmiş ve onların nasıl tecelli ettiklerini şerefli meleklere haber vermiştir. İşte insanı değerli kılan da tam olarak budur. Yüce Allah'ın sıfatlarını kendisine bahşedilen akılla öğrenebilmek.

(Bakara) 2:34

Ve dediğimiz zaman meleklere48: “Secde70 edin Âdem'e50”; öyle ki secde70 ettiler (melekler); iblîs190 dışında; hoşlanmadı/reddetti (iblîs); ve büyüklendi; ve oldu kâfirlerden.

 

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 


(Bakara) 2:35

Ve dedik: “Ey Âdem50! Mesken edin/otur sen ve eşin cennette*; ve yiyin ikiniz ondan (cennetten) kolaylıkla/rahatlıkla; her neredeyse dilediniz ikiniz; ve yaklaşmayın ikiniz bu ağaca**; öyle ki olursunuz ikiniz zalimlerden257.”

 

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Âdem, eşi ve tüm insanlar olarak bizler yaşadığımız evrene gönderilmeden önce başka bir cennet evreninde yaşamaktaydık. Kolay ve rahat bir şekilde.

**Tekil gelmiş bir kelimedir. Dallanmış budaklanmış, ağaç dalları gibi ağ oluşturan. Evrenimizin ağacı kozmik ağdır; maddedir. Ayetten anlarız ki Yüce Allah bizlere bu şeye yaklaşmayı yasaklamıştır.  


(Bakara) 2:36

Öyle ki kaydırdı ikisini şeytân29* ondan (cennetten)**; öyle ki çıkardı ikisini içinde olduklarından; ve dedik: “Alçalın193 (insanlar); sizlerin bir kısmı bir kısma bir düşman (olarak); ve sizleredir yerde/yeryüzünde bir kararlı yerleşim; ve bir meta54; bir süreye (kadar).

 

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

193Bir cennet evreninde bulunan, rahat ve kolaylıkla yaşayan Âdem, eşi ve tüm insanlar olarak bizler işlediğimiz büyük günah nedeniyle topluca cennet evreninden çıkarıldık.

54Sermaye. Yararlanma.

*İblîs

**İblîs cennette bulunan Âdem ve eşine bulunduğu paralel evrenden fısıldayarak onları kandırmış ve cennetten çıkmalarına neden olmuştur.

 


(Bakara) 2:37

Öyle ki kavuştu/karşılaştı Âdem50 Rabbinden4 kelimelere; öyle ki tevbe33 etti (Allah) ona (Âdem’e); doğrusu O (Allah); O’dur Tevvâb191; Rahîm2.

 

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

4Efendi, komuta eden.

33Dönmek, vazgeçmek.

191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:38

Dedik: “Alçalın193 oradan (cennetten) topluca; öyle ki geldiği* zaman sizlere benden doğru yola bir kılavuz192; öyle ki kim tabi oldu doğru yola kılavuzuma192; öyle ki yoktur bir korku onlara; ve onlar hüzünlenmezler.”

193Bir cennet evreninde bulunan, rahat ve kolaylıkla yaşayan Âdem, eşi ve tüm insanlar olarak bizler işlediğimiz büyük günah nedeniyle topluca cennet evreninden çıkarıldık.

192Kur’an. Kutsal kitaplar. Resullerin dini olmaz. Resuller ancak Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı getirirler. Tüm kutsal kitapların özü İslam’dı. 

*Yüce Allah alçak bir evrene indirilen ve yeniden bir sınava tabi tutulan, 2. bir şans verilen insanları doğru yola kılavuzlayacak olan kutsal kitaplar indireceğini açıkta bildirmektedir. Kim bu kutsal kitaplara uyarsa, tabi olursa 2. şansında hata yapmadan başarılı olur. Cennetlere girmeyi hak eder.   


(Bakara) 2:39

Ve kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler; ve yalanladılar195 ayetlerimizi; işte bunlar; ateş ashâbıdır194; onlar orada (cehennemde) ölümsüzlerdir185.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

194Yoldaş; aynı yolda/amaçta yol alanlar, aynı mekanda ve zamanda kaderleri ortak olanlar. 

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Bakara) 2:40

Ey İsrâîloğulları197! Hatırlayın nimetimi; ki nimet verdim üzerinize; ve tutun ahdimi187; tutarım (ben) ahdinizi*; ve sadece bana; öyle ki korku474 duyun (sadece) bana.

 

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

187Resullerle Yüce Allah’ın yani O’nun kutsal kitaplarının arasını ayırmama. Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı parçalara bölmeme. Resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn gibi insan söylentileriyle/hadislerle, zan içeren kitaplar aracılığıyla resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Resullerle Yüce Allah’ın arası ayrılmışsa bunu birleştirme. Sadece kutsal kitaplara dönme. Sadece Kur’an deme.

474Yüce Allah'ın öfkesine neden olacak işlerden/eylemlerden uzak durmak. Yüce Allah'ın gazabının hak edene karşı (kâfirlik etmiş ve müşrik olmuş kimselere) tecelli edebileceğini bilmek.*İnsanlar Yüce Allah'a olan sözlerini tutarlarsa Yüce Allah da mutlak ki onlara olan ahdini yerine getirir; hak edeni cennetlerine sokar.

(Bakara) 2:41

Ve iman47 edin indirdiğime (Kur'an'a); bir musaddıktır140 sizlerin yanındakine (Tevrât’a); ve olmayın ilk kâfir25 ona (Kur’an’a); ve satmayın ayetlerimi az bir bedele; ve sadece bana; öyle ki takvalı21 olun (sadece) bana.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Bakara) 2:42

 

Ve elbise giydirir gibi örtmeyin/katıştırmayın hakkı/gerçeği batılla199; ve gizlemeyin hakkı/gerçeği; ve sizler bilirsiniz (de bunu).

 

199Gerçek olmayan, geçersiz, temelsiz, asılsız.

 


(Bakara) 2:43

Ve ikame572 edin salâtı5; ve verin zekâtı10; ve rükû11 edin rükû11 edenlerle birlikte.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 


(Bakara) 2:44

İnsanlara dürüstlüğü mü emredersiniz200? Ve unutursunuz nefislerinizi201; ve sizler okursunuz (da) kitabı*; öyle ki akletmez562 misiniz?

 

200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.  

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.*Tevrat

(Bakara) 2:45

Ve yardım/destek isteyin sabırla51; ve salâtla5; ve doğrusu o (salât) mutlak bir büyüktür (yüktür); dışındadır haşyetliler/huşulular53 üzerine (olanı).

 

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 


(Bakara) 2:46

Kimseler (ki) zannederler/varsayarlar ki onlar karşılaşanlardır* Rablerine4; ve ki onlar O'na dönenlerdir.

4Efendi, komuta eden.

*Rablerinin huzuruna çıkacaklarını ve hesap vereceklerini varsayarak sürekli olarak Rablerine dönerler.


(Bakara) 2:47

Ey İsrâîloğulları197! Hatırlayın nimetimi ki nimet verdim üzerinize; ve doğrusu ben faziletli202 kıldım sizleri âlemler203* üzerine.

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

*Bu ayette dünya hayatının farklı çağları/zamanları işaret edilmiştir. Yoksa İsrâîloğulları evrenin her yerindeki yaşamlara fazlalıklı kılınmıştır demek değildir.  

(Bakara) 2:48

 

Ve takvalı21 olun bir güne242; ceza/karşılık almaz bir nefis201 bir nefisten201 bir şey; ve kabul edilmez ondan (nefisten) bir şefaat222; ve alınmaz ondan (nefisten) bir telafi/tazmin; ve onlar yardım edilir değillerdir.

 

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

242Dönem, evre, döngü. Dünyamızın kendi etrafında tam bir tur dönmesi bir gün olarak isimlendirilir. Evrenin 6 günde/evrede yaratıldığını, Dünya gezegeninin 2 günde yaratıldığı, Dünya'nın üzerindekilerin oluşması için gereken rızıkların/atomların 4 günde/evrede hazır edildiğini şerefli Kur'an'ımızdan anlıyoruz. 

Kur'an'da tekil olarak 'gün' kelimesi tam olarak 365 kez geçer. Dünyamız Güneş'in etrafından bir turunu tamamladığında kendi etrafında 365 dönmüş olur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.

 

Kur'an’da (يوم) (yevm) gün kelimesi 365 defa geçmektedir. 

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

222Şefaat araya girip müdahale etmek demektir. Şefaat ahiret evreninde yargılamanın yapıldığı esnada olur. Yargılama süreci son derece kesin kurallara göre yapılır. Bu yargılama gününde kitap ortaya konulur, nebiler ve şahitler getirilir (39:69). Herbir kişi tek olarak yargılanır (6:94). Yapılan zerre kadar iyilik getirilir, yapılan zerre kadar kötülük de getirilir. Bir kişi yargılama sonucunda suçlu bulunursa işte tam bu noktada şefaat devreye girer. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girerek, direkt olarak müdahale eder ve kişinin günahlarını bağışlar ve cezadan kurtarır. Cennetlere yerleştirir. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girmez/şefaat etmez ve bu kişinin günahlarını bağışlamazsa yargılama sonucunda kişinin ceza almasına hükmedilir ve bu kişi cehenneme girdirilir. Yüce Allah kendisine şefaati (yargılamada araya girerek müdahale etmeyi) yazmıştır. Yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun ki kendisine şefaati yazmıştır.

Yüce Allah dışında hiçbir kimsenin şefaat yetkisi yoktur. Ayette görüldüğü üzere Muhammed peygamber kendisini koruyacak başka bir kişi aramamaktadır. Zaten de böyle bir kişi asla yoktur. Muhammed peygamber kendisine ancak Yüce Allah’ın şefaat edebileceğini bilmektedir. Müminler de bilmelidir ki şefaat sadece Yüce Allah’a aittir. Muhammed peygamberlerin yada başkalarını şefaat edeceğine iman etmek şirktir ve affı yoktur. Artık kulağı olan işitsin; gözü olan gürsün, kalbi olan akletsin.

 


(Bakara) 2:49

Ve kurtardığımız zaman sizleri firavun ailesinden/taraftarlarından; uygulamaya koyarlarken sizlere kötü/fena azabı; boğazlarlarken oğullarınızı; ve sağ/canlı bırakırlarken kadınlarınızı; ve bundadır Rabbinizdenbüyük bir bela256.

4Efendi, komuta eden.

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 


(Bakara) 2:50

Ve yardığımız zaman sizlere bol suyu236; böylece kurtardık sizleri; ve batırdık firavun ailesini/taraftarlarını; ve sizler bakarken*.

 

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 

*Gözlerinizle bakıyordunuz, görüyordunuz, tanık oluyordunuz.

(Bakara) 2:51

Ve vaat ettiğimiz* zaman Musa’ya kırk gece**; sonra tuttunuz/edindiniz buzağıyı258 onun (Musa’nın) ardından; ve sizler zalimlersiniz257.

258Buzağı şeklinde yapılmış altından bir heykel.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Çoğul olarak gelmiştir. Anlarız ki Yüce Allah'ın vaadi Cibrîl benzeri şerefli elçiler tarafından yerine getirilmiştir.

**Musa peygamber 40 gece boyunca yalnız kalmış ve kendisine indirilen vahye odaklanmıştır.


(Bakara) 2:52

Sonra affettik sizleri bunun ardından; belki sizler şükredersiniz43.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(Bakara) 2:53

Ve verdiğimiz*zaman Musa'ya kitap** ve furkan259; belki sizler doğru yola kılavuzlanırsınız.

259Ayıran, bölen, yaran. Doğruyu yanlıştan ışın kılıcı gibi ayıran. Kutsal kitapların her biri bir furkandır. Elbette şerefli Kur'an'ımızdır. Kur'an'ı anlayarak okuyanlar ellerine bu ışın kılıcını almış olur.

 

*Anlaşılır ki Tevrat 40 gecede indirilmiştir.

**Tevrat


(Bakara) 2:54

Ve dediği zaman Musa kavmine: “Ey kavmim! Doğrusu sizler zulmettiniz257 nefislerinize201; tutmanızla/edinmenizle buzağıyı258; öyle ki tevbe33 edin yaratıcınıza doğru; öyle ki katledin35 nefislerinizi201; işte bu; yaratıcınız indinde/katında bir hayırdır sizlere; öyle ki tevbe33 etti (Allah) sizlere; doğrusu O; O’dur Tevvâb191; Rahîm2.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

258Buzağı şeklinde yapılmış altından bir heykel.

33Dönmek, vazgeçmek.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:55

Ve dediğiniz zaman: “Ey Musa! Asla iman etmeyiz sana; ta ki görürüz Allah'ı perdesiz/açıkça; öyle ki yakaladı sizleri yıldırım260; ve sizler bakarken*.

 

260Yerle bulut arasındaki elektrik boşalmasıdır. Yere düşen/çarpan şimşek olup en tehlikeli şimşek türüdür. Yıldırımın dönüş darbesi yaklaşık 30.000 ampere ve sıcaklığı 30.000 °C'ye ulaşır. Öncül darbe buluttan yere yaklaşık 30 milisaniyede ulaşır ve yerden bulutun merkezine yaklaşık 100 milisaniyede döner.

*Gözlerinizle bakıyordunuz, görüyordunuz, tanık oluyordunuz.

(Bakara) 2:56

Sonra ayılttık* sizleri ölümünüzün/bilinçsizliğinizin** ardından; belki sizler şükredersiniz43.

 

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

*Bayılan kimselerin ayılması, bilinçlerinin kendine gelmesi.

**Yakınlarına yıldırım düşmesi nedeniyle baygınlık geçiren, bilinçlerini kaybeden kimseler.


(Bakara) 2:57

Ve gölgelendirdik üzerinize bulutu264; ve indirdik üzerinize menne262; ve bıldırcın263; yiyin rızıklandırdığımızın güzellerinden sizleri; ve zulmetmiş* değillerdi bize; fakat oldular nefislerine201 zulmederler257.

 

 

264Santorini volkanik patlaması (MÖ 1640) Dünya’nın yüksek atmosferine inanılmaz boyutta gaz-toz bulutu püskürtmüştür. Bu bulutlar çevreye yayılmış ve doğuya doğru yol almıştır. Yapılan analizlerde bu bulutlara bağlı güneş ışınlarının tam olarak yeryüzüne ulaşamaması nedeniyle küresel iklim değişikliklerinin olduğu bilimsel olarak gösterilmiştir. Mısır, Orta Doğu, Arabistan gibi çok sıcak olan bölgeler gölgelenme nedeniyle bahar havasına kavuşmuş, ılık hale gelmiş ve bol yağmur alır olmuştur. Bu gölgelenmenin yıllarca sürdüğü bilinmektedir.

 

262Çöl trüf mantarı (desert truffle’ ‘Terfeziaceae’ ). Kelime anlamı ikram, hediye, faydalı bir şeyin ikramıdır. Ülkemizde dolaman, ak doloman, keme olarak da bilinen mantar türü. İnanılmaz derecede besleyici ve birçok faydası olan bir besindir. %20-27 oranında proteinler, yağlar ve lifler içerir. 2017 yılında yapılan bir çalışmada (Libya) kırmızı-siyah renkli çöl trüfünde %16.3 protein, %6.2 yağ, %67.2 karbonhidrat tespit edilmiştir. Beyaz çöl trüfünde %18.5 protein, %5.9 yağ ve %65 karbonhidrat içeriği bulunmuştur. Muhteşem besleyici bir besindir. Aynı zamanda dengelidir. Trüfler ayrıca vücut için gerekli birçok metalleri (sodyum, potasyum, fosfor, demir, bakır, kalsiyum, kobalt, silikon, çinko, alüminyum ve manganez) içerir.

 

Santaroni volkanik patlaması (MÖ 1640) tüm dünyayı etkilemiştir. Dünyanın iklimini değiştirmiştir. Kurak ve sıcak olan iklim Musa peygamber ve yanındakilerin bulunduğu bölgede serin ve yağmurlu bir iklim haline gelmiştir. Mineraller içeren bol yağmur çölde çok dengeli bir besin olan çöl trüfünün bolca oluşmasına neden olmuştu

 

 

Musa peygamber ve İsrailoğullarına verilen nimetler: Gölgelenme, çöl trüfü ve bıldırcın

263Bıldırcın (Coturnix coturnix L.) tavuklar (Galliformes) takımının, tavuksular (Phasianidae) familyasının en küçük türüdür. Göçmen kuştur. Musa peygamber ve yanındakilerin göçmen kuşların göç yolları üzerinde olduğunu anlarız. Toplu göç zamanlarında meydana gelen ani iklim değişiklikleri, ters esen sert rüzgârlar, fırtınalar ve aşırı yağışlar sonucunda bıldırcınların yere düştükleri bilinmektedir. Santoroni patlaması sonucu gelişen ani iklim değişikliği bıldırcınları da etkilemiştir. Göç yollarında karşılaştıkları olumsuz hava koşulları yere düşmelerine ve kolayca yakalanmalarına neden olmuştur.

 

Musa peygamber ve İsrailoğullarına verilen nimetler: Gölgelenme, çöl trüfü ve bıldırcın

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*İnsan Yüce Allah'a ne zarar verebilir ne de fayda verebilir. Hiçbir etkide bulunamaz. İnsan ne yaparsa kendine yapar. Yüce Allah'a şirk koşarak, O'na ortak koşarak ancak kendine zulmeder.

(Bakara) 2:58

Ve dediğimiz zaman: “Girin şu kente; öyle ki yiyin oradan; her yerde; dilediğiniz (gibi) bolca; ve girin kapıdan secde12 edenler (olarak)”; ve deyin: “Hitta/günahlardan-hatalardan bir arınma”; bağışlarız sizlere hatalarınızı; ve ziyade edeceğiz/artıracağız güzel davrananlara.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Bakara) 2:59

Öyle ki takas etti zulmetmiş257 kimseler bir sözü/kelamı, onlara denilenden başkasıyla*; öyle ki indirdik zulmetmiş257 kimseler üzerine gökten bir pislik; fâsıklık38 ederler olmuş olmalarından.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

*Yüce Allah'ın sözünü başka sözle takas ettiler. Yüce Allah'ın kutsal kitabı olan Tevrat'ı başka sözlere takas ettiler. Böylece saptılar, doğru yol olan Tevrat'tan uzaklaştılar. Bu nedenle üzerlerine gökten pislik yağdı. 

(Bakara) 2:60

Ve su istediği zaman Musa kavmi için; öyle ki dedik: “Vur asanla taşa; öyle ki fışkırdı ondan (taştan) on iki göze/pınar; muhakkak ki bildi insanların hepsi kendi içme yerlerini; yiyin ve için Allah'ın rızkından; ve küstahlaşmayın* yerde/yeryüzünde fesatçılar265 (olarak).

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.

*Saygısız, kaba, kural tanımaz, terbiyesiz.

(Bakara) 2:61

Ve dediğiniz zaman: “Ey Musa! Asla sabretmeyiz51 tek bir yemeğe; öyle ki dua80 et bizlere; Rabbine4; çıkarsın bizlere bitirdiğinden yerin baklagilinden; ve hıyarından/kabağından; ve sarımsağından; ve mercimeğinden; ve soğanından onun”; dedi (Musa): “Takas mı edersiniz o ast/aşağı olanı o hayır olanla? İnin bir şehre; öyle ki doğrusu sizleredir sual ettiğiniz/sorduğunuz”; ve vuruldu üzerlerine aşağılık/alçaklık ve miskinlik113; ve maruz kaldılar Allah’tan bir gazaba; işte bu; nedeniyledir ki kâfirlik25 eder oldular Allah'ın ayetlerine; ve katleder35 (oldular) nebileri132 hak değilken; işte bu; nedeniyledir (ki) isyan ettiler ve sınırı aşar oldular.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

80Çağırma.

4Efendi, komuta eden.

113Açlık sınırında yaşayan.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.


(Bakara) 2:62

Doğrusu iman47 etmiş kimseler; ve yahudileşmiş267 kimseler; ve Nasârâlılar268; ve Sâbiîler266; kim iman etti Allah'a ve ahiret gününe ve yaptı sâlihât18; öyle ki onlaradır ecirleri/karşılıkları Rableri4 indinde/katında; ve yoktur bir korku onlar üzerine; ve onlar hüzünlenmezler269.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

267Sadece Tevrat'a tabi olmuş. Tek tanrıcı. Şirke girmemiş. Talmud kitaplarına uyarak sapmamış, müşrik olmamış. Günümüzdeki Yahudilerle uzaktan yakında ilgisi yoktur.

268Sadece İncil'e tabi olmuş Hristiyanlar. Nasârâ'da doğmuş bir elçinin getirdiği kitaba tabi olmuş. İncil sonrası insanların elleriyle yazdıkları masal kitaplarına uyarak sapmamış. Günümüzdeki Hristiyanlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur.

266II. Kiros (Zülkarneyn) zamanında Babil Sürgününden Kudüs’e geri dönmeyen Yahudi kabilelerden çoğalanlar (MÖ 538). Zülkarneyn’in etkisiyle Yahudilik dinini terk edip tek tanrıcı Zerdüştlük dinine dönen kimseler. Kelimenin kök anlamı (صبا) ‘dönmek’ demektir. Dinden dönen kimseleri işaret etmek için kullanılır.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

4Efendi, komuta eden.

269Cennetlere girmenin minimum/asgari/en düşük kriterleri/şartları;

Allah'a iman; Yüce Allah'a şirk koşmadan, tek tanrıcı 'monoteist', 'hanif’, 'muhavvid’ olarak iman etmek. Kurtuluşun ilk şartı budur. Bu şartı sağlamayan hiç kimse kurtuluşa eremez. Yüce Allah’a iman etmek tek bir yaratıcının olduğuna, O’nun tüm evreni/evrenleri yarattığına, her şeyin sadece O’nun kontrolünde ve hükmünde olduğuna iman etmektir. Açıktır ki din ve hükümdarlık sadece Yüce Allah’a özgülenmelidir. Yüce Allah’a imanın şirk içermeden olması gerektiğini Kuran’daki yüzlerce ayetten anlıyoruz. Kısacası; Yüce Allah’a iman şirksiz olmalıdır. Yüce Allah’a iman edip de O’nun astlarından O’na ortaklar koşmak Yüce Allah’a iman değildir. Bunun adı şirktir. Şirk de tüm amelleri boşa çıkarır.

Ahiret gününe iman; ahiret evreninde yapılacak olan yargılamaya ve onun kurallarına iman etmek. Kutsal kitaplarda bildirilen yargılama kuralları dışında uyduruk şeylere iman etmek, ondan medet ummak ahiret günü kurallarını yalanlamaktır. Ahiret gününde elçilerin/resullerin şefaat ederek kurtarıcı olacaklarına inanmak en büyük şirktir. Yargılamanın tek olarak yapılacağını, zerre ağırlığında iyiliğin ve kötülüğün getirileceğini bilmek. Yargılama sonucunda sonsuz cennetlere veya sonsuz cehenneme ölümsüzler olarak girileceğine iman etmek. 

Sâlihât yapmak; düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapmak.  

Not: Şirk günahının affı yoktur. Yüce Allah'a ortak koşarak iman eden bir kimse müşriktir. Müşrik olarak vefat eden kimsenin cennetlere girmesi mümkün değildir. Cehenneme girdirilecektir. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucu, tamamı zan olan kitaplar edinmek (Tevrat sonrası Talmud, İncil sonrası insanların kendi elleriyle yazdıkları masallar, Kur'an sonrası hadis/söylenti kitapları) Yüce Allah'a ortak koşmaktır. Yüce Rabbimiz bu günahı asla affetmeyecektir. Bu kimselerin yapıp ettiği tüm ameller boşa çıkacaktır. Şirk günahı her şeyi 0 ile çarpar.   

Not: 2:62, 5:6922:17 ayetleri cennetlere girmenin minimum/asgari/en az şartlarını bildirmektedir. 22:17 ayetinde ayrıca cehenneme girmemenin yolu olan şirke günahına bir vurgu vardır.  


(Bakara) 2:63

Ve aldığımız zaman mîsâkınızı281; ve yükselttik üstünüze turu/dağı; alın verdiğimizi sizlere kuvvetle/güçle; ve hatırlayın ondakini (mîsâkın içindekini); belki sizler takvalı21 olursunuz.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Bakara) 2:64

Sonra sırt çevirdiniz* bunun ardından; öyle ki eğer olmasaydı fazlı202 Allah'ın sizlere; ve rahmeti271 O’nun; mutlak olurdunuz hüsrana uğrayanlardan.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

*Mîsâka uymadınız.

(Bakara) 2:65

Ve ant olsun bildiniz sınırı aşmış kimseleri sizlerden sebtte272; öyle ki dedik onlara: “Olun maymunlar273; dışlanan/reddedilen*.”

 

272Sebt/Şabat/Şabbat; Yahudilere dinden bir şeriat olan, onlara özel emredilen bir uygulama. Haftanın bir gününde iş bırakılacak ve o gün Tevrat dersleri yapılacaktır. Günümüz Yahudileri bu günü Cumartesi olarak uygulamaktadırlar. Yüce Allah'ın sebt emri yine şirke kurban gitmiş ve Yahudiler sınırı aşmıştır. Günümüzde Cumartesi günleri elektrik düğmesine bile basmadan tüm günü hiç bir iş yapmadan geçirmektedirler.  

273Maymunların karakterlerine benzeme. Bilgelikten yoksun davranmak. Akılsızca taklit etmek.

*Dışlanan, reddedilen maymunlara işaret de anlamlıdır. Maymunlar topluluk halinde yaşarlar. Hiyerarşi söz konusudur. Bazı maymunlar lider tarafından topluluktan kovulur. Bu reddedilen maymunlarda stres, huzursuzluk çok daha yüksektir. Bir türlü huzur bulamazlar.  

(Bakara) 2:66

Ve yaptık onu (maymunlaşmayı) ibretlik bir ders; önündekini onun* (maymunlaşmanın) ve arkasındakini onun* (maymunlaşmanın); ve bir vaaz/tavsiye takva21 sahipleri için.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Maymunlaşma sürecinin öncesi ve sonrası. Akılsızca taklit etmenin sonuçları muttakiler için bir vaazdır, tavsiyedir.  

(Bakara) 2:67

Ve dediği zaman Musa kavmine: “Doğrusu Allah emreder sizlere ki kesersiniz bir sığır”; dediler: “Bizleri bir alay konusu mu edinirsin?”; dedi (Musa): “Sığınırım Allah'a; cahillerden olmaktan.”

 

(Bakara) 2:68

Dediler: “Dua80 et bizlere; Rabbine4; beyan226 etsin bizlere nedir o”; dedi (Musa): “Doğrusu O (Allah) der ki: “Doğrusu o* bir sığırdır; değildir bir yaşlı; ve değildir bir körpe**; bir orta yaşlıdır bunun arasında; öyleyse yapın emredildiğinizi.”

 

80Çağırma.

4Efendi, komuta eden.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

*Dişi sığır.

**Yavruluktan yeni çıkmış.


(Bakara) 2:69

Dediler: “Dua80 et bizlere; Rabbine4; beyan226 etsin bizlere nedir rengi onun*”; dedi (Musa): doğrusu O (Allah) der ki: “Doğrusu o* bir sığırdır; sarı; göz alıcı parlak; rengi onun mutluluk/haz verir bakanlara.

80Çağırma.

4Efendi, komuta eden.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

*Dişi sığır.


(Bakara) 2:70

Dediler: “Dua80 et bizlere; Rabbine4; beyan226 etsin bizlere nedir o; doğrusu (o) sığır benzer geldi bizlere; ve doğrusu bizler; eğer dilerse Allah; mutlak muhtedleriz.176

 

80Çağırma.

4Efendi, komuta eden.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

176Doğru yola kılavuzlu, hidayetli, dosdoğru yol olan sıratel müstakim üzerinde olanlar. Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'a yani sadece Kur'an'a tabi olanlar.


(Bakara) 2:71

Dedi (Musa): “Doğrusu O (Allah) der ki: “Doğrusu o* bir sığırdır; boyunduruk altında değildir (ki) sürer yeri; ve sulamaz tarla; kusursuzdur; yoktur alaca/leke/farklı renk onda””; dediler: “Şimdi geldin hakla/gerçekle”; ve boğazladılar onu*; ve olmuş değillerdi yaparlar**.

*Dişi sığır.

**Zorla yaptılar. Yoksa kendiliklerinden yapmayacaklardı.


(Bakara) 2:72

Ve katlettiğiniz35 zaman bir nefsi201; öyle ki püskürttünüz/reddettiniz (suçlamaları) onun (nefsin) hakkındaki; ve Allah çıkarandır gizler olduğunuzu.

 

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Bakara) 2:73

Öyle ki dedik: “Vurun ona274 (ölü adama) bir parçasıyla onun (dişi sığırın)”; işte böyledir; diriltir/canlandırır Allah ölüleri; ve gösterir sizlere ayetlerini*; belki sizler akledersiniz.

274Prekordiyal vuruş 'Precordial thump' nabız alınamayan (ventriküler fibrilasyon veya nabızsız ventriküler taşikardi) durumlarda uygulanan bir canlandırma tekniğidir. 1920 yıllarında geliştirilmiştir. Prekordiyal vuruşta nabız alınamayan kimsenin göğüs kafesinin ortasına yumruğun iç tarafıyla çok sert bir şekilde vurulur. Tek bir darbe yapılır. Bu vuruşun 2 ila 5 joulelük bir elektrik depolarizasyonu ürettiği düşünülmektedir. 1400 yıl önce Kur'an'da bu tekniğin işaret edilmesi büyük bir Kur'an mucizesidir.

 

*Yüce Allah'ın Kur'an'da prekordiyal vuruşu işaret etmesi de gelecek nesiller için büyük bir ayet/mucize olmuştur. 

(Bakara) 2:74

Sonra katılaştı kalpleriniz bunun* ardından; öyle ki o (kalp) taş gibi ya da daha sert katı; ve doğrusu taştan275; mutlak ki fışkırır ondan (taştan) nehirler; ve doğrusu ondan (taştan) mutlak ki yarılarak ayrılır (su); böylece çıkar ondan su; ve doğrusu ondan (taştan) mutlak ki iner (su); Allah’ın haşyetinden53; ve Allah gâfil/aymaz değildir yaptıklarınızdan.

 

275Jüpiter bölgesinden yere/yeryüzüne düşen kuyruklu yıldızlar; asteroitler. İçlerinden nehirler gibi bol su çıkar. Suyu yeryüzüne indirirler. 

 

Öyle bir taş ki; kendisinden nehirler gibi su fışkırır, kendisinden su ayrılarak çıkar, suyu uzaydan indirir: Su içeren asteroitler ve kuyruklu yıldızlar.

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

*Dirilme mucizesi

(Bakara) 2:75

Tamah* mı edersiniz ki iman47 ederler sizlere? Muhakkak ki bir fırka/grup onlardan işitir oldular Allah'ın kelamını/sözünü**; sonra tahrif276 ettiler onu (kelamı/sözü); akletmelerinin562 ardından onu (kelamı/sözü); ve onlar bilenlerdir***.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

276Bir şeyin aslını bozma; değiştirme. Bir kelime veya ibareyi değiştirip bozma, üzerinde oynayarak anlamı değiştirme.

562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

*Çok istemek.

**Kutsal kitaplar.

***Bilerek tahrif ettiler. Kutsal kitapları anladıkları halde. Yüce Allah'ın kelamını tahrif etmenin yasak olduğunu bilmelerine rağmen. 


(Bakara) 2:76

Ve karşılaştıkları zaman iman47 etmiş kimselere; dediler: ”İman47 ettik”; ve yalnız kaldığı zaman; bazısı onların bazısına doğru dediler: ”Onlara Allah'ın sizlere açtığını* mı söylersiniz**? Tartışarak mağlup etmeleri*** için sizleri onunla (Allah'ın açtığıyla) Rabbinizin indinde/katında”; öyleyse akletmez562 misiniz****?

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

*Kutsal kitapların ayetleri. Hidayetin yollarını açarlar; cennetlerin yolunu açarlar.

**Ayetleri halkan/toplumdan gizleyelim. Ayetleri açık etmeyelim. Toplum anlamasın ayetleri. Bizim kontrolümüzde olsunlar.  

***Sizler ayetleri onlara açık ederseniz onlar da bu ayetleri Rabbinizin katında sizlere karşı kullanır ve sizlere galip gelirler.

****Yüce Allah bu düşüncenin toptan akılsızlık, beyinsizlik olduğunu vurgulamaktadır.

 


(Bakara) 2:77

Bilmezler mi ki Allah bilir sırlayıp gizlediklerini; ve alenen açığa vurduklarını?

 

(Bakara) 2:78

Ve onlardan ümmiler277; bilmezler kitabı*; kuruntular292 dışında; ve değildir onlar (ümmiler) ancak zannederler/varsayarlar.

277Kutsal kitapları anlayarak okumayan ya da okuyamayan. Günümüzde kendilerini müslüman sanan milyarlarca insan kendi dillerinde okuma yazmaya sahip olsalar da Kur'an'a ümmidirler. Kur'an'ı anlamadan yüzünden okuyanların hepsi ümmidir. Kur'an'ın anladığı dilde tercümesini okuyanlar ümmi sınıfına girmezler.  

292Olmayacak bir şeyin olacağını sanma, malihülya, vehim. Kitabı bilmeyen kimseler hurafelere, kuruntulara, zanna, varsayıma tabi olur. Yahudiler Tevrat yerine Talmud'a tabi oldular. Kutsal kitabımız Kur'an diyenlerse Kur'an'a ümmi oldular ve onun yerine tamamı zan olan hadis/söylenti kitaplarına tabi oldular.

*Kutsal kitabı.


(Bakara) 2:79

Öyle ki vay haline kimselerin*; yazarlar kitabı elleriyle; sonra derler: “Bu (kitap) indindendir/katındandır Allah’ın; satmak için onu (kitabı) az bir bedele; öyle ki vay haline onların*; yazdıklarından dolayı ellerinin; ve vay haline onların*; kazandıklarından dolayı.

 

*Kutsal kitaplar yerine dinde hüküm koyucu kitaplar yazan kimseler. Tevrat yerine Talmud'u yazanlar. İncil yerine masalları/mektupları yazanlar. Kur'an yerine tamamı zan ve insan sözü olan söylenti/hadis kitaplarını yazanlar. Bu kimseler elleriyle yazdıkları kitapların Yüce Allah katından olduğunu iddia ederler. Bu kitapları az bir bedel/ücret karşılığında kutsal kitapmış gibi halka sunarlar; kazanç sağlarlar.   

(Bakara) 2:80

Ve dediler: “Asla dokunmaz bizlere ateş adetli/sayılı günler dışında”; de ki: “Allah’ın indinde/katında bir ahit/antlaşma mı edindiniz?”; öyle ki asla bozmaz Allah ahdini/antlaşmasını; Allah üzerine bilmediğinizi mi söylersiniz?

 

(Bakara) 2:81

Evet! Kim kazandı bir kötülük; ve kuşattı (kötülük) onu (kimseyi) hatasıyla/yanlışıyla onun; öyle ki işte bunlar; yoldaşlarıdır ateş; onlar orada (cehennemde) ölümsüzlerdir185.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Bakara) 2:82

Ve kimseler (ki) iman47 ettiler ve yaptılar sâlihât18; işte bunlar; yoldaşlarıdır cennet; onlar orada (cennette) ölümsüzlerdir185.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Bakara) 2:83

Ve aldığımız zaman bir mîsâk281 İsrailoğullarından; kulluk46 etmeyesiniz; ancak Allah'a; ve ana babaya bir güzellik; ve yakınlık sahibine130 (de); ve yetimlere131 (de); ve miskinlere113 (de); ve deyin insanlar için güzelliği; ve ikame572 edin salâtı5; ve verin zekâtı10; sonra biraz dışında sizlerden döndünüz; ve sizler direnç gösterenlersiniz/karşı çıkanlarsınız.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

130Her türlü yakınlık sahibi. Soy yakınlığı, mekan yakınlığı vb.

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  

113Açlık sınırında yaşayan.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 


(Bakara) 2:84

Ve aldığımız zaman mîsâkınızı281; dökmeyesiniz kanlarınızı; ve çıkarmayasınız nefislerinizi201 diyarlarınızdan/yurtlarınızdan; sonra karara bağladınız; ve sizler şahit/tanık olursunuz.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Bakara) 2:85

Sonra siz; şunlar; öldürürsünüz nefislerinizi201; ve çıkarırsınız diyarlarından/yurtlarından bir grubu/bir fırkayı sizlerden; dayanışma/destekleşme içinde olursunuz onlara karşı günahla ve ihlalle/sınırı aşmayla/düşmanlıkla; ve eğer gelirlerse sizlere esirler olarak; fidye alırsınız onlara (serbest bırakmak için onları); ve (oysa) o haram/yasak edilendir sizlere; ihracı/çıkarılması (da) onların; iman47 edersiniz bir kısmına kitabın* ve kâfirlik25 edersiniz bir kısmına; öyle mi?  Öyle ki, nedir cezası/karşılığı kimsenin (ki) yapar bunu sizlerden; ancak bir rezalet dünya hayatında ve diriliş gününde; geri döndürülür en şiddetli azaba doğru; ve değildir Allah gâfil310 yaptıklarınızdan.

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

310Aymaz, bilmez, farkında olmayan.

*Kutsal kitap.


(Bakara) 2:86

İşte bunlar; satın alarak takas etmiş kimselerdir dünya hayatını ahiretle; öyle ki hafifletilmez onlardan azap; ve onlara yardım edilmez.

 

(Bakara) 2:87

Ve ant olsun verdik Musa'ya kitabı*; ve gönderdik resûller418 kafiyeli/ahenkli (olarak)** ardından onun (Musa’nın); ve verdik Meryem oğlu Îsa'ya beyanlar226; ve destekledik onu kutsal ruhla279; öyle (değil) mi? Her ne zaman geldi/ulaştı sizlere bir resûl418, nefislerinizin201 hevâsına278 uymayanla; büyüklendiniz/kibirlendiniz; öyle ki bir fırka/grup yalanlarsınız195; ve bir fırka/grup katledersiniz35.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

279Ruh canlandıran demektir. Evrenimizi bir üst boyuttan saran, 2D zar olan Levh-i Mahfûz'daki bilgiyi evrenin içine ileten, ışık hızında hareket eden mekanizmadır. Evrenin en küçük yapı taşları olan sicimlerin nasıl titreşeceği bilgisini taşır. Levh-i Mahfûz bilgi içeren bir 2D film şeridiyse, onu duvara yansıtan ruhtur. Duvardaki yansıma da evrendir. Anlaşılır ki Cibrîl gibi, Ashab-ı Rakim gibi Levh-i Mahfûz'u yeniden kodlama yetkisi verilen şerefli elçilerin kodladıkları bu bilgiyi evrene yansıtan ruh da mutlak ki kutsaldır. Asla değiştirilemez. Dışardan asla müdahale edilemez. Gerçekleşmesi asla önlenemez. Evrenin dışında bulunan başka varlıklar da bu kutsal canlandıran yansımaya asla müdahale edemez. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

278İstek, heves, meyil, sevme, düşme, ihtiras, rağbet.

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

*Tevrat

**Bir düzene bağlı şekilde.  


(Bakara) 2:88

Ve dediler: "Kalplerimiz örtülenlerdir/sarılanlardır175" evet! mutlak lanetledi280 onları Allah kâfirlikleriyle25; öyle ki pek azdır* iman47 ettikleri.

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Kutsak kitapların ayetlerinin pek azına gerçekten iman ederler. Çoğuna iman etmezler. Kutsal kitaplar yerine Talmud gibi kitaplara iman ederler.

(Bakara) 2:89

Ve ne zaman ki geldi onlara bir kitap* Allah’ın indinden/katından; bir musaddıktır140 yanlarındakine** onların; -ve daha önceden kâfirlik25 etmiş kimselere karşı yardım ister olmuşlardı*** -; öyle ki ne zaman geldi onlara bildikleri/arif oldukları*; kâfirlik25 ettiler ona*; öyleyse laneti280 Allah'ın üzerinedir kâfirlerin25.

 

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

*Kur'an.

**Tevrat.

***Kur'an inmeden önce kâfirlere karşı Allah'tan yardım aranırlardı; Yüce Allah'a yardım için çağrıda bulunurlardı. 


(Bakara) 2:90

 

Ne bedbahtlıktır/perişanlıktır! Satın alıp takas ettiler onu nefisleri201 (için); ki kâfirlik25 ederler Allah'ın indirdiğine; bir sınırı aşmadır/ihlaldir; ki indirir Allah fazlından kullarından dilediği kimse üzerine; öyle ki geri döndüler/oturup kaldılar gazap/öfke üstüne bir gazapla/öfkeyle; ve kâfirler25 içindir yıpratan/çöktüren bir azap.

 

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:91

Ve denildiği zaman onlara: “İman47 edin indirdiğine Allah'ın”; dediler: “İman47 ederiz üzerimize indirilmişe”; ve kâfirlik25 ederler onun (Tevrât’ın) ardındakine (Kur’an’a); ve o (Kur’an) haktır/gerçektir; bir musaddıktır140 onların yanlarındaki (Tevrât) için; de ki: “Öyleyse neden katledersiniz35 Allah'ın nebilerini132 daha önceden; eğer olduysanız müminler27?”

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Bakara) 2:92

Ve ant olsun geldi sizlere Musa beyanlarla226; sonra edindiniz buzağıyı onun (Musa’nın) ardından; ve sizler zalimlersiniz257.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Bakara) 2:93

Ve aldığımız zaman mîsâklarını281; ve yükselttik üstlerine onların turu/dağı; “Tutun/edinin verdiğimizi sizlere bir kuvvetle; ve işitin”; dediler: “İşittik ve isyan ettik”; ve içirildi/emdirildi kalplerine buzağı kâfirlikleriyle25; de ki: “Ne bedbahtlıktır/perişanlıktır; emretti sizlere onu imanınız; eğer olduysanız müminler*.”

 

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Gerçekten bu şekilde iman etmişseniz, kalpten iman etmişseniz durumunuz vahim demektir. 

(Bakara) 2:94

De ki: “Eğer olduysa sizlere ahiret diyarı/yurdu Allah'ın indinde/katında bir halis*; insanların dışında**; öyleyse temenni edin ölümü eğer olduysanız sâdıklar182.”

 

182Doğrular, dürüstler.

*Saf, has, katıksız, karışıksız.

**Diğer insanların haricinde, sadece sizlere özel, halis.


(Bakara) 2:95

Ve asla temenni etmezler onu (ölümü) ebediyen; önceden gönderdiğinden/yolladığından dolayı ellerinin; ve Allah bilendir zalimleri257.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Bakara) 2:96

Ve mutlak bulursun onları insanların en ihtiraslısı* hayata karşı; ve ortak koşmuş kimselerden (bile); ister/arzular her biri onların olsa yaşatılsın bin sene; ve değildir o kıpırdatıp uzaklaştıran onu azaptan; ki uzun yaşatılsa (da); Allah görendir onların yaptıklarını.

*Aşırı, güçlü istekli, tutkulu.


(Bakara) 2:97

De ki: “Kim oldu bir düşman Cibrîl'e282; öyle ki doğrusu o (Cibrîl) indirdi onu (Kur’an’ı) senin kalbine; Allah'ın izniyle”; bir musaddıktır140 onun iki elinin arasındakine*; ve bir doğru yola kılavuzdur; ve bir müjdedir müminlere27.

282Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli bir varlık. Kendisine elçilik görevi verilmiştir. Evrenimizin bir üst boyutunda bulunan arşta bulunur. Kendi iradesi/aklı vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değildir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamaz. İradesiyle oluşturduğu her fikir mutlak ki takva içerir. Levh-i Mahfuz’a (Korunmuş Levha'ya) yani holografik evren prensibi kapsamınsa evrenimizi bir üst boyuttan saran, evrenin zaman dahil tüm kuantum bilgilerini muhafaza eden rakamlanmış/kodlanmış 2D zara/membrana erişim hakkı vardır. Bu nedenle evrenin her zamanında ve her yerinde aynı anda bulunabilir. Matrix filmindeki ajanlar gibidir. Kendisine Yüce Allah tarafından bahşedilen Levh-i Mahfuz’u kodlama yetkisi gereği evren içinde diledikleri şekle dönüşebilir. Evrenimizin en küçük yapı taşı 1.65x10-35 metre uzunluğundaki bir sicimdir/iptir. Her sicimin titreşimi bir müzik aletinin telinin titreşmesi sonucu özel bir ses çıkarması gibi kendine özel atom altı parçacıkları oluşturur. Sicimler titreşim bilgilerini ruh aracılığıyla Levh-i Mahfuz’dan alır. Levh-i Mahfuz rakamlanmış bilgiyi ruh aracılığıyla sicimlere aktarır. Işık hızında yazan bir 3D printer/yazıcı gibi evreni canlandırır. Cibrîl Levh-i Mahfuz’u kodlayarak sicimlerin titreşimini değiştirir ve farklı atom altı parçacıkları oluşturarak farklı atomları oluşturur. Böylece elçiye bir insan şeklinde seslenebilir. Bir ağaç içinden seslenebilir. Bir ateş içinden seslenebilir. Şerefli elçi Cibrîl’in şerefli Kur’an’ı Muhammed peygamberin beyin ve kalpte bulunan sinir hücrelerine indirmesini yine Levh-i Mahfuz’u kodlayarak sicimler üzerinden gerçekleştirdiğini anlarız. Böylece Muhammed peygamber ezberlemek zorunda kalmadan tüm Kur’an’ı bilmiş olmaktadır.

Kur’an’dan Cibrîl benzeri farklı varlıkların da insanlarla temas kurduklarını anlıyoruz. Ashab-ı Kehf (Mağara yoldaşları) gençlerine zaman yolculuğu yaptıran Rakim/rakamlayıcı yoldaşları kendilerine Levh-i Mahfuz’u kodlama yetkisi verilen şerefli varlıklardır. İbrahim peygambere, Lut peygambere ve Meryem’e gelen elçiler de Cibrîl benzeri şerefli varlıklardır.

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Tevrat

(Bakara) 2:98

Kim oldu bir düşman Allah'a; ve meleklerine; ve resûllerine418; ve Cibrîl'e282; ve Mikail'e; öyle ki doğrusu Allah (da) bir düşmandır kâfirlere25.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

282Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli bir varlık. Kendisine elçilik görevi verilmiştir. Evrenimizin bir üst boyutunda bulunan arşta bulunur. Kendi iradesi/aklı vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değildir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamaz. İradesiyle oluşturduğu her fikir mutlak ki takva içerir. Levh-i Mahfuz’a (Korunmuş Levha'ya) yani holografik evren prensibi kapsamınsa evrenimizi bir üst boyuttan saran, evrenin zaman dahil tüm kuantum bilgilerini muhafaza eden rakamlanmış/kodlanmış 2D zara/membrana erişim hakkı vardır. Bu nedenle evrenin her zamanında ve her yerinde aynı anda bulunabilir. Matrix filmindeki ajanlar gibidir. Kendisine Yüce Allah tarafından bahşedilen Levh-i Mahfuz’u kodlama yetkisi gereği evren içinde diledikleri şekle dönüşebilir. Evrenimizin en küçük yapı taşı 1.65x10-35 metre uzunluğundaki bir sicimdir/iptir. Her sicimin titreşimi bir müzik aletinin telinin titreşmesi sonucu özel bir ses çıkarması gibi kendine özel atom altı parçacıkları oluşturur. Sicimler titreşim bilgilerini ruh aracılığıyla Levh-i Mahfuz’dan alır. Levh-i Mahfuz rakamlanmış bilgiyi ruh aracılığıyla sicimlere aktarır. Işık hızında yazan bir 3D printer/yazıcı gibi evreni canlandırır. Cibrîl Levh-i Mahfuz’u kodlayarak sicimlerin titreşimini değiştirir ve farklı atom altı parçacıkları oluşturarak farklı atomları oluşturur. Böylece elçiye bir insan şeklinde seslenebilir. Bir ağaç içinden seslenebilir. Bir ateş içinden seslenebilir. Şerefli elçi Cibrîl’in şerefli Kur’an’ı Muhammed peygamberin beyin ve kalpte bulunan sinir hücrelerine indirmesini yine Levh-i Mahfuz’u kodlayarak sicimler üzerinden gerçekleştirdiğini anlarız. Böylece Muhammed peygamber ezberlemek zorunda kalmadan tüm Kur’an’ı bilmiş olmaktadır.

Kur’an’dan Cibrîl benzeri farklı varlıkların da insanlarla temas kurduklarını anlıyoruz. Ashab-ı Kehf (Mağara yoldaşları) gençlerine zaman yolculuğu yaptıran Rakim/rakamlayıcı yoldaşları kendilerine Levh-i Mahfuz’u kodlama yetkisi verilen şerefli varlıklardır. İbrahim peygambere, Lut peygambere ve Meryem’e gelen elçiler de Cibrîl benzeri şerefli varlıklardır.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:99

Ve ant olsun indirdik sana ayetler; beyanlı/bildirmeli/deklarasyonlu; ve kâfirlik25 eder değildir ona (ayete) fâsıklar38 dışında.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.


(Bakara) 2:100

Değil mi ki ne zaman ahitleştiler/sözleştiler bir ahde/sözleşmeye; savurup fırlattı onu bir fırka/grup onlardan; evet! Çokları onların iman47 etmezler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Bakara) 2:101

Ne zaman ki geldi onlara bir resûl418 Allah'ın indinden/katından; bir musaddıktır140 onların yanındaki* için; savurup fırlattı bir fırka/grup sırtlarının arkasına; kitap* verilmiş kimselerden; Allah'ın kitabını**; sanki onlar bilmezler.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

*Tevrat.

**Kur'an.


(Bakara) 2:102

Ve tabi oldular şeytânların29* okuduğuna; Süleyman'ın mülkü üzerine; ve kâfirlik25 etmiş değildi Süleyman; fakat şeytânlar29* kâfirlik25 ettiler; öğretirler (şeytânlar) insanlara sihri283; ve indirileni/bahşedileni iki melik** üzerine; Babil'de***; Harut284 ve Marut284; ve öğretir değildi o ikisi bir şeyden; ancak der ikisi: “Doğrusu biz bir fitneyiz/bir testiz/bir sınavız****; öyle ki; kâfirlik25 etme”; öyle ki öğrenirler (şeytânlar) ikisinden şeyi ki ayırırlar onunla adam ve eşinin arasını*****; ve değildir onlar (şeytânlar) zarar verenler onunla bir şeyden; ancak Allah’ın izniyle; ve öğrenirler zarar vereni kendilerine; ve yarar vermez kendilerine; ant olsun bildiler; mutlak ki kim satın aldı onu yoktur ona ahirette bir nasipten; ve mutlak kötüdür satın almış oldukları onunla; kendi nefislerine; keşke olmuş olsalardı bilirler.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

283Normal şartlarda gerçekleşmesi imkânsız olan bir şeyi bazı yöntemlerle gerçekmiş gibi gösterip insanları inandırmaktır. Hükümdarın yanındaki sihirbazlar kendilerine göre çok ciddi işler yaparlardı. Gökyüzündeki gezegenlerin ve yıldızların pozisyonuna göre kral için tahminlerde bulunurlardı. Akıllarınca kralları şeytânlardan, cadılarda, kötü ruhlardan koruyacak bazı ritüeller yaparlardı. Savaşlarda başarı sağlamak için sözde tanrılarla bağlantılı ritüeller yaparlardı. Defin merasimlerinde akıllarınca ölen kişinin ruhunu koruyacak tılsımlar yaparlardı. Kralın tahtının bulunduğu mekânın girişlerini koruyan heykeller yaparlardı. Bu heykeller öyle tasarlanırdı ki ışık ve gölge oyunları ile sanki kötü ruhların oraya girmesini engelliyormuş gibi bir izlenim oluştururlardı.
Eğitimli sihirbazların halüsinojen mantar ve bitki yapraklarını kullanarak telkin terapisiyle (hipnoz; ‘mesmerism’) insanların bilinçaltlarını  düşünceler ekebildiğini bilmekteyiz.

284Antik Babil’de MÖ 1300 yıllarında yaşamış olan Babil Kralları. Kur’an’ın büyük mucizesidir ki Babil’de yapılan kazılarda MÖ 1300 yıllarında ‘Marutta’ isimli bir Babil kralının yaşadığı kesin olarak ispatlanmıştır. Kralın isminin çivi yazısıyla yazılı olduğu taş modern arkeolojik kazılarda bulunmuştur.

 

Babil hükümdarları olan ‘Harut(a)’ ve ‘Marut(a)’ kimdir? Marut(a) Babil kralı ‘Maruttaš’ mı?

*Doğrudan saptırıcı, iyiyi bozucu, iyiden uzaklaştırıcı insanlar.

**Hükümdar, hünkâr, kral.

***Antik Babil. MÖ 1300 yılları. Irak’ın başkenti Bağdat’ın 100 km güneyinde bulunan antik Babil krallığının başkenti. Antik Yahudiya krallığıyla komşu.  

****Öğrenilen telkin ve hipnoz teknikleri iyi ya da kötü yönde kullanılabilir. Öğrenen kimse için büyük bir fitne/test/sınav olacaktır.

*****Telkin hipnoz teknikleri öyle etkilidir ki karı-koca arasındaki sıkı bağı bile koparır. Bir kocaya eşinin kendisini aldattığı yönünde telkin verilirse mutlak ki etkisi çok fazla olur.


(Bakara) 2:103

Ve eğer ki onlar iman47 etselerdi; ve takvalı21 olsalardı; mutlak ki sevaptı* Allah'ın indinden/katından; bir hayır (da); eğer olsaydılar bilirler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Ödül, karşılık, ecir.

(Bakara) 2:104

*Ey iman47 etmiş kimseler! Demeyin “güt** bizleri”; ve deyin “bak/ilgi göster*** bizlere”; ve işitin; ve kâfirler25 içindir elim/acıklı bir azap.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Gerçek iman etmiş kimseler kimsenin çiftlik hayvanı olmaz. Güdülen bir küçük baş veya büyük baş hayvan asla olmaz. Yüce Allah'ın resulü bile olsa kimseden güdülmek için kendilerine çobanlık yapmasını istemezler. İşlerini şura yani danışmayla birlikte yaparlar.

**Hayvanları merada otlatmak, gütmek, çobanlık yapmak.

***Resulün ilgi göstermesi, onları gözünün önünde bulundurması mutlak ki müminlere dinginlik verir. Sakinlik verir.  

 


(Bakara) 2:105

Arzular/ister değildir kâfirlik25 etmiş kimseler -kitap ehlinden135 ve müşriklerden36 (de)-; ki indirilir sizlere Rabbinizden4 herhangi bir hayır/iyilik/yarar; ve Allah tahsis eder/özgüler* rahmetini271 dilediği kimseye; ve Allah Zul** Fadlil285 Azîm94dir286.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 

4Efendi, komuta eden.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

285Fazlalık, bolluk, çokluk; bunları bolca veren.

94Büyük/azametli.

286Çok azametli/büyük fazlalık, bolluk, çokluk sahibi.  

*Sadece ona özgüler, ona ayırır, sadece ona hususi ve özel yapar.

**Sahibidir.


(Bakara) 2:106

Nesh288 ettiğimizi/sildiğimizi bir ayetten287; ya da unuttururuz onu (ayeti); getiririz hayırlısını ondan (ayetten) ya da mislini/benzerini onun (ayetin); bilmez misin ki Allah her bir şey üzerine Kadîr’dir177?

288Silmek, feshetmek, iptal etmek, yürürlükten kaldırmak. Yüce Allah insanlara farklı zamanlarda ve devirlerde, kendi kapasitelerine göre değişik göstergeler, mucizeler yani ayetler indirir. Eski dönemde insanlar için bir ayet olan mucize unutturulur veya tamamen silinebilir. Onun yerine misli/benzeri yada daha hayırlısı olan bir mucize gösterilir.

Silinen ayetlere örnekler: Musa'nın kamışlı gölü yarması, İsa'nın beşikte konuşması, Musa'nın sihirbazlara gösterdiği mucizeler vb. 

Yeni getirilen ayetlere örnekler: Evrenin genişlemesi, 19 mucizesi, Ashab-ı Kehf'in GPS koordinatları, birçok bilimsel mucize.

 

Bu kavramın anlamını saptırarak Kur'an'ın bazı ayetlerini başka ayetlerin iptal ettiği, hatta tamamı zan olan insan söylentilerinin/hadislerin Kur'an ayetlerini yürürlükten kaldırdığı iddia edilmiştir. Uysa bu saptırma şeytânın bir tuzağıdır. Kur'an'ın ayetlerinin herbir kelimesinin hükmü kıyamete kadar geçerlidir. Yüce Allah'ın iş ve oluşları gerçekleşmesinde asla bir değişiklik bulunmaz.

Kur'an’da nesh (mensûh-nâsih) diye bir şey yoktur.     

 

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Bakara) 2:107

Bilmez misin? Ki Allah’a; O’nadır göklerin162* ve yerin mülkü; ve yoktur sizlere Allah'ın astından hiçbir veli28; ve de bir yardımcı.

 

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

*Evren.

(Bakara) 2:108

 

Ya da arzularsınız/istersiniz ki sual edersiniz/sorarsınız resûlünüze418*; Musa’nın sual edildiği/sorulduğu gibi önceden; ve kim değiştirir kâfirliği25 imanla47; öyle ki mutlak saptırdı (o) dümdüz yolu553.

 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

553Yüce Allah'ın biricik yolu. Tek tanrıcıların yolu. İslam yolu. Sadece Kur'an. Sadece kutsal kitaplar.

*Resul Muhammed.

(Bakara) 2:109

İster kitap ehlinden135 birçoğu; eğer ki geri döndürseler sizleri imanınızdan47 sonra kâfirlere25; bir hasettir208 nefislerinin201 yanından; beyan/deklere226 olandan sonra onlara hak/gerçek; öyleyse affedin; el sıkışın/temas kurun kibarca; ta ki getirir Allah emrini; doğrusu Allah her bir şey üzerine Kadîr’dir177.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

208Kıskanmak, çekememezlik, hınç, garez, kin, kıskanç,

201Benlik, kişilik, öz varlık.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Bakara) 2:110

Ve ikame572 edin salâtı5 ve verin zekâtı10; ve nefisleriniz için hayırdan önceden gönderdiklerinizi; bulursunuz onu Allah'ın indinde/katında; doğrusu Allah yaptıklarınızı görendir.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 


(Bakara) 2:111

Ve dediler: “Asla girmez cennete dışında kimse (ki) oldu (o) bir Yahudi295 ya da Nasârâlı296”; şu (ki); temennileridir onların; de ki: “Verin/getirin burhânınızı293; eğer olduysanız sâdıklar182.

 

295Sadece Tevrat'a tabi olan kimselerle birlikte sonrasında Tevrat'ı bırakıp da Talmud kitaplarına tabi olmuş tüm Yahudiler. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Yahudiler.

296Sadece İncil'e tabi olan kimselerle birlikte sonrasında İncil'i bırakıp da masal/hikaye kitaplarına tabi olmuş tüm Hristiyanlar. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Hristiyanlar.

293Delil, kanıt, ispat, gösterim.

182Doğrular, dürüstler.

(Bakara) 2:112

Evet! Kim teslim etti* yüzünü Allah'a; ve o bir muhsindir294; öyle ki onadır ecri/karşılığı onun Rabbinin4 indinde/katında; ve yoktur bir korku onlara; ve onlar hüzünlenmezler.

 

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.

4Efendi, komuta eden.

*İslam oldu. Kutsal kitapların getirdiği İslam dinine teslim olarak Yüce Allah'a yüzünü teslim etti. 

(Bakara) 2:113

Ve dedi Yahudiler295: “Nasârâlılar296 bir şey üzerinde değildir”; ve dedi Nasârâlılar296: “Yahudiler295 bir şey üzerinde değildir”; ve onlar okurlar (da) kitabı*; işte böyledir; bilmeyen kimseler (de) onların söyleminin mislini/benzerini dedi; öyle ki Allah hükmeder aralarında kıyamet148 günü242; kendisinde ihtilafa** düşerler olduklarında.

 

295Sadece Tevrat'a tabi olan kimselerle birlikte sonrasında Tevrat'ı bırakıp da Talmud kitaplarına tabi olmuş tüm Yahudiler. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Yahudiler.

296Sadece İncil'e tabi olan kimselerle birlikte sonrasında İncil'i bırakıp da masal/hikaye kitaplarına tabi olmuş tüm Hristiyanlar. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Hristiyanlar.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

242Dönem, evre, döngü. Dünyamızın kendi etrafında tam bir tur dönmesi bir gün olarak isimlendirilir. Evrenin 6 günde/evrede yaratıldığını, Dünya gezegeninin 2 günde yaratıldığı, Dünya'nın üzerindekilerin oluşması için gereken rızıkların/atomların 4 günde/evrede hazır edildiğini şerefli Kur'an'ımızdan anlıyoruz. 

Kur'an'da tekil olarak 'gün' kelimesi tam olarak 365 kez geçer. Dünyamız Güneş'in etrafından bir turunu tamamladığında kendi etrafında 365 dönmüş olur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.

 

Kur'an’da (يوم) (yevm) gün kelimesi 365 defa geçmektedir. 

 

*Tevrat'ı ve İncil'i.

**Anlaşmazlığa.


(Bakara) 2:114

Ve kim daha zalimdir kimseden (ki) meneder/engel olur (o) Allah'ın mescitlerinde16; ki zikredilir orada* O’nun ismi; ve uğraştı/çabaladı (o) harap olmasında onun*; işte şunlar; olmuş değildir onlara ki girerler ona* ancak korkanlar (olarak); onlaradır dünyada bir hazin/hüzün; ve onlaradır ahirette büyük bir azap.

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.

*Dişil zamirle işaret edilen mescit değildir. Mescitlerde ayağa kaldırılan salattır. Mescitlere salat eylemi gerçekleştirmek için girilir ve Yüce Allah zikredilir.  

(Bakara) 2:115

Ve Allah’adır doğu ve batı*; öyle ki her nereyse döndüğünüz; öyle ki oradadır Allah'ın yüzü; doğrusu Allah Vâsi’dir297; Alîm’dir8.

297Genişleten, enginleştiren, hacim kazandırarak büyüten.

8Bilen.

 

*Zıt yönlerin birlikte işaret edilmesi her yönü işaret eder. Aşağı-yukarı, az-çok, sabah-akşam gibi.

(Bakara) 2:116

Ve dediler: “Edindi Allah bir çocuk”; Subhân’dır7 O; Evet! O’nadır göklerdeki162* ve yerdeki; hepsi O'na boyun eğenlerdir.

 

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

*Evren.

(Bakara) 2:117

Bedî’sidir298 göklerin162* ve yerin; ve tamamladığı zaman (Allah) bir emri; öyle ki ancak O’nun “Ol” dediği; öyle ki olur.

 

298Yeni başlatan, ortaya çıkaran, benzersiz/özgün/emsalsiz oluşturan, yeni getiren.

 

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

*Evrenin.

(Bakara) 2:118

 

Ve dedi bilmeyen kimseler: “Eğer konuşmazsa bizlerle Allah; ya da getirmezse bizlere bir ayet287”; işte böyledir; onlardan önceki kimseler (de) onların söylemlerinin mislini/benzerini dedi; benzeşti kalpleri onların; mutlak ki beyan226 ettik ayetleri237 bir kavim için (ki) kesinleşirler299 onlar.

 

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

299Kesin tanık olmak, kesinleşmek, %100 emin olmak, şüphesiz.


(Bakara) 2:119

Doğrusu biz gönderdik seni hakla/gerçekle; bir müjdeci ve bir uyarıcı; ve sual edilmezsin/sorulmazsın (sen) cehennem ashabından/yoldaşlarından.

 

 

(Bakara) 2:120

Ve asla razı olmaz senden Yahudiler295 ve de Nasârâlılar296; ta ki tabi olursun onların milletine301; de ki: “Doğrusu Allah'ın doğru yola kılavuzu; odur (gerçek) doğru yola kılavuz"; ve eğer tabi olursan hevalarına onların, sana gelen ilimden* sonra; olmaz sana Allah'tan hiçbir bir veli28; ve de bir nasîr69.

 

295Sadece Tevrat'a tabi olan kimselerle birlikte sonrasında Tevrat'ı bırakıp da Talmud kitaplarına tabi olmuş tüm Yahudiler. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Yahudiler.

296Sadece İncil'e tabi olan kimselerle birlikte sonrasında İncil'i bırakıp da masal/hikaye kitaplarına tabi olmuş tüm Hristiyanlar. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Hristiyanlar.

301Dinî öğreti, dinî inanç, dinî camia, dinî cemiyet, dinî topluluk, dinî cemaat. 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

 

69Yardımcı, destekçi, arka çıkan, imdada koşan.

 

 

*Kur'an. Kur'an ayetleri.

(Bakara) 2:121

Kimseler (ki) verdik onlara kitap*; okurlar onu*; hak/gerçek** okumayla onu*; işte bunlar; iman47 ederler ona*; ve kim kâfirlik25 eder ona*; öyle ki işte bunlar; onlardır hüsrana uğrayanlar/kaybedenler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Kur'an

**Anlayarak, derinlemesine düşünerek, aklı ve fikri kullanarak. Şerefli Kur'an ayetlerini anlamdan Arapçasından papağan gibi tekrar ederek okuyanlar ayetleri hak/gerçek okuma yapmamış olur. 


(Bakara) 2:122

Ey İsrâîloğulları!197 Hatırlayın nimetimi; üzerinize bağışladığım nimeti; ve doğrusu ben fazlalıklı kıldım sizleri âlemler203 üzerine.

 

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.


(Bakara) 2:123

Ve takvalı21 olun bir güne242; ceza/karşılık almaz bir nefis201 bir nefisten201 bir şey; ve kabul edilmez ondan (nefisten) bir telafi/tazmin; ve fayda vermez ona (nefse) bir şefaat222; ve onlar yardım edilir değillerdir.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

242Dönem, evre, döngü. Dünyamızın kendi etrafında tam bir tur dönmesi bir gün olarak isimlendirilir. Evrenin 6 günde/evrede yaratıldığını, Dünya gezegeninin 2 günde yaratıldığı, Dünya'nın üzerindekilerin oluşması için gereken rızıkların/atomların 4 günde/evrede hazır edildiğini şerefli Kur'an'ımızdan anlıyoruz. 

Kur'an'da tekil olarak 'gün' kelimesi tam olarak 365 kez geçer. Dünyamız Güneş'in etrafından bir turunu tamamladığında kendi etrafında 365 dönmüş olur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.

 

Kur'an’da (يوم) (yevm) gün kelimesi 365 defa geçmektedir. 

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

222Şefaat araya girip müdahale etmek demektir. Şefaat ahiret evreninde yargılamanın yapıldığı esnada olur. Yargılama süreci son derece kesin kurallara göre yapılır. Bu yargılama gününde kitap ortaya konulur, nebiler ve şahitler getirilir (39:69). Herbir kişi tek olarak yargılanır (6:94). Yapılan zerre kadar iyilik getirilir, yapılan zerre kadar kötülük de getirilir. Bir kişi yargılama sonucunda suçlu bulunursa işte tam bu noktada şefaat devreye girer. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girerek, direkt olarak müdahale eder ve kişinin günahlarını bağışlar ve cezadan kurtarır. Cennetlere yerleştirir. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girmez/şefaat etmez ve bu kişinin günahlarını bağışlamazsa yargılama sonucunda kişinin ceza almasına hükmedilir ve bu kişi cehenneme girdirilir. Yüce Allah kendisine şefaati (yargılamada araya girerek müdahale etmeyi) yazmıştır. Yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun ki kendisine şefaati yazmıştır.

Yüce Allah dışında hiçbir kimsenin şefaat yetkisi yoktur. Ayette görüldüğü üzere Muhammed peygamber kendisini koruyacak başka bir kişi aramamaktadır. Zaten de böyle bir kişi asla yoktur. Muhammed peygamber kendisine ancak Yüce Allah’ın şefaat edebileceğini bilmektedir. Müminler de bilmelidir ki şefaat sadece Yüce Allah’a aittir. Muhammed peygamberlerin yada başkalarını şefaat edeceğine iman etmek şirktir ve affı yoktur. Artık kulağı olan işitsin; gözü olan gürsün, kalbi olan akletsin.

 


(Bakara) 2:124

Ve belalandırdığı256 zaman İbrahim'i Rabbi4 kelimelerle; öyle ki tamamladı (Allah) onları (kelimeleri); dedi (Allah): “Doğrusu ben yapıcıyım seni insanlar için bir imam/önder”; dedi (İbrahim): “Ve zürriyetimden* (de)”; dedi (Allah): “Ulaşmaz ahdim/antlaşmam zalimlere.”

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 

4Efendi, komuta eden.

*Soyumdan, sulbümden.


(Bakara) 2:125

Ve yaptığı zaman beyti/evi32 bilinci geri döndürme yeri insanlara; ve bir güvenlik; ve edinin/tutun/alın İbrahim'in dikelme/ayağa kalkma/doğrulma yerinden bir salla13 yeri; ve antlaştık/ahitleştik İbrahim’le ve İsmail'le ki o ikisi temizler evimi32; etrafta dolaşanlar için; ve adananlara/kendini vakfedenlere; ve rükû11 edenlere; secde12 edenlere.

32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.  

 

13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.

 

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Bakara) 2:126

Ve dediği zaman İbrahim: “Rabbim!4 Yap bunu (bu beldeyi) güvenli bir belde; ve rızıklandır ahalisini onun; meyvelerden; onlardan Allah'a ve ahiret gününe iman47 etmiş kimseye”; dedi (Allah) “ve kim kâfirlik25 etti öyle ki metalandırırım54 onu biraz; sonra zorlarım onu ateş azabına doğru; ve yıkım (yeri) oldu (o) varış yeri.

 

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

54Sermaye. Yararlanma.


(Bakara) 2:127

Ve yükselttiği zaman İbrahim kaidelerini* beytin/evin; ve İsmail (de): “Rabbimiz! Kabul et bizden; doğrusu sen; sensin Semî41; Alîm8

41İşiten.

8Bilen.

 

*Bir şeyin yere dayanan bölümü veya bir şeyin üzerine oturtulduğu nesne; ayaklık, duraç, taban, tabanlık.


(Bakara) 2:128

Rabbimiz! Ve yap bizi iki teslim olan sana; ve zürriyetimizden bir ümmet*; teslim olan sana; ve göster bize nusuklarımızı169; ve tevbe33 et bizlere; doğrusu sen; sensin Tevvâb191; Rahîm2.

169Dine, İslam'a, sadece Kur'an'a adanmış hayat tarzı. Sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına dayanarak yapılan tüm eylemler.

33Dönmek, vazgeçmek.

191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:129

Rabbimiz4! Ve gönder/yolla onlara bir resûl418 onlardan; okur onlara ayetlerini senin; ve bildirir onlara kitabı* ve hikmeti303; ve saflaştırır onları; doğrusu sen; sensin Azîz37; Hakîm9.

4Efendi, komuta eden.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Kutsal kitaplar.

(Bakara) 2:130
Ve kim yüz çevirir İbrahim'in milletinden301; ancak kendi nefsine201 sefihlik304 etmiş kimsedir; ve ant olsun saflaştırdık onu (İbrahim’i) dünyada; ve doğrusu o (İbrahim) ahirette mutlak sâlihlerdendir217.

301Dinî öğreti, dinî inanç, dinî camia, dinî cemiyet, dinî topluluk, dinî cemaat. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

304Ahmaklık, aptallık, budalalık.

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.


(Bakara) 2:131
Dediği zaman ona (İbrahim’e) Rabbi4: “İslam218 ol”; dedi (İbrahim): “İslam218 oldum alemlerin Rabbine4

4Efendi, komuta eden.

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     


(Bakara) 2:132
Ve vasiyet etti onu (milleti301) İbrahim kendi oğullarına; ve Yakup (da): “Ey oğullarım! Doğrusu Allah saflaştırdı sizlere dini*; öyle ki ölmeyin; ancak (ki) ve sizler Müslimsiniz.45

301Dinî öğreti, dinî inanç, dinî camia, dinî cemiyet, dinî topluluk, dinî cemaat. 

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

*İslam'ı.

(Bakara) 2:133

Ya da şahitler/tanıklar (mı) oldunuz ulaştığı zaman Yakûb’a ölüm; dediği zaman (Yakûb) oğullarına: “Neye kulluk46 edersiniz benden sonra”; dediler: “Kulluk46 ederiz ilâhına74 senin; ve ilâhına74 ataların İbrahim; ve İsmâîl; ve İshâk'ın; tek bir ilâh74; ve bizler O'na Müslimiz45.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     


(Bakara) 2:134

Şu; bir ümmettir305; muhakkak ki gelip geçti ona (ümmete) kazandığı; ve sizleredir kazandığınız; ve sual edilmezsiniz/sorulmazsınız yapar olduklarından.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.


(Bakara) 2:135

Ve dediler: “Olun bir Yahudi306 veya Nasârâlılar307; doğru yola kılavuzlanırsınız”; de ki: “Evet!* İbrahim'in milleti301 bir hanîftir117; ve olmuş değildi o (İbrahim) müşriklerden36

 

306Tevrat'ın astından söylenti/hadis kitaplarına (Talmud) tabi olarak müşrikleşen kimse.

307İncil'in astından söylenti/hadis/masal kitaplarına tabi olarak müşrikleşen Hristiyanlar.

301Dinî öğreti, dinî inanç, dinî camia, dinî cemiyet, dinî topluluk, dinî cemaat. 

117Tek tanrıcı, monoteist, Yüce Allah'a şirksiz iman eden. Sadece kutsal kitaplar diyen.

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 

*Evet evet; siz öyle sanın.

(Bakara) 2:136

Deyin ki: “İman47 ettik Allah'a; ve üzerimize indirilmişe (Kur’an’a); ve indirilmişe İbrâhîm'e; ve İsmâîl'e; ve İshâk'a; ve Yakûb'a; ve torunlara; ve verilene Mûsâ'ya; ve Îsâ'ya; ve verilene nebilere132 Rablerinden4; ayırmayız arasını onlardan (resûllerden) birinin308; ve bizler O'na (Allah’a) Müslimiz45.”

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

4Efendi, komuta eden.

308Yüce Allah'ın boyası olan Kur'an'ın ayetleri. Bu boyaya adi/sahte başka boyalar (söylentiler/hadisler) asla karıştırılmamalıdır. Her yerimize bu boyayı sürmemiz gereklidir. Kesintisiz olarak, son nefesimize kadar da sürmeye devam etmeliyiz. Tabiri caizse boyanın içine atlamamız gereklidir. 

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

 


(Bakara) 2:137

Öyle ki eğer iman47 ettilerse iman47 ettiğinizin misli/benzeri (gibi) ona (Kur’an’a); öyle ki muhakkak doğru yola kılavuzlandılar; ve eğer sırt çevirdilerse; öyle ki doğrusu ancak onlar bölünme/parçalanma içindedir; öyle ki kâfi/yeterli gelecektir Allah sana onlara karşı; ve O (Allah) Semî’dir41; Alîm’dir8.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

41İşiten.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:138

"Allah'ın boyası308; ve kim daha güzeldir Allah’ın bir boyasından308 (boyanmıştan); ve bizler O'na (Allah’a) kulluk46 edenleriz."

308Yüce Allah'ın boyası olan Kur'an'ın ayetleri. Bu boyaya adi/sahte başka boyalar (söylentiler/hadisler) asla karıştırılmamalıdır. Her yerimize bu boyayı sürmemiz gereklidir. Kesintisiz olarak, son nefesimize kadar da sürmeye devam etmeliyiz. Tabiri caizse boyanın içine atlamamız gereklidir. 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Bakara) 2:139

De ki: “Bizimle Allah’ın hakkında mı tartışırsınız? ; ve O (Allah) Rabbimizdir4; ve Rabbidir4 sizlerin; ve bizedir yaptıklarımız; ve sizedir yaptıklarınız; ve bizleriz O'na muhlis/saflar/katıksızlar309."

4Efendi, komuta eden.

309Halis, saf, katıksız olmuşlar.


(Bakara) 2:140

Ya da söylersiniz ki İbrahim; ve İsmâîl; ve İshâk; ve Yakûb; ve torunlar oldular Yahudi306 ya da Nasârâlılar307; de ki: “Sizler misiniz en iyi bilen yoksa Allah mı?”; ve kim en zalimdir kimseden (ki) gizledi O’nun indinde/katında (olan) bir şahitliği/tanıklığı Allah’tan; ve Allah değildir gâfil310 yaptıklarınızdan.

 

306Tevrat'ın astından söylenti/hadis kitaplarına (Talmud) tabi olarak müşrikleşen kimse.

307İncil'in astından söylenti/hadis/masal kitaplarına tabi olarak müşrikleşen Hristiyanlar.

310Aymaz, bilmez, farkında olmayan.


(Bakara) 2:141

Şu; bir ümmet305; muhakkak ki gelip geçti ona (ümmete) kazandıkları; ve sizleredir kazandığınız; ve sual edilmezsiniz/sorulmazsınız yapar olduklarından.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.


(Bakara) 2:142

Diyecek insanlardan sefihler304: “Ne çevirdi onları kıblelerinden14 ki olmuştular üzerinde onun?”; de ki: “Allah'adır doğu ve batı; kılavuzlar (Allah) dilediği kimseyi dosdoğru bir yola doğru.”

304Ahmaklık, aptallık, budalalık.

14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.


(Bakara) 2:143
Ve işte böyledir; yaptık sizleri bir ümmet305; vasat/orta/hayırlı; olmanız için şahitler/tanıklar insanlar üzerine; ve olması için resûlün418 sizlere bir şahit/tanık; ve yapmış değiliz bir kıble14 ki oldunuz üzerinde onun; ancak belli etmek/bilmek için resûle418 tabi olan kimseyi kimseden; döner üzerinde iki topuğu; ve doğrusu oldu o (kıble) mutlak bir büyük (yük); dışında kimseye (ki) kılavuzladı doğru yola Allah; ve olmuş değildir Allah giderir/boşa çıkarır imanınızı47 sizlerin; doğrusu Allah insanlara mutlak Raûf'tur15; Rahîm'dir2.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

15Şefkatli/kibar.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:144

Muhakkak görürüz yüz çevirmeni göğe; öyle ki döndürürüz seni bir kıbleye14; razı olursun ona; öyleyse döndür yüzünü haram mescit158 tarafına doğru; ve olduğunuz her yerde öyle ki döndürün yüzlerinizi o tarafa doğru; ve doğrusu kimseler; verildiler kitap; mutlak bilirler ki o (kitap) bir hak/gerçek Rablerinden4; ve değildir Allah gâfil310 ne yaparlar onlar.

14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.

158Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer mescittir. Haram mescitse bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan mescittir.

4Efendi, komuta eden.

310Aymaz, bilmez, farkında olmayan.


(Bakara) 2:145
Ve eğer ki kitap verilmiş kimselere gelsen her türlü ayetle; tabi olur değillerdir senin kıblene14; ve sen (de) değilsin bir tabi olan onların kıblesine14; ve bir kısmı onların tabi olan değillerdir bir kısmının kıblesine14; ve eğer ki tabi olursan hevalarına onların sana gelen ilimden sonrasında; doğrusu sen (olursun) o zaman mutlak zalimlerden.

14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.


(Bakara) 2:146

Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler135; arif olup tanırlar onu arif olup tanıdıkları gibi kendi oğullarını; ve doğrusu bir fırka/grup onlardan mutlak gizlerler hakkı/gerçeği; ve onlar bilirler (de).

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 


(Bakara) 2:147

Hak/gerçek Rabbindendir4; öyle ki olma kuşkulananlardan/şüphelenenlerden.

4Efendi, komuta eden.


(Bakara) 2:148

Ve her birinedir (kimseye) bir yön; o (kimse) dönendir ona (yöne); öyle ki öne geçin hayırlarda olduğunuz her yerde; getirir sizleri Allah topluca; doğrusu Allah her bir şey üzerine Kadîr’dir177.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Bakara) 2:149

Ve her nereden çıktın; öyle ki çevir yüzünü haram mescide158 doğru; ve doğrusu o (Kur’an) mutlak haktır/gerçektir Rabbinden4; ve Allah gâfil310 değildir yapar olduğunuzdan.

158Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer mescittir. Haram mescitse bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan mescittir.

4Efendi, komuta eden.

310Aymaz, bilmez, farkında olmayan.

 


(Bakara) 2:150

Ve her nereden çıktın, öyle ki döndür yüzünü haram mescide158 doğru; ve her nereyse olduğunuz; öyle ki döndürün yüzlerinizi ona (mescide) doğru; olmaması için insanlara aleyhinizde bir tartışma; onlardan (insanlardan) zulmetmiş kimseler dışındadır*; öyle ki haşyet53 duymayın onlara; ve haşyet53 duyun bana; ve tamamlamam için nimetimi sizlere; ve belki sizler doğru yola kılavuzlanırsınız.

158Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer mescittir. Haram mescitse bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan mescittir.

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

*Zulmetmiş kimseler haksız yere aleyhinize bir tartışma her daim başlatır.

(Bakara) 2:151

Gönderdiğimiz gibi* içinizden bir resûl418; sizlerden; okur sizlere ayetlerimizi; ve saflaştırır sizleri; ve bilir yapar sizleri; kitabı ve hikmeti303; ve bilir yapar sizleri asla bilir olmadığınızı.

 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

*Doğru yola kılavuzlamayı Yüce Allah hikmet içeren kutsal kitaplarla yapar. Bu kitapları da resûller aracılığıyla deklere eder.


(Bakara) 2:152

Öyle ki zikredin/hatırlayın beni; (ki) zikrederim/hatırlarım sizleri; ve şükredin43 bana; ve kâfirlik25 etmeyin bana.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:153

Ey iman47 etmiş kimseler! Yardım/destek isteyin sabırla51; ve salâtla5; doğrusu Allah birliktedir sabredenlerle51.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Bakara) 2:154

Demeyin Allah yolunda336 katledilmiş35 kimse için; ölülerdir/mevtalardır; evet! dirilerdir; ve lakin/ancak (sizler) anlamazsınız.

 

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.


(Bakara) 2:155

*Ve mutlak belalandırırız256 sizleri bir şeyle; korkudan; ve açlıktan; ve noksanlık/eksilme mallardan ve nefislerden201; ve ürünlerden; ve müjdele sabredenleri51.

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

*Detaylı inceleme için;

 

Musibetler Allah’ın bilgisi ve izni ile gerçekleşir.

 


(Bakara) 2:156
Kimseler (ki) isabet ettiği zaman onlara bir musibet311 derler: “Doğrusu biz Allah içiniz; ve doğrusu biz O'na dönenleriz.”

311Sıkıntı veren.


(Bakara) 2:157

İşte bunlar; onlaradır salâtlar22 Rablerinden4; ve bir rahmet271; ve işte bunlar; onlardır doğru yola kılavuzlular.

22Yüce Allah’ın kulunu gözünün önünden ayırmaması (52:48); hemen arkasından gözetlemesi/takip etmesi; koruması, kollaması, ilgisiz kalmaması. Yüce Allah’ın kuluna cevap vermesi, değer vermesi.

4Efendi, komuta eden.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   


(Bakara) 2:158
Doğrusu safa ve merve şiarlarındandır312 Allah'ın; öyle ki kim hac etti beyti32 ya da ziyaret etti; öyle ki yoktur günah onun üzerine ki tavaf eder/dolaşır o ikisini (safa ve merve); ve kim gönüllü oldu bir hayra/iyiliğe öyle ki doğrusu Allah Şâkir’dir313; Alîm’dir8.

312Sembol, slogan, amblem, nişan, işaret, soyut bir kavramın somutlaşarak sembol/belirteç haline gelmesi.

32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.  

313Hayrın/iyiliğin değerini bilen/anlayan, karşılığını hazırlayıp veren, müteşekkir olan.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:159

Doğrusu kimseler; gizlerler indirdiğimizi beyanatlardan226 ve doğru yola kılavuzdan; beyan226 etmemizden sonra onu insanlara kitapta*; işte bunlardır, lanet280 eder onlara Allah; ve lanet280 eder onlara lanet280 edenler.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

*Kutsal kitap.

(Bakara) 2:160
Dışındadır kimseler; tevbe33 ettiler; ve ıslah316 oldular; ve beyan/deklere ettiler*; öyle ki işte bunlardır; tevbe33 ederim onların üzerine; ve benim Tevvâb191; Rahîm2.

33Dönmek, vazgeçmek.

316Düzelmek, iyileşmek.

191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*2:159 ayetinde işaret edilen, Yüce Allah'ın indirdiği beyanatları yani kutsal kitapları (Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'ı) katıksız, halis şekilde deklere ettiler.

(Bakara) 2:161
Doğrusu kimseler; kâfirlik25 ettiler; ve öldüler -ve onlar kâfirler25 (olarak)- işte bunlar; onların üzerinedir Allah'ın laneti280; ve meleklerin (de); ve insanların (da); topluca.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  


(Bakara) 2:162
Ölümsüzler185 orada (cehennemde); hafifletilmez onlardan azap; ve değildir onlar gözetilirler*.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

*İlgilenilmez, bakılmaz.

(Bakara) 2:163
Ve ilâhınız bir tek ilâhtır; yoktur ilâh O'nun dışında; Rahmân1; Rahîm2.

1En yüce merhametli.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:164
Doğrusu yaratılışında göklerin ve yerin; ve halifeliğinde* gece ve gündüzün; ve gemilerde -ki akar bol suda236; faydalı olmasıyla insanlara-; indirdiğinde Allah'ın gökten; bir sudan -öyle ki diriltti onunla (suyla) yeri; ölümü sonrası onun (yerin); ve yaydı orada (yerde) her bir debelenenden-; ve evirip çevirmesinde gök180 ve yer arasındaki emre hazırlanmış rüzgarları ve bulutları; mutlak (vardır) ayetler237 akleden bir kavim için.

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

*Yerine geçmesi.

(Bakara) 2:165
Ve insanlardan kim tutar/edinir Allah'ın astından eşitler/denkler (ki) severler onları sever gibi Allah'ı; ve iman47 etmiş kimseler (ise) şiddetlidir sevgide Allah’a; ancak, görür zulmetmiş kimseler gördükleri zaman azabı ki kuvvet/güç Allah'adır topluca; ve doğrusu Allah şiddetlidir azapta.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Bakara) 2:166
Serbestleştiği zaman tabi olunmuş kimseler tabi olmuş kimselerden; ve gördüler azabı; ve kesildi onlarla bağlar.
 

(Bakara) 2:167
Ve dedi tabi olmuş kimseler: “Keşke ki (olsa) bizlere bir dönüş; öyle ki serbestleşiriz onlardan; serbestleştikleri gibi bizden”; işte budur; gösterir onlara Allah eylemlerini/yaptıklarını; hasretler* (vardır) onlara; ve onlar ateşten çıkanlar değildir.
*Dünyaya dönüp tek tanrıcılardan olma arzusu, isteği, hasreti.

(Bakara) 2:168
Ey insanlar! Yiyin yerdekinden/yeryüzündekinden; güzel/iyi bir helaldir; ve tabi olmayın şeytânın29 adımlarına; doğrusu o (şeytân) sizlere apaçık bir düşmandır.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Bakara) 2:169
Ancak emreder (şeytan) onlara kötülüğü ve fâhşayı81; ve ki söylersiniz Allah üzerine bilmediğinizi.

81Vahşetten/fuhuştan/ahlaksızlıktan.


(Bakara) 2:170
Ve denildiği zaman onlara; tabi olun Allah'ın indirdiğine*; dediler: "Evet! Tabi oluruz atalarımızı üzerinde bulduğumuza317”; şayet ataları onların akletmezler562 bir şey ve doğru yola kılavuzlanmazlar olmuş olsa da mı?

317Tamamı zan olan söylentiler/hadisler temelinde kurulmuş olan din. Mezhepler, tarikatlar vb.    

 

562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.*Kutsal kitap.

(Bakara) 2:171
Ve kâfirlik25 etmiş kimselerin misali misali gibidir kimse (ki) haykırır işitmeze385; ancak bir çağırmadır ve bir nida/sesleniştir sağırlara, dilsizlere, körlere; öyle ki onlar (kâfirler) akletmezler562.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

385Bir kimse işitmeyen sağır bir kimseye karşı ne kadar haykırsa da, ne kadar seslense de amacına asla ulaşamaz.  Hatta kişi kör ve dilsizse tüm çabalar mutlak ki boşa gider. Kâfirlerin durumu da işte böyledir. Sağır, kör ve dilsiz olan bir kimseye haykıran kimseler gibidirler. Yaptıkları her şey boşunadır. Asla bir fayda sağlamaz. 562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

(Bakara) 2:172
Ey iman47 etmiş kimseler! Yiyin sizleri rızıklandırdığımızın iyilerinden/güzellerinden; ve şükredin43 Allah'a eğer olduysanız sadece O'na kulluk46 ederler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Bakara) 2:173
Ancak haram kıldı318 sizlere ölüyü/leşi; ve kanı; ve domuz etini; ve kendisi Allah'tan başkası için adak edilmişi; öyle ki kim zorlandı -aranmaksızın ve sınırı aşmaksızın- öyle ki yoktur günah onun üzerine; doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

318Yiyecek kapsamında insanoğlu için sadece 4 şey haramdır. Yüce Allah'ın şerefli Kur'an'ında bizlere bildirdiği bu 4 şey haricinde asla bir haram koyulamaz. Bir şeyi sevmemek veya tiksindirici bulmak o şeyin haram olmasını gerektirmez. Bir toplum başka bir toplumun tiksindirici bulduğu bir şeyi çok severek yiyebilir. Helal ve haram koyma yetkisi bütünüyle sadece Kur'an'a aittir. Resullerin haram ve helal koyma yetkisi yoktur.

Haram yiyecekler;

  1. Ne zaman öldüğü bilinmeyen, leş.
  2. Kan.
  3. Domuz eti.
  4. Yüce Allah'tan başkası adına adanan kurbanlar.   

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:174
Doğrusu kimseler (ki) gizlerler Allah'ın indirdiğini kitaptan*; ve satarlar onu az bir bedele; işte bunlar; yer/tüketir değillerdir karınlarında; ancak ateştir; ve konuşmaz onlara Allah kıyamet günü148; ve arındırmaz onları; ve onlaradır elim/acıklı bir azap.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

*Kutsal kitap.

(Bakara) 2:175
İşte bunlar; kimselerdir (ki) satın aldılar dalaleti128 doğru yola kılavuzla*; ve azabı** (da) mağfiretle319; öyle ki onları ateşe karşı sabrettiren nedir!

 

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

319Bağışlama, affetme.

*Doğru yolu verip sapkın yol olan dalaleti satın aldılar.

**Mağfireti verip azabı satın aldılar.


(Bakara) 2:176
İşte budur; ki Allah indirdi kitabı* hakla/gerçekle; ve doğrusu kimseler anlaşmazlığa düştüler kitapta*; mutlak uzak bir ayrılık içindedirler.
*Kutsal kitap.

(Bakara) 2:177

Erdem değildir ki çevirirsiniz yüzlerinizi doğu ve batı kıbleye14; fakat erdem kimsededir (ki) iman47 etti Allah'a ve ahiret gününe; ve meleklere; ve kitaba (Kur’an’a); ve nebilere132; ve verdi malını -üzerindedir sevgisi-; yakında olanlara; ve yetimlere; ve açlık sınırında yaşayanlara; ve yolun oğluna/evsize; ve isteyenlere/talep edenlere; ve boyunlardadır (boyunduruğu çözmededir); ve ikame572 etti salâtı5; ve verdi zekâtı10; ve yerine getirenlerdedir antlaşmalarını antlaştıkları zaman; ve sabredenlerdedir51 sefalette/sıkıntıda; ve başı darda/bunalımda; ve seferberlik zamanında; işte bunlar; doğru kimselerdir; ve işte bunlar; onlardır takva sahipleri21.

14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Bakara) 2:178
Ey iman47 etmiş kimseler! Katletmelerde yazıldı üzerinize kısas320 ; hür hüredir; köle köleyedir; kadın kadınadır; öyle ki kim affedildi; kardeşinden ona bir şey (affetme); öyle ki bir tabi* olmadır marufa291; ve bir ödemedir** ona güzellikle; işte bu bir hafifletmedir Rabbinizden; ve rahmettir; öyle ki kim sınırı aşarsa bunun sonrası onadır elim/acıklı bir azap.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

320Tam karşılık, misilleme, tam karşılıklı öç/intikam.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

*Katleden kimse ölüm kısasından affedilirse bile toplumun marufla belirlediği cezaya çekmelidir.

**Katleden kimse tazminat ödemelidir. Bu ödeme güzel bir anlaşmayla yapılmalıdır.  


(Bakara) 2:179
Ve sizleredir kısasta320 bir hayat*; ey mantık sahipleri! Belki sizler takvalı21 olursunuz.
320Tam karşılık, misilleme, tam karşılıklı öç/intikam.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Katletmeye meyilli kimselerin kısasla sayılarının ve genetik geçirgenliklerinin azalması diğer insanlara hayat verir. Diğer insanların yaşama olasılığını artırır. Ayrıca caydırıcı bir ceza olması da insanların suç işleme oranını mutlak ki azaltır.

(Bakara) 2:180
Yazıldı üzerinize; geldiği/ulaştığı/ziyaret ettiği zaman birine sizlerden ölüm; eğer terk ettiyse/bıraktıysa bir hayır; bir haktır* vasiyet321 anaya babaya ve yakınlık sahiplerine marufla291 ; takva sahipleri21 üzerinedir.

321Geride bir hayır/mal/mülk bırakacak olan kimse ölmeden önce şahitler eşliğinde yazılı olarak vasiyet etmelidir. Ana babaya, evlatlara ve yakınlık sahiplerine geride bıraktığı hayrı marufla pay etmelidir. 

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Vasiyet bırakmak engellenemez bir haktır. Ana-babanın ve yakınlık sahiplerinin bu vasiyette hakkı gözetilmelidir.

(Bakara) 2:181
Öyle ki kim değiştirdi onu (vasiyeti) işitmesi sonrası onu; öyle ki günahı onun ancak onu değiştiren kimselerin üzerinedir; doğrusu Allah Semî’dir41; Alîm’dir8.

41İşiten.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:182
Öyle ki kim korktu vasiyet321 edenden; bir yanlış/sapma/haksızlık veya bir günah (işlemesinden); öyle ki düzeltti aralarını onların*; öyle ki yoktur günah onun** üzerine; doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

321Geride bir hayır/mal/mülk bırakacak olan kimse ölmeden önce şahitler eşliğinde yazılı olarak vasiyet etmelidir. Ana babaya, evlatlara ve yakınlık sahiplerine geride bıraktığı hayrı marufla pay etmelidir. 

 

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Vasiyet eden kimseyle vasiyet edilen kimselerin hakkı çiğnemesine engel olup aralarını düzeltti.

**Düzelten kimse.


(Bakara) 2:183
Ey iman etmiş kimseler!* Yazıldı üzerinize siyam/oruç322; yazıldığı gibi sizden önceki kimseler üzerine**; belki sizler takvalı21 olursunuz***.
322İmtina etmek, çekinmek, sakınmak, uzak durmak anlamındadır. Ramazan ayında (30 gün) siyam/oruç tutulur. Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt olunca -gün ışığı karanlıkta ilk belirginleştiğinde- başlar ve Güneş batınca biter. Siyam yemekten, içmekten ve cinsel yakınlaşmadan uzak durmaktır. Hasta veya seferde olanlar tutamadıkları günleri Ramazan ayı dışında tutarlar. Tâkatını kullanarak tutabilenlerse bir miskini/açlık sınırında yaşayanı doyurarak bir fidye verirler. Siyam/oruç tutmak da hayırlıdır; fidye vermek de hayırlıdır. Birbirlerine üstünlükleri yoktur. Siyam/oruç gecesi cinsel yakınlaşma serbesttir.    

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Siyam/oruç sadece iman etmiş kimselere yazılmıştır. Kur'an'a iman etmemiş kimselere siyam/oruç asla zorlanamaz.

**Geçmiş ümmetlere de siyam/oruç yazılmıştır.

***Siyam/oruç Yüce Allah'ın razı olmayacağı davranışlardan sakınmak olan takvayı artırır.


(Bakara) 2:184
Günlerdir sayılı/adetli; öyle ki kim oldu sizlerden bir hasta ya da sefer üzerinde; öyle ki adetincedir başka günlerden; ve üzerinedir kimselerin -tâkatını kullanırlar- bir fidye; doyurur bir miskini; öyle ki kim gönüllü oldu bir hayra/iyiliğe öyle ki o hayırdır/iyiliktir ona; ve ki siyam/oruç322 tutarsınız; hayırdır/iyiliktir sizlere eğer olduysanız bilirler.
322İmtina etmek, çekinmek, sakınmak, uzak durmak anlamındadır. Ramazan ayında (30 gün) siyam/oruç tutulur. Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt olunca -gün ışığı karanlıkta ilk belirginleştiğinde- başlar ve Güneş batınca biter. Siyam yemekten, içmekten ve cinsel yakınlaşmadan uzak durmaktır. Hasta veya seferde olanlar tutamadıkları günleri Ramazan ayı dışında tutarlar. Tâkatını kullanarak tutabilenlerse bir miskini/açlık sınırında yaşayanı doyurarak bir fidye verirler. Siyam/oruç tutmak da hayırlıdır; fidye vermek de hayırlıdır. Birbirlerine üstünlükleri yoktur. Siyam/oruç gecesi cinsel yakınlaşma serbesttir.    

(Bakara) 2:185
Ramazan ayı ki indirildi onda Kur'a; bir doğru yola kılavuz insanlara; ve bir beyanat226 doğru yola kılavuzdan; ve furkan259; öyle ki kim tanık/şahit oldu sizlerden o aya; öyle ki siyam/oruç322 tutsun onda; ve kim oldu bir hasta ya da bir sefer üzerinde; öyle ki adetincedir başka günlerden; ister/diler Allah sizlere kolaylık; ve istemez/dilemez sizlere güçlük/zorluk*; ve bütünlemeniz/tamamlamanız içindir adeti/sayıyı; ve yüceltmeniz içindir Allah'ı; sizleri doğru yola kılavuzlamasına karşı; ve belki sizler şükredersiniz43.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

259Ayıran, bölen, yaran. Doğruyu yanlıştan ışın kılıcı gibi ayıran. Kutsal kitapların her biri bir furkandır. Elbette şerefli Kur'an'ımızdır. Kur'an'ı anlayarak okuyanlar ellerine bu ışın kılıcını almış olur.

 

322İmtina etmek, çekinmek, sakınmak, uzak durmak anlamındadır. Ramazan ayında (30 gün) siyam/oruç tutulur. Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt olunca -gün ışığı karanlıkta ilk belirginleştiğinde- başlar ve Güneş batınca biter. Siyam yemekten, içmekten ve cinsel yakınlaşmadan uzak durmaktır. Hasta veya seferde olanlar tutamadıkları günleri Ramazan ayı dışında tutarlar. Tâkatını kullanarak tutabilenlerse bir miskini/açlık sınırında yaşayanı doyurarak bir fidye verirler. Siyam/oruç tutmak da hayırlıdır; fidye vermek de hayırlıdır. Birbirlerine üstünlükleri yoktur. Siyam/oruç gecesi cinsel yakınlaşma serbesttir.    

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

*Yüce Allah insanlara nerede bir kolaylık sağlamışsa şeytan o şeyi zorlaştırmaya çalışmıştır. Savm/oruç da böyledir. İnsanlar Yüce Allah'ın kolay kıldığını sorularla, detaylarla zorlaştırmaktadır. Zorlaştırma şeytanın vesvesesidir.

(Bakara) 2:186
Ve sual ettiği/sorduğu zaman sana kullarım benden; öyle ki doğrusu ben yakınım323; cevap veririm duacının/çağırıcının duasına/çağrısına dua ettiği zaman bana; öyleyse cevap versinler324 bana; ve iman47 etsinler bana; belki onlar doğru/olgun yola ulaşırlar.
323Yüce Allah kuluna bir Planck mesafesinden (1.616255×10−35 metre) ve bir Planck zamanından (5.39×10−44 saniye) daha yakındır. 324Yüce Allah'ın indirmiş olduğu, beyanatlar içeren, bir rahmet ve zikir/hatırlatma/öğüt olan kutsal kitaplara kayıtsız kalmamak; kutsal kitaplara tabi olmak. Sadece Kur'an'a tabi olmak.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

 


(Bakara) 2:187
Helal kılındı sizlere siyam/oruç322 gecesi cinsellik içeren davranışlar kadınlarınıza karşı; onlardır bir elbise sizlere; ve sizlersiniz bir elbise onlara; bildi Allah ki sizler kandırır/aldatır/hainlik eder oldunuz kendi nefislerinize201; öyle ki tevbe etti33 (Allah) üzerinize; ve affetti (Allah) sizleri; öyle ki şimdi cinsellik içeren ten tene temas kurun onlara; ve arayın/bakının Allah'ın sizlere yazdığına; ve yiyin; ve için; ta ki beyan olur sizlere beyaz iplik siyah iplikten; fecirde/şafakta; sonra tamamlayın siyamı/orucu322 geceye doğru; cinsellik içeren ten tene temas kurmayın onlara ve sizler itikâf325 içindeler (-ken) mescitlerde16* işte şu; hudutlarıdır Allah'ın; öyle ki yaklaşmayın ona; işte budur; beyan16 eder Allah ayetlerini insanlara; belki onlar takvalı21 olurlar.
322İmtina etmek, çekinmek, sakınmak, uzak durmak anlamındadır. Ramazan ayında (30 gün) siyam/oruç tutulur. Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt olunca -gün ışığı karanlıkta ilk belirginleştiğinde- başlar ve Güneş batınca biter. Siyam yemekten, içmekten ve cinsel yakınlaşmadan uzak durmaktır. Hasta veya seferde olanlar tutamadıkları günleri Ramazan ayı dışında tutarlar. Tâkatını kullanarak tutabilenlerse bir miskini/açlık sınırında yaşayanı doyurarak bir fidye verirler. Siyam/oruç tutmak da hayırlıdır; fidye vermek de hayırlıdır. Birbirlerine üstünlükleri yoktur. Siyam/oruç gecesi cinsel yakınlaşma serbesttir.    

201Benlik, kişilik, öz varlık.

33Dönmek, vazgeçmek.

325Odaklanmak ve yoğunlaşmak için bir kenara çekilme.

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Evin bir bölümünde yoğunlaşmış şekilde Kur'an çalışmak, Kur'an öğrenmek, Yüce Allah'a çağrı yapmak.

(Bakara) 2:188
Ve yemeyin* mallarınızı aranızda batılla199; ve sarkıtıp sunmayın onu hükmedenlere doğru**; yemeniz için günahla bir fırkasını/kısmını insanların mallarından***; ve sizler bilirsiniz (onu).

199Gerçek olmayan, geçersiz, temelsiz, asılsız.

 

*Başkasının malına haksız yere çökmeyin.

**Hüküm verme yetkisi olan kimselere rüşvet vermeyin.

***Haksız yere insanların malına çöküp yemek günahtır.

 


(Bakara) 2:189

Sual ederler/sorarlar sana hilallerden; de ki: "O belirlenmiş vakitlerdir insanlar için ve hac327 için; ve yoktur erdemlilik gelmenizde/varmanızda evlere arkalarından onun (evin)328; velakin erdemlilik takvalı olmuş kimsedir; ve gelin/varın evlere kapılarından onun (evin)328; ve takvalı21 olun Allah'a; belki sizler felaha326 kavuşursunuz.

327Kur'an ayetlerinin delillerle tartışıldığı, öğrenildiği; belirlenmiş bir mekanda ve zamanda gerçekleştirilen, önceden duyurusu yapılan toplanma, bir araya gelme; kongre. 328Arapça bir deyimdir. Türkçedeki 'kulağı ters taraftan göstermek' benzeri bir anlamı vardır. Bir işin kolay yolu varken o işi daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak. Benzer bir deyim 17:13 ayetinde de geçer. Her insanın kuşunun boynuna tutturulması deyim olarak verilmiştir.    

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

326Kurtuluş, başarı.*Benzer bir deyim

(Bakara) 2:190
Ve katledin35 Allah yolunda331 kimseleri (ki) katlederler35 sizleri; ve sınırı aşmayın; doğrusu Allah sevmez sınırı aşanları.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 


(Bakara) 2:191
Ve katledin35 onları bulduğunuz yerde; ve çıkarın onları çıkardıkları yerden sizleri; ve fitne332 daha şiddetlidir katletmekten35; katletmeyin35 onları haram mescit158 yanında; ta ki katlederler35 sizleri orada; öyle ki eğer katlettiler35 sizleri öyle ki katledin onları; işte böyledir cezası/karşılığı kâfirlerin25.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

332Ayartarak doğru yoldan saptırmak.

158Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer mescittir. Haram mescitse bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan mescittir.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:192
Ve eğer geri dururlarsa/sonlandırırlarsa; öyle ki doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:193

Ve katledin35 onları; ta ki olmaz bir fitne332; ve olur din122 Allah'ın; öyle ki eğer geri dururlarsa/son verirlerse; öyle ki olmaz düşmanlık; dışındadır* zalimler üzerine (olan)334.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

332Ayartarak doğru yoldan saptırmak.

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.

334Zulmedenler her zaman düşmandır. Müslümanlara karşı bir düşmanlık, bir fitne yapmasalar bile düşman bellenmelidirler.

*Zalimlere karşı her daim düşmanlık yapılır.


(Bakara) 2:194
Haram ay34 haram ayladır34; ve hürmetler kısaslıdır/karşılıklıdır335; öyle ki, kim sınırı aştı sizlere; öyle ki sınırı aşın ona; sınırı aştığı misliyle/benzeriyle sizlere; ve takvalı21 olun Allah'a; ve bilin ki Allah beraberdir takva21 sahipleriyle.

34Kur'an'ın indiği dönemde o bölgede yaşayan insanların belirlemiş olduğu bir kural/antlaşma. Savaşmanın haram olduğu 4 ay.

335Gereğinden fazla hürmet göstermek, gereğinden az hürmet göstermek uygun değildir. Herkese hak ettiği hürmet gösterilir. Hürmette kısas gözetilmelidir.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Bakara) 2:195
Ve infak6 edin Allah yolunda336; ve atmayın (kendinizi) ellerinizle tehlikeye doğru*; ve iyilik/güzellik yapın**; doğrusu Allah sever iyilik/güzellik yapanları.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

*Göre göre tehlikeye doğru ilerlemek tek tanrıcı inancına uygun değildir. Tek tanrıcılar tehlikelere karşı tedbirli olur.

**Tek tanrıcılar iyilik/güzellik yapar. Bulundukları her yerde ve zamanda iyiliği ve güzelliği hakim kılarlar. Yüce Allah'ın da kendilerini sevdiğini tüm kalpleriyle hissederler. İyilik/güzellik yapanlara Yüce Allah iyilikle/güzellikle cevap verir; karşılık verir.  

 


(Bakara) 2:196
Ve tamamlayın haccı327 ve umreyi337 Allah için; öyle ki eğer kısıtlanırsanız o durumda kolayınıza gelenidir* hediyeden338; tıraş etmeyin başlarınızı339; ta ki ulaşır hediye338 kendi mahalline/yerine; öyle ki kim oldu sizlerden bir hasta ya da (oldu) onda (kimsede) başından bir rahatsızlık341; öyle ki (vardır) bir fidye siyamdan/oruçtan322 ya da sadakadan342** ya da nusuktan169; öyle ki emin olduğunuz zaman öyle ki kim metalandı/faydalandı umreyle doğru/kadar hacca; öyle ki (vardır) kolayına geldiği* hediyeden338; öyle ki kim asla bulamaz (hediye)340 öyle ki (vardır) bir siyam/oruç üç gün hacta; ve (vardır) yedi döndüğünüz zaman; işte şu (ki) ondur tamamı340; işte bu***; kimseleredir (ki) asla olmaz ahalisi onun hazır (da) haram mescitte; ve takvalı21 olun Allah'a; ve bilin; doğrusu Allah şiddetlidir akabinde.
327Kur'an ayetlerinin delillerle tartışıldığı, öğrenildiği; belirlenmiş bir mekanda ve zamanda gerçekleştirilen, önceden duyurusu yapılan toplanma, bir araya gelme; kongre.

337Vizit, ziyaret, amaç edinme, onarmak.

338Hac veya umre için haram mescide gelen kimselerin kendileri ve başkaları için yanlarında getirdikleri ihtiyaç giderici şeyler. Canlı hayvan mantıken en iyi hediyedir. İyi bir besin kaynağı olan et çölde çok hızlı bozulacağı için et verecek olan hayvanın canlı olarak haram mescide getirilmesi en güzelidir. Bu hayvanlar oraya gelen insanların doyurulması içindir. İhtiyaç oluştukça Yüce Allah adına kesilirler. 

 

339Hac ve umre için gelenlerin haram mescide girmeden önce baş tıraşı oldukları anlaşılmaktadır. Saçların çok kısa kalacak şekilde kesilmesi bit ve pire gibi parazitlerin yayılmasını büyük ölçüde azaltır. Benzer uygulamalar antik uygarlıklarda da mevcuttu. Şehre gelen yabancılar hamamda yıkanmadan şehre giremezlerdi.

Baş tıraşının aynı zamanda damga gibi bir işaret olduğunu da anlıyoruz. Hediye olarak getirilen şey hediyelerin kabul edilerek kayıt altına alındığı alana gelinceye kadar baş tıraşı olunmazdı. Hediye kendi mahalline ulaşıp o kimse adına kayıt yapıldığında artık o kimse baş tıraşı olabilir ve haram mescide girebilirdi. Anlarız ki baş tıraşı sağlık açısından önemli olduğu kadar işaretleme amaçlı da kullanılmıştır. Başları tıraşlı olan kimseler toplum için hediye sunmuş kimselerdir.

 

 

341Bir kimse hastaysa ya da başı tıraş edildiğinde başında bir deri hastalığı görülürse o kimseler hac ve umre yapamaz. Haram mescide giremez. Fidye olarak siyamdan/oruçtan ya da sadakadan ya da nusuktan bir karşılık/ödeme verir. Kişinin iyileştiğinden ve başındaki deri hastalığının geçtiğinden emin olunursa o durumda hediyesi kabul edilir ve haram mescide girebilir. Hediyede zorlanırsa kendisine kolay geleni verir.

Rabbimiz bu fidyenin miktarını rahmetinin gereği bildirmemiştir. Bu nedenle bizlere en kolay geleni tercih edebiliriz. Tek günlük bir siyam/oruç tutmak da ayetin tecelli etmesine yeterlidir. Ya da 3. tip bir sadaka verilebilir. Ya da adanılmış hayat tarzında devam edilebilir. Hastalığı nedeniyle mağdur olmuş bir kimseye Yüce Allah asla zorluk yüklemez. Adanmış hayatına devam etmesi bile bir fidye olur.   

 

 

322İmtina etmek, çekinmek, sakınmak, uzak durmak anlamındadır. Ramazan ayında (30 gün) siyam/oruç tutulur. Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt olunca -gün ışığı karanlıkta ilk belirginleştiğinde- başlar ve Güneş batınca biter. Siyam yemekten, içmekten ve cinsel yakınlaşmadan uzak durmaktır. Hasta veya seferde olanlar tutamadıkları günleri Ramazan ayı dışında tutarlar. Tâkatını kullanarak tutabilenlerse bir miskini/açlık sınırında yaşayanı doyurarak bir fidye verirler. Siyam/oruç tutmak da hayırlıdır; fidye vermek de hayırlıdır. Birbirlerine üstünlükleri yoktur. Siyam/oruç gecesi cinsel yakınlaşma serbesttir.    

342Kur’an’da 3 tip sadaka vardır. Bunlar;

1-Sadaka-1: Kamu yönetiminin topladığı bir gelir vergisi türü.

Kamu yönetimini 9:60 ayetinde Rabbimiz tarafından zikredilen gruplar için topladığı özel bir kamu vergisi (9:103, 9:58 ve 9:60).

2-Sadaka-2: Kamudan talepleri olan kişi ve kurumların kamu yönetimi ile görüşmeden önce vermesi gereken sadaka vergisi (Kamu harcı).

58:12 ayeti; bu fonda toplanan harç vergileri Sadaka-1 fonuna aktarılır.

3-Sadaka-3: Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi.

Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;

 

Sadaka nedir?

 

169Dine, İslam'a, sadece Kur'an'a adanmış hayat tarzı. Sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına dayanarak yapılan tüm eylemler.

340Hac ve umrede asla hediye getirme imkanı olmayan kimseler de baş tıraşı olur. Haram mescide girer. Ancak hediye fideye olarak 3 gün hac zamanında, 7 gün de evine döndüğünde olacak şekilde toplam 10 gün siyam/oruç tutar.        

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Gücünüzün yettiğidir.

**Tip 3 sadaka.

***Ayette işaret edilenler haram mescitte oturmayan, kendisinin bakımını sağlayacak olan hazırda akrabaları veya tanıdıkları olmayan kimseler içindir.


(Bakara) 2:197
Hac327 malum343 aylardır*; öyle ki kim farz kıldı onlarda (aylarda) haccı327; öyle ki yoktur cinsellik içeren davranışlar; ve yoktur fasıklık38; ve yoktur dalaşma hacta; ve yaptığınızı hayırdan/iyilikten bilir onu Allah; ve ikbal/tedarik/erzak edinin**; öyle ki doğrusu hayırlısı ikbalin/tedarikin/erzakın takvadır21; ve takvalı21 olun bana ey elbab/mantık sahipleri!
327Kur'an ayetlerinin delillerle tartışıldığı, öğrenildiği; belirlenmiş bir mekanda ve zamanda gerçekleştirilen, önceden duyurusu yapılan toplanma, bir araya gelme; kongre. 343Herkesin bildiği, gizli olmayan, herkesin öğrendiği.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Arapça gramer gereği çoğul 3 ve üzerinde başlar.

**Aylar boyunca sürecek olan hac için gerekli erzak hazır edilmelidir.


(Bakara) 2:198
Yoktur üzerinize bir günah ki aranırsınız/bakınırsınız bir fazilet/üstünlük Rabbinizden4; öyle ki taşıp aktığınız* zaman arafattan345; öyle ki zikredin Allah'ı haram meş'ar344 yanında; ve zikredin O’nu (Allah'ı) doğru yola kılavuzladığı gibi sizleri; ve eğer olmuşsanız öncesinde onun mutlak dalalet128 içinde olanlardan.

4Efendi, komuta eden.

345Arafat kelimesi ARF kökünden türemiş bir isim kelimesidir. Bilmek, bilmek için gelmek, deneyimlemek, anons/duyuru yaparak bildirmek, buluşmak-tanışmak, tanımlamak, belirlemek anlamındadır. Hac için dört bir yerden gelen kimselerin haram mescide girmeden önce toplandığı bir yerdir. Bu yer mutlak ki haram mescit dışında bir yerdedir. Burada toplanan kimseler kayıt altına alınır, birbirleriyle tanışırlar, yetkili kimseler bu kimselerin bilgilerini alır. Hasta olup olmadıkları incelenir. Başları tıraş edilenlerin başlarında bir deri hastalığı olup olmadığı öğrenilir. Hac için bir sorun yoksa başları tıraş edilir. Bu kimseler bilgilendirilir. Ne yapacakları anlatılır. Daha sonra haram meş'ara doğru yönlendirilirler.    

344Meş'ar şuur kazanma, şuurlanma, bilinç kazanma, anlama, öğrenme yeri demektir. Haram meş'ar ise bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan şuur kazanma, şuurlanma,  anlama, öğrenme yeridir. Arafattan çıkan insanları ilk uğradığı yerdir. Arafat ile haram mescit arasında bir yer olduğu anlaşılır. Hac için gelen kimselerin bu yerde belirli bir süre konakladıkları ortadadır. Artık Kur'an'la tanışma, Kur'an'ın şuuru ile şuurlanma, Kur'an öğrenme süreci başlamıştır. Haram meş'arda Yüce Allah bol bol anılacaktır. Tesbih edilecektir. Salâtlar yapılacaktır. Kur'an öğrenilecektir.  

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Çok sayıda insanın bir yerden bir yere doğru birlikte akın ettiğini anlarız.

(Bakara) 2:199
Sonra taşıp akın taşıp aktığı yerden insanların; ve istiğfar346 edin Allah'a; doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.
346Bağışlanma, af dileme.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Bakara) 2:200
Öyle ki tamamladığınız zaman nusuklarınızı169; öyle ki zikredin/anın Allah'ı zikretmeniz/anmanız gibi atalarınızı; ya da daha şiddetli bir zikir/anma; öyle ki insanlardan kimi der: "Rabbimiz!4 Ver bizlere dünyada”; ve yoktur ona ahirette hiçbir nasip/pay.

169Dine, İslam'a, sadece Kur'an'a adanmış hayat tarzı. Sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına dayanarak yapılan tüm eylemler.

4Efendi, komuta eden.


(Bakara) 2:201
Ve onlardan kimi der: "Rabbimiz!4 Ver bizlere dünyada bir güzellik/iyilik; ahirette (de) bir güzellik/iyilik; ve sakınmış kıl bizleri ateş azabına.

4Efendi, komuta eden.


(Bakara) 2:202
İşte bunlar; onlaradır bir nasip/pay kazandıklarından; ve Allah seridir/çabuktur hesapta*.
*Hesap görme, hesaplaşma.

(Bakara) 2:203
Ve zikredin/hatırlayın78 Allah'ı sayılı/adetli* günlerde; öyle ki kim acele etti iki gündedir; öyle ki yoktur günah onun üzerine; ve kim tehir etti/geriye bıraktı; öyle ki yoktur günah ona (da); takvalı21 olmuş kimse için; ve takvalı21 olun Allah'a; ve bilin ki sizler O'na (Allah'a) haşredilirsiniz556.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

556Toplamak, bir araya getirmek.

*En az 3 gün. Sayısı/adeti belirlenmiş.

 


(Bakara) 2:204
Ve insanlardan kiminin349 söylemi acayip (etkiler) seni dünya hayatında; ve tanık/şahit eder Allah'ı kalbindekine karşı; ve o en gaddar* hasımdır**.

3492:204-205 ayetinde işaret edilen kimseler müşrik Yahudilerdir. Acayip etkileyici sözler ederek Yüce Allah'ı kalplerindekine haşa yalancı tanık/şahit ederler. Kendi elleriyle yazdıkları uyduruk kitapların Tevrat'tan olduğunu yani Allah katından geldiğini iddia ederler. Bu kimseler yeryüzünde fesat/bozgun çıkaran kimselerdir. Ekini ve ekinin nesli olan tohumu bozarlar. Yüce Allah'ın muhteşem bir mucizesini de bu ayette görmüş oluyoruz. Günümüzde Yahudiler GDO'lu tohumlarla ekini ve onun neslini (tohumu) bozmaya çalışmaktadır. Bu kimseler gaddardır. Acımaları asla yoktur. Düşmanlıkta sınır tanımazlar.

Not: Bir toplumu toptan kötü veya toptan iyi demek Kur'an'ın öğretilerine asla uymaz. Bazı Yahudilerin de Rableri katında üzülmeyecek ve cennetlere girecek olduklarını biliyoruz. Bu nedenle önemli olan insanları bireysel olarak değerlendirmektir. Yüce Allah'ın sünneti de budur. Her insan kendi yapıp ettikleri nedeniyle yargılanır.    

 

*En acımasız, en azılı.

**Düşman.


(Bakara) 2:205
Ve döndüğü zaman başı çeker/çabalar yerde/yeryüzünde; fesat çıkarmak265 için orada (yerde); ve helak348 eder ekini ve nesli349; ve Allah sevmez fesadı265.

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.

348Yok etmek, bitkin duruma getirmek.  

3492:204-205 ayetinde işaret edilen kimseler müşrik Yahudilerdir. Acayip etkileyici sözler ederek Yüce Allah'ı kalplerindekine haşa yalancı tanık/şahit ederler. Kendi elleriyle yazdıkları uyduruk kitapların Tevrat'tan olduğunu yani Allah katından geldiğini iddia ederler. Bu kimseler yeryüzünde fesat/bozgun çıkaran kimselerdir. Ekini ve ekinin nesli olan tohumu bozarlar. Yüce Allah'ın muhteşem bir mucizesini de bu ayette görmüş oluyoruz. Günümüzde Yahudiler GDO'lu tohumlarla ekini ve onun neslini (tohumu) bozmaya çalışmaktadır. Bu kimseler gaddardır. Acımaları asla yoktur. Düşmanlıkta sınır tanımazlar.

Not: Bir toplumu toptan kötü veya toptan iyi demek Kur'an'ın öğretilerine asla uymaz. Bazı Yahudilerin de Rableri katında üzülmeyecek ve cennetlere girecek olduklarını biliyoruz. Bu nedenle önemli olan insanları bireysel olarak değerlendirmektir. Yüce Allah'ın sünneti de budur. Her insan kendi yapıp ettikleri nedeniyle yargılanır.    

 


(Bakara) 2:206
Ve dendiği zaman ona takvalı21 ol Allah'a'; alır onu izzeti/ululuğu günaha; öyle ki yeterlidir ona cehennem; ve mutlak ki perişan (bir) yataktır/dinlenme yeridir.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Bakara) 2:207
Ve insanlardan kimi satar kendi nefsini201; Allah'ın rızasını aramaya; ve Allah Raûf’tur15 kullarına.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

15Şefkatli/kibar.

 


(Bakara) 2:208
Ey iman47 etmiş kimseler! Girin İslam’a218; istisnasız olarak tümden; ve tabi olmayın şeytânın29* adımlarına; doğrusu o (şeytan) sizlere apaçık bir düşmandır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

*İblîs.

(Bakara) 2:209
Öyle ki eğer kaydıysanız* sizlere gelen beyanatlardan226** sonra; öyle ki bilin ki Allah Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Hataya düşmek.

**Kutsal kitaplar.


(Bakara) 2:210
Allah'ın ve meleklerin buluttan gölgeler içinde onlara gelmesi dışındakine mi bakarlar?; ve (oysa) tamamlandı* emir351; ve Allah'a döndürülür** emirler351.
351İş ve oluş. Levh-i Mahfuzdaki (Holografik evren prensibi kapsamında evrenimizi bir üst boyuttan saran 2D zar) rakamlanmış bilginin sicimlere (bak. sicim teorisi) ruh aracılığıyla iletilmesi. Sicimle aldıkları bilgilerle titreşirler ve atom altı parçacıklar oluşur. Evrenimiz ışık hızında çalışan bir 3D yazıcı gibi bilgiden yaratılır, canlanır.

*Emirde asla değişme olmaz.

**Emir bir üst boyuta yani hiperuzaya/arşa/Yüce Allah'ın indine yükselerek tekrar geri döner.


(Bakara) 2:211
Sual et/sor İsrâîloğullarına197; nice verdik onlara beyanlı352 ayetten353; ve kimi (İsrâîloğullarından) değiştirdi* Allah'ın nimetini** ona gelenin sonrasında; öyle ki doğrusu Allah şiddetlidir akabinde***.

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

353Kutsal kitap.

*Kutsal kitapların hükmünü resullere atılan yalan iftiralarla, tamamı zan olan söylentilerle değiştirdi. Tevrat'ın hükümlerini Talmud kitaplarıyla değiştirdi. Müslümanlar İsrâîloğullarının düştüğü hataya düşmemelidir. Kur'an'ın hükümlerini tamamı zan olan hadis kitaplarıyla değiştirmemelidir.

**Kutsal kitabı.

***Sonrasında/ardında.

 


(Bakara) 2:212
Süslendi kâfirlik25 etmiş kimselere dünya hayatı; ve dudak bükerler (kâfirler) iman47 etmiş kimselerden ve takvalı21 olmuş kimselerden; (oysa) üstündedirler onların (kâfirlerin) kıyamet gününde148; ve Allah rızıklandırır dilediği kimseyi olmadan bir hesap.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 


(Bakara) 2:213
İnsanlar bir tek ümmet305 oldu; öyle ki gönderdi/görevlendirdi nebileri132 Allah; müjdeleyiciler (olarak) ve uyarıcılar (olarak); ve indirdi onlarla beraber kitabı* hakla/gerçekle; hükmetmek için insanlar arasında; kendisinde anlaşmazlığa düştüklerinde; ve anlaşmazlığa düşmüş değildir onda; ancak kimseler (ki) verildiler (kitap); kendilerine gelen beyanatlardan352 sonra; aralarındadır onların baskı/ihlal/yolsuzluk; öyle ki doğru yola kılavuzladı Allah iman47 etmiş kimseleri kendisinde anlaşmazlığa düştüklerinde; (ki) haktandır/gerçektendir;  O'nun (Allah'ın) izniyle; ve Allah doğru yola kılavuzlar dilediği kimseyi; dosdoğru bir yola doğru.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Kutsal kitabı.

(Bakara) 2:214
Ya da hesap ettiniz ki girersiniz cennete; ve (sandınız ki) asla gelir değildir sizlere kimselerin misali/örneği/benzeri; geçtiler sizlerden önce; (oysa) dokundu onlara sıkıntı/ıstırap/biçarelik ve darlık; ve sarsıldılar; ta ki der ki resûl418 ve onunla (resûlle) birlikte iman47 etmiş kimseler: "Ne zamandır Allah'ın yardımı”; değil mi (ki) doğrusu Allah'ın yardımı yakındır?
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Bakara) 2:215
Sual ederler/sorarlar sana neyi infak6 ederler; de ki: "İnfak6 ettiğiniz hayırdan öyle ki ana-baba içindir; ve yakınlık sahipleri130; ve yetimler131; ve miskinler113; ve yolun oğlu130 (içindir); ve hayırdan yaptığınızı öyle ki doğrusu Allah bilendir onu.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

130Her türlü yakınlık sahibi. Soy yakınlığı, mekan yakınlığı vb.

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  

113Açlık sınırında yaşayan.


(Bakara) 2:216
Yazıldı üzerinize katletme35; ve o (katletme) sevimsizdir sizlere; sevimsiz bulduğunuz bir şey belki de o bir hayırdır/iyidir sizlere; ve sevdiğiniz bir şey belki de o bir şerdir/kötüdür sizlere; ve Allah bilir; ve sizler bilmezsiniz.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.


(Bakara) 2:217
Sual ederler/sorarlar sana haram ay34 hakkında; katletmeyi35 onda (haram ayda); de ki: "Katletme35 onda bir büyüktür (günahtır); ve Allah'ın yolundan alıkoymak ve ona (haram aya) kâfirlik25 etmek (de); ve haram mescid (-e gelince), ve çıkarmak halkını (mescidin) ondan (mescitten) daha büyüktür (günahtır) Allah'ın katında/indinde; ve fitne (-ye gelince), daha büyüktür katletmekten; vazgeçmezler (onlar); katlederler sizleri döndürünceye kadar dininizden sizleri eğer güç yetirseler; ve kim döner sizden dininden; öyle ki ölür (o) ve bir kâfir (olarak o); öyle ki işte bunlardır; boşa çıktı amelleri onların dünyada ve ahirette; ve işte bunlardır yoldaşları ateşin; onlar orada (cehennemde) ölümsüzlerdir185.

34Kur'an'ın indiği dönemde o bölgede yaşayan insanların belirlemiş olduğu bir kural/antlaşma. Savaşmanın haram olduğu 4 ay.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Bakara) 2:218
Doğrusu kimseler (ki) iman47 ettiler; ve kimseler (ki) hicret ettiler355; ve cihat356 ettiler Allah yolunda336; işte bunlardır; umarlar rahmetini Allah'ın; ve Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir20.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

355Göç etmek, bırakıp terk etmek, göçmen olmak. 356Mücadele etmek. Kur’an’da savaş/öldürmek katletmek olarak işaret edilir. Cihat etmek Kur’an’la yapılan mücadeledir. 25:52 ayetinde kâfirlerle karşı en büyük cihadın Kur’an’la yapılması gerektiğini Yüce Rabbimiz apaçık bir şekilde bizlere bildirilmektedir. Kur’an’la cihat eden kimselere de mücahit denir.

 

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

20Bağışlayan.

 


(Bakara) 2:219
Sual ederler/sorarlar sana hamr138 ve meysir359 hakkında; de ki: "İkisindedir büyük bir günah; ve menfaatler* insanlar için; ve günahı ikisinin daha büyüktür faydasından ikisinin”; ve sual ederler/sorarlar neyi infak6 ederler; de ki: "Af/bağış358”; işte böyledir; beyan226 eder Allah sizlere ayetleri; belki sizler tefekkür357 edersiniz.

138Örten, gizleyen. Mayalı. Aklı devre dışı bırakan her şey. Sadece alkolle kısıtlı değildir.  

359Kumar, şans oyunları. Kelimenin anlamı 'kolay/zor olmayan' olduğu için daha geniş anlamda kolay/emeksiz kazanç getiren her şeyi kapsar. 

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

358Affetmek, bağışlamak.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

357Aklı kullanarak derinlemesine fikir/akıl/mantık yürütmek.

*Faydalar.

(Bakara) 2:220
Ve sual ederler/sorarlar sana yetimler131 hakkında; de ki: "Islah360 onlara bir hayırdır; ve eğer karışırsanız* onlara; öyle ki kardeşlerinizdir386 sizlerin; ve Allah (ayırmayı) bilir fesat265 edeni ıslah360 edenden; ve eğer dileseydi Allah mutlak zora/sıkıntıya sokardı sizleri dünyada ve ahirette*; doğrusu Allah Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  

360İyileştirme, düzeltme.

386Aileye evlat edinilerek karıştırılan erkekler ya da kızlar artık o ailenin kardeşidir. 4:23 ayetine göre nasıl ki kardeşlerle evlenmek yasaktır bu erkekler ve kadınlarla kardeş statüsünde olan aileden birisi evlenemez. Anne-baba, dede-büyükanne statüsündeki kimseler de evlenemez. Aynı aileye evlat edinilen erkekler ve kızlar birbirlerinin de kardeşi olmuş olacakları için kendi aralarında evlenemezler.

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Ailenin bir üyesi yaparsanız, evlat edinirseniz.

**'dünyada ve ahirette' geçişinin 'mutlak zora/sıkıntıya sokardı sizleri ' sonrası olması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili detaylı bilgi aşağıdaki makaleden okunabilir.

Mushaftaki 2:220 ayeti ‘dünyada ve ahirette’ geçişi şeklinde mi başlamalı?   


(Bakara) 2:221
Ve nikahlamayın* (kadın) müşrikleri36; ta ki (o kadınlar) iman47 ederler; ve hizmetçi (kadın) bir mümin27 hayırlıdır (kadın) bir müşrikten36; ve eğer acayip etkilediyse (bile) (o kadın) sizleri; ve nikahlamayın** (erkek) müşrikleri36; ta ki (o erkekler) iman47 ederler; ve mutlak ki köle (erkek) bir mümin27 hayırlıdır bir (erkek) müşrikten36; ve eğer acayip etkilediyse (bile) (o erkek) sizleri; işte bunlar çağırırlar ateşe doğru; ve Allah çağırır cennete doğru; ve mağfirete; O’nun izniyle; ve beyan eder (Allah) ayetlerini insanlara; belki onlar zikrederler/hatırlarlar.

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Eril çoğul olarak gelmiştir. Müşriklerle yapılan evliliklere toplum olarak engel olun buyurulmaktadır. Ayetin Arapça grameri bizlere toplumsal mesaj verildiğini apaçık gösterir. 

**Eril çoğul olarak gelmiştir. Erkekler erkekleri kendilerine nikahlayamayacağına göre demek ki 'nikahlamayın' uyarısı bireysel değil toplumsaldır.  

 


(Bakara) 2:222
Ve sual ederler/sorarlar sana menstrüasyon/âdet* hakkında; de ki: “O bir eziyettir**; öyle ki azledin/uzaklaştırın kadınları*** menstrüasyonda/âdette*; yaklaşmayın onlara*** ta ki temizlenirler****; öyle ki temizlendikleri zaman, öyle ki gelin onlara Allah'ın size emrettiği yerden*****”; doğrusu Allah sever tevbe33 edenleri ve sever temizlenenleri.

33Dönmek, vazgeçmek.

*Kadınların ortalama 28 günde bir periyodik olarak yaşadığı, 2-7 gün süren, miktarı 30-80 ml olan vajinal kanaması.

**Adet dönemi kadınlar oldukça fazla kasık ağrısı yaşarlar. Ağrılara ek olarak bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı, baş dönmesi-sersemlik, uyum bozukluğu, fenalaşma ve yorgunluk görülebilir. Tam da Yüce Allah’ın ayette bildirdiği gibi; âdet dönemi kadınlar için bir eziyet, bir sıkıntıdır.

Âdet döneminde cinsel ilişki kadında 'endometriosiz' olarak bilinen bir hastalığın oluşma riskini artırır. Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından da riski artırır. Bilimsel veriler âdet döneminde cinsel ilişkiyi asla önermez.

****Âdet döneminin bitmesi.

*****Yüce Allah'ın emrettiği cinsel ilişki yeri kadın vajinasıdır.

 

Kadınlar için bir eziyet olan adet döneminde cinsel ilişki neden yasaklandı? Endometriosiz, cinsel yolla geçen hastalıklar.

 


(Bakara) 2:223
Kadınlarınız bir tarladır* sizlere; öyle ki gelin tarlanıza* istediğiniz uygun süre/zaman (da)**; ve önceden gönderin nefisleriniz201 için; ve takvalı21 olun Allah'a; ve bilin ki sizler kavuşanlarsınız O’na; ve müjdele müminleri.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Ürün veren verimli, bereketli toprak. Rahim iç zarı humuslu bir toprak gibidir. Katmanlardan oluşur. Toprağın bir tohuma tüm ihtiyaçlarını sağlaması gibi insan tohumu olan embriyoya her türlü ihtiyaçlarını sağlar.

**Ennâ kelimesi zaman/süre/periyod demektir. Ayrıca olgunlaşmak, uygun olmak, sabırlı olmak, acele etmemek anlamındadır.

 

"Kadınlarınız ürün veren bir toprak sizlere; öyleyse gelin ürün veren toprağınıza arzu ettiğiniz zaman”; muhteşem bilimsel deliller sunan ve kadınları yücelten ayetler.

 


(Bakara) 2:224
Ve yapmayın Allah’ı bir gaye/amaç* yeminlerinize; ki (o durumda) erdemli olursunuz; ve takvalı21 olursunuz; ve düzeltirsiniz/iyileştirirsiniz insanların arasını; Allah Semî’dir41; Alîm’dir8.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

41İşiten.

8Bilen.

 

*Alet etmek.

(Bakara) 2:225
Tutmaz (sorumlu) sizleri Allah yeminlerinizdeki diyalektle/jargonla/ağızla; ve lakin tutar (sorumlu) sizleri kalplerinizin kazandığıyla; ve Allah Gafûr’dur20; Halîm’dir58.

20Bağışlayan.

 

58Yumuşak huylu.


(Bakara) 2:226
Kadınlarından çekilen* kimseler içindir dört ay bekleme dönemi; öyle ki eğer dönerse** (o kimse); öyle ki doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Yemin ederek uzak duran, cinsel ilişkiye girmeyen.

**4 ay bekleme yapamayıp dönerse.


(Bakara) 2:227
Ve eğer azmettilerse* boşanmaya; öyle ki doğrusu Allah Semî’dir41; Alîm’dir8.

41İşiten.

8Bilen.

 

*Kesin karar verip arkasında durmak.

(Bakara) 2:228
Ve boşanmışlar (kadınlar) bekletirler nefislerini üç mens/âdet; ve helal olmaz onlara ki gizlerler Allah'ın rahimlerinde yarattığını; eğer olduysalar iman47 ederler Allah'a ve ahiret gününe; ve kocalarına daha haktır döndürmeye onları (kadınları) bunun içinde (bekleme süresinde) eğer istedilerse bir ıslah316; ve onlaradır (kadınlaradır) benzeri (erkeklere verilen hak) ki onlar (kadınlar) üzerine maruf291 (olan); ve adamlar içindir onlar (kadınlar) üzerine bir derece*; ve Allah Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

316Düzelmek, iyileşmek.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Bekleme süresinde eski eşlerle yeniden evlenme konusunda erkeklerin eski eşleri üzerinde bir derecesi vardır. 

(Bakara) 2:229
Boşama iki defadır; öyle ki bir tutmadır marufla291 ya da bir salmadır güzellikle; helal olmaz sizlere ki edinirsiniz/alırsınız verdiğinizden onlara (kadınlara) bir şey*; dışındadır eğer korkarlarsa (iki eş) koruyamazlar diye Allah'ın hudutlarını/sınırlarını; (ya da) öyle ki eğer korktunuz (sizler) koruyamazlar (o iki eş) Allah'ın hudutlarını/sınırlarını diye**; öyle ki (kadının) verdiği fidye*** hakkında ikisine (de) (eşlere) bir günah yoktur****; işte şunlar; hudutlarıdır/sınırlarıdır Allah'ın; öyle ki aşmayın/çiğnemeyin onu; ve kim aşar/çiğner hudutlarını/sınırlarını Allah'ın; öyle ki bunlar; onlardır zalimler.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

*Kadınlara evlilik sürecinde verilen şeyler geri alınmaz. Mehir de dahil.

**Ancak bir hak ihlalinden korkulursa (eşlerin kendisi veya toplum fark ederse) bu durumda hak arama mücadelesine girilir.

***Kadın boşanmak istemişse evliliğin başında almış olduğu mehri boşanacağı kocasına geri vermelidir. Bu fidye ödemesi, evlilikten kendisini kurtarma karşılığıdır.  

****Boşanmak isteyen kadının verdiği fidyeyi erkeğin almasında bir günah yoktur.

 


(Bakara) 2:230
Öyle ki eğer boşadıysa* (erkek) onu (kadını); öyle ki helal olmaz ona (erkeğe) sonrasında; ta ki nikahlar onu (kadını) bir eş (başka bir erkek) kendisi dışında; öyle ki eğer boşadıysa (yeni nikahlanmış erkek) onu (kadını); öyle ki yoktur bir günah ikisi (kadın-erkek) üzerine ki geri dönerler; eğer zannederlerse ki korurlar Allah'ın hudutlarını/sınırlarını; ve işte şunlar; hudutlarıdır/sınırlarıdır Allah'ın; beyan eder (Allah) bilen bir kavim/toplum için.
*İki kez boşanma gerçekleşmişse.

(Bakara) 2:231
Ve boşadığınız zaman kadınları öyle ki ulaştılar (kadınlar) ecellerine*; öyle ki tutun onları marufla291 ya da salın onları marufla291; ve tutmayın onları bir zarar (vererek) sınırı aşmak için; ve kim yapar bunu muhakkak ki zulmetti nefsine201; ve edinmeyin Allah'ın ayetlerini istihza361; ve zikredin/hatırlayın Allah'ın nimetini sizlere; ve indirdiğini sizlere hikmet303 (içeren) kitaptan**; vaaz eder onunla** (kitapla); ve takvalı21 olun Allah'a; ve bilin ki Allah her bir şeyi bilendir.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

361Tiye almak, alay etmek.

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*İddet süresinin sonu.

**Kur'an.


(Bakara) 2:232
Ve boşadığınız zaman kadınları; öyle ki ulaştılar ecellerine*; öyle ki engellemeyin onları ki nikahlanırlar (kadınlar) eşleriyle**; razı oldukları zaman aralarında marufla291; işte budur; vaaz edildi onunla sizlerden iman47 eder olmuş kimseye Allah'a ve ahiret gününe; bu daha uygun/doğrudur sizlere ve daha temizdir; ve Allah bilir; ve sizler bilmezsiniz.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*İddet süresinin sonu.

**Nikahlanacak olan yeni eş.


(Bakara) 2:233
Ve anneler emzirirler evlatlarını iki tam yıl*; kimse** içindir; istedi ki tamamlar emzirmeyi; ve evlat sahibi (baba) olanadır rızıkları (annelerin) ve giyecekleri (annelerin) marufla291; külfete sokulmaz bir nefis201 kapasitesi dışında; zarara sokulmaz bir anne evladıyla; ve ne de evlat sahibi (baba) olan evladıyla; ve varislerin/mirasçıların üzerinedir misli/benzeri bunun; öyle ki eğer istedilerse (anne-baba) kesmek/ayırmak (sütten) o ikisinden (anne-baba) (olan) bir rızadan ve bir danışmadan (sonra); öyle ki olmaz bir günah o ikisi (anne-baba) üzerine; ve eğer isterseniz ki emzirtmek (süt anneye) evlatlarınızı; öyle ki olmaz bir günah üzerinize; selamladığınız zaman verdiğiniz (-le) (karşılığıyla), marufla291; ve takvalı21 olun Allah'a; ve bilin ki Allah yaptığınızı görendir.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Kur'an'ın 2 yıl emzirmeyi önermesi büyük bir mucizedir. Dünya Sağlık Cemiyeti (WHO) emzirmenin 2 yıl olması gerektiğini bilimsel verilerle önermektedir.

İnsan cenininin ruhu ne zaman veriliyor? Kuran 2 yıl emzirme öneriyor.

**Kimse edatı kadın ve erkek fark etmeksizin kullanılır. Ayette kadınlar için kullanıldığına güzel bir örnek vardır.


(Bakara) 2:234
Ve sizlerden vefat ettirilen kimseler; ve geride bırakırlar eşlerini; beklerler (o kadınlar) kendi nefisleriyle201 dört ay ve on (gün); öyle ki ulaştıkları zaman ecellerine*; öyle ki yoktur bir günah sizlere (erkeklere) (kadınların) kendi nefislerinde201 faal olduklarına, marufla291; ve Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

*Sürenin sonuna.

(Bakara) 2:235
Ve yoktur bir günah sizlere; açık etmenizde/belirginleştirmenizde kadınlara teklifinizden (olanı); ya da gizlemenizde nefislerinizdekini201; bildi Allah ki sizler zikredeceksiniz onları (kadınları); ve lakin vaat etmeyin bir sırla/gizlice; dışındadır ki söylersiniz bir söz marufla291; ve azmetmeyin nikah akdine; ta ki ulaşır kitap/yazıt eceline*; ve bilin ki Allah bilir nefislerinizdekini201; öyle ki hazır olun O’na (Allah’a); ve bilin ki Allah Gafûr’dur20; Halîm’dir58.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

20Bağışlayan.

 

58Yumuşak huylu.

*Sürenin sonuna.

(Bakara) 2:236
Yoktur bir günah üzerinize; eğer boşadıysanız363 kadınları (ki) asla temas etmediğinizi*; ya da belirlediniz onlara (kadınlara) bir farîdah362; ve faydalandırın onları (kadınları) bir maruflu291 faydalandırmayla; üzerine genişlik olana kendi ölçüsüyledir; ve üzerine kıtlık olana kendi ölçüsüyledir; bir haktır muhsinler294 üzerine.
363Evlilik olmuş ancak cinsel temas asla olmamış. Ancak boşanma gerçekleşmiş. Bu durumda erkek kadına verdiği farîdahı geri alabilir. Ancak Yüce Rabbimiz imkanı geniş olanların bu farîdahla kadının marufla faydalandırılmasını istemektedir. Kıtlık üzerinde olan da kendi ölçüsüne göre kadını bu farîdahtan yararlandırmalıdır. Bu muhsinlerin yapması gereken bir davranıştır. 362Belirlenmiş, bir amaç için önceden ayrılmış miktar/tutar/meblağ. Mehir.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.

*Cinsel temas.


(Bakara) 2:237
Ve eğer boşadıysanız onları (kadınları) ki temas etmeden önce onlara (kadınlara); muhakkak ki belirlemiştiniz onlara bir farîdah362; yarısıdır belirlediğinizin (farîdahın) onlara (kadınlara); dışındadır ki affederler* (erkekler) ya da affeder kimse** (ki) iki elinin arasındadır onun nikah akdi***; ve ki affetmeniz daha yakındır takvaya; ve unutmayın fazileti aranızda; doğrusu Allah yaptıklarınızı görendir.
362Belirlenmiş, bir amaç için önceden ayrılmış miktar/tutar/meblağ. Mehir.

*Eril 3. şahıs çoğul olarak gelmiştir. Erkekleri işaret eder. Erkekler kendilerine düşen 1/2 kısmı da kadınlara bağışlayabilir.

**Kimse edatı gramer olarak eril olarak kullanılsa da hem erkek hem kadınları kapsar. 

***Nikah akdini elinde tutan kimse (kadın/erkek) boşanmak isteyerek boşanma sürecini aktif olarak ilerleten kimsedir. Akdin akıbeti bu kimseye bağlıdır.  


(Bakara) 2:238

Koruyun/muhafaza edin salâtları23; ve vusta* salâtını24 (da); ve dikelin/ayağa kalkın Allah için; kanaat edenler (olarak).

 

23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul. 

24Müminlerin kendi belirledikleri bir toplantı gününde (gündüz vakitlerinde) düzenli olarak her hafta yaptıkları salât.

 *Orta/en iyi. Arapçada orta kelimesi en iyi, en hayırlı şeyi işaret etmek için kullanılır.   


(Bakara) 2:239

Öyle ki eğer korktuysanız; öyle ki yürüyenler ya da binenler (olarak); öyle ki ne zaman emin/güvende oldunuz; öyle ki anın/zikredin* Allah'ı; öğrettiği/bildirdiği gibi** sizlere; asla bilir olmadığınızı.

 

*Korku durumu varsa emin/güvende oluncaya kadar salâtlarda öğrenilen Kur'an'ın hatırlanması/zikredilmesi ertelenebilir. 238 ayetinde işaret edilen salâtlar asla durdurulamaz. Ancak savaş durumunda kısaltılabilir (4:101-102). Salâtlarda yani vakitli Kur'an derslerinde öğrenilen Kur'an salât sonrası hatırlanacaktır. Yürürken de, binekler üzerindeyken de. Her durumda. Ancak korku varsa Kur'an'ın hatırlanması emin/güvende oluncaya kadar ertelenebilir.    

**Yüce Allah insana Kur'an'ı öğrettiğini, bildirdiğini 55:2 ayetinde açık ve net olarak bildirmiştir. Salâtta öğrettiği Kur'an'daki gibi. 


(Bakara) 2:240
Ve kimseler; vefat ettirilirler sizlerden; ve bırakırlar geride eşler; bir vasiyet (olsun) eşleri için; bir yıla kadar bir meta54; yoktur ihraç/çıkarma; öyle ki eğer çıktılar (kadınlar) (isteyerek); öyle ki yoktur bir günah sizlere faal olduklarından; kendi nefislerindeki201 bir maruftan291; ve Allah Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

54Sermaye. Yararlanma.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Bakara) 2:241
Ve boşanmışlara (kadınlara) marufla bir meta bir haktır takva21 sahipleri üzerine.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Bakara) 2:242
İşte böyledir; beyan226 eder Allah sizlere ayetlerini389; belki sizler akledersiniz.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

389Şerefli Kur'an'da 112 numarasız besmele (0. ayet olarak) ve 6234 numaralı ayet olarak toplam 6346 ayet vardır.

(Bakara) 2:243
Görmez misin kimseleri (ki) çıktılar diyarlarından?; ve onlar binlercedir; ölüme hazır; öyle ki dedi onlara Allah: "Ölün!"; sonra hayat verdi (Allah) onlara; doğrusu Allah mutlak sahibidir bir fazl/fazilet insanlara karşı; velakin/fakat insanların ekserisi/çoğu/geneli şükretmezler43.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(Bakara) 2:244
Ve katledin35 Allah yolunda331; ve bilin ki Allah Semî’dir41; Alîm’dir8.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 

41İşiten.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:245
Kim (ki) o kimse borç verir123 Allah'a güzel bir borç; öyle ki katlar (Allah) onu (borcun karşılığını) ona (kimseye); çokça katlamalar (-la); ve Allah sıkar/daraltır; ve yayar/genişletir; ve O’na döndürülürsünüz.

123Yüce Allah'ın kendisine yazmış olduğu şeyleri O'nun adına yapmak. Örnek; açlık çeken bir kimseyi Yüce Allah adına doyurmak.   


(Bakara) 2:246
Görmez misin meleyi364 Musa sonrasında îsrailoğullarından197?, dedikleri zaman kendilerinden bir nebiye132; "Görevlendir bizlere bir melik96; katledelim35 Allah yolunda331"; dedi (nebileri): "Olabilir misiniz ki eğer yazılırsa üzerinize katletme35 ki katletmezsiniz35?"; dediler: "ve ne (olmuş) bizlere ki katletmeyiz35 Allah yolunda331; muhakkak ki çıkarıldık365 diyarlarımızdan* ve oğullarımızdan"; öyle ki ne zaman yazıldı üzerlerine katletme35; yüz çevirdiler biraz dışında onlardan; ve Allah bilir zalimleri.
364Toplumun önde gelenleri, yetkinleri.

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

96Hükümdar/hünkâr.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 

 

 

**Yahudiye.


(Bakara) 2:247
Ve dedi onlara kendi nebileri132; "Doğrusu Allah muhakkak görevlendirdi sizlere Tâlût'u; bir melik (olarak); dediler: "Nasıl olur ona (Tâlût'a) (bir) mülk/hükümdarlık üzerimize; ve bizlere daha haktır mülk/hükümdarlık ondan (Tâlût'tan); ve asla verilmedi (ona) maldan bir genişlik"; dedi (nebi): "Doğrusu Allah saflaştırıp seçti onu (Tâlût'u) üzerinize; ve artırdı ona (Tâlût'a) bolca, ilimde ve cisimde/vücutta; ve Allah verir kendi mülkünü dilediği kimseye; ve Allah Vâsi’dir297; Alîm’dir8.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

297Genişleten, enginleştiren, hacim kazandırarak büyüten.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:248
Ve dedi onlara nebileri132: "Doğrusu onun hükümdarlığının ayeti287 gelmesidir sizlere tabutun; ondadır bir sakinlik/dinginlik Rabbinizden4; ve bir bakiye/kalan Musa ailesinin ve Harun ailesinin geride bıraktığından; yüklendi onu melekler366; doğrusu bundadır mutlak bir ayet287 sizlere; eğer olduysanız müminler27.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

4Efendi, komuta eden.

366Yetki/güç sahibi varlık.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Bakara) 2:249
Öyle ki ne zaman ayrıldı Tâlût ordularla dedi: "Doğrusu Allah belalandırıcıdır256 sizleri bir nehirle; öyle ki kim içti ondan; öyle ki değildir benden; ve kim asla tatmaz ondan; öyle ki doğrusu o bendendir; dışındadır kim avuçladı bir avuç eliyle"; öyle ki içtiler ondan onlardan biraz dışında; öyle ki ne zaman geçti (Tâlût) onu (nehri), o (Tâlût) ve onun (Tâlût’un) yanındaki iman etmiş kimseler; dediler (nehirden içenler): "Takat yoktur bizlere bugün; Câlût'a ve ordularına (karşı); onların Allah'a kavuşanlar (olduğunu) zanneden/varsayan kimseler dedi: "Nice az bir grup galip geldi çok bir gruba; Allah'ın izniyle; ve Allah yanındadır sabredenlerin."

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 


(Bakara) 2:250
Ve ne zaman barizleşti/ortaya çıktı Câlût ve orduları onun; dediler: "Rabbimiz! Dök/yağdır üzerimize bir sabır51; ve sebat et/sabitle ayaklarımızı; ve yardım et bizlere; kâfirler25 kavmine karşı.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:251
Öyle ki hezimete uğrattılar onları Allah'ın izniyle; ve katletti Dâvud Câlût'u; ve verdi ona (Dâvud'a) Allah mülk/hükümdarlık ve hikmet367; ve öğretti ona dilediğini; velev/eğer defetmeseydi Allah insanların bir kısmını onların bir kısmıyla; mutlak fesada265 uğrardı yer/yeryüzü; velakin/fakat Allah fazl/fazilet sahibidir alemlere karşı.
367'Kitap ve hikmet' kavramındaki gibi 'mülk/hükümdarlık ve hikmet' kavramında da hikmet kavramı 've' 'vav' bağlacıyla vurgulama amaçlı kullanılmıştır. Hikmetli, hikmet içeren, hikmetle yönetilen mülk/hükümdarlık demektir. Kur'an'dan anlarız ki Dâvud ve Süleyman'ın hükümdarlığı bir diktatörlük değildi. Yazılı hükümler yani kanunlarla yönetiliyordu.

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.


(Bakara) 2:252
İş şunlar; ayetleridir Allah'ın; okuruz onu sana hakla/gerçekle; ve doğrusu sen mutlak mürselindensin368.

368Kendisine resûllük verilenler. Gönderilenler. Yüce Allah tarafından bir görev için gönderilenler.


(Bakara) 2:253
İşte şunlar; resûllerdir418; öyle ki faziletli kıldık onların bir kısmını onlardan bir kısma karşı; kimine kelam etti Allah; ve yükseltti (Allah) bir kısmını onların derecelerle; ve verdik Meryem oğlu Îsa'ya beyanatlar; ve destekledik onu (Îsa'yı) kutsal ruhla; velev/eğer dileseydi Allah katletmiş olmazdı onların sonrasında (gelen) kimseler; onlara gelen beyanatlar sonrasında; velakin/fakat ihtilafa düştüler; öyle ki onlardan kimi iman47 etti ve onlardan kimi kâfirlik25 etti; velev/eğer dileseydi Allah katletmiş35 olmazlardı; velakin/fakat Allah faaliyete geçirir dilediğini.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.


(Bakara) 2:254
Ey iman47 etmiş kimseler! İnfak6 edin rızıklandırdığımızdan sizleri; önceden ki gelir bir gün; olmaz bir alışveriş onda; ve (de) bir dostluk; ve (de) bir şefaat114; ve kâfirleredir25; (ki) onlar zalimlerdir.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

114Yargılama esnasında araya girip müdahale etmek. Şefâat kavramı şeytanın en büyük aldatmacasıdır. Şefâatin tamamı Yüce Allah'a aittir. O'nun astından şefâatçiler ummak şirktir.

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefâat aldatmacası

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:255
Allah’tır; yoktur ilâh74 O'nun dışında; Hayy’dır371; Kayyûm’dur372; tutmaz O’nu bir uyuklama ve de bir uyku; O'nadır göklerdeki ve yerdeki; kimdir ki şefâat114 eder indinde/katında O’nun; izni dışında O'nun; bilir ellerinin arasındakini ve arkalarındakini; ve kuşatmazlar bir şey ilminden O’nun dilediği dışında; kaplar kürsüsü370 O’nun gökleri ve yeri; ağır gelmez O’na koruyup gözetmek ikisini; ve O’dur Aliyy373; Azîm94.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

371Diri, canlı, hayatta, yaşayan, aktif, durağan olmayan. Bu sıfatla yarattıklarına hayat ve dirilik veren.

372Dik, ayakta, eğilmeyen, çökmeyen. Bu sıfatıyla yarattıklarını ayakta tutan.

 

114Yargılama esnasında araya girip müdahale etmek. Şefâat kavramı şeytanın en büyük aldatmacasıdır. Şefâatin tamamı Yüce Allah'a aittir. O'nun astından şefâatçiler ummak şirktir.

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefâat aldatmacası

370Taht/kürsü. Yüce Allah'ın belirli sıfatlarının tecelli etmesiyle oluşmuş olan, çoklu boyutlara sahip bir kürsü, bir platform. İş ve oluşların gerçekleştiği arena. Bu kürsü içinde evrenler yaratılmaktadır.  

373Aşkın, her şeyden daha üstün, daha yüksek.

94Büyük/azametli.


(Bakara) 2:256
Yoktur ikrâh374 dinde122; muhakkak beyan226 oldu doğruluk sapkınlıktan; öyle ki kim kâfirlik25 eder tâgûta375; ve iman47 eder Allah'a; muhakkak ki kaptı sapasağlam bir kulp; yoktur çatlak ona; ve Allah Semî’dir41; Alîm’dir8.
374Zorlama, bir kişinin yapmak istemediği bir şeyi zorla yaptırma, baskı yaparak yaptırma, kerhen yapmaya neden olmak.

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

375Taşkınlık, azgınlık, sınır aşmak.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

41İşiten.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:257
Allah velisidir28 iman47 etmiş kimselerin; çıkarır (Allah) onları karanlıklardan nura/aydınlığa doğru; ve kâfirlik25 etmiş kimselerin kendi velileri28 tâgûttur375; çıkarırlar onları nurdan/aydınlıktan karanlıklara doğru; işte bunlar; ashabıdır nar/ateş; onlar orada (cehennemde) ölümsüzlerdir185.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

375Taşkınlık, azgınlık, sınır aşmak.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Bakara) 2:258
Görmez misin İbrahim'e hac376 etmiş kimseyi onun Rabbi4 hakkında; ki verdi ona Allah mülk/hükümdarlık; dediği zaman İbrahim: "Benim Rabbim4 ki yaşatır ve öldürür"; dedi (kimse): "Ben (de) yaşatırım ve öldürürüm"; dedi İbrahim: "Öyle ki doğrusu Allah getirir Güneş’i doğudan; öyle ki sen (de) getir onu (Güneş'i) batıdan; öyle ki afalladı kâfirlik25 etmiş kimse; Allah doğru yola kılavuzlamaz zalimler kavmini/toplumunu.
376Delillerle tartışma.

4Efendi, komuta eden.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Bakara) 2:259
Ya da bir kent üzerine uğramış kimse gibi; ve o (kent) harap/yıkıktır taşıyıcı yapıları üzerine; dedi (o kimse): “Nasıl canlandırır bunu Allah onun (kentin) ölümünden sonra?”; öyle ki öldürdü onu (o kimseyi) Allah bir yüz sene; sonra diriltti onu; dedi: “Ne kadar kaldın?”; dedi: “Kaldım bir gün ya da günün bir parçası; dedi (Allah): “Hayır! Kaldın bir yüz sene; öyle ki bak yiyeceğine ve içeceğine; alsa bozulmaz o; ve bak merkebine/eşeğine; ve yapmamız için seni bir ayet287 insanlar için; ve bak kemiklere nasıl kaldırırız onu; sonra giydiririz ona et”; öyle ki ne zaman beyan226 oldu ona (o kimseye); dedi (o kimse): “Bildim ki doğrusu Allah her bir şey üzerine Kadîr'dir 177.”

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Bakara) 2:260
Ve dediği zaman İbrahim: "Rabbim4! Göster bana; nasıl canlandırırsın ölüleri"; dedi (Allah): "Yoksa asla iman47 etmez misin? "; dedi (İbrahim): "Evet! (iman ettim); velakin/fakat mutmain377 olması içindir kalbimin"; dedi (Allah): "Öyleyse tut dördünü kuştan; öyle ki meylettir* onları (dördünü) kendine; sonra koy her bir dağın üzerine onlardan (dördünden) bir parça/cüz; sonra çağır onları (dördünü); gelirler (dördü) sana bir ivedi hareketlenme (-yle); ve bil ki Allah Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

377Tatmin olan, istenen bir şeyin gerçekleşmesini sağlamış, gönül doygunluğuna eren.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Alıştır.

(Bakara) 2:261
Mallarını Allah yolunda336 infak6 eden kimselerin misali; misali gibidir bir tohum; yetiştirdi yedi başak; her başağındadır yüz tohum; ve Allah katlar dilediği kimseye; ve Allah Vâsi’dir297; Alîm’dir8.
336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

297Genişleten, enginleştiren, hacim kazandırarak büyüten.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:262
Kimseler (ki) infak6 ederler mallarını Allah yolunda336; sonra tabi etmezler infak6 ettiklerini bir minnete ve de bir eziyete; onlaradır ecirleri* Rableri4 indinde/katında; ve yoktur bir korku onların üzerine; ve onlar hüzünlenmezler.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

4Efendi, komuta eden.

*Karşılık.

(Bakara) 2:263
Maruf291 bir kelime ve mağfiret* iyidir bir sadakadan378 (ki) tabi olur ona (sadakaya) bir eziyet**; ve Allah Ganiyy’dir106; Halîm’dir58.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

378Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi. Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;
Sadaka nedir?

106Zengin.

58Yumuşak huylu.

*Bağışlama.

 

**Sıkıntı, eziyet, huzursuzluk.

 


(Bakara) 2:264

Ey iman47 etmiş kimseler! Boşa çıkarmayın sadakalarınızı378; minnetle* (minnete neden olarak) ve eziyetle**(eziyete neden olarak); kimse gibi (ki) infak6 eder malını insanlara gösteriş (-le) ; iman47 etmez Allah'a ve ahiret gününe; öyle ki misali onun (kimsenin) misali gibidir saf/düz bir kaya; üzerinde onun (kayanın) turabin/toz; öyle ki isabet eder ona (kayaya) bir sağanak ; öyle ki bırakır onu semsert/yaşamsız; güç yetiremez (o kimse) kazandıklarından bir şey üzerine; ve Allah doğru yola kılavuzlamaz kâfirler25 kavmini/toplumunu.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

378Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi. Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;
Sadaka nedir?

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Minnet duyulması amacıyla yaparak. Minnet bekleyerek. 

**Sıkıntı, eziyet, huzursuzluk vererek.


(Bakara) 2:265
Ve kimselerin misali (ki) infak6 ederler mallarını Allah'ın rızasını aramaya; ve (rızayı) nefislerinden201 tespitlemeye/tutturmaya; misali gibidir bir cennet379; yüksekte/gelişmiş; isabet etti ona bir sağanak; öyle ki verdi ürününü iki kat; öyle ki eğer asla isabet etmezse bile ona bir sağanak; öyle ki bir nem/bir çiy (bile yeterlidir); ve Allah yaptıklarınızı görendir.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

379Bitki örtüsünün yoğunluğundan örtülmüş, gizlenmiş bahçe.



(Bakara) 2:266
İster mi biriniz ki olur ona bir cennet379; hurmalardan ve üzümlerden; akar onun (cennetin) altından nehirler ona (kimseye); içindedir onun (cennetin) her bir meyveden; ve isabet etti ona (kimseye) yaşlılık/ihtiyarlık; ve ondadır (kimsededir) acizler/güçsüzler (olan) bir zürriyet380; öyle ki isabet etti ona (cennete) bir kasırga/hortum381; ondadır (kasırgadadır/hortumundadır) bir ateş381; öyle ki yaktı kül etti; işte böyledir; beyan eder Allah sizlere ayetleri; belki sizler derinlemesine fikir yürütürsünüz.
379Bitki örtüsünün yoğunluğundan örtülmüş, gizlenmiş bahçe.380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

381Alev hortumları. Kur'an'ın bu işareti büyük bir mucizedir.

 

Alev hortumları: Kur'an dışında hiçbir antik kaynakta olmayan bilimsel delil.

 


(Bakara) 2:267
Ey iman47 etmiş kimseler! İnfak6 edin iyilerinden kazandıklarınızın; ve çıkardığımızdan sizlere yerden; kalkışmayın/yeltenmeyin kötüsüne ondan (ki) infak6 edersiniz; ve olmayın edinenler onu ancak ki göz kapatırsınız* ona (infak edilene); ve bilin ki doğrusu Allah Ganiyy’dir106; Hamîd’tir107.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

106Zengin.

107En yüce övgüye/methedilmeye değer.

*Kendiniz için gördüğünüzde asla almayacağınız.

(Bakara) 2:268
Şeytân29 vaat eder sizlere fakirliği; ve emreder200 sizlere fahşayı81; ve Allah vaat eder sizlere bir mağfiret319 kendinden; ve bir fazl/fazilet; ve Allah Vâsi’dir297; Alîm’dir8.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.  

 

81Vahşetten/fuhuştan/ahlaksızlıktan.

319Bağışlama, affetme.

297Genişleten, enginleştiren, hacim kazandırarak büyüten.

8Bilen.

 


(Bakara) 2:269
Verir (Allah) hikmeti382 dilediği kimseye; ve kime verilir hikmet382; öyle ki muhakkak verildi (ona) bir hayır çokça; ve zikreder/hatırlar değildir mantık sahipleri dışında.

382Kur'an'ın içerdiği hikmete sahip olmak. Kur'an'ın hikmeti. Hikmetli Kur'an'ın içerdiği hükümlerle hikmetlenmek.


(Bakara) 2:270
Ve infak6 ettiğiniz bir infaktan6 ya da adarsınız bir adaktan; öyle ki doğrusu Allah bilir onu; ve yoktur zalimlere hiçbir yardımcı.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(Bakara) 2:271
Eğer açık ederseniz sadakaları378; öyle ki nimettir/hoştur o; ve eğer gizlerseniz onu ve verirseniz onu fakirlere; öyle ki o bir hayırdır sizlere; ve kâfirlik25 eder* (Allah) sizden (bir kısmınıza), günahlarınızdan (bir kısmına); ve Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

378Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi. Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;
Sadaka nedir?

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Örter, gizler.

(Bakara) 2:272
Yoktur (senin) üzerine doğru yola kılavuzlamak onları; velakin/fakat Allah doğru yola kılavuzlar dilediği kimseyi; ve infak6 ettiğiniz bir hayırdan; öyle ki nefisleriniz201 içindir; ve infak6 eder değilsiniz Allah'ın yüzünü arama/bakınma dışında; ve bir hayırdan infak6 ettiğiniz, tamamlanır sizlere; ve sizler zulmedilmezsiniz.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Bakara) 2:273
Fakirler/fukaralar içindir (infak); Allah yolunda336 kuşatılmış* kimseyedir; tabi olmazlar bir darba (ayakları vurmaya yere/seyahate) yerde; sanır cahil (onları) zengin; iffetlerinden (dolayı); tanırsın onları simalarıyla; sual etmezler/sormazlar insanlara sırnaşıkça; ve infak6 ettiğiniz bir hayırdan öyle ki doğrusu Allah bilendir onu.
336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

*Baskı ve zulümle rızkını arayamaz, kazanamaz olmuş; fakirleştirilmiş. Eli ayağı bağlanmış.

(Bakara) 2:274
Kimseler (ki) infak6 ederler mallarını gece ve gündüz; sırlı/gizli ve alenen/açıkça; öyle ki onlaradır ecirleri Rableri4 indinde/katında; ve yoktur bir korku onlar üzerine; ve onlar hüzünlenmezler.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

4Efendi, komuta eden.


(Bakara) 2:275
Kimseler (ki) yerler riba; kalkmazlar (onlar) ancak kalkan kimse gibi; çarptı onu şeytan temasından; işte bu onların "Doğrusu (ki) satış neyse riba (da) mislidir/benzeridir" demelerindendir; ve helal kıldı Allah satışı; ve haram etti ribayı; öyle ki kim getirdi  kendine bir vaaz/tavsiye Rabbinden; öyle ki engelledi (o); öyle ki önceden geçeni ona; ve emri/işi onun Allah'adır; ve kim geri döndü; öyle ki işte bunlar ateş ashabıdır; onlar orada (cehennemde) ölümsüzlerdir.
 

(Bakara) 2:276
Siler Allah ribayı383; ve riba383 eder sadakaları342*; ve Allah sevmez hiçbir günahkar kâfiri25.
383Artırmak, büyütmek, ilave etmek. Borç olarak verilen bir malın artarak, çoğalarak geri alınmasıdır. Örneğin; 10 ekmek borç verildiyse ve süre sonunda geriye 11 ekmek alındıysa bu durumda artan, çoğalan, ilave olan o 1 ekmek riba olur. Dönen mal artmamalıdır. Günümüzde mal yerine çoğunlukla değeri değişken olan para kullanıldığı için kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Örnek; 10 ekmek değerinde olan para süre sonunda yine aynı para olarak geri alınırsa enflasyon nedeniyle paranın değer kaybetmesi sonucu borç veren geri aldığı parayla 10 ekmek alamayacaktır. Örneğin 9 ekmek alabilecektir. Borç verenin 1 ekmek hakkı yenmiş olacaktır. Merkez bankaları yıllık enflasyonun değerini belirler yani paranın değer kaybını belirlerler. O durumda borç para olarak verilecekse enflasyon değerinde paranın artarak geri alınması asla riba olmaz. Aslında malın artması değil korunması söz konusu olur. Ancak enflasyonun üstündeki her değer riba olacaktır. Enflasyon değerinde faiz kesinlikle riba değildir. Ancak faizin ribalaşma durumuna dikkat edilmelidir. Enflasyon üstünde gelir getiren faizlerin enflasyon üstü getirisi riba olmaktadır. 

342Kur’an’da 3 tip sadaka vardır. Bunlar;

1-Sadaka-1: Kamu yönetiminin topladığı bir gelir vergisi türü.

Kamu yönetimini 9:60 ayetinde Rabbimiz tarafından zikredilen gruplar için topladığı özel bir kamu vergisi (9:103, 9:58 ve 9:60).

2-Sadaka-2: Kamudan talepleri olan kişi ve kurumların kamu yönetimi ile görüşmeden önce vermesi gereken sadaka vergisi (Kamu harcı).

58:12 ayeti; bu fonda toplanan harç vergileri Sadaka-1 fonuna aktarılır.

3-Sadaka-3: Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi.

Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;

 

Sadaka nedir?

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Çoğul olarak gelmesi dikkat çekicidir.

(Bakara) 2:277

 

Doğrusu kimseler (ki) iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18; ve ikame572 ettiler salâtı5; ve verdiler zekâtı10; onlaradır ecirleri/karşılıkları Rablerinin4 indinde/katında; ve yoktur bir korku onlara; ve onlar hüzünlenmezler.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

4Efendi, komuta eden.


(Bakara) 2:278

Ey iman47 etmiş kimseler! Takvalı21 olun Allah’a; ve bırakın* neyse bakiye ribadan383; eğer olduysanız müminler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

383Artırmak, büyütmek, ilave etmek. Borç olarak verilen bir malın artarak, çoğalarak geri alınmasıdır. Örneğin; 10 ekmek borç verildiyse ve süre sonunda geriye 11 ekmek alındıysa bu durumda artan, çoğalan, ilave olan o 1 ekmek riba olur. Dönen mal artmamalıdır. Günümüzde mal yerine çoğunlukla değeri değişken olan para kullanıldığı için kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Örnek; 10 ekmek değerinde olan para süre sonunda yine aynı para olarak geri alınırsa enflasyon nedeniyle paranın değer kaybetmesi sonucu borç veren geri aldığı parayla 10 ekmek alamayacaktır. Örneğin 9 ekmek alabilecektir. Borç verenin 1 ekmek hakkı yenmiş olacaktır. Merkez bankaları yıllık enflasyonun değerini belirler yani paranın değer kaybını belirlerler. O durumda borç para olarak verilecekse enflasyon değerinde paranın artarak geri alınması asla riba olmaz. Aslında malın artması değil korunması söz konusu olur. Ancak enflasyonun üstündeki her değer riba olacaktır. Enflasyon değerinde faiz kesinlikle riba değildir. Ancak faizin ribalaşma durumuna dikkat edilmelidir. Enflasyon üstünde gelir getiren faizlerin enflasyon üstü getirisi riba olmaktadır. 

*Riba olmayan kısım alın, riba olan kısmı bırakın, terk edin.


(Bakara) 2:279
Öyle ki eğer asla faaliyete geçmezseniz; öyle ki farkına varın bir harbin Allah’tan ve resûlünden418*; ve eğer tevbe33 ederseniz; öyle ki sizleredir malınızın başlangıcı; haksızlık etmezsiniz; haksızlık edilmezsiniz.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

33Dönmek, vazgeçmek.

*Kamu gücü ribaya savaş açar.

(Bakara) 2:280
Ve eğer oldu (o borç alan) bir zorluk sahibi; öyle ki bakıp beklemedir bir kolaylığa doğru; ve ki sadaka378 ederseniz bir hayırdır sizlere; eğer olduysanız bilirler.

378Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi. Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;
Sadaka nedir?


(Bakara) 2:281
Ve takvalı21 olun bir güne; döndürülürsünüz onda Allah'a; sonra tamamlanır her bir nefse201 kazandığı; ve onlara zulmedilmez.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Bakara) 2:282
Ey iman47 etmiş kimseler! Borçlandığınız zaman borç; belirlenmiş bir ecele/süreye kadar; öyle ki yazın onu (borcu); ve yazsın aranızdan bir kâtip/yazıcı adaletle; geri çevirmesin/reddetmesin kâtip/yazıcı; ki yazsın Allah'ın ona öğrettiği gibi*; öyle ki yazsın ve dikte etsin** (borçlu) kimse (ki) üzerindedir hak (borçlu); ve takvalı21 olsun (borçlu) Allah’a; Rabbine; ve azaltmasın (borçlu) ondan (borçtan) bir şey; öyle ki eğer üzerinde hak olmuş olan (borçlu) kimse bir aklı ermezse ya da bir zayıfsa/acizse ya da o tabi olamazsa/güç yetiremezse dikte etmeye**; öyle ki dikte etsin** velisi onun adaletle; ve şahit/tanık edin iki şahidi/tanığı adamlarınızdan/erkeklerinizden; öyle ki eğer asla olmazsa iki adam/erkek; öyle ki bir adam/erkek ve iki kadın384 şahitlerden; razı olduğunuz kimseden; ki dalalete düşer o ikisinin biri (bir kadın); öyle ki hatırlatır o ikisinin biri (kadın) diğerine384; ve geri çevirmesin/reddetmesin şahitler davet edildikleri zaman; üşenmeyin yazmaya onu (borcu); az ya da çok; eceline kadar onun (borcun); işte bu; daha eşittir Allah’ın indinde/katında; ve daha diktir/ayaktadır/kıyamdadır şahitliğe/tanıklığa; ve daha yakındır kuşkulanmamamıza; dışındadır ki olur hazır bir ticaret***; değiş tokuş edersiniz onu aranızda; öyle ki yoktur üzerinize bir günah ki yazmazsınız onu; ve şahit/tanık tutun alışveriş ettiğiniz**** zaman; ve de zarara uğratılmasın kâtip/yazan; ve de şahit/tanık; ve eğer faaliyet içinde olursanız (zarara uğratmaya); öyle ki doğrusu o (faaliyet) bir fâsıktır38 sizlere; ve takvalı21 olun Allah’a; ve öğretir sizlere Allah; ve Allah her bir şeyi bilendir.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

384Borçlanma tanıklığında/şahitliğinde 1 erkek tanıklığı 2 kadın tanıklığına eşittir. Kadınların bir başkası tarafından baskı altına alınması, tehdit edilmesi ve zorlanması her dönemde erkeklere göre daha olasıdır. Tanık/şahit olan bir kadının erkekler tarafından (kocası vb.) baskı altına alınarak şahitlik/tanıklık konusunda dalalete sürüklenmesinin engellenmesi için destek olarak bir başka kadın da sigorta olarak istenmektedir. Ayetten 'kadınların aklı kıttır, şaşırırlar' gibi bir anlam asla çıkarılamaz.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

*Yüce Allah'ın kendisine verdiği okuma yazma nimetini kullanarak ayette belirtildiği gibi yazsın.

**Yazıyı takip etsin. Gerekirse sesli olarak okusun.

***Borçlanmadan yapılan peşin alışveriş.

****Borçlanarak yapılan alışveriş.


(Bakara) 2:283

Ve eğer olduysanız bir sefer üzerinde; ve asla bulamazsanız bir kâtip/yazıcı; öyle ki tutulan/alınan rehinelerdir (ipotek olarak); öyle ki eğer güvenirse bir kısmınız bir kısma öyle ki ödesin güvenilmiş kimse* emanetini**; ve takvalı21 olsun (güvenilmiş kimse) Allah’a; Rabbine4; gizlemeyin şahitliği/tanıklığı; ve kim gizledi onu; öyle ki doğrusu o (kimse); bir günahkardır onun kalbi; Allah yaptıklarınızı bilendir.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

4Efendi, komuta eden.

*Kefil olan kimse.

**Kefil olduğunu.


(Bakara) 2:284
Allah’adır göklerdeki162 ve yerdeki; ve eğer açık ederseniz nefislerinizdekini201 ya da gizlerseniz onu; hesaba çeker sizleri onunla Allah; öyle ki mağfiret eder dilediği kimseye; ve azapta bırakır dilediği kimseyi; ve Allah her bir şey üzerine Kadîr'dir177.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Bakara) 2:285
İman47 etti resûl418 Rabbinden4 kendisine indirilmişe; ve müminler27; hepsi iman47 etti Allah'a; ve meleklerine; ve kitaplarına; ve resûllerine418; "ayırmayız resûllerinden418 birinin arasını"; ve dediler: "İşittik; ve itaat ettik; senin mağfiretin319. Rabbimiz4!; ve sanadır dönüş yeri."

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

4Efendi, komuta eden.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

319Bağışlama, affetme.


(Bakara) 2:286
Mükellef kılmaz Allah bir nefse201 kendi kapasitesi dışında; onadır (o nefsedir) kazandığı; ve aleyhinedir (o nefsin) kazandığı; "Rabbimiz! Tutma bizleri (mükellef) eğer unutursak ya da hata edersek; Rabbimiz! Ve yükleme üzerimize bir ağırlık; bizden öncekilerden kimselerin üzerine yüklediğin gibi; Rabbimiz! Ve yükleme bizlere, kendisine takat/dayanma gücü olmayanı bizlere; ve affet bizleri; ve mağfiret et bizlere; ve rahmet et bizlere; sensin Mevlâmız68; öyle ki yardım et bizlere kâfirler kavmine/toplumuna karşı."

201Benlik, kişilik, öz varlık.

68Sahip

 


(Âl-i İmrân) 3:1
A L M44

4414 harfin tekli, ikili, üçlü, dörtlü ve beşli kombinasyonlarından oluşurlar. 29 surenin başında yer alarak surenin açılışını yaparlar. 7 grup oluştururlar. İlgili gruplarda ve alt gruplarda anahtar harflerin geçiş sayısı 19'un tam katıdır. 19 mucizesinin tecelli edişinin çok güzel örneklerini sunarlar. Kur'an'ın bir beşer sözü olamayacağına en büyük delillerdendir. 

 

Hurûf-u Mukataa  (Anahtar Harfler) Mucizesi.

 


(Âl-i İmrân) 3:2
Allah’tır; yoktur ilâh74 O’nun dışında; Hayy’dır371; Kayyûm’dur372.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

371Diri, canlı, hayatta, yaşayan, aktif, durağan olmayan. Bu sıfatla yarattıklarına hayat ve dirilik veren.

372Dik, ayakta, eğilmeyen, çökmeyen. Bu sıfatıyla yarattıklarını ayakta tutan.

 


(Âl-i İmrân) 3:3
İndirdi sana kitabı* hakla/gerçekle; bir musaddıktır140 iki ellerinin arasındakine; ve indirdi Tevrât’ı; ve İncîl’i.

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

*Kur'an'ı.

(Âl-i İmrân) 3:4
Önceden (de) insanlar için bir doğru yola kılavuzu (da); ve indirmişti furkanı259; doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler Allah'ın ayetlerine400; onlaradır şiddetli bir azap; ve Allah Azîz’dir37; Zuntikâm’dır390.

259Ayıran, bölen, yaran. Doğruyu yanlıştan ışın kılıcı gibi ayıran. Kutsal kitapların her biri bir furkandır. Elbette şerefli Kur'an'ımızdır. Kur'an'ı anlayarak okuyanlar ellerine bu ışın kılıcını almış olur.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

400Yüce Allah'ın ayetlerini örtmek, gizlemek.  Ayetleri kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek de kâfirlik etmektir. Kutsal kitapların hükümlerini örten hadis/söylenti kitaplarına tabi olanlar Yüce Allah'ın ayetlerine kâfirlik etmiş olur.  

37Güç yetiren.

 

390İntikam sahibi, öç sahibi.

(Âl-i İmrân) 3:5
Doğrusu Allah'a; gizli kalmaz ona bir şey yerde ve de gökte180.

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 


(Âl-i İmrân) 3:6
O'dur ki şekillendirir sizleri rahimlerde391; nasılsa dilediği; yoktur ilâh74 O’nun dışında ; Azîz’dir37; Hakîm’dir9.
391Babadan DNA taşıyan sperm ve anneden DNA taşıyan yumurtanın birleşmesiyle oluşan, gözle görülemeyen zigottan bir bebeğin şekillenmesi embriyoloji biliminin konusudur. DNA bir bilgi bankası olarak okunur ve mitoz bölünmelerle hücreler çoğalır. Her bir hücre hangi organı oluşturacağının bilgisini Rabbinin kendi içine yerleştirdiği DNA'dan alır. Her bir organ yaratıcının dilediği kadar büyür. Ne çok ne az. Birleşmeden 280 gün sonra rahim içindeki şekillenmiş bebeği doğumla dışarı çıkarır. Anne rahmi Yüce Allah'ın Rahîm sıfatına en güzel örnektir.  

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

 


(Âl-i İmrân) 3:7

O ki indirdi sana kitabı*; ondan (kitaptan) ayetler muhkemlenmiştir392; onlar (muhkemlenmiş ayetler) anasıdır** kitabın*; ve diğerleri (diğer ayetler) müteşabihlerdir90; öyle ki ancak kalplerinde bir eğrilik (olan) kimseler; öyle ki tabi olurlar ondan (kitaptan) müteşabihleşene90; aranandır (o kimse) fitne332; ve (fitneyi) aranandır (o kimse) onun (kitabın) tevilinde401; ve bilir değildir onun (kitabın) tevilini401 Allah ve ilimde derinleşenler/sağlam kök salanlar dışında; derler: "İman47 ettik ona* (kitaba); hepsi Rabbimiz4 katındandır/indindendir"; zikreder/hatırlar değildir mantık sahipleri haricinde.

392Belirli bir hüküm içeren, tevili apaçık ortada olacak şekilde tek bir anlamı işaret eden ayetler.

90Birbirine benzer.

332Ayartarak doğru yoldan saptırmak.401Yorumlamak, mana vermek, anlamlandırmak.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

4Efendi, komuta eden.

*Kur'an.

**Ana yasasıdır. Omurgasıdır.  

 


(Âl-i İmrân) 3:8
"Rabbimiz4! Saptırma kalplerimizi, bizleri doğru yola kılavuzladığın zaman sonrası; ve bahşet bizlere yanından bir rahmet271; doğrusu sen; sensin Vehhâb394."

4Efendi, komuta eden.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

394Bahşeden, bağışlayarak veren.

(Âl-i İmrân) 3:9
"Rabbimiz4! Doğrusu sen bir araya getirensin insanları bir gün* için; şüphe yoktur onda**; doğrusu Allah bozmaz mîâdı395."

4Efendi, komuta eden.

395Bir şeyin yapılması için tanınan süre. Vaat edilen süre. 

*Din günü. Yargılamanın konusunun din olacağı gün/evre/dönem.

**Şüphesiz olarak, kesin olarak gelecektir o gün.


(Âl-i İmrân) 3:10
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler; asla yarar sağlamaz onlara malları; ne de evlatları Allah’tan bir şey; ve işte bunlar; onlardır ateşin yakıtı.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:11
Huyu/alışkanlığı gibidir firavun ailesinin/taraftarlarının ; ve onlardan önceki kimselerin (de); yalanladılar onlar ayetlerimizi195; öyle ki tuttu/yakaladı onları Allah günahlarıyla; ve Allah şiddetlidir akabinde*.

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

*Arkasında, ardında.

(Âl-i İmrân) 3:12
Kâfirlik25 etmiş kimselere de ki : "Mağlup olacaksınız; ve sürülerek haşredilirsiniz556 cehenneme doğru"; ve ne uğursuz/perişan dinlenme yeridir.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

556Toplamak, bir araya getirmek.

(Âl-i İmrân) 3:13
Muhakkak ki oldu sizlere bir ayet287 karşılaşan iki grupta; bir grup katleder Allah yolunda331; ve diğer (grup) kâfirdir25; göz bakışı (-yla) görürler (kâfirler) onları (Allah yolunda olanları) kendilerinin iki misli; ve Allah destekler/arka çıkar kendi yardımıyla dilediği kimseye; doğrusu bundadır mutlak bir ibret; görüş sahipleri için.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:14
Süslendi insanlara şehvetlerin/aşırı arzulamaların sevgisi; kadınlardan ve oğullardan; ve kantarlardan/yığınlardan kantarlı/yığınlı altından ve gümüşten; ve cins atlardan; ve çiftlik hayvanlarından; ve ekinlerden; işte bunlar; metasıdır54 dünya hayatının; ve Allah'ın indindedir/katındadır güzel geri dönüş yeri.

54Sermaye. Yararlanma.


(Âl-i İmrân) 3:15
De ki: "Haber vereyim mi sizlere bunlardan hayırlısını? Rablerinin4 indinde/katında takvalı21 olmuş kimseleredir cennetler; akar onun (cennetin) altından nehirler; ölümsüzlerdir185 orada (cennette); ve (vardır) tertemiz eşler184; ve Allah’tan bir rıza; ve Allah görendir kullarını."

4Efendi, komuta eden.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

184Ezvâcun; ahiret evreninde cinsiyetin mevcut olacağını şerefli Kur'an'dan öğreniyoruz. Cennetlere girmiş olan kimselere verilen, o kimseye özel olan, sadece o kimseyle bağlantı kuran, o kimsenin cinsiyetine uygun olarak verilecek olan varlıklar. Bu varlıklar eşleri olan kimselere sevginin/şefkatin en üst seviyesinde bir bağlantıyla bağlı olacaklardır.      


(Âl-i İmrân) 3:16
Kimseler (ki) derler: "Rabbimiz4! Doğrusu bizler iman47 ettik; öyle ki mağfiret319 et bizlere günahlarımızı; ve sakındır bizleri ateş azabından."

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

319Bağışlama, affetme.


(Âl-i İmrân) 3:17
Sabredenlerdir51; ve sâdıklardır182; ve kanaat398 edenlerdir; ve infak6 edenlerdir; ve istiğfar396 edenlerdir seherlerde397.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

182Doğrular, dürüstler.398Yetinmek. Yüce Allah'ın fazlından/lütfundan aranma/bakınma sonrası Yüce Allah'ın bahşettikleriyle yetinmek. Elindekinden hoşnut olma durumu, yeter bulmak.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

396Mağfiret dilemek, suçlarının bağışlanmasını dilemek.397Fecr, tan yeri, şafak, tam karanlığın Güneş'in ilk ışıklarıyla aydınlanmaya başlamasından Güneş'in kendisinin doğması öncesine kadar geçen zaman. Seher vakti sabah salatı vaktidir. Salat bitiminde Yüce Allah'tan bağışlanma dilemek gereklidir.

 


(Âl-i İmrân) 3:18
Şahit/tanık oldu Allah ki O'dur; yoktur ilâh74 O’nun dışında; ve melekler (de); ve eşitliği ayağa diken/kaldıran ilim sahipleri (de)*; (ki) yoktur ilâh74 O’nun dışında; Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Şahit/tanık oldular.

(Âl-i İmrân) 3:19
Doğrusu Allah'ın indinde/katında din122 İslam’dır218; ve ayrılığa düşmüş değildir kimseler (ki) verildiler kitap*; ancak onlara gelen ilim** sonrasında aralarında bir sınırı aşmadır/ihlaldir; ve kim kâfirlik25 eder Allah'ın ayetlerine353; öyle ki doğrusu Allah seridir/çabuktur hesapta***.

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

353Kutsal kitap.

*Kutsal kitap.

**Kutsal kitabın ilmi, bilimi.

***Hesaplaşmada, hesap görmede.


(Âl-i İmrân) 3:20
Öyle ki eğer hac376 ederlerse sana; öyleyse de ki: "Teslim ettim yüzümü Allah'a; ve bana tabi olmuş kimse (de teslim etti yüzünü Allah'a)"; ve de ki kendilerine kitap verilmişlere135 ve ümmilere277: "Teslim oldunuz mu sizler?"; öyle ki eğer teslim oldularsa öyle ki muhakkak doğru yola kılavuzlandılar; ve eğer yüz çevirdilerse öyle ki sanadır ancak belagat/duyurma399; ve Allah kullarını görendir.
376Delillerle tartışma.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

277Kutsal kitapları anlayarak okumayan ya da okuyamayan. Günümüzde kendilerini müslüman sanan milyarlarca insan kendi dillerinde okuma yazmaya sahip olsalar da Kur'an'a ümmidirler. Kur'an'ı anlamadan yüzünden okuyanların hepsi ümmidir. Kur'an'ın anladığı dilde tercümesini okuyanlar ümmi sınıfına girmezler.  

399Tartışma/hac ancak delillerle yapılır. Dileyen iman eder, dileyen inkar eder. İman etmeyerek sırtını dönenlere yani kâfirlere ya da müşriklere hiçbir şey yapılmaz. Gerçek Kur'an müminlerine düşen ancak bir duyurmadır. Daha fazlası asla değildir. Duyurma dışında insanları zorlamak Kur'an ayetlerini örtmek, ayetlere uymamak, ayetleri yalanlamak demektir.

(Âl-i İmrân) 3:21
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler Allah'ın ayetlerine400; ve katlettiler35 nebileri132 olmaksızın bir hak; ve katlederler35 kimseleri (ki) emrederler eşitliği insanlardan; öyle ki müjdele onlara elim/acıklı bir azabı.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

400Yüce Allah'ın ayetlerini örtmek, gizlemek.  Ayetleri kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek de kâfirlik etmektir. Kutsal kitapların hükümlerini örten hadis/söylenti kitaplarına tabi olanlar Yüce Allah'ın ayetlerine kâfirlik etmiş olur.  

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.


(Âl-i İmrân) 3:22
İşte bunlar; kimselerdir (ki) boşa çıktı amelleri/yaptıkları onların dünyada ve ahirette; ve olmaz onlara yardım edenlerden.
 

(Âl-i İmrân) 3:23
Görmez misin kimseleri (ki) verildiler kitaptan bir nasip*; davet ederler/çağırırlar Allah'ın kitabına**; hükmetmesi için (kitabın) aralarında; sonra yüz çevirir bir fırka/grup onlardan; ve onlardır karşı çıkanlar.

*Kitabı anlayarak okumak, kitaptan bilgi edinmek.

**Kutsal kitaba. Sadece Yüce Allah'ın kutsal kitabına. O'nun astından tamamı zan olan Talmud/Hadis/Söylenti kitaplarına asla!


(Âl-i İmrân) 3:24
İşte bu; onların "Asla temas etmez bizlere ateş adetli/sayılı günler403 dışında" dediklerinden dolayıdır; ve aldattı onları dinlerinde* iftira atar402 olmuş olmaları.
403Ehli kitabın Yüce Allah'a ve resûllerine yapmış oldukları iftirayı kendilerini müslüman sanan ehli sünnet de yapmıştır. Muhammed peygamberin ümmetinden olup da günahlarından dolayı cehenneme girenlerin belirli bir süre sonra cehennemden çıkarak cennete geçecekleri yalanı 'resûl buyurdu ki' yalanıyla uydurulmuştur. Oysa Kur'an tamamen aksini buyurmaktadır. Bir kişi ya cennete girer ya da cehenneme girer. Arası yoktur. Bu evrenlerde ölümsüzler olarak yaşarlar. Cehennemden çıkmak/kaçmak isteyenlerin olacağını ancak dışarı çıkmalarına asla izin verilmeyeceğini şerefli Kur'an'dan öğreniyoruz.402Kutsal kitapların astından olan söylenti/hadis kitaplarıyla (Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzus Sâlihîn vb. ) Yüce Allah'ın bizzat kendisine ve onun resûllerine iftira atmak. Allah'ın adına kutsi hadisler uydurmak. Tamamı zan olan 'Resûl buyurdu ki' sözleriyle resûl adına  uydurulmuş bir din oluşturmak. Sünnet adı altında resûle iftira olan sözlere/hadislere tabi olmak. Mezheplere tabi olmak. Tarikatlara tabi olmak. Sadece Kur'an, sadece kutsal kitap dememek.      

*İftira, zan, yalan, söylenti/hadis temelli uydurulmuş din.

 


(Âl-i İmrân) 3:25
Öyle ki nasıl (olur halleri) bir araya getirdiğimiz zaman onları bir gün için; yoktur şüphe onda; ve tastamam verilir her bir nefsin201 kazandığı; ve zulmedilmez onlara.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Âl-i İmrân) 3:26
De ki: "Allah'ım! Mülkün mâliki/sahibi! Verirsin mülkü dilediğin kimseye; ve çeker alırsın mülkü dilediğin kimseden; ve zenginleştirirsin/güçlendirirsin/yüceltirsin dilediğin kimseyi; ve zillette* bırakırsın dilediğin kimseyi; elindedir senin hayır/iyilik; doğrusu sen; her bir şey üzerine Kadîr’sin177."

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 

*Hor görülmek. Aşağıda olmak.

(Âl-i İmrân) 3:27
Sokarsın geceyi gündüze404; ve sokarsın gündüzü geceye404; ve çıkarırsın diriyi/hayatı ölüden; ve çıkarırsın ölüyü diriden/hayattan405; ve rızıklandırırsın dilediğin kimseyi olmaksızın bir hesap.

404Gündüz ve gecenin ardışık olarak birbirine sokulması Dünya'nın yuvarlak olduğunun ve kendi etrafında döndüğünün bir işaretidir.

Kur'an Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü 1400 sene önceden haber veriyor.

Cansız/ölü olan 31 adet temel atom altı parçacıktan canlı/diri, düşünen, akleden canlılar/varlıklar yaratırsın. Canlı/diri olan varlıkları ölü/cansız olan 31 adet temel atom altı parçacığa geri döndürürsün.


(Âl-i İmrân) 3:28
Edinmez müminler27 kâfirleri25 müminlerin27 astından evliya212; ve kim yapar bunu; öyle ki olmaz (o kimse) Allah’tan bir şeyde*; dışındadır ki sakınırsınız onlardan bir sakınma (-yla); ve hazırlar/uyarır sizleri Allah kendi nefsine406; ve Allah'adır dönüş yeri.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

406Yüce Allah'ın bizzat kendisi, varlığı. Bir uyku veya uyuklama yaşamayan, yorulmayan, sonu ve başı olmayan, daima diri/canlı olan bilinç, varlık.*Allah o kimsenin yanında olmaz.

(Âl-i İmrân) 3:29
De ki: "Eğer gizlerseniz göğüslerinizdekini209 ya da açığa vurursanız onu; bilir onu Allah; ve bilir göklerdekini162 ve yerdekini; Allah her bir şey üzerine Kadîr’dir177.
209Göğüs kafesi içinde bulunan kalpte.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Âl-i İmrân) 3:30
Gün (ki) bulur her bir nefis201 yaptığını hayırdan; hazırlanmış/sunulmuş (olarak); ve kötülükten yaptığını (da); ister (o nefis) keşke olsa onun (nefsinin) arası ve onun (kötülüğün) arasında uzak bir zaman periyodu/dönemi; ve hazırlar/uyarır sizleri Allah kendi nefsine406 (karşı); ve Allah Raûf’tur350 kullarına.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

406Yüce Allah'ın bizzat kendisi, varlığı. Bir uyku veya uyuklama yaşamayan, yorulmayan, sonu ve başı olmayan, daima diri/canlı olan bilinç, varlık.

(Âl-i İmrân) 3:31
De ki: "Eğer olduysanız (ki) seversiniz Allah'ı; öyle ki tabi olun bana408; sever sizleri Allah; ve bağışlar sizlere günahlarınızı"; ve Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.
408Resûle itaat etmek kavramıyla aynı paralellikte bir kavramdır. Resûl=Kur'an'dır. Kur'an=Resûl'dür. Bu ikisinin arası asla ayrılamaz. Resûl sadece Kur'an'a tabi olmuştur. Bir Kur'an vardır bir de peygamberin sünneti vardır demek Yüce Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayırmaktır.  

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Âl-i İmrân) 3:32
De ki: "İtaat76 edin Allah'a ve resûle418"; öyle ki eğer yüz çevirdilerse; öyle ki doğrusu Allah sevmez kâfirleri25.

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:33
Doğrusu Allah saflaştırdı409 Âdem'i; ve Nûh'u; ve İbrahîm ailesini/taraftarlarını; ve İmrân ailesini/taraftarlarını alemler203 üzerine.

409Katıksız, saf, halis hale getirme. Hanif yani tek tanrıcı hale gelmek. Yüce Allah'ın katıksız tek tanrıcı dini olan İslam'a tabi olmak. 2:132 ayetinde "Allah saflaştırdı sizlere dini" buyrulmuştur.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

 


(Âl-i İmrân) 3:34
Zürriyet380 (ki) bir kısmı onun bir kısımdandır; Allah Semî’dir41; Alîm’dir8.
380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

41İşiten.

8Bilen.

 


(Âl-i İmrân) 3:35
Dediği zaman İmrân'ın karısı; "Rabbim4! Doğrusu ben adadım sana karnımdakini; bir hür/serbest (edilmiş olarak); öyle ki kabul et benden; doğrusu sen; sensin Semî41; Alîm8."

4Efendi, komuta eden.

41İşiten.

8Bilen.

 


(Âl-i İmrân) 3:36
Öyle ki ne zaman bıraktı/doğurdu onu* dedi: "Rabbim4! Doğrusu ben bıraktım/doğurdum bir kız*"; -ve Allah bilendir bıraktığını/doğurduğunu (onun)**- "ve olmaz erkek kız gibi; ve doğrusu ben Meryem ismini verdim ona; ve doğrusu ben sığındırırım onu* sana; ve zürriyetini380 (de) onun* racîm411 şeytândan29 "

4Efendi, komuta eden.

380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 411Fırlamış, taş gibi fırlatılmış, fırlatılan taş gibi uzaklaşmış.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

*Dişil zamir ve kız işareti. Meryem'in annesinden doğduğunda dış cinsiyet organlarının tamamen dişil şeklinde görüldüğünü anlarız.

**Yüce Allah'ın büyük bir işaretidir. Yüce Allah tabiri caizse; "siz Meryem'i dıştan kız gibi görseniz de durum sizin sandığınız gibi değil. Meryem genetik olarak 46 XX/46 XY'ye sahiptir. Vücudunda Y kromozomuna sahip hücreler de vardır. Erkek özelliği de taşımaktadır. Ben bilirim onu." buyurmaktadır. 


(Âl-i İmrân) 3:37
Kabul etti onu (Meryem'i) Rabbi4 güzel bir kabulle; ve yetiştirdi (Rabbi) onu (Meryem'i) güzel bir bitki (olarak)*; ve kefil oldu ona (Meryem'e) Zekeriyyâ; her ne zaman girdi onun (Meryem'in) yanına Zekeriyyâ; mihraba/özel alana; buldu (Zekeriyyâ) indinde/yanında onun (Meryem'in) bir rızık; dedi (Zekeriyyâ): "Ey Meryem! Neredendir sana bu?"; dedi (Meryem): "O indinden/katındandır Allah'ın; doğrusu Allah rızıklandırır dilediği kimseyi; olmaksızın bir hesap."

4Efendi, komuta eden.

*Meryem'in bitkiye benzetilmesi onun hem dişil (46 XX) hem de eril (46 XY) kromozomlu hücreleri vücudunda bulundurması nedeniyledir. Bitkiler çiçeklerinde dişil ve eril üreme hücrelerini birlikte bulundurabilir. Meryem'in dış cinsiyet organlarının dişi olduğu gerçek bir hermafrodit olduğunun delilleri Kur'an'da işaret edilmiştir.


(Âl-i İmrân) 3:38
Orada dua80 etti Zekeriyyâ Rabbine4; dedi: "Rabbim4! Bahşet bana yanından iyi bir zürriyet380; doğrusu sen işitensin duayı80.

80Çağırma.

4Efendi, komuta eden.

380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

(Âl-i İmrân) 3:39

Öyle ki nida etti/seslendi ona melekler133; -ve o (Zekeriyyâ) kıyamken143; salât5 ederken mihrapta/özel alanda-; “Doğrusu Allah müjdeler sana Yahyâ'yı; musaddıktır140 Allah’tan bir kelimeye416; ve bir liderdir/önderdir; ve bir kısıtlayandır/sınırlayandır*; ve bir nebidir132 ; iyilerdendir/salihlerdendir.”

 

133Yüce Allah'ın indinde/katında olan; Levh-i Mahfuz'un tamamına erişim yetkisi olan Cibrîl benzeri şerefli varlıklar. Diledikleri şekle dönüşerek Yüce Allah'ın emrini yerine getirirler. Mağara yoldaşlarına zaman yolculuğu yaptıran Rakim yoldaşları; İbrahim, Lut, Zekeriyyâ peygambere ve Meryem'e gelen elçilerdir. 

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

416Buyruğu, emri, hükmü, kararı, 'ol' demesi.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

*Nefsini.

(Âl-i İmrân) 3:40
Dedi (Zekeriyyâ): "Rabbim4! Nasıl olur bana bir gılmân412; ve muhakkak geldi/ulaştı bana ihtiyarlık; ve karım (da) bir kısırdır"; dedi (Allah) "İşte böyledir; Allah faaliyete geçirir dilediğini"

4Efendi, komuta eden.

412Delikanlı. Oğlan.

(Âl-i İmrân) 3:41
Dedi (Zekeriyyâ): "Rabbim4! Yap bana bir ayet287"; dedi (Allah): "Senin ayetin287 konuşmamamdır insanlara üç gün414; haricindedir bir işaret*"; ve zikret/an Rabbini4 çokça; ve tesbih57 et akşamla/aşiyyle ve sabahla/ilk aydınlanmayla/seherle/ibkârla413."

4Efendi, komuta eden.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

414Yaşlı (3:40) olan Zekeriyyâ peygamberin geçici iskemik atak ‘transient ischaemic attack’ (TIA) olayına maruz kaldığını anlıyoruz. Boyundaki şah damarındaki bir pıhtının beyindeki bazı damarları geçici olarak tıkamasına bağlı geçici bir felç durumu gelişir. TIA geçiren bir kişide farklı belirtiler olur. Bunlardan bir tanesi de konuşmanın bozulması veya hiç konuşamamaktır. Ancak TIA geçiren kimselerin bilinci açık olur; el-kol hareketleri ile insanlarla anlaşabilirler. Belirli bir süre sonra damar açılır ve hasta normale döner.

 

Zekeriyyâ peygamber 3 gün boyunca neden konuşamadı? TIA ‘geçici iskemik atak’ ‘Transient ischaemic attack’ ile verilen bir ders.

 

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

413Sabah akşam geçişleri özel olarak vakitlenmediği zaman (örneğin salat vakitleri gibi) sürekliliği işaret eder.

*İşaret ederek, göstererek.


(Âl-i İmrân) 3:42
Ve dediği zaman melekler133: "Ey Meryem! Doğrusu Allah saflaştırdı409 seni; ve temizledi415 seni; ve saflaştırdı409 seni alemlerin203 kadınları üzerine."

133Yüce Allah'ın indinde/katında olan; Levh-i Mahfuz'un tamamına erişim yetkisi olan Cibrîl benzeri şerefli varlıklar. Diledikleri şekle dönüşerek Yüce Allah'ın emrini yerine getirirler. Mağara yoldaşlarına zaman yolculuğu yaptıran Rakim yoldaşları; İbrahim, Lut, Zekeriyyâ peygambere ve Meryem'e gelen elçilerdir. 

409Katıksız, saf, halis hale getirme. Hanif yani tek tanrıcı hale gelmek. Yüce Allah'ın katıksız tek tanrıcı dini olan İslam'a tabi olmak. 2:132 ayetinde "Allah saflaştırdı sizlere dini" buyrulmuştur.

415Pislik olan müşrik dinlerden temizleyerek tek tanrıcı hale getirmesi.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.


(Âl-i İmrân) 3:43

"Ey Meryem! Alçak gönüllü ol/uysal ol Rabbine4; ve secde12 et; ve rükû11 et rükû11 edenlerle birlikte."

 

4Efendi, komuta eden.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 


(Âl-i İmrân) 3:44
İşte bu; haberlerindendir gaybın/bilinmeyenin; vahyettik603 onu sana; ve olmuş değildin onların yanında attıkları zaman kalemlerini hangisi onların kefil olur (diye) Meryem'e; ve olmuş değildin onların yanında hasımlaştıkları/tartıştıkları zaman.
603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

(Âl-i İmrân) 3:45
Dediği zaman melekler133: "Ey Meryem! Doğrusu Allah müjdeler seni kendisinden bir kelimeyle416; ismi onun Mesîh'tir; Meryem oğlu Îsâ; seçkindir dünyada ve ahirette; ve yakınlaştırılanlardandır."

133Yüce Allah'ın indinde/katında olan; Levh-i Mahfuz'un tamamına erişim yetkisi olan Cibrîl benzeri şerefli varlıklar. Diledikleri şekle dönüşerek Yüce Allah'ın emrini yerine getirirler. Mağara yoldaşlarına zaman yolculuğu yaptıran Rakim yoldaşları; İbrahim, Lut, Zekeriyyâ peygambere ve Meryem'e gelen elçilerdir. 

416Buyruğu, emri, hükmü, kararı, 'ol' demesi.

 


(Âl-i İmrân) 3:46
"Ve kelam eder/konuşur insanlara beşikte417 ve orta/olgunluk yaşında; sâlihlerdendir217."

417Îsâ peygamberi doğuran Meryem onu yüklenerek/kucaklayarak toplumuna getirdi. Meryem'in toplumu önünde Îsâ'yı konuşmadan işaret etmesinden anlarız ki Meryem halen doğumda adamış olduğu konuşmama savmında/orucundadır. Bu da bizlere Îsâ peygamberin doğumunun üzerinden henüz sayılı günlerin geçtiğini gösterir. Anlarız ki Îsâ peygamber bir mucize olarak beşikte gerçek anlamda konuşmuştur. 

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.


(Âl-i İmrân) 3:47
Dedi (Meryem): "Rabbim4! Nasıl olur bana bir çocuk; ve asla temas etmez* bana bir beşer"; dedi: "İşte böyledir; Allah yaratır dilediğini; karara bağladığı zaman bir emri; öyle ki ancak der ona: "ol!"; öyle ki olur o."

4Efendi, komuta eden.

*Gramer olarak geniş zaman geldiği için öncesi ve sonrasını da kapsar. Meryem'e bir beşer dokunmadan gebe kalacaktır.

(Âl-i İmrân) 3:48
Ve bildirir* ona (Îsâ'ya) kitabı ve hikmeti303; ve Tevrât'ı** ve İncîl'i**

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

*Bilir yapar onu.

**Tevrât, İncîl ve Kur'an'ın özü Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'dır. Resûllerin dini olmaz.


(Âl-i İmrân) 3:49
Ve bir resûldür418 İsrâîloğullarına197; (der) "ki ben muhakkak geldim sizlere Rabbinizden4 bir ayetle287; ki ben yaratırım sizlere ıslak topraktan kuş şekli gibi (bir şey); öyle ki üflerim onun içine; öyle ki olur bir kuş419 Allah'ın izniyle; ve iyileştiririm doğuştan körü ve cüzzamı/leprayı419; ve diriltirim/canlandırırım ölüleri419 Allah'ın izniyle; ve haber veririm sizlere yediğinizi ve depoladığınızı evlerinizde419; doğrusu bundadır mutlak ayetler237 sizlere; eğer olduysanız müminler27."
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

4Efendi, komuta eden.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

419Îsâ peygamberin göstermiş olduğu mucizeleri.

  • Doğuştan körü ve cüzzamlıyı iyileştirmek.
  • Bu iki hastalığın işaret edilmesi de anlamlıdır. Doğuştan körlüğün en sık nedeni Trahomdur. Doğum esnasında bebeğin gözüne annenin doğum kanalından bir bakteri ('Chlamydia trachomatis') bulaşırsa gözün korneası iltihaplanır ve ışığa geçirgenliğini kaybeder. Bebek doğuştan kör olmuş olur.  Kendiliğinden iyileşmesi asla söz konusu olmaz. Cüzzam/lepra ise 'Mycobacterium leprae' isimli bir bakterinin neden olduğu, bulaşıcı ve kronik bir hastalıktır. Hastaların vücutlarında korkunç bezeler çıkar. Sinir sistemini etkiler. Sinir sistemi tutulumunda modern tedaviye rağmen bile iyileşme olmaz. Sayısız hastalık içinden kendiliğinden iyileşme ihtimali olmayan bu iki hastalığın işaret edilmesi bile Kur'an'ın bir mucizesidir.
  • Islak topraktan kuşu canlı kuşa dönüştürmek ve ölüleri diriltmek.
  • Evrenimiz holografik evren prensibi kapsamında bir üst boyutta bulunan 2D zardaki (Levh-i Mahfuz) bilginin evrenin içine yansımasından oluşur. Matrix filmi gibi düşünülebilir. Yüce Allah Levh-i Mahfuz'da kodlanmış olan kuş şeklindeki ıslak toprak atomlarının kuantum bilgilerini değiştirerek bu atomları canlı bir kuşu oluşturan atomlara dönüştürür. Ölmüş bir insanı tekrar canlandırmak da aynı şekildedir. Bu dönüşümleri ancak evreni yaratan ve evrene bir üst boyuttan müdahale etme yetkisi olan bir varlık yapabilir.

Îsâ'ya verilen bu mucizeler mutlak ki Yüce Allah'ın izni ve yetkisiyle gerçekleşmiştir.

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Âl-i İmrân) 3:50
"Ve bir musaddık140 (olarak) Tevrât’tan iki eliniz arasındakine; ve helal kılmak için sizlere bazısını ki haram kılındı üzerinize421; ve geldim sizlere Rabbinizden4 bir ayetle287; ve takvalı21 olun Allah’a; ve itaat edin bana420."

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

421Resûllerin kendi dinleri olmaz. Kendi helalleri ve kendi haramları olamaz. Nasıl ki kendi mucizeleri olamayacağı gibi. Yüce Allah'ın İslam dini asla değişmez. Ancak dinden şeriat değişebilir. Yahudilere hayvanların iç yağı haram edilmişti. Kur'an bu haramı helal kıldı. Haram ve helal etme yetkisi sadece Yüce Allah'ın uhdesindedir. Sadece kutsal kitapların uhdesindedir. Yüce Allah tarafından tamamı zan olan hadislerin/söylentilere bir yetki verilmemiştir.   

 

4Efendi, komuta eden.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

420Yüce Allah resûllerin getirdiğine yani kutsal kitaplara itaat etmemizi emretmiştir. Kendilerine değil. Îsâ'ya itaat etmemiz de emredilmiştir. Demek ki resûl Muhammed'e itaat etmek onun adına uydurulmuş, tamamı zan olan söylentilere/hadislere itaat etmek değildir. Ehli sünnete tabi olmuş kimseler şunu iyice düşünsün; resûle itaat etmeyi kutsal kitaplar haricinde söylentilere/hadislere itaat olarak algılıyorlarsa Îsâ'nın sünnetine de tabi olmaları gerektiğini bilsinler. Hristiyanlıkta Îsâ adına uydurulmuş birçok söylenti/hadis mevcuttur. Mûsâ adına uydurulmuş Talmud kitabına uymaları gerektiğini bilsinler.     

(Âl-i İmrân) 3:51
"Doğrusu Allah Rabbimdir4; ve Rabbinizdir4; öyle ki kulluk46 edin ona; budur dosdoğru yol."

4Efendi, komuta eden.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Âl-i İmrân) 3:52
Öyle ki ne zaman hissetti Îsâ onlardan küfrü422; dedi: "Kimdir yardımcılar bana; Allah’a doğru423; dediler havariler: "Bizleriz yardımcılar423 Allah’a; iman47 ettik Allah'a; ve şahit/tanık ol (sen) ki bizler müslimiz45."
422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  423Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam dinine yardım etmek. İslam'ı insanlara anlatmak, yaymak, duyurmak, bilgilendirmek. Sadece Kur'an deyip bu yolda yine kitapla yani Kur'an'la mücadele etmek.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     


(Âl-i İmrân) 3:53
"Rabbimiz4! İman47 ettik indirdiğine*; ve tabi424 olduk resûle (Îsâ'ya); öyle ki yaz bizi şahitlerle/tanıklarla** birlikte."

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

424Resûllere tabi olmak onların getirmiş olduğu kutsal kitaplara tabi olmaktır. Kutsal kitapların astından tamamı zan olan söylenti/hadis kitaplarına tabi olmak resûllere tabi olmak değildir. Yahudiler Tevrât'ın astından Talmud söylentilerine tabi oldular. Hristiyanlar da İncîl'i bırakıp hikayelere tabi oldular. Kendilerini müslüman zanneden milyarlarca insan da şerefli Kur'an'ı terk edip onun astından hadis/söylenti kitaplarına tabi olarak müşrik oldular.  

*İncîl'e

**Kutsal kitapların Yüce Allah katından olduğuna ve resûllerin de O'nun elçisi olduğuna tanık olanlar/şahit olanlar.

 


(Âl-i İmrân) 3:54
Ve yanılttılar/aldattılar; ve yanılttı/aldattı Allah (da) (onların yanıltmasını/aldatmasını); ve Allah hayırlısıdır/iyisidir yanıltanların/aldatanların425.
425Kötüye yönelik aldatmaları/yanıltmaları zıt yanıltmalar/aldatmalar yaparak hayra ve iyiliğe dönüştürmesi. Yüce Allah asla kötülük etmez, planlamaz. Her zaman hayır ve iyiliğin kaynağıdır. Aldatma ve yanıltmalara karşı da tepkisiz kalmaz. Onları herkesin (aldatanların ve yanıltanları da) hayrına/iyiliğine olacak şekle dönüştürür.  

 


(Âl-i İmrân) 3:55
Dediği zaman Allah: "Ey Îsâ! Doğrusu ben vefat ettirenim seni; ve yükseltenim seni bana doğru; ve temizleyenim seni kâfirlik25 etmiş kimselerden; ve yapanım sana tabi olmuş kimseleri kâfirlik25 etmiş kimselerin üstünde, kıyamet gününe148 kadar; sonra banadır dönüşünüz; öyle ki hükmederim aranızda kendisinde ihtilafa düşer olduğunuzda."

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 


(Âl-i İmrân) 3:56
Öyle ki kâfirlik25 etmiş kimselere gelince; öyle ki azap ederim426 onlara şiddetli bir azap (-la) dünyada ve ahirette*; ve yoktur onlara hiçbir yardımcı.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

426Yüce Allah azabı hak etmiş nefsi azaptan kurtarmayarak azap eder. Nefis kendine zulmetmiş ve kendine azap etmiştir. Yüce Allah durup dururken bir nefse azap edici asla değildir.  

*Kâfirlik etmiş kimselerin azabı dünyada başlar. Ahirette devam eder.

(Âl-i İmrân) 3:57
Ve iman47 etmiş; ve sâlihâtı18 yapmış kimselere gelince; tastamam verir (Allah) onlara ecirlerini/karşılıklarını; ve Allah sevmez zalimleri257.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Âl-i İmrân) 3:58
İşte böyledir; okuruz onu sana ayetlerden* ve hikmetli427 zikirden78**.

427Hüküm içeren zikir. Hikmetli Kur'an. Kur'an'ın hikmetli olduğunu, hüküm içeren ayetler içerdiğini işaret eder.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

*Kur'an ayetlerinden. Hikmetli zikirle arasındaki 'vav' bağlacı vurgulama amaçlıdır.

**Hikmetli Kur'an'dan.


(Âl-i İmrân) 3:59
Doğrusu Îsâ’nın misali Allah'ın indinde/katında; misali gibidir Âdem'in429; yarattı onu (Âdem'i) turâbinden428; sonra dedi ona: "Ol*!"; ve olur** o.

429Meryem Îsâ'ya bir baba olmadan gebe kalmıştı. Bu durum Meryem'in gerçek bir hermafrodit birey olmasıyla gerçekleşmiştir. Meryem hem 46 XX hem de 46XY hücrelerine sahip bir bireydi. Ayetten anlarız ki Âdem de benzer durumda doğmuştur. Âdem'i doğuran kadının Meryem gibi gerçek bir hermafrodit birey olduğu net bir şekilde anlaşılır.

Îsâ ve Âdem benzeşmesinin matematiksel bir mucizesi daha vardır. Kur'an'da 25 kez Âdem, 25 kez Îsâ kelimesi geçer. Bu da Rabbimizin bir mucizesidir.

 

 

Âdem ve Îsâ’nın durumu: 25 Âdem-25 Îsâ

428Toz. Yıldız tozu. Nötron/Pulsar yani Tarık yıldızlarını oluşturan süpernova patlamalarında uzaya saçılan gaz ve toz bulutları. İnsan yaratılışı için gerekli tüm atomları içeren bu turâbin Güneş sistemimizi oluşturacaktır.

İnsanın topraktan yaratılması; ‘tînin’, ‘turâbin’, ‘salsâlin’ geçişleri; karbon (C12) ve azot (N14) atomları; çıngırdayan/tıngırdayan moleküller; 'turâbin' yıldız tozu.

 


 

*Meryem'in gebe kalmasında da Yüce Allah 'Ol!' demişti. Îsâ Yüce Allah'ın bir kelimesidir. 'Ol!'

**Geniş zaman gelmesi sürecin sürekliliğine bir işaret olabilir.


(Âl-i İmrân) 3:60
Hak/gerçek Rabbindendir4; öyle ki olma kuşkulananlardan.

4Efendi, komuta eden.


(Âl-i İmrân) 3:61
Öyle ki kim hac376 etti sana onda (Kur’an’da) ilimden sana gelenden sonrasında; öyleyse de ki: "Gelin davet edelim oğullarımızı ve oğullarınızı; ve kadınlarımızı ve kadınlarınızı; ve nefislerimizi201 ve nefislerinizi201; sonra beddua edelim; öyle ki yapalım Allah'ın lanetini yalancıların üstüne."
376Delillerle tartışma.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Âl-i İmrân) 3:62
Doğrusu bu mutlak ki onun (Îsâ'nın) hak/gerçek kıssasıdır430; ve yoktur hiçbir ilâh74 Allah dışında; ve doğrusu Allah; O’dur Azîz37; Hakîm9.
430Anlatı, öykü.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Âl-i İmrân) 3:63
Ve eğer yüz çevirdilerse; öyle ki doğrusu Allah bilendir fesatçıları265.

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.


(Âl-i İmrân) 3:64
De ki: "Ey kitap ehli135! Yapışalım bir kelimeye* (ki) aynı seviyededir/farksızdır bizim aramızda ve sizin aranızda; ki kulluk etmeyelim Allah dışında; ve ortak koşmayalım O'na bir şey; edinmesin bir kısmımız bir kısmı Allah'ın astından rabler4; öyle ki eğer yüz çevirdilerse öyle ki deyin: "Şahit/tanık olun ki bizler müslimiz45."

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

4Efendi, komuta eden.

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

*Tek tanrıcı, monoteist, haniflik öğretisi.

(Âl-i İmrân) 3:65
Ey kitap ehli135! Neden hac376 edersiniz İbrahim hakkında; ve indirilmiş değildi Tevrât ve İncîl; ancak ondan (İbrahim’den) sonradır; öyle ki akletmez562 misiniz?

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

376Delillerle tartışma.562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

(Âl-i İmrân) 3:66
Hadi ki sizler; şunlar (ki) hac376 ettiniz onun (İbrahim’in) hakkında sizlerdeki bir ilim/bilgi (-yle); öyle ki neden hac376 edersiniz onun (İbrahim’in) hakkında sizlere bir ilim/bilgi olmayanda; ve Allah bilir; ve sizler bilmezsiniz.
376Delillerle tartışma.

(Âl-i İmrân) 3:67
Olmuş değildi İbrahim bir Yahudi; ne de bir Hristiyan; velakin/fakat olmuştu hanîf117 bir Müslüman431; ve olmuş değildi müşriklerden36.

117Tek tanrıcı, monoteist, Yüce Allah'a şirksiz iman eden. Sadece kutsal kitaplar diyen.

431Müslim (Müslümanlar) kelimesinin tekil hali. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 


(Âl-i İmrân) 3:68
Doğrusu insanların İbrahim'e daha yakını mutlak kimselerdir (ki) tabi oldular ona (İbrahim’e); ve bu nebidir132 (Muhammed); ve kimselerdir (ki) iman47 ettiler; ve Allah velisidir28 müminlerin27.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Âl-i İmrân) 3:69
İstedi kitap ehlinden135 bir tayfa; keşke dalalete128 sürüklesinler* sizleri; ve dalalete128 sürükler değillerdir kendi nefisleri201** dışında; ve değillerdir farkına varırlar/anlarlar**.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

*Sadece Kur'an demekten uzaklaştırıp kendi Talmud benzeri kitaplara tabi etmek. Kendi sapkın yolları olan müşrikliğe sürüklemek.

**Kendi nefislerini saptırırlar. Bu sapkınlıklarının da farkında değillerdir. Talmud kitaplarına gönülden iman ederler. Sapkınlıklarında samimidirler.


(Âl-i İmrân) 3:70
Ey kitap ehli135! Neden kâfirlik25 edersiniz Allah'ın ayetlerine; ve sizler şahit/tanık olursunuz* (da buna).

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Yüce Allah'ın ayetleri olan Tevrât'a tanık/şahit de oldunuz. Helen de oluyorsunuz.

(Âl-i İmrân) 3:71
Ey kitap ehli135! Neden giydirirsiniz hakka/gerçeğe batılı199; ve gizlersiniz hakkı/gerçeği; ve sizler bilirsiniz (de).

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

199Gerçek olmayan, geçersiz, temelsiz, asılsız.

 


(Âl-i İmrân) 3:72
Ve dedi bir tayfa kitap ehlinden135: "İndirilmişe* iman47 edin; iman47 etmiş kimselere karşı gündüzün yüzünde; ve kâfirlik25 edin sonunda (gündüzün); belki onlar dönerler."

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Kur'an.

(Âl-i İmrân) 3:73
"Ve iman47 etmeyin kimse dışında (ki) tabi oldu sizin dininize122"; de ki: "Doğrusu doğru yola kılavuz Allah'ın doğru yola kılavuzlamasıdır"; ki verilir birine misli/benzeri sizlere verilenin* ya da hac376 ederler sizlere Rabbinizin4 indinde/katında; de ki: "Doğrusu fazl202 Allah'ın elindedir; verir onu dilediği kimseye; ve Allah Vâsi’dir297; Alîm’dir8."

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.

376Delillerle tartışma.

4Efendi, komuta eden.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

297Genişleten, enginleştiren, hacim kazandırarak büyüten.

8Bilen.

 

*Tevrat ve İncîl'in.

(Âl-i İmrân) 3:74
Has kılar* rahmetini271 (Allah) dilediği kimseye; ve Allah Zul** Fadlil285 Azîm94'dir286.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

285Fazlalık, bolluk, çokluk; bunları bolca veren.

94Büyük/azametli.

286Çok azametli/büyük fazlalık, bolluk, çokluk sahibi.  

*Özgüler.

**Sahibidir.


(Âl-i İmrân) 3:75
Ve kitap ehlinden135 kimse (ki) eğer emanet edersen ona kantarla/yığınla; getirir/ulaştırır onu sana; ve onlardan kimse (ki) eğer emanet edersen bir dinar; getirmez/ulaştırmaz sana ancak daima/sürekli durursun üzerine onun bir dikilme (-yle); işte bu onların demelerindendir (ki) "yoktur bizlere ümmilerde277* bir yol**"; ve derler Allah'a karşı yalan; ve onlar bilirler (de).

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

277Kutsal kitapları anlayarak okumayan ya da okuyamayan. Günümüzde kendilerini müslüman sanan milyarlarca insan kendi dillerinde okuma yazmaya sahip olsalar da Kur'an'a ümmidirler. Kur'an'ı anlamadan yüzünden okuyanların hepsi ümmidir. Kur'an'ın anladığı dilde tercümesini okuyanlar ümmi sınıfına girmezler.  

*Tevrat ve İncîl'e ümmi olanlar. Yahudiler Yahudi olmayanları 'Goy, Goyim' olarak tanımlamıştır. Akılsız, donuk, aptal, kalpsiz, kaba anlamına gelen aşağılayıcı bir terimdir. 

**Onlarla ortak bir yolumuz olmaz. Allah bizleri onlara karşı yaptıklarımızdan sorumlu tutmaz.


(Âl-i İmrân) 3:76
Evet! Kim tastamam yerine getirdi ahdini187; ve takvalı21 oldu; öyle ki doğrusu Allah sever takva21 sahiplerini.

187Resullerle Yüce Allah’ın yani O’nun kutsal kitaplarının arasını ayırmama. Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı parçalara bölmeme. Resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn gibi insan söylentileriyle/hadislerle, zan içeren kitaplar aracılığıyla resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Resullerle Yüce Allah’ın arası ayrılmışsa bunu birleştirme. Sadece kutsal kitaplara dönme. Sadece Kur’an deme.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Âl-i İmrân) 3:77
Doğrusu kimseler (ki) satarlar Allah'a (olan) ahitlerini198 ve yeminlerini az bir ücrete; işte bunlar; yoktur bir pay onlara ahirette; kelam etmez* onlara Allah; bakmaz** onlara doğru kıyamet günü; ve artırmaz/saflaştırmaz onları; ve onlaradır elim/acıklı bir azap.

198Resullerle Yüce Allah’ın yani O’nun kutsal kitaplarının arasını ayırmama. Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı parçalara bölmeme. Resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn gibi insan söylentileriyle/hadislerle, zan içeren kitaplar aracılığıyla resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Resullerle Yüce Allah’ın arası ayrılmışsa bunu birleştirme. Sadece kutsal kitaplara dönme. Sadece Kur’an deme.

*Konuşmaz, iletişim kurmaz. Resûller göndermez.

**Çağrılarına/dualarına cevap vermez.


(Âl-i İmrân) 3:78
Ve doğrusu onlardan mutlak bir fırka/grup eğip bükerler dillerini* kitaba**; sanmanız için onu (sözü/hadisi) kitaptan**; ve o (söz/hadis) değildir kitaptan**; ve derler o (söz/hadis) Allah'ın indinden/katındandır ; ve (oysa) değildir o (söz/hadis) Allah'ın indinden/katından; ve derler (o sözle/hadisle) Allah'a karşı yalan; ve onlar bilirler (de).

*Dilleriyle söz/hadis söylerler. Kutsal kitaplara alternatif olarak kendi elleriyle yazdıkları sözleri/hadisleri (Talmud vb.) söylerler. Allah adına yalanlar içeren, Allah'ın katındandır dedikleri uyduruk kitapları söylerler. Kendilerine Kur'an verilen kimseler de bu ayete direkt olarak muhataptır. Kur'an'a tabi olduklarını düşünen çoğu kimse Kur'an yerine hadis/söylenti kitaplarını Kur'an'la eş tutmuşlar ve müşrik olmuşlardır. 

**Tevrât'a ve/veya İncîl'e.


(Âl-i İmrân) 3:79
Olmuş değildir bir beşer432 için ki verir ona Allah kitap ve hikmet303; ve nebilik132; sonra der (o beşer) insanlara: "Olun kullar46 bana Allah’ın astından"; velakin/ancak (der o beşer) "Olun Rabbe4 kullar; kitaba* talim433 eder/öğretim yapar olduğunuzla; ve ders434 yapar olduğunuzla"
432İnsanoğlu.

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

4Efendi, komuta eden.

433Kur'an öğretmek, Kur'an öğrenmek. Yüce Allah bizlere Kur'an'ı öğrenip öğretmemizi emretmiştir. Bak. 3:79. Kur'an'a talim etmek onun ayetlerini anlamakla olur. Arapçasını yüzünden anlamadan okumak ve sevap beklemek şeytanın büyük bir tuzağıdır. Kur'an'ı öğretip öğrenmek Yüce Allah'a nasıl kulluk edileceğini öğretir. Bak. 3:79

434Yüce Allah'ın bir emridir. Bak. 3:79. Kur'an ayetlerini analitik olarak incelemek. Ayetler üzerinde derinlemesine düşünmek. Kur'an'ı bir bütün olarak çalışmak. Bir okulda matematik dersi yapar gibi Kur'an dersleri yapmak. Bu derslerde Kur'an öğrenmek, öğretmek. Kur'an çalışmak ayetlerin anlamlarını idrak etmekle olur. Anlamadan Arapçasından yüzünden okumak şeytanın büyük bir tuzağıdır. Kur'an'ı ders olarak çalışmak Yüce Allah'a nasıl kulluk edileceğini öğretir. Bak. 3:79

6:105 ayetinde ayetler üzerinde ders çalışmamız gerektiği resûl Muhammed üzerinden işaretle verilmiştir. Resûl Muhammed'in kalp ve beyin sinir hücrelerine Kur'an indirildi. Bizler ise Kur'an'ı ders çalışarak kalbimize ve beynimize yazmalıyız. 

 

*Kur'an'a.

(Âl-i İmrân) 3:80
Ve emretmez (o beşer) sizlere ki edinin melekleri133 ve nebileri132 rabler435; emreder mi size küfrü422 sizlerin müslim45 olmasından sonra?

133Yüce Allah'ın indinde/katında olan; Levh-i Mahfuz'un tamamına erişim yetkisi olan Cibrîl benzeri şerefli varlıklar. Diledikleri şekle dönüşerek Yüce Allah'ın emrini yerine getirirler. Mağara yoldaşlarına zaman yolculuğu yaptıran Rakim yoldaşları; İbrahim, Lut, Zekeriyyâ peygambere ve Meryem'e gelen elçilerdir. 

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

435Yüce Allah'ın uyarısı asla boşuna değildir. İnsanların nebileri bir zaman Rabler edineceğini bilen Rabbimiz bizleri uyarmaktadır. Îsâ'yı Rab edinen Hristiyanlar olacağını, Muhammedi Rab edinen kimseler olacağına Rabbimiz bilmiştir. Günümüzde sadece Kur'an demeyen, sadece Kur'an'a teslim olmayan ancak kendisine müslümanım diyen herkes müşriktir. Rab kelime anlamı olarak 'efendi' demektir. Peygamber efendimiz/rabbimiz buyurduk ki diye başlayan, tamamı zan olan söylentilere/hadislere tabi olanların tamamı kâfir olmuştur, küfretmiştir.   422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     


(Âl-i İmrân) 3:81
Ve aldığı zaman Allah nebilerin132 mîsâkını281; (dedi Allah): "Mutlak verdiğime sizlere kitaptan ve hikmetten303; sonra geldi sizlere musaddık140 bir resûl418 yanınızdakine*; mutlak iman47 edersiniz ona (resûle); ve mutlak yardım edersiniz ona (resûle)"; dedi (Allah): "İkrar/kabul ettiniz mi ve aldınız mı üzerinize bunu, antlaşmamı?"; dediler: "İkrar/kabul ettik"; dedi (Allah): "Öyleyse tanık/şahit olun; ve ben (de) yanınızdayım şahit/tanık olanlardan."

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Verilen hikmetli kutsal kitaba.


(Âl-i İmrân) 3:82
Öyle ki kim yüz çevirdi sonrasında bunun; öyle ki işte bunlar; onlardır fâsıklar38.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.


(Âl-i İmrân) 3:83
Öyle ki Allah'ın dininden437 gayrisine/başkasına mı bakınırlar? Teslim oldu kimse436 göklerdeki162 ve yerdeki; gönüllü* ve kerhen/gönülsüz**; ve O'na döndürülürler.

437İslam. Sadece kutsal kitaplara teslim olma. Kutsal kitaplar haricinde dinde kaynak kabul etmemek. Kutsal kitaplarda ne varsa uymak. Kutsal kitapların astından hadis/söylenti kitapları edinmemek. Kur'an'ı terk edilmiş bırakmamak.  

436Şerefli Kur'an'da akıllı/bilinçli uzaylı varlıkların/canlıların mevcut olduğu 1400 yıl öncesinden bildirilmiştir. Bu varlıklar öte gezegenlerde 'exoplanets' yaşarlar. Kendi Güneşleri vardır. Sabah ve akşamları vardır. Gölgeleri de vardır. Bu da bizlere maddeden yaratıldıklarını net bir şekilde gösterir.  

 

‘Men’ ‘مَن’ zamirinin bilinçleri olan, akıllı varlıkları işaret etmesi üzerine yapılan bir analiz: Evrenimizde bizden başka yaşayan akıllı/bilinçli varlıklar var mı? Yüce Allah'ın katındaki kimseler kim?

 

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

*İsteyerek.

**İstemeyerek.


(Âl-i İmrân) 3:84
De ki: "İman47 ettik Allah'a; ve üzerimize indirilmişe* ; ve indirilmişe İbrahim'e; ve İsmâîl’e; ve İshâk'a; ve Yakûb'a; ve torunlara; ve verilmişe Mûsâ’ya**; ve Îsâ’ya***; ve nebilere Rablerinden4; fırkalara bölmeyiz/ayırmayız438 arasını birinin onlardan; ve bizler O'na müslimiz45.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

4Efendi, komuta eden.

438Müşrikliği en belirgin ayırıcı tanı testi müşriklerin nebilerden birisinin arasını diğerlerinden ayırmasıdır. Yüce Allah'ın apaçık emri varken bu kimseler nebileri yarıştırırlar. Hristiyanlar Îsâ peygamberi haşa Yüce Allah'ın oğlu hatta kendisi kabul ederler. Meryem'e tanrıyı doğuran unvanı vermeye kalkarlar. Kendilerini müslüman sanan ancak müşrik olan çoğunluksa Muhammed peygamberi haşa Yüce Allah'ın sevgilisi yaparlar. Kur'an'ı anlayarak okumamak ne büyük bir gaflettir.

 

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

*Kur'an'a.

**Tevrat.

***İncîl.


(Âl-i İmrân) 3:85
Ve kim bakındı/aradı İslam'dan218 gayri/başka bir din122; öyle ki asla kabul edilmez ondan; ve o (kimse) ahirette hüsrana uğrayanlardandır.

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.


(Âl-i İmrân) 3:86
Nasıl doğru yola kılavuzlar Allah bir kavmi/toplumu? (ki) kâfirlik25 ettiler imanları47 sonrası; ve şahit/tanık oldular ki resûl418 bir haktır/gerçektir; ve geldi onlara beyanatlar226; ve Allah doğru yola kılavuzlamaz zalimler257 kavmini/toplumunu.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Âl-i İmrân) 3:87

İşte bunlar; cezasıdır onların ki üzerlerinedir laneti280 Allah'ın; ve meleklerin48; ve insanların; topluca.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.


(Âl-i İmrân) 3:88
Ölümsüzlerdir185 orada (cehennemde); hafifletilmez onlardan azap; ve onlar gözetilmezler.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Âl-i İmrân) 3:89
Dışındadır kimseler (ki) tevbe33 ettiler bunun sonrasında; ve ıslah316 oldular; öyle ki doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

33Dönmek, vazgeçmek.

316Düzelmek, iyileşmek.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Âl-i İmrân) 3:90
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler imanları47 sonrası; sonra ziyade ettiler/artırdılar küfrü422; asla kabul edilmez tevbeleri33 onların; ve işte bunlar; onlardır dalalet128 içinde olanlar.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

33Dönmek, vazgeçmek.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(Âl-i İmrân) 3:91
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler; ve öldüler; ve onlar kâfirler25 (olarak); öyle ki asla kabul edilmez birisinden dünya dolusu altın; ve eğer fidye verse bile onu; işte bunlar; onlaradır elim/acıklı bir azap; ve yoktur onlara hiçbir yardımcı.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:92
Asla nail* olmazsınız erdemliliğe444 ta ki infak6 edersiniz sevdiğinizden; ve infak6 ettiğinizi bir şeyden öyle ki doğrusu Allah bilendir onu.
444İnsanın ruhsal olgunluğu, iyi ahlaklı, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı; fazilet.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

*Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, kazanmış, ulaşmış.

(Âl-i İmrân) 3:93
Yiyeceklerin hepsi helal olmuştu İsrâîloğullarına197 -dışındadır haram kılmış olduğu İsrâîl'in445 kendi nefsine201- önceden ki indirildi Tevrât*; de ki: "Öyle ki gelin Tevrât’la; öyle ki okuyun onu**; eğer olduysanız sâdıklar182."

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

445Resûl de olsa bir kimsenin Yüce Allah adına haram ve/veya helal koyma yetkisi asla yoktur. 3:93 ayeti bir delildir.  Yüce Allah'ın Tevrât öncesi İsrâîloğullarına tüm yiyecekleri helal kıldığını anlıyoruz. İsrâîl'in (Yakûb'un) kendi nefsi (sadece kendisi) adına bir şeyi yemediğini, bir şeyi haram kıldığını anlıyoruz.  İsrâîl'in (Yakûb'un) kendisine neyi haram ettiğini ve neden haram ettiğini bilmemiz tam olarak mümkün değildir. Ancak bilmemiz gereken şey vahye muhatap olan insanların İsrâîl'in (Yakûb'un) uygulamasına tabi olmak zorunda olmamalarıdır. İnsanlar sadece vahye muhataptır. Vahy ne emrettiyse ona uyarlar. Tevrât öncesi İsrâîloğulları  tüm yiyecekleri helal olarak yemiştir. İsrâîl'in (Yakûb'un) yaşlı ve hastalıklı olduğunu Kur'an'dan anlıyoruz. Belki de sağlığına kötü geldiği düşündüğü bir şeyi kendisine haram kılmıştır. Bizi ilgilendiren bir şey değildir.  

201Benlik, kişilik, öz varlık.

182Doğrular, dürüstler.

*Tevrât yiyeceklerin tümünün helal olması hükmünü değiştirmiştir. Tevrât'la birlikte yiyeceklerde Yüce Allah tarafından haram kılınanlar olmuştur. Hayvanların iç yağlarının haram edilmesi gibi. Haram-helal kılma yetkisi sadece kutsal kitaplardadır.

**Tevrât'ta İsrâîloğullarına önceden tüm yiyeceklerin helal kılınmış olduğu yazmaktadır. 


(Âl-i İmrân) 3:94

Öyle ki kim uydurdu/türetti402 Allah'a karşı yalan*; sonrasında bunun**; öyle ki işte bunlar; onlardır zalimler257.

402Kutsal kitapların astından olan söylenti/hadis kitaplarıyla (Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzus Sâlihîn vb. ) Yüce Allah'ın bizzat kendisine ve onun resûllerine iftira atmak. Allah'ın adına kutsi hadisler uydurmak. Tamamı zan olan 'Resûl buyurdu ki' sözleriyle resûl adına  uydurulmuş bir din oluşturmak. Sünnet adı altında resûle iftira olan sözlere/hadislere tabi olmak. Mezheplere tabi olmak. Tarikatlara tabi olmak. Sadece Kur'an, sadece kutsal kitap dememek.      

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Helal-haram konusunda kutsal kitaplarda olmayan hükümleri peygamberin sünneti adı altında Yüce Allah'ın emir ve yasaklarıymış gibi sunmak. 

**Kutsal kitapların inmesinden sonra.


(Âl-i İmrân) 3:95
De ki: "Doğru söyledi Allah"; öyleyse tabi olun bir hanîf117 (olan) İbrahim'in milletine; ve olmuş değildi (o) müşriklerden.

117Tek tanrıcı, monoteist, Yüce Allah'a şirksiz iman eden. Sadece kutsal kitaplar diyen.


(Âl-i İmrân) 3:96
Doğrusu evveli/ilki evin446 (ki) kuruldu insanlara Bekke'dekidir; mübarek139 kılınmış ve bir doğru yola kılavuzdur alemlere.

446Kur'an'a göre kendisine kitap indirilen ilk nebi İbrahim'dir. İbrahim'e indirilen bu kutsal kitabın öğrenilmesi ve öğretilmesi için inşa edilen ilk ev. Bu evde insanlar salât ettiler. Vakitli bir şekilde (sabah-akşam) İbrahim'e indirilen kitabı çalıştılar. Ders yaptılar. Tek tanrıcı oldular.  

  

139Bereketli, uğurlu.


(Âl-i İmrân) 3:97
Ondadır beyanlı352 ayetler237; İbrahim'in makamı448 (-nda); ve kim girdi ona (makama), olmuştur o (kimse) emin447; ve Allah’adır (Allah içindir) insanlar üzerine beyt/ev446 haccı327* kimseye (ki) güç yetirebildi onun üzerine bir yol**; ve kim kâfirlik25 etti; öyle ki doğrusu Allah alemlerden Ganiyy’dir106.

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

448İbrahim'in dini öğretisi olan tek tanrıcı din için yaratılış özelliği olan beynin ayağa kalkma/dikelme yeri. Bilincin ayağa kalktığı, dik durduğu yer.

447Emin kelimesi şüphenin ortadan kalktığı durumları işaret eder. Türkçede 'Bunun doğru olduğuna emin misin?' deriz. Sadece kutsal kitap öğretilerinin yapıldığı bu evde olanlar delillerle yapılan hac/tartışma sonrası ikna olarak tek tanrıcı olurlar. Yüce Allah'ın varlığı ve birliği konusunda emin olurlar. Şüpheleri kaybolur. Kutsal kitapların Yüce Allah katından geldiğine kesin emin olurlar. 

446Kur'an'a göre kendisine kitap indirilen ilk nebi İbrahim'dir. İbrahim'e indirilen bu kutsal kitabın öğrenilmesi ve öğretilmesi için inşa edilen ilk ev. Bu evde insanlar salât ettiler. Vakitli bir şekilde (sabah-akşam) İbrahim'e indirilen kitabı çalıştılar. Ders yaptılar. Tek tanrıcı oldular.  

  

327Kur'an ayetlerinin delillerle tartışıldığı, öğrenildiği; belirlenmiş bir mekanda ve zamanda gerçekleştirilen, önceden duyurusu yapılan toplanma, bir araya gelme; kongre.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

106Zengin.

*İbrahim'e indirilen kutsal kitapla. Kur'an'ın özünü içeren.

**Yöntem, ilerleyiş şekli.


(Âl-i İmrân) 3:98
De ki: "Ey kitap ehli135! Niçin kâfirlik25 edersiniz Allah'ın ayetlerine? Ve Allah bir tanıktır/şahittir yaptığınız üzerine."

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:99
De ki: "Ey kitap ehli135! Niçin engellersiniz Allah’ın yolundan336 iman47 etmiş kimseyi? Aranırsınız/bakınırsınız bir eğriliğe; ve sizler şahitlersiniz tanıklarsınız (da); ve Allah gâfil310 değildir yaptıklarınızdan."

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

310Aymaz, bilmez, farkında olmayan.


(Âl-i İmrân) 3:100
Ey iman47 etmiş kimseler! Eğer tabi olursanız bir fırkaya kimselerden (ki) verildiler kitap*; geri çevirirler sizleri imanınızdan47 sonra kâfirlere25.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Kitap ehli.

(Âl-i İmrân) 3:101
Ve nasıl kâfirlik25 edersiniz? Ve sizlere, okunur üzerinize Allah'ın ayetleri389; ve içinizdedir O'nun resûlü*; ve kim tutundu Allah'a; öyle ki muhakkak doğru yola kılavuzlandı; dosdoğru bir yola doğru.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

389Şerefli Kur'an'da 112 numarasız besmele (0. ayet olarak) ve 6234 numaralı ayet olarak toplam 6346 ayet vardır.

*Muhammed.


(Âl-i İmrân) 3:102
Ey iman47 etmiş kimseler! Takvalı21 olun Allah’a; O’nun takvasının21 hakkı (-yla); ölmeyin dışında (ki) ve sizler müslimsiniz45.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     


(Âl-i İmrân) 3:103
Ve tutunun Allah'ın ipine topluca; ve fırkalaşmayın/gruplaşmayın; ve hatırlayın Allah'ın üzerinize (olan) nimetini; olduğunuz zaman düşmanlar/hasımlar; öyle ki birleştirdi (Allah) kalblerinizin arasını; öyle ki sabaha ulaştınız O’nun nimetiyle kardeşler (olarak); ve olmuştunuz ateşten bir hafriyatın/kazının kenarında; kurtardı sizleri (Allah) ondan; işte böyledir; beyan226 eder Allah sizlere ayetlerini389; belki sizler doğru yola kılavuzlanırsınız.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

389Şerefli Kur'an'da 112 numarasız besmele (0. ayet olarak) ve 6234 numaralı ayet olarak toplam 6346 ayet vardır.

(Âl-i İmrân) 3:104
Ve olsun sizlerden bir ümmet/topluluk (ki) davet ederler/çağırırlar hayra doğru; ve emrederler200 marufla291; ve menederler münkerden82; ve işte bunlar; onlardır felaha326 ulaşanlar.

200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.  

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  

326Kurtuluş, başarı.

(Âl-i İmrân) 3:105
Ve olmayın kimseler* gibi (ki) fırkalara/gruplara bölündüler450; ve ihtilafa450 düştüler onlara gelen beyanatlar352 sonrasında; ve işte bunlar; mutlak onlaradır büyük bir azap.
450Kendilerine apaçık beyanlı kutsal kitaplar gelmiş olmasına rağmen onları bırakıp hadis/söylenti kitaplarına tabi olanlar. Yahudiler Tevrât yerine Talmud'a, Hristiyanlar İncîl yerine Pavlov'un eliyle yazdığı masallara, kendilerini müslüman sanan çok sayıda insan da şerefli Kur'an yerine hadis kitaplarına tabi olarak mezheplere bölündüler.

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

*Kitap ehlinden kimseler.

(Âl-i İmrân) 3:106

Gündür (ki) ağarır yüzler; ve kararır yüzler; öyle ki yüzleri kararmış kimselere gelince; (denir:) "Kâfirlik25 mi ettiniz imanınızdan47 sonra?; öyleyse tadın azabı kâfirlik25 eder olduğunuzla."

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Âl-i İmrân) 3:107
Ve yüzleri ağarmış kimselere gelince; öyle ki Allah'ın rahmeti271 içindedirler; onlar orada (cennette) ölümsüzlerdir185.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Âl-i İmrân) 3:108
İşte şunlar; ayetleridir389 Allah’ın; okuruz onu sana hakla/gerçekle; ve Allah arzular/amaçlar değildir alemlere bir zulüm* .
389Şerefli Kur'an'da 112 numarasız besmele (0. ayet olarak) ve 6234 numaralı ayet olarak toplam 6346 ayet vardır. *Acımasızlık, haksızlık.  

(Âl-i İmrân) 3:109
Allah’adır göklerdeki162 ve yerdeki; ve Allah'a doğru döndürülür* emirler351.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

351İş ve oluş. Levh-i Mahfuzdaki (Holografik evren prensibi kapsamında evrenimizi bir üst boyuttan saran 2D zar) rakamlanmış bilginin sicimlere (bak. sicim teorisi) ruh aracılığıyla iletilmesi. Sicimle aldıkları bilgilerle titreşirler ve atom altı parçacıklar oluşur. Evrenimiz ışık hızında çalışan bir 3D yazıcı gibi bilgiden yaratılır, canlanır. *Bir üst boyuttan evrene inen emir/iş ve oluşlar yine bir üst boyuta (Yüce Allah'ın arşına) yükselir. Emir ışık hızındadır.

(Âl-i İmrân) 3:110
Oldunuz insanlar için çıkarılmış hayırlı/iyi bir ümmet305; emredersiniz200 marufla291; ve menedersiniz münkerden82; ve iman47 edesiniz Allah'a; ve eğer iman47 etseydi kitap ehli135; mutlak olurdu bir hayır onlara; onlardandır müminler451; ve ekserisi/çoğu onların fâsıklardır38.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.  

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

451İman etmiş kimselere mümin denir. İman sahibi kimseler demektir. Anlarız ki bu kavram resûllere isnat edilemez. Kişilere isnat edilemez. Sadece kutsal kitaplara tabi olarak tek tanrıcı olmuş kimseler gerçek mümindir. Yüce Allah 3:110 ayetinde bunu işaretini vermiştir. Şerefli Kur'an'a göre kitap ehlinden (başta Yahudiler ve Hristiyanlar olmak üzere kendilerine Kur'an öncesi kitap verilenlerden) azınlık olan kimseler de mümindir. Mümin olmak bir nebiyi ya da resûlü takip etmek değildir. Sadece kutsal kitapları takip etmektir.  

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.


(Âl-i İmrân) 3:111
Asla zarar vermezler sizlere bir eziyet dışında; ve eğer katletseler35 sizleri dönerler sizlere sırtlarını*; sonra yardım edilmezler.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

*Savaşın zorluğuna gelemezler. Sırtlarını dönüp kaçarlar.

(Âl-i İmrân) 3:112
Darp edildi/vuruldu üzerlerine zillet452 bulundukları her nereyse; dışındadır Allah’tan bir ipe453 (tutunmaları) ve insanlardan bir ipe453 (tutunmaları); ve uğradılar Allah’tan bir gazaba; ve darp edildi/vuruldu üzerlerine miskinlik*; işte böyledir**; onların kâfirlik25 eder olmuş olmalarındandır Allah'ın ayetlerine; ve katletmelerindendir35 nebileri132 olmaksızın bir hak; işte böyledir; isyan etmelerindendir; ve sınır aşar olmuş olmalarındandır.
452Alçaklık, aşağılık, hor görülmek.453Yüce Allah'ın ipi onun biricik dini olan İslâm'dır. Sadece kutsal kitaplar demek. Sadece Kur'an demektir. Yüce Allah'ın ipine tutunmuş olan insanlara kulak vermek. Yüce Allah'ın ipine tutunmuş kişileri yönetici belirlemek. Onları hüküm sahibi etmek. Toplumu Yüce Allah'ın ipine tutunmuş kişilerin yönetmesini sağlamak. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

*İmkansızlıktan hareketi kısıtlanmış.

**Yüce Allah'ın kutsal kitaplarına (ayetlerine) kâfirlik etmek, nebileri öldürmek, haksız yere isyan etmek, sınırı aşmak mutlak ki zillet ve miskinlik getirir. 

 


(Âl-i İmrân) 3:113

Kitap ehlinden135 kıyamda143 bir ümmet305 (ki) olmadılar aynı seviyede/farksız (kitap ehlinden diğerleriyle); okurlar (onlar) ayetlerini454 Allah'ın gece zamanları455; ve onlar secde12 ederler.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

455Kur'an'a göre Güneş'in kendisinin ufukta kaybolmasıyla gündüz biter ve gece başlar. Kur'an'da gece kavramı akşamı da içeren bir kavramdır. Güneş'in batması sonrası henüz tam karanlığın çökmediği zaman dilimi akşam olarak işaret edilir. Tam karanlığın çökmesi ise 'gasıkıl leyl' olarak tanımlanır. Akşam salâtı Güneş'in ufuktan kaybolmasıyla başlar ve tam karanlık çökünce biter. Vakitlenmiş salât emrinin ehli kitap için de verildiğini anlamaktayız. Kitap ehlinden bazı müminler Güneş battıktan sonra tam karanlığa kadar (gecenin zamanları) Tevrât'ın ya da İncîl'in ayetlerini anlayarak okumuş, anlayarak çalışmıştır.  

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Âl-i İmrân) 3:114
İman47 ederler* Allah'a ve ahiret gününe; ve emrederler200 marufla291; ve menederler münkerden82; ve seri/çabuk olurlar hayırda; ve işte onlar456; sâlihlerdendir217.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.  

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  

456Kitap ehlinden şirke bulaşmamış, müşrik olmamış yani sadece kutsal kitaplar diyen tek tanrıcı kimseler de vardır.   

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.

*Kitap ehlinden bazı kimseler.


(Âl-i İmrân) 3:115
Ve hayırdan/iyilikten faaliyet yaptıklarına; öyle ki asla kâfirlik* edilmez ona**; ve Allah bilendir muttakileri17.

17Takva sahipleri/Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı her şeyden sakınanlar.

*Örtmek, gizlemek, saklamak.

**Yapılan hayra/iyiliğe.


(Âl-i İmrân) 3:116
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler; asla kazandırmaz onlara malları ve ne de evlatları Allah’tan bir şey; ve işte onlar; ashabıdır/yoldaşlarıdır ateş; onlar orada (cehennemde) ölümsüzlerdir185.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Âl-i İmrân) 3:117
Bu dünya hayatındaki infak6 ettiklerinin misali/benzeri misali/benzeri gibidir bir rüzgar; içindedir onun bir dondurucu; isabet etti (rüzgar) ekinine bir kavmin/toplumun (ki) zulmettiler kendi nefislerine; öyle ki helak etti (rüzgar) onu (ekini); ve zulmetmiş değildir Allah; velakin/fakat kendi nefislerine zulmederler (onlar).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(Âl-i İmrân) 3:118
Ey iman47 etmiş kimseler! Edinmeyin astınızdan (kimseleri) sırdaş; geri durmazlar onlar bir karıştırmaya*; isterler zorlanmanızı/sıkıntıya düşmenizi; muhakkak ortaya çıktı ağızlarından bir nefret; ve göğüslerinde gizlenen daha büyüktür; muhakkak beyan ettik sizlere ayetleri389; eğer olduysanız akleder.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

389Şerefli Kur'an'da 112 numarasız besmele (0. ayet olarak) ve 6234 numaralı ayet olarak toplam 6346 ayet vardır.*Kafa karıştırma. Akıl bulanıklığına neden olma.

(Âl-i İmrân) 3:119
Hadi ki sizler; şunlar (ki) seversiniz onları; ve (oysa) sevmez onlar sizleri*; ve (sizler) iman456 edersiniz kitaba**; hepsine onun (kitabın)***; ve karşılaştıkları zaman dediler (onlar): "İman456 ettik"; ve boş kaldıkları zaman öfkeden ısırdılar sizlere karşı parmak uçlarını; de ki: "Ölün öfkenizle"; doğrusu Allah bilendir göğüslerin zatîne/özüne.

456Kitap ehlinden şirke bulaşmamış, müşrik olmamış yani sadece kutsal kitaplar diyen tek tanrıcı kimseler de vardır.   

*Sizler sevseniz de onlar sizi sevmezler.

**Kutsal kitaba.

***Tüm kutsal kitaplara.


(Âl-i İmrân) 3:120
Eğer dokunsa sizlere bir güzellik; kötülük verir (güzellik) onlara; ve eğer dokunsa sizlere bir kötülük; ferahlarlar onunla; ve eğer sabrederseniz51 ve takvalı21 olursanız; zarar vermez sizlere onların tezgâhları bir şey (-le); doğrusu Allah (onların) yaptıklarını kuşatandır.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Âl-i İmrân) 3:121
Ve sabah erkenden ayrıldığın zaman (sen) ahalinden/ailenden (ki) yerleştirirken müminleri27 mekanlara* katletme35 için**; ve Allah Semî’dir41; Alîm’dir8.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

41İşiten.

8Bilen.

 

*Mevzilere.

**Savaş başlatanlara karşı savaşmak için. 


(Âl-i İmrân) 3:122
Sizlerden iki tayfanın* cesaretlerini kaybetmeye yüz tuttuğu zaman; ve Allah velisidir28 (velisiydi) ikisinin; Allah’a; öyle ki tevekkül79 etsin müminler27.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Aynı işi yapmak için bir araya gelen insan topluluğu.

(Âl-i İmrân) 3:123
Ant olsun yardım etti sizlere Allah Bedir'de457; ve sizler zillet452 içindeydiniz*; öyle ki takvalı21 olun Allah’a; belki sizler şükredersiniz43.

457Müslümanları katletmek için gelen düşmana karşı yapılan savaşın yapıldığı yerin ismi. Yüce Allah perişan haldeki müslümanlara yardım etmiştir.

452Alçaklık, aşağılık, hor görülmek.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

*Zayıf, perişan.

(Âl-i İmrân) 3:124
Dediğin zaman müminlere27; "Asla kâfi gelmez mi sizlere Rabbinizin4  desteklemesi sizleri indirilmiş meleklerden458 üç binle."

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

4Efendi, komuta eden.

468Bu meleklerin evrenimizin bir üst boyutu olan hiperuzayda bulunan şerefli varlıklar olmadıkları anlaşılır. İbrahim peygambere gelen 2 melek Lût kavmini toptan helak edecek felaketi getirmişti. Rakim ashabı/yoldaşları gibi şerefli melekler Levh-i Mahfuz'u kodlayarak mağara yoldaşlarına 3000 Güneş senesi (309 ay senesi) zaman yolculuğu yaptırabilmişti. Bu tarz meleklerin bir tanesi bile Bedir'de düşmanları yerle bir edebilecekken neden binlercesi gereksin? Oysa Bedir savaşında müminleri destekleyen meleklerin sayısını Rabbimiz binlerle ifade etmişti. Bu da bizlere bu meleklerin evrenimiz içindeki melekler olduğunu düşündürür. Evrenimiz içinde sicim 'string' meleklerinin oluşturduğu her şey melek olarak ifade edilebilir. Örneğin bir rüzgar melek olabilir. Bir hortum melek olabilir. Bir yağmur damlası melek olabilir. Bir virüs melek olabilir.

 


(Âl-i İmrân) 3:125
Evet! Eğer sabrederseniz51 ve takvalı21 olursanız; ve gelseler (bile) sizlere birdenbire/fevrice şu (anda); destekler sizleri Rabbiniz4 nişanlı meleklerden beş binle.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

4Efendi, komuta eden.


(Âl-i İmrân) 3:126
Ve yapmış değildir onu Allah; ancak (bir) müjdedir sizlere; ve tatmin olması içindir kalplerinizin onunla; ve yoktur yardım Allah'ın indinden/katından başka; Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Âl-i İmrân) 3:127
Kesmesi içindir kâfirlik25 etmiş kimselerden bir tarafı/kısmı; ya da bastırır onları; öyle ki geri dönerler umutsuzca.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:128
Olmaz sana emirden bir şey459; ya tevbe33 eder (Allah) onlara ya da azap426 eder onlara; öyle ki doğrusu onlar zalimlerdir257.
459Resûllerin emre/işlere müdahale yetkisi asla yoktur. Şefaat yetkisi yoktur. Araya girerek bağışlatma veya affettirme gibi bir yetkileri asla olamaz. Azaptan kurtarma gibi bir yetkileri yada talepleri asla olamaz. 3:128 ayetinde Yüce Allah tevbe etmenin de azap etmeninde sadece kendi uhdesinde olduğunu açık ve net olarak bizlere bildirmektedir.

33Dönmek, vazgeçmek.

426Yüce Allah azabı hak etmiş nefsi azaptan kurtarmayarak azap eder. Nefis kendine zulmetmiş ve kendine azap etmiştir. Yüce Allah durup dururken bir nefse azap edici asla değildir.  

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Âl-i İmrân) 3:129
Ve Allah’adır göklerdeki161 ve yerdeki; mağfiret319 eder dilediği kimseye; ve azap eder dilediği kimseye; ve Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

161Çoklu gökler. Güneş sistemimiz ve onun benzerleri olan sistemler (çok sayıda gezegen atmosferi/gök içerdikleri için). Paralel evrenler (çok sayıda evren/gök içerdikleri için).

319Bağışlama, affetme.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Âl-i İmrân) 3:130
Ey iman47 etmiş kimseler! Yemeyin kat kat katmerli riba383; ve takvalı21 olun Allah’a; belki sizler felaha326 ulaşırsınız.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

383Artırmak, büyütmek, ilave etmek. Borç olarak verilen bir malın artarak, çoğalarak geri alınmasıdır. Örneğin; 10 ekmek borç verildiyse ve süre sonunda geriye 11 ekmek alındıysa bu durumda artan, çoğalan, ilave olan o 1 ekmek riba olur. Dönen mal artmamalıdır. Günümüzde mal yerine çoğunlukla değeri değişken olan para kullanıldığı için kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Örnek; 10 ekmek değerinde olan para süre sonunda yine aynı para olarak geri alınırsa enflasyon nedeniyle paranın değer kaybetmesi sonucu borç veren geri aldığı parayla 10 ekmek alamayacaktır. Örneğin 9 ekmek alabilecektir. Borç verenin 1 ekmek hakkı yenmiş olacaktır. Merkez bankaları yıllık enflasyonun değerini belirler yani paranın değer kaybını belirlerler. O durumda borç para olarak verilecekse enflasyon değerinde paranın artarak geri alınması asla riba olmaz. Aslında malın artması değil korunması söz konusu olur. Ancak enflasyonun üstündeki her değer riba olacaktır. Enflasyon değerinde faiz kesinlikle riba değildir. Ancak faizin ribalaşma durumuna dikkat edilmelidir. Enflasyon üstünde gelir getiren faizlerin enflasyon üstü getirisi riba olmaktadır. 

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

326Kurtuluş, başarı.

(Âl-i İmrân) 3:131
Ve takvalı21 olun ateşe; ki hazırlandı kâfirler için25.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:132
Ve itaat* edin Allah'a ve resûlüne76; belki sizler rahmet271 edilirsiniz.

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

*İndirilen kutsal kitaba. Kur'an'a. Allah'a itaat etmek O'nun emir ve yasaklarını içeren Kur'an dışında asla bir şey değildir. Resûl sadece Kur'an demekteydi.

(Âl-i İmrân) 3:133
Ve seri/çabuk olun Rabbinizden4 bir mağfirete319 doğru; ve bir cennete; genişliği460 onun (cennetin) gökler162 ve yerdir; hazırlandı muttakiler17 için.

4Efendi, komuta eden.

319Bağışlama, affetme.

460Büyük sıçrama 'Big Bounce' teorisine göre içinde bulunduğumuz evren (gökler ve yer) içine çökerek tekillik hali olan saf enerji haline tekrar dönecektir. Bu saf enerjiden yeni bir büyük patlama 'Big Bang' gerçekleşecek ve yeni paralel evrenler yaratılacaktır. Bu evrenlerden bazıları cennet evrenleri olacaktır. Bir tanesi de cehennem evreni olacaktır. Eşit saf enerji nedeniyle yeni evrenlerin genişliği şu an içinde bulunduğumuz evren kadar olacaktır. Fizikle tam uyumlu bir kavram.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

17Takva sahipleri/Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı her şeyden sakınanlar.


(Âl-i İmrân) 3:134
Kimseler (ki) infak6 ederler mutlulukta/refahta ve darlıkta; ve yutarlar öfkeyi; ve affederler insanları; ve Allah sever muhsini294.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.


(Âl-i İmrân) 3:135
Ve kimseler (ki) faaliyet yaptıkları zaman bir fahşâ81 ya da zulmettiler257 kendi nefislerine; hatırladılar (onlar) Allah'ı; öyle ki mağfiret319 dilediler günahlarına; "Ve kimdir Allah’ın dışında (ki) mağfiret319 eder günahlara!"; ve asla ısrar etmezler (onlar) faaliyet yaptıkları üzerine; ve onlar bilirler*.

81Vahşetten/fuhuştan/ahlaksızlıktan.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

319Bağışlama, affetme.

*Bile bile fahşâ içinde olmazlar, bile bile kendilerine zulmetmezler.

(Âl-i İmrân) 3:136
İşte bunlar; cezaları/karşılıkları63 onların bir mağfirettir319 Rablerinden4; ve cennetlerdir (ki) akar altından onu (cennetin) nehirler; ölümsüzlerdir185 orada (cennette); ve ne muhteşemdir ecri/ücreti yapanların*.

63Karşılık, hak edilen.

 

319Bağışlama, affetme.

4Efendi, komuta eden.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

*Sâlihâtı yapanlar.


(Âl-i İmrân) 3:137
Muhakkak geçti sizlerden önce yasalar/kanunlar*; öyleyse dolaşın461 yeryüzünde; öyle ki bakın461 nasıl oldu yalancıların akıbeti**.
4613:137 ayetinde "...geçti sizlerden önce yasalar/kanunlar; öyleyse dolaşın yeryüzünde; öyle ki bakın nasıl oldu yalancıların akıbeti" buyrulmuştur.  Yüce Allah yeryüzünde yaşamış olan eski insanların nasıl tarzlarda yaşadığını görmemiz için yeryüzünde dolaşmamızı emretmektedir. Bu da ancak arkeoloji bilimiyle olur. Arkeoloji, arkeolojik yöntemlerle ortaya çıkarılmış kültürleri, sosyoloji, coğrafya, tarih, etnoloji, antropoloji, nümizmatik, filoloji, gibi birçok bilim dalından yararlanarak araştıran ve inceleyen bilim dalıdır. Sadece kazı yapmak asla değildir. Yüce Allah'ın onların sosyal yaşantılarını da inceleyin buyurması biz gerçek müminler için bir emirdir. Gerçek müminler bilime ilgisiz kalmaz. Her türlü bilimle az çok ilgilenir. Kendisi arkeolog olmasa da arkeologların yapmış olduğu kazılardan çıkan delilleri gezip görür.  

*İnsanoğlu yalan yanlış birçok yasa/kanun uyguladı.

**Sonrası, ardı.


(Âl-i İmrân) 3:138
Bu* bir beyandır226** insanlara; ve doğru yola kılavuzdur***; ve vaazdır/tavsiyedir**** muttakiler17 için.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

17Takva sahipleri/Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı her şeyden sakınanlar.

*Arkeolojik çalışmalardan elde edilen bilgiler.

 

**Delil.

 

***Eski insanların kalıntılarını incelemek derinlemesine düşünen bir insan için doğru yola kılavuz olur.

****Takva sahipleri için arkeolojik deliller/beyanlar bir derstir, tavsiyedir.  


(Âl-i İmrân) 3:139
Ve gevşemeyin; hüzünlenmeyin; ve sizlersiniz âlâlar/daha üstünler; eğer olduysanız müminler27.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Âl-i İmrân) 3:140
Eğer dokunsa sizlere bir yara; öyle ki muhakkak dokundu (o) kavme/topluma (da) onun misli bir yara; ve işte şu; günlerdir (ki) döndürürüz* onu** periyodik olarak insanlar arasında; ve bilindik kılması içindir Allah'ın iman47 etmiş kimseleri; ve edinmesi (içindir) sizlerden şahitler/tanıklar***; ve Allah sevmez zalimleri257.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Sınav gereği toplumlar dalgalanma yaşar. Bazı günler sıkıntı çeker, bazı günler refah içinde olur.  

**Sıkıntılı günü.

***Kendinizin tanık/şahit olması için.


(Âl-i İmrân) 3:141
Ve damıtması/berraklaştırması* içindir Allah'ın iman47 etmiş kimseleri; ve silip gidermesi** (içindir) kâfirleri25.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Fitne/test/deneme/sınav aracılığıyla iman etmiş kimseleri daha da saflaştırmak, damıtmak. Öz haline getirmek.

**Kâfirler bu testi/sınavı/fitneyi geçemez. Başarısız olur. Silinir ve yok olup gider.


(Âl-i İmrân) 3:142
Ya da sandınız (mı) ki girersiniz cennete*; ve bilindik etmeden Allah sizlerden cihat356 etmiş kimseleri; ve bilindik etmeden sabredenleri51.
356Mücadele etmek. Kur’an’da savaş/öldürmek katletmek olarak işaret edilir. Cihat etmek Kur’an’la yapılan mücadeledir. 25:52 ayetinde kâfirlerle karşı en büyük cihadın Kur’an’la yapılması gerektiğini Yüce Rabbimiz apaçık bir şekilde bizlere bildirilmektedir. Kur’an’la cihat eden kimselere de mücahit denir.

 

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

*Cennete girmek mücadele gerektirir; eylem gerektirir. Zorluklara karşı metanetle direnme gerektirir.

(Âl-i İmrân) 3:143
Ant olsun kavuşmanızdan önce ona (ölüme) temenni eder oldunuz ölümü; öyle ki muhakkak gördünüz onu (ölümü); ve sizler bakarsınız*.
*Ölüm anında gözlerin odaklanması kaybolur. Gözler uzaklara boş boş bakar bir hal alır.

(Âl-i İmrân) 3:144
Ve Muhammed değildir bir resûl418 dışında; muhakkak geçti onun öncesinden* resûller418; öyle ki eğer ölür ya da katledilirse geri mi dönersiniz topuklarınız üzerinde?; ve kim geri döner iki topuğu üzerinde; öyle ki asla zarar vermez Allah'a bir şey; ve karşılığını verecek Allah şükredenlerin43.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

*Kur'an'da Muhammed nebi öncesinde yaşamış olan 26 nebinin ismi zikredilir. Bu resûller de bir insandı. Yaşadılar ve öldüler. Bâki olan kutsal kitaplar ve Yüce Allah'tır. 


(Âl-i İmrân) 3:145
Ve olmuş değildir bir nefse201 ki ölür (o nefis) Allah'ın izni dışında; ecellenmiş* bir kitaptır/yazıttır; ve kim ister dünya sevabını464 veririz ona ondan; ve kim ister ahiret sevabını464 veririz ona ondan; ve karşılığını veririz şükredenlerin43.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

464Ödül, mükâfat, karşılık.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

*Belirlenmiş bir süre.

**Karşılığını vermek.

 


(Âl-i İmrân) 3:146
Ve nicedir bir nebiden (ki) katletti35 (o); onun (nebinin) yanındadır birçok rabbânî462; öyle ki gevşemiş değillerdi isabet edene onlara Allah yolunda336; ve zaafa* kapılmış değillerdi; ve boyun eğmiş değillerdi; ve Allah sever sabredenleri51.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

462Sadece Rabba kulluk/kölelik edenler.  336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

*İrade kaybı, güçsüzlük, eksiklik, düşkünlük.

(Âl-i İmrân) 3:147
Ve olmuş değildi onların sözleri; dışında ki dediler: "Rabbimiz! Mağfiret319 et bizlere günahlarımızı ve israfımızı463 emrimizde/işimizde; ve sabitle ayaklarımızı; ve yardım et bizlere kâfirler25 kavmine/toplumuna karşı.

319Bağışlama, affetme.

463Sınır aşmak, normal çizgileri aşmak, savurganlık yapmak, ölçüsüz/dengesiz/uygunsuz aşırılık, haddinden fazla, abartmak. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

 


(Âl-i İmrân) 3:148
Öyle ki verdi onlara Allah dünya sevabını464; ve güzel ahiret sevabını464; ve Allah sever muhsini294.

464Ödül, mükâfat, karşılık.

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.


(Âl-i İmrân) 3:149
Ey iman47 etmiş kimseler! Eğer itaat ederseniz kimselere (ki) kâfirlik25 ettiler; döndürürler sizleri topuklarınız üzere; öyle ki dönersiniz hüsrana uğrayanlara.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:150
Evet! Allah Mevlâ'nızdır68; ve O hayırlısıdır yardımcıların.

68Sahip

 


(Âl-i İmrân) 3:151
Atacağız kalplerine kâfirlik25 etmiş kimselerin terör/korku/panik; şirk71 koştuklarından (dolayı) Allah'a; kendisine* bir sultan/yetki asla indirmediği (-yle); ve sığınakları onların ateştir; ve ne perişandır zalimlerin257 meskeni.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Kutsal kitaplar haricinde dinde hüküm koyucu her şey. Talmud, Pavlus'un yazıları, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn, Kütüb-i Erba’a vb. Yetki sadece Kur'an'dadır.

 


(Âl-i İmrân) 3:152
Ant olsun sadık kaldı sizlere Allah; ve vaadinde (de); süpürüp bozguna uğratıyorken onları O’nun izniyle; ta ki cesaretinizi kaybettiğiniz zamana kadar; ve çekiştiniz emirde; ve isyan ettiniz sizlere gösterdiği sonrasında (Allah'ın) sevdiğinizi; sizlerden kimi arzuluyordu dünyayı; ve sizlerden kimi arzuluyordu ahireti; sonra uzaklaştırdı/çevirdi sizleri onlardan; belalandırmak256 için sizleri; ant olsun affetti sizlerden; Allah Zû Fadli'dir465 müminlere27 karşı.

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 

465Fazlalık, bolluk, çokluk sahibi.  

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Âl-i İmrân) 3:153
Yükseliyorken* sizler; ve dönmüyordunuz** birine; ve resûl çağırıyordu sizleri arkanızdan; öyle ki geri döndü sizlere gam üstüne bir gam; ki (bu) hüzünlenmemeniz içindir sizlerden geçip giden/kayıp kaçan üzerine; ve isabet edene sizlere; ve Allah Habîr'dir466 yaptıklarınıza.
466Haberdar.

*Tepeye, yamaca.

**Yardım etmeye.


(Âl-i İmrân) 3:154

Sonra indirdi sizlere o gamın/o kederin ardından bir güven, bir uyuklama; örttü/sardı bir tayfayı/bir grubu sizden; ve bir tayfa/bir grup, muhakkak ki kaygıyla/endişeyle doldu onların nefisleri; zanda/varsayımda bulunurlar Allah'a hak/gerçek haricinde; cahiliye zannı; derler: “Var mı bize işimizden bir şey? De ki: “Doğrusu emrin/işin tamamı Allah'adır”; gizlerler sana açık etmediklerini nefislerinde; derler: “Şayet olsaydı bize o işten/emirden bir şey, katledilmiş35 olmazdık burada”; de ki: “Şayet olsaydınız evlerinizde; mutlak ortaya çıkardı onlar üzerine yazılmış olan katledilme35 onların yatma yerlerine doğru”; ve test etmesi içindir Allah'ın göğüslerinizdekini; ve berraklaştırıp açığa kavuşturur kalplerinizdekini; ve Allah bilendir göğüslerin zatîni/özünü.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.


(Âl-i İmrân) 3:155
Doğrusu kimseler (ki) yüz çevirdiler* sizlerden; toplanmış iki grubun karşılaştığı gün; ancak zillete452 düşürdüğüdür şeytânın29 (onların) kazandıklarının bir kısmıyla; ant olsun affetti Allah onlardan; doğrusu Allah Gafûr’dur20; Halîm’dir58.
452Alçaklık, aşağılık, hor görülmek.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

20Bağışlayan.

 

58Yumuşak huylu.

*Sizlere katılmadılar. Sırt çevirdiler.

(Âl-i İmrân) 3:156
Ey iman47 etmiş kimseler! Olmayın kâfirlik25 etmiş kimseler gibi; ve (kardeşleri onların) darp ettikleri/vurdukları zaman (ayakları) yerde ya da savaşanlar olan kardeşleri için: "Eğer olsalardı bizim yanımızda ölmüş olmazlardı; ve katledilmiş35 olmazlardı" diyenler (gibi); yapması içindir Allah'ın bunu kalplerinde bir hasret**; ve Allah yaşatır; ve öldürür; ve Allah yaptıklarınız görendir.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

*Sefere çıktıkları.

**Tasa.


(Âl-i İmrân) 3:157
Ve eğer katledilirseniz35 Allah'ın yolunda336 ya da ölürseniz; Allah’tan mutlak bir mağfiret319 ve rahmet271; hayırlıdır topladıklarından.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

319Bağışlama, affetme.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   


(Âl-i İmrân) 3:158
Ve eğer öldüyseniz ya da katledildiyseniz35; mutlak ki  Allah'a karşı haşredilirsiniz556.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

556Toplamak, bir araya getirmek.

(Âl-i İmrân) 3:159
Öyle ki Allah’tan bir rahmetle271 yumuşak davrandın onlara; velev/fakat olsaydın kaba, haşin kalpli; mutlak saçılır/dağılırlardı çevrenden; öyle ki affet onlardan; ve mağfiret319 dile onlara; ve danış467 onlara emirde/işte; öyle ki azmettiğin zaman; öyle ki tevekkül79 et Allah'a doğru; doğrusu Allah sever tevekkül79 edenleri.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

319Bağışlama, affetme.

467Kur'an müminlere şura/danışma temelli bir sistem önermektedir. Diktatör bir adamın kendi seçtiği 3-5 danışmanla toplumu yönetmesi asla işaret edilmemiştir. İlgili ayetlerde 'onlara' zamiri geçtiği için, 'onlara' zamiri içine toplumda yaşayan tek bir birey bile dahil olmak zorunda olduğu için Yüce Allah'ın emrine uyarak toplumdaki her bir bireyin katkı sağlayabileceği bir sistem kurulmalıdır.

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 


(Âl-i İmrân) 3:160
Eğer yardım ederse sizlere Allah; öyle ki olmaz galipler* sizlere; ve eğer terk ederse sizleri; öyle ki kimdir kimse ki yardım eder sizlere O’nun sonrasında; ve Allah'ın üzerine öyleyse tevekkül79 etsinler müminler27.

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Yenen, üstün gelen, başarı kazanan.

(Âl-i İmrân) 3:161
Ve olmuş değildir bir nebiye132 ki aldatır; ve kim aldatırsa gelir aldattığıyla kıyamet günü148; sonra tamamlanır her bir nefse201 kazandığı; ve onlar zulme257 uğratılmazlar.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Âl-i İmrân) 3:162
Öyle ki Allah'ın rızasına tabi olmuş kimse, kimse gibi midir (ki) geri döndü Allah'tan bir hoşnutsuzlukla/öfkeyle; ve sığınağı onun cehennemdir; ne perişan bir varış yeridir.
 

(Âl-i İmrân) 3:163
Onlar* derece derecedir Allah’ın indinde/katında; ve Allah görendir onların yaptıklarını.
*İnsanlar.

(Âl-i İmrân) 3:164
Ant olsun minnet* etti Allah müminlere27 karşı; gönderdiği zaman içlerine bir resûl kendi nefislerinden201; okur onlara O’nun (Allah'ın) ayetlerini; ve arındırır/saflaştırır onları; ve bilindik471 yapar onlara kitabı** ve hikmeti303; ve eğer olmuş olsalar (da) önceden mutlak apaçık bir dalalet128 içinde.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

201Benlik, kişilik, öz varlık.

471Resûller kutsal kitapları bilir yapar; okuyup deklere ederek ayetleri bildirir, ortaya koyar. Bu geçişleri 'öğretir' olarak Türkçeye çevirmek yanlış anlaşılmaya neden olur. Sanki Kur'an ayetleri bilinemez, öğrenilemez, anlaşılamaz olup da ancak resûller onu açıklar gibi bir yanlış anlam ortaya çıkabilir. Bu nedenle kelimenin gerçek anlamı olan 'bilindik yapar' olarak çevrilmesi daha isabetlidir.

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Yapılana karşı kendini borçlu sayma. Bu borca karşılık gereğini yapma.  

**Kutsal kitap.

 


(Âl-i İmrân) 3:165
Ya da ne zaman isabet etti sizlere bir musibet311 (ki) muhakkak isabet ettirdiniz onlara iki mislini onun (musibetin); dediniz: "Neredendir bu (musibet)?"; de ki o (musibet) nefisleriniz201 indindendir/yanındandır; doğrusu Allah her bir şey üzerine Kadîr’dir177.

311Sıkıntı veren.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Âl-i İmrân) 3:166
Ve iki toplanmışın* karşılaştığı gün isabet eden** sizlere; öyle ki izniyledir Allah'ın; ve bilindik kılması içindir (Allah'ın) müminleri.

*Bir araya gelmiş iki grup, ordu.

**Musibet.


(Âl-i İmrân) 3:167
Ve bilindik kılması içindir kimseleri (ki) münafıklık26 ettiler; ve denildi onlara: "Gelin; katledin35 Allah yolunda331 ya da defedin/savın*"; dediler: "Eğer bilseydik bir katletmeyi35; mutlak tabi olurduk sizlere"; onlar o gün küfre422 daha yakındılar; onlarda (olan) imandan47; kalplerinde olmayanı ağızlarıyla diyorlardı; ve Allah daha iyi bilendir gizlediklerini.

26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü. 

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 

422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Savunmada görev alın.

(Âl-i İmrân) 3:168
Kimseler (ki) dediler kardeşleri için ve oturmuşlar (-ken) onlar: "Eğer itaat etselerdi bizlere katledilmiş35 olmazlardı"; de ki: "Öyleyse defedin/savın kendi nefsinizden201 ölümü; eğer olduysanız sâdıklar182."

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

182Doğrular, dürüstler.

(Âl-i İmrân) 3:169
Ve sanma kimseleri ölüler (ki) katledildiler Allah yolunda336; evet! Diridirler; Rableri4 indinde/katında rızıklandırılırlar472.
336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

4Efendi, komuta eden.

472Tek tanrıcılık yolunda katledilenlerin vefat sürecinden hemen sonra Cibrîl gibi, Rakîm yoldaşları gibi elçilerin de bulunduğu Yüce Allah'ın indinde/katında canlanması, orada rızıklandırılması. Bu kimselerin ahiret evreninde gerçekleşecek olan diriliş gününden önce uyandırıldıkları, bilinçlerinin aktif edildiğini anlarız.

(Âl-i İmrân) 3:170
Ferahlayanlardır Allah'ın onlara fazlından202 verdiğine; ve müjdelerler473 kendilerine asla ulaşmamış arkalarından kimseleri ki yoktur bir korku onlara (diye); ve onlar hüzünlenmezler (diye).

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

Allah yolunda katledilen kimselerin Yüce Allah'ın indinde rızıklandırıldığını, diri olduğunu biliyoruz. Anlarız ki bu kimselere henüz kendilerine katılmamış kimseleri müjdeleme yetkisi verilmiştir. Müjdeleme yönteminin nasıl olduğunu ancak Yüce Rabbimiz bilir. Ancak tahmin edebiliriz. Yüce Allah bu kimselerin müjdeli sözlerini henüz vefat etmemiş kimselere bir şekilde bildirmektedir. Görüntü şeklinde, ses duyma şeklinde, hissetme şeklinde olabilir. Bu demek değildir ki bu kimselere Cibrîl gibi, Rakîm ashabı gibi Levh-i Mahfuz'u tekrar kodlama yetkisi verilmiştir.


(Âl-i İmrân) 3:171
Müjdelerler473 Allah’tan bir nimeti ve fazlı202; ve ki Allah zayi* etmez müminlerin27 ecrini (diye).

Allah yolunda katledilen kimselerin Yüce Allah'ın indinde rızıklandırıldığını, diri olduğunu biliyoruz. Anlarız ki bu kimselere henüz kendilerine katılmamış kimseleri müjdeleme yetkisi verilmiştir. Müjdeleme yönteminin nasıl olduğunu ancak Yüce Rabbimiz bilir. Ancak tahmin edebiliriz. Yüce Allah bu kimselerin müjdeli sözlerini henüz vefat etmemiş kimselere bir şekilde bildirmektedir. Görüntü şeklinde, ses duyma şeklinde, hissetme şeklinde olabilir. Bu demek değildir ki bu kimselere Cibrîl gibi, Rakîm ashabı gibi Levh-i Mahfuz'u tekrar kodlama yetkisi verilmiştir.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Yitirmek, kaybetmek.

(Âl-i İmrân) 3:172
Kimseler (ki) cevap verdiler Allah’a ve resûle418; onlara isabet eden yara* sonrasında; onlardan kimseleredir büyük bir ecir/karşılık (ki) güzelleştirdiler** ve takvalı21 oldular.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Bere, incinme, yaralanma.

**Güzel yaptılar.


(Âl-i İmrân) 3:173
Kimselere (ki) dedi onlara insanlar: "Doğrusu insanlar muhakkak ki bir araya geldiler sizlere (karşı); öyleyse haşyet duyun onlara"; öyle ki artırdı (dedikleri) onlara* imanı; ve dediler**: "Yeterlidir Allah bizlere; ve ne muhteşem Vekil’dir."

*Müminlere.

**Müminler.


(Âl-i İmrân) 3:174
Öyle ki geri döndüler bir nimetle Allah’tan ve bir fazl202 ile; asla temas etmiyordu onlara bir kötülük; ve tabi oldular Allah'ın rızasına; ve Allah Zûl Fadlîl Azîm'dir286.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

286Çok azametli/büyük fazlalık, bolluk, çokluk sahibi.  


(Âl-i İmrân) 3:175
Doğrusu işte bundadır (ki) şeytân29 korku/çekince verir475 kendi evliyasına212; öyle ki korku/çekince duymayın onlara; ve korku/çekince duyun474 bana eğer olduysanız müminler27.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

475Kutsal kitapları terk ederek onun astından şeytân öğretileri olan Talmud'a, Pavlus'un el yazmalarına ve Kutubi Sitte benzeri hadis kitaplarına tabi olanlar Yüce Allah'tan değil o öğretilerden korkarlar. O öğretileri harfiyen yerine getirirler. En ufacık bir sapma yapmak istemezler. Aksi durumda derin bir korku ve endişe duyarlar. Oysa Yüce Allah'ın şerefli kutsal kitapları ne diyor diye anlayarak okumazlar bile.

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

474Yüce Allah'ın öfkesine neden olacak işlerden/eylemlerden uzak durmak. Yüce Allah'ın gazabının hak edene karşı (kâfirlik etmiş ve müşrik olmuş kimselere) tecelli edebileceğini bilmek.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

 


(Âl-i İmrân) 3:176
Ve hüzünlendirmesin seni kimseler (ki) acele ederler küfürde422; doğrusu onlar asla zarar vermezler Allah'a bir şey; yapmamak ister Allah onlara ahirette bir pay; ve onlaradır büyük bir azap.
422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

(Âl-i İmrân) 3:177
Doğrusu kimseler (ki) satın aldılar küfrü422 imanla47; asla zarar vermezler Allah'a bir şey; ve onlaradır elim/acıklı bir azap.
422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Âl-i İmrân) 3:178
Sanmasın kâfirlik25 etmiş kimseler ki verdiğimiz uzunca bir süre onlara bir hayırdır nefisleri201 için; doğrusu verdiğimiz uzunca bir süre onlara ziyade etmesi/artırması içindir günahı; ve onlaradır alçaltıcı bir azap.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Âl-i İmrân) 3:179
Olmuş değildir Allah bırakmak için müminleri27 sizlerin üzerinde (olduğunuza) karşı; ta ki ayırır kötüyü iyiden; ve olmuş değildir Allah (ki) görünür eder sizlere gaybı; velakin/fakat Allah seçer resûllerinden418 dilediği kimseyi; öyle ki iman47 edin Allah'a ve resûllerine418 O'nun; ve eğer iman47 ederseniz ve takvalı21 olursanız, öyle ki sizleredir büyük bir ecir/karşılık.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Âl-i İmrân) 3:180
Ve sanmasın kimseler (ki) cimrilik ederler Allah’ın onlara verdiğine kendi fazlından202 (ki) o hayırdır onlara; evet! o (cimrilik ettikleri) şerdir onlara; kıyamet günü148 takılacak boyunlarına onların kendisiyle cimrilik ettikleri; ve Allah’adır göklerin162 ve yerin mirası; ve Allah yaptıklarınıza haberdardır.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 


(Âl-i İmrân) 3:181
Ant olsun işitti Allah kimselerin sözünü (ki) dediler: 'Doğrusu Allah fakirdir; ve bizler ganileriz/zenginleriz'; yazacağız dediklerini ve katletmelerini nebileri olmaksızın bir hak; ve deriz: 'Tadın harlı yanan azabı.'
 

(Âl-i İmrân) 3:182
İşte bu; kademe/kıdem kazandığıdır ellerinizin; ve ki Allah zalim257 olmaz kullarına46.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Âl-i İmrân) 3:183
Kimseler (ki) dediler: 'Doğrusu Allah ahdetti* bizlere ki iman47 etmeyiz bir resûle418; ta ki gelir bizlere bir kurbanla476 (ki) yer onu (kurbanı) ateş'; de ki: 'Muhakkak geldi sizlere resûller418 benden önce; beyanatlarla352 ve dediğinizle**; öyleyse niçin katlettiniz35 onları eğer olduysanız sâdıklar182.'

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  476Yakınlaşma amaçlı sunu, feda edilen.

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

182Doğrular, dürüstler.

*Söz vermek, antlaşma yapmak.

**Sunulan kurbanın yağının yakılarak tüketildiği  tarafından yenildiği bir durumun daha önceden gerçekleşmiş olduğunu anlarız.


(Âl-i İmrân) 3:184
Öyle ki eğer yalanladılarsa seni; öyle ki muhakkak yalanlandı resûller418 senden önce (ki) geldiler beyanatlarla352; ve zeburla477; ve nurlu* kitapla**.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

477Taş/kil yazıt. Kil tabletler. Üzerine çivi yazısı yazılmış ve sonrası pişirilerek taş haline getirilmiş yazıtlar. Anlarız ki kutsal kitaplar öncesi Yüce Allah insanlara üzerinde çivi yazısı olan tabletler göndermiş. Resûller Yüce Allah'tan aldıkları vahyi taş tabletler üzerine yazmışlar. 3:184 ayetinde nurlu kitap öncesi zikredilmesi taş yazıtların parşömenlerden oluşan kitaplardan daha önce gönderildiğini düşündürür.

*Aydınlık veren.

**Kutsal kitaplar.


(Âl-i İmrân) 3:185
Her bir nefis201 tadıcıdır ölümü; ve ancak ki tamamlanır ecirleriniz/karşılıklarınız kıyamet günü148; öyle ki kim itilip uzaklaştırıldı ateşten; ve sokuldu cennete; öyle ki muhakkak başardı (o); ve değildir dünya hayatı aldatan/illüzyon* (bir) meta54 dışında.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

54Sermaye. Yararlanma.

*Holografik evren prensibi kapsamında evrenimiz Levh-i Mahfuz'dan yani evrenimizi bir üst boyuttan saran 2D zardan/membrandan gelen bilginin ışık hızında çalışan bir 3D yazıcı gibi canlanmasıyla gerçek hale gelir. Anlarız ki dünya hayatı, içinde yaşadığımız evren bir illüzyondur.   

(Âl-i İmrân) 3:186
Mutlak belalandırılırsınız256 mallarınızda ve nefislerinizde201; mutlak işitirsiniz çokça bir eziyet/inciten kimselerden (ki) verildiler kitap135 sizlerden önce ve kimselerden (ki) şirk koşarlar71; ve eğer sabrederseniz51; ve takvalı21 olursanız öyle ki doğrusu işte budur azmi gerektiren emirler/işler.

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Âl-i İmrân) 3:187

Ve aldığı zaman Allah kitap verilmiş kimselerin mîsâkını281; "mutlak beyan edersiniz onu insanlara ve gizlemezsiniz onu" (diye) öyle ki attılar onu sırtlarının ardına; ve sattılar onu az bir bedele; öyle ki ne perişandır satın aldıkları.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.


(Âl-i İmrân) 3:188

Sanma kimseleri (ki) ferahlarlar* verildikleriyle/kavuşturulduklarıyla; ve (onlar) severler** ki övülsünler asla faaliyet içinde olmadıklarıyla; öyle ki sanma onları zaferle çıkanlar azaptan; ve onlaradır elim/acıklı bir azap.

*Kendilerine verilen şeylerle asla bir ferahlığa, huzura, başarıya ulaşamazlar.

**İsterler/arzularlar.


(Âl-i İmrân) 3:189
Ve Allah'adır mülkü göklerin162 ve yerin; ve Allah her bir şey üzerine Kadîr’dir177.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Âl-i İmrân) 3:190
Doğrusu göklerin162 ve yerin yaratılışında; ve halife65 olmasında gecenin ve gündüzün (birbirine); mutlak (vardır) ayetler elbâb88 için.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

65Sonrası gelen, halef.

88Akıl ve mantık. Analitik/rasyonel düşünme.


(Âl-i İmrân) 3:191

Kimseler (ki) anarlar Allah'ı dikelenler/ayaktalar (olarak); ve oturan (olarak); ve yanlarına üzerine (olarak); ve fikir yürütürler göklerin162 ve yerin yaratılışına; Rabbimiz4! Yaratmış değilsin bunu boşuna; Subhân'sın7 sen; öyle ki sakındır bizleri ateş azabından.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

4Efendi, komuta eden.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Âl-i İmrân) 3:192
Rabbimiz!4 Doğrusu sen kimi girdirirsin ateşe; öyle ki muhakkak perişan ettin onu; ve yoktur zalimlere257 hiçbir yardımcı.

4Efendi, komuta eden.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Âl-i İmrân) 3:193
Rabbimiz!4 Doğrusu bizler işittik bir nida* edeni (ki) nida* eder imana47 ki iman47 edin Rabbinize4 (diye); öyleyse iman47 ettik Rabbimize4; öyleyse mağfiret319 et bizlere günahlarımızı; ve kâfirlik** et kötülüklerimizi bizlerden; ve vefat ettir bizleri erdemlilerle birlikte.

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

319Bağışlama, affetme.

*Seslenme, çağrı.

**Ört, kapat, gizle.


(Âl-i İmrân) 3:194
Rabbimiz!4 Ve ver vaat ettiğini bizlere; resûllerinin418 üzerine; ve perişan etme bizleri kıyamet148 günü; doğrusu sen bozmazsın vaadi.

4Efendi, komuta eden.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 


(Âl-i İmrân) 3:195
Ve cevap verdi onlara Rableri4 ki ben zayi etmem sizlerden erkek ya da dişi yapanın yaptığını; bir kısmınız bir kısımdandır; öyle ki kimseler (ki) hicret ettiler; ve çıkarıldılar diyarlarından; ve eziyet edildiler benim yolumda336; ve katlettiler35; ve katledildiler35; mutlak kâfirlik25 ederim onlardan kötülüklerine; ve mutlak sokarım onları cennetlere (ki) akar altından nehirler; bir sevaptır464 Allah’ın indinden/katından; ve Allah’ın kendi katındadır güzel sevaplar464.

4Efendi, komuta eden.

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

464Ödül, mükâfat, karşılık.


(Âl-i İmrân) 3:196
Aldatmasın seni kâfirlik25 etmiş kimselerin beldelerde (gezip) dolaşması.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Âl-i İmrân) 3:197
Az bir metadır54; sonra sığınağı onların cehennemdir; ve ne perişan yataktır/dinlenme yeridir.

54Sermaye. Yararlanma.


(Âl-i İmrân) 3:198
Lakin/fakat kimseler (ki) takvalı21 oldular Rablerine4; onlaradır cennetler (ki) akar altından onun nehirler; ölümsüzlerdir185 orada (cennette); bir indirmedir478 Allah’ın indinden/katından; ve Allah indindeki/katındaki bir hayırdır erdemlilere.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

4Efendi, komuta eden.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

478Holografik evren prensibi kapsamında evrenimizin bir üst boyutunda bulunan 2D zardaki/membrandaki bilgi 3D kuantum bilgileri aracılığıyla evreni ışık hızında çalışan bir 3D yazıcı gibi canlandırır. Evreni canlandıran ruh ve emir ışık hızında bir üst boyuttan alt boyuta yani evrene indirilir. Her şey üst boyutlarda bulunan Yüce Allah'ın indinden/katından iner. Anlarız ki 'Big Bounce' Büyük Sıçramayla oluşacak olan cennetler ve cehennem evrenleri paralel evrenler olacak ve yine aynı mekanizmayla yaratılacaklar. Yeni oluşan Levh-i Mahfuz'dan indirilen bilgilerle yaratılacaklar. 

 

 


(Âl-i İmrân) 3:199
Ve doğrusu kitap ehlinden135 mutlak (vardır) kimseler (ki) iman47 ederler Allah'a; ve sizlere indirilmişe*; ve kendilerine indirilmişe**; haşyet53 duyanlardır Allah'a; satmazlar Allah'ın ayetlerini454 az bir bedele; işte bunlar; onlaradır ecirleri/karşılıkları Rableri4 indinde/katında; doğrusu Allah seridir hesap (görmede).

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

4Efendi, komuta eden.

*Kur'an'a.

**Tevrat'a ve İncil'e.


(Âl-i İmrân) 3:200
Ey iman47 etmiş kimseler! Sabredin51; ve yarışın sabırda51; ve bağlanın*; ve takvalı21 olun Allah’a; belki sizler felaha326 ulaşırsınız.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

326Kurtuluş, başarı.*Tutunmak, ayakları yere sağlam basmak.

(Nisâ) 4:1
Ey insanlar! Takvalı21 olun Rabbinize4 O ki yarattı sizleri bir tek nefisten201; ve yarattı ondan* eşini** onun*; ve yaydı ikisinden birçok erkekler ve kadınlar; ve takvalı21 olun Allah’a -O ki sorarsınız/istersiniz O’nunla (adıyla)- ve rahimlere479 (de takvalı olun); doğrusu Allah oldu üzerinize bir Rakîb484.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

4Efendi, komuta eden.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

4794:1 ayetinde Yüce Allah kendisine takvalı olunmasını emretmiştir. Ayette ayrıca rahimlere de takvalı olunması gerektiği net bir şekilde bildirilmiştir. Rahim kelimesine 'akrabalar' gibi anlamlar verilmeye çalışılsa da kelimenin anlamı apaçık ortadadır. Türkçeye de geçmiş olan bu kelimenin anlamı direkt olarak kadınlarda bulunan üreme organı rahimdir. Rahimlere takvalı olmak kadınlara takvalı olmaktır. Kadınlar ve erkekler birbirlerinin giysileridir. Birbirlerini tamamlarlar. Yüce Allah tüm insanlara rahim sahipleri olan kadınların hoşnut olmayacağı işleri yapmamalarını emretmektedir.  484Gözetleyen.

*Dişil zamirle geldiği için ilk yaratılan nefsin dişi olduğu anlaşılır.

**Dişil olan ilk nefisten yaratılan eş de mutlak ki erildir.


(Nisâ) 4:2
Ve verin yetimlere131 mallarını; ve değişmeyin kötüyü iyiyle; yemeyin onların mallarını mallarınıza doğru (katarak); doğrusu o oldu büyük bir günah.

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  


(Nisâ) 4:3
Ve eğer korktunuzsa ki eşitliği sağlayamazsınız yetimlerde*; öyle ki nikâhlayın483 iyi olmuş olanı sizlere kadınlardan** ikişer ve üçer ve dörder***; öyle ki eğer korktunuzsa ki adaleti sağlayamazsınız öyle ki tektir483 ya da malik/sahip olduğudur sağ77 ellerinizin483; işte bu; daha yakındır ki doğru yoldan sapmazsınız.

483Konu 4:3 ayetinde karşımıza çıkar. Ayetin ana konusu nikâh değildir. Ana konu yetimler ve onların eşit bir şekilde ayağa kaldırılmasıdır.  Bu konuya vurguyu 4:129 ayetinde de görürüz. Anlarız ki özel bir durum oluşmuştur. Toplumdaki yetim sayısı muhtemel ki bir savaş sonrası çok sayıda babanın ölmesi sonrası artmıştır. Yetimlerin kadınları olan anneler de geçimlerini sağlayamaz olmuşlardır. Topluma düşen görev bu yetimlerin eşit şekilde ayağa kaldırılmasıdır. Ancak yetimler konusunda eşitliği sağlayamama durumu varsa, bu nedenle bir korku oluşmuşsa şunlar yapılabilir. Dikkat: Şartların oluşması gereklidir.

1. Yetimlerin anneleri olan kadınların ikişer, üçer ve dörder şeklinde nikâhlanması

Yüce Allah 4:129 ayetinde bir erkeğin kadınlar arasında adaleti asla gözetemeyeceğini açık ve net olarak bildirmiştir. Yüce Allah adil olmayacak, adaletsizliğe neden olacak bir şeyi asla emretmez. Çok kadınla evlenmek mutlak ki adaletsizliğe neden olacaktır. Anlarız ki çok özel bir durum söz konusudur. Eşlerini kaybeden, yetim çocuklarıyla ortada kalmış kadınların bir şekilde topluma sağlıkla tekrar kavuşturulması gereklidir. Şüphe yoktur ki en iyi yöntem kadınların kendi rızasıyla tekrar nikâhlanmalarıdır. Ancak ayetten anlarız ki yetimlerin annelerine yetecek sayıda nikâhlanmaya uygun erkek yoktur. Bu nedenle Yüce Allah'ın bu çok özel durumun çözümü için bir erkeğin iki, üç veya dört kadınla aynı anda nikâhlanabilmesine izin verdiği rahatlıkla görülür. Bu demek değildir ki Yüce Allah genel şartlarda çoklu evliliği emretmiştir. Asıl amaç evlenmek olmayıp yetimlere maddi ve manevi destek sağlayacak bir babaya kavuşmaktır.

Mutlak ki bu nikâhlanmalar karşılıklı kabulle olmalıdır. Aksi düşünülemez. 

2. Yetimlerin anneleri olan kadınların tek şekilde nikâhlanması

Özel şartlar altında da olsa çoklu evliliklerin kadınlar açısından adaletsizliğe yok açacağı ortadadır. Bazı erkekler bu adaletsizlik ortamına girmek istemeyebilir. Yüce Allah bu erkeklere sadece bir tek kadınla nikâhlanmalarını tavsiye etmektedir.

3. Yetimlerin anneleri olan kadınları bir antlaşmayla sağ elin malik olduğu kimseler yapmak.

'Mâ meleket eymân' 'Sağ elin malik/sahip olduğu' geçişi asla cariye demek değildir. Seks kölesi anlamına gelen cariye kelimesi Kur'an'da geçmez. Sonradan uydurulmuş bir tanımdır. Bu vezin antlaşmayla/sözleşmeyle üzerinde hak sahibi olunan kimseleri kapsar. Erkek veya kadın olabilir. Örneğin; evsiz barksız kalan göçmen kadınlar ve erkeklerin bir aile yanına bir antlaşmayla/sözleşmeyle verilmesi durumunda o göçmen kimseler 'mâ meleket eymân' olur. Ya da bir antlaşma gereği evde çalıştırılan kadın ve erkekler 'mâ meleket eymân' olur. Özetle; karşılıklı bir antlaşmayla üzerinde hak sahibi olunan kimse demektir. Bu antlaşma bir nikâh/evlilik ahdi asla değildir. Ayetten anlaşılır ki çoklu veya tekli olarak yetimlerin annelerini nikâhlamak istemeyen erkeklere bir başka yol Rableri tarafından önerilmiştir. Bu da bu kadınları yetim evlatlarıyla birlikte bir sözleşmeyle/antlaşmayla evlerine almak ve onların geçimlerini sağlamaktır.

 

 

77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; bir savaş nedeniyle mülteci konumuna düşmüş evsiz kadın ve erkeklerin bir kamu yönetimi aracılığıyla belirli kişilerin kısmî kontrolüne bir sözleşmeyle/antlaşmayla verilmesi. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar. 

 

*Ayetin ana konusu yetimlerdir. Nikâh değildir. Yetimlerin hakları ve ayağa kaldırılmaları konusunda eşitlik esastır.  

**Yetimlerin anneleri olan dul kadınlar.

***Üleştirme, gruplaştırma vezini (mesnâ ve sulâse ve rubâa).


(Nisâ) 4:4
Ve verin kadınlara sadakalarını/mehirlerini485 bir (meşru) hediye (olarak); öyle ki eğer iyilik yaptılarsa sizlere ki bir şey ondan (sadakadan/mehirden); (kendi) nefis201 (-lerinden); öyle ki yiyin onu afiyet (-le); lezzet (-le).

485Kadınların nikâh öncesi kocalarından aldıkları bir güvence niteliğinde değer/karşılık. Günümüzdeki başlık parasına benzetilebilir. Yüce Allah kadınlara bunu bir hak olarak yazmıştır. Kadının kendi isteğiyle mehirden vazgeçme hakkı da vardır.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Nisâ) 4:5
Vermeyin ahmaklara480 mallarınızı ki yaptı Allah sizlere bir kıyam*; ve rızıklandırın onları onda; ve giydirin onları; ve deyin onlara maruf291 bir söz.

480Aklı ermez. Akıl ve bilgi kapasitesi olarak yetersiz.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

*Ayakta/dik durmanızı sağlayan mal.


(Nisâ) 4:6
Belalandırın* yetimleri ta ki ulaştıkları zaman nikâha**; öyle ki eğer farkına varırsanız onlardan bir reşitlik/olgunluk/doğruluk; öyle ki savuşturun*** onlara doğru mallarını; yemeyin onu bir israf (-la) ve bir telaş (-la) ki büyürler (diye); ve kim oldu bir gani/zengin; öyle ki tutsun kendini/sakınsın**** ve kim oldu bir fakir; öyle ki yesin marufla291; öyle ki savurduğunuz*** zaman onlar üzerine mallarını; öyle ki şahit tutun üzerlerine; ve kâfi geldi/yetti Allah bir Hasîb486 olarak.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

486Hesap gören. Hesaplayan.

*Test etmek, denemek.

**Nikâh yaşına geldiklerinde.

***İtmek, uzaklaştırmak.

****Yetimlerin malından uzak dursun.


(Nisâ) 4:7
Erkekleredir bir nasip terk ettiğinden* ana babanın ve akrabaların; ve kadınlaradır bir nasip terk ettiğinden* ana babanın ve akrabaların; azından ondan ya da çoğundan; önceden belirli bir nasip.

*Ölüm nedeniyle kalan miras.

 


(Nisâ) 4:8
Ve hazır olduğu zaman kısmeti yakınlık sahibinin130 ve yetimlerin131 ve miskinlerin113; rızıklandırın onları ondan*; ve deyin onlara maruf291 bir söz.

130Her türlü yakınlık sahibi. Soy yakınlığı, mekan yakınlığı vb.

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  

113Açlık sınırında yaşayan.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

*Mirastan.

(Nisâ) 4:9
Ve haşyet53 duysun kimseler (ki) eğer terk etselerdi* kendilerinin ardından gelen zayıf/perişan bir zürriyet380; korkarlardı onlar üzerine; öyleyse takvalı21 olsunlar Allah’a; ve desinler hedefi tam vuran bir söz.

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Ölüp gitseler.

(Nisâ) 4:10
Doğrusu kimseler (ki) yediler mallarını yetimlerin131 bir zulüm (-le)257; doğrusu yedikleri karınlarında bir ateştir; ve yanacaklar (onlar) çılgın bir alevde.

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Nisâ) 4:11
Vasiyet* eder481 Allah sizlere evlatlarınızda; erkeğedir misli/benzeri iki kadın payı**; öyle ki eğer oldularsa kadınlar iki üzerinde öyle ki onlaradır (kadınlaradır) üçte ikisi (2/3) terk ettiğinin (ölenin); ve eğer olduysa (kadın) tek öyle ki onadır yarısı (1/2); ve ana babasınadır onun (ölenin) ikisinden (ana-baba) her bir tekine altıda biri (1/6) terk ettiğinden (ölenin) eğer olduysa ona (ölene) bir evlat***; öyle ki eğer asla olmazsa ona (ölene) bir evlat**** ve varis oldu ana babası onun (ölenin) öyle ki anasınadır (ölenin) üçte bir (1/3); öyle ki eğer olduysa ona kardeşler öyle ki anasınadır altıda bir (1/6); sonrasındadır bir vasiyetten***** (ki) vasiyet eder (kimse) onunla ya da (sonrasındadır) borç*****; babalarınızı ve oğullarınızı (ki) bilmezsiniz hangisi daha yakındır sizlere faydada/yararda; bir farzdır****** Allah’tan; doğrusu Allah oldu bir Alîm8; bir Hakîm9.

481Kur'an'ın mucizelerindendir. Yüce Allah'ın 4:11, 4:12 ve 4:176 ayetlerinde verdiği veriler üzerinden mirasla ilgili tüm olasılıklar eksiksiz bir şekilde tespit edilir.

 

Kur'an’da miras paylaşımı

Kur'an'a göre miras paylaşımı yapan yazılım için;

Miras Hesapla

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

3En yüce övgü/methetme.

1En yüce merhametli.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Tavsiye eder.

**Erkek kadının payının iki katı oranda pay alır.

***Sadece tek evlat varlığında. Ateistlerin miras ayetlerinde çelişki var diye bilip bilmeden konuşmaları bu kelimeye yanlış anlam veren mealler yüzündendir. Tek evlat varlığında ölenin anne ve babasına 1/6 pay düşer. Evlat sayısı birden fazlaysa bu oran 1/6 olmaz.

****Hiç evladı olmamış. Çocuksuz.

*****Öncelikle borç varsa ödenir. Bir vasiyet bırakılmışsa o da yerine getirilir. Bunlardan sonra kalan miras Yüce Allah'ın tavsiyesine uygun olarak taksim edilir.

******Yüce Allah'ın bu vasiyeti/tavsiyesi müminler üzerinde bir farzdır. Zorunludur.

 


(Nisâ) 4:12
Ve sizleredir yarısı (1/2) eşlerinizin (ölen kadınların) terk ettiğinin eğer asla olmazsa onlara (kadınlara) bir evlat; öyle ki eğer olduysa onlara (kadınlara) bir evlat öyle ki sizleredir dörtte biri (1/4) bıraktıklarından (kadınların); sonrasındadır bir vasiyet (ki) vasiyet ederler (kadınlar) onunla ya da borç (sonrasında); ve onlaradır (kadınlaradır) dörtte biri (1/4) terk ettiğinizden eğer asla olmazsa sizlere bir evlat*; öyle ki eğer olduysa sizlere bir evlat** öyle ki onlaradır (kadınlaradır) sekizde biri (1/8) terk ettiğinizin; sonrasındadır bir vasiyet (ki) vasiyet edersiniz onunla ya da borç (sonrasında); ve eğer olduysa bir erkek (ki) miras bıraktı (ve o) bir kelâle482 ya da bir kadın (ki miras bıraktı ve o bir kelâle); bir erkek ya da bir kız kardeşe (sahipse) öyle ki her bir tekine onlardan (bir erkek ve bir kız kardeşe) altıda birdir (1/6); öyle ki eğer oldularsa bundan çok*** (bir erkek ve bir kız kardeşten daha fazla sayıda erkek ve kız kardeşler) öyle ki onlaradır bir ortaklık üçte birde (1/3); sonrasındadır bir vasiyetten (ki) yapıldı onunla ya da bir borç (sonrasında); dara/sıkıntıya sokmayan bir vasiyettir481 Allah’tan; ve Allah Alîm’dir8; Halîm’dir58.

1En yüce merhametli.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

4Efendi, komuta eden.

8Bilen.

 

482Hiç bir evladı olmamış, alt nesillerde mirasçısı olmayan aynı zamanda eşi, annesi veya babasının en az birisinin de olmaması durumu.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

3En yüce övgü/methetme.

481Kur'an'ın mucizelerindendir. Yüce Allah'ın 4:11, 4:12 ve 4:176 ayetlerinde verdiği veriler üzerinden mirasla ilgili tüm olasılıklar eksiksiz bir şekilde tespit edilir.

 

Kur'an’da miras paylaşımı

Kur'an'a göre miras paylaşımı yapan yazılım için;

Miras Hesapla

 

58Yumuşak huylu.

 

*Hiç evladı olmamış.

**Sadece bir evlat.

 

***Bir erkek ya da bir kız kardeş kelimelerinin sadece bir erkek kardeş ya da sadece bir kız kardeşi işaret ettiğine en büyük delildir. Bu nedenle 'veledun' kelimesi kesinlikle sadece bir evlat olarak anlaşılmalıdır. Evlat sayısı arttığı zaman 'veladun' 'sadece bir evlat' için verilen oranlar kullanılamaz. 

 

 


(Nisâ) 4:13
İşte şu (ki) hudutlarıdır/sınırlarıdır Allah'ın; ve kim itaat eder Allah'a ve resûlüne76; sokar onu (Allah) cennetlere; akar altından nehirler; ölümsüzlerdir185 orada (cennette); ve işte budur büyük başarı/zafer.

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Nisâ) 4:14
Ve kim isyan eder Allah'a ve resûlüne418; ve aşar hudutlarını O’nun (Allah'ın); sokar onu (Allah) bir ateşe; ölümsüzlerdir185 orada (cehennemde); ve onadır alçaltıcı/perişan eden bir azap.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Nisâ) 4:15
Ve kimseler (ki) işlerler fuhuş/fahişelik* kadınlarınızdan487; öyle ki dört şahit getirin onlara karşı sizlerden; öyle ki eğer şahitlik ettilerse; öyle ki tutun/geri durdurun488 onları evlerde**; ta ki tamamlar buluşmasını onlara ölüm***; ya da yapar Allah onlara bir yol****.

487Eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliğini işleyenler. Ayette kadınlarınızdan buyrulduğuna göre muhatap Kur'an'a iman etmiş kimseler ve onların kadınlarıdır. Şahitler için de 'sizlerden' buyrulduğuna göre mutlak ki bu şahitler Kur'an'a iman etmiş 4 kimseden olmalıdır.  Dört şahitle durum tespit edilirse bu kadınlar evlerinde yada özel olarak belirlenen evlerde ev hapsinde tutulur. Yüce Allah'ın onlara bir yol açması olan psikolojik ve tıbbi tedavi yöntemleri uygulanır. Bu tedaviyi istemezlerse ölünceye kadar ev hapsinde kalırlar. Tedaviyi kabul ederlerse ev hapsi sonlandırılır. 

488Kadınlar için; 

Ev hapsi. Psikolojik ve tıbbi tedaviyi (Yüce Allah'ın yolu) kabul etmezlerse ölünceye kadar ev hapsi devam eder.

Yüce Allah'ın yolu olan bilimsel tedaviyi kabul ederlerse ev hapsi sonlanır.

Erkekler için;

Hayatlarını zorlaştırıcı eziyet faaliyetleriyle bilimsel tedaviye zorlamak.

Tedaviyi kabul ederlerse faaliyetlere son vermek.

Kadın ve erkeklerin eş cinsel fahişeliklerine karşı verilen önlemler neden farklı?

Eş cinsellik erkeklerde kadınlarda olduğundan çok daha sıktır. Bunun nedeni anne karnında bulunan erkek bebeğin annenin hormonlarından daha fazla oranda olumsuz etkilenmesindendir. Kız bebeklerde bu durum bir soruna neden olmaz. Kadınların eş cinsel fahişeliği erkeklerin eş cinsel faaliyetlerine göre daha fazla sınırı aşmadır. Çünkü organik ve hormonsal olarak eş cinsel olmalarını gerektirecek hiç bir hormonsal neden yoktur. Tamamen psikolojik bir hastalıktır. Oysa eş cinsel erkeklerde durum daha farklıdır. Hormonsal etkilerin de rolü vardır. Psikolojik etki daha azdır. Bu nedenle eş cinsel erkeklere sadece 'eziyet uygulaması' verilirken eş cinsel kadınlara daha büyük bir ceza olan ölünceye kadar ev hapsi verilmiştir. 

 

*Eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliği.

**Ev hapsi uygulaması yapın.

***Eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliğini bırakma niyetleri yoksa ölünceye kadar ev hapsinde kalırlar. Hiç kimse bunu yapmayacağı için eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliğinden vazgeçmek tek yoldur. Psikolojik ve tıbbi tedaviyle Yüce Allah onlara bir tedavi yolu açabilir.

***Tevbe ederek eş cinsel (lezbiyenlik) fahişeliği açısından tedavi olurlarsa ev hapsi sonlandırılır.  


(Nisâ) 4:16

Ve iki erkek kimse (ki) işledi ikisi onu (eş cinsel fahişeliğini) sizlerden; öyleyse eziyet edin* ikisine488; öyle ki eğer tevbe33 ettilerse ikisi; ve düzelttilerse** ikisi; öyle ki dönün ikisinden; doğrusu Allah oldu bir Tevvâb191; bir Rahîm2.

 

488Kadınlar için; 

Ev hapsi. Psikolojik ve tıbbi tedaviyi (Yüce Allah'ın yolu) kabul etmezlerse ölünceye kadar ev hapsi devam eder.

Yüce Allah'ın yolu olan bilimsel tedaviyi kabul ederlerse ev hapsi sonlanır.

Erkekler için;

Hayatlarını zorlaştırıcı eziyet faaliyetleriyle bilimsel tedaviye zorlamak.

Tedaviyi kabul ederlerse faaliyetlere son vermek.

Kadın ve erkeklerin eş cinsel fahişeliklerine karşı verilen önlemler neden farklı?

Eş cinsellik erkeklerde kadınlarda olduğundan çok daha sıktır. Bunun nedeni anne karnında bulunan erkek bebeğin annenin hormonlarından daha fazla oranda olumsuz etkilenmesindendir. Kız bebeklerde bu durum bir soruna neden olmaz. Kadınların eş cinsel fahişeliği erkeklerin eş cinsel faaliyetlerine göre daha fazla sınırı aşmadır. Çünkü organik ve hormonsal olarak eş cinsel olmalarını gerektirecek hiç bir hormonsal neden yoktur. Tamamen psikolojik bir hastalıktır. Oysa eş cinsel erkeklerde durum daha farklıdır. Hormonsal etkilerin de rolü vardır. Psikolojik etki daha azdır. Bu nedenle eş cinsel erkeklere sadece 'eziyet uygulaması' verilirken eş cinsel kadınlara daha büyük bir ceza olan ölünceye kadar ev hapsi verilmiştir. 

 

33Dönmek, vazgeçmek.

191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Hayatlarını zorlaştıracak, sıkıntıya sokacak önlemler alın.

**Psikoloji ve tıbbi tedaviyle düzelme.


(Nisâ) 4:17
Ancak Allah'ın üzerine (olan) tevbe33 kimseler içindir (ki) yaparlar kötülük cahillikle489; sonra tevbe33 ederler yakından*; öyle ki işte bunlar; tevbe33 eder Allah onların üzerine; ve oldu Allah bir Alîm8; bir Hakîm9.

33Dönmek, vazgeçmek.

489Bilgisiz, bihaber, bilinçsizlik, farkındalığı olmayan.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*İçtenlikle, yakın bir zamanda. 


(Nisâ) 4:18
Ve olmadı kimseler için tevbe33 (ki) yaparlar kötülükler; ta ki hazır olduğu zaman birine onlardan ölüm; dedi: "Doğrusu ben tevbe33 ettim şu anda"; ve olmaz (bir tevbe) kimselere (ki) ölürler ve onlar kâfirlerdir25; işte bunlar; hazırladık onlara elim/acıklı bir azap.

33Dönmek, vazgeçmek.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Nisâ) 4:19
Ey iman47 etmiş kimseler! Helal olmaz sizlere ki varis olursunuz kadınlara bir zorlama (-yla)*; zorlaştırmanız/sorun yaratmanız (da) onlara (helal olmaz); alıp gitmek için bir kısmıyla kendilerine verdiğinizi**; dışındadır ki işlerler apaçık fahişelik; ve iç içe geçmiş/müşterek şekilde geçinin onlarla marufla291; öyle ki eğer hoşlanmadınızsa onlardan*** öyle ki belki de ki hoşlanmadığınız bir şeyi; ve yapmıştır Allah onda çokça bir hayır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

*Kadınların mallarına zorla varis olunamaz. Haramdır. Erkekler gibi kadınlar da ölmeden önce diledikleri şekilde vasiyet bırakma hakkına sahiptir. Vasiyet bırakmadan vefat gerçekleşirse 4:11, 4:12 ve 4:118 ayetleri devreye girer. Şüphesiz ki erkeklerde de durum aynıdır. 

**2:229 ayetinden anlarız ki kadın boşanmak istemişse evliliğin başında almış olduğu mehri boşanacağı kocasına geri vermelidir. Bu fidye ödemesi, evlilikten kendisini kurtarma karşılığıdır. Boşanmak isteyen kadının verdiği fidyeyi erkeğin almasında bir günah yoktur. İşte kadınların evlilik hakkı olarak verilen sadakaların/mehirlerin bir kısmını geri almak için geçimsizlik yaratarak kadınları kendi istekleriyle boşanmaya zorlamak helal değildir.

***Fahişelik haricindeki hoşa gitmeyen durumlarda bile geçinmek için her türlü özveri gösterilmelidir. Yüce Allah hoşa gitmeyen şeylere de çokça bir hayır, iyilik koymuş olduğunu bildirmektedir.  

 


(Nisâ) 4:20
Ve eğer kastettinizse/amaçladınızsa bir eş değişikliğine bir eş yerine*; ve vermiş (olsanız da) birine onlardan kantar (-la)**; öyle ki edinmeyin ondan** bir şey; edinir misiniz (ondan) kara çalarak*** ve (edinir misiniz) apaçık bir günah****?

*Boşanılacak olan eş.

**Yığınla. Çok miktarda sadaka/mehir.

***Fahişelik yaptığı iftirasında bulunarak kadınlardan verilen sadaka/mehirleri geri istemek.

****Bir kadına iftira atmak apaçık bir günahtır.


(Nisâ) 4:21
Ve nasıl edinirsiniz onu*; ant olsun sıkı fıkı oldunuz bir kısmınız bir kısma karşı; ve edindiler (kadınlar) sizlerden bir misak/söz/antlaşma** kalın bir bağlama (-yla)***.

*Kadına verilmiş olan sadaka/mehir.

**Evlilik sözleşmesi/antlaşması.

***Anlarız ki bir kadın ve erkeğin nikâhlanması her iki tarafı da bağlayan güçlü/sağlam bir bağla olmalıdır. Mut'a nikâhı gibi ücret karşılığı bir günlük ilişkileri meşru hale getirenler fahişeliği Yüce Allah'ın tertemiz bağı olan nikâhla karıştırmaktadırlar.


(Nisâ) 4:22
Nikâhlamayın491 nikâhladığını* babalarınızın/atalarınızın** kadınlardan; dışındadır geçmişte olan***; doğrusu o oldu bir fahişelik490; ve nefret; ve kötü bir yol.

4914:22, 4:23 ve 220 ayetlerinde Yüce Rabbimiz bizlere açık ve net olarak nikâhlanmanın haram olduğu durumları açık ve net olarak bildirmiştir.

4:22'de; bir erkek için nikâh şunlara haramdır;

  1. Kadınlara ki (erkeğin) öz olarak babasının, baba tarafından dedesinin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuşlar; kadınlara ki (erkeğin) öz olarak ana tarafından dedesinin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) karıları olmuşlar.

4:23'de; nikâh şunlara haramdır;

  1. Öz anaya, öz ana tarafından anneanneye (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir), öz baba tarafından babaanneye (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir).
  2. Öz kızlara; öz kız torunlara (ve bu şekilde yeni nesillere ilerletilebilir).
  3. Kız kardeşlere.
  4. Halalara ve teyzelere.
  5. Öz kız yeğenlere.
  6. Süt analara.
  7. Süt ananın kızlarına, süt kardeşlere.
  8. Kadının önceki evliliğinden olan ve yeni kocanın himayesine giren üvey kızlara. Kadınla cinsel birleşme olmadan bir boşanma gerçekleşmişse bu kızlarla evlenmek haram değildir.
  9. Öz oğulların, öz torunların (ve bu şekilde yeni nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuş kadınlara.
  10. Kız kardeşlerle aynı anda evli olmak.

2:220'de nikâh şunlara haramdır;

Ailenin bir üyesi olarak aileye karışan yani evlat edinilen kızlara. Rabbimiz evlatlık edinilen kız ve erkeklerin artık kardeş olduklarını açıkça bildirmiştir. 4:23'de bildirildiği üzere kardeşlerle evlenmek haramdır. 

490Sınırı aşmak. Evrensel kabuller olan marufun dışına çıkmak.

*Geçmiş zaman kipiyle geldiği için bir kez bile nikâhlanma yasağı aktif hale getirir. 

**Öz babanın, öz baba tarafından dedenin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuş olanlar. Öz ana tarafından dedenin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuş olanlar.

***Ayet inmeden önce böyle bir yasağın olmadığı anlaşılmaktadır. Ayet öncesi gerçekleşmiş bu tarz nikâhlar aynen devam edecektir.


(Nisâ) 4:23
Haram kılındı491 sizlere analarınız; ve kızlarınız; ve kız kardeşleriniz; ve halalarınız; ve teyzeleriniz; ve erkek kardeş kızları; ve kız kardeş kızları; ve sizleri emzirmiş (olan) analarınız; ve sütten (olan) kız kardeşleriniz; ve karılarınızın anaları; ve kendileriyle duhul/cinsel birleşme gerçekleştirdiğiniz karılarınızdan (gelen) himayenizdeki üvey kızlarınız; öyle ki eğer asla olmazsanız duhul/cinsel birleşme yaşamış onlarla*; öyle ki olmaz bir günah üzerinize; ve helalleri oğullarınızın kimselerdir (ki) sulblerinizdendir**; ve ki bir araya getirmeniz iki kız kardeş arasını; dışındadır mutlak geçen; doğrusu Allah oldu bir Gafûr20; bir Rahîm2.

4914:22, 4:23 ve 220 ayetlerinde Yüce Rabbimiz bizlere açık ve net olarak nikâhlanmanın haram olduğu durumları açık ve net olarak bildirmiştir.

4:22'de; bir erkek için nikâh şunlara haramdır;

  1. Kadınlara ki (erkeğin) öz olarak babasının, baba tarafından dedesinin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuşlar; kadınlara ki (erkeğin) öz olarak ana tarafından dedesinin (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir) karıları olmuşlar.

4:23'de; nikâh şunlara haramdır;

  1. Öz anaya, öz ana tarafından anneanneye (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir), öz baba tarafından babaanneye (ve bu şekilde eski nesillere ilerletilebilir).
  2. Öz kızlara; öz kız torunlara (ve bu şekilde yeni nesillere ilerletilebilir).
  3. Kız kardeşlere.
  4. Halalara ve teyzelere.
  5. Öz kız yeğenlere.
  6. Süt analara.
  7. Süt ananın kızlarına, süt kardeşlere.
  8. Kadının önceki evliliğinden olan ve yeni kocanın himayesine giren üvey kızlara. Kadınla cinsel birleşme olmadan bir boşanma gerçekleşmişse bu kızlarla evlenmek haram değildir.
  9. Öz oğulların, öz torunların (ve bu şekilde yeni nesillere ilerletilebilir) daha önceden karıları olmuş kadınlara.
  10. Kız kardeşlerle aynı anda evli olmak.

2:220'de nikâh şunlara haramdır;

Ailenin bir üyesi olarak aileye karışan yani evlat edinilen kızlara. Rabbimiz evlatlık edinilen kız ve erkeklerin artık kardeş olduklarını açıkça bildirmiştir. 4:23'de bildirildiği üzere kardeşlerle evlenmek haramdır. 

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Nikâh olmuş ancak cinsel birleşme olmadan boşanma olmuşsa.

**Soy bağı olan oğullar. Zürriyet.


(Nisâ) 4:24
Ve muhsanât492 kadınlardan (nikâh) (ki) -dışındadır* sağ ellerinizin malik/sahip77 olduğu- Allah'ın kitabıdır/yazgısıdır üzerine*; ve helal kılındı sizlere bunların ötesi/arkası (da) ki bakınırsınız mallarınızla** muhsinîn496 (olmaya), olmaksızın musâfihin494; öyle ki metalanmanızdır54*** onunla (nikâhla) onlardan (sağ ellerinizin malik/sahip olduklarından); öyle ki verin ecirlerini/karşılıklarını**** bir farz497 (olarak); ve farz497 (olan) sonrasında olmaz bir günah üzerinize onunla (nikâhla) razı olduğunuzdakinde*****; doğrusu Allah oldu bir Alîm8; bir Hakîm9.

492İffeti sağlam, güçlendirilmiş kadınlar.  İffetini korumuş, korunmuş kadınlar. Sağlam ve güçlü iffeti nedeniyle ulaşılmaz/erişilmez olmuş kadınlar. 

 

77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; bir savaş nedeniyle mülteci konumuna düşmüş evsiz kadın ve erkeklerin bir kamu yönetimi aracılığıyla belirli kişilerin kısmî kontrolüne bir sözleşmeyle/antlaşmayla verilmesi. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar. 

 

496İffeti sağlam, güçlendirilmiş erkekler.  İffetini korumuş, korunmuş erkekler. Sağlam ve güçlü iffeti nedeniyle ulaşılmaz/erişilmez olmuş erkekler. 

494Nikâh olmadan bekâr erkeklerle cinsel ilişkiye giren bekâr kadınlar.  

54Sermaye. Yararlanma.

497Zorunluluk.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Müslüman erkeklere muhsanât kadınlarla nikâh yazılmıştır. Müminlerin ilk hedefi öncelikle müminât muhsanât kadınlarla nikâhlanmak olmalıdır. Müminât muhsanât kadınlarla nikâhlanma çabalamasına rağmen asla güç yetiremeyenler varsa sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlardan birisiyle nikâhlanabilir. Elbette karşılıklı rızayla. 4:25 ayetinde sağ ellerin malik/sahip olduğu genç kadınlardan müminât (iman etmiş) olanların tercih edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlarla yapılan bu nikâh da çiftleri birbirine bağlayan bir nikâhtır (4:21). Geçici bir nikâh asla değildir. Çünkü bu nikâhtan çocuklar doğabilir. Çiftler nikâhın tüm sorumluluklarını ve şartlarını kabul etmiş sayılır. Boşanma şartları da mutlak ki Kur'an'da bildirilen kurallara tabidir.

**Nikâhlanarak bir ev geçindirme gücünüz, kuvvetiniz ve malınız varsa. 

***Bir kadınla evlilik hayatı paylaşarak geçimlik sağlama.

 

****Muhsanât kadınlarla evlenmek için sadaka/mehir verilir. Sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlar için de nikâha bir karşılık/ecir bir farz/zorunluluk olarak verilmelidir.

*****Farz olan ecir/karşılık tamamlanırsa nikâh şekli çiftlerin dilediği gibi yapılabilir.

 


(Nisâ) 4:25
Ve kim asla güç yetiremez sizlerden bir uzanıp ulaşmaya ki nikâhlar müminât493 muhsanât492; öyle ki müminât493 fettanlarınızdan*, sağ ellerinizin malik/sahip77 olduğundandır; ve Allah daha iyi bilir imanlarınızı; bir kısmınız bir kısımdandır; öyle ki nikâhlayın onları (sağ ellerinizin malik/sahip olduklarını) ehlinin/ahalisinin** izniyle; ve verin ecirlerini/karşılıklarını*** marufla291; muhsanât291 (olsunlar) olmaksızın musâfihât494; ve edinmeyenler (olsunlar) gizli/saklı arkadaş; öyle ki muhsanât492 oldukları zaman; öyle ki (sonrası) eğer işlerlerse bir fahişelik490 öyle ki onlar üzerinedir yarısı muhsanât492 üzerine (olan) azaptan; işte bu kimse içindir (ki) haşyet duyar zorluğa/strese sizlerden; ve ki sabretmeniz**** bir hayırdır sizlere; ve Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.
493Mümin kadınlar. İman etmiş kadınlar.

492İffeti sağlam, güçlendirilmiş kadınlar.  İffetini korumuş, korunmuş kadınlar. Sağlam ve güçlü iffeti nedeniyle ulaşılmaz/erişilmez olmuş kadınlar. 

 

77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; bir savaş nedeniyle mülteci konumuna düşmüş evsiz kadın ve erkeklerin bir kamu yönetimi aracılığıyla belirli kişilerin kısmî kontrolüne bir sözleşmeyle/antlaşmayla verilmesi. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar. 

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

494Nikâh olmadan bekâr erkeklerle cinsel ilişkiye giren bekâr kadınlar.  490Sınırı aşmak. Evrensel kabuller olan marufun dışına çıkmak.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Gençler.

**Onlardan sorumlu olan ilgili kimselerin. 

***Muhsanât kadınlarla evlenmek için sadaka/mehir verilir. Sağ ellerin malik/sahip olduğu kadınlar için de nikâha bir karşılık/ecir bir farz/zorunluluk olarak verilmelidir.

****Müminât muhsanât kadınlarla evlenmek için gereken mücadeleyi sabırla devam etmek.  


(Nisâ) 4:26
İster Allah beyan226 etmek sizlere; ve doğru yola kılavuzlamak sizleri sizden öncekilerden kimselerin yasalarına/yollarına*; ve tevbe33 etmek (ister) üzerinize; ve Allah Alîm’dir8; Hakîm’dir9.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

33Dönmek, vazgeçmek.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Sadece kutsal kitaplar demiş olan kimselerin yasalarına yani kutsal kitapların yasalarına.

(Nisâ) 4:27
Ve Allah ister ki tevbe33 etsin sizlere; ve (oysa) şehvetlere tabi olan kimseler ister ki meyledersiniz (yanlışa) büyük bir meyil (-le).

33Dönmek, vazgeçmek.


(Nisâ) 4:28
İster Allah ki hafifletsin* sizlerden; ve yaratıldı insan zayıf/güçsüz (olarak).
*Yüce Allah kullarına kaldıramayacağından ağır yük asla yüklemez. Yükü hafifletmek ister. İnsan ise Rabbinin reçetesi olan Kur'an'ı terk eder. Kur'an'ın hükümlerini hayatına geçirmez.

(Nisâ) 4:29
Ey iman47 etmiş kimseler! Yemeyin mallarınızı aranızda batılla199; dışındadır ki oldu bir ticaret ki kendiniz razı oldunuz; ve katletmeyin199 kendi nefislerinizi201; doğrusu Allah oldu sizlere bir Rahîm2.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

199Gerçek olmayan, geçersiz, temelsiz, asılsız.

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Nisâ) 4:30
Ve kim faaliyet içinde olur buna bir düşmanlık (-la) ve bir zulüm (-le); öyle ki yakında yanması için sunacağız onu bir ateşe; ve oldu bu Allah'a karşı kolay (bir olay) .
 

(Nisâ) 4:31
Eğer uzak durursanız kendisinden yasaklandığınızın büyüklerine (karşı); kâfirlik498 ederiz sizlerden kötülüklerinize; ve sokarız sizleri cömert* bir girişe**.
498Dilediği kulları için günahları, kötülükleri örtmesi, gizlemesi.

*Kerim.

**Dünya hayatında ve ahiret hayatında cömert/bereketli bir girişe girerler.


(Nisâ) 4:32
Ve temenni* etmeyin fazlalıklı kıldığına Allah'ın kendisiyle bir kısmınızı bir kısma karşı; erkekleredir bir nasip kazandıklarından; ve kadınlaradır bir nasip kazandıklarından; ve sorun/sual edin Allah’a fazlından/lütfundan202 O’nun; doğrusu Allah oldu her bir şeye bir Alîm8.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

8Bilen.

 

*Arzulama, isteme.

(Nisâ) 4:33
Ve her bir (kimse) için yaptık ardından gelen varisler* terk ettiğinden** ana babanın ve yakınlık sahiplerinin; ve kimselere (ki) bağladı/bağıtladı sağ elleriniz77; öyle ki verin nasiplerini onların (sağ ellerinizin bağladığı kimselerin); doğrusu Allah oldu her bir şey üzerine bir Şehîd499.

77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; bir savaş nedeniyle mülteci konumuna düşmüş evsiz kadın ve erkeklerin bir kamu yönetimi aracılığıyla belirli kişilerin kısmî kontrolüne bir sözleşmeyle/antlaşmayla verilmesi. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar. 

 

499Tanık olan, şahit olan.

*Yakın koruyucular.

**Bıraktığı mirastan.


(Nisâ) 4:34
Erkekler kavvamdır501 kadınlara karşı; fazlalıklı kılmasıyla Allah'ın bir kısmı onlardan (insanlardan) bir kısma karşı ve mallarından infak6 ettikleriyle; öyle ki sâlih217 kadınlar kanaatkarlardır398; koruyanlardır gizliyi Allah'ın koruduğuyla (Allah'ın korunmasına hükmettiğiyle); ve o (kadınlardan) ki (eğer) korkarsanız kalkışmalar (dan)/yüksekten bakmalar (dan); öyle ki vaaz verin/tavsiye verin onlara; ve terk edin (kendiniz terk ederek) onları/ hicret edin onlardan yataklarda*; ve darbeyi vurun500 onlara; öyle ki itaat** ederlerse sizlere; öyle ki aramayın/bakınmayın onların aleyhine bir yol; doğrusu Allah oldu bir Aliyy373; bir Kebîr502.
501Ayakta duran, dikelip kol kanat geren, evin direği. 

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.

398Yetinmek. Yüce Allah'ın fazlından/lütfundan aranma/bakınma sonrası Yüce Allah'ın bahşettikleriyle yetinmek. Elindekinden hoşnut olma durumu, yeter bulmak.

500Boşanma darbesini vurun. Boşanma darbesini öne sürün.

'Darp' 'vurmak' kelimesi Arapçada en çok anlama gelen kelimelerden bir tanesidir. Türkçeye de benzer örnekler geçmiştir. Birine vurulmak (aşık olmak). pişkinliğe vurmak (çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak), dem vurmak (o konuya atıfta bulunmak ) gibi örnekler verilebilir. Yüce Allah şerefli Kur'an'da bir misal/benzer örnek vermeyi/öne sürmeyi de 'bir misal darp etmek' olarak bildirmektedir. Anlarız ki kadına bir darbe vurulacaktır; kadına bir darbe öne sürülecektir.  Bu da artık son çare/darbe olan boşanma darbesidir.  

373Aşkın, her şeyden daha üstün, daha yüksek.

502Her şeyin ötesinde büyük.

*Yatağı ayırın. Cinsel ilişki kurmayın.

**Boşanma darbesinin öne sürülmesiyle itaat ederlerse boşanmaktan vazgeçilir.


(Nisâ) 4:35
Ve eğer korktunuzsa yarılması (-ndan) ikisinin* arasının; öyle ki gönderin bir hakem onun (erkeğin) ehlinden; ve bir hakem (de) onun (kadının) ehlinden; eğer razı olurlarsa ikisi* ıslaha/düzelmeye; uygunlaştırır Allah ikisinin* arasını; doğrusu Allah oldu bir Alîm8; bir Habîr466.

8Bilen.

 

466Haberdar.*Karı koca.

(Nisâ) 4:36
Ve kulluk46 edin Allah'a; ve şirk koşmayın71 O'na bir şeyi; ve ana babayadır bir ihsân250 ve yakınlık sahibine; ve yetimlere131; ve miskinlere113; ve yakınlık sahibi komşuya; ve uzak komşuya; ve (aynı) taraf/yönde yoldaşa; ve yolun oğluna354; ve malik/sahip olduğuna sağ ellerinizin77; doğrusu Allah sevmez kimseyi (ki) oldu (o) bir kurumlanan*; bir gururlanan.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

250İyilik etme, iyi davranma, dürüstlük, doğruluk.

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  

113Açlık sınırında yaşayan.

354Evsiz barksız olan.

77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; bir savaş nedeniyle mülteci konumuna düşmüş evsiz kadın ve erkeklerin bir kamu yönetimi aracılığıyla belirli kişilerin kısmî kontrolüne bir sözleşmeyle/antlaşmayla verilmesi. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar. 

 

*Kendini büyük ve önemli gösterme davranışı.

(Nisâ) 4:37
Kimseler (ki) cimrilik/pintilik ederler; ve emrederler insanlara cimriliği/pintiliği; ve gizlerler verdiğini onlara Allah'ın kendi fazlından202; ve hazırladık kâfirler25 için yıpratan/çöktüren bir azap.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Nisâ) 4:38
Ve kimseler (ki) infak6 ederler mallarını insanlara göstermeye; ve iman47 etmezler Allah'a ve ahiret gününe; kime (ki) olur şeytân29 ona birleşik/bağlantılı; öyle ki ne kötü (bir) birleşmedir/bağlanmadır.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Nisâ) 4:39
Ve nedir onların üzerlerine (olan)*; eğer (ki) iman47 etselerdi Allah'a ve ahiret gününe ve infak6 etselerdi rızıklandırdığından onları Allah'ın; ve oldu Allah onlara bir Alîm8.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

8Bilen.

 

*Ne oluyor onlara ki?

(Nisâ) 4:40
Doğrusu Allah zulmetmez bir zerre503 ağırlığınca; ve eğer (ki) olur bir güzellik/iyilik katlar onu; ve verir kendi yanından büyük bir ecir/karşılık.

503Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. Zerre atomu işaret der. Atomların ağırlıkları mevcuttur. Yüce Allah Kur'an'da evrenin en küçük yapıtaşı olan sicimleri (Sicim Teorisi) de fitil/fatil olarak işaret etmektedir. Bir fitil ve onun titreşimi işaret edilmiştir. Fitil işaretinin geçtiği ayetlerde ağırlık vurgulanmazken zerre geçen ayetlerde ağırlığa vurgu yapılmıştır. Sicimlerin herhangi bir ağırlığa sahip olmadıkları bilinmektedir. 

 

Bir atomdan daha küçük olanlar: Sicimler. Atomun ağırlığı varken sicimlerin ağırlığı yoktur.

 


(Nisâ) 4:41
Öyle ki nasıl (olur) getirdiğimiz zaman her bir ümmetten305 bir şahit/tanık; ve getirdiğimizde seni bunlar* üzerine bir şahit/tanık.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

*Kendilerini Muhammed peygamberin ümmeti olarak kabul eden, dinlerini parça parça etmiş, mezheplere bölmüş olanlara karşı Muhammed peygamberin bir tanık/şahit olarak dinleneceği anlaşılmaktadır. 25:30 ayetinde Muhammed peygamberin nasıl bir tanıklık ettiği bildirilmiştir. Muhammed peygamber ümmetinin Kur'an'ı terk edilmiş bir şekilde tuttuklarını, Kur'an'a gerçek anlamda tabi olmadıklarını deklere etmiştir.

(Nisâ) 4:42
O gün ister kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler ve isyan* ettiler resûle**; şayet/keşke aynı seviyede olsa onlarla yer***; ve gizleyemezler Allah’a bir hadis/söz504.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

504Kur'an'ı terk ederek Yüce Allah'ın bizzat kendisine ve onun resûlü olan Muhammed peygambere iftiralar içeren kitaplara tabi oldular; böylece resûle isyan ettiler. Mahşerde bu uydurdukları hadisleri/söylentileri/sözleri Yüce Allah'tan gizleyemeyeceklerdir. Kendisini Muhammed peygamberin ümmeti kabul etmesine rağmen sadece Kur'an demeyen herkes 4:42 ayetine direkt olarak muhataptır.

 

*Muhammed peygamberin getirdiği Kur'an'a isyan ettiler. Kur'an'ın ayetlerine isyan ettiler. Ayetleri yok saydılar. Ayetleri hadislerin hükmüyle yok ettiler. 

**Muhammed peygambere.

***Yerin dibine geçseler.

 


(Nisâ) 4:43

Ey iman47 etmiş kimseler! Yaklaşmayın salâta5; ve sizler sarhoşlar/aklı örtmüşler (olarak); ta ki bilersiniz dediğinizi; ve de bir cünüp136 (-ken) -dışındadır bir yol gelip geçenler- ta ki guslederler/yıkanırlar/banyo yaparlar533; ve eğer oldunuz hastalar ya da bir sefer üzerine; ya da geldi biriniz sizden gaitadan/dışkılamaktan533 ya da dokundunuz/cinsel ilişkiye girdiniz kadınlara533; öyle ki asla bulamadınız bir su; öyle ki teyemmüm edin/sürün iyi/hoş/yumuşak toprağa/kuma; öyle ki sıvazlayın yüzlerinize ve ellerinize; doğrusu Allah oldu bir Afuv19; bir Gafûr20.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

136Temizlikten uzak kalmak, kopmak. 

Salâta başlamadan önce bedenin ve ruhun temizlenmesi amacıyla su veya toprakla yapılan temizlik.

Abdesti Kur’an’a göre iki şey bozar.
 Cinsel ilişki.
 Dışkılama yani gaita çıkışı.

Aklınıza gelen başka hiçbir şey abdesti bozmaz. Nokta. Bunun dışında şeyler uydurmak Kur'an'a ortak koşmaktır.  
Abdest gerekirse.
Su varsa; eller dirseklere kadar yıkanır. Yüz yıkanır. Baş mesh edilir. Ayaklar
mesh edilir. Su yoksa ya da hastalık varsa ya da sefer hali varsa temiz ve yumuşak
bir toprakla/kumla eller ovuşturulur ve yüze sürülür.
Şema olarak gösterilmesi;
Abdest gerektiren şartlar.

Abdest Süreci;

19Affeden.

 

20Bağışlayan.

 


(Nisâ) 4:44
Görmez misin kimseleri (ki) verildiler bir nasip kitaptan*; satın alırlar (onlar) dalaleti128 ve isterler ki dalalete128 düşün yolda.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Kitap ehli.

(Nisâ) 4:45
Ve Allah daha iyi bilendir düşmanlarınızı; ve kâfi geldi/yetti Allah bir Veli28 (olarak); kâfi geldi/yetti Allah bir Nasîr69 (olarak).

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

 

69Yardımcı, destekçi, arka çıkan, imdada koşan.

 

 


(Nisâ) 4:46
Yahudileşmiş kimselerden (ki) tahrif ederler kelimeyi kendi yerlerinden; ve derler: "İşittik ve isyan ettik"; -ve işit olmaksızın işiten!- ve (derler) "Güt300 bizi”; eğip bükme (-yle) dillerini ve ta’an* (-la) dinde; ve şayet ki onlar deselerdi: "İşittik ve itaat ettik" ve "İşit ve gözet300 bizleri"; mutlak olurdu bir hayır onlara ve (olurdu) daha dik/ayakta/kıyamda; fakat mutlak lanetledi280 onları Allah küfürleriyle25; öyle ki iman47 etmezler bir az dışında.

300Yüce Allah'ın resûlü de olsa hiç kimseye bir koyunun çobana teslim olduğu gibi teslim olunmaz, olunamaz. Bireylerden başlayarak toplumu da koyun sürüsüne dönüştürmek müşriklerin özelliğidir. Bir koyun gibi güdülmek istemek müşrikliğin bir göstergesidir. Günümüzde tarikat liderleri, mezhep liderleri, hadis kitaplarının sözde alimleri toplumu gütmektedir. İnsanlar kendi akıllarını bir kenara bırakıp bu kimselere kiraya vermiş ve koyunlaşmışlardır.

 

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*İftiralarla delmek, hücum ederek delmek, delik deşik etmek.

(Nisâ) 4:47
Ey kitap verilmiş kimseler135! İman47 edin indirdiğimize (Kur’an’a); bir musaddıktır140 yanınızdakine; önceden ki sileriz yüzleri öyle ki döndürürüz onu arkası üzerine506; ya da lanetleriz280 onları lanetlediğimiz273* gibi sebt/şabat272 yoldaşlarını; ve oldu emri Allah'ın faaliyete geçen.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

506Ahiret evreninde ya da cehennemde olan kimselerin yaratılış özelliği olarak yüzlerinin arkalarında olduğunu anlarız. Normal bir insan olarak yaratılmayacaklardır.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

273Maymunların karakterlerine benzeme. Bilgelikten yoksun davranmak. Akılsızca taklit etmek.

272Sebt/Şabat/Şabbat; Yahudilere dinden bir şeriat olan, onlara özel emredilen bir uygulama. Haftanın bir gününde iş bırakılacak ve o gün Tevrat dersleri yapılacaktır. Günümüz Yahudileri bu günü Cumartesi olarak uygulamaktadırlar. Yüce Allah'ın sebt emri yine şirke kurban gitmiş ve Yahudiler sınırı aşmıştır. Günümüzde Cumartesi günleri elektrik düğmesine bile basmadan tüm günü hiç bir iş yapmadan geçirmektedirler.  

*Maymunlaşma.

(Nisâ) 4:48
Doğrusu Allah mağfiret319 etmez ki şirk71 koşulur O’na; ve mağfiret319 eder bunun astına/aşağısına dilediği kimse için; ve kim şirk71 koşar Allah'a; öyle ki iftira etti büyük bir günah.

319Bağışlama, affetme.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.


(Nisâ) 4:49
Görmez misin kimseleri saflaştırırlar/büyütürler/yüceltirler kendi nefislerini201; evet! Allah saflaştırır/büyütür/yüceltir dilediği kimseyi; ve zulmedilmez onlara bir fitil137* (kadar).

201Benlik, kişilik, öz varlık.

137Evrenimizin en küçük yapıtaşı 1.6x10-35 metre uzunluğunda, ipliksi, fitil benzeri titreşen bir sicimdir. İpliksi, fitil benzeri yapılardır.

 

Kur'an’da yüce Allah evrendeki en küçük yapının sicim (kıvrılmış-fitil, ‘string’) olduğunu işaret etmektedir.

 

*Evrenin en küçük yapısı olan sicime/fitile/ipliksiye işaret büyük bir mucizedir.

 


(Nisâ) 4:50
Bak nasıl iftira atarlar402 Allah'a karşı yalan (-la); ve kâfi gelir/yeter ona apaçık bir günah (olarak).
402Kutsal kitapların astından olan söylenti/hadis kitaplarıyla (Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzus Sâlihîn vb. ) Yüce Allah'ın bizzat kendisine ve onun resûllerine iftira atmak. Allah'ın adına kutsi hadisler uydurmak. Tamamı zan olan 'Resûl buyurdu ki' sözleriyle resûl adına  uydurulmuş bir din oluşturmak. Sünnet adı altında resûle iftira olan sözlere/hadislere tabi olmak. Mezheplere tabi olmak. Tarikatlara tabi olmak. Sadece Kur'an, sadece kutsal kitap dememek.      

(Nisâ) 4:51
Görmez misin kitaptan bir nasip verilmiş kimseleri135 (ki) iman47 ederler cibte507 ve tâğûta442; ve derler kâfirlik25 etmiş kimseler için: "Bunlar* iman47 etmiş kimselerden** daha doğru bir yola kılavuzludur."

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

507İdol. Örnek alınan, en çok hayranlık duyulan kimse/şey. Tarikat liderleri, mezhep imamları,  şeyhler, sözde hadis/söylenti alimleri. Kutsal kitaplar haricide dinde idol asla edinilmez. 442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Kâfirlik etmiş kimseler.

**Kur'an'a tabi olmuş.


(Nisâ) 4:52
İşte bunlar kimselerdir (ki) mutlak lanetledi280 Allah; ve kimi lanetlerse280 Allah öyle ki asla bulamazsın ona bir yardımcı.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  


(Nisâ) 4:53
Yoksa onlara mı bir nasip mülkten; öyle ki (bir nasip olsa onlara) vermezler insanlara bir nakîr508.
508Kelime anlamı olarak 'parmak şıklatma ile ortaya çıkan hafif ses’ ve ‘hurma çekirdeğinin üstündeki küçük kabartı’ demektir. Müteşabih anlam düşündüğünde nakîrin evrenin en küçük yapı taşı olan fitilin/fatilin/ipliksinin tek bir titreşimi olduğu görülür. 

(Nisâ) 4:54
Ya da haset mi ederler insanlara, Allah'ın onlara verdiğine karşı kendi fazlından202; öyle ki muhakkak verdik İbrahim ailesine/taraftarlarına kitap ve hikmet303* ; ve verdik onlara büyük bir mülk**.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

*İbrahim peygambere ve ailesine hikmet/hüküm içeren kitabın verildi açıktır.

**İbrahim peygambere ve/veya ailesine hükümdarlık verildiği açıktır.


(Nisâ) 4:55
Öyle ki onlardan kimi iman47 etti ona (kitaba); ve onlardan kimi yüz çevirdi/engelledi* ondan (kitaptan); öyle ki kâfi geldi/yetti (ona) çılgın alevli cehennem.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Mani oldu, hüküm içeren kitabın hükümlerine engel oldu.

(Nisâ) 4:56
Doğrusu kimseleri (ki) kâfirlik ettiler ayetlerimize400; yakında yakacağız onları bir ateş (-le); her piştiğinde ciltleri/derileri509 onların; değiştirdik onları* (kimseleri) onun (cildin/derinin) başkası (olan) ciltler (-le)/deriler (-le); tatmaları için azabı; doğrusu Allah oldu bir Azîz37; bir Hakîm9.

400Yüce Allah'ın ayetlerini örtmek, gizlemek.  Ayetleri kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek de kâfirlik etmektir. Kutsal kitapların hükümlerini örten hadis/söylenti kitaplarına tabi olanlar Yüce Allah'ın ayetlerine kâfirlik etmiş olur.  

5094:46 ayeti büyük bir mucize sunar. Ayetten anlarız ki cehennemde (Sekar) olan kimselerin derileri radyasyon benzeri bir ışımayla sürekli olarak yanmaktadır. Ancak deri hiçbir zaman bitmemektedir. Yandıkça altından yeni deriler gelmektedir. Bunun amacının acıyı tekrar tekrar tatmaları için olduğu bildirilmiştir. Yüce Allah acaba neden bu işareti bizlere sunmuştur? Bilimsel çalışmalardan biliyoruz ki derinin üst kısmında ağrıyı algılayan sinir uçları vardır. Bu sinir uçları yanarak yok olduğunda artık acı hissi kaybolmaktadır. Demek ki Kur'an'ın sahibi bu detayı 1400 yıl önceden bilmekteymiş.  

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Gramere göre değişen insanlardır. Demek ki her cilt değişimi birbirinin aynısı olmamaktadır. Yeni gelen cilt/deri o insanı farklılaştırmaktadır.

(Nisâ) 4:57
Ve kimseleri (ki) iman47 ettiler ve yaptılar sâlihât18; sokacağız onları cennetlere; akar altından onun nehirler; ölümsüzler185 orada ebediyen; onlaradır orada temizlenmiş eşler184; ve sokarız onları korunaklı* bir korunağa.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

184Ezvâcun; ahiret evreninde cinsiyetin mevcut olacağını şerefli Kur'an'dan öğreniyoruz. Cennetlere girmiş olan kimselere verilen, o kimseye özel olan, sadece o kimseyle bağlantı kuran, o kimsenin cinsiyetine uygun olarak verilecek olan varlıklar. Bu varlıklar eşleri olan kimselere sevginin/şefkatin en üst seviyesinde bir bağlantıyla bağlı olacaklardır.      

*Gölgeli olarak çevrilen bu kelimenin anlamı daha geniştir. Korunaklı, siperli anlamındadır. 

(Nisâ) 4:58
Doğrusu Allah emreder200 sizlere ki eriştirin/aktarın emanetleri ehline onun511; ve hükmettiğiniz zaman insanlar arasında ki hükmedersiniz512 adaletle (diye); doğrusu Allah ne muhteşem vaaz eder* sizlere onunla; doğrusu Allah oldu bir Semî41; bir Basîr513.

200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.  

 

511Ehil kelimesi uygun, kalifiye, kompetan, hakkını veren demektir. Emanet ise mükellefiyet, sorumluluk anlamındadır. Her iki kelime de Türkçeye geçmiş kelimelerdir. Yüce Allah 4:58 ayetinde emanetlerin onun ehli olan kimselere aktarılması gerektiğini bildirmiştir. İnsanlar arasında hükmederken de adaletle hükmedilmesi gerektiğini bildirmiştir. Kur'an'ın tek bir ayeti bile insanlığı içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtarır.  

512Hüküm sahibi olanlar insanlarla ilgili verdikleri hükümlerde adaleti gözetmelidir. Hüküm sahibi demek başka insanları bağlayan kararlar veren insanlar demektir. Örneğin bir başhekim hastanede hüküm verendir. Bir yönetici hüküm verendir. Elbette ki hakimler ve savcılar hüküm verenlerdir. Örnekler artırılabilir. İnsanlık Yüce Allah'ın 4:58 ayetindeki gibi bu emrine uysa mutlak ki dünyamız çok daha güzel bir yer olacaktır.

41İşiten.

513Gören.*Tavsiye eder.

(Nisâ) 4:59
Ey iman47 etmiş kimseler! İtaat edin Allah'a; ve itaat edin76 resûle; ve sizlerden emir sahiplerine514; öyle ki eğer çekişirseniz bir şeyde; öyle ki döndürün onu Allah ve resûl üzerine*; eğer olduysanız iman47 ederler Allah'a ve ahiret gününe; işte bu; bir hayırdır ve daha güzel bir tevildir401.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

514Yüce Allah 4:59 ayetinde emir sahiplerine yani insanları bağlayıcı hükümler veren kimselere/kurumlara itaat etmemizi emretmektedir. Mutlak ki emir sahiplerine itaat etmek toplumsal huzur içinde yaşamak için gereklidir. Ancak emir sahiplerine itaat etmek koşulsuz, şartsız asla değildir. Verdikleri ve uyguladıkları emir konusunda çekişme/anlaşmazlık ortaya çıkarsa emre itaat edilmez. Anlaşmazlık konusu hüküm verici olarak Yüce Allah ve resûl döndürülür. Bu da bizzat Kur'an demektir. Kur'an'a uygunsa o emir uygulanır. Kur'an'a uymuyorsa asla uygulanmaz.401Yorumlamak, mana vermek, anlamlandırmak.*En büyük elçi olan Kur'an'a.

(Nisâ) 4:60
Görmez misin kimseleri (ki) iddia ederler ki onlar iman47 ettiler sana indirilene (Kur'an'a) ve senden önce indirilene (Tevrât'a ve İncîl'e); isterler ki hakem edinsinler tâğûtu442; ve (o tâğûtla) muhakkak emredildiler ki kâfirlik etsinler ona (Kur’an’a); ve ister şeytan ki saptırsın onları uzak bir sapkınlığa.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır.

(Nisâ) 4:61
Ve dendiği zaman onlara: "Yükselin/yücelin* Allah'ın indirdiğine** doğru; ve resûle (de)"; görürsün münâfıkları26 yüz çevirirler senden büsbütün bir yüz çevirme (-yle)

26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü. 

*Kelimenin ilk anlamı yücelmek, yükselmektir. Kur'an'a ve resûle itaat eden Yüce Allah'ın katında kademe olarak yükselir.

**Kur'an'a.


(Nisâ) 4:62
Öyle ki nasıldır; isabet ettiği zaman onlara bir musibet311 kendi ellerinin kazandığı kademeyle/kıdemle; sonra geldiler sana (ki) yemin ederler Allah'a; "ki istedik ancak bir ihsan/iyilik ve bir uzlaşı."

311Sıkıntı veren.


(Nisâ) 4:63
İşte bunlar; kimselerdir (ki) bilir Allah kalplerindekini onların; öyle ki ilgini/alakanı çek onlardan; ve vaaz ver/tavsiye et onlara; ve de/söyle nefislerindekine201 onların bir söz; bir belagat515.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

515Bilgilendirme, mesaj, raporlama, duyuru, ilan, deklarasyon.

(Nisâ) 4:64
Ve göndermiş değiliz hiç bir resûlü418 itaat76 edilmesi dışında Allah'ın izniyle; velev (şayet) ki onlar zulmettikleri257 zaman kendi nefislerine201 gelseydiler sana; öyle ki mağfiret319 sunsalardı Allah'a; ve mağfiret319 isteseydi onlara resûl; mutlak bulurlardı Allah'ı bir Tevvâb191; bir Rahîm2.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

319Bağışlama, affetme.

191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Nisâ) 4:65
Öyle ki olmaz! Ve (senin) Rabbine4 iman47 etmezler; ta ki (onlar) hakem belirlerler seni kendi aralarındaki dallanmış/budaklanmışa; sonra bulmazlar/hissetmezler nefislerinde201 bir darlık/sıkılık (senin) sonuca bağladığından; ve teslim olurlar (sonuca bağladığına) bir teslim (-el).

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Nisâ) 4:66
Velev (şayet) ki yazsaydık üzerlerine ki katledin35 nefislerinizi201 ya da çıkın diyarlarınızdan; faaliyet içinde olmazlardı ona onlardan bir az dışında; eğer ki onlar faaliyet içinde olsalardı kendisiyle vaaz/tavsiye edilene; mutlak olurdu bir hayır onlara; ve (ki bu) daha şiddetli sebattır/sağlam basmadır.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Nisâ) 4:67
Ve o zaman mutlak verirdik onlara yanımızdan büyük bir ecir/karşılık.
 

(Nisâ) 4:68
Ve mutlak doğru yola kılavuzlardık onları; dosdoğru/kıyamda/ayakta bir yola124.

124Sırâtel mustakîm. Tek ve dosdoğru yol; sadece Kur'an.


(Nisâ) 4:69
Ve kim itaat eder Allah'a ve resûle76; işte bunlar; yanındadır kimselerin (ki) nimetlendirdi Allah onları nebilerden132 ve sıddıklardan/doğrulardan ve şahitlerden* ve sâlihlerden217; ve bunlar ne iyileşmiş arkadaşlıktır.

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.

*Yüce Allah'ın kutsal kitaplarına tanık olmuş, şahit olmuşlar.


(Nisâ) 4:70
İşte bu; fazldır202 Allah’tan; ve kâfi geldi/yetti Allah bir Alîm (olarak)8.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

8Bilen.

 


(Nisâ) 4:71
Ey iman47 etmiş kimseler! Edinin hazırlıklarınızı; öyle ki savaşırsınız/çatışırsınız* bölük bölük ya da savaşırsınız/çatışırsınız* topluca.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Savaşmak, çatışmak, anlaşamama, savaşa gitmek.

(Nisâ) 4:72
Ve doğrusu sizlerden mutlak (bir) kimse (ki) muhakkak ağırdan alır/ayak sürer*; öyle ki eğer isabet ettiyse sizlere bir musibet311; dedi: "Muhakkak nimet** vermiş Allah üzerime; asla olmadığım zaman onlarla beraber şahit/tanık."

311Sıkıntı veren.

*Çatışmaya/savaşmaya gitmemek için yollar arar; elinden geleni yapar.

**Onlarla birlikte olmamak Allah'ın bir nimetidir sanmaktadır.


(Nisâ) 4:73
Ve mutlak ki eğer isabet etse sizlere bir fazl202 Allah’tan; muhakkak der (o kimse) -sanki asla olmaz* sizin aranızda ve onun arasında bir sevgi/dostluk-: "Ah! Keşke ben olsaydım onlarla beraber; öyle ki başarsaydım büyük bir başarı."

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

*Daha önce asla olmamış gibi, daha sonra da asla olmayacak gibi.

(Nisâ) 4:74
Öyle ki katletsin35 (o kimse) Allah yolunda331; (o) kimseler (ki) satıp değişirler dünya hayatını ahiretle; ve kim katleder Allah yolunda331; öyle ki katledilir35 ya da galip gelir; öyle ki yakında vereceğiz ona büyük bir ecir/karşılık.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 


(Nisâ) 4:75
Ve nedir sizlere olan (ki) katletmezsiniz35 Allah yolunda331; ve zaaflılar (olan) erkeklerden ve kadınlardan ve çocuklardan kimseler derler (ki): "Rabbimiz! Çıkar bizi şu kentten; zalimdir257 ahalisi onun; ve yap bize yanından bir veli28; ve yap bize yanından bir nasîr69."

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

 

69Yardımcı, destekçi, arka çıkan, imdada koşan.

 

 


(Nisâ) 4:76

İman47 etmiş kimseler (ki) katlederler35 Allah yolunda331; ve kâfirlik25 etmiş kimseler (ki) katlederler35 tâğût442 yolunda; öyle ki katledin35 şeytânın29 evliyasını212; doğrusu şeytânın29 hilesi/taktiği oldu bir zaaflı.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 


(Nisâ) 4:77

Görmez misin kimseleri? Denildi onlara; çekin ellerinizi; ve ikame572 edin salâtı5; ve verin zekâtı10; öyle ki ne zaman yazıldı onlara savaş; o zaman bir fırka/bir bölük onlardan haşyet53 duyar insanlara; haşyet53 duyar gibi Allah'a; ya da daha şiddetli bir haşyet53 duyma; ve dediler: “Rabbimiz4! Niçin yazdın bize savaş? Keşke tehir etseydin/erteleseydin bizi yakın bir ecele/bir süreye”; de ki: “Dünya metası54 azdır; ve ahiret hayırlıdır; kimse için; takvalı21 oldu; ve zulmedilmez sizlere bir fitil/bir sicim137 (kadar).

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

4Efendi, komuta eden.

54Sermaye. Yararlanma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

137Evrenimizin en küçük yapıtaşı 1.6x10-35 metre uzunluğunda, ipliksi, fitil benzeri titreşen bir sicimdir. İpliksi, fitil benzeri yapılardır.

 

Kur'an’da yüce Allah evrendeki en küçük yapının sicim (kıvrılmış-fitil, ‘string’) olduğunu işaret etmektedir.

 


(Nisâ) 4:78
Nerede olursanız ulaşıp yakalar sizleri ölüm; ve eğer olmuş olsanız da heybetli yüksek burçlarda; ve eğer isabet etse onlara bir iyilik derler: "Bu indinden/katındandır Allah'ın"; ve eğer isabet etse onlara bir kötülük derler: "Bu indinden/yanındandır senin"; de ki hepsi indinden/katındandır Allah'ın; öyle ki nedir bunlara (olan), (bu) kavme/topluma; yanaşmazlar onlar anlamaya bir hadis/söz.
 

(Nisâ) 4:79
İsabet eden sana bir iyilikten öyle ki Allah'tandır516; ve isabet eden sana kötülükten öyle ki kendi516 nefsindendir201; ve gönderdik seni insanlara bir resûl (olarak); ve kâfi geldi/yetti Allah bir Şehîd499 (olarak).
5164:78 ayetiyle 4:79 ayeti arasında çok önemli bir fark vardır. 4:78 ayetinde Yüce Allah'ın indi/katı işaret edilirken 4:79 ayetinde bizzat Yüce Allah'ın kendisi yani nefsi işaret edilmiştir. Anlarız ki hiçbir kötülük Yüce Allah'ın bizzat kendisinden gelmez. İyilikler Yüce Allah'tan gelir. Ancak insanın kendi nefsinden çıkan kötülükler Yüce Allah'ın indinde/katında olan bazı kurallar gereği ortaya çıkar. Yüce Allah'ın indinde bulunan bu kötülük mekanizması harekete geçiren insanın kendi nefsidir.  Yüce Allah asla değildir.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

499Tanık olan, şahit olan.

 


(Nisâ) 4:80
Kim itaat76 eder resûle418; öyle ki muhakkak itaat etti Allah'a; ve kim yüz çevirirdi; öyle ki göndermiş değiliz seni üzerlerine bir koruyucu/gardiyan.

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

 


(Nisâ) 4:81
Ve derler: "İtaattır"; öyle ki dışarıya adımladıkları zaman senin yanından; geceleyin kurdu/kuluçkaya yatırdı fikirlerini onlardan bir tayfa/grup; ki senin dediğin olmaksızın; ve Allah yazar geceleyin kurduklarını/kuluçkaya yatırdıklarını onların; öyle ki ilgini çek onlardan; ve tevekkül79 et Allah üzerine; ve kâfi geldi/yetti Allah bir Vekîl517 (olarak).

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 

517Vekalet verilen, birinin işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği.

(Nisâ) 4:82
Öyle ki derinlemesine tartıp ele almazlar mı/düşünüp taşınmazlar* mı Kur'an'ı; ve eğer olmasaydı Allah'ın indinden/katından; mutlak bulurlardı onda (Kur’an'da) çokça ihtilaf**.

*Kur'an derinlemesine incelendiğinde 6234 ayetin birbiriyle tam uyumlu olduğu görülür. Asla bir çelişki, uyumsuzluk görülmez.

**Uyuşmazlık.


(Nisâ) 4:83
Ve geldiği zaman onlara bir emir/iş güvenden ya da korkudan; yaydılar onu; şayet döndürselerdi onu resûle ve kendilerinden (olan) emir sahiplerine; mutlak bilirdi onu (emrin/işin iç yüzünü) kendilerinden kimseler (ki) derinlemesine araştırırlar onu (emri/işi); şayet olmasa fazlı Allah'ın üzerinize; ve rahmeti (de); mutlak tabi olurdunuz şeytâna29 bir az dışında.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Nisâ) 4:84
Öyle ki katlet35 Allah yolunda; mükellef edilmezsin kendi nefsin201 dışında; ve teşvik et müminleri27; belki Allah ki kısıtlar/sınırlar kâfirlik25 etmiş kimselerin gücünü/kuvvetini; ve Allah daha şiddetlidir güçte/kuvvette; ve daha şiddetlidir tenkîlde518.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

518Herkese örnek olacak bir ceza verme. Uzağa gönderme, uzaklaştırma. 

 


(Nisâ) 4:85
Kim şefâat* eder iyi/güzel bir şefâate*; olur ona bir nasip ondan; ve kim şefâat* eder kötü bir şefâate*; olur ona bir kefillik** ondan; ve oldu Allah her bir şey üzerine bir Mukît519.
519Besleyen, her şeyin var olması ve varlığını devam ettirmesi için gereken her şeyi kesintisiz şekilde sağlayan, sunan.

*Araya girip müdahale etmek, aracı olmak.

**Sorumluluk, mükellefiyet.


(Nisâ) 4:86
Ne zaman esenlendiniz* bir esenlikle*; öyle ki esenleyin* daha iyisiyle ondan ya da geri döndürün onu; doğrusu Allah oldu her şey üzerine bir Hasîb486.
486Hesap gören. Hesaplayan. *Sağlıklı, huzurlu, sıkıntısız hayat/yaşam temenni etmek, bu amaca yönelik uygulamalar yapmak. Sadece sözle değil uygulamayla da esenlemek gereklidir. 

(Nisâ) 4:87
Allah'tır; yoktur ilâh74  O’nun dışında; mutlak bir araya getirir sizleri kıyamet gününde148 (ki) olmaz bir şüphe onda; ve kimdir daha sâdık182 Allah’tan; bir hadiste/bir sözde*.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

182Doğrular, dürüstler.*Yüce Allah'ın sözü/hadisi olan Kur'an'dan başka sözleri/hadisleri dinde değişmez doğrular kabul etmek şirktir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an harici dinde hüküm koyan  şeylere de Kur'an'ın astından iman edenlerin tamamı müşrik olmuştur.

(Nisâ) 4:88
Öyle ki nedir (olan) sizlere; münâfıklar26 hakkında iki grup (oldunuz); ve Allah geri bıraktı/indirdi onları kazandıklarıyla; ister misiniz ki doğru yola iletirsiniz kimseyi (ki) dalalette128 bıraktı Allah? Ve kimi dalalete128 bırakırsa Allah; öyle ki asla bulamazsın ona bir yol.

26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü. 

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(Nisâ) 4:89
İstediler (ki) şayet kâfirlik25 ederseniz kâfirlik25 ettikleri gibi; öyle ki olursunuz onlarla aynı seviyeli/farksız; öyle ki edinmeyin/tutmayın onlardan evliya212 ta ki hicret ederler Allah yoluna; öyle ki eğer yüz çevirdilerse* öyle ki edinin/tutun onları ve katledin35 onları nerede bulursanız**; ve edinmeyin/tutmayın onlardan bir veli28 ne de bir yardımcı.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

*Katletmeye devam ederlerse. Barışa yanaşmazlarsa.

**4:90 ayeti incelendiğinde bu kimselerin müminleri katlettikleri görülmektedir. Anlaşılır ki karşılıklı bir savaş durumu vardır. Müslümanlar bir kurtuluş savaşı vermektedir. Kâfirler, müşrikler ve münâfıklar az sayıda olan müminleri yok etmek için katletmektedir. Yüce Allah savaş durumunda yapılması gerekeni bildirmiştir. Düşman askerleri aranıp bulunacak ve katledilecektir. Bu ayetleri bağlamından cımbız gibi çekerek kopararak "bakın Kur'an kendisine iman etmeyenleri nerede bulursanız katledin emri vermiş" diyenlerin yatacak yeri yoktur. Ayetler açıkça bizlere bir kurtuluş savaşı durumunu işaret etmektedir.    


(Nisâ) 4:90
Dışındadır kimseler (ki) birleştiler/katıldılar* bir kavme/topluma (ki) sizlerin arasında ve onların arasında (vardır) bir misak/anlaşma ya da geldiler sizlere sarılmış** (olarak) sudurları/göğüsleri ki katletmekten35 sizleri ya da katletmekten35 kendi kavimlerini/toplumlarını; ve şayet dileseydi*** Allah mutlak güçlendirip atardı onları üzerinize; öyle ki mutlak katledelerdi35 sizleri; öyleyse eğer ki azlettilerse/ayırdılarsa sizleri; öyle ki asla katletmezler35 (artık) sizleri; ve bulunurlar üzerinize selamet/barış/güven; öyleyse yapmış değildir Allah sizlere onlar aleyhine bir yol****.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

*Arada bir antlaşma bulunan bir kavme katıldıklarında artık o kavmin kurallarına uymak zorunda oldukları için katletmeye bir son vermek zorunda kalacaklardır.

**Katletmekten göğüsleri sarılmış, sıkışmış, bunalmış olarak teslim olurlarsa, sizleri katletmeyi bıraktılarsa artık onlara karşı bir katletme asla yapamazsınız. Barış içinde geçinip gidin. 

***Yüce Allah dilemediği için onlar teslim oldular. İşleri ve oluşları ancak Yüce Allah yönetir.

****Onların aleyhine olacak bir yol aramayın.


(Nisâ) 4:91
Bulacaksınız başkalarını; isterler ki emin olsunlar sizlere (karşı) ve emin olsunlar kendi kavimlerine (karşı); her bir döndürüldüklerinde fitneye332; geri bırakılırlar/indirilirler* onda; öyle ki eğer asla azletmezler/bırakmazlar sizleri; ve bulunmazlar üzerinize selamet**; ve sınırlamazlar/geri durdurmazlar ellerini***; öyle ki edinin/tutun onları; ve katledin35 onları nerede bulursanız****; ve işte sizlersiniz; yaptık sizlere onlara karşı bir yetki/güç apaçık.
332Ayartarak doğru yoldan saptırmak.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

*Alçaltılırlar.

**Barış.

***4:90 ayetindeki işaret edilen yaptıkları şeyi yani katletmeyi durdurmazlar.

****Savaşı durdurma niyeti olmayan, barışa yanaşma niyeti olmayan bu kimseleri arayıp bulun ve nerede bulursanız katledin.


(Nisâ) 4:92
Ve olmuş değildir bir mümin27 için ki katleder35 bir mümini27; dışındadır bir hata (-yla olması); ve kim katletti35 bir mümini27 bir hata (-yla); öyle ki serbestleştirmektir mümin bir rakabe520; ve bir diyettir teslim edilen onun (katledilenin) ehline*; dışındadır ki sadaka378 ederler (katledilenin ehli); öyle ki eğer olduysa sizlere bir düşman kavimden**; ve o (katledilen) bir müminse27; öyle ki serbestleştirmektir mümin bir rakabe520; ve eğer olduysa bir kavimden (ki) sizlerin arasında ve onların arasında (vardır) bir misak/antlaşma***; öyle ki bir diyettir teslim edilen onun (katledilenin) ehline; ve serbestleştirmektir mümin bir rakabe520; öyle ki kim asla bulamaz; öyle ki siyamdır322 mütemadiyen**** iki ay; bir tevbedir33 Allah’tan; ve oldu Allah bir Alîm8; bir Hakîm9.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

520Bağlı boyunlar. Boyunduruk altına girmiş kimseler.

378Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi. Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;
Sadaka nedir?

322İmtina etmek, çekinmek, sakınmak, uzak durmak anlamındadır. Ramazan ayında (30 gün) siyam/oruç tutulur. Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt olunca -gün ışığı karanlıkta ilk belirginleştiğinde- başlar ve Güneş batınca biter. Siyam yemekten, içmekten ve cinsel yakınlaşmadan uzak durmaktır. Hasta veya seferde olanlar tutamadıkları günleri Ramazan ayı dışında tutarlar. Tâkatını kullanarak tutabilenlerse bir miskini/açlık sınırında yaşayanı doyurarak bir fidye verirler. Siyam/oruç tutmak da hayırlıdır; fidye vermek de hayırlıdır. Birbirlerine üstünlükleri yoktur. Siyam/oruç gecesi cinsel yakınlaşma serbesttir.    

33Dönmek, vazgeçmek.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Ailesine.

**Düşman bir kavimdense diyet verilmez.

***Antlaşma olan bir kavimdense diyet verilir.

****Ardışık. Aralıksız.


(Nisâ) 4:93
Ve kim katleder35 bir mümini27 kasıtlı/amaçlı (olarak); öyle ki cezası/karşılığı onun cehennemdir; ölümsüzdür orada; ve gazap etti Allah ona; ve lanetledi280 onu; ve hazırladı ona büyük bir azap.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  


(Nisâ) 4:94
Ey iman47 etmiş kimseler! Darp ettiğiniz/vurduğunuz* zaman (ayakları) Allah yolunda331; öyle ki apaçık beyan üzerinde olun**; ve demeyin kimseye (ki) attı/fırlattı üzerinize selam/selamet; "Olmadın sen bir mümin27"; bakınırsınız dünya hayatının sunumuma/arzına; öyle ki indindedir Allah'ın çokça ganimetler; işte bu gibidir; olmuştunuz sizler (de) önceden (böyle); öyle ki minnet etti Allah üzerinize; öyle ki apaçık beyan üzerinde olun**; doğrusu Allah oldu yaptıklarınıza bir Habîr466.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

331Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcı/monoteist inanca sahip kimseleri haksız yere katleden kimselere karşı tek tanrıcıların yaptığı, sınırı aşmadan yapılan katletme.

 

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

466Haberdar.

*Ayakları yere vurduğunuz zaman yani sefere çıktığınız zaman.

**Her zaman apaçık deliller üzerinden ilerleyin. Zanla, şüpheyle hareket etmeyin.


(Nisâ) 4:95
Aynı seviyede olmaz müminlerden27 oturanlar* -dışındadır hasar/zarar** sahipleri- ve Allah yolunda mallarıyla ve nefisleriyle201 (cihat eden) mücâhitler521; faziletli kıldı Allah mücâhitleri521 mallarıyla ve nefisleriyle201 oturanlar üzerine bir derece; ve hepsine vadetti Allah iyilik; ve faziletli kıldı Allah mücâhitleri521 oturanlara* (karşı) büyük bir ecir (-le).

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

201Benlik, kişilik, öz varlık.

521Yüce Allah'ın yolunda cihat eden. Mücadele eden. Yüce Allah'ın yolu olan tek tanrıcılık yolunda her türlü uğraşıyı gösteren.

*Sefere çıkmayan, mücadele için sefere çıkmayan. Sefere katılmak yerine evinde oturan. 

**Sefere çıkamayacak kadar özürlü olan.


(Nisâ) 4:96
Bir derece O’ndan (Allah'tan); ve bir mağfiret319 ve bir rahmet271; ve oldu Allah bir Gafûr20; bir Rahîm2.

319Bağışlama, affetme.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Nisâ) 4:97
Doğrusu kimseler (ki) vefat ettirdi onları melekler522; (ki o kimseler) zalimlerdir257 kendi nefislerine201; dediler (melekler): "İçinde olduğunuz nedir ki"; dediler (kimseler): "Olduk zaafa düşürülenler yeryüzünde"; dediler (melekler) : "Asla olamaz mıydı Allah'ın arzı/yeri bir genişlik (olarak); öyle ki hicret ederdiniz orada (yerde)"; öyle ki işte bunlar; sığınağı onların cehennemdir; ve ne kötü varış yeridir.

522Ölümün hemen öncesi bilinci beyinden ayıran şerefli elçiler. Kendilerine verilen görevleri eksiksiz yaparlar. Ölüm melekleridirler. Kur'an'dan anlarız ki vefat eden kimse bu meleklerle konuşmaktadır. Cibrîl benzeri şerefli elçiler olan bu melekler evrenin bir üst boyunda bulunurlar. Evrenin her noktasına ve anına/zamanına kendilerine verilen görevi gerçekleştirmek için ulaşabilirler.  

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Nisâ) 4:98
Dışındadır zaaflı* bırakılanlar erkeklerden; ve kadınlardan; ve çocuklardan; (ki) itaat edemezler bir hale/duruma/değişime; ve doğru bir yola kılavuzlanamazlar.
*Güçsüz, zayıf.

(Nisâ) 4:99
Öyle ki işte bunlardır; Allah belki mağfiret319 eder onlardan; ve oldu Allah bir Afuv19; bir Gafûr20.

319Bağışlama, affetme.

19Affeden.

 

20Bağışlayan.

 


(Nisâ) 4:100
Ve kim hicret355 eder Allah yolunda; bulur yeryüzünde zorlanarak/baskı yapılarak gidilen çokça (yer); ve genişlik/bolluk (da); ve kim hicret355 eder evinden bir muhacir/göçmen (olarak) Allah'a doğru ve O’nun resûlüne (doğru), sonra ulaşıp yakalar onu ölüm; öyle ki muhakkak vuku bulur onun ecri/karşılığı Allah'a doğru; ve oldu Allah bir Gafûr20; bir Rahîm2.
355Göç etmek, bırakıp terk etmek, göçmen olmak.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Nisâ) 4:101

Ve darp ettiğiniz/vurduğunuz zaman (ayakları) yerde/yeryüzünde; öyle ki yoktur sizlere bir günah ki kısarsınız salâttan5; eğer korkarsanız/tedirgin olursanız ki işkence ederler kâfirlik25 etmiş kimseler; doğrusu kâfirler25 oldular sizlere apaçık bir düşman.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Nisâ) 4:102

Ve olduğun zaman onların içinde; öyle ki ikame572 et onlara salâtı5; öyle ki doğrulsun/dikelsin/ayağa kalksın bir tayfa/bir bölük onlardan seninle birlikte; ve tutsunlar/alsınlar silahlarını; öyle ki secde12 ettikleri zaman; öyle ki olsunlar onlar sizlerin arkasından/ötesinden; gelsin diğer bir tayfa/bir bölük; asla salla13 etmeyen; öyle ki salla13 etsinler seninle birlikte; ve tutsunlar/alsınlar savunma tedbirlerini ve silahlarını; isterler kâfirlik25 etmiş kimseler keşke gaflet/aymazlık içinde olsanız silahlarınızdan ve metalarınızdan/eşyalarınızdan; öyle ki meyletseler üzerinize tek bir meyille; ve yoktur bir günah sizlere; eğer oldu sizlerle bir eziyet yağmurdan ya da oldunuz marazlılar/hastalar ki bırakın/koyun silahlarınızı; ve tutun/alın savunma tedbirlerinizi; doğrusu Allah hazırladı kâfirler25 için utanç verici bir azap.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

 

13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Nisâ) 4:103

Öyle ki, tamamladığınız zaman salâtı5; öyle ki zikredin/hatırlayın Allah'ı kıyam143 halindeler (olarak) ve oturan (olarak) ve yanlarınız üzerine (yatar halde); öyle ki sakinleştiğiniz zaman; öyle ki ikame572 edin salâtı5; doğrusu salât5 oldu müminler27 üzerine vakitli* bir kitap**.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Vakitli (sabah ve akşam) salat ve haftalık salat sadece müminlerin yapacağı bir iştir.

**Yazgı, kitap, üzerinde bilgiler olan yazılı şey.    


(Nisâ) 4:104
Gevşemeyin aranmada/bakınmada* (düşman) kavmi/toplumunu; eğer olursanız elem/keder çekenler; öyle ki doğrusu onlar (da) elem/keder çekerler; sizlerin elem/keder çektiği gibi; ve umarsınız Allah'tan (onların) ummadıklarını**; ve oldu Allah bir Alîm8; bir Hakîm9.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

*Takip etmede, gözetlemede, istihbaratta.

**Siz Yüce Allah'a karşı bir umma/beklenti içinde olursunuz. Onlar sa bunu yapmazlar.


(Nisâ) 4:105
Doğrusu biz indirdik sana kitabı (Kur'an'ı) hakla/gerçekle; hükmetmen için insanlar arasında; gösterdiği gibi sana Allah'ın; ve olma hainler524 için (onların tarafında) bir hasım*.
524Hıyanet eden kimse. Kutsal kitaplara hainlik yapan kimseler. Kutsal kitaplara karşı yalan yanlış, tamamı zan olan hadis/söylentilerle el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma. Kur'an'ın astından dinde hüküm koyucu kitap edinenlerin tamamı haindir. Kur'an'a hainlik etmektedirler.*Münakaşa eden, tartışan, savunan

(Nisâ) 4:106
Ve mağfiret319 sun Allah’a; doğrusu Allah oldu bir Gafûr20; bir Rahîm2.

319Bağışlama, affetme.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Nisâ) 4:107
Ve tartışma/savunma kimselerden (yana) (ki) hainlik523 ederler kendi nefislerine201; doğrusu Allah sevmez kimseyi (ki) oldu (o) bir hain524; bir günahkar.

523Kendi nefsine hıyanet eden kimse. Sadece kutsal kitaplara iman edeceği yerde yalan yanlış, tamamı zan olan hadis/söylentilere (Kutubi Sitte, Yahudiler için Talmud, Hristiyanlar için Pavlus'un kendi eliyle yazdıkları) iman ederek bizzat kendi nefsine hıyanet eden kimse. Kur'an'ın helal saydığı şeyleri kendi nefislerine haram kılarak, nefislerinin hakkı olan şeyi vermeyerek kendi nefislerine hainlik ederler. Kur'an haricinde dinde hüküm koyan yetkisiz kitapların uyduruk hükümlerine bizzat kendi nefislerini köle ederler. Büyük bir hainliktir.  

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

524Hıyanet eden kimse. Kutsal kitaplara hainlik yapan kimseler. Kutsal kitaplara karşı yalan yanlış, tamamı zan olan hadis/söylentilerle el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma. Kur'an'ın astından dinde hüküm koyucu kitap edinenlerin tamamı haindir. Kur'an'a hainlik etmektedirler.

(Nisâ) 4:108
Hafilik* ederler insanlardan; ve hafilik* ederler Allah'tan; ve O (Allah) onlarla beraberdir geceleyin kurdukları/kuluçkaya yatırdıkları zaman fikirlerini -O’nun istemediğini sözden- ve oldu Allah yaptıklarına onların bir Muhît525.
525Gözetleyen, kuşatan, saran, himaye eden.*Gizlemek, örtmek, saklamak, ajanlık faaliyetinde bulunmak.

(Nisâ) 4:109
Haydi ki sizler; şunlarsınız ki tartıştınız/savundunuz onlardan (yana) dünya hayatında; öyle ki kim tartışır/savunur Allah'a karşı onlardan (yana) kıyamet günü ya da kim olur onlara bir vekil.

 


(Nisâ) 4:110
Ve kim yapar bir kötülük ya da zulmeder257 kendi nefsine201; sonra mağfiret319 sunar Allah’a; bulur (o) Allah'ı bir Gafûr20 ve bir Rahîm2.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

319Bağışlama, affetme.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Nisâ) 4:111
Ve kim kazanır bir günah; öyle ki ancak kazandığıdır kendi nefsine201 karşı; ve oldu Allah bir Alîm8; bir Hakîm9.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Nisâ) 4:112
Ve kim kazanır bir hata ya da bir günah; sonra atar onu bir masuma/suçsuza; öyle ki muhakkak yüklenir bir suçlama; ve apaçık bir günah.
 

(Nisâ) 4:113
Şayet olmasa (-ydı) fazlı202 Allah'ın senin üzerine; ve (de) rahmeti271; mutlak niyetlenmişti bir tayfa onlardan ki dalalete128 düşürürler seni; ve dalalete128 düşürür değillerdir kendi nefisleri201 dışında; ve zarar verir değillerdir sana hiçbir şeyde; ve indirdi Allah sana kitabı* ve hikmeti303; ve öğretti sana asla olmazsın bilir; ve oldu fazlı202 Allah'ın senin üzerine bir büyük** (şey).

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

*Hüküm içeren kitabı indirerek sana öğretti ki asla dalalete düşmezsin.  

**Kur'an'ın hükümlerine tabi olabilmek bir insan için Yüce Allah'ın büyük bir faziletidir. Her şeyin üzerinde büyük bir fazilettir. 


(Nisâ) 4:114
Onların gizli konuşmalarından çoğunda olmaz (bir) hayır; dışındadır kimse (ki) emretti sadakayı342 ya da marufu291 ya da ıslahı360 insanlar arasında; ve kim faaliyet içinde olursa buna aranarak/bakınarak Allah'ın rızasını; öyle ki yakında vereceğiz ona büyük bir ecir/karşılık.

342Kur’an’da 3 tip sadaka vardır. Bunlar;

1-Sadaka-1: Kamu yönetiminin topladığı bir gelir vergisi türü.

Kamu yönetimini 9:60 ayetinde Rabbimiz tarafından zikredilen gruplar için topladığı özel bir kamu vergisi (9:103, 9:58 ve 9:60).

2-Sadaka-2: Kamudan talepleri olan kişi ve kurumların kamu yönetimi ile görüşmeden önce vermesi gereken sadaka vergisi (Kamu harcı).

58:12 ayeti; bu fonda toplanan harç vergileri Sadaka-1 fonuna aktarılır.

3-Sadaka-3: Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi.

Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;

 

Sadaka nedir?

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

360İyileştirme, düzeltme.

(Nisâ) 4:115
Ve kim baskı yapar/ağırlaştırır resûle418 ona (kimseye) beyan olan doğru yola kılavuz sonrasında; ve tabi olur müminlerin27 yolu haricinde (başka bir yola); çeviririz yüzünü onun yüz çevirdiğine*; ve yanması için sunarız onu cehenneme; ve ne kötü bir varış yeridir.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Dilediği gibi sapmasına izin veririz.

(Nisâ) 4:116
Doğrusu Allah mağfiret319 etmez ki şirk71 koşulur O’na; ve mağfiret319 eder bundan astındakine dilediği kimse için; ve kim şirk71 koşar Allah'a; öyle ki muhakkak dalalette128 düştü (o); uzak bir dalalete128.

319Bağışlama, affetme.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(Nisâ) 4:117
Ki çağırırlar O'nu astından ancak (bazı) dişileri526; ve ki çağırırlar ancak dirençli/inatçı/asi bir şeytânı29.

526Kur'an'ın indiği dönemde Yüce Allah'a şirk koşarak iman eden kimselerin aracı ettikleri objeler, semboller, idoller. O dönem için Lat, Menat ve Uzza.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Nisâ) 4:118
Mutlak lanet280 etti ona Allah; ve dedi (şeytân): "Mutlak tutarım/edinirim senin kullarından önceden belirli* bir nasip."

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

*Yüce Allah izin verdiği belirli bir nasip.

(Nisâ) 4:119

"Ve mutlak dalalete128 düşürürüm onları; ve mutlak temenniye* sokarım onları; ve mutlak emrederim200 onlara öyle ki mutlak keserler kulaklarını çiftlik hayvanlarının; ve mutlak emrederim200 öyle ki mutlak değiştirirler Allah'ın yaratışını"; ve kim tutar/edinir şeytânı29 bir veli28 astından Allah'ın; öyle ki muhakkak hüsrana uğrar; apaçık bir hüsrana.

 

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.  

 

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

*Bitmez tükenmez beklentiler.  

(Nisâ) 4:120
Vaat eder (şeytân) onlara; ve temenni ettirir (şeytân) onlara; ve vaat eder değildir onlara şeytân29 bir aldatma dışında.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Nisâ) 4:121
İşte bunlar; sığınağı onların cehennemdir; ve bulamazlar ondan bir kaçış.
 

(Nisâ) 4:122
Ve kimseleri (ki) iman47 ettiler ve yaptılar sâlihât18; sokacağız onları cennetlere; akar altından onun (cennetin) nehirler; ölümsüzlerdir185 orada ebediyen; hak/gerçek vaadidir Allah'ın; ve kim daha sâdıktır182 Allah’tan bir söz/kelam (bakımından).

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

182Doğrular, dürüstler.

(Nisâ) 4:123
Olmaz sizlerin temennileri ve (de) kitap ehlinin135 temennileri*; kim yapar bir kötülük; cezalandırılır onunla; ve bulamaz kendisine astından Allah’ın bir veli28 ne de bir yardımcı.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

*İşler ve oluşlar temenni ederek olmaz. Gerçek neyse o olur.

(Nisâ) 4:124
Ve kim yapar sâlihâttan18; erkekten veya kadından; ve O bir mümindir27; öyle ki işte bunlar; girerler cennete; zulmedilmezler bir nakîr508 (kadar).

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

508Kelime anlamı olarak 'parmak şıklatma ile ortaya çıkan hafif ses’ ve ‘hurma çekirdeğinin üstündeki küçük kabartı’ demektir. Müteşabih anlam düşündüğünde nakîrin evrenin en küçük yapı taşı olan fitilin/fatilin/ipliksinin tek bir titreşimi olduğu görülür. 

(Nisâ) 4:125
Ve kim daha iyidir bir din (olarak); kimseden (ki) teslim* etti yüzünü Allah'a; ve O bir muhsindir294; ve tabi oldu bir hanîf117 (olan) İbrahim'in milletine301; ve edindi/tuttu Allah İbrahim'i bir halîl/dost**.

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.

117Tek tanrıcı, monoteist, Yüce Allah'a şirksiz iman eden. Sadece kutsal kitaplar diyen.

301Dinî öğreti, dinî inanç, dinî camia, dinî cemiyet, dinî topluluk, dinî cemaat. 

*İslam oldu.

**Bir dost/arkadaş kıdemine yükseltti.


(Nisâ) 4:126
Ve Allah’adır göklerdeki162 ve yerdeki; ve oldu Allah her bir şeye bir Muhît525.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

525Gözetleyen, kuşatan, saran, himaye eden.

(Nisâ) 4:127

Ve fetva isterler senden kadınlar hakkında; de ki: "Allah fetva verir* sizlere onlar hakkında; ve okunandır sizlere kitapta* yetimlerin131 kadınları** hakkında -ki onlara (yetimlerin kadınlarına) vermezsiniz kendilerine yazılanı*** ve (yine de) rağbet edersiniz nikâh kıymaya onlara-; ve zaaflı/zayıf çocuklardan**** ve ki ayağa kaldırırsınız yetimleri131 eşitlikle****; ve faaliyet içinde olduğunuzu bir hayırdan; öyle ki doğrusu Allah oldu ona bir Alîm8."

131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan. Kendi geçimini sağlayacak güce ve akla henüz ulaşmamış olan çocuk.  

8Bilen.

 

*Fetva verme yetkisi sadece Yüce Allah'tadır. Bu fetva da sadece kitaptadır; yani Kur'an'dadır. Kur'an harici kitaplarda fetva aramak şirktir.

**Yetim kadınlar değil! Kadın yetimler değil! İki isim kelimesi bir arada gelmiştir. 'Yetimler kadınları' yani 'yetimlerin kadınları'; yetim çocukların anneleri olan kadınlar.'

***Mehir hakları. Yetimlerin anneleri olan dul kadınlarla evlenenlerin mehir vermeden evlenmek istedikleri anlaşılır.

****Kur'an'ın birçok yerinde verilen emir bir fetva olarak tekrar verilmiştir. Zaaflı/zayıf çocuklardan başlayarak tüm yetimler kıyam haline getirilecektir. Tüm yetimler ayağa kaldırılacaktır. Eşit bir şekilde. Ayette Yüce Allah yetim sahibi dul kadınlarla evlenmeden daha önemli olanın yetimlerin ayağa kaldırılması olduğunu işaret etmektedir.



(Nisâ) 4:128
Ve eğer bir kadın korktuysa kendi kocasından bir uyuşmazlığa/geçimsizliğe ya da bir yüz çevirmeye/bırakmaya; öyle ki olmaz günah ikisine ki düzeltir ikisi* aralarını bir sulh** (-le); ve sulh** bir hayırdır; ve hazırlandı nefisler cimriliğe***; ve eğer güzelleştirir**** ve takvalı21 olursanız öyle ki doğrusu Allah oldu yaptıklarınıza bir Habîr466.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

466Haberdar.

*Mevcut kötü gidişe bir dur derler ve aralarını düzeltirler. Aralarını düzelterek barış içinde geçinip giderler ya da barış içinde boşanarak aralarını düzeltirler.

**Barış. Geçimsizlik ya da evliliğin sonlanması durumları mutlaka barışla gerçekleşmelidir. Barışla evliliğe devam edilmeli ya da barışla ayrılma gerçekleşmelidir.

***Ayrılma sürecinde eşler birbirlerine karşı cimrilik etmeye meyillidir. Yüce Allah bunun yapılmaması gerektiğini bildirmektedir.

****Eşler birbirlerine karşı takvalı olursa (birbirlerini incitmekten sakınırlarsa) ve boşanma durumunda bile güzellikle boşanma gerçekleşirse bu durum onlar için hayırlıdır. Her ikisine de bir günah yoktur.


(Nisâ) 4:129

Ve asla tabi olamazsınız ki adaletli sağlamaya kadınlar arasında; velev/fakat arzulasanız da (bir eşi) öyleyse meyletmeyin hepten (o eşe) meyil (-le); öyle ki bırakırsınız yalnız onu (diğer eşi) asılmış gibi; ve eğer düzeltirseniz ve takvalı21* olursanız öyle ki doğrusu Allah oldu bir Gafûr20; bir Rahîm2.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*4:1 ayetinde Yüce Allah toplumun kadınlara takvalı olması gerektiğini bildirmiştir. Kadınları incitmekten, zora sokmaktan sakınmak gereklidir.

(Nisâ) 4:130
Ve eğer ayrılırsa ikisi; zengin eder Allah her birini kendi genişliğiyle; ve oldu Allah bir Vâsi297; bir Hakîm9.

297Genişleten, enginleştiren, hacim kazandırarak büyüten.

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Nisâ) 4:131
Allah'adır göklerdeki162 ve yerdeki; ve ant olsun vasiyet ettik kimselere (ki) verildiler kitap sizlerden önce; ve sizlere ki takvalı olun Allah'a; ve eğer kâfirlik ederseniz; öyle ki doğrusu Allah'adır göklerdeki ve yerdeki; ve oldu Allah bir Ganiyy106; bir Hamîd107.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

106Zengin.

107En yüce övgüye/methedilmeye değer.


(Nisâ) 4:132
Allah'adır göklerdeki162 ve yerdeki; ve kâfi geldi/yetti Allah bir Vekîl517 (olarak).

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

517Vekalet verilen, birinin işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği.

(Nisâ) 4:133
Eğer dilerse (Allah) giderir/yok eder sizleri ey insanlar! Ve getirir başkalarını; ve oldu Allah bunun üzerine bir Kadîr177.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Nisâ) 4:134
Kim oldu (ki) ister dünya sevabını; öyle ki indindedir/katındadır Allah’ın dünya ve ahiret sevabı; ve oldu Allah bir Semî41, bir Basîr513.

41İşiten.

513Gören.

(Nisâ) 4:135
Ey iman47 etmiş kimseler! Olun ayakta/kıyamda tutanlar eşitliği şahitler/tanıklar (olarak) Allah için; şayet kendi nefisleriniz201 üzerine/aleyhine ya da ana babaya ve yakınlık sahiplerine (olsa bile); eğer olursa (o kimse) bir ganiyy/zengin ya da bir fakir; öyle ki Allah daha yakındır ikisine; öyle ki tabi olmayın hevaya ki saparsınız; ve eğer eğip bükerseniz ya da karşı koyarsanız; öyle ki doğrusu Allah oldu yaptıklarınıza bir Habîr466.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

466Haberdar.

(Nisâ) 4:136
Ey iman47 etmiş kimseler! İman47 edin Allah'a ve resûlüne418*; ve kitaba** o ki (Allah) indirdi resulüne*; ve kitaba** (da) o ki (Allah) indirdi daha önceden; ve kim kâfirlik25 eder Allah’a; ve meleklerine; ve kitaplarına***; ve resûllerine****; ve ahiret gününü muhakkak dalalete128 düştü (o kimse); uzak bir dalalete128.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Muhammed peygamber.

**Kur'an'a.

**Tevrat ve İncil'e.

***Tüm kutsal kitaplara.

****Tüm resûllere.


(Nisâ) 4:137
Doğrusu kimseler (ki) iman47 ettiler; sonra kâfirlik25 ettiler; sonra iman47 ettiler; sonra kâfirlik25 ettiler; sonra ziyade* ettiler küfrü422; asla olmaz Allah mağfiret319 etmeye onlara; ve doğru bir yola kılavuzlamaya.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

319Bağışlama, affetme.

*Artırmak.

(Nisâ) 4:138
Müjdele münâfıkları26 ki onlaradır elim/acıklı bir azap.

26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü. 


(Nisâ) 4:139
Kimseler (ki) tutarlar/edinirler kâfirleri25 müminlerin27 astından evliya212; bakınırlar/ararlar onların yanında izzet/şeref; öyle ki doğrusu izzet/şeref topluca Allah’adır.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 


(Nisâ) 4:140
Ve muhakkak indirdi üzerinize kitapta* ki işittiğiniz zaman Allah'ın ayetlerini (ki) kâfirlik25 ederler ona (ayete) ve maskaralık** ederler ona (ayete); öyle ki kalmayın/oturmayın onlarla beraber ta ki dalarlar bir başka hadise/söze; doğrusu sizler (olursunuz) o zaman onların misli/benzeri; doğrusu Allah münâfıkları26 ve kâfirleri25 topluca cehennemde bir toplayandır/bir araya getirendir .

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü. 

*Kur'an.

**Kendileri maskaradır.


(Nisâ) 4:141
Kimseler (ki) gözetleyip beklerler sizleri; öyle ki eğer olduysa sizlere bir fetih527 Allah'tan; dediler: "Olmuyor muyuz asla sizlerle birlikte?"; ve eğer olduysa kâfirlere25 bir nasip; dediler (kâfirlere): "Asla cesaret vermiyor muyuz üzerinize ve geri durdurmuyor muyuz sizleri müminlerden27?" öyle ki Allah hükmeder aranızda kıyamet148 günü; ve asla yapmaz Allah kâfirler25 için müminlere27 karşı bir yol*.
527Açmak, yol açmak, anahtarı açmak, başarı kazanmak, galebe çalmak, kazanmak, bir savaşı/mücadeleyi kazanmak. Bir kurtuluş savaşını kazanmak. Kelimenin geniş anlamı yerine haksız yere savaş çıkararak başka toprakları almak olarak anlamak asla doğru değildir. Türkçeye geçmesi daha çok yabancı toprakları ele geçirmek olarak olmuştur.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

*Kâfirler gerçek müminlere karşı asla zafer kazanamaz. Hiç bir yol/çıkış edinemezler.

(Nisâ) 4:142

Doğrusu münâfıklar26 aldatmaya bakarlar Allah'ı; ve (oysa) O'dur (Allah'tır) aldatan425 onları; ve dikeldikleri/ayağa kalktıkları zaman salâta5; dikeldiler/ayağa kalktılar üşengeç/umursamaz; gösteriş yaparlar insanlara; ve anmazlar Allah'ı; ancak biraz.

26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü. 

425Kötüye yönelik aldatmaları/yanıltmaları zıt yanıltmalar/aldatmalar yaparak hayra ve iyiliğe dönüştürmesi. Yüce Allah asla kötülük etmez, planlamaz. Her zaman hayır ve iyiliğin kaynağıdır. Aldatma ve yanıltmalara karşı da tepkisiz kalmaz. Onları herkesin (aldatanların ve yanıltanları da) hayrına/iyiliğine olacak şekle dönüştürür.  

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Nisâ) 4:143
Yalpalayanlardır bunun arasında; ne bunlara karşı ve ne de bunlara karşı; ve kimi dalalette128 bıraktı Allah; öyle ki asla bulamazsın ona bir yol*.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Bir çıkış, bir doğru yola kılavuz.

(Nisâ) 4:144
Ey iman47 etmiş kimseler! Tutmayın/edinmeyin kâfirleri25 evliya212 müminlerin27 astından; ister misiniz ki yaparsınız Allah’a (karşı) aleyhinizde apaçık bir yetki/delil/güç.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Nisâ) 4:145
Doğrusu münâfıklar26 daha sefil aşağı seviyededir ateşten; ve asla bulamazsın onlara bir yardımcı.

26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü. 


(Nisâ) 4:146
Dışındadır kimseler (ki) tevbe33 ettiler; ve ıslah316 oldular; ve yapıştılar Allah'a; ve has kıldılar528 dinlerini Allah'a; öyle ki işte bunlar; birliktedir müminlerle27; ve yakında verecek Allah müminlere27 büyük bir ecir/karşılık.

33Dönmek, vazgeçmek.

316Düzelmek, iyileşmek.

528Tek tanrıcı/monoteist olmak. Sadece kutsal kitaplara tabi olmak. Kutsal kitaplar haricinde dinde hüküm koyucu kabul etmemek. Sadece Yüce Allah'ı çağırmak. O'nun astından hiçbir varlıktan şefaat aldatmacası gibi aracılık beklememek. Dini sadece Yüce Allah için yaşamak.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Nisâ) 4:147
Niye faaliyete geçirsin Allah azap etmeyi sizlere eğer şükrederseniz43 ve iman47 ederseniz; ve oldu Allah bir Şâkir313; bir Alîm8.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

313Hayrın/iyiliğin değerini bilen/anlayan, karşılığını hazırlayıp veren, müteşekkir olan.

8Bilen.

 


(Nisâ) 4:148
Sevmez* Allah açık etmeyi kötülüğü (bir) söylemden**; dışındadır kimse (ki) zulme*** uğradı; ve oldu Allah bir Semî41; bir Alîm8.

41İşiten.

8Bilen.

 

*Kötü sözlerin/söylemlerin topluma yayılmasını, duyurulmasını, anons edilmesini.

**Yapılan kötülüğün değil de söylemin/sözün işaret edilmesi anlamlıdır. Ortada kötü bir eylem varsa durum değişebilir. Toplumun bu kötü eylemden haberdar edilmesi gerekebilir.

***Kötü söz/söylem nedeniyle zulme uğrayan kimse hariçtir.


(Nisâ) 4:149
Eğer açık ederseniz bir hayrı/iyiliği; ya da gizlerseniz onu (hayrı/iyiliği); ya da affederseniz* bir kötülükten; öyle ki doğrusu Allah oldu bir Afuv19; bir Kadîr177.

19Affeden.

 

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 

*Affedici olmak Yüce Allah'ın sevdiği, hoşnut olduğu bir davranıştır. Karşılığını da elbette affederek verir.

(Nisâ) 4:150
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ederler Allah’a ve resûlüne; ve isterler ki ayırsınlar Allah ve resûllerinin arasını; ve derler: "İman ederiz bir kısma; ve kâfirlik ederiz bir kısma; ve isterler ki tutsunlar/edinsinler bunun arasında bir yol.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Nisâ) 4:151
İşte bunlar; onlar kâfirlerdir25 bir hak/gerçek (olarak); ve hazırladık kâfirlere25 yıpratan/çöktüren bir azap.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Nisâ) 4:152
Ve kimseler (ki) iman47 ettiler Allah'a ve resûllerine418; ve asla ayırmazlar* onlardan birinin arasını; işte bunlardır; yakında verecek (Allah) ecirlerini/karşılıklarını onların; ve oldu Allah bir Gafûr20; bir Rahîm2.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Hem resûllerin arasını hem de Yüce Allah ile resûllerin arasını ayırmazlar.

(Nisâ) 4:153
Sual ederler* sana kitap ehli135 ki indirirsin üzerlerine bir kitap gökten180 (diye); öyle ki muhakkak sual* etmişlerdi Musa'ya daha büyüğünü bundan; öyle ki dediler: "Göster bize Allah'ı açıkça"; öyle ki yakaladı/tuttu onları yıldırım260 zulümleriyle257; sonra tuttular/edindiler buzağıyı258 onlara gelen beyanlar226 sonrasında; öyle ki affettik bundan**; ve verdik Musa'ya apaçık bir yetki/güç.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

260Yerle bulut arasındaki elektrik boşalmasıdır. Yere düşen/çarpan şimşek olup en tehlikeli şimşek türüdür. Yıldırımın dönüş darbesi yaklaşık 30.000 ampere ve sıcaklığı 30.000 °C'ye ulaşır. Öncül darbe buluttan yere yaklaşık 30 milisaniyede ulaşır ve yerden bulutun merkezine yaklaşık 100 milisaniyede döner.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

258Buzağı şeklinde yapılmış altından bir heykel.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

*Sorarlar, isterler, talep ederler.

**Anlaşılır ki müşrik hale gelen kimseler vefatlarından önce tevbe ederlerse ve ıslah olurlarsa Yüce Allah onları affedebilir.


(Nisâ) 4:154

Ve kaldırdık/yükselttik üzerlerine onların turu/dağı; mîsâkları281 (gereği) onların; ve dedik onlara: “Girin kapıdan secde12 edenler (olarak)”; ve dedik onlara: “Sınırı aşmayın şabatta/dinlenme döneminde”; ve aldık onlardan sağlam bir mîsâk281.

 

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Nisâ) 4:155
Öyle ki mîsâklarını281 bozmaları; ve Allah'ın ayetlerine kâfirlik25 etmeleri; ve enbiyayı* bir hak olmaksızın katletmeleri35 ; ve "kalplerimiz kılıflıdır" sözlemleri nedeniyledir; evet! mühürledi175 Allah üzerini onun (kalbin) küfürleriyle**; öyle ki iman47 etmezler (onlar) biraz dışında.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Nebileri.

**Kendi yaptıkları nedeniyle kalp mühürlenir. Yüce Allah sürece sadece izin verir. İnsanın kazandığı kendi yaptıkları nedeniyledir. 


(Nisâ) 4:156
Ve kâfirlik25 etmeleri; ve Meryem'e karşı büyük bir yalan itham/suçlama söylemleri (nedeniyledir).

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Nisâ) 4:157
Ve "Doğrusu biz katlettik35 Meryem oğlu Îsâ Mesih'i, Allah'ın resûlünü418" söylemleri (nedeniyledir); ve katletmiş35 değillerdi onu; ve asmış değillerdi onu; fakat benzeştirildi530 onlara; ve doğrusu kimseler (ki) ihtilaf ettiler onda; mutlak içindedirler tam bir kuşku/şüphe ondan; yoktur onlara onda hiçbir ilim; ancak tabi olmadır zanna314; ve katletmiş35 değillerdi onu kesin (olarak).

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  4:157 ayetinden anlaşılır ki Îsâ Mesih asla asılmamış ve asla katledilmemiştir. Ancak bu olaylar yaşanmıştır. Îsâ Mesih'e benzeştirilen bir kişinin (mutlak ki bunu hak eden bir kimsedir) asılarak öldürüldüğü anlaşılır. Bu konuda bir tartışmanın o dönemde bile ortaya çıkmış olması bunu destekler. Îsâ Mesih'i gerçekten asıp öldürdükleri konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Yüce Allah gerçeği bizlere kesin olarak Kur'an'da bildirmiştir. Asılan ve öldürülen kimse Îsâ Mesih asla değildir. Ona benzeştirilen başka bir kimsedir.

314Varsayım, sanı, töhmet, elde somut veriler olmamasına karşın, birisi ya da bir olay hakkında hükme varmak ya da sonuca ulaşmak.


(Nisâ) 4:158
Evet! Yükseltti onu Allah kendisine doğru; ve oldu Allah bir Azîz37; bir Hakîm9.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Nisâ) 4:159
Ve ki kitap ehlinden135 (kimse) dışındadır* (ki) mutlak iman47 eder** ona (Îsâ) kendi ölümü öncesinde***; ve kıyamet günü148 olur (Îsâ) aleyhlerinde**** bir şahit/tanık.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

*4:155, 4:156 ve 4:157 ayetlerindeki kimseler gibi olmazlar.

**Îsâ'nın başına gelenlere hak/gerçek olan Kur'an'ın bildirdiği şekilde iman ederler.

***Ölmeden önce bu imana sahip olmalıdır.

****Îsâ bu imana sahip olmadan ölen kimselere karşı diriliş gününde olumsuz olarak şahitlik/tanıklık edecektir.


(Nisâ) 4:160
Öyle ki zulümle*; kimselerden (ki) yahudileştiler306; haram ettik** aleyhlerine onların iyileri (ki) helal kılındı*** onlara; ve yüz çevirmeleriyle/engellemeleriyle**** Allah yolundan336 çokça.

306Tevrat'ın astından söylenti/hadis kitaplarına (Talmud) tabi olarak müşrikleşen kimse.

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

*En büyük zulüm insanın kendi nefsine yaptığı zulüm olan şirk koşmaktır. Müşrik olmaktır. Bu da Tevrât'ın astından hadis/söylenti kitabı olan Talmud kitabını edinmeleriyle olmuştur. 

**Tevrât'ta helal olan iyi/güzel şeyleri uyduruk Talmud kitabıyla kendilerine haram ettiler. Kendi aleyhlerine işler yaptılar. Yüce Allah buna sadece izin vermiştir. Sapmalarına izin vermiştir.

***Tevrât'ta helal kılınmıştı.

****Tevrât'a giden yolun üzerine şeytan öğretileri olan Talmud kitabıyla.

 


(Nisâ) 4:161
Ve riba383 edinmeleri (ki) muhakkak men edildiler/yasaklandılar ondan; ve insanların mallarının batılla* yemeleri; ve hazırladık kâfirlere25 kendilerinden** elem/acıklı bir azap***.
383Artırmak, büyütmek, ilave etmek. Borç olarak verilen bir malın artarak, çoğalarak geri alınmasıdır. Örneğin; 10 ekmek borç verildiyse ve süre sonunda geriye 11 ekmek alındıysa bu durumda artan, çoğalan, ilave olan o 1 ekmek riba olur. Dönen mal artmamalıdır. Günümüzde mal yerine çoğunlukla değeri değişken olan para kullanıldığı için kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Örnek; 10 ekmek değerinde olan para süre sonunda yine aynı para olarak geri alınırsa enflasyon nedeniyle paranın değer kaybetmesi sonucu borç veren geri aldığı parayla 10 ekmek alamayacaktır. Örneğin 9 ekmek alabilecektir. Borç verenin 1 ekmek hakkı yenmiş olacaktır. Merkez bankaları yıllık enflasyonun değerini belirler yani paranın değer kaybını belirlerler. O durumda borç para olarak verilecekse enflasyon değerinde paranın artarak geri alınması asla riba olmaz. Aslında malın artması değil korunması söz konusu olur. Ancak enflasyonun üstündeki her değer riba olacaktır. Enflasyon değerinde faiz kesinlikle riba değildir. Ancak faizin ribalaşma durumuna dikkat edilmelidir. Enflasyon üstünde gelir getiren faizlerin enflasyon üstü getirisi riba olmaktadır. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Gerçek olmayan, uydurulmuş söylenti/hadislerle din sömürüsü yaparak. Tarikatlar bu duruma çok güzel bir örnektir. 

**Azap yine kendi içlerinden çıkan kimseler veya şeylerle gerçekleşecektir.

***Anlarız ki ayette işaret edilen azap dünya hayatında gerçekleşecek olan büyük bir azaptır.


(Nisâ) 4:162

Fakat onlardan* ilimde kök salanlar/ilimde derinleşenler; ve müminler27; iman47 ederler sana indirilmişe** ve senden önce indirilmişe***; ve ikame572 edenlerdir salâtı5; ve verenlerdir zekâtı10; ve iman47 edenlerdir Allah'a ve ahiret gününe; işte bunlar; getireceğiz/vereceğiz onlara bir büyük ecir/karşılık.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

*Kitap ehlinden.

**Kur'an'a.

***Tevrât ve İncîl.


(Nisâ) 4:163
Doğrusu biz vahyettik603 sana; vahyettiğimiz603 gibi Nûh'a; ve ondan (Nûh'tan) sonraki nebilere132; ve vahyettik603 İbrâhîm'e; ve İsmâîl'e; ve İshâk'a; ve Yakûb'a; ve sıbtlara*; ve Îsâ’ya; ve Eyyûb'a; ve Yûnûs'a; ve Hârun'a; ve Süleymân'a; ve verdik Dâvûd'a zeburu477.
603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

477Taş/kil yazıt. Kil tabletler. Üzerine çivi yazısı yazılmış ve sonrası pişirilerek taş haline getirilmiş yazıtlar. Anlarız ki kutsal kitaplar öncesi Yüce Allah insanlara üzerinde çivi yazısı olan tabletler göndermiş. Resûller Yüce Allah'tan aldıkları vahyi taş tabletler üzerine yazmışlar. 3:184 ayetinde nurlu kitap öncesi zikredilmesi taş yazıtların parşömenlerden oluşan kitaplardan daha önce gönderildiğini düşündürür.

*Yahudilerden bir grup/klan.

(Nisâ) 4:164
Ve resûller418 (ki) muhakkak kıssalaştırdık430 onları sana önceden; ve resûller (ki) asla kıssalaştırmadık430 sana; ve kelam531 etti Allah Mûsâ'ya bir kelam (-la).
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  430Anlatı, öykü.

53142:51 ayetinde Yüce Allah bir beşere doğrudan kelam etmesinin asla olmayacağını bildirmiştir. Kelam 3 yöntemle olur.

Kişiye doğrudan vahiyle; Mûsâ'nın annesine yapılan vahiy.

Bir perde arkasından;  ağaç yada ateş gibi ara bir madde/perde arkasından. Mûsâ'nın Tur dağında ateş üzerinden vahiy alması. Muhammed'in ise ağaç üzerinden vahiy alması. 

Şerefli bir elçi göndererek; evrenimizin bir üst boyutundan bulunan Cibrîl, Rakim yoldaşları gibi varlıklar Yüce Allah'ın vahyini beşere yine O'nun izniyle vahy ederler.

 


(Nisâ) 4:165
Resûller418 (ki) müjdeleyicilerdir ve uyarıcılardır; olmaması içindir insanlara bir hüccet/hac376 Allah'a karşı; resûller sonrası; ve oldu Allah bir Azîz37; bir Hakîm9.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  376Delillerle tartışma.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Nisâ) 4:166
Oysa Allah şahitlik/tanıklık eder indirdiğine* sana; indirdi onu* kendi ilmiyle; ve melekler48 (de) şahitlik/tanıklık eder; ve kâfi geldi/yetti Allah bir tanık/şahit (olarak).

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

*Kur'an.


(Nisâ) 4:167
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ederler ve yüz çevirirler/engellerler Allah’ın yolundan336; muhakkak dalalete128 düştüler; uzak bir dalalete128.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(Nisâ) 4:168
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler; ve zulmettiler257; asla olmaz Allah mağfiret319 etmeye onlara; ve bir doğru tarîkata532 kılavuzlamaya.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

319Bağışlama, affetme.

532Tarik, yol, patika, metot, rota.

(Nisâ) 4:169
Dışındadır tarîkat532 (ki) cehenneme; ölümsüzler185 orada ebediyen; ve olur bu Allah'a bir kolay (oluş).
532Tarik, yol, patika, metot, rota.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Nisâ) 4:170

Ey insanlar! Muhakkak geldi sizlere resûl418; hakla/gerçekle Rabbinizden4; öyle ki iman47 edin; bir hayırdır sizlere; ve eğer kâfirlik25 ederseniz; öyle ki doğrusu Allah’adır göklerdeki162 ve yerdeki; ve oldu Allah bir Alîm8; bir Hakîm9.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Nisâ) 4:171

Ey ehli kitap135! Sınırı aşmayın dininizde; ve demeyin Allah üzerine hak/gerçek dışında; ancak ki Mesih Îsâ; Meryem oğlu; resûlüdür418 Allah'ın; ve kelimesidir416 O’nun (Allah’ın); attı onu Meryem'e doğru; ve bir ruh O'ndan (Allah’tan); öyle ki iman47 edin Allah'a ve resûllerine418 O’nun; ve demeyin "üç"; yasaklayın/engelleyin bir hayır/iyilik (olarak) sizlere; ancak ki Allah bir tek ilâhtır74; Subhân'dır7 O; ki olmaz O’na bir çocuk; O'nadır göklerde olan ve yerde olan; ve kafî geldi/yetti Allah bir vekîl (olarak).

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  416Buyruğu, emri, hükmü, kararı, 'ol' demesi.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Nisâ) 4:172
Asla geri durmaz Mesih* ki olur bir kul46 Allah'a; ve yakınlaştırılmış melekler48 (de); ve kim geri durur onun kulluğundan46 ve büyüklenir; öyle ki haşreder556 onları kendine topluca.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

556Toplamak, bir araya getirmek. *Meryem oğlu Îsâ

(Nisâ) 4:173
Öyle ki iman47 etmiş ve sâlihâtı18 yapmış kimselere gelince; öyle ki tamamlanır ecirleri/karşılıkları; ve ziyade eder/artırır (Allah) fazlından202; ve geri durmuş ve büyüklenmiş kimselere gelince; öyle ki azap eder (Allah) onlara bir elim/acıklı (azapla); ve bulamazlar kendilerine Allah'ın astından bir veli28; ve ne de bir yardımcı.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.


(Nisâ) 4:174
Ey insanlar! Muhakkak ki geldi sizlere bir delil/kanıt Rabbinizden4; ve indirdik üzerinize apaçık bir nur*.

4Efendi, komuta eden.

*Kur'an.

(Nisâ) 4:175
Öyle ki Allah’a iman47 etmiş ve O'na yapışmış kimselere gelince; öyle ki sokacak (Allah) onları kendinden bir rahmete271 ve bir fazilete202; ve kılavuzlar onları kendisine; dosdoğru bir yola.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   


(Nisâ) 4:176
Fetva isterler senden; de ki: "Allah fetva verir sizlere kelâle482 hakkında; eğer bir kişi helak* olduysa; yoksa ona bir evlat**; ve onaysa bir kız kardeş; öyle ki onadır (kız kardeşedir) yarısı (1/2) terk ettiğinin (ölen erkeğin); ve o (ölen erkek) miras bırakır ona (kız kardeşe) eğer asla olmazsa ona (kız kardeşe) bir evlat***; öyle ki eğer olduysa ikiler (kız kardeş) öyle ki o ikisinedir üçte ikisi (2/3) bıraktığından (ölen erkeğin); ve eğer oldularsa kardeşler; erkekler ve kadınlar; öyle ki erkeğin payı iki kadın**** mislidir; beyan eder Allah sizlere dalalete128 düşersiniz diye; ve Allah her bir şeye bir Alîm’dir8.

482Hiç bir evladı olmamış, alt nesillerde mirasçısı olmayan aynı zamanda eşi, annesi veya babasının en az birisinin de olmaması durumu.

1En yüce merhametli.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

3En yüce övgü/methetme.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

8Bilen.

 

*Öldüyse.

**Bir tek evlat. Kişi zaten kelale olduğu için birden fazla evladı da olamaz. Demek ki hiç evladı olmamış bir kimse tarif edilmektedir.

***Kız kardeşin hiç evladı olmamışsa.

****Miras paylaşımlarında ölen kimse bir vasiyet bırakmamışsa erkeğin payı her zaman iki kadın mislidir.


(Mâide) 5:1
Ey iman47 etmiş kimseler! Tamamlayın akitleri207; helal kılındı sizlere dört ayaklı çiftlik hayvanları; dışındadır üzerinize okunan (ki) "helal edilmiş değillerdir avlanma* (-yla elde ettikleriniz) ve sizler ihramlılar534 (-ken)"; doğrusu Allah hükmeder razı olduğuna.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

207Bağıtlar, bağıtlaşmalar, bağlar, antlaşmalar, sözleşmeler, birliktelikler, söz vererek birleşmeler.

534Hac döneminde yapılması haram edilen şeyleri yapmamak. Haram emrine uymak. *Hac/hüccet döneminde avlanmak haramdır. Ancak Yüce Rabbimiz bizlere dört ayaklı çiftlik hayvanlarını yemeği kendi fazlından bu dönemde de helal kılmıştır.

(Mâide) 5:2
Ey iman47 etmiş kimseler! Halel getirmeyin* Allah'ın şiarlarına312; ve ne de haram aya34; ve ne de hediyeye338; ve ne de gerdanlara**; ve ne de haram eve535 gelenlere (ki) bakınırlar bir fazilete202 Rablerinden4 ve bir rızaya; ve sonlandırdığınız zaman ihramı534 öyle ki avlanın; cürüm işletmesin sizlere bir kavme (olan) nefret/kin ki engellediler sizleri haram mescitten158 ki (o durumda) sınırı aşarsınız; ve yardımlaşın erdem ve takva21 üzerine; ve yardımlaşmayın günah üzerine; ve sınırı aşmayın; ve takvalı21 olun Allah’a; doğrusu Allah Şedîd'tir536 akabinde***.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

312Sembol, slogan, amblem, nişan, işaret, soyut bir kavramın somutlaşarak sembol/belirteç haline gelmesi.

34Kur'an'ın indiği dönemde o bölgede yaşayan insanların belirlemiş olduğu bir kural/antlaşma. Savaşmanın haram olduğu 4 ay.

338Hac veya umre için haram mescide gelen kimselerin kendileri ve başkaları için yanlarında getirdikleri ihtiyaç giderici şeyler. Canlı hayvan mantıken en iyi hediyedir. İyi bir besin kaynağı olan et çölde çok hızlı bozulacağı için et verecek olan hayvanın canlı olarak haram mescide getirilmesi en güzelidir. Bu hayvanlar oraya gelen insanların doyurulması içindir. İhtiyaç oluştukça Yüce Allah adına kesilirler. 

 

535Bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan ev.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

4Efendi, komuta eden.

534Hac döneminde yapılması haram edilen şeyleri yapmamak. Haram emrine uymak.

158Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer mescittir. Haram mescitse bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan mescittir.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

536Şiddetli.

*Bozmak.

**Hediye olarak gönderilmiş hayvanlara işaretleme amacıyla takılan gerdanlıklar. 

***Ardında.

 


(Mâide) 5:3
Haram kılındı üzerinize ölmüş; ve kan; ve hınzır/domuz eti; ve kendisine Allah’ın dışında başkasının (ismi) adanan/sunulan; ve boğulan (ölen); ve ağır darbeyle/hastalıkla (ölen); ve düşen (ölen); ve boynuzlanmış (ölen); ve yırtıcıların yediği; dışındadır boğazladığınız/kestiğiniz; ve (haram kılındı) boğazlanan/kesilen dikilmişler* üzerine -ve ki kısmet ararsınız fal oklarıyla**-; işte bunlar; bir fısktır38; gündür (ki) umudu kesti kâfirlik25 etmiş kimseler dininizden122; öyle ki haşyet53 duymayın onlara; ve haşyet53 duyun bana; bugün (ki) kemale erdirdim/tamamladım sizlere dininizi122; ve kemale erdirdim/tamamladım üzerinize nimetimi; ve razı oldum sizlere İslam’ı218 bir din122 (olarak); öyle ki kim daraldı açlıkta meyletmeksizindir günaha; öyle ki doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Kutsallık için dikilmiş, inşa edilmiş her şey. Tekkeler, türbeler, idoller, tapınaklar, sözde evliyaların mezar taşları vb. 

**Anlaşılır ki bu yerlerde fal okları atılarak bir kısmet aranmaktadır. Büyük bir hurafe ve aldatmacadır. Günümüzde tekke ve türbelerde bazı ritüeller yaparak kısmet arayan kimseler vardır. Ağaçlara bezler bağlayanlar, mezarlarda mum yakanlar buna örnek verilebilir.

 


(Mâide) 5:4
Sual ederler/sorarlar sana neyin helal kılındığını onlara; de ki: "Helal kılındı sizlere iyiler; ve avcı hayvanlardan* öğrettiğiniz (şey); avcı hayvanları eğitenler (ki) öğretirsiniz onları (avcı hayvanları) sizlere öğrettiğinden** Allah'ın; öyle ki yiyin tuttuklarından sizlere; ve anın/zikredin78 Allah'ın ismini49 onun (avın) üzerine; ve takvalı21 olun Allah’a; doğrusu Allah seridir/çabuktur hesapta.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Tazı, köpek, şahin, doğan, kartal gibi avcı hayvanlar.

**Avcı hayvanların eğitilebilmesi mutlak ki Yüce Allah'ın bilgisi ve izniyle olmaktadır. İnsana kalemle yazmayı öğreten Rabbimiz bizlere başka şeyler de öğretti. 


(Mâide) 5:5
Bugün (ki) helal kılındı sizlere iyiler; ve kitap verilmiş kimselerin135 yiyeceği bir helaldir sizlere; sizin yiyeceğiniz bir helaldir onlara; ve (helaldir) (kendinizden olan) müminâtlardan493 muhsanât492 kadınlar; ve sizden önce kitap verilmiş kimseler135 (olan) muhsanât492 kadınlar; verdiğiniz zaman onlara (kadınlara) ecirlerini/karşılıklarını* muhsinler294 (olarak); olmaksızın musâfihin495; ve edinmeyin gizli dost; ve kim kâfirlik25 eder imana47; öyle ki muhakkak boşa çıktı ameli** onun; ve o ahirette hüsrana uğrayanlardandır.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

493Mümin kadınlar. İman etmiş kadınlar.

492İffeti sağlam, güçlendirilmiş kadınlar.  İffetini korumuş, korunmuş kadınlar. Sağlam ve güçlü iffeti nedeniyle ulaşılmaz/erişilmez olmuş kadınlar. 

 

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.

494Nikâh olmadan bekâr kadınlarla cinsel ilişkiye giren bekâr erkekler.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Mehirlerini.

**Yaptığı.


(Mâide) 5:6

Ey iman47 etmiş kimseler! Dikeldiğiniz/ayağa kalktığınız zaman salâta5; öyle ki533 gusledin/yıkayın yüzlerinizi ve ellerinizi dirseğe doğru; ve mesh edin/sıvazlayın başlarınızı ve ayaklarınızı iki topuğa doğru; ve eğer olduysanız bir cünüp136; öyle ki temizlenin/yıkanın; ve eğer olduysanız hastalar; ya da bir sefer üzerinde; ya da geldi biriniz sizden gaitadan/dışkılamaktan; ya da dokundunuz/cinsel ilişkiye girdiniz kadınlara; ve asla bulamadınız bir su; öyle ki teyemmüm edin/sürün iyi/hoş/yumuşak toprağa/kuma; öyle ki sıvazlayın yüzlerinize ve ellerinize ondan (topraktan/kumdan); razı olur değildir Allah yapmaya sizlere zorluktan/darlıktan; fakat razı olur/arzular temizlemeye sizleri ve tamamlamaya kendi nimetini sizlere; belki sizler şükredersiniz43.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

Salâta başlamadan önce bedenin ve ruhun temizlenmesi amacıyla su veya toprakla yapılan temizlik.

Abdesti Kur’an’a göre iki şey bozar.
 Cinsel ilişki.
 Dışkılama yani gaita çıkışı.

Aklınıza gelen başka hiçbir şey abdesti bozmaz. Nokta. Bunun dışında şeyler uydurmak Kur'an'a ortak koşmaktır.  
Abdest gerekirse.
Su varsa; eller dirseklere kadar yıkanır. Yüz yıkanır. Baş mesh edilir. Ayaklar
mesh edilir. Su yoksa ya da hastalık varsa ya da sefer hali varsa temiz ve yumuşak
bir toprakla/kumla eller ovuşturulur ve yüze sürülür.
Şema olarak gösterilmesi;
Abdest gerektiren şartlar.

Abdest Süreci;

136Temizlikten uzak kalmak, kopmak. 

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(Mâide) 5:7
Ve anın/zikredin78 nimetini Allah'ın sizlere; ve mîsâkını281 (da); O (Allah) ki ve mîsâkladı281 sizleri onunla dediğiniz zaman "İşittik ve itaat ettik"; ve takvalı21 olun Allah’a; doğrusu Allah bir Alîm’dir8 göğüslerin zatîne/özüne.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

8Bilen.

 


(Mâide) 5:8
Ey iman47 etmiş kimseler! Olun kavvamlar501 Allah için eşitliğe şahitler/tanıklar; ve cürüm işletmesin sizlere nefret/kin bir kavme karşı ki (o durumda) adaleti gözetmez (olursunuz); adil olun; o daha yakındır takvaya21; ve takvalı21 olun Allah’a; doğrusu Allah bir Habîr’dir466 yaptıklarınıza.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

501Ayakta duran, dikelip kol kanat geren, evin direği. 

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

466Haberdar.

(Mâide) 5:9
Vaat etti Allah iman47 etmiş kimselere ve sâlihâtı18 yapmışlara; onlaradır bir mağfiret319 ve büyük bir ecir/karşılık.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

319Bağışlama, affetme.


(Mâide) 5:10
Ve kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler ve yalanladılar ayetlerimizi; işte bunlar; cehennem ashâbıdır194.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

194Yoldaş; aynı yolda/amaçta yol alanlar, aynı mekanda ve zamanda kaderleri ortak olanlar. 


(Mâide) 5:11
Ey iman47 etmiş kimseler! Anın/zikredin78 Allah'ın üzerinize (olan) nimetini; yeltendiği zaman bir kavim/topluluk (ki) uzatmaya sizlere ellerini; öyle ki geri bıraktırdı (Allah) sizden ellerini onların ; ve takvalı21 olun Allah’a; ve Allah'a karşı öyle ki tevekkül79 etsinler müminler27.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Mâide) 5:12

Ve ant olsun aldı Allah bir mîsâk281 İsrailoğullarından; ve gönderdik onlardan on iki lider; ve dedi Allah; doğrusu ben sizinle birlikteyim; eğer ikame ettiniz salâtı5; ve verdiniz zekâtı10; ve iman47 ettiniz resûllerime418; ve desteklediniz onları; ve borç123 verdiniz Allah'a güzel bir borç123; mutlak kâfirlik25 ederim*; ve mutlak sokarım sizleri cennetlere; akar altından onun nehirler; öyle ki kim kâfirlik25 etti bundan sonra sizlerden; öyle ki muhakkak dalalet128 içinde oldu/saptı dümdüz yoldan553.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

123Yüce Allah'ın kendisine yazmış olduğu şeyleri O'nun adına yapmak. Örnek; açlık çeken bir kimseyi Yüce Allah adına doyurmak.   

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

553Yüce Allah'ın biricik yolu. Tek tanrıcıların yolu. İslam yolu. Sadece Kur'an. Sadece kutsal kitaplar.

*Yüce Allah'ın mümin kimselerin bazı günahlarına kâfirlik edeceği yani örtüp gizleyeceği bu ayette bildirilir.


(Mâide) 5:13
Öyle ki mîsâklarını281 bozmaları nedeniyledir; mutlak lanetledik280 onları ve yaptık kalplerini kaskatı175; tahrif ederler kelimeleri yerlerinden; ve unuttular bir payı zikredildiklerinden kendisiyle* (Tevrât'la); ve daima karşılaşırsın onlardan bir hainlik üzerine; dışındadır onlardan bir azı ; öyle ki affet onlardan; ve el sıkış/dokun kibarca; doğrusu Allah sever muhsinleri294.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.

*Kendilerine verilen Tevrât'tan bir pay alamadılar. Onun yerine kendi elleriyle yazdıkları uyduruk anlatılar olan Talmud'a tabi oldular.

(Mâide) 5:14
Ve kimselerden (ki) dediler: "Doğrusu bizler Nasârâlıyız268"; aldık mîsâklarını281 onların ; öyle ki unuttular kendisiyle (İncîl'le) zikredildiklerinden bir payı*; öyle ki yapıştırdık aralarına onların düşmanlık ve nefret/kin kıyamet gününe kadar; ve yakında haber verecek onlara Allah üretirler olduklarını.

268Sadece İncil'e tabi olmuş Hristiyanlar. Nasârâ'da doğmuş bir elçinin getirdiği kitaba tabi olmuş. İncil sonrası insanların elleriyle yazdıkları masal kitaplarına uyarak sapmamış. Günümüzdeki Hristiyanlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

*Kendilerine verilen İncîl'den bir pay alamadılar. Onun yerine kendi elleriyle yazdıkları uyduruk anlatılara tabi oldular.

(Mâide) 5:15
Ey kitap ehli135! Muhakkak geldi sizlere resûlümüz* (ki) beyan226 eder sizlere kitaptan** gizler olduğunuzdan çoğunu***; ve affeder çoğundan****; muhakkak geldi sizlere Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap*****.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

*Muhammed peygamber.

**Tevrât ve İncîl.

***Kutsal kitapta yer almasına rağmen örterek unutturduğunuz, hükmünü uydurmalarla yok ettiğiniz hükümlerin çoğunu sizlere Kur'an ile tekrar deklere eder.

****Kutsal kitapla sizlere indirilen dinden şeriat hükümlerinin çoğundan Yüce Allah vazgeçmiştir. Affetmiştir. Bunları da Kur'an'la deklere eder.

*****Kur'an. Alemler için bir nurdur, aydınlıktır. Bir deniz fenerinin nur üstüne nur olan ışığı gibi, evrendeki Quasarlar gibi yol gösterir. 


(Mâide) 5:16
Kılavuzlar onunla* (kitapla) Allah kendi (Allah'ın) rızasına tabi olmuş kimseyi esenlik/selam yollarına; ve çıkarır onları karanlıklardan nura doğru kendi izniyle; ve kılavuzlar onları dosdoğru bir yola.
*Kur'an'la.

(Mâide) 5:17
Ant olsun kâfirlik25 etti kimseler (ki) dediler: "Doğrusu Allah (ki) O Meryem oğlu Mesih'tir"; de ki: "Öyle ki kim mülk/hükümdarlık sahibi olur Allah’a karşı bir şey eğer helak etmek istediyse (Allah) Meryem oğlu Mesih'i ve annesini onun ve yeryüzündeki kimseleri topluca; ve Allah’adır mülkü hükümdarlığı göklerin162 ve yerin ve ikisi arasındakinin; yaratır dilediğini; ve Allah her bir şey üzerine bir Kadîr’dir177.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Mâide) 5:18
Ve dediler Yahudiler306 ve Hristiyanlar296: "Bizler Allah'ın oğullarıyız; ve sevdikleriyiz O’nun"; de ki: "Öyleyse niçin azap eder sizlere günahlarınızla?"; Evet! Sizler (de) bir beşersiniz yarattığı kimseden; mağfiret319 eder dilediği kimseye; ve azap eder dilediği kimseye; ve Allah’adır mülkü göklerin162 ve yerin ve ikisi arasındakinin; ve O’nadır dönüş yeri.

306Tevrat'ın astından söylenti/hadis kitaplarına (Talmud) tabi olarak müşrikleşen kimse.

296Sadece İncil'e tabi olan kimselerle birlikte sonrasında İncil'i bırakıp da masal/hikaye kitaplarına tabi olmuş tüm Hristiyanlar. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Hristiyanlar.

319Bağışlama, affetme.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 


(Mâide) 5:19
Ey kitap ehli! Muhakkak geldi sizlere resûlümüz418 (ki) beyan eder sizlere; (önceki) resûllerden418 yarılmaya/açılmaya karşı ki dersiniz: "Gelmiş değildi bizlere bir müjdeciden ve ne de bir uyarıcıdan"; öyle ki muhakkak geldi sizlere bir müjdeci ve uyarıcı; ve Allah her bir şey üzerine bir Kadîr’dir.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

(Mâide) 5:20
Ve dediği zaman Musa kavmine/toplumuna: "Ey kavmim/toplumum! Anın/zikredin78 Allah'ın üzerinize (olan) nimetini; zira yaptı içinizde enbiya/nebiler132 ve yaptı sizlere bir mülk/hükümdarlık; ve verdi sizlere alemlerden203 birine asla vermediğini."

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.


(Mâide) 5:21

Ey kavmim! Girin mukaddes537 yere/arza* ki yazdı Allah sizlere; ve dönmeyin arkanıza doğru; öyle ki dönersiniz hüsrana uğrayanlara.

537Takdis edilmiş, kutsanmış, adanmış,

*Evrende hiçbir yerin, hiçbir mekânın kendisi kutsal değildir. Bir yeri kutsal yapan o yerde Yüce Allah'a yapılan kulluktur. Anlaşılır ki Yüce Allah Musa'nın kavmine bir yeri  yurt olarak adamıştır, göstermiştir. O yerde tek tanrıcı inanç hakimdir.  


(Mâide) 5:22
Dediler: "Ey Musa! Doğrusu oradadır cabbâr538 bir kavim ; ve doğrusu bizler asla girmeyiz oraya; ta ki çıkar onlar oradan; öyle ki eğer çıkarlarsa oradan; öyle ki doğrusu bizler (oluruz) girenler.
538Zorla/güçle/kuvvetle düzelten, gücünü kuvvetini ortaya koymada geri durmayan.

(Mâide) 5:23
Dedi iki adam korkan kimselerden (ki) nimet verdi Allah ikisi üzerine: "Girin onların üzerine kapıdan; öyle ki girdiğiniz zaman oraya; öyle ki doğrusu sizler galiplersiniz; ve Allah'a karşı; öyle ki tevekkül edin eğer olduysanız müminler."
 

(Mâide) 5:24
Dediler: "Ey Musa! Doğrusu bizler asla girmeyiz ona ebediyen onlar orada olduğu sürece; kalkış sen ve Rabbin4; öyle ki katledin35 ikiniz; doğrusu bizler ha burada oturanlarız."

4Efendi, komuta eden.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.


(Mâide) 5:25
Dedi (Musa): "Rabbim! Doğrusu ben malik* değilim nefsim201 ve kardeşim dışında; öyle ki ayır/yar aramızı ve arasını fâsıklar38 kavminin/toplumunun.

 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

*Sahip.

(Mâide) 5:26
Dedi (Allah): "Öyle ki doğrusu o (yer) haram edildi üzerlerine kırk sene*; başı boş/şaşkın/amaçsız dolaşırlar yerde/arzda; öyle ki tasalanma fâsıklar38 kavmi/toplumu üzerine.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

*Yüce Allah'ın emrine itaat etmeyen bu kavim 40 yıl boyunca yurtsuz barksız, bir oraya bir buraya göç etmiştir. Bunun nedeni kendi yurtları için mücadele vermeyi reddetmeleridir. 

(Mâide) 5:27
Oku onlara iki Âdem oğlunun haberini hakla/gerçekle; yakınlaştıran/kurban sunduğu/teklif ettiği zaman ikisi bir yakınlaştıran/kurban; öyle ki kabul edildi ikisinin birinden; ve asla kabul edilmez diğerinden; dedi (kabul edilmeyen): "Mutlak katlederim35 seni"; dedi (kabul edilen): "Allah ancak muttakilerden17 kabul eder."

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

17Takva sahipleri/Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı her şeyden sakınanlar.


(Mâide) 5:28
Mutlak ki eğer katletmek35 için uzatsan bana elini; sana elimi uzatan olmam ben katletmek35 için (seni); doğrusu ben korku474 duyarım Allah’a; alemlerin203 Rabbine4.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

474Yüce Allah'ın öfkesine neden olacak işlerden/eylemlerden uzak durmak. Yüce Allah'ın gazabının hak edene karşı (kâfirlik etmiş ve müşrik olmuş kimselere) tecelli edebileceğini bilmek.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

4Efendi, komuta eden.


(Mâide) 5:29
Doğrusu ben isterim ki dönersin benim günahımla ve kendi günahınla; öyle ki olursun ateş ashâbından194; ve işte budur cezası63 zalimlerin257.

194Yoldaş; aynı yolda/amaçta yol alanlar, aynı mekanda ve zamanda kaderleri ortak olanlar. 

63Karşılık, hak edilen.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Mâide) 5:30
Öyle ki nefsi201 itaat etti ona (ki) katletmeyi35 kardeşini; ve katletti35 onu; öyle ki sabahladı hüsrana uğrayanlardan (olarak).

201Benlik, kişilik, öz varlık.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.


(Mâide) 5:31
Öyle ki gönderdi Allah yerde aranır/bakınır bir karga (ki) göstermek için ona nasıl örter/gizler ayıp yerini/cinsel organı* kardeşinin; dedi: "Eyvah bana! Aciz miyim ki olurum şu karga benzeri; öyle ki örterim/gizlerim ayıp yerini/cinsel organı* kardeşimin"; öyle ki sabahladı nedamet/pişmanlık duyanlardan (olarak).
*Anlaşılır ki ölü kişinin cinsel organı, ayıp yerleri açıktadır. Kardeşinin ölü bedeninin görüntüsünden (ayıp yerlerin görünmesi) rahatsız olmuş olmalı ki bundan bir an önce kurtulmak istemiştir.

(Mâide) 5:32
İşte bundan dolayıdır; yazdık İsrâîloğulları197 üzerine; ki o; kim katletti35 bir nefsi201 olmaksızın* bir nefse201 ya da (olmaksızın) yeryüzünde bir fesada265; öyle ki sanki katletmiş35 gibidir insanları topluca; ve kim yaşattı (bir nefsi) öyle ki sanki yaşatmış gibidir insanları topluca; ve ant olsun geldiler resûllerimiz418 beyanlarla352; sonra doğrusu (ki) çoğu onlardan sonrasında bunun mutlak müsriflerdir yeryüzünde.

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

*Bir nefsi ölümden korumak için ancak başka bir nefis öldürülebilir. Yeryüzünde fesat çıkaran nefisler de öldürülebilir. 

(Mâide) 5:33
Ancak cezası63 kimselerin (ki) harp ederler Allah’a ve resûlüne*; ve çalışırlar yerde bir fesada; (o ceza) ki katledilirler539 ya da asılırlar539 ya da kesilir elleri ve ayakları çaprazdan539 ya da sürülürler/sınır dışı edilirler539 yerden; işte bu; onlara bir hazin/hüzündür dünyada; ve onlaradır ahirette büyük bir azap.

63Karşılık, hak edilen.

 

5395:33 ayetinin öncesi incelendiğinde Yüce Allah'ın firavun döneminde uygulanan bir cezayı işaret ettiği anlaşılır. Yüce Allah'a ve Mûsâ peygambere savaş açıp da fesat çıkaranlar özgürlüklerine kavuşmak yerine firavunun bu korkunç uygulamalarına maruz kalmıştır. Onlara bu ceza müstahak olmuştur. 5:33 ayetinde asla bir emir yoktur. Durum bildirme vardır. 

Eller ve ayakların çaprazlama kesilmesi: Musa peygamber döneminde yaşamış olan İsrailoğulları.

*Mûsâ peygamber.


(Mâide) 5:34
Dışındadır* kimseler (ki) tevbe33 ettiler önceden ki güç yetirirsiniz üzerlerine; öyle ki bilin ki Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

33Dönmek, vazgeçmek.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*İsrâîloğullarından 5:33 ayetinin işaret ettiği firavun döneminde uygulanan cezaya müstahak olmayan kimseler de vardır. Bu kimseler tevbe etmiş kimselerdir. Kendiliğinden tevbe eden kimseler firavun döneminde yaşamış olsalardı uygulanan bu cezaya o dönemde muhatap olmazlardı.

(Mâide) 5:35
Ey iman47 etmiş kimseler! Takvalı21 olun Allah’a; ve arayın/bakının O'na vesile/fırsat/sebep; ve cihat356 edin O'nun yolunda336; belki sizler felaha326 ulaşırsınız.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

356Mücadele etmek. Kur’an’da savaş/öldürmek katletmek olarak işaret edilir. Cihat etmek Kur’an’la yapılan mücadeledir. 25:52 ayetinde kâfirlerle karşı en büyük cihadın Kur’an’la yapılması gerektiğini Yüce Rabbimiz apaçık bir şekilde bizlere bildirilmektedir. Kur’an’la cihat eden kimselere de mücahit denir.

 

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri. 326Kurtuluş, başarı.

(Mâide) 5:36
Doğrusu kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler; şayet ki onlara (olsa) yeryüzündeki topluca ve misli/benzeri onun (yeryüzünün) onunla beraber; mutlak fidye verirler onu kıyamet günü148 azaptan (kurtulmaya); kabul edilmiş değildir onlardan; ve onlaradır elim/acıklı bir azap.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 


(Mâide) 5:37
İsterler ki çıksınlar ateşten; ve onlar oradan (cehennemden) çıkanlar değillerdir; ve onlaradır kıyam olmuş/dikelmiş/ayakta bir azap.
 

(Mâide) 5:38

Ve (erkek) hırsızın541; ve (kadın) hırsızın541; öyle ki kesin ellerini540 (ikisinin) kazandıklarına (ikisinin) bir ceza (olarak); ibretlik bir ders (olarak) Allah’tan; ve Allah Azîz’dir37; Hakîm’dir9.

 

541Çalan, başkalarına ait olanı haksız yere kendisinin yaparak insanlara zulmeden. Çalınan şey maddi ve manevi her şey olabilir. Büyük günahlardandır. Hırsızın elinin kesilmesi konusu 5:38 ayetinde incelenmiştir. 540Hırsız kadın ve erkeğin ellerinin kesilmesi gerektiğini net bir şekilde ayetten anlarız. Bu kesilme mutlak ki fiziksel bir kesme olmalıdır. Çünkü uygulanan bu işlem bir ceza statüsünde olmalı ve aynı zamanda Allah’tan ibretlik bir ders olmalıdır. Hem hırsızlık yapan kimseye hem de başka insanlara. Ancak şu durum karşımıza çıkar. El nasıl ve nereden kesilecektir? Elin ön koldan bağlantısı mı kesilecektir? Rabbimiz ayette buna bir işaret vermemiştir. Ancak Yüce Allah Kur’an’da asla bir eksiklik bırakmaz. Gerekli olanı gerektiği kadar verir. Kur’an’da yer almayan konularda ise marufla hükmetmemizi emreder. Yapmamız gereken ilk şey Kur’an’ın bütününe bakmaktır. Eller ve kesmek kelimelerini 7:124, 12:31, 20:71 ve 26:49 ayetlerinde geçtiğini görürüz.
7:124, 20:71 ve 26:49 ayetlerinde ellerin kesilmesi ayakların kesilmesiyle birlikte zikredilmiş ve firavunun bir ceza yöntemi olarak işaret edilmiştir. Bu 3 ayette ayrıca çapraz asılma eylemi de işaret edilmiştir. Sadece eller ve kesmek kelimeleri 5:31 ve 12:31 ayetlerinde zikredilmiştir. Bu nedenle 5:31 ayetinde ellerin nasıl kesilmesi gerektiğini Yüce Allah 12:31 ayetinde biz kullarına bildirmiş olmalıdır. Ayet şöyledir;
12:31 Ne zaman ki işitti (kadın) hilelerini/dalaverelerini onların(kadınların); gönderdi üzerlerine onların (kadınların); ve hazırladı onlara bir dayanaklı oturak; ve verdi her birine onlardan bir bıçak; ve dedi: "Çık karşılarına onların"; öyle ki ne zaman gördüler onu; büyüttüler onu; ve kestiler ellerini; ve dediler: "Haşa/geri durma/engelleme Allah için; bu bir beşer değildir; ki bu ancak kerîm bir melektir."
Çok net anlarız ki bu kadınlar Yusuf peygamberi görünce ellerini ön koldan itibaren tam olarak keserek ayırmamışlardır, koparmamışlardır. Ellerindeki bıçak ellerinde bir kesiye neden olmuştur. Yüce Rabbimiz bu durumu ellerin kesilmesi olarak bizlere bildiriyorsa bize düşen görev de 5:31 ayetinde ellerin kesilmesini de aynı şekilde anlamak olmalıdır. Durum aslında bu kadar basittir. Hırsız erkek ve kadının elleri başkalarının hırsızlık yaptıklarını anlayacakları şekilde keskin bir bıçakla iz bırakacak şekilde kesilmelidir. Elma soyarken elini ortalama düzeyde kesen bir kimsenin sahip olduğu kesi kadar elin görünür yüzüne kesi yapılmalıdır. Acil servislere başvuran bıçakla gerçekleşen hatayla el kesme kesilerinin ortalaması alınabilir.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Mâide) 5:39
Öyle ki kim tevbe33 etti zulmü257* sonrasında; ve ıslah316 oldu; öyle ki doğrusu Allah tevbe33 eder onun üzerine; doğrusu Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

33Dönmek, vazgeçmek.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

316Düzelmek, iyileşmek.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Hırsızlığın büyük günahlardan olduğunu anlarız. Şirk koşmak da bir zulümdür. Demek ki tevbe edilmez ve ıslah olunmazsa cehenneme götürme durumu olasılığı vardır. 

(Mâide) 5:40
Bilmez misin asla ki Allah’a; O’nadır mülkü göklerin162 ve yerin; azap eder dilediği kimseye; ve mağfiret319 eder dilediği kimse için; ve Allah her bir şey üzerine Kadîr’dir177.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

319Bağışlama, affetme.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(Mâide) 5:41

Ey resûl418!* Hüzünlendirmesin seni kimseler (ki) koşarlar küfürde422; kimselerden (ki) dediler: "İman47 ettik"; ağızlarıyladır; ve asla iman47 etmez kalpleri onların; ve kimselerden (ki) yahudileştiler295; kulak verenlerdir yalana; kulak verenlerdir başka bir kavme (ki) asla gelmezler sana; tahrif276 ederler kelimelerin yerlerini sonradan; derler: "Eğer verilirse sizlere bu; öyle ki tutun/edinin onu; ve eğer asla verilmezse sizlere; öyle ki hazırlıklı olun"; ve kime diledi Allah (bir) fitne332 ona; öyle ki asla malik** olamazsın ona Allah’tan bir şeye; işte bunlar; kimselerdir (ki) asla dilemez Allah ki temizler kalplerini; onlaradır dünyada bir hüzün; ve onlaradır ahirette büyük bir azap.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

295Sadece Tevrat'a tabi olan kimselerle birlikte sonrasında Tevrat'ı bırakıp da Talmud kitaplarına tabi olmuş tüm Yahudiler. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Yahudiler.

276Bir şeyin aslını bozma; değiştirme. Bir kelime veya ibareyi değiştirip bozma, üzerinde oynayarak anlamı değiştirme.

332Ayartarak doğru yoldan saptırmak.

*Muhammed peygamber.

**Sahip.


(Mâide) 5:42
Kulak verenlerdir yalana; yiyenlerdir suht542; öyle ki eğer gelirlerse sana; öyle ki hükmet aralarında ya da yüz çevir onlardan; ve eğer yüz çevirirsen onlardan öyle ki asla zarar veremezler sana bir şey; ve eğer hakemlik edersen öyle ki hükmet aralarında eşitlikle; doğrusu Allah sever eşitliği gözetenleri.

542Evrensel kabullere göre illegal, hukuksuz, haksız elde edilen her türlü kazanç, getiri, mal.

 


(Mâide) 5:43
Ve nasıl hakem ederler seni; ve (oysa) yanlarındandır onların Tevrât*; içindedir onun (Tevrât'ın) Allah'ın hükmü*; sonra yüz çevirirler sonrasında bunun; ve işte bunlar; değillerdir müminler27.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Anlaşılır ki Kur'an'ın indiği dönemde Tevrât Yüce Allah'ın hükümlerini eksiksiz içermektedir. Ancak Kur'an'ın başına gelen Tevrât'ın da başına önceden gelmiştir. Talmud kitaplarıyla Tevrât'ın hükümleri yok hükmüne getirilmiştir. Günümüzde hadis/söylenti kitapları da Kur'an'ı hükümlerini yok hükmüne getirmiştir.

(Mâide) 5:44
Doğrusu indirdik Tevrât'ı (ki) ondadır* bir doğru yola kılavuz ve bir nur; hükmeder onunla* nebiler132 -İslam218 olmuş kimseler-; yahudileşmiş267 kimselere ve Rabbânîlere462 ve bilginlere; hafızlık etmeleriyle/korumalarıyla** Allah'ın kitabından*; ve oldular onun* üzerine şahitler/tanıklar; öyle ki haşyet53 duymayın insanlara543; haşyet53 duyun bana543; ve satmayın ayetlerimi az bir bedele; ve kim asla hükmetmez indirdiğiyle Allah'ın544; öyle ki işte bunlar; onlardır kâfirler25.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     

267Sadece Tevrat'a tabi olmuş. Tek tanrıcı. Şirke girmemiş. Talmud kitaplarına uyarak sapmamış, müşrik olmamış. Günümüzdeki Yahudilerle uzaktan yakında ilgisi yoktur.

462Sadece Rabba kulluk/kölelik edenler.  

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

543Haşyet huşu, derin saygıdan yüreğin ürpermesi, bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma demektir. Yüce Allah insanlara haşyet duyulmaması gerektiğini bildirmiştir. Haşyet sadece Yüce Allah'a duyulur. Ancak günümüzde tarikat şeyhlerine, mezhep imamlarına, peygamberlere, sözde hadis/söylenti alimlerine Yüce Allah'a duyulan haşyetten daha fazla haşyet duyulmaktadır.

544Sadece kutsal kitaplar demeyip onun yanında tamamı zan olan hadis/söylenti/Talmud uydurmalarıyla hükmederek kitabın ayetlerine kâfirlik edenler.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Tevrât.

**Ezberleyerek, yazarak, zikrederek Tevrât'ın ayetlerinin sözlerle/hadislerle kontamine olmasına engel olarak. Sadece Tevrât diyerek ayetlerin hükümlerini koruyarak. 


(Mâide) 5:45
Ve yazdık üzerlerine onda (Tevrât’ta) ki nefis201 nefsedir201; ve göz gözedir; ve burun burunadır; ve kulak kulağadır; ve diş dişedir; ve yaralara (da) bir kısas320; öyle ki kim sadaka378 etti bunu öyle ki o bir kefarettir* ona; ve kim asla hükmetmez Allah'ın indirdiğiyle544; öyle ki işte bunlar; onlardır zalimler257.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

320Tam karşılık, misilleme, tam karşılıklı öç/intikam.

378Kişinin kendisinin sadaka vergisi vermesi. Kamu yönetiminin Sadaka-1’deki gibi bir vergi almadığı kazançlardan kişinin kendisinin topluma kazandırarak verdiği sadaka. Bu tip sadaka vergisi fakirlere verilir. Açıkça verilebilir. Ama gizli verilmesi daha hayırlıdır. Fakirlere verilen sadaka vergisi kesinlikle incitici ve başa kakıcı olmamalıdır. (2:271 ve 2:263)

Detaylı bilgi için;
Sadaka nedir?

544Sadece kutsal kitaplar demeyip onun yanında tamamı zan olan hadis/söylenti/Talmud uydurmalarıyla hükmederek kitabın ayetlerine kâfirlik edenler.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*İşlenmiş bir günah, suç veya kabahatin bağışlanması.

(Mâide) 5:46
Ve ardından gönderdik izleri üzerine onların Meryem oğlu Îsâ'yı (ki) bir musaddıktır140 iki eli arasındakine Tevrât’tan; ve verdik ona İncîl'i; içindedir bir doğru yol kılavuz ve bir nur (ki) bir musaddıktır140 iki eli arasındakine Tevrât’tan; ve bir doğru yola kılavuz; ve bir vaaz muttakiler için.

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 


(Mâide) 5:47
Ve hükmetsin İncîl ehli Allah'ın indirdiğiyle onda (İncîl'de); ve kim asla hükmetmez544 Allah'ın indirdiğiyle; öyle ki işte bunlar; onlardır fâsıklardır38.

544Sadece kutsal kitaplar demeyip onun yanında tamamı zan olan hadis/söylenti/Talmud uydurmalarıyla hükmederek kitabın ayetlerine kâfirlik edenler.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.


(Mâide) 5:48
Ve indirdik sana kitabı (Kur'an'ı) hakla/gerçekle (ki) bir musaddıktır140 (onun) iki elinin arasındakine kitaptan (Tevrât'tan); ve bir tanık/şahit olup hamilik* edendir (Kur'an) onun (Tevrât'ın) üzerine; öyle ki hükmet aralarında onların Allah'ın indirdiğiyle (Kur'an'la); ve tabi olma hevalarına sana gelen hakkında haktan/gerçekten; her birinize yaptık kendinizden bir şeriat546 ve bir metot/yöntem; şayet dileseydi Allah mutlak yapardı sizleri tek bir ümmet; fakat belalandırmak256 içindir sizleri sizlere verdiğinde; öyleyse koşun hayırlara; Allah'a karşıdır dönüş yeri topluca; öyle ki haber verir sizlere (Allah) kendisinde ihtilaf içinde olduğunuzu.

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

546Yasa, kanun. Yüce Allah her bir ümmete farklı bir şeriat koyduğunu bildirmiştir. Yüce Allah'ın dini tektir; o da İslam'dır. Tüm nebiler ancak İslâm'ı getirir. Dinin özü asla değişmez. Ancak dinden şeriat farklı olabilir. Örneğin; Tevrât'ta hayvanların iç yağları haram edilmişken Kur'an bunu kaldırmıştır. 5:48 ayetinde Yüce Allah dileseydi insanlığı tek bir ümmet yapacağını bildirmiştir. Oysa böyle yapmadı. Şeriatın farklı olması sınama amaçlıdır. Tarafın belli edilmesi amaçlıdır. 

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 

*Koruyan, gözeten.

(Mâide) 5:49
Ve ki hükmet aralarında Allah'ın indirdiğiyle (Kur'an'la); ve tabi olma hevalarına; ve hazırlıklı ol onlara ki ayartırlar547 seni Allah'ın senin üzerine indirdiğinin (Kur'an'ın) bir kısmından; öyle ki eğer yüz çevirdilerse; öyle ki bil ki ancak diler Allah ki vurur/çarpar onları günahlarının bir kısmıyla; ve doğrusu insanlardan bir çoğu mutlak fâsıktır38.
5475:49 ayetinden anlaşılır ki daha Kur'an inerken bile bazı ayetlerin hükümlerini bozmaya çalışan, Muhammed peygamberi bile ayartmaya çalışan insanlar vardır. Kur'an'ın ayetlerine kâfirlik etme, ayetlerin anlamını örtme, gizleme çabası her daim olacaktır. Nebiyi bile ayartmaya çalışan bu insanlar nebi vefat edince boş durmadı. Kur'an'ın ayetlerini hükümsüz kılmak için uyduruk Talmud kitaplarındaki sayısız söylentiyi/hadisi Muhammed peygamber buyurdu ki diyerek dine soktular. Kur'an'ı dinin tek kaynağı olmaktan çıkardılar. Emellerine de ulaştılar. 5:49 ayetinden anlarız ki çoğu insan bu uyduruk dinlere tabi olarak fâsıklardan yani sapkınlardan olacaktır.    

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

 


(Mâide) 5:50
Öyle ki cahiliye489 hükmüne mi bakınırlar/aranırlar; ve kim daha güzeldir Allah’tan bir hüküm (de) yakınlaşan/kesinleşen bir toplum için.
489Bilgisiz, bihaber, bilinçsizlik, farkındalığı olmayan.

(Mâide) 5:51
Ey iman47 etmiş kimseler! Edinmeyin/tutmayın Yahudileri295 ve Nasârâlıları268 evliya212; bir kısmı onların evliyasıdır212 bir kısmın; ve kim veli28 edinir onları sizlerden; öyle ki doğrusu o onlardandır; doğrusu Allah doğruya kılavuzlamaz zalim257 toplumu.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

295Sadece Tevrat'a tabi olan kimselerle birlikte sonrasında Tevrat'ı bırakıp da Talmud kitaplarına tabi olmuş tüm Yahudiler. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Yahudiler.

268Sadece İncil'e tabi olmuş Hristiyanlar. Nasârâ'da doğmuş bir elçinin getirdiği kitaba tabi olmuş. İncil sonrası insanların elleriyle yazdıkları masal kitaplarına uyarak sapmamış. Günümüzdeki Hristiyanlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur.

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Mâide) 5:52
Öyle ki görürsün kimseleri (ki) kalplerindedir bir maraz175; koşarlar onların içlerine (ki) derler: "Haşyet duyarız ki isabet eder bizlere bir darlık; öyle ki belki Allah ki verir fetih527 ya da bir emir/iş kendi katından" ; öyle ki sabahlarlar sırlaştırdıkları/gizledikleri üzerine nefislerinde201 bir nedamet (-le)/pişmanlık (-la).

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 

527Açmak, yol açmak, anahtarı açmak, başarı kazanmak, galebe çalmak, kazanmak, bir savaşı/mücadeleyi kazanmak. Bir kurtuluş savaşını kazanmak. Kelimenin geniş anlamı yerine haksız yere savaş çıkararak başka toprakları almak olarak anlamak asla doğru değildir. Türkçeye geçmesi daha çok yabancı toprakları ele geçirmek olarak olmuştur.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Mâide) 5:53
Ve der iman47 etmiş kimseler: "Bunlar mı (o) kimseler (ki) kasem548 ettiler Allah'a güçlü yeminleriyle; doğrusu onlar (kendileri) mutlak sizlerle birliktedir (diye)"; boşa çıktı yaptıkları onların; öyle ki sabahladılar hüsrana uğrayanlar (olarak).

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

548Ant içmek, yemin, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek.

(Mâide) 5:54
Ey iman47 etmiş kimseler! Kim dönerse sizlerden dininden122; öyle ki yakında getirecek Allah bir kavmi/toplumu; sever (Allah) onları; ve sever onlar O’nu (Allah'ı); kibar/alçak gönüllüdürler müminlere27 karşı; azametlidirler* kâfirlere25 karşı; cihat356 ederler Allah yolunda336; ve korkmazlar ayıplama (-sından) bir ayıplayanın; işte bu; bir fazlıdır202 Allah'ın; verir dilediği kimseye; ve Allah Vâsi’dir297; Alîm’dir8.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

356Mücadele etmek. Kur’an’da savaş/öldürmek katletmek olarak işaret edilir. Cihat etmek Kur’an’la yapılan mücadeledir. 25:52 ayetinde kâfirlerle karşı en büyük cihadın Kur’an’la yapılması gerektiğini Yüce Rabbimiz apaçık bir şekilde bizlere bildirilmektedir. Kur’an’la cihat eden kimselere de mücahit denir.

 

336Tek tanrıcı, monoteist inanç öğretisi yolu. Kutsal kitapların öğretilerinin yolu. Sadece Kur'an öğretileri.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

297Genişleten, enginleştiren, hacim kazandırarak büyüten.

8Bilen.

 

*Kurumlu, görkemli.

(Mâide) 5:55

Veliniz28 sizin ancak Allah’tır; ve resûlüdür418 O'nun; ve iman47 etmiş kimselerdir; kimseler (ki) ikame572 ederler salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve onlar rükû11 edenlerdir.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 


(Mâide) 5:56
Ve kim veli28 edinir Allah'ı ve resûlünü418 ve iman47 etmiş kimseleri; öyle ki doğrusu taraftarıdır/partizanıdır Allah'ın; onlardır galip gelenler.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Mâide) 5:57
Ey iman47 etmiş kimseler! Edinmeyin/tutmayın kimseleri evliya212 (ki) edindiler/tuttular dininizi122 maskaraca* ve laubalice**; kimseleri135 (de ki) verildiler kitap sizden önce ve kâfirleri25 (de); ve takvalı21 olun Allah'a eğer olduysanız müminler21.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Şerefsizce, onursuzca, haysiyetsizce, rezilce (kimse); şebekçe.

**Davranışları ölçüsüz, olgun olmayan; ciddiyetsiz, gayriciddi.


(Mâide) 5:58

Ve davet/çağrı aldıkları zaman salâta5; edindiler/tuttular onu (salâtı) maskaraca* ve laubalice**; işte bu; olmalarıyladır onların akletmez562 bir kavim/topluluk.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

*Şerefsizce, onursuzca, haysiyetsizce, rezilce (kimse); şebekçe.

**Davranışları ölçüsüz, olgun olmayan; ciddiyetsiz, gayriciddi.


(Mâide) 5:59
De ki: "Ey kitap ehli! Düşmanca intikam alma peşinde misiniz bizden; ancak ki (bizler) iman47 ettik Allah'a ve üzerimize indirilmişe*; ve bizden önce indirilmişe**; ve ki çoğunluğunuz fâsıklardır38."

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

*Kur'an'a.

**Tevrât'a ve İncîl'e.

 


(Mâide) 5:60
De ki: "Haber vereyim mi sizlere bundan şerrini/kötüsünü bir karşılık (olarak) Allah'ın indinde/katında; kime lanet280 etti Allah ve gazap127 etti onun üzerine; ve yaptı onlardan maymunlar273 ve domuzlar549; ve kul oldu (o kimse) tâğûta442; işte bunlar; bir şerdir/kötüdür bir mekan/yer (olarak) ve daha dalalettedir128 dümdüz yoldan553.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

127Yüce Allah'ın öfkesinin üzerlerine hak olduğu kimseler.

273Maymunların karakterlerine benzeme. Bilgelikten yoksun davranmak. Akılsızca taklit etmek.

549Savajizim ‘savaging’ (Barbarlık, Vahşilik) annenin yavrularına karşı sergilediği saldırgan davranışları ifade eden bir terimdir. Saldırgan davranışlar arasında kendi yavrusuna kaba davranma, yaralama, ısırma, saldırma, ezme ve öldürme (annenin bebek öldürmesi) yer alır. Savajizim birçok türde görülmekle birlikte, açık ara ağırlıklı olarak evcil domuzlarda (Sus scrofa domesticus) sergilenmektedir.
Görüldüğü üzere Yüce Allah bir örnek veriyorsa akıl sahipleri olan bilim insanları bunu detaylı olarak incelemelidir. Domuz örnek verildiğine göre domuzu diğer hayvanlardan ayıran özel bir özelliğinin işaret edildiğini anlarız. Bu da mutlak ki evcil domuzlarda görülen savajizimdir. Müşrik insanların bir özeliği de domuzlaşmalarıdır. Yani domuzlardaki savajizim özelliğini göstermeleridir. Nerede bir savajizim varsa, barbarlık varsa, vahşilik varsa bilin ki orada müşrik bir din inancı hakimdir. Tek tanrıcılarda ise savajizim asla görülmez.

 

442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

553Yüce Allah'ın biricik yolu. Tek tanrıcıların yolu. İslam yolu. Sadece Kur'an. Sadece kutsal kitaplar.


(Mâide) 5:61
Ve geldikleri zaman dediler: "İman47 ettik"; ve muhakkak girdiler küfürle422 ve onlar muhakkak çıktılar onunla (küfürle); ve Allah daha iyi bilendir gizler olduklarını.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

(Mâide) 5:62
Ve görürsün çoğunu onlardan (ki) koşarlar günaha ve taşkınlığa ve suht542 yemeğe; ne perişandır yapar oldukları.

542Evrensel kabullere göre illegal, hukuksuz, haksız elde edilen her türlü kazanç, getiri, mal.

 


(Mâide) 5:63
Keşke meneder* olsalardı onları Rabbânîler462 ve bilginler; onların günah söylemlerinden ve suht542 yemelerinden; ne perişandır üretir oldukları.
462Sadece Rabba kulluk/kölelik edenler.  

542Evrensel kabullere göre illegal, hukuksuz, haksız elde edilen her türlü kazanç, getiri, mal.

 

*Engel olmak.

(Mâide) 5:64
Ve dediler Yahudiler295: "Allah'ın eli bağlanmıştır/zincirlenmiştir"; (oysa) bağlandı/zincirlendi kendi elleri ve lanetlendiler280 dedikleriyle; evet! İki eli O’nun (Allah'ın) genişlemiştir/yayılmıştır; infak* eder nasıl dilerse; ve Rabbinden4 sana indirilen (Kur'an) mutlak ziyade** eder çoğuna onlardan bir tûğyânı442 ve bir küfrü422; ve attık aralarına taşkınlık ve nefret kıyamet gününe148 kadar; her ne zaman yaktılar bir ateş harp için; söndürdü onu Allah; ve koşarlar yeryüzünde fesada265; ve Allah sevmez fesatçıları265.

295Sadece Tevrat'a tabi olan kimselerle birlikte sonrasında Tevrat'ı bırakıp da Talmud kitaplarına tabi olmuş tüm Yahudiler. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Yahudiler.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

4Efendi, komuta eden.

442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır. 422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.

*Harcar.

**Artırır.


(Mâide) 5:65
Şayet ki kitap ehli135 iman47 etselerdi ve takvalı21 olsalardı; mutlak kâfirlik25 ederdik onlardan kötülüklerini; ve mutlak sokardık onları nimetli cennetlere.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Mâide) 5:66
Şayet ki onlar kıyam etselerdi/dikselerdi Tevrât'ı ve İncîl'i; ve* Rablerinden4 üzerlerine indirileni; mutlak yerlerdi üstlerinden ve ayaklarının altından**; onlardandır muktesit550 bir ümmet305; ve onlardan çoğunun yaptıkları ne kötüdür.

4Efendi, komuta eden.

İktisatlı olan, tutumlu, ekonomide orta yolda ilerleyen, azla da yetinebilen/geçinebilen.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

*Ve ('Vav') bağlacı vurgulama amaçlıdır.

**Rızıklanırlardı nimetlerden.


(Mâide) 5:67
Ey resûl!418* Belagat et/anons et/duyur sana indirileni Rabbinden4; ve eğer asla faaliyet içinde olmazsan öyle ki belagat etmiş/anons etmiş/duyurmuş olmazsın O'nun risâletini223; ve Allah korur seni insanlardan**; doğrusu Allah doğru yola kılavuzlamaz kâfirler25 kavmini/toplumunu.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

4Efendi, komuta eden.

223Yüce Allah tarafından gönderilen mesaj, bilgi. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Muhammed peygamber.

**Sadece Kur'an diyen insanlar asla boş duramaz. Kur'an'ın mesajını yani Yüce Allah'ın risâletini tüm dünyaya nota verir gibi deklere etmelidirler. Bu eylemleri nedeniyle insanlardan asla bir korku duymamalıdırlar. Çünkü Yüce Allah onları koruyacaktır.


(Mâide) 5:68
De ki: "Ey kitap ehli!135 Olmadınız bir şey üzerinde; ta ki kıyam229 edersiniz/dikersiniz Tevrât'ı ve İncîl'i; ve* indirileni sizlere Rabbinizden4; ve Rabbinden4 sana indirilen (Kur'an) mutlak ziyade eder** onlardan çoğuna tûğyânı442 ve küfrü422; öyle ki tasalanma kâfirler25 kavmine/toplumuna karşı.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

229İşaret ettiği şeyi ayağa kaldırmak, işler hale getirmek, aktifleştirmek, uyandırmak, canlandırmak, işlevsel hale getirmek, yürürlüğe sokmak, devam ettirmek, dikmek, dikili halde tutmak.

4Efendi, komuta eden.

442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır. 422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Ve 'Vav' bağlacı vurgulama amaçlıdır.

**Artırır.


(Mâide) 5:69

Doğrusu iman47 etmiş kimseler; ve yahudileşmiş267 kimseler; ve Sâbiîler266; ve Nasârâlılar268; kim iman47 etti Allah'a ve ahiret gününe ve yaptı sâlihât18; öyle ki yoktur bir korku onlar üzerine; ve onlar hüzünlenmezler269.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

267Sadece Tevrat'a tabi olmuş. Tek tanrıcı. Şirke girmemiş. Talmud kitaplarına uyarak sapmamış, müşrik olmamış. Günümüzdeki Yahudilerle uzaktan yakında ilgisi yoktur.

266II. Kiros (Zülkarneyn) zamanında Babil Sürgününden Kudüs’e geri dönmeyen Yahudi kabilelerden çoğalanlar (MÖ 538). Zülkarneyn’in etkisiyle Yahudilik dinini terk edip tek tanrıcı Zerdüştlük dinine dönen kimseler. Kelimenin kök anlamı (صبا) ‘dönmek’ demektir. Dinden dönen kimseleri işaret etmek için kullanılır.

268Sadece İncil'e tabi olmuş Hristiyanlar. Nasârâ'da doğmuş bir elçinin getirdiği kitaba tabi olmuş. İncil sonrası insanların elleriyle yazdıkları masal kitaplarına uyarak sapmamış. Günümüzdeki Hristiyanlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

269Cennetlere girmenin minimum/asgari/en düşük kriterleri/şartları;

Allah'a iman; Yüce Allah'a şirk koşmadan, tek tanrıcı 'monoteist', 'hanif’, 'muhavvid’ olarak iman etmek. Kurtuluşun ilk şartı budur. Bu şartı sağlamayan hiç kimse kurtuluşa eremez. Yüce Allah’a iman etmek tek bir yaratıcının olduğuna, O’nun tüm evreni/evrenleri yarattığına, her şeyin sadece O’nun kontrolünde ve hükmünde olduğuna iman etmektir. Açıktır ki din ve hükümdarlık sadece Yüce Allah’a özgülenmelidir. Yüce Allah’a imanın şirk içermeden olması gerektiğini Kuran’daki yüzlerce ayetten anlıyoruz. Kısacası; Yüce Allah’a iman şirksiz olmalıdır. Yüce Allah’a iman edip de O’nun astlarından O’na ortaklar koşmak Yüce Allah’a iman değildir. Bunun adı şirktir. Şirk de tüm amelleri boşa çıkarır.

Ahiret gününe iman; ahiret evreninde yapılacak olan yargılamaya ve onun kurallarına iman etmek. Kutsal kitaplarda bildirilen yargılama kuralları dışında uyduruk şeylere iman etmek, ondan medet ummak ahiret günü kurallarını yalanlamaktır. Ahiret gününde elçilerin/resullerin şefaat ederek kurtarıcı olacaklarına inanmak en büyük şirktir. Yargılamanın tek olarak yapılacağını, zerre ağırlığında iyiliğin ve kötülüğün getirileceğini bilmek. Yargılama sonucunda sonsuz cennetlere veya sonsuz cehenneme ölümsüzler olarak girileceğine iman etmek. 

Sâlihât yapmak; düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapmak.  

Not: Şirk günahının affı yoktur. Yüce Allah'a ortak koşarak iman eden bir kimse müşriktir. Müşrik olarak vefat eden kimsenin cennetlere girmesi mümkün değildir. Cehenneme girdirilecektir. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucu, tamamı zan olan kitaplar edinmek (Tevrat sonrası Talmud, İncil sonrası insanların kendi elleriyle yazdıkları masallar, Kur'an sonrası hadis/söylenti kitapları) Yüce Allah'a ortak koşmaktır. Yüce Rabbimiz bu günahı asla affetmeyecektir. Bu kimselerin yapıp ettiği tüm ameller boşa çıkacaktır. Şirk günahı her şeyi 0 ile çarpar.   

Not: 2:62, 5:6922:17 ayetleri cennetlere girmenin minimum/asgari/en az şartlarını bildirmektedir. 22:17 ayetinde ayrıca cehenneme girmemenin yolu olan şirke günahına bir vurgu vardır.  


(Mâide) 5:70
Ant olsun aldık bir mîsâk281 İsrâîloğullarından197; ve gönderdik onlara resûller418; her ne zaman geldi onlara bir resûl418 bir şey (-le) (ki) nefislerinin hevasına uymayan; bir fırka/grup (ki) yalanladılar; ve bir fırka/grup (ki) katlettiler35.

281Antlaşma, sözleşme, ahit, söz.

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.


(Mâide) 5:71
Ve sandılar ki olmaz bir fitne332; öyle ki âmâ/kör oldular ve sağır kesildiler; sonra tevbe33 etti Allah üzerlerine; sonra âmâ/kör oldular (tekrar) ve sağır kesildiler çoğu onlardan; ve Allah Basîr’dir513 yaptıklarına.
332Ayartarak doğru yoldan saptırmak.

33Dönmek, vazgeçmek.

513Gören.

(Mâide) 5:72
Ant olsun (ki) kâfirlik25 etmiş kimseler dediler: "Doğrusu Allah (ki) O Meryem oğlu Mesih'tir"; ve dedi Mesih: "Ey İsrâîloğulları!197 Kulluk edin Allah'a; Rabbime4 ve Rabbinize4"; doğrusu O’dur (ki) kim şirk koşar71 Allah'a; öyle ki muhakkak haram etti Allah ona cenneti; ve sığınağı onun ateştir*; ve yoktur zalimler257 için hiçbir yardımcı.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

4Efendi, komuta eden.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Cehennemdir.

(Mâide) 5:73
Ant olsun kâfirlik25 etmiş kimseler dediler: "Doğrusu Allah üçüncüsüdür bir üçün"; ve yoktur hiçbir ilâh74 tek bir ilâh74 dışında; ve eğer asla menetmezlerse* dediklerinden; mutlak temas eder kâfirlik2 etmiş kimselere onlardan elim/acıklı bir azap

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Yasaklamak, geri durmak/durdurmak.

(Mâide) 5:74
Öyle ki tevbe33 etmezler mi Allah'a karşı ve mağfiret319 dilemezler mi O’na?; ve Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

33Dönmek, vazgeçmek.

319Bağışlama, affetme.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Mâide) 5:75
Meryem oğlu Mesih değildir bir resûl418 dışında; muhakkak gelip geçti onun öncesinden resûller418; ve annesi bir sıddıktır551; oldu ikisi yemek yer*; bak! nasıl beyan226 ederiz onlara ayetleri; sonra bak ki (nasıl) ters yüz edilirler.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  551Her zaman  doğruyu onaylayan, söyleyen, yapan.  

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

*Yemek yemeğe ihtiyaç duyan bir varlık nasıl bir ilâh olur?

(Mâide) 5:76
De ki: "Kulluk mu edersiniz Allah'ı astından sizlere bir zarara ve bir faydaya/yarara malik olmayana?"; ve Allah (ki) O’dur Semî41; Alîm8.

41İşiten.

8Bilen.

 


(Mâide) 5:77
De ki: "Ey kitap ehli!135 Aşmayın/taşmayın552 siz ikiniz* dininizde; olmaksızın hak/gerçek"; ve tabi olmayın hevâlarına278 bir kavmin/toplumun (ki) muhakkak dalalete128 düştüler önceden; ve dalalete128 düştüler bir çoğu; ve dalalete128 düştüler dümdüz yoldan553.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

552Hakka yani gerçeğe dayanmadan dinde yapılan tüm eylemler sınırı aşmadır, taşmadır. Kendilerine yetki verilmiş kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan kitaplara tabi olmak kesinlikle haktan bir şey getirmez. Resûl buyurdu ki şeklinde başlayan şeytan öğretilerinin tamamı zandır. Din konusunda sınırı aşmamak sadece kutsal kitaplar demekle olur. Sadece Kur'an demekle olur. 

278İstek, heves, meyil, sevme, düşme, ihtiras, rağbet.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

553Yüce Allah'ın biricik yolu. Tek tanrıcıların yolu. İslam yolu. Sadece Kur'an. Sadece kutsal kitaplar.

*Fiilin 2. şahıs tesniye ile gelmesi iki grubu işaret eder. Yahudiler ve Hristiyanlar.


(Mâide) 5:78
Lanet280 edildi kâfirlik25 etmiş kimselere İsrâîloğullarından197; Dâvûd ve Meryem oğlu Îsâ'ya karşı dillerinden* (dolayı); işte budur; asilik etmiş ve haddi aşmış oldukları nedeniyledir.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

*Onlar hakkında uyduruk, yalan yanlış, şeytânî bir dil kullandıklarından.


(Mâide) 5:79
Oldular men etmezler/engellemezler münkerden290; faaliyet içindedirler ona (münkere); ne kötüdür faaliyet içinde oldukları.

 


(Mâide) 5:80
Görürsün çoğunu onlardan (ki) veli28 edinirler kâfirlik25 etmiş kimseleri; ne kötüdür kademe aldıkları/kıdem kazandıkları kendi nefislerine201; ki hışma/gadaba uğrattı Allah onları; ve azapta onlar ölümsüzlerdir.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Mâide) 5:81
Şayet iman47 eder olsalardı Allah'a ve nebiye132 ve ona indirilene*; edinmiş olmazlardı onları evliya212; ve fakat çoğu onlardan fâsıklardır38.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

*Kutsal kitaplara gerçek anlamda iman edenler tek tanrıcı olurlar. Her zaman doğru yolda olurlar.


(Mâide) 5:82
Mutlak bulursun Yahudileri295 ve şirk koşmuş71 kimseleri iman47 etmiş kimselere (karşı) düşmanlıkta daha şiddetli insanlar (olarak); ve mutlak bulursun "bizler Nasâralıyız268" diyen kimseleri daha yakın onlara; iman etmiş kimselere; sevgice/arkadaşça; işte budur; ki onlardandır keşişler555 ve ruhbanlar/rahipler554; ve onlar büyüklenmezler.

295Sadece Tevrat'a tabi olan kimselerle birlikte sonrasında Tevrat'ı bırakıp da Talmud kitaplarına tabi olmuş tüm Yahudiler. Tek tanrıcı ve müşrik tüm Yahudiler.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

268Sadece İncil'e tabi olmuş Hristiyanlar. Nasârâ'da doğmuş bir elçinin getirdiği kitaba tabi olmuş. İncil sonrası insanların elleriyle yazdıkları masal kitaplarına uyarak sapmamış. Günümüzdeki Hristiyanlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur.

555Dinleyen, öğrenen, sorgulayan, bilge, âkil, bilgi aranan kimseler.554Yüce Allah'a karşı korkan, çekinen, huşu içinde olan, ürken, köle olan.

(Mâide) 5:83
Ve işittikleri zaman indirileni resûle418; görürsün gözlerini onların taşar akar göz yaşından; arif olmalarındandır/bilmelerindendir haktan/gerçekten; derler: "Rabbimiz!4 İman47 ettik; öyle ki yaz bizleri şahitlerle/tanıklarla birlikte"
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Mâide) 5:84
Ve nedir bizlere (ki) iman47 etmeyiz Allah'a; ve haktan/gerçekten bizlere gelmişe; ve umarız ki sokar bizleri Rabbimiz sâlihler217 kavmi (-yle)/toplumu (-yla) beraber.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.


(Mâide) 5:85
Öyle ki sevaplandırdı464 onları Allah söylemleri/demeleri nedeniyle; cennetler (-le) (ki) akar altından nehirler; ölümsüzler185 orada; ve işte bu; cezasıdır63 muhsinlerin294.

464Ödül, mükâfat, karşılık.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

63Karşılık, hak edilen.

 

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.


(Mâide) 5:86
Ve kimseler (ki) kâfirlik25 ettiler ve yalanladılar195 ayetlerimizi; işte bunlar; cehennem ashâbıdır194.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

194Yoldaş; aynı yolda/amaçta yol alanlar, aynı mekanda ve zamanda kaderleri ortak olanlar. 


(Mâide) 5:87
Ey iman47 etmiş kimseler! Haram etmeyin* iyileri; helal kıldığını Allah’ın sizlere*; ve sınırı aşmayın552; doğrusu Allah sevmez sınırı aşanları.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

552Hakka yani gerçeğe dayanmadan dinde yapılan tüm eylemler sınırı aşmadır, taşmadır. Kendilerine yetki verilmiş kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan kitaplara tabi olmak kesinlikle haktan bir şey getirmez. Resûl buyurdu ki şeklinde başlayan şeytan öğretilerinin tamamı zandır. Din konusunda sınırı aşmamak sadece kutsal kitaplar demekle olur. Sadece Kur'an demekle olur. *Kutsal kitaplarda helal edilmiş bir şeyi uyduruk hadislerle/sözlerle haram etmeyin. Peygamber buyurdu ki diye başlayan, resûle iftira olan söylenti/hadislere itibar etmeyin. Örnek: Midyeyi kendinize haram etmeyin. Kur'an size yiyecek konusunda neyin haram edildiğini bildirdi. Midye yemeği seven bir kimseye siz bu haramdır demeyin. Allah adına hüküm vermeyin.

(Mâide) 5:88
Ve yiyin rızıklandırdığından Allah'ın bir helal (olarak); bir iyi (olarak); ve takvalı21 olun Allah’a O ki sizler O’na müminlersiniz27.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Kur'an'da belirtilen haram yiyecekler dışında Yüce Allah'ın rızık olarak verdiği yiyeceklerden sizlere iyi geleni, sevdiğinizi rahatlıkla yiyin.

(Mâide) 5:89
Tutmaz (sorumlu) sizleri Allah yeminlerinizdeki diyalektle/jargonla/ağızla; velakin/fakat tutar (sorumlu) sizleri akitlediğiniz207 yeminler nedeniyle; öyle ki kefareti onun yedirmedir on miskinki113 vasattan/ortadan/en iyisinden (ki) yedirirsiniz ehlinize/ailenize ya da giydirmedir onları ya da hürriyetine kavuşturmadır rakabeyi520; öyle ki kim asla bulamaz öyle ki oruç tutar üç gün; işte budur; kefaretidir yeminlerinizin yemin ettiğiniz zaman; ve koruyun yeminlerinizi; işte böyledir; beyan226 eder Allah sizlere ayetlerini454; belki sizler şükredersiniz43.

207Bağıtlar, bağıtlaşmalar, bağlar, antlaşmalar, sözleşmeler, birliktelikler, söz vererek birleşmeler.

113Açlık sınırında yaşayan.

520Bağlı boyunlar. Boyunduruk altına girmiş kimseler.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(Mâide) 5:90
Ey iman47 etmiş kimseler! Doğrusu hamr138; ve meysir359; ve anıtlar/abideler/idoller*; ve şans okları bir pisliktir şeytânın29 amelinden/işinden; öyle ki uzak kalın ona; belki sizler felaha326 ulaşırsınız.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

138Örten, gizleyen. Mayalı. Aklı devre dışı bırakan her şey. Sadece alkolle kısıtlı değildir.  

359Kumar, şans oyunları. Kelimenin anlamı 'kolay/zor olmayan' olduğu için daha geniş anlamda kolay/emeksiz kazanç getiren her şeyi kapsar. 

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

326Kurtuluş, başarı.*Tekkeler, türbeler, putlar, ölmüş insanların mezarları vb.

(Mâide) 5:91

Ancak arzu eder şeytân29 ki düşürsün aranıza husumet/düşmanlık ve nefret; hamr138 içinde; ve meysir359 (içinde); ve uzaklaştırmak/alıkoymak Allah'ın zikrinden78 ve salâttan5; öyleyse sizler nehy edenler/geri duranlar/dizginleyenler misiniz?

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

138Örten, gizleyen. Mayalı. Aklı devre dışı bırakan her şey. Sadece alkolle kısıtlı değildir.  

359Kumar, şans oyunları. Kelimenin anlamı 'kolay/zor olmayan' olduğu için daha geniş anlamda kolay/emeksiz kazanç getiren her şeyi kapsar. 

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Mâide) 5:92
Ve itaat edin Allah'a; ve itaat edin76 resûle418; ve hazırlıklı olun; öyle ki eğer sırt çevirirseniz öyle ki bilin (ki) resûlümüz418 üzerine (olan) ancak apaçık belâgattır221.

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

221Belâg; tebligat, komünikasyon, temas, iletişim, bildiri, raporlama, ültimatom, mesaj, duyuru, anons.


(Mâide) 5:93
Yoktur iman47 etmiş ve sâlihât18 yapmış kimseler üzerine bir günah yediklerindekinde; zaman ki takvalı21 oldular ve iman47 ettiler ve yaptılar sâlihât18; sonra (da) takvalı21 oldular ve iman47 ettiler; sonra (da) takvalı21 oldular; ve (bu) daha güzeldir; ve Allah sever muhsinleri294.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.


(Mâide) 5:94
Ey iman47 etmiş kimseler! Mutlak belalandırır256 Allah avlanmadan şeyle (ki) erişir elleriniz ve mızraklarınız/zıpkınlarınız; bilindik kılması içindir Allah'ın (ki) kim korku474 duyar O'na gaybta62; öyle ki kim sınırı aştı/taştı bunun sonrası öyle ki onadır elim/acıklı bir azaptır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 

474Yüce Allah'ın öfkesine neden olacak işlerden/eylemlerden uzak durmak. Yüce Allah'ın gazabının hak edene karşı (kâfirlik etmiş ve müşrik olmuş kimselere) tecelli edebileceğini bilmek.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

 


(Mâide) 5:95
Ey iman47 etmiş kimseler! Katletmeyin35 avı; ve sizler ihramlı534 (olarak); ve kim katletti35 onu (avı) sizlerden kasıtlı/kasten; öyle ki bir cezadır misli/benzeri katlettiğinin35 çiftlik hayvanlarından (ki) hükmeder ona sizlerden iki adalet sahibi; Kabe'ye ulaşan bir hediye (olarak); ya da bir kefaret (olarak) yedirmedir miskine113; ya da buna adil/eşit/denk bir oruçtur; tatması içindir vebalini (o kimsenin) emrini/işini; affetti Allah geçeni; ve kim taştı/sınırı aştı; intikam alır Allah ondan; ve Allah Azîz’dir37; Zuntikâmdır390.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

534Hac döneminde yapılması haram edilen şeyleri yapmamak. Haram emrine uymak.

113Açlık sınırında yaşayan.

37Güç yetiren.

 

390İntikam sahibi, öç sahibi.

(Mâide) 5:96
Helal kılındı sizlere bol su236 avı ve yiyeceği onun; bir metadır54 sizlere ve seyir halinde olanlara; ve haram edildi üzerinize kara avı daim olduğunuzda ihrama534; ve takvalı21 olun Allah’a; O ki O’na doğru haşredilirsiniz.

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 

54Sermaye. Yararlanma.

534Hac döneminde yapılması haram edilen şeyleri yapmamak. Haram emrine uymak.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Mâide) 5:97
Yaptı Allah Kabe'yi557; haram evi535 bir kıyam143 insanlar için; ve haram ayı34 (da) ve hediyeyi (de) ve gerdanlıkları (da); işte bu; bilmeniz içindir ki Allah bilir göklerdekini162 ve yerdekini; ve ki Allah her bir şeye Alîm’dir8.
557Küp şeklinde olan.535Bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan ev.

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

34Kur'an'ın indiği dönemde o bölgede yaşayan insanların belirlemiş olduğu bir kural/antlaşma. Savaşmanın haram olduğu 4 ay.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

8Bilen.

 


(Mâide) 5:98
Bilin ki Allah şiddetlidir akabinde*; ve ki Allah Gafûr’dur20; Rahîm’dir2.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Ardında.

(Mâide) 5:99
Yoktur resûl418 üzerine belagat399 dışında; ve Allah bilir açık ettiğinizi ve gizlediğinizi.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  399Tartışma/hac ancak delillerle yapılır. Dileyen iman eder, dileyen inkar eder. İman etmeyerek sırtını dönenlere yani kâfirlere ya da müşriklere hiçbir şey yapılmaz. Gerçek Kur'an müminlerine düşen ancak bir duyurmadır. Daha fazlası asla değildir. Duyurma dışında insanları zorlamak Kur'an ayetlerini örtmek, ayetlere uymamak, ayetleri yalanlamak demektir.

(Mâide) 5:100
De ki: "Olmaz aynı seviyede habis/kötülük ve iyilik; şayet hayranlık/şaşkınlık uyandırsa (da) sana çokluğu habisin/kötülüğün; öyle ki takvalı21 olun Allah’a ey elbâb88 sahipleri!; belki sizler felaha326 ulaşırsınız.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

88Akıl ve mantık. Analitik/rasyonel düşünme.

326Kurtuluş, başarı.

(Mâide) 5:101
Ey iman47 etmiş kimseler! Sormayın şeylerden (ki) eğer ortaya çıkarılırsa sizlere kötü eder/huzursuz eder sizleri; ve eğer sorarsanız ondan indirilirken Kur'an; ortaya çıkarılır sizlere; affetti Allah ondan; ve Allah Gafûr’dur20; Halîm’dir58.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

20Bağışlayan.

 

58Yumuşak huylu.


(Mâide) 5:102
Muhakkak sordu onu bir kavim/toplum sizlerden önce; sonra sabahladılar onunla kâfirler25 (olarak).

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Mâide) 5:103
Yapmış değildir Allah bir bahîreden558; ve ne de bir sâibeden559; ve ne de bir vasîleden560; ve ne de bir hâmdan561; velakin/fakat kâfirlik25 etmiş kimseler uydururlar402 Allah'a karşı yalan; ve çokları onların akletmezler562.
558Belirli şartları sağlayan hayvanların kulaklarını uyduruk bir dini ritüel olarak kesip yararak hayvanı işaretleme. Hayvana özel bir dini kutsiyet vermek. Bu dini ritüelin Allah'a yakınlaşma sağladığına inanmak. Mutlak ki bu uyduruk dini ritüelleri şeytân emretmiştir. Elbette kutsal kitaplar dışındaki şeytân öğretileri olan hadis/söz/talmud kitaplarıyla.559Belirli şartları sağlayan hayvanları uyduruk bir dini ritüel olarak salıvermek. Başı boş bırakmak. Bu dini ritüeli Yüce Allah'a yaklaşma amaçlı yapmak.560Belirli şartları sağlayan birbirine bağlantılı/bağlı hayvanları (ikiz eşleri) uyduruk bir dini ritüel olarak kutsal saymak. Yüce Allah'a yaklaştırma amaçlı bu hayvanlar üzerinden eylemler yapmak. 561Belirli şartları sağlayan hayvanların uyduruk bir dini ritüel olarak koruma altına alınması.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

402Kutsal kitapların astından olan söylenti/hadis kitaplarıyla (Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzus Sâlihîn vb. ) Yüce Allah'ın bizzat kendisine ve onun resûllerine iftira atmak. Allah'ın adına kutsi hadisler uydurmak. Tamamı zan olan 'Resûl buyurdu ki' sözleriyle resûl adına  uydurulmuş bir din oluşturmak. Sünnet adı altında resûle iftira olan sözlere/hadislere tabi olmak. Mezheplere tabi olmak. Tarikatlara tabi olmak. Sadece Kur'an, sadece kutsal kitap dememek.      562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

(Mâide) 5:104
Ve denildiği zaman onlara; "Gelin Allah'ın indirdiğine* doğru ve resûle408 doğru**"; derler: "Yeterlidir bizlere atalarımızı/babalarımızı üzerinde bulduğumuz317"; şayet olmuş olsa da mı ataları/babaları onların (ki) bilmezler bir şey ve doğru yola kılavuzlanmazlar.
408Resûle itaat etmek kavramıyla aynı paralellikte bir kavramdır. Resûl=Kur'an'dır. Kur'an=Resûl'dür. Bu ikisinin arası asla ayrılamaz. Resûl sadece Kur'an'a tabi olmuştur. Bir Kur'an vardır bir de peygamberin sünneti vardır demek Yüce Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayırmaktır.  

317Tamamı zan olan söylentiler/hadisler temelinde kurulmuş olan din. Mezhepler, tarikatlar vb.    

 

*Kur'an.

**Kur'an eşittir Resûl; Resûl eşittir Kur'an. Resûl eşit değildir hadisler/söylentiler. Hadisler/söylentiler eşit değildir resûl. Resûle gelmek eşittir Kur'an'a gelmek. Hadislere/söylentilere gelmek eşit değildir resûle gelmek.


(Mâide) 5:105
Ey iman47 etmiş kimseler! Kendi nefisleriniz201 (kendi) üzerinizedir; zarar veremez sizlere dalalete128 düşmüş kimse doğruya kılavuzlandığınız zaman sizler; Allah'a doğrudur dönüş yeriniz sizlerin topluca; öyle ki haber verir sizlere yapmakta olduğunuzu.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(Mâide) 5:106

 

Ey iman47 etmiş kimseler! Şahitlik/tanıklık (olsun) aranızda; geldiği/ulaştığı/ziyaret ettiği zaman sizlerden birine ölüm; vasiyet esnasında adil iki kişi (olsun) sizlerden; ya da başka iki kişi sizlerden olmayan; eğer sizler darp ettiyseniz/vurduysanız (ayakları) yerde/yeryüzünde; o durumda isabet etti size ölüm musibeti311; tutun o ikisini salâttan5 sonra; öyle ki yemin etsin o ikisi Allah'a eğer şüphelendiyseniz; satmayız onu (yemini) bir bedele; ve eğer olsa (da) yakınlık sahibi ve de gizlemeyiz şahitliğini Allah'ın; doğrusu biz o zaman mutlak günahkâr kimselerdeniz (diye).

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

311Sıkıntı veren.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Mâide) 5:107
Öyle ki eğer fark edilirse ki hak oldu ikisi üzerine bir günah; öyle ki başka ikisidir; kıyam eder/dikelir ikisi kendi kıyam/dikilme yerlerine; kimselerdendir (ki) hak oldu üzerlerine onların (tanıklık/şahitlik) daha layık; öyle ki kasem548 etsin ikisi Allah'a; "Mutlak ki bizim şahitliğimiz/tanıklığımız daha haktır/doğrudur (önceki) ikisinin şahitliğinden/tanıklığından; ve sınırı aşmış/taşmış değiliz; doğrusu bizler o zaman mutlak zalimlerdeniz257." (diye)
548Ant içmek, yemin, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Mâide) 5:108
İşte bu; daha yakındır ki gelirler şahitlikle/tanıklıkla yüzü üzerine (şahitliğin) ya da korkarlar ki reddedilir onların yeminleri yeminler sonrasında; ve takvalı21 olun Allah'a; ve işitin; ve Allah doğru yola kılavuzlamaz fâsıklar38 kavmini/toplumunu.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.


(Mâide) 5:109
Gündür (ki) bir araya getirir Allah resûlleri418; öyle ki der (Allah): "Ne cevap verildi sizlere?"; derler: "Yoktur ilim/bilgi bizlere563; doğrusu sen; sensin Alîm8 (olan) gayba62.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

5635:109 ayetinde Yüce Allah'ın ahiret evreninde resûlleri bir araya getireceği bildirilmiştir. Resûllere Yüce Allah gaybla ilgili bir soru sormaktadır. Resûller kendi kavimlerinin Yüce Allah'ın mesajına cevaplarının ne olduğunu bilmediklerini açık ve net olarak söylemektedirler. Bu da bizlere gösterir ki resûller de birer beşerdir; insandır. Vefat ettirildiklerinde içinde yaşadığımız evrenle bağlantıları kopar.

8Bilen.

 

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.


(Mâide) 5:110
Dediği zaman Allah: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Zikret/an senin üzerine ve validene/annene karşı (olan) nimetimi desteklediğim zaman seni kutsal ruhla279; kelam ediyordun insanlara beşikte417 ve yetişkinlikte; ve bilir yaptığım zaman seni kitabı ve hikmeti564 ve Tevrât'ı ve İncîl'i; ve yaratıyordun419 ıslak topraktan kuş şekli gibi (bir şey) iznimle419; öyle ki üflüyordun419 içine onun (kuş şekli gibi şeyin); öyle ki oluyordu bir kuş iznimle; ve iyileştiriyordun419 doğuştan körü ve cüzzamı/leprayı iznimle; ve çıkarıyorken419 ölüleri iznimle; ve kısıtladığım/sınırladığım zaman İsrâîloğullarını197 senden"; geldiğin zaman onlara beyanlarla226; öyle ki dedi kâfirlik25 etmiş kimseler onlardan: "Değildir bu apaçık bir sihir dışında."
279Ruh canlandıran demektir. Evrenimizi bir üst boyuttan saran, 2D zar olan Levh-i Mahfûz'daki bilgiyi evrenin içine ileten, ışık hızında hareket eden mekanizmadır. Evrenin en küçük yapı taşları olan sicimlerin nasıl titreşeceği bilgisini taşır. Levh-i Mahfûz bilgi içeren bir 2D film şeridiyse, onu duvara yansıtan ruhtur. Duvardaki yansıma da evrendir. Anlaşılır ki Cibrîl gibi, Ashab-ı Rakim gibi Levh-i Mahfûz'u yeniden kodlama yetkisi verilen şerefli elçilerin kodladıkları bu bilgiyi evrene yansıtan ruh da mutlak ki kutsaldır. Asla değiştirilemez. Dışardan asla müdahale edilemez. Gerçekleşmesi asla önlenemez. Evrenin dışında bulunan başka varlıklar da bu kutsal canlandıran yansımaya asla müdahale edemez. 

417Îsâ peygamberi doğuran Meryem onu yüklenerek/kucaklayarak toplumuna getirdi. Meryem'in toplumu önünde Îsâ'yı konuşmadan işaret etmesinden anlarız ki Meryem halen doğumda adamış olduğu konuşmama savmında/orucundadır. Bu da bizlere Îsâ peygamberin doğumunun üzerinden henüz sayılı günlerin geçtiğini gösterir. Anlarız ki Îsâ peygamber bir mucize olarak beşikte gerçek anlamda konuşmuştur. 

5645:110 ayetinde '...bilir yaptık seni kitabı ve hikmeti ve Tevrât'ı ve İncîl'i.." buyrulmuştur. Açık ve nettir ki Îsâ peygambere sadece İncîl verilmiştir. Demek ki amaç hikmek içeren, hikmetli kitabı vurgulamaktır. Tevrât ve İncîl'in hikmet açısından aynı olduğunu, farklı olmadığını vurgulamak içindir. Her ikisinin hikmetli olduğunu vurgulamak içindir.  

419Îsâ peygamberin göstermiş olduğu mucizeleri.

  • Doğuştan körü ve cüzzamlıyı iyileştirmek.
  • Bu iki hastalığın işaret edilmesi de anlamlıdır. Doğuştan körlüğün en sık nedeni Trahomdur. Doğum esnasında bebeğin gözüne annenin doğum kanalından bir bakteri ('Chlamydia trachomatis') bulaşırsa gözün korneası iltihaplanır ve ışığa geçirgenliğini kaybeder. Bebek doğuştan kör olmuş olur.  Kendiliğinden iyileşmesi asla söz konusu olmaz. Cüzzam/lepra ise 'Mycobacterium leprae' isimli bir bakterinin neden olduğu, bulaşıcı ve kronik bir hastalıktır. Hastaların vücutlarında korkunç bezeler çıkar. Sinir sistemini etkiler. Sinir sistemi tutulumunda modern tedaviye rağmen bile iyileşme olmaz. Sayısız hastalık içinden kendiliğinden iyileşme ihtimali olmayan bu iki hastalığın işaret edilmesi bile Kur'an'ın bir mucizesidir.
  • Islak topraktan kuşu canlı kuşa dönüştürmek ve ölüleri diriltmek.
  • Evrenimiz holografik evren prensibi kapsamında bir üst boyutta bulunan 2D zardaki (Levh-i Mahfuz) bilginin evrenin içine yansımasından oluşur. Matrix filmi gibi düşünülebilir. Yüce Allah Levh-i Mahfuz'da kodlanmış olan kuş şeklindeki ıslak toprak atomlarının kuantum bilgilerini değiştirerek bu atomları canlı bir kuşu oluşturan atomlara dönüştürür. Ölmüş bir insanı tekrar canlandırmak da aynı şekildedir. Bu dönüşümleri ancak evreni yaratan ve evrene bir üst boyuttan müdahale etme yetkisi olan bir varlık yapabilir.

Îsâ'ya verilen bu mucizeler mutlak ki Yüce Allah'ın izni ve yetkisiyle gerçekleşmiştir.

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Mâide) 5:111
Ve vahyettiğim603 zaman havârilere565 ki iman47 edin bana ve resûlüme418*; dediler: "İman47 ettik; ve şahit ol bizlere ki (bizler) müslimiz45.
603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

565Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında; bir kimseyle birlikte olan, ona bağlı olan, o kimseyle yakından iletişim/diyalog halinde olan, o kimseye geri dönen, o kimsenin sürekli  çevresinde olup onu saran kimseleri işaret eder. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

*Îsâ peygamber.

(Mâide) 5:112
Dedikleri zaman havâriler565: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Güç yetirir mi senin Rabbin4 ki indirir üzerimize bir sofra gökten?"; dedi (Îsâ): "Takvalı21 olun Allah’a eğer olduysanız müminler27."

565Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında; bir kimseyle birlikte olan, ona bağlı olan, o kimseyle yakından iletişim/diyalog halinde olan, o kimseye geri dönen, o kimsenin sürekli  çevresinde olup onu saran kimseleri işaret eder. 

4Efendi, komuta eden.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Mâide) 5:113
Dediler: "İsteriz ki yeriz ondan; ve tatmin olur kalplerimiz; ve biliriz ki muhakkak doğru oldun bizlere; ve oluruz onun üzerine şahitlerden/tanıklardan."
 

(Mâide) 5:114
Dedi Meryem oğlu Îsâ: "Allah'ım! Rabbimiz4! İndir üzerimize bir sofra gökten; olur bizlere bir festival öncemiz için ve sonramız için; ve bir ayet senden; rızıklandır bizleri; ve sensin hayırlısı rızıklandıranların."

4Efendi, komuta eden.


(Mâide) 5:115
Dedi Allah: "Doğrusu ben indiriciyim onu üzerinize; öyle ki kim kâfirlik25 eder sonrasında sizden; öyle ki ben; azap ederim ona bir azapla (ki) azap etmem ona (olan azap gibi) başkasına alemlerden."

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Mâide) 5:116
Ve dediği zaman Allah: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Sen mi dedin insanlara (ki) edinin beni ve annemi iki ilâh Allah’ın astından?"; Dedi (Îsâ): "Subhân’sın7 sen; olmuş değildir bana ki derim olmayanı bana bir hakla/gerçekle; eğer demiş olsaydım onu; öyle ki muhakkak bilirdin onu; bilirsin sen nefsimdekini; ve bilmem ben senin nefsindekini; doğrusu sen; sensin Alîm (olan) gayba."

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Mâide) 5:117
"Söylemiş değilim onlara kendisini emrettiğinin dışında ki kulluk edin Allah'a; Rabbime4 ve Rabbinize4; ve oldum üzerlerine bir şahit/tanık olduğum sürece onların içinde; öyle ki ne zaman vefat ettirdin beni; oldun sen bir gözetleyen onları; ve sensin her bir şey üzerine bir şahit/tanık."

4Efendi, komuta eden.


(Mâide) 5:118
Eğer azap edersen onlara; öyle ki doğrusu onlar kullarındır46 senin; ve eğer mağfiret319 edersen onlara; öyle ki doğrusu sen; sensin Azîz37; Hakîm9.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

319Bağışlama, affetme.

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Mâide) 5:119

Dedi Allah: "Bu gündür (ki) fayda sağlar sâdıklara182 sâdıklıkları182 onların; onlaradır cennetler; akar altından nehirler; ölümsüzler185 orada ebediyen"; razı oldu Allah onlardan; ve razı oldular onlar O'ndan; işte budur büyük fazilet/fazlalık.

182Doğrular, dürüstler.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Mâide) 5:120
Allah'adır mülkü göklerin162 ve yerin; ve onlardakinin; ve O (Allah) her bir şey üzerine Kadîr’dir177.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 


(En'âm) 6:1
Hamd3 Allah’adır; O ki yarattı gökleri162 ve yeri; ve yaptı karanlıklar581 ve nur581; sonra kâfirlik25 etmiş kimseler Rablerine4.
eşitlerler*.

3En yüce övgü/methetme.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

581Evrenimizin ilk yaratılış evresinde tek bir foton bile mevcut değildi. Mutlak bir karanlık söz konusuydu. Evrenin soğumasıyla birlikte atomlar ve elektronlar oluştu; elektronlar atomlarında yörünge atlamaları yaptılar. Bu atlamalar evrenin ilk fotonlarını oluşturdu. Rabbimiz nuru ile evreni aydınlattı. Ayrıca engin denizlerin altında da Rabbimiz karanlıklar yaratmıştır.

Karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah: Evrenin karanlık ve aydınlık dönemleri.

Muazzam derin bir denizdeki katmanlı karanlıklar, elini çıkarsa onu neredeyse göremez, bir dalga üstüne bir dalga, daha üstünde bir bulut.

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

4Efendi, komuta eden.

*Rablerini inkar etmezler ancak O'na ortaklar koşarlar. Şirk koşarlar. Sözde O'na denk/eşit sözde başka ilahlar edinirler. Kutsal kitapların astından kitapları Yüce Allah'ın ayetleriyle eşit tutarlar.  


(En'âm) 6:2
O ki yarattı sizleri tinden582; sonra tamamladı bir ecele; ve bir ecele (ki) belirlenmiştir O’nun indinde/katında; sonra sizler kuşkulanıp çekişirsiniz.
Islak toprak. Suyla karışık toprak.

(En'âm) 6:3
Ve O Allah’tır göklerde162 ve yerde; bilir sırlarınızı ve açıklarınızı; ve bilir kazandığınızı.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 


(En'âm) 6:4
Ve gelmiş değildir onlara hiçbir ayet353 Rablerinin435 ayetlerinden353; ancak oldular ondan yüz çevirenler*.
353Kutsal kitap.435Yüce Allah'ın uyarısı asla boşuna değildir. İnsanların nebileri bir zaman Rabler edineceğini bilen Rabbimiz bizleri uyarmaktadır. Îsâ'yı Rab edinen Hristiyanlar olacağını, Muhammedi Rab edinen kimseler olacağına Rabbimiz bilmiştir. Günümüzde sadece Kur'an demeyen, sadece Kur'an'a teslim olmayan ancak kendisine müslümanım diyen herkes müşriktir. Rab kelime anlamı olarak 'efendi' demektir. Peygamber efendimiz/rabbimiz buyurduk ki diye başlayan, tamamı zan olan söylentilere/hadislere tabi olanların tamamı kâfir olmuştur, küfretmiştir.   *İnsanların çoğu Rablerinin ayetleri olan kutsal kitaplara yüz çevirmiştir. 

(En'âm) 6:5
Öyle ki muhakkak yalanladılar hakkı/gerçeği ne zaman ki geldi o (hak/gerçek/) onlara; öyle ki yakında gelir onlara kendisiyle alay ederler olduklarının haberleri.
 

(En'âm) 6:6
Asla görmezler mi nicesini helak ettik onlardan önce nesilden; imkanlar verdik onlara yerde; asla sağlamadığımız imkanı sizlere; ve serbest bıraktık/gönderdik göğü üzerlerine bir bol akan/yağmur (olarak); ve yaptık nehirler (ki) akar altlarından; öyle ki helak ettik onları günahlarıyla; ve inşa ettik onların ardından başka bir nesil.
 

(En'âm) 6:7
Şayet indirseydik sana bir kitap, bir kırtasiye583 (olarak); ve dokunsalardı ona elleriyle; mutlak derdi kâfirlik25 etmiş kimseler ki bu ancak apaçık bir sihirdir.
583Yüce Allah 6:7 ayetinde Kur'an'ın gökten kırtasiye olarak yani yazılı ve iki kapak arasına alınmış defter/kitap şeklinde bir anda indirilmediğini bildirmiştir. Anlarız ki Kur'an belirli bir süre içinde resulün aracılığıyla parşömenlere yazılmıştır. Kırtasiye şekline getirilmesi vahyin tamamlanması sonrası bizzat Cibrîl vasıtasıyla Muhammed peygambere yaptırılmıştır. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(En'âm) 6:8
Ve dediler: "İndirilmeli değil miydi ona bir melek48?"; şayet indirseydik bir melek48 mutlak tamamlanırdı emir/iş*; sonra göz açtırılmazlardı.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

*Hiperuzayda bulunan bu şerefli elçiler kendilerine verilen görevleri/emirleri/işleri yerine getirirler. Levh-i Mahfuz'u tekrar kodlama yetkisi verilen bu elçiler Rabblerinin emriyle dünya gezegenini ışık hızında aniden yok edebilirler. Yok etme süresi ışık hızında olduğu için göz açıp kapama süre bile çok uzun bir süre halinde gelir.

(En'âm) 6:9
Şayet yapsaydık onu bir melek48; mutlak yapardık onu bir adam; ve mutlak elbise giydirirdik üzerlerine onların (meleklerin) giydikleriyle onların (insanların).

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.


(En'âm) 6:10
Ve muhakkak alay edildi resûllerle senden önce; öyle ki sardı/kuşattı eğlence edinmiş/dalga geçmiş kimseleri onlardan kendisiyle alay eder oldukları.
 

(En'âm) 6:11
De ki: "Dolaşın yerde; sonra bakın nasıl oldu yalanlayanların195 akıbeti."

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 


(En'âm) 6:12
De ki: "Kimedir göklerdeki162 ve yerdeki"; de ki: "Allah’adır"; yazdı kendi nefsi406 üzerine rahmeti271; mutlak bir araya getirir sizleri kıyamet gününde; yoktur şüphe onda; kimseler (ki) hüsrana uğrattılar kendi nefislerini201; öyle ki onlar iman47 etmezler.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

406Yüce Allah'ın bizzat kendisi, varlığı. Bir uyku veya uyuklama yaşamayan, yorulmayan, sonu ve başı olmayan, daima diri/canlı olan bilinç, varlık.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

201Benlik, kişilik, öz varlık.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(En'âm) 6:13
Ve O’nadır iskan eden/barınan gecede ve gündüzde; ve O Semî’dir41; Alîm’dir8.

41İşiten.

8Bilen.

 


(En'âm) 6:14
De ki: "Allah’ın dışında mı edinirim/tutarım bir veli28? Yarandır592 gökleri162 ve yeri; ve O besler*; ve beslenmez* (O)"; de ki: "Doğrusu ben emredildim ki olurum İslam218 olmuş kimsenin evveli**; ve sakın olma (sen) müşriklerden36 (diye)."

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

592Evrenimizi oluşturan her şey 13.8 milyar yıl önce tekillik noktasında bitişik halde çok büyük tek bir enerjiydi. 'Big Bang' yani büyük patlama gerçekleşti. Enerji 4 temel kuvvete yarıldı. Tek bir boyut oluştu. Bu boyut yarılarak toplam 11 boyuta ulaştı. 1 zaman boyutu, hissedebildiğimiz 3 uzay boyutu ve 7 adet sicim seviyesinde iç içe kıvrılmış boyut. Evren yarılarak yani tek bir bütünün yarılmaları sonucu oluşmuştur. Tek bir enerjinin. Evrendeki her atom altı parçacık bu tek enerjinin yarılmalarıyla kendi üzerine düşen enerji payıyla oluşmuştur. 

Not: Fizikçiler için; muhtemeldir ki bu tek enerji hiperuzayda (membranlar arası) bulunan tek bir sicimdi. Bu muhteşem büyüklükteki enerjiyi tutan bu sicim yarılarak şu an evrenin en temel yapıtaşı olan, 1.65x10-35 cm uzunluğunda olan sicimleri oluşturmuştur.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 

*Enerjisini/gıdasını/besinini verir. Enerjiye/gıdaya/besine asla ihtiyaç duymaz.

**İlki, önderi.


(En'âm) 6:15
De ki: "Doğrusu ben korkarım eğer isyan ettiysem Rabbime4; büyük bir günün azabına."

4Efendi, komuta eden.


(En'âm) 6:16
Kim çevrilip savılır ondan* o gün; öyle ki muhakkak rahmet271 etti (Allah) ona; ve işte budur apaçık fazl202.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

*Azaptan.

(En'âm) 6:17
Ve eğer temas ettirirse sana Allah bir zararı; öyle ki yoktur açan/keşfeden* onu O’nun dışında; ve eğer temas ettirirse sana bir hayrı; öyle ki O her bir şey üzerine bir Kadîr’dir177.

177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.

 

*Zararı uzaklaştıracak yolları keşfetmek.


(En'âm) 6:18
Ve O Kâhir’dir593 kullarının üstüne; ve O Hakîm’dir9; Habîr’dir466.
593Dilediğini zorla yaptırma gücü olan, her şeye güç yetiren, zapt eden, zafer kazanan, kahreden, zorla hizaya getiren.

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

466Haberdar.

(En'âm) 6:19
De ki: "Hangi şey daha büyüktür bir tanıklık/şahitlik (olarak)?"; de ki: "Allah bir Şehîd’tir499 benim aramla ve sizlerin arasında; ve vahyolundu603 bana bu Kur'an; uyarmam için sizleri onunla* ve kimseyi (ki) ulaştı/vardı594 o**; doğrusu sizler mi mutlak şahitlik/tanıklık edersiniz ki Allah’la birlikte başka ilâhlara74?"; de ki: "Şahitlik etmem/tanıklık etmem"; de ki: "Doğrusu O (Allah) tek bir ilâhtır74; ve doğrusu ben bir beriyim/serbestim/temizim şirk71 koştuklarınızdan."
499Tanık olan, şahit olan. 603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz. 5946:19 ayetinde Yüce Allah Kur'an'ın ulaştığı kimselere bir uyarıcı olduğunu bildirmiştir. Mutlak ki bu durum diğer kutsal kitaplar için de geçerlidir. Elçilerin ya da kutsal kitapların ulaşmadığı kimselerin ahirette sorumlu tutulmayacağını Kur'an'ın bütününden anlayabiliriz.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

*Kur'an'la.

**Kur'an.


(En'âm) 6:20
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler135 tanırlar onu* tanıdıkları gibi kendi oğullarını; kimselerdirler (ki) hüsrana uğrattılar kendi nefislerini; öyle ki onlar iman47 etmezler.

135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Kur'an'ı ya da Muhammed peygamberi.

(En'âm) 6:21
Ve kim daha zalimdir257 kimseden (ki) iftira402 attı Allah'a karşı bir yalanı ya da yalanladı195 O'nun ayetlerini; doğrusu O (Allah) felaha326 ulaştırmaz zalimleri257.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

402Kutsal kitapların astından olan söylenti/hadis kitaplarıyla (Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzus Sâlihîn vb. ) Yüce Allah'ın bizzat kendisine ve onun resûllerine iftira atmak. Allah'ın adına kutsi hadisler uydurmak. Tamamı zan olan 'Resûl buyurdu ki' sözleriyle resûl adına  uydurulmuş bir din oluşturmak. Sünnet adı altında resûle iftira olan sözlere/hadislere tabi olmak. Mezheplere tabi olmak. Tarikatlara tabi olmak. Sadece Kur'an, sadece kutsal kitap dememek.      

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

326Kurtuluş, başarı.

(En'âm) 6:22
Ve gündür (ki) haşrederiz556 onları topluca; sonra deriz şirk71 koşmuş kimselere: "Nerede şirk71 koştuklarınız; liderlik iddia eder/ileri sürer* olduğunuz kimseler**?"
556Toplamak, bir araya getirmek.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

*"Ümmetin/tarikatın/mezhebin lideri bizlere şefaat eder ve günahlarımızı bağışlar" inanışı külliyen yanlıştır. Buhari'nin tamamı zan olan kitabını Yüce Allah'ın kitabına ortak edenler Buhari'yi ahirette yanlarında bulamayacaklardır. Resûlleri şefaat için çağıranlar onları yanlarında bulamayacaktır.

**Kimseler kelimesi bilinçli varlıklar için kullanılır. Demek ki müşrik insanlar Yüce Allah'a kendileri de ancak bir kul olan insanları ortak koşmaktadır.


(En'âm) 6:23
Sonra asla olmaz fitneleri332 onların dışında ki derler: "Ve Allah'a!; Rabbimize!4 Olmuş değildik müşrikler36."
332Ayartarak doğru yoldan saptırmak.

4Efendi, komuta eden.

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 


(En'âm) 6:24
Bak nasıl yalanladılar595 kendi nefislerine201 karşı; ve sapıp gitti onlardan uydurur* oldukları.

595Kendi nefisine yalan söyleyerek bizzat kendisine en büyük zulmü yapan insan. Kendi nefislerini kendi yalanlarıyla aldatan insanlar. Müşriklerin çoğu kendilerinin doğru yolda olduğuna inanmaktadır. Kendi nefislerine yalan söylemektedirler. Yüce Allah'ın kendilerine bahşettiği aklı kullanmayarak tamamı zan olan Talmud ve Kutubu Sitte vb. gibi hadis kitaplarıyla kendi kendilerini kandırmaktadırlar. Uyduruk din oluşturup ona tabi olurlar.  

201Benlik, kişilik, öz varlık.

*Dinde esas sadece kutsal kitaplardır. Sadece Kur'an'dır. Resûl buyurdu ki diye başlayan uydurmalarla şeytân Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan Kur'an'ın üzerine oturmuştur.


(En'âm) 6:25
Ve onlardan kimse (ki) işitir seni; ve yaptık kalplerinin üzerine bir saklayan/gizleyen siper ki (farklı) fıkıh eder/anlar onu*; ve kulaklarına bir ağırlık; ve eğer görseler her bir ayeti287 iman47 etmezler ona; ta ki geldikleri zaman sana mücadeleye girişirler sana; kâfirlik25 etmiş kimseler dedi ki: "Bu ancak evvelkilerin** satırlarıdır/hikayeleridir."

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Risâleti. Yüce Allah'ın mesajını (Kur'an'ı) resûlün ağzından işitirler. Ancak kalplerindeki siper, hastalık, perde, paslanma nedeniyle Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını doğru anlayamazlar. Farklı anlarlar. Bozuk numaralı bir gözlük takmış bir insan gibi gerçeği göremezler. Kalplerindeki bu siper de doğru anlamayı imkansızlaştırır. Kulaklarındaki ağırlık, uyuşukluk da doğru anlamalarına engeldir. 

**İlklerin.


(En'âm) 6:26
Ve onlar men ederler/engellerler ondan*; uzaklaşırlar ondan*; ve ki helak ederler ancak kendi nefislerini201; ve değillerdir şuurlanırlar**.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

*Kur'an'dan. Kur'an'dan uzaklaşmak nefsi helak eder. "Sadece Kur'an demek kâfirliktir, Kur'an'ı anlayamazsınız, Kur'an sünnet olmadan yetmez, anlaşılmaz." diyenler bu ayetin doğrudan muhatabıdır.

**Bilinçlenme.


(En'âm) 6:27
Şayet görsen getirilip durduruldukları zaman onları ateşe* karşı; öyle ki dediler: "Ey! Keşke bizler geri döndürülsek; ve yalanlamayız195 Rabbimizin4 ayetlerini; ve oluruz müminlerden27."

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

4Efendi, komuta eden.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

*Cehennem.

(En'âm) 6:28
Evet! Ortaya çıktı/göründü onlara önceden hafiyelik* yapar oldukları; şayet geri döndürülseler mutlak dönerler  kendisinden menedildiklerine**; ve doğrusu onlar mutlak yalancılardır.

*Gizlemek, örtmek, saklamak, gizli saklı işler yapmak.

**Yasaklandıklarına. Yüce Allah'a verilen sözü yani misâkı bozmak.


(En'âm) 6:29
Ve dediler: "Ki O ancak dünya hayatımızdır; ve değiliz bizler diriltilenler."
 

(En'âm) 6:30
Şayet görsen getirilip durduruldukları zaman Rablerine4 karşı; dedi (Allah): "Değil miymiş bu hak/gerçek"; dediler596: "Evet! Ve Rabbimize!"; dedi (Allah): "Öyle ki tadın azabı kâfirlik25 eder olduğunuzla."

4Efendi, komuta eden.

Ahiret hayatına iman etmek Yüce Rabbimizin çok önem verdiği bir konudur. Cennetlere gitmenin olmazsa olmaz 3 minimum şartı vardır.

  • Yüce Allah'a tek tanrıcı olarak, şirk koşmadan iman etmek. Müşrik, münafık olmamak. Sadece kutsal kitaplar demek.
  • Ahirete iman etmek. Ahiret evreninde tekrar diriltilip kutsal kitaplarda belirtildiği şekilde bir yargılamanın olacağına iman etmek.
  • S-salihat olan düzeltici işler yapmak. Dünya hayatında bozuk olan, yamuk olan her şeyi düzeltmeye çalışmak.

6:29 ve 6:30 ayetlerinden anlarız ki bu şartları sağlamayanlar azaba sunulur.

Ateist, deist her neyse; kim "ahiret hayatı yoktur, bizler için sadece bu evren vardır. Atomlarımız yok olup gidecek, tekrar dirilme falan yok" derse bilsin ki kâfir olmuştur.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(En'âm) 6:31
Muhakkak hüsrana uğradı kimseler (ki) yalanladılar Allah (-la) karşılaşmayı; ta ki geldiği zaman onlara saat ansızın; dediler: "Ey! Hüsranımızdır; ilgisizliğimize/ihmalimize karşı orada*"; ve onlar yüklenirler günahlarını sırtlarına; kötü olmadı mı taşıdıkları?
*Dişil zamir yere/yeryüzüne (Dünya hayatına) gider.

(En'âm) 6:32
Ve değildir dünya hayatı bir aldatıcı oyun ve bir oyalayıcı dışında; ve mutlak ki ahiret diyarı hayırlıdır kimselere (ki) takvalı21 olurlar; öyle ki akletmez562 misiniz?

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

(En'âm) 6:33
Muhakkak biliriz ki o dedikleri mutlak hüzünlendirir seni; öyle ki doğrusu onlar yalanlamazlar seni; velakin/fakat zalimler257 Allah'ın ayetleriyle454 mücadele/cihat ederler.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

(En'âm) 6:34
Ve ant olsun yalanlandı resûller418 senden önce; öyle ki sabrettiler51 yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı; ta ki geldi onlara yardımımız; ve olmaz bir mübadele/değişim* Allah'ın kelimelerine; ve ant olsun geldi sana gönderilmişlerin haberinden.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

*Tüm resûller Yüce Allah'ın tek dini olan İslam'ı getirmiştir.

(En'âm) 6:35
Ve eğer olduysa sana yüz çevirmeleri büyük (bir şey); öyle ki eğer tabi olabilirsen ki ara/bakın* bir delik yerde ya da bir merdiven gökte; öyle ki gelirsin onlara bir ayetle287; şayet dileseydi* Allah (ki) mutlak bir araya getirirdi onları hidayet üzerine; öyle ki sakın olma cahillerden*.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

*Anlaşılır ki resûl Muhammed yüz çeviren kimseleri ikna etmek için Yüce Allah'tan mucize istemiştir. Yüce Allah mucizelerin kendi indinden geldiğini, şayet dileseydi insanların tamamını iman eder olarak bir araya toplayabileceğini bildirmiştir. Ayrıca bilmediğimiz konularda, bilmediğimiz şeylerde Yüce Allah'tan ısrarla bir şeyler dilemenin de cahillik olacağını Yüce Rabbimiz bizlere bildirmiştir.

(En'âm) 6:36
Ancak işiten kimseler icabet eder; ve mevtalar/ölüler (ki) diriltir onları Allah; sonra O'na (Allah'a) döndürülürler.
 

(En'âm) 6:37
Ve dediler: "Değil miydi indirilmeli ona bir ayet287 Rabbinden4!"; de ki: "Doğrusu Allah bir Kâdir’dir598 üzerine ki indirir bir ayet287; velakin/fakat çokları onların bilmezler.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

4Efendi, komuta eden.

598Güç kudret üstünlük sahibi; başarmaya/yapmaya yetkin. Her şeyin üstesinden gelen.

(En'âm) 6:38
Ve olmaz hiçbir dâbbeden599 yerde; ve hiçbir kuş (ki) uçar iki kanadıyla; ancak bir ümmettir305 sizlerin misalleri/örnekleri*; ihmal etmiş değiliz kitapta** hiçbir şeyi; sonra Rablerine4 karşı haşredilirler556***.

599Hareket eden, debelenen, canlı her şey.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

4Efendi, komuta eden.

556Toplamak, bir araya getirmek.

*Çoğul gelmesi önemlidir. Anlarız ki insanların içinde de misaller/örnekler vardır. İnsanların farklı alt ümmetlere ayrılması gibi diğer canlılar da kendi içlerinde farklı ümmetlere/kategorilere ayrılır. Farklı tip maymunların olması gibi.

**Evrenin geçmiş gelecek tüm kuantum bilgilerini içeren korunmuş, 2D (2 boyutlu) kitap/yazıt. Levh-i Mahfûz.

***Onlar. Eril çoğul. Muhatap insanlar olduğu için insanların hasredilmesinin işaret edildiğini anlarız.   


(En'âm) 6:39
Ve kimseler (ki) yalanladılar195 ayetlerimizi; sağırlardır ve dilsizlerdir karanlıklarda; kimi diler Allah dalalette128 bırakır onu; ve kimi diler yapar onu dosdoğru bir yol üzerine124.

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

124Sırâtel mustakîm. Tek ve dosdoğru yol; sadece Kur'an.


(En'âm) 6:40
De ki: "Gördünüz mü? Eğer gelse sizlere Allah'ın azabı ya da gelse sizlere o saat470; Allah’tan başkasını mı çağırırsınız?"; eğer olduysanız* sâdıklar182.
470Kıyamet. Evrenin uzay zaman kumaşının karanlık enerjinin aşırı üflemesi sonucu yırtılması ve evrenin hızla şişirilen (Sur'a üfleme) bir balonun patlaması gibi parçalanması. Yırtıklar ışık hızında tüm evrene yayılacaktır. Parçalanan evren yerçekimi kuvvetiyle tekrar tekillik haline dönecektir. 182Doğrular, dürüstler.*Sâdıklar olmuş olsaydınız görürdünüz.

(En'âm) 6:41
Evet! O’nu (Allah'ı) çağırırsınız; öyle ki keşfeder/kaldırır* çağırdığınız üzerine** eğer dilediyse; ve unutursunuz ortak koştuklarınızı.

*Keşfetmek. Kaldırıp görünür yapmak. Zorlukları kolaylığa çeviren yolları ortaya çıkarmak.

**Çağırdığınız şey üzerine.


(En'âm) 6:42
Ve ant olsun gönderdik ümmetlere305 senden önce; öyle ki tuttuk onları ızdırapla/sıkıntıyla/zorlukla ve darlıkla; belki onlar alçak gönüllü olurlar.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.


(En'âm) 6:43
Öyle ki neden olmadı; geldiği zaman onlara ızdırabımız/sıkıntımız/zorluğumuz alçak gönüllü olsalardı; velakin/fakat katılaştı kalpleri175; ve süsledi onlara şeytân29 yapar olduklarını.

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(En'âm) 6:44
Ne zaman ki unuttular kendisiyle zikredildiklerini/hatırlatıldıklarını; öyle ki açtık üzerlerine her bir şeyin kapılarını*; ta ki ferahladıkları zaman verildikleriyle tuttuk onları ansızın; öyle ki (o) zaman onlar umutsuzlardı/biçarelerdi.
*Her yönden bereket/rahmet kapılarının açılması.

(En'âm) 6:45
Öyle ki kesildi arkası kavmin/toplumun; zulmetmiş257 kimselerin; ve hamd3 Allah’adır; Rabbidir4 alemlerin.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.


(En'âm) 6:46
De ki: "Gördünüz mü? Eğer tutsa/alsa Allah işitmenizi ve bakışınızı; ve mühürlese175 kalbinizin üzerini; kimdir bir ilâh74 Allah’ın dışında (ki) gelir sizlere onunla"; bak! Nasıl dikkat çekeriz ayetlere237; sonra onlar yüz çevirirler.

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  


(En'âm) 6:47
De ki: "Gördünüz mü? Eğer gelse sizlere Allah'ın azabı ansızın ya da açıkça; helak edilir mi zalimler257 kavmi/toplumu dışında?"

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(En'âm) 6:48
Ve gönderir değiliz murselîni619 ancak müjdecilerdir ve uyarıcılardır; öyle ki kim iman47 etti ve ıslah316 etti; öyle ki olmaz bir korku üzerlerine ve onlar hüzünlenmezler.
619Gönderilmiş olan elçiler. Uyarıcılar, müjdeleyiciler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

316Düzelmek, iyileşmek.


(En'âm) 6:49

Ve kimseler (ki) yalanladılar195 ayetlerimizi; temas eder onlara azap; fâsıklık38 ederler olduklarıyla.

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.


(En'âm) 6:50
De ki: "Demem sizlere (ki) indimdedir/yanımdadır Allah'ın hazineleri; ve bilmem gaybı62; ve demem sizlere (ki) ben bir meleğim48; tabi olur değilim üzerime vahyedilen* dışında"; de ki: "Aynı seviyede olur mu âmâ/kör ve gören; öyle ki tefekkür357 etmez misiniz?"

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

357Aklı kullanarak derinlemesine fikir/akıl/mantık yürütmek.

*Kur'an.

(En'âm) 6:51
Ve uyar onunla* kimseleri (ki) korkarlar ki haşredilirler556 Rablerine4 karşı; olmaz onlara O’nun astından bir veli28 ne de bir şefâat114; belki onlar takvalı21 olurlar.
556Toplamak, bir araya getirmek.

4Efendi, komuta eden.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

114Yargılama esnasında araya girip müdahale etmek. Şefâat kavramı şeytanın en büyük aldatmacasıdır. Şefâatin tamamı Yüce Allah'a aittir. O'nun astından şefâatçiler ummak şirktir.

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefâat aldatmacası

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

*Kur'an'la.

(En'âm) 6:52
Uzaklaştırma kimseleri (ki) çağırırlar Rablerini4 sabahla ve akşam (-la); isterler/arzularlar O'nun yüzünü; yoktur senin üzerine onların hesabından hiçbir şey; ve yoktur senin hesabından onlar üzerine hiçbir şey; öyle ki uzaklaştırdığında onları öyle ki olursun zalimlerden257.

4Efendi, komuta eden.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(En'âm) 6:53
Ve işte böyledir; fitnelendirdik610 bir kısmını onların bir kısımla; demeleri için "Şunlara mı minnet etti Allah aramızdan onların üzerine? Olmaz mı Allah daha iyi bilen şükredenleri43.
610Test, deneme, sınav, yanlışla doğruyu ayırt edebilme yetisinin ölçülmesi.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(En'âm) 6:54
Ve geldikleri zaman sana ayetlerimize454 iman47 etmiş kimseler; öyle ki de ki: "Bir selâm98 sizlere; yazdı Rabbiniz4 kendi nefsi406 üzerine rahmeti271; o kimse ki yaptı sizden bir kötülük cahillikle489; sonra tevbe33 etti sonrasında onun*; ve ıslah316 etti; öyle ki doğrusu O (Allah) bir Gafûr’dur20; bir Rahîm’dir2.
454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

98Esenlik-güven bahşeden.

4Efendi, komuta eden.

406Yüce Allah'ın bizzat kendisi, varlığı. Bir uyku veya uyuklama yaşamayan, yorulmayan, sonu ve başı olmayan, daima diri/canlı olan bilinç, varlık.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

489Bilgisiz, bihaber, bilinçsizlik, farkındalığı olmayan.

33Dönmek, vazgeçmek.

316Düzelmek, iyileşmek.

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

*Kötülüğün.

(En'âm) 6:55
Ve işte böyledir; detaylandırırız ayetleri454; ve beyan olması içindir yolun cürüm işleyenlere.
454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

(En'âm) 6:56
De ki: "Doğrusu ben yasaklandım kulluk46 etmekten kimselere (ki) çağırırsınız Allah’ın astından"; de ki: "Tabi olmam heveslerinize; muhakkak dalalete128 düşmüş (olurum) o zaman; ve ben doğru yola kılavuzlulardan olmamış (olurum)."

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(En'âm) 6:57
De ki: "Doğrusu ben bir beyanat620 üzerindeyim Rabbimden4; ve (sizler) yalanladınız onu*; indimde/yanımda değildir kendisine acele ettiğiniz**; ki hükmü ancak Allah'adır; kıssalaştırır (Allah) hakkı/gerçeği; ve O (Allah) hayırlısıdır ayıranların."

620Gizli saklı olmadan açıkça deklere edilmiş, apaçık bildirilmiş, belli edilmiş, apaçık ifade edilmiş.

4Efendi, komuta eden.

*Kur'an'ı.

**Biz haksızsak azabı bize hemen indir.


(En'âm) 6:58
De ki: "Şayet ki indimde/yanımda (olsaydı) kendisine acele ettiğiniz; mutlak kadere bağlanmıştı emir/iş benim aram ve sizlerin arasında; ve Allah daha iyi bilendir zalimleri257.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(En'âm) 6:59
Ve O’nun (Allah'ın) indindedir/yanındadır gaybın62 anahtarları/açıcıları; bilmez (kimse) onu O’nun dışında; ve bilir (O) karadakini ve denizdekini; ve düşer değildir hiçbir bir varak/yaprak ancak bilir (O) onu; ve olmaz bir habbe/tahıl tanesi yerin karanlıklarında; ve olmaz bir nem ve ne de bir kuru; ancak apaçık bir kitaptadır.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.


(En'âm) 6:60
Ve O'dur ki vefat621 ettirir sizleri geceyle; ve bilir işlediğiniz cürümü* gündüzle; sonra diriltir sizleri orada**; tamamlanması içindir bir belirlenmiş eceli; sonra O’na karşıdır dönüşünüz; sonra haber verir sizlere yapar olduğunuzu.

Vefat ölümden farklıdır. Bilincin aktif olduğu beynin korteks kısmının işlevlerinin talamus tarafından devreden çıkarılmasıdır. İlkel işlevler devam eder. Soluma, kalp atışı vb. Yüce Allah uykunun bir vefat olduğunu bizlere bildirmiştir. Ölüm gerçekleşmeden önce mutlaka vefat gerçekleşir. Her vefat ölümle sonlanmaz. Yüce Allah yolunda katledilenlerin ve müminlerin ölmeden vefat ettirildiği Kur'an'ımızda bizlere bildirilmiştir. Resûl Îsâ'nın da vefat ettirildiği ancak ölmediği ortadadır. Bu kimseler Rableri indinde rızıklandırılırlar.  

6:60 ayetinde "...sonra diriltir sizleri orada.." buyrulmuştur. Orada kelimesi yeri/arzı/yeryüzünü işaret eder. Anlaşılır ki uykudaki vefat sürecinde bilincin kaybolmasını ve geri yüklenmesini sağlayan talamus bölgesi kuantum seviyesinde yeri de kapsayan evrenle direkt olarak ilişkilidir.  

 

*Suçu.

**Yerde, Dünya gezegeninde. İçinde bulunduğunuz evrende. 


(En'âm) 6:61
Ve O kâhirdir622 kullarının üstüne; ve gönderir üzerinize koruyucuları; ta ki geldiği zaman birinize ölüm; vefat621 ettirdi onu resûllerimiz522 (ki) onlar aldırmazlık etmezler.
622Zorlu, baskın, karşı koyulamaz, güç yetiren.

Vefat ölümden farklıdır. Bilincin aktif olduğu beynin korteks kısmının işlevlerinin talamus tarafından devreden çıkarılmasıdır. İlkel işlevler devam eder. Soluma, kalp atışı vb. Yüce Allah uykunun bir vefat olduğunu bizlere bildirmiştir. Ölüm gerçekleşmeden önce mutlaka vefat gerçekleşir. Her vefat ölümle sonlanmaz. Yüce Allah yolunda katledilenlerin ve müminlerin ölmeden vefat ettirildiği Kur'an'ımızda bizlere bildirilmiştir. Resûl Îsâ'nın da vefat ettirildiği ancak ölmediği ortadadır. Bu kimseler Rableri indinde rızıklandırılırlar.  

6:60 ayetinde "...sonra diriltir sizleri orada.." buyrulmuştur. Orada kelimesi yeri/arzı/yeryüzünü işaret eder. Anlaşılır ki uykudaki vefat sürecinde bilincin kaybolmasını ve geri yüklenmesini sağlayan talamus bölgesi kuantum seviyesinde yeri de kapsayan evrenle direkt olarak ilişkilidir.  

 

522Ölümün hemen öncesi bilinci beyinden ayıran şerefli elçiler. Kendilerine verilen görevleri eksiksiz yaparlar. Ölüm melekleridirler. Kur'an'dan anlarız ki vefat eden kimse bu meleklerle konuşmaktadır. Cibrîl benzeri şerefli elçiler olan bu melekler evrenin bir üst boyunda bulunurlar. Evrenin her noktasına ve anına/zamanına kendilerine verilen görevi gerçekleştirmek için ulaşabilirler.  


(En'âm) 6:62
Sonra döndürüldüler Allah'a; hak/gerçek mevlâlarına68; olmaz mı O’na (Allah'a) hüküm? ve O (Allah) daha seridir hesaplamada.

68Sahip

 


(En'âm) 6:63
De ki: "Kim kurtarır sizleri karanlıklarından karanın ve denizin*; çağırırsınız O’nu alçak gönüllü (olarak) ve gizli (olarak); "Mutlak ki eğer kurtarırsa (Allah) bizleri bundan; mutlak oluruz şükredenlerden43." (diye).

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

*Bahr. Bol su. Tuzlu ve tatlı bol suları içerir.

(En'âm) 6:64
De ki: "Allah kurtarır sizleri ondan; ve her bir endişeden/dertten/kaygıdan; sonra sizler şirk71 koşarsınız."

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.


(En'âm) 6:65
De ki: "O kadirdir üzerine ki gönderir üzerinize bir azap üstünüzden* ya da ayaklarınızın altından** ya da karıştırır/ambale*** eder sizleri partizanlar/takipçiler**** (olarak) ve tattırır bir kısmınızın yıkımını bir kısma"; bak nasıl yönlendiririz ayetlere; belki onlar fıkıh ederler/anlarlar.

*Gökten. Atmosferik olaylar, göktaşı düşmesi, gökten gelen kozmik radyasyon vb.

**Yerin altından. Yer altı olayları. Deprem, volkanik patlamalar, zemin sıvılaşması vb. 

***Düşünemez hale getirir. Partizanlık etmekten sağlıklı düşünemez.

****Partizanlıktan uzak durmak gerekir. Her zaman Yüce Allah'ın tek doğru yolu olan sadece Kur'an demek gerekir.  

 


(En'âm) 6:66
Ve yalanladı onu* (senin) kavmin623 ve o* haktır/gerçektir; de ki: "Olmadım üzerinize bir vekil**."
6236:66 ve 25:30 ayetleri birlikte okunmalıdır. Kur'an'ı terk edilmiş olarak ellerinde tutan bu kavim aslında Kur'an'ı yalanlamıştır. Yüce Allah'ın ayetleri her zamana ve mekana hitap eder. Günümüzde de durum aynıdır. Resûl Muhammed'i takip ediyoruz diyen kimseler Kur'an'dan sapmıştır. İblîse tabi olmuşlardır. Tek bir kurtuluş yolu vardır. O da saflaşmak ve sadece Kur'an demektir.  

*Kur'an'ı.

*Resûl Muhammed'ten ahiret evreninde şefaat bekleyen kavmi şoka girecektir. Yüce Allah Resûl Muhammed'e bu kavme vekil olmaması gerektiğini emretmektedir. Kur'an'ı terk ederek ellerinde tutan ve yalanlayan bu kavme hiç bir vekil bulunmaz. Şefaat sadece Yüce Allah'a aittir.  


(En'âm) 6:67
Her bir haber* içindir kararlı yerleşim yeri/zamanı; ve yakında bileceksiniz**.

*Resûl Muhammed'in kavminin/toplumunun Kur'an'ı yalanlayacağı haberi.

**Kur'an'ın inişi tamamlandıktan sonra yeri ve zamanı geldiğinde bunu bileceksiniz.


(En'âm) 6:68
Ve gördüğün zaman kimseleri (ki) dalarlar* ayetlerimize; yüz çevir onlardan**; ta ki dalarlar* onun başkası bir söze***; ve unutturursa**** sana şeytân29; öyle ki oturma zikir/hatırlama sonrası zalimler257 kavmiyle/topluluğuyla birlikte.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Kur'an ayetleri hakkında ileri-geri, laubali, ciddiyetsiz şekilde sokak ağzıyla konuşmak.

**Görüldüğü üzere "Kur'an ayetlerine iman etmeyenleri öldürün, kesin, doğrayın, savaş açın onlara" gibi bir emir yoktur. Sadece yüz çevrilir. 

***Kur'an ayetleri sıradan sözler değildir. Laubali şekilde dalınabilecek diğer sözler gibi değildir.

****Anlarız ki resûller de diğer insanlar gibi en büyük şeytân olan iblîs ve soyunun vesvesesinden/fısıldamasından münezzeh değildir.


(En'âm) 6:69
Ve yoktur takvalı21 olan kimseler üzerine onların* hesabından hiçbir şey; velakin/fakat bir zikirdir/hatırlatmadır78; belki onlar** takvalı21 olurlar.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

*Kur'an ayetleri hakkında laubali konuşanlar.

**Bu kimselere Kur'an ayetleri sadece hatırlatılır. Zorlama yoktur.  


(En'âm) 6:70
Ve bırak kimseleri (ki) edindiler dinlerini bir laubali* ve bir eğlence/oyun; ve aldattı onları dünya hayatı; ve zikret/hatırlat onunla (Kur’an’la); ki tutuklanır bir nefis201 kazandığıyla; olmaz ona (nefse) Allah’ın astından bir veli28; ve ne de bir şefâatçi114; ve eğer adil olsa/eşitlese (o nefis) her bir adaleti/eşitliği; alınmaz ondan (nefisten); işte bunlar; kimselerdir (ki) tutuklandılar kazandıklarıyla; onlaradır kaynardan bir içecek; ve acıklı bir azap kâfirlik25 ederler olduklarıyla.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

114Yargılama esnasında araya girip müdahale etmek. Şefâat kavramı şeytanın en büyük aldatmacasıdır. Şefâatin tamamı Yüce Allah'a aittir. O'nun astından şefâatçiler ummak şirktir.

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefâat aldatmacası

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Davranışları ölçülü, olgun olmayan; ciddiyetsiz, gayriciddi.

(En'âm) 6:71
De ki: "Çağırır mıyız Allah’ın astından menfaat sağlamayanı bizlere ve zarar vermeyeni bizlere; ve döner (miyiz) topuklarımız üzerine, doğru yola kılavuzladığı zaman sonrası Allah'ın bizleri; kimse gibi (ki) kılavuzluk etti ona şeytânlar29 yerde bir şaşkınlığa ona; arkadaşları çağırır onu doğru kılavuza doğru; "Gel bizlere" (diye)"; de ki: "Doğrusu Allah'ın kılavuzu (ki) odur doğru kılavuz; ve emredildi bizlere İslam218 olmamız alemlerin203 Rabbine4."

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

4Efendi, komuta eden.


(En'âm) 6:72

Ve ki ikame572 edin salâtı5; ve takvalı21 olun O’na (Allah'a); ve O ki; O’na haşredilirsiniz556.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

556Toplamak, bir araya getirmek.

(En'âm) 6:73
Ve O; O ki yarattı gökleri162 ve yeri hakla/gerçekle; ve gün (ki) der: "Ol!"; öyle ki olur (o); O’nun hak/gerçek kavli/sözü; ve O’nadır mülk; gün (ki) üfürülür Sur'a64; bilendir gaybı62 ve şahitliyi/tanıklıyı*; ve O Hakîm'dir9; Habîr'dir466.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

64Borazan. Evrenimiz borazan şeklinde bir yapının yüzeyindedir. Borazan içine karanlık enerji üflenir. Bu üfleme evreni hızlanarak genişletir.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

466Haberdar.*Tanık olunmuş, görünmüş, tespit edilmiş.

(En'âm) 6:74
Ve dediği zaman İbrahim babasına; Azer'e: "Edinir misin idolleri624 ilâhlar74?"; Doğrusu ben görürüm seni ve (senin) kavmini/toplumunu apaçık bir dalalet128 içinde."

624İlâhlık payesi verilecek kadar değer verilen obje. Canlı cansız her şey idol olabilir. Güneş, Ay, Sirius yıldızı, timsah, insanların kendi elleriyle yonttukları objeler, şeyhler, tarikat liderleri, mezhep imamları, hadis/söylenti alimleri, resûllerin bizzat kendileri Yüce Allah'ın astından ilâhlar edinilmiş idollerdir.   

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(En'âm) 6:75

Ve işte bu gibidir/böyledir; gösteririz İbrahim'e melekûtunu/uçsuz bucaksız mülkünü göklerin ve yerin; ve olması için onun kesinlerden/eminlerden.

 

(En'âm) 6:76
Öyle ki ne zaman kapladı/örttü üzerini onun (İbrahim'in) gece; gördü (İbrahim) bir kevkeb159; dedi: "Budur Rabbim!"; öyle ki ne zaman battı (kevkeb) dedi: "Sevmem batanları".

159Kendi ışığını yıldızlar gibi füzyon reaksiyonuyla üretmeyen parlak gök cisimleri. Gezegenler, asteroidler, kuyruklu yıldızlar, kuasarlar vb.

 


(En'âm) 6:77
Öyle ki ne zaman gördü (İbrahim) Ay'ı bir görünüp yükselen (olarak) dedi (İbrahim): "Budur Rabbim4!"; öyle ki ne zaman battı (Ay) dedi (İbrahim): "Mutlak ki eğer asla doğru yola kılavuzlamazsa beni Rabbim4; mutlak olurum dalalete düşmüş kavimden/toplumdan.

4Efendi, komuta eden.


(En'âm) 6:78
Öyle ki ne zaman gördü Güneş'i bir görünüp yükselen (olarak) dedi: "Budur Rabbim4! Bu daha büyüktür"; öyle ki ne zaman battı (Güneş) dedi: "Ey kavmim/toplumum! Doğrusu ben uzağım şirk71 koştuklarınızdan."

4Efendi, komuta eden.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.


(En'âm) 6:79
"Doğrusu ben çevirdim yüzümü yararak/ayırarak meydana getirene gökleri162 ve yeri; bir hanîf117 (olarak); ve değilim ben müşriklerden36."

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

117Tek tanrıcı, monoteist, Yüce Allah'a şirksiz iman eden. Sadece kutsal kitaplar diyen.

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 


(En'âm) 6:80
Ve hacc376 etti ona (İbrahim'e) kavmi/toplumu onun (İbrahim'in); dedi (İbrahim): "Hacc376 mı edersiniz Allah hakkında? Muhakkak doğru yola kılavuzladı (Allah) beni; ve korkmam O'na (Allah'a) şirk71 koştuğunuzdan; dışındadır* ki diler Rabbim4 bir şey; kuşatır Rabbim4 her bir şeyi bir ilim/bilim (-le); öyle ki zikretmez78 misiniz?"
376Delillerle tartışma.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

4Efendi, komuta eden.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

*Rabbim'den gelen bir şeyden korkarım ancak.  

(En'âm) 6:81
"Ve nasıl* korkarım şirk71 koştuğunuzdan; ve korkmazsınız ki sizler şirk71 koştunuz Allah’a; asla indirmediğine kendisiyle üzerinize bir sultan/yetki/güç; öyle ki hangisi iki fırkadan/gruptan daha haktır/gerçektir emin/güvenli (olmada); eğer olduysanız bilirler."

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

*Korkmam söz konusu bile olmaz.

(En'âm) 6:82
Kimseler (ki) iman47 ettiler ve asla giymezler/örtmezler/karıştırmazlar (onlar) imanlarını47 zulümle257; işte bunlar; onlaradır eminlik/güvenlik; ve onlar doğru yola kılavuzlananlardır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(En'âm) 6:83
İşte şunlar (ki) hüccetlerimizdir625; verdik onu İbrahim'e kavmine/toplumuna karşı; yükseltiriz derecelere dilediğimiz kimseyi; doğrusu (senin) Rabbin4 Hakîm’dir; Alîm’dir.
625Hacc kelimesinin isim hali. Doğru yönelişi kanıtlayan delil. Bir önermenin doğruluğunu ispat etmeye yarayan önerme, tanıt.

4Efendi, komuta eden.


(En'âm) 6:84
Ve armağan ettik ona (İbrâhîm'e) İshâk’ı ve Yakûb’u; hepsini doğru yola kılavuzladık; ve Nûh'u (ki) doğru yola kılavuzlamıştık önceden; ve zürriyetinden380 onun (Nûh'un) Dâvûd'u; ve Süleymân'ı; ve Eyyûb'u; ve Yûsuf'u; ve Mûsâ'yı; ve Hârûn'u; ve işte böyledir; cezalandırırız63 muhsinleri294.
380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

63Karşılık, hak edilen.

 

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.


(En'âm) 6:85

Ve Zekeriyyâ’yı ve Yahyâ'yı ve Îsâ'yı ve İlyâs'ı; hepsi sâlihlerdendi217.

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.


(En'âm) 6:86
Ve İsmâîl’i; ve Elyesâ’ı; ve Yûnus’u; ve Lût’u; ve hepsini faziletli202 kıldık alemler203 üzerine.

202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.   

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.


(En'âm) 6:87
Ve babalarından*; ve zürriyetlerinden380; ve kardeşlerinden; seçtik** onları; ve doğru yola kılavuzladık onları; dosdoğru yola124 doğru.
380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

124Sırâtel mustakîm. Tek ve dosdoğru yol; sadece Kur'an.

*Anlarız ki Nûh'un babalarından da resûller gönderilmiştir.

**Resûl olarak.


(En'âm) 6:88
İşte bu; doğru yola kılavuzudur Allah'ın; doğru yola kılavuzlar onunla kullarından dilediği kimseyi; velev/fakat şirk71 koşsalardı onlar*; mutlak boşa çıkardı** onlardan yapar oldukları.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

*Önceki ayetlerde sayılan resûller.

**Şirk her şeyi boşa çıkarır. Affı yoktur. Her şeyi 0'la çarpar.


(En'âm) 6:89
Bunlar kimselerdir (ki) verdik onlara kitap ve hikmet303 ve nübüvvet626; öyle ki eğer kâfirlik25 ederse* ona**; işte şunlardır; öyle ki muhakkak vekil*** olduk ona**; bir kavme/topluma**** (ki) olmaz ona** kâfirlik25 edenler.

Hikmet içeren kitap, hikmetli kitap, hikmetli hükümler içeren kitap. Arapça 'vav' 've' bağlacı vurgulama amaçlı da kullanılır. Daha detaylı inceleme aşağıdaki makaleden okunabilir.

 

Hikmetli kitap, hikmet içeren kitap: Kur'an.

 

626Nebilik. Nebilik görevi. Nebi kendisine kitap verilen resûl/elçi demektir. Her resûl/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Kendisine nübüvvet verdiğimiz kimse. Tekil geniş zaman eril gelmiştir.

**Dişil zamir nübüvvete gider. İşaret edilen nübüvvettir.

***Nübüvvet aracılığıyla Yüce Allah'ın risâletinin tamamlanması mutlaka gerçekleşir. Çünkü onun vekaleti Yüce Allah'ın bizzat kendisindedir.

****Nübüvvette kâfirlik etmeyen bir kavimden/toplumdan nübüvvete kâfirlik etmeyecek bir kimse çıkarırız.


(En'âm) 6:90
Bunlar kimselerdir* (ki) doğru yola kılavuzladı Allah; öyle ki onların* doğru kılavuzunu** takip et/örnek al (sen***); de ki: "Sual etmem/sormam üzerine onun**** bir ecir/ücret ki o**** ancak bir zikirdir78 alemlere203."

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

*Önceki nebiler.

**Dikkat edilirse takip edilecek, örnek alınacak şey nebiler değildir; onların tabi olduğu Yüce Allah'ın doğru yola kılavuzudur.

***Resûl Muhammed.

****Kur'an. Kur'an'ın mesajını iletme. Risâleti gerçekleştirmek. 


(En'âm) 6:91
Ve kadrini* ölçebilmiş değillerdi Allah'ın; O'nun hak/gerçek kadrini*; dedikleri zaman: "İndirmiş değildir Allah bir beşer432 üzerine hiçbir şey"; de ki: "Kim indirdi Mûsâ’nın kendisiyle geldiği kitabı**; bir nur (olarak) ve bir doğru yola kılavuz (olarak) insanlara; yaparsınız onu** kırtasiyeler***; gösterirsiniz onu**; ve gizlersiniz bir çoğunu; ve öğretildi sizlere sizlerin asla bilmediği; ve ne de babalarınızın"; de ki: "Allah'tır"; sonra bırak onları daldıkları içinde; laubalilik ederler.
432İnsanoğlu.

*Ölçeklendirme, değerini ölçme.

**Tevrât.

***Kağıttan, parşömenden yazıtlar/defterler haline getirmek.


(En'âm) 6:92

Ve bu; bir kitaptır*; indirdik onu*; bir mübarektir139; bir musaddıktır140 iki elleri arasında olana; ve uyarman içindir kentlerin anasını; ve kimseyi (ki) çevresindedir onun; ve kimseleri (ki) iman47 ederler ahirete; iman47 ederler buna (kitaba); ve onlar salâtlarını23 korurlar.

139Bereketli, uğurlu.

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul. 

*Kur'an.

(En'âm) 6:93
Ve kim daha zalimdir257 kimseden (ki) iftira402 attı Allah'a karşı bir yalan402 ya da dedi: "Vahyolundu üzerime; ve (oysa) asla vahyedilmez onun üzerine bir şey" ve kimse (ki) dedi: "İndireceğim Allah'ın indirdiğinin misli/benzeri"; velev/fakat görsen o zaman zalimleri257 ölümün taşmaları/kabarmaları/baskınları içinde; ve melekler522 (ki) yayanlardır/genişletenlerdir ellerini; (derler) "Çıkarın kendi nefislerinizi201; bugün cezalandırılırsınız63 alçaltan/aşağılayan bir azap (-la); Allah'a hak/gerçek olmayanı diyenler olduğunuza karşı; ve O’nun ayetlerine454 büyüklenirler olmanızdan.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

402Kutsal kitapların astından olan söylenti/hadis kitaplarıyla (Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzus Sâlihîn vb. ) Yüce Allah'ın bizzat kendisine ve onun resûllerine iftira atmak. Allah'ın adına kutsi hadisler uydurmak. Tamamı zan olan 'Resûl buyurdu ki' sözleriyle resûl adına  uydurulmuş bir din oluşturmak. Sünnet adı altında resûle iftira olan sözlere/hadislere tabi olmak. Mezheplere tabi olmak. Tarikatlara tabi olmak. Sadece Kur'an, sadece kutsal kitap dememek.      

522Ölümün hemen öncesi bilinci beyinden ayıran şerefli elçiler. Kendilerine verilen görevleri eksiksiz yaparlar. Ölüm melekleridirler. Kur'an'dan anlarız ki vefat eden kimse bu meleklerle konuşmaktadır. Cibrîl benzeri şerefli elçiler olan bu melekler evrenin bir üst boyunda bulunurlar. Evrenin her noktasına ve anına/zamanına kendilerine verilen görevi gerçekleştirmek için ulaşabilirler.  

201Benlik, kişilik, öz varlık.

63Karşılık, hak edilen.

 

454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

(En'âm) 6:94
Ve ant olsun geldiniz bize yalnız* (olarak); evvelki** kez yarattığımız627 gibi sizleri; ve terk ettiniz sizlere bağışladıklarımızı sırtlarınız arkasında; ve görür değiliz sizinle birlikte şefâatçilerinizi114; kimseleri (ki) iddia ettiniz ki onlar içinizden ortaklarınızdır; ant olsun kesti (Allah) sizlerin arasını; ve saptırdı (Allah) sizlerden iddia eder olduğunuzu.

627Şerefli Kur'an bütün olarak okunduğunda anlaşılır ki; bu evrene gelmeden önce Rabbimizin huzurunda yine bedenlerimizle yalnız olarak durmuşuz. Dikelmişiz. O'nun huzuruna gelmişiz. 

 

114Yargılama esnasında araya girip müdahale etmek. Şefâat kavramı şeytanın en büyük aldatmacasıdır. Şefâatin tamamı Yüce Allah'a aittir. O'nun astından şefâatçiler ummak şirktir.

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefâat aldatmacası

*İnsan Rabbinin huzurunda bedeniyle birlikte yalnız olarak duracaktır. Rabbinin huzuruna yalnız olarak gelecektir.

**Anlarız ki bu evrene/dünyaya gelmeden önce evvelki/ilk yaratılmış olan bir bedenle Rabbimizin huzurunda durmuşuz. Rabbimizin huzuruna gelmişiz.


(En'âm) 6:95
Doğrusu Allah yarandır/ayırandır taneyi ve çekirdeği; çıkarır canlıyı/diriyi ölüden ve çıkarandır ölüyü canlıdan/diriden; işte sizlere Allah; öyle ki nasıl yalana saptırılırsınız.
 

(En'âm) 6:96
Yarandır/ayırandır sabahı; ve yaptı (Allah) geceyi bir sakinlik; ve Güneş’i ve Ay’ı bir hesap; işte bu takdiridir Azîz'in37; Alîm'im8.

37Güç yetiren.

 

8Bilen.

 


(En'âm) 6:97
Ve O; yapandır sizlere yıldızları628 kılavuzlamanız* için onunla** karanlıklarında karanın ve denizin; muhakkak ayırdık/detaylandırdık ayetleri454 bilir bir kavim/toplum için.
Yüce Allah 6:97 ayetinde yıldızları bir kılavuzlama/navigasyon/yol bulma için yaptığını bildirmiştir. Gerçekten de böyledir. Yıldızlar takip edilerek yön bulunabilir. Kuzey yarım kürede polaris yani kutup yıldızı her zaman kuzey yönünü gösterir. Orion kuşağının 3 yıldızları her zaman gerçek doğudan doğar. Bu 3 yıldızdan ilk doğanı (Mintaka) her zaman mutlak gerçek doğuyu gösterir. Bu 3 yıldızın battığı yer gerçek batıyı gösterir.  454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

*Kendinizi.

**Tekil zamir tek bir yıldızı işaret eder. Tek bir yıldızı takip ederek bile yol bulunabilir. Örneğin kutup yıldızı.


(En'âm) 6:98
Ve O'dur inşa* eden sizleri bir tek nefisten201; öyle ki bir kararlı yer** ve bir veda/bırakma yeri**; muhakkak ayırdık/detaylandırdık ayetleri454 fikir yürütür bir kavim/toplum için.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

*İnşaat yapmak. İnşa etmek fiili/eylemi bizlere gözle görülemeyen tek bir hücreden insanın bedeninin yaratılmasının işaret edildiğini düşündürür.

**İnsan bedeninin inşası işaret edildiği için hem kararlı yer olan hem de veda/terk etme yeri olan şey anne rahmidir. İnsan 280 günde annesinin rahminde kararlı bir yerde inşa edilir. Sonra bu yer terk etme/veda yeri olur. Doğumla birlikte insan bu kararlı yere veda eder.  


(En'âm) 6:99

Ve O'dur indiren gökten bir su179; öyle ki çıkardık onunla (suyla) bitkiyi; her bir şeyi; öyle ki çıkardık ondan (şeyden) yeşili; çıkarırız ondan (şeyden) binmiş (birbiri üzerine) taneyi; hurmadan (da); öncüsünden/tomurcuğundan onun (bitkinin) sarkık salkımlar; ve cennetler/bahçeler üzümlerden ve zeytin (-den) ve nar (-dan); benzeşir ve benzeşir olmayan; bakın meyvesine onun (şeyin) meyve verdiği zaman ve olgunlaştığı (zaman); doğrusu bundadır mutlak ayetler237 iman47 eder bir kavim/toplum için.

179Evrenimizdeki ilk su molekülleri (H2O) Tarık (Nötron) yıldızlarını oluşturan Süpernova patlamalarında yaratıldı. Dünya gezegeninin ilk oluşum evresi olan Hadean döneminde yeryüzünde su yoktu. Bol miktarda donmuş su içeren Jüpiter bölgesi asteroidlerinin yeryüzüne çarpmasıyla Dünya gezegenimiz suya kavuştu. Dünyamızın suyu gökten yani uzaydan inmiştir. Rabbimiz ayrıca bu suyu yağmurlarla yine gökten yere indirmektedir.

 

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(En'âm) 6:100

Ve yaptılar Allah'a ortaklar cinni210; ve (oysa) yarattı (Allah) onları; ve yalan uydurdular O'na (Allah’a) oğullar ve kızlar olmaksızın bir ilim/bilgi; Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu (Allah) vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden.

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(En'âm) 6:101
Bedî'dir298 göklere162 ve yere; nasıl olur O’na bir çocuk!; ve asla olmaz O’na bir arkadaş/eşlik eden; ve yarattı her bir şeyi; ve O her bir şeye bir Alîm’dir8.

298Yeni başlatan, ortaya çıkaran, benzersiz/özgün/emsalsiz oluşturan, yeni getiren.

 

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

8Bilen.

 


(En'âm) 6:102
İşte sizlere Allah; Rabbiniz4; yoktur ilâh74 O’nun dışında; yaratandır her bir şeyi; öyle ki kulluk46 edin O’na; ve O her bir şey üzerine bir Vekîl’dir517.

4Efendi, komuta eden.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

517Vekalet verilen, birinin işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği.

(En'âm) 6:103
İdrak edemez O’nu bakışlar; ve O idrak eder bakışları; ve O Latîf’tir40; Habîr’dir466.

40Kibar, ince, yumuşak.

466Haberdar.

(En'âm) 6:104
Muhakkak geldi sizlere basiretler/bakışlar Rabbinizden4; öyle ki kim baktı/gördü öyle ki mutlak kendi nefsinedir201; ve kim âmâ* oldu öyle ki aleyhinedir onu (nefsinin); ve değilim ben** üzerinize bir hafız***.

4Efendi, komuta eden.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

*Kör.

**Yüce Allah.

***Yüce Allah kendisinden gelen mesajlara âmâ olanlara bir hafız/koruyucu olmayacağını bildirmektedir. Benzer geçiş 50:29 ayetinde de karşımıza çıkar.

En’âm 104. ayette Yüce Allah haşa ‘de ki’, ‘قُلْ’, ‘qul’ kelimesini unutmuş mu? Kur'an’da hata mı var?

 

 


(En'âm) 6:105
Ve işte böyledir; dikkat çekeriz ayetlere454; ve demeleri için: "Ders434 yaptın sen"; ve beyan etmek için onu* bilir bir kavim/toplum için.
454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

434Yüce Allah'ın bir emridir. Bak. 3:79. Kur'an ayetlerini analitik olarak incelemek. Ayetler üzerinde derinlemesine düşünmek. Kur'an'ı bir bütün olarak çalışmak. Bir okulda matematik dersi yapar gibi Kur'an dersleri yapmak. Bu derslerde Kur'an öğrenmek, öğretmek. Kur'an çalışmak ayetlerin anlamlarını idrak etmekle olur. Anlamadan Arapçasından yüzünden okumak şeytanın büyük bir tuzağıdır. Kur'an'ı ders olarak çalışmak Yüce Allah'a nasıl kulluk edileceğini öğretir. Bak. 3:79

6:105 ayetinde ayetler üzerinde ders çalışmamız gerektiği resûl Muhammed üzerinden işaretle verilmiştir. Resûl Muhammed'in kalp ve beyin sinir hücrelerine Kur'an indirildi. Bizler ise Kur'an'ı ders çalışarak kalbimize ve beynimize yazmalıyız. 

 

*Kur'an'ı.

(En'âm) 6:112

Ve işte böyledir; yaptık her bir nebiye132 bir düşman; şeytanlar29, insan ve cin210; fısıldar bir kısmı onların bir kısım üzerine süslü sözler; bir aldatma/kandırma; ve eğer dileseydi Rabbin yapmazlardı onu; öyleyse bırak/terk et onları ve uydurdukları yalanları.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         


(En'âm) 6:114

Öyle ki Allah'tan gayri/başka bir hakem mi ararım?; ve O (Allah) ki indirdi sizlere mufassal166 edilen kitabı; ve kimseler; verdik onlara kitap; bilirler ki o (kitap) indirilendir Rabbinden hakla/gerçekle; öyleyse olma kuşkulananlardan.

166Detaylı, tafsilatlı, ayrıntılı, analitik. 


(En'âm) 6:128

Ve o gün haşreder556 onları (Allah) topluca; “Ey cin210 klanı/kabilesi! Muhakkak çoğaldınız sayıca insandan”; ve dedi* evliyası212 onların insandan; “Rabbimiz! Yararlandık bir kısmımız bir kısımdan; ve ulaştık ecelimize ki tayin ettin/erteledin bize”; dedi (Allah): “Ateştir meskenleriniz; ölümsüzler orada (cehennemde)”; dışındadır Allah'ın dilediği; doğrusu Rabbin Hakîm’dir9; Alîm’dir8.

556Toplamak, bir araya getirmek.

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

8Bilen.

 

*Diğer insanlara ve cinlere evliya/veliler olmuş olan insanlar konuşmaktadır.

(En'âm) 6:130

Ey cin210 ve insan klanı/kabilesi! "Asla gelmez mi (oldu) sizlere kendinizden resûller418? Naklederler sizlere ayetlerimi; ve uyarırlar sizleri karşılaşma gününüze; buna (bu güne)"; dediler*: “Şahit olduk/tanık olduk nefislerimiz201 üzerine”; ve aldattı onları dünya hayatı; ve şahit oldular/tanık oldular kendi nefisleri201 üzerine; doğrusu onlar oldular kâfirler25.

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

201Benlik, kişilik, öz varlık.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Cinler ve insanlar.

(En'âm) 6:162

De ki: “Doğrusu benim salâtım5; ve adanmış tarzım; ve hayatım; ve ölümüm; Allah içindir; alemlerin Rabbi.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(A'râf) 7:11
Ve ant olsun yarattık sizleri*; sonra biçimlendirdik sizleri**; sonra dedik*** meleklere48: "Secde70 edin Âdem'e50"; öyle ki secde12 ettiler dışında iblîs190 (ki) asla olmuyordu secde70 edenlerden.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 

*İnsanların bilinçlerinin yaratılması. Çoğul eril olarak gelmişltir.

**İnsanların bedenlerinin şekillendirilmesi.

***Anlarız ki Âdem'in meleklere sunulması ve iblîsle yaşanan durumu tüm insanlar Âdem'in yaşadığı gibi fiziksel bir bedene sahip olarak yaşamıştır. Anlarız ki insanlar olarak bizler bilinçlerimiz ve bedenlerimizle daha önceden yaratılmışızdır.   

 


(A'râf) 7:12
Dedi (Allah): "Nedir mani olan sana ki secde70 etmezsin emrettiğim zaman sana!"; dedi (iblîs): "Ben hayırlıyım ondan*; beni yarattın ateşten; ve yarattın onu tinden582."

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

Islak toprak. Suyla karışık toprak.*Âdem'den.

(A'râf) 7:13
Dedi (Allah): "Öyle ki in/alçal607 aşağıya oradan*; öyle ki olur değildir sana ki büyüklenirsin orada*; öyle ki çık607; doğrusu sen alçalanlardansın**.
6077:13 ayetinden anlarız ki Yüce Allah'ın emrine isyan eden iblîs önceden Âdem gibi bir cennetteymiş. Âdem ve eşinin temsil ettiği maddeden yaratılan insanların yaşadığı bir cennet evreni vardır. İblîs ve temsil ettiği türünün yaşadığı bir başka cennet evreni vardır. Bu iki evren birbirine paraleldir. İsyan eden iblis ve türü yaşadıkları yüksek cennetten indirilmiş ve çıkarılmıştır.  

*İblîs ve türünün yaşadığı cennet evreni.

**Küçülenlerdensin/azalanlardansın.


(A'râf) 7:14
Dedi (iblîs): "Gözetle beni; güne doğru (ki) diriltilirler."

 


(A'râf) 7:15
Dedi (Allah): "Doğrusu sen gözetlenenlerdensin."
 

(A'râf) 7:16
Dedi (iblîs): "Öyle ki doğru yoldan ayırmış olmanla beni mutlak otururum onlara*; senin dosdoğru yoluna124."

124Sırâtel mustakîm. Tek ve dosdoğru yol; sadece Kur'an.

*İnsanlara.

(A'râf) 7:17
"Sonra mutlak gelirim elleri arasından; ve arkalarından; ve sağlarından; ve sollarından; ve bulamazsın çoklarını şükredenler."
 

(A'râf) 7:18
Dedi (Allah): "Çık oradan607;bir kovulmuş, bir yenilmiş (olarak); mutlak ki kim tabi oldu sana onlardan mutlak doldururum cehennemi sizlerden topluca."
6077:13 ayetinden anlarız ki Yüce Allah'ın emrine isyan eden iblîs önceden Âdem gibi bir cennetteymiş. Âdem ve eşinin temsil ettiği maddeden yaratılan insanların yaşadığı bir cennet evreni vardır. İblîs ve temsil ettiği türünün yaşadığı bir başka cennet evreni vardır. Bu iki evren birbirine paraleldir. İsyan eden iblis ve türü yaşadıkları yüksek cennetten indirilmiş ve çıkarılmıştır.  

(A'râf) 7:19
"Ve ey Âdem50! Mesken edin sen ve eşin cennette*; öyle ki yiyin ikiniz dilediğiniz yerden; ve yaklaşmayın ikiniz şu ağaca; öyle ki olursunuz ikiniz zalimlerden257."

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*İblîs'e verilen izin sonrası Âdem'in ve eşinin bir cennet evrenine yerleştirilmesi. Erkek ve kadın tüm insanlar bir cennet evrenine yerleştirilmiştir. Şu an içinde yaşadığımız evren değildir.    

(A'râf) 7:20
Öyle ki vesvese verdi* ikisine şeytân29; ortaya çıkarması için ikisine çirkinliklerinden kendilerine gizlenmişi/saklanmışı; dedi (şeytân): "Men etmiş değildir ikinizi Rabbiniz4 şu ağaçtan dışında ki olursunuz ikiniz iki melek48; ya da olursunuz ikiniz ölümsüzlerden185."

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

4Efendi, komuta eden.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

*Olay kendisine izin verilen en büyük şeytân olan İblîs'in bir cennet evreninde mesken edinen Âdem ve eşine fısıldamasıdır. İblîs kendi cennetinden indirilmiş ve kovulmuştur. İzin gereği Âdem ve eşinin bulunduğu cennet evrenine dışardan (mutlak ki başka bir paralel evrenden) fısıldama yapmaktadır. Âdem ve eşinin (tüm kadın erkek insanların) yaşadığı bu cennet ahirette kurtulanların gireceği cennet değildir. Bu cennette ölümsüzlük yoktur.

(A'râf) 7:21
Ve kasem548 etti ikisine; "doğrusu ben ikinize mutlak nasihat edenlerdenim."
548Ant içmek, yemin, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek.

(A'râf) 7:22

Öyle ki kılavuzluk/delalet etti* ikisine** kandırmayla/aldatmayla; öyle ki ne zaman tattı ikisi ağacı; göründü ikisine çirkin yerleri; ve hemen başladı ikisi ilmikleyip/bağlayıp örtmeye üzerlerine cennet yapraklarından; ve nida etti ikisine Rableri4: "Asla men etmedim mi ikinizi şu ağaçtan; ve demedim mi ikinize doğrusu şeytân ikinize apaçık bir düşmandır."

4Efendi, komuta eden.

*Şeytân.

**Âdem ve eşine.


(A'râf) 7:23

Dedi ikisi: "Rabbimiz4! Zulmettik257* kendi nefislerimize201*; ve eğer asla mağfiret319 etmezsen bizlere*; ve rahmet271 etmezsen; mutlak oluruz* hüsrana uğrayanlardan."

4Efendi, komuta eden.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

319Bağışlama, affetme.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

*Çoğul eril olarak gelmiştir. Başka insanları da kapsayan bir sesleniş söz konusudur.

(A'râf) 7:24
Dedi (Allah): "İnin/alçalın* bir kısmınız** bir kısma** bir düşman (olarak); ve sizleredir* yerde*** bir kalma/yerleşme yeri; ve bir meta54 bir süreye kadar."

54Sermaye. Yararlanma.

*Çoğul eril gelmiştir. Hitap insanlaradır.

**Mutlak ki çoğul grupları işaret etmektedir.

**Dünya gezegeni. Cennetten çıkarılan insan daha alçak bir evrene gönderilecektir.


(A'râf) 7:25
Dedi: "Orada* hayat yaşarsınız ve orada* ölürsünüz; ve oradan* çıkarılırsınız**."

*Dünya gezegeni.  

**Daha önce cennet evreninde yaşadığınız bir yerden bilinciniz nasıl çıkarıldıysa, Dünya gezegeninde öldüğünüzde bilinciniz evrenin dışına çıkarılır.


(A'râf) 7:26

Ey âdemoğulları! Muhakkak indirdik sizlere bir elbise; örter ayıp olan cinsel organ bölgelerinizi; ve bir süs; ve takva21 elbisesi; işte bu; hayırlıdır; işte bu; ayetlerindendir Allah'ın; belki onlar düşünüp öğüt alırlar.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(A'râf) 7:27

Ey âdemoğulları! Baştan çıkarmasın sizi şeytân29; çıkardığı gibi ebeveynlerinizi* cennetten; soyarak ikisinden elbiselerini; göstermek için ikisine çirkinliklerini; doğrusu o (şeytân) görür sizleri; o ve kabilesi onun; yerden (ki) görmezsiniz onları; doğrusu biz; yaptık şeytânları29 evliya/veliler28; kimseler için; iman47 etmezler.

 

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Ana, baba. Bir üst soy. Bir katman üst soy. Bir önceki soy. Daha önceki cennet evreninde bilinçlerimizi taşıyan bir üst soy erkek ve kadın bedenler.  

(A'râf) 7:28

Ve öyle ki yaptıkları zaman çirkin/kötü bir aşırılık; dediler: “Bulduk babalarımızı/atalarımızı üzerinde onun; ve Allah emretti bize onu”; de ki: “Doğrusu Allah emretmez çirkin/kötü aşırılığı; Allah'a karşı bilmediklerinizi mi söylersiniz?”

 

 

(A'râf) 7:29

De ki: “Emretti Rabbim eşitliği; ve kaldırıp doğrultun yüzlerinizi her bir mescitte16; ve çağırın O’nu (Allah’ı); halis/saf/katıksız kılanlar olarak O'na dini; başladığı gibi sizleri (yaratmaya); dönersiniz.

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.


(A'râf) 7:30

Bir fırka/grup; kılavuzladı doğru yola (Allah); ve bir fırka/grup; hak oldu onlar üzerine dalalet/sapkınlık; doğrusu onlar tuttular/edindiler şeytânları29 evliya/veliler28; astından Allah'ın; ve hesap ederler/sanırlar ki onlar doğru yola kılavuzlular.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.


(A'râf) 7:31

Ey Âdemoğulları! Alın ziynetlerinizi/süslerinizi her bir mescit16 yanında; ve yiyin; ve için; ve israf etmeyin; doğrusu O (Allah) sevmez müsrifleri/israf edenleri.

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.


(A'râf) 7:38

Dedi (Allah): “Girin ümmetlere/topluluklara; muhakkak ki halife65 oldu sizden önce ateşe (cehenneme); cinden91 ve insandan”; ne zaman girdi bir ümmet305; lanet etti (ümmet) kız kardeşine; ta ki yakaladıkları/yetiştikleri* zaman orada (cehennemde) topluca; dedi sonraki (ümmet) onların önceki (ümmeti) için: “Rabbimiz! Bunlar dalalete128 sürüklediler bizleri; öyle ki ver onlara bir kat (daha) azap ateşten; dedi (Allah): “Hepsi içindir bir kat; fakat bilmezsiniz.”

65Sonrası gelen, halef.

91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;

  • Bir yerleşim yerinde yaşayan insanların/halkın daha önce görmediği, o kimselere gizli kalmış, örtülü kalmış yabancı kimseler/insanlar için kullanılır. Kur'an dinlemek için Muhammed peygambere gelen yabancı insanlar ve Süleyman peygamberin ordusunda görev yapan yabancı insanlar.  
  • İblîs ve onun soyu olan varlıklar da cin olarak işaret edilir. Görünür, elle tutulur olan maddeden/atomlardan yaratılmadıkları için Rabbimiz onları da cin kelimesiyle işaret etmektedir.  

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Birbirlerini, birbirlerine.

(A'râf) 7:59
Ant olsun gönderdik Nûh'u kavmine; öyle ki dedi: "Ey kavmim/toplumum! Kulluk edin Allah'a; yoktur sizlere hiçbir ilâh74 O’nun dışında; doğrusu ben korkarım (ki) üzerinizedir büyük bir günün azabı.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.


(A'râf) 7:60
Dedi kavminden/toplumundan (Nûh'un) melesi364: "Doğrusu bizler mutlak görürüz seni apaçık bir dalalette128."
364Toplumun önde gelenleri, yetkinleri.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(A'râf) 7:61
Dedi (Nuh): "Ey kavmim/toplumum! Yoktur bende bir dalalet; velakin/fakat bir resûlüm418 alemlerin203 Rabbinden4."
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

4Efendi, komuta eden.


(A'râf) 7:62
"Belâgat221 ederim sizlere Rabbimin4 risâletini223; ve nasihat ederim sizlere; ve bilirim Allah’tan sizlerin bilmediklerini."

221Belâg; tebligat, komünikasyon, temas, iletişim, bildiri, raporlama, ültimatom, mesaj, duyuru, anons.

4Efendi, komuta eden.

223Yüce Allah tarafından gönderilen mesaj, bilgi. 


(A'râf) 7:63
"Acayip mi oldunuz ki geldi sizlere bir zikir78 Rabbinizden4; bir adam üzerine sizlerden; uyarması için (onun) sizleri; ve takvalı21 olmanız için; ve belki sizler rahmet271 edilirsiniz."

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

4Efendi, komuta eden.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   


(A'râf) 7:64
Öyle ki yalanladılar onu (Nûh'u); öyle ki kurtardık onu (Nûh'u) ve gemide onunla birlikte (olan) kimseleri; ve boğduk kimseleri (ki) yalanladılar195 ayetlerimizi; doğrusu onlar oldular âmâ/kör bir kavim/toplum.

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 


(A'râf) 7:120

Ve atıldılar/kapandılar sihirbazlar secde edenler12 (olarak).

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(A'râf) 7:156
Ve yaz bizlere bu dünyada bir iyilik/güzellik ve ahirette (de); doğrusu bizler kılavuzlandık sana; dedi (Allah) : "Azabım (ki) isabet ettiririm onu dilediğim kimseye; ve rahmetim271 (ki) kuşattı her bir şeyi; öyle ki yazarım onu kimselere (ki) takvalı21 olurlar; ve verirler zekâtı10; ve kimselerdir (ki) onlar ayetlerimize iman47 ederler.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(A'râf) 7:161

Ve denildiği zaman onlara: “Mesken edinin şu kentte; ve yiyin orada dilediğiniz (gibi) her yerden; ve deyin: “hitta/günahlardan-hatalardan bir arınma“; ve girin kapıdan secde edenler12 (olarak)”; bağışlarız sizlere hatalarınızı; ziyade edeceğiz güzel davrananlara.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(A'râf) 7:170

Ve kimseler; sımsıkı sarılırlar/yapışırlar kitaba (Kur’an’a); ve ikame572 ederler salâtı5; doğrusu biz; zayi etmeyiz muslihlerin30 ecrini/karşılığını.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

30Sâlih işler yapan. Sâlihâtı (düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler) yapan.


(A'râf) 7:172

Ve aldığı zaman (senin) Rabbin4 Âdemoğullarından; sırtlarından onların zürriyetlerini380; ve tanık/şahit yaptı onları kendi nefisleri201 üzerine: “Değil miyim Rabbiniz4!”; dediler: “Evet! Tanık/şahit olduk”; ki dersiniz kıyamet günü148: “Doğrusu biz olmuştuk bundan gâfil310.” (diye).

4Efendi, komuta eden.

380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

201Benlik, kişilik, öz varlık.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

310Aymaz, bilmez, farkında olmayan.


(Sebe') 34:12

Ve Süleyman içindi rüzgâr; sabah gidişi onun (rüzgârın) bir ay; ve akşam gidişi onun (rüzgârın) bir ay; ve akıttık ona katran pınarını/gözünü; ve cinden91 kimse, yaptı/faaliyet gösterdi (cinden kimse) iki elinin arasında onun (Süleyman'ın) Rabbinin izniyle; ve emrimizden sapan kimseye (cinden kimseye) onlardan, tattırırız ona alevli azaptan.

91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;

  • Bir yerleşim yerinde yaşayan insanların/halkın daha önce görmediği, o kimselere gizli kalmış, örtülü kalmış yabancı kimseler/insanlar için kullanılır. Kur'an dinlemek için Muhammed peygambere gelen yabancı insanlar ve Süleyman peygamberin ordusunda görev yapan yabancı insanlar.  
  • İblîs ve onun soyu olan varlıklar da cin olarak işaret edilir. Görünür, elle tutulur olan maddeden/atomlardan yaratılmadıkları için Rabbimiz onları da cin kelimesiyle işaret etmektedir.  

(A'râf) 7:179

Ve ant olsun ektik/tohumladık cehennem için birçok; cinden210 ve insandan; onlaradır* kalpler213 akletmezler562 onunla; ve onlaradır gözler görmezler onunla; ve onlaradır kulaklar işitmezler onunla; işte bunlar; çiftlik hayvanları gibidir; evet! Onlar en dalalet128 içindedir; işte bunlar; onlardır gâfiller/aymazlar.

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

213Kalpte yaklaşık olarak 40-50 bin arasında sinir hücresi bulunur. Bu hücrelerin kendi hafızaları vardır. Bu sinirler beynin karar verme yeri olan ön lobuna yani insanın perçem bölgesinin altında yer alan beyin bölgesine sinir uçları gönderir. Nasıl ki gözler beyinle görür, nasıl ki kulaklar beyinle duyar, beyin de kalple akleder. Doğru karar vermede kalplerin rolü vardır. Kalp nakli yapılan hastalarda davranış ve huy değişikliklerini olmasının nedeni budur.562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*'Onlaradır' geçişi önemlidir. Bu zamir hem cinleri hem de insanları kapsar. Bu durumda cinlerin insanların kalp, göz ve kulak organlarının işlevini yapan, benzer özelliklere sahip, kendilerine özgü mekanizmalara sahip olduklarını anlarız. Kendi yaratılış özelliklerine göre bu varlıkların kendi iradelerinin olduğunu, çevrelerinde olan şeylerden görme ve işitme gibi özellikler gibi farkındalık sahibi olduklarını anlarız.

(A'râf) 7:206

Doğrusu kimseler Rabbinin4 indinde/katında; büyüklenmezler kulluk etmekten O’na (Allah’a); ve tesbih31 ederler O'nu (Allah’ı); ve O’na (Allah’a) secde12 ederler.

4Efendi, komuta eden.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Enfâl) 8:3

Kimseler; ikame572 ederler salâtı5; ve rızıklandırdığımızdan onları infak6 ederler.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(Enfâl) 8:32

Ve dedikleri zaman: “Ya Allah! Eğer olduysa bu; o (Kur’an) bir hak/gerçek senin katından; öyle ki yağdır üzerimize bir taş gökten; ya da getir bize acıklı/elim bir azap.

 

(Enfâl) 8:35

Ve olmuş değildir salâtı5 onların*; beytin/evin32 yanındaki; ancak ıslık çalma ve el çırpma; öyleyse tadın azabı; kâfirlik25 eder olduğunuzdan.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Ayetten anlarız ki müşrikler de vakitli zamanlarda haram evin yanında bir araya gelerek kendi salatlarını yani kendi dini öğretilerini takip ediyorlarmış.

(Tevbe) 9:5

Öyle ki sonlandığı zaman haram aylar34; öyleyse katledin35 müşrikleri36 her nerede buldunuz onları; ve tutun/alın onları; ve kuşatın/sınırlayın onları; ve oturup bekleyin onları her bir rasat yerinde/gözlem yerinde; öyle ki eğer tevbe33 ettilerse; ve ikame572 ettilerse salâtı5; ve verdilerse zekâtı10; öyle ki serbest bırakın yollarını onların; doğrusu Allah Gafûr'dur20; Rahîm'dir2.

34Kur'an'ın indiği dönemde o bölgede yaşayan insanların belirlemiş olduğu bir kural/antlaşma. Savaşmanın haram olduğu 4 ay.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 

33Dönmek, vazgeçmek.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

 


(Tevbe) 9:11

Öyle ki eğer tevbe33 ettilerse; ve ikame572 ettilerse salâtı154; ve verdilerse zekâtı10; öyle ki kardeşlerdir sizlere dinde; ve detaylı açıklarız ayetleri; bilir bir kavim için.

33Dönmek, vazgeçmek.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

154Toplumunu yöneldiği, takip ettiği amaç ve hedeflere salât etme. Salâtlarını bilmiş olan göçmen kuşlar gibi toplumla aynı istikamete doğru uçma.

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 


(Tevbe) 9:17

Olmuş değildir müşrikler36 için; ki imar ederler mescitlerini16 Allah'ın; tanıklardır/şahitlerdir kendi nefislerinin küfrüne/kâfirliğine25 karşı; bunlar; boşa çıktı yaptıkları onların; ve ateşte; onlar ölümsüzlerdir.

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Tevbe) 9:18

 

İmar eder Allah'ın mescitlerini16; ancak (bir) kimse (ki); iman47 etti Allah'a ve ahiret gününe; ve ikame572 etti salâtı5; ve verdi zekâtı10; ve asla haşyet53 duymaz o; ancak Allah'a; öyle ki belki bunlar; ki olurlar doğru yola kılavuzlananlardan.

 

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 


(Tevbe) 9:31

Edindiler kendi din adamlarını ve kendi rahiplerini rabler4; astından Allah'ın; ve Meryem oğlu Mesih'i; ve emredilmiş değillerdi, ancak kulluk etmeleri tek bir ilaha; yoktur ilah O’nun dışında; Subhân'dır7 O; şirk koşarlar olduklarından/ortak koşarlar olduklarından (ayrıdır).

4Efendi, komuta eden.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Tevbe) 9:54

Ve mâni olmuş/engel olmuş değildir onlara ki kabul edilir onlardan infakları6; ancak Allah'a ve O’nun resûlüne kâfirlik25 etmelerindendir; ve gelmezler salâta5; ve ancak onlar üşengeç/umursamaz; ve infak6 etmezler; ve ancak onlar kerhen/ istemeyerek.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Tevbe) 9:71

Ve mümin27 erkekler; ve mümin27 kadınlar; onların bir kısmı velileridir28 bir kısmın; emrederler marufla291 ve engellerler münkeri82; ve ikame572 ederler salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve itaat ederler Allah'a ve O’nun resûlüne418; işte bunlar, rahmet271 edecektir onlara Allah; doğrusu Allah Azîzdir37; Hakîmdir9.

 

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Tevbe) 9:84

Ve salla52 edilmez onlardan ölen birine; ebediyen/ilelebet; ve kıyam143 etme onun kabrinde; doğrusu onlar kâfirlik25 ettiler Allah'a ve resûlüne onun; ve öldüler; ve onlar fasıklar38 (olarak).

 

52Hedeflenen şeye yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak üzerine titremek, hedefi akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

38Sapkın, doğru yoldan çıkan.

*Yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak üzerine titremek.


(Tevbe) 9:99

Ve araplardan; kim iman47 eder Allah'a; ve ahiret gününe; ve tutar/edinir infak6 ettiğini Allah’ın indinde/katında yakınlıklar; ve salâtları142 resûlün; doğrusu o bir yakınlıktır onlara değil mi?; sokacak onları Allah rahmetinin271 içine; doğrusu Allah Gafûr'dur20; Rahîm'dir2.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 

142O insana/insanlara ilgi-alaka gösterme, kale alma, dikkate alma, ilgiyle takip etme, üzerlerine titreme.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.

 


(Tevbe) 9:103

Al mallarından onların bir sadaka39; temizler onları (sadaka); ve arındırır onları (sadaka) kendisiyle; ve salli141 et onlara; doğrusu senin salâtın142 sakinlik/dinginlik verir onlara; ve Allah Semî'dir41; Alîm'dir8.

39Sadaka-1; kamu otoritesinin belirlediği bir oranda alınan özel bir vergi türü. Zekâttan ayrı olarak bu toplanan sadaka vergisi sadece 9:60 ayetinde işaret edilenler için harcanır.  

141İlgilenmek, alakadar olmak, kale almak, dikkate almak, ilgiyle takip etmek, üzerlerine titremek.

142O insana/insanlara ilgi-alaka gösterme, kale alma, dikkate alma, ilgiyle takip etme, üzerlerine titreme.

41İşiten.

8Bilen.

 

 

 


(Tevbe) 9:112

Tevbe33 edenler; kulluk edenler; hamd3 edenler; seyahat edenler (Allah için); rükû11 edenler; secde12 edenler; emredenler marufla291; ve engelleyenler/yasaklayanlar münkeri82; ve koruyanlar Allah'ın hudutlarını; ve müjdele müminleri27.

33Dönmek, vazgeçmek.

3En yüce övgü/methetme.

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Yunus) 10:6
Doğrusu halifeliği/ardışık gelişi gece ve gündüzün; ve yarattığı Allah'ın göklerde ve yerde; mutlak ayetlerdir237 bir kavim/toplum için (ki) takvalı olurlar.

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  


(Yunus) 10:10

 

Duaları80 onları orada (cennette); “Subhân'sın7 sen; ey Allah'ım!”’dır; ve esenlemeleri onların orada (cennette); “selâm”’dır; ve çağrılarının/dualarının sonu ki “hamd3 alemlerin Rabbi4 Allah'a”’dır.

 

80Çağırma.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.


(Yunus) 10:67

O (Allah); ki yaptı sizlere geceyi171 sükûnet bulmanız için onda (gecede); ve görüş sağlayan gündüzü170; doğrusu bundadır mutlak ayetler; bir kavim/toplum için; işitirler.

 

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.


(Yunus) 10:71
Oku onlara Nûh'un haberini; dediği zaman kavmine/toplumuna: "Ey kavmim/toplumum! Eğer ağır/külfetli gelmiş olduysa üzerinize kıyamım/dikilmem143; ve zikretmem78 Allah'ın ayetlerini454; öyle ki Allah’ın üzerine tevekkül79 ettim (ben); öyle ki cem edin/toplayın kendi emrinizi ve şirk koştuklarınızı; sonra olmasın emriniz sizlere bir gam/keder; sonra tamamlayın (emrinizi) bana karşı; ve göz açtırmayın bana."

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

454Sadece kutsal kitaplarda bulunan Yüce Allah'ın hükümleri, kelamı.  

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 


(Yunus) 10:72
Öyle ki eğer yüz çevirdinizse; öyle ki sual etmiş/sormuş değilim sizlere hiçbir ecir/karşılık; ki benim ecrim/karşılığım ancak Allah'a karşıdır; ve emrolundum ki olurum müslimden45.

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     


(Yunus) 10:73
Öyle ki yalanladılar onu (Nûh'u); öyle ki kurtardık onu (Nûh'u); ve gemide onunla (Nûh'la) birlikte (olan) kimseyi; ve yaptık onları halifeler65; ve boğduk kimseleri (ki) yalanladılar195 ayetlerimizi; öyle ki bak! Nasıl oldu uyarılanların akıbeti.

65Sonrası gelen, halef.

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 


(Yunus) 10:74
Sonra gönderdik sonrasında onun (Nûh’un) resûlleri418 kavimlerine/toplumlarına; öyle ki geldiler (resûller) beyanatlarla352; öyle ki olmuş değillerdi (kavimler/toplumlar) iman47 etmeye önceden kendisini yalanladıklarına; işte böyledir; mühürleriz175 sınırı aşanların kalplerinin üzerini.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

352Apaçık deklere edilmiş, bildirilmiş, kanıtlı/delilli olarak ortaya çıkmış.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 


(Yunus) 10:87

Ve vahyettik603 Musa'ya ve kardeşine ki yerleşim yeri edinin ikiniz kavminiz için; şehirde evler; ve yapın evlerinizi bir kıble14; ve ikame edin salâtı5; ve müjdele müminleri27.

603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Yunus) 10:101
De ki: "Bakın/görün* ne var göklerde162 ve yerde; ve yeterli gelir değildir ayetler ve uyarılar iman47 etmeyen bir kavme/topluluğa.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*İnceleyin, araştırın.

(Hûd) 11:25
Ve ant olsun gönderdik Nûh'u kavmine/toplumuna; doğrusu ben sizlere apaçık bir uyarıcıyım.
 

(Hûd) 11:26
Ki kulluk46 etmeyin Allah'ın dışında; doğrusu ben korkarım üzerinize (olan) elim/acıklı bir günün azabından.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Hûd) 11:27
Öyle ki (Nûh’un) kavminden/toplumundan kâfirlik25 etmiş kimselerin melesi364 dedi: "Görür değiliz seni bir beşer dışında; mislimiz/benzerimiz bizim; ve görür değiliz seni tabi oldu sana ancak kimseler (ki) onlar rezillerimizdir; sığ görüşlüdür; ve görür değiliz sizleri bizlere karşı bir faziletli/fazlalıklı; evet! Zannediyoruz sizleri (ki) yalancılarsınız.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

364Toplumun önde gelenleri, yetkinleri.

(Hûd) 11:36
Ve vahyedildi603 Nûh'a ki ona asla iman47 etmez senin kavminden/toplumundan dışındadır kimse (ki) zaten iman47 etti (diye); öyle ki tasalanma/üzülme faaliyet içinde olduklarına onların (diye).
603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Hûd) 11:37
Ve sanayi olarak üret gemiyi gözlerimizin önünde ve vahyimiz603 (-le); ve hitap etme bana kimseler hakkında (ki) zulmettiler257; doğrusu onlar boğulanlardır.
603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Hûd) 11:38
Ve sanayi olarak üretiyordu (Nûh) gemiyi; ve ne zaman uğradı onun (Nûh'un) üzerine meleler364 kavminden/toplumundan onun (Nûh'un); maskaralık çıkardılar ondan (Nûh'tan); dedi (Nûh): "Eğer maskaralık çıkarırsanız bizden; öyle ki doğrusu bizler maskaralık çıkarırız sizlerden; maskaralık çıkardığınız gibi."
364Toplumun önde gelenleri, yetkinleri.

(Hûd) 11:40
Ta ki geldiği zaman emrimiz; ve feveran* etti tandır570; dedik: "Yükle ona (gemiye) her bir çiftten ikişer569 ve ahalini -dışındadır kimse (ki) öncelendi aleyhine onun bir kelam/söz-; ve (yükle) iman47 etmiş kimseyi; ve iman47 etmiş değildi onunla (Nûh) birlikte bir az dışında.
 570Çok sıcak yer-fırın-ocak-fırın gibi yer-kazan. 11:40 ayetinde yanardağ için kullanılmıştır.

56911:40 ayetinden anlaşılır ki gemiye tek çift değil iki çift yüklenmesi emredilmiştir. Örnek olarak; 1 dişi koyun ve 1 erkek koyun birlikte bir çift koyundan 2 çift yüklenmiştir. Toplamda 4 koyun vardır. 2 erkek, 2 dişi. Bu durum hayvanların üreme oranını artırmaktadır. Bazı hayvanlar ölebilir, hastalanabilir, kısır olabilir. Bu nedenle 2 erkek 2 dişi olacak şekilde 4 hayvanın alınması muhteşem bir bilimsel işarettir.     

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Kaynayıp taştı. Püskürdü.

 

 

 


(Hûd) 11:41
Ve dedi (Nûh): "Binin ona (gemiye); Allah'ın ismiyledir akması onun ve sabitlendirilmesi onun; doğrusu Rabbim mutlak Gafûr’dur20; Rahîm’dir2."

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Hûd) 11:42

Ve o (gemi) akıyordu onlarla dağlar gibi dalgalarda; ve nida* etti Nûh oğluna (ki) ve olmuştu (oğlu) bir kenarda; "Ey oğlum! Bin bizimle birlikte; ve olma kâfirlerle25 birlikte."

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Seslendi.

(Hûd) 11:43
Dedi (Nûh'un oğlu): "Sığınacağım bir dağa doğru; geri durdurur/korur beni sudan"; dedi (Nûh): "Olmaz geri durduran/koruyan bugün Allah’ın emrinden; dışındadır kimse (ki) rahmet271 etti (Allah)"; ve gelip girdi ikisinin arasına dalga; öyle ki oldu (Nûh'un oğlu) boğulanlardan."

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   


(Hûd) 11:44
Ve denildi: "Ey yer! Yut suyunu; ve ey gök! Söküp uzaklaştır*"; ve azaldı/çekildi su; ve tamamlandı emir; ve seviyelendi (gemi) cudi üzerine; ve denildi: "Uzaklık/kaybolma/yok olma zalimler257 kavminedir/toplumunadır."

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Bulutların çekilmesi.

(Hûd) 11:48
Denildi: "Ey Nûh! İn/alçal bir selamla* bizden; ve bereketlerle252 senin üzerine ve ümmetler305 üzerine (ki) seninle birlikte (olan) kimsedendir; ve ümmetler305 (ki) metalandıracağız54 onları; sonra temas eder onlara bizden elim/acıklı bir azap.
 252Fazla olma durumu; artağanlık, bolluk, feyiz, feyezan.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

54Sermaye. Yararlanma.

*Esenlikle, güvenlikle.


(Hûd) 11:87

Dediler: “Ey Şuayb! Senin salâtın* mı emreder sana ki terk ederiz babalarımızın/atalarımızın kulluk ettiğini; ya da ki faaliyet içinde oluruz mallarımızda; istediğimizi; doğrusu sen; mutlak sensin halim/yumuşak huylu; olgun/reşit.

*Hemen arkasından takip ettiğin (dini öğreti)

(Hûd) 11:114

Ve ikame572 et salâtı5 iki tarafında gündüzün170; ve yakınlarında gecenin171; doğrusu güzellikler giderir rezillikleri/iğrençlikleri; işte bu bir zikirdir/hatırlatmadır hatırlayanlara.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.


(Hûd) 11:119

Dışında kimse; rahmet271 etti Rabbin4; ve işte bunun için; yarattı onları ve tamamlandı Rabbinin4 kelimesi416; mutlak doldururum cehennemi cinden ve insanlardan topluca.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

4Efendi, komuta eden.

416Buyruğu, emri, hükmü, kararı, 'ol' demesi.

(Yusuf) 12:4

Dediği zaman Yusuf babasına: “Ey babam! Doğrusu ben gördüm on bir parlak gök cismi; ve Güneş’i; ve Ay’ı; gördüm onları bana secde12 edenler.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Yusuf) 12:31
Ne zaman ki işitti (kadın) hilelerini/dalaverelerini onların* (kadınların); gönderdi** üzerlerine onların (kadınların); ve hazırladı onlara bir dayanaklı oturak; ve verdi her birine onlardan bir bıçak; ve dedi: "Çık karşılarına onların"; öyle ki ne zaman gördüler onu***; büyüttüler onu***; ve kestiler ellerini; ve dediler: "Haşa/geri durma/engelleme Allah için; bu bir beşer değildir; ki bu ancak kerîm**** bir melektir*****."

*3 veya daha fazla sayıda kadın.

**Muhtemel ki davetçiler.

***Yusuf peygamberi.

****Cömert.

****İnsan olamayacak kadar etkileyici bir varlıktır.


(Yusuf) 12:36

Ve girdi yanında onun (Yusuf’un) zindana iki genç; dedi birisi o ikisinden: “Doğrusu ben görürüm kendimi; sıkarım hamr138 ”; ve dedi diğeri: “Doğrusu ben görürüm kendimi; taşırım başımın üstünde bir ekmek; yer kuş ondan; haber ver bize tevilini401 onun doğrusu biz görürüz seni muhsinlerden.294

138Örten, gizleyen. Mayalı. Aklı devre dışı bırakan her şey. Sadece alkolle kısıtlı değildir.  

401Yorumlamak, mana vermek, anlamlandırmak.

294Güzel işler yapan, güzelleştiren.


(Yusuf) 12:41

Ey zindan yoldaşlarım! İkinizden birisine gelince; öyle ki verip içirir rabbine* bir hamr138; ve diğerine gelince; öyle ki asılır/idam edilir; öyle ki yer kuş başından onun; tamamlandı sorduğunuz (ikiniz) hakkındaki emir.

138Örten, gizleyen. Mayalı. Aklı devre dışı bırakan her şey. Sadece alkolle kısıtlı değildir.  

*Efendisine.

(Yusuf) 12:47

Dedi (Yusuf): “Zirai faaliyet olarak ekersiniz yedi sene alışıldığı şekilde; öyle ki hasat ettiğinizi; öyle ki bırakın onu kendi başağında; dışındadır az bir yediğinizden.”

 

(Yusuf) 12:48

Sonra gelir ardından bunun yedi şiddetliler/çetinler; yiyip tüketir kendilerine önceden yaptığınızı (depoladığınızı); dışındadır az bir sakladığınızdan.

 

(Yusuf) 12:49

Sonra gelir ardından bunun bir yıl; onda (yılda) yağdırılır yağmur insanlara; ve onda (yılda) sıkarlar.

 

(Yusuf) 12:86

 


 

 

(Yusuf) 12:100

Ve yükseltti (Yusuf) ana-babasını tahtın üstüne; ve kapandılar ona secde12 edenler (olarak)”; ve dedi: “Ey babam! İşte bu; tevilidir401 önceki rüyamın; muhakkak yaptı onu (rüyayı) Rabbim bir hak/gerçek; ve muhakkak güzellik yaptı (Allah) bana; çıkardığı zaman beni zindandan; ve getirdi sizleri çölden; ki şeytânın29 benim aramla ve kardeşlerim arasına nifak sokması sonrasında; doğrusu Rabbim4 Latîf'tir40 dilediği için; doğrusu O; O’dur Alîm8; Hakîm9.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

401Yorumlamak, mana vermek, anlamlandırmak.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

4Efendi, komuta eden.

40Kibar, ince, yumuşak.

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Yusuf) 12:105
Ve nicedir bir ayetten287 göklerde162 ve yerde; geçerler onun* üzerine; ve onlar* ondan yüz çevirenlerdir.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

*Ayetin, ayetten.

(Ra'd) 13:3

Ve O'dur; ki yaydı/genişletti yeri/yeryüzünü; ve yaptı orada (yerde) revâsiye146; ve nehirler; ve her meyveden; yaptı orada iki çift (erkek-dişi); örter (Allah) geceyi171 gündüze170; doğrusu bundadır mutlak ayetler bir kavim/toplum için (ki) fikir yürütürler/derinlemesine düşünürler.

 

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.


(Ra'd) 13:8

Allah bilir taşıdığını* her bir dişinin**; ve azalttığını*** rahimlerin ve artırdığını***; ve her bir şey onun katında bir miktarladır/ölçüyledir****.

*Hamile olup olmadığını, hamileyse nasıl bir bebeğe halime olduğunu bebeğin göz rengine, parmak ucuna kadar bilir. Tüm DNA'sını bilir.

**Dişinin işaret edilmesi tüm memeli türlerini de kapsar.

***Rahim iç zarı (endometrium) âdetin başlamasıyla birlikte 14 gün içinde kabararak 8-13 mm kalınlığa ulaşır. Gebelik oluşmazsa âdet görmeyle birlikte tekrar 3-4 mm kalınlığa iner. Bu döngü her ay olur. Rahimlerin azaltıp artırdığı şey rahim iç zarıdır. Bu zar gebelik için çok önemlidir. En iyi gebelik sağlayan rahim iç zarı kalınlığı 8-13 mm'dir ki ayetin 13-8 künyesi büyük bir mucize olarak bunu işaret eder.

****Rahim içi zarının azalıp artmasının bir ölçüyle olduğunu Rabbimiz bizlere bildirmektedir. Embriyonun rahim iç zarına yapışıp yapışmayacağına rahim iç zarı karar verir. Bu zarın kalınlığının gebelik için çok önemli olacağını Rabbimiz bizlere ayette bildirmiştir. Modern kadın doğum bilimi bizlere göstermiştir ki en iyi gebelik oranı rahim iç zarı 8-13 mm arasında olduğunda gerçekleşmektedir. Ayetin künyesinin 13-8 olması da çok büyük bir Kur'an mucizesidir.       


(Ra'd) 13:15

Ve Allah'a secde12 eder kimse; göklerde ve yerde; gönüllü ve kerhen/istemeyerek; ve gölgeleri (de) onların; gün doğumu sonrası; gün batımı öncesi.

 

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Ra'd) 13:22

Ve kimseler; sabrederler51; arayan Rablerinin4 yüzünü; ve ikame572 ettiler salâtı5; ve infak ettiler6 rızıklandırdığımızdan onları; sırlı şekilde/gizlice ve alenen/bildirerek; ve savarlar/defederler güzellikle rezilliği/iğrençliği; işte bunlar; onlaradır sonu diyarın/yurdun.

 

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

4Efendi, komuta eden.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(Ra'd) 13:43
Ve der kâfirlik25 etmiş kimseler: "Olmadın sen* bir gönderilen!"; de ki: "Kâfi geldi/yetti Allah bir şahit/tanık (olarak) benim aramla ve sizlerin arasında; ve kimse (ki) indindedir/yanındadır onun597 kitap ilmi."

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

597Yüce Allah'ın 'ilmel yakin' olarak tanımladığı kesin ilim sahibi olanlar. Matematik, fizik, kimya, tıp, jeoloji, biyoloji gibi nice pozitif bilimlere sahip olan insanlar. İlimde, bilimde derinleşen, kök salan insanlar. Sözde din alimleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.  *Resûl Muhammed.

(İbrahim) 14:31

De ki kullarıma; iman47 etmiş kimselere; ikame572 etsinler salâtı5; ve infak etsinler6 rızıklandırdığımızdan onları; sırlı şekilde/gizlice ve alenen/bildirerek; önceden ki gelir bir gün; yoktur bir alışveriş onda; ve yoktur bir dostluk.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(İbrahim) 14:37

Rabbimiz!4 Doğrusu ben (İbrahim) yerleştirdim bir vadiye zürriyetimden; olmayan ekin sahibi; senin haram* edilmiş beytinin/evinin32 yanında; Rabbimiz!4 İkame572 etmeleri için salâtı5; öyle ki yap kalp gözleri insanlardan; kılavuzlanır onlara doğru; ve rızıklandır onları meyvelerden; belki onlar şükrederler43.

4Efendi, komuta eden.

32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.  

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

*Günah işlemenin haram olduğu, yasak olduğu.

(İbrahim) 14:40

Rabbim!4 Yap beni (İbrahim) ikame572 eden salâtı5; ve zürriyetimden/soyumdan; Rabbimiz!4 Ve kabul et duamı80.

4Efendi, komuta eden.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

80Çağırma.


(Hicr) 15:1

A-L-R44; şu; ayetleridir kitabın; ve Kur'an'ın; apaçık.

 

4414 harfin tekli, ikili, üçlü, dörtlü ve beşli kombinasyonlarından oluşurlar. 29 surenin başında yer alarak surenin açılışını yaparlar. 7 grup oluştururlar. İlgili gruplarda ve alt gruplarda anahtar harflerin geçiş sayısı 19'un tam katıdır. 19 mucizesinin tecelli edişinin çok güzel örneklerini sunarlar. Kur'an'ın bir beşer sözü olamayacağına en büyük delillerdendir. 

 

Hurûf-u Mukataa  (Anahtar Harfler) Mucizesi.

 


(Hicr) 15:2

Belki ister/arzu eder kâfirlik25 etmiş kimseler; keşke olsaydılar müslim45.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     


(Hicr) 15:3

Bırak onları; yesinler ve yararlansınlar; ve oyalar onları emel/ümit; öyle ki yakında bilirler.

 

(Hicr) 15:4

Ve helak etmiş değiliz hiçbir kenti; dışında (ki) ve onadır (kentedir) bir kitap; bilinen.

 

(Hicr) 15:5

Öne geçer değildir hiçbir ümmet305; kendi ecelini; ve değildir (onlar) geri bırakırlar.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.


(Hicr) 15:6

Ve dediler: “Ey kendisine zikir/hatırlatma (Kur’an) indirilen kimse! Doğrusu sen mutlak mecnunsun/aklı gizlenmişsin.”

 

(Hicr) 15:7

“Neden gelir değilsin bizlere meleklerle; eğer olduysan doğrulardan.”

 

(Hicr) 15:8

İndirir değiliz melekleri; ancak hakla/gerçekle; ve olmuş değillerdir o zaman mühlet verilenler.

 

(Hicr) 15:9

Doğrusu biziz; biz indirdik zikri/hatırlatmayı (Kur’an’ı); ve doğrusu biziz ona (zikre/hatırlatmaya/Kur’an’a) mutlak koruyucular.

 

(Hicr) 15:19

Ve yer/yeryüzü; yaydık/genişlettik onu; ve attık orada (yerde) revâsiye146; ve bitirdik orada (yerde) her bir şeyden; mevzun/ölçekli.

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 


(Hicr) 15:26

 

Ve ant olsun yarattık insanı salsâlinden224; topraktan*; şekillendirilmiş**.

 

 

Tıngırdayan, şıngırdayan, titreşerek ses çıkaran. Moleküller. Her bir molekül farklı bir şekle sahiptir. Çocukların çıngırdakları gibi çıngırdayarak farklı sesler çıkarırlar. Biz bu sesleri duyamasak da modern bilim moleküllerin titreşerek çıngırdadığını kanıtlamıştır.

İnsanın topraktan yaratılması; ‘tînin’, ‘turâbin’, ‘salsâlin’ geçişleri; karbon (C12) ve azot (N14) atomları; çıngırdayan/tıngırdayan moleküller; 'turâbin' yıldız tozu.

 

*Molekülleri oluşturan atomlar topraktan/yerden/yeryüzünden gelmektedir.

**Her bir molekül farklı bir şekildedir.


(Hicr) 15:27

Ve cinni; yarattık onu önceden* ateşten225; alazlı esen.

 

225Ateş görünür ışık ve kızılötesi spektrumunda ışık dalgalarından oluşur. Kızılötesi ışık ateşin ısıtma gücünü taşır. Görünür ışık da aydınlatma gücünü taşır. Mutlak ki ateş ışığı ışık hızında yol alır. Cinlerin gözle göremediğimiz, ışık hızında hareket eden enerji dalgalarından yaratıldığını ayetten anlarız.      

*Cinlerin insanların yaratılmasından daha önce yaratıldığı net bir şekilde anlaşılır.


(Hicr) 15:28
Ve dediği zaman Rabbin4 meleklere48; doğrusu ben bir yaratıcıyım bir beşer432 salsâlinden224; şekillendirilmiş bir çamurdan/balçıktan.

4Efendi, komuta eden.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

432İnsanoğlu.

Tıngırdayan, şıngırdayan, titreşerek ses çıkaran. Moleküller. Her bir molekül farklı bir şekle sahiptir. Çocukların çıngırdakları gibi çıngırdayarak farklı sesler çıkarırlar. Biz bu sesleri duyamasak da modern bilim moleküllerin titreşerek çıngırdadığını kanıtlamıştır.

İnsanın topraktan yaratılması; ‘tînin’, ‘turâbin’, ‘salsâlin’ geçişleri; karbon (C12) ve azot (N14) atomları; çıngırdayan/tıngırdayan moleküller; 'turâbin' yıldız tozu.

 


(Hicr) 15:29
Öyle ki düzenlediğim zaman onu*; ve üflediğimde608 ona* ruhumdan; kapanın ona* secdeler70 (-le).
608Ruh canlandıran demektir. Anlaşılır ki yaratılan cansız bir beşer bedenine bilincin yüklenmesi Yüce Allah'ın kendi canlandırması olan ruhundan üflemesiyle olur. Yüce Allah 'Hayy' sıfatıyla cansız atomları canlandırır. Bilinç kazandırır. Bizlere de Rabbimiz ruhunda üflemiştir. İnsan yaratılış özelliği olarak kıymetli bir varlıktır. Rabbine karşı takvalı olursa şerefli bir varlık olur.  

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

*Âdem'i.

(Hicr) 15:30
Öyle ki secde70 ettiler melekler48; hepsi onların topluca.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.


(Hicr) 15:31
Dışında iblîs190; reddetti (iblîs) ki olur (o) secde70 edenlerle birlikte.

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.


(Hicr) 15:32
Dedi (Allah): "Ey iblîs190! Nedir sana (olan) ki olmazsın secde70 edenlerle birlikte."

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.


(Hicr) 15:33
Dedi (iblîs): "Asla olmam secde70 edici bir beşere432; yarattın onu* salsâlinden224; şekillendirilmiş bir çamurdan/balçıktan.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

432İnsanoğlu.

Tıngırdayan, şıngırdayan, titreşerek ses çıkaran. Moleküller. Her bir molekül farklı bir şekle sahiptir. Çocukların çıngırdakları gibi çıngırdayarak farklı sesler çıkarırlar. Biz bu sesleri duyamasak da modern bilim moleküllerin titreşerek çıngırdadığını kanıtlamıştır.

İnsanın topraktan yaratılması; ‘tînin’, ‘turâbin’, ‘salsâlin’ geçişleri; karbon (C12) ve azot (N14) atomları; çıngırdayan/tıngırdayan moleküller; 'turâbin' yıldız tozu.

 

*Âdem'i.

(Hicr) 15:34
Dedi (Allah): "Öyle ki çık oradan607; öyle ki doğrusu sen racîmsin411."
6077:13 ayetinden anlarız ki Yüce Allah'ın emrine isyan eden iblîs önceden Âdem gibi bir cennetteymiş. Âdem ve eşinin temsil ettiği maddeden yaratılan insanların yaşadığı bir cennet evreni vardır. İblîs ve temsil ettiği türünün yaşadığı bir başka cennet evreni vardır. Bu iki evren birbirine paraleldir. İsyan eden iblis ve türü yaşadıkları yüksek cennetten indirilmiş ve çıkarılmıştır.  411Fırlamış, taş gibi fırlatılmış, fırlatılan taş gibi uzaklaşmış.

(Hicr) 15:35
Ve doğrusu üzerinedir lanet280; din109 gününe kadar.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır. 

 


(Hicr) 15:36
Dedi (iblîs): "Rabbim4! Öyle ki gözetle beni güne kadar (ki) diriltilirler*."

4Efendi, komuta eden.

*Çoğul olarak gelmektedir. İnsanlar.

(Hicr) 15:37
Dedi (Allah): "Öyle ki sen gözetlenilenlerdensin."
 

(Hicr) 15:38
Vakti malum/bilinen güne* kadar.
*Din günü.

(Hicr) 15:39
Dedi (iblîs): "Rabbim! Doğru yoldan ayırmış olmanla beni mutlak süslerim onlara yerde; ve doğru yoldan ayırırım onları topluca."
 

(Hicr) 15:40
"Dışındadır kulların46; onlardan* muhlis309 (olanlar)."

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

309Halis, saf, katıksız olmuşlar.

*Kullarından.

(Hicr) 15:41
Dedi (Allah): "Budur* bana doğru dosdoğru bir yol."
*Yüce Allah'a doğru dosdoğru bir yol, muhlis kulların edindikleri yol sadece kutsal kitaplar demektir. Sadece Kur'an demektir.

(Hicr) 15:42
"Doğrusu kullarıma, olmaz sana* onlar üzerine bir sultan/yetki/güç; dışındadır sana tabi olmuş kimse (ki) doğru yoldan ayrılanlardandır."
*İblis.

(Hicr) 15:43
"Ve doğrusu cehennem (ki) mutlak vaat edilendir onlara topluca."
 

(Hicr) 15:44
Onadır* yedi609 kapı; her bir kapıya onlardan** bir bölüm/cüz kısımlandırılmıştır."

609Cehennem evrenine geçişi sağlayan 7 adet kapı/portal mevcuttur. Kur'an'da cehennem kelimesinin 77 ayette toplam 77 kez geçiyor olması büyük bir matematiksel işarettir.

 

Cehennemin 7 kapısı, 77 ayette 77 Cehennem kelimesi ve 70 Kıyamet günü (Diriliş günü)

 

*Cehenneme.

**Cehenneme girecek olanlar.


(Hicr) 15:98

Öyle ki tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; ve ol secde12 edenlerden.

 

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Nahl) 16:15

Ve attı yere/yeryüzüne revâsiye146; ki sarsar (yer) sizlerle; ve nehirler; ve yollar; belki sizler doğru yola kılavuzlanırsınız.

 

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 


(Nahl) 16:48

Bakmazlar mı Allah'ın yarattığına doğru bir şeyden? Geri döner gölgeleri onun sağdan ve soldan; secde12 edenler (olarak) Allah’a; ve onlardır düzleşip serilenler.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Nahl) 16:49

Ve Allah'a secde12 eder göklerdeki ve yerdeki bir debelenenden/canlıdan; ve melekler48 (de); ve onlar büyüklenmezler.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.


(Nahl) 16:57

Ve yaparlar Allah'a kızları; subhândır7 O; ve onlaradır arzuladıkları.

 

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Nahl) 16:98
Öyle ki kıraat578 ettiğin zaman Kur’an’ı; öyle ki sığın Allah'a racîm411 şeytândan29.
578Okumak, dikkatlice okumak, çalışmak, sesli olarak okumak.411Fırlamış, taş gibi fırlatılmış, fırlatılan taş gibi uzaklaşmış.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(İsrâ) 17:2
Ve verdik Musa'ya kitabı*; ve yaptık onu (kitabı) bir doğru yola kılavuz İsrâîloğullarına197 ki edinmeyin astımdan bir vekîl517.

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

517Vekalet verilen, birinin işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği.*Tevrât'ı.

(İsrâ) 17:3
Zürriyetidir380 kimsenin (ki) taşıdık Nûh’la birlikte; doğrusu o (Nûh) oldu şükreden43 bir kul.
380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(İsrâ) 17:13
Ve her bir insana; tutturduk/yapıştırdık ona kendi kuşunu329; boynuna onun; ve çıkarırız ona (insana) kıyamet günü148 bir kitap330; bulur (insan) onu (kitabı) neşredilmiş/yayılmış.
329Arapça bir deyim. Kaderin boyna asılması. İnsanın yapıp ettiklerinin tüm sonuçlarına katlanması. Benzer bir deyim 2:189 ayetinde evlere arkasından değil ön kapısından girilmesi şeklinde geçmektedir.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

330Holografik evren prensibi kapsamında evrenin Planck zamanından ve Planck hacmindeki kuantum bilgileri evrenimizi bir üst boyuttan saran 2D zarda kayıtlıdır. Kur'an bu 2D zarı Levh-i Mahfuz (Korunmuş Levha) olarak bizlere bildirir. Bilgi içeren ve rakamlanmış olan bu bilgi deposundan elde edilen ve kişinin  tüm hayatının içeren özel kayıt/kitap/yazıt o kimseye gösterilir.  

 

 


(İsrâ) 17:15
Kim doğru yola kılavuzlandı; öyle ki ancak doğru yola kılavuzlanır kendi nefsi201 için; ve kim dalalete128 düştü öyle ki ancak dalalete128 düşer aleyhine onun (nefsin); ve yüklenmez bir yüklenici başkasının yükünü; ve olmuş değiliz azap edenler; ta ki göndeririz bir resûl.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.


(İsrâ) 17:43

Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu onların dediklerinden; büyük bir ulviyet sahibidir.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(İsrâ) 17:44

Tesbih57 eder O'nu (Allah’ı) yedi gökler ve yer; ve onlardaki kimse*; ve yoktur bir şeyden, ancak tesbih57 eder hamd4 ile O’nu (Allah’ı); fakat anlamazsınız tesbihlerini57 onların; doğrusu O (Allah) oldu Halîm58; Gafûr20.

 

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

4Efendi, komuta eden.

58Yumuşak huylu.

20Bağışlayan.

 

*Evrenimizde bizlerden başka akıl sahibi kimselerin olduğuna büyük bir işarettir. 

(İsrâ) 17:60
Ve dediğimiz zaman sana: "Doğrusu (senin) Rabbin4 gözetip kuşatır insanları; ve yapmış değiliz o* gösterdiğimiz rüyayı611 sana, ancak bir fitnedir610 insanlara; ve Kur'an'daki melun/lanetlenmiş280 ağacını (da); ve korkuturuz onları** öyle ki ziyade eder değildir onlara büyük tûğyân442 dışında."

4Efendi, komuta eden.

611Rüya kelimesi görüntü, vizyon demektir. Uykuda beynin deneyimlediği görüntüler dışında gözün tecrübe ettiği olağanüstü gerçekler için de kullanılır. Resûl Muhammed bir gece yürüyüşüyle bulunduğu yerleşim yerinin en son sidre/hünnap ağacında Rabbinin en büyük ayetlerinden bir tanesini görmüştür. Ağacı kaplayan kaplamıştır. Şerefli Cibrîl görünmüştür. Cibrîl ağacın yapısını değiştirerek bu büyük ayeti resûl Muhammed'e 3D şekilde göstermiştir. Resûl direkt olarak gözleriyle, bilinci açık olarak rüyayı görmüştür. 17:1 ve 17:60 ayetlerinden anlarız ki resûle insanoğlunun bilincinin ve bedenin yaratılmasından en son haline kadar yaşadığı fitne/test/sınav süreci gösterilmiştir.    

610Test, deneme, sınav, yanlışla doğruyu ayırt edebilme yetisinin ölçülmesi.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır.

*Rüyada senin gözlerinle gördüğün şeyler insanoğlunun test sürecidir.  Nasıl ve neden fitnelendirildiklerini gördün.

**İnsanları. Korkutarak geri durmalarını sağlamak.


(İsrâ) 17:61
Ve dediğimiz zaman meleklere48; "Secde edin Âdem'e; öyle ki secde ettiler iblîs190 dışında; dedi (iblîs): "Secde mi ederim kimseye (ki) yarattın bir tinden582?."

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 

Islak toprak. Suyla karışık toprak.

(İsrâ) 17:62
Dedi (iblîs): "Gördün mü sen bunu*; o* ki şerefli kıldın üzerime; muhakkak ki eğer ertelediysen beni kıyamet gününe148 kadar; mutlak kontrol ederim zürriyetini380 onun* bir az dışında."

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. *Âdem.

(İsrâ) 17:63
Dedi (Allah): "Defol/kaybol! Öyle ki kim tabi oldu sana* onlardan**; öyle ki doğrusu cehennemdir cezanız***; bollaştırılmış bir ceza."

*İblîs.

**Âdem ve zürriyeti.

***İblîs soyu ve Âdem soyu. 


(İsrâ) 17:64
Ve kışkırt tabi olduğun kimseyi onlardan sesinle*; ve yaygara çıkar üzerlerine atlılarınla** ve yayalarınla**; ve ortak ol onlara mallarda ve evlatta***; ve vaat et onlara; ve vaat eder değildir onlara şeytân bir aldatma dışında.

*Vesvesenle, fısıldamanla.

**Ordularınla. Elinden gelen ne varsa.

***Evlat. Veletler. Çocuklar.


(İsrâ) 17:65
Doğrusu kullarıma; olmaz sana onların üzerine bir sultan/yetki/güç; ve kâfi oldu/yetti Rabbin4 bir vekil (olarak).

4Efendi, komuta eden.


(İsrâ) 17:78

 

İkame572 et salâtı5; Güneş’in batmasından gecenin171 karanlığına; ve fecrin55 toplanması (da); doğrusu fecrin55 toplanması oldu bir tanık/şahit olunan.

 

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

55Şafak/tanyeri/seher.

 


(İsrâ) 17:79

Ve geceden171; öyle ki uyanık kal onda; nafile/gerekli olandan fazla yapılan olarak sana; mümkündür ki sevk eder seni Rabbin4 mahmûd59 bir makama.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

4Efendi, komuta eden.

59Övgüye/methetmeye değer.


(İsrâ) 17:88

De ki: “Mutlak ki, eğer toplansa/bir araya gelse insan ve cin210 üzere getirmeye mislini/benzerini bu Kur'an'ın; getiremezler214 mislini/benzerini onun (Kur’an’ın); ve eğer olsa da bir kısmı onların bir kısmı için bir yardımcı/arka çıkan/destekçi.”

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

214Kur'an cin ve insanlara meydan okumaktadır. Tüm insanlar ve cinler bir araya gelip destekleşse de Kur'an'ın bir mislini yani benzerini getiremezler. Elbette Yüce Allah'ın bu meydan okuması boşuna değildir. Kur'an'ın matematiksel sistemine tanık olamayanlar bu meydan okumayı asla anlayamazlar. Kur'an'ın ayetlerine benzer kelimeler ve cümleler elbette insanlar tarafından ya da bilgisayarlar tarafından yapılabilir. Ancak Yüce Allah'ın meydan okuması Kur'an'ın 19 matematiksel sistemiyle kodlanmış olmasından ve bazı ayetlerin müteşabih/benzer anlamlı olmasındandır.

Kur'an'ın bazı ayetleri müteşabihtir; yani benzer anlamlıdır. Bu ayetlerin anlamını Yüce Allah'ın kendisi ve bir de ilimde derinleşenler anlar. Bu ayetlerin anlamı insanoğlunun bilimde derinleşmesiyle ancak tecelli eder. O nedenle müteşabih bir ayet getirmek bir insan veya cin için söz konusu bile olamaz. Kur'an'daki gibi çok sayıda müteşabih ayet getirmek için evrenin yaratılışına tanık olmak gereklidir.  

19 mucizesi Kur'an'ın sure sayısını, sure dizilişlerini, suredeki ayet sayısını, suredeki kelime sayısını, suredeki harf sayısını; ayetlerin dizilişlerini, ayetlerdeki kelime sayısını ve harf sayısını bütünsel olarak kodlamaktadır. Ayrıca bazı kelimeler üzerinden de koruma ve kodlama yapılmaktadır. Bu muhteşem sistemini bir benzeri de asla getirilemez. 19 sistemi henüz tamamlanmamıştır. 19 sistemi verileri kıyamete kadar ortaya çıkmaya devam edecektir. Süper bilgisayarlar ve yapay zeka yardımıyla Kur'an'ın daha birçok matematiksel mucizesi ortaya çıkarılacaktır inşAllah.     

 


(İsrâ) 17:107

De ki: “İman47 edin ona (Kur’an’a) ya da iman47 etmeyin; doğrusu önceden ilim verilen kimselere; okunduğu zaman onlara; kapandılar çeneleri üstüne; secde12 edenler (olarak).

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(İsrâ) 17:110

De ki: “Dua80 edin Allah (diye) veya dua80 edin Rahmân1 (diye); dua80 ettiğiniz hangisiyse”; öyle ki O'nadır en güzel isimler49; sesini yükseltme salâtında5; sessiz (de) etme onu; bakın/ara arasında bunun bir yol.

80Çağırma.

1En yüce merhametli.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Kehf) 18:1

 

Hamd4 Allah'adır; ki indirdi kuluna* kitabı**; ve asla yapmadı ona (kitaba) bir eğrilik/bir yamukluk.

 

4Efendi, komuta eden.

*Nebi Muhammed

**Kur'an'ı.


(Kehf) 18:2

Kıyamdadır143; uyarması içindir onun (Allah'ın) katından/indinden şiddetli bir perişanlığı/bir kaygıyı; ve müjdeler müminleri27; sâlihât18 yapan kimseleri; ki onlaradır güzel bir ecir/karşılık.

 

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.


(Kehf) 18:3

Kalıcılardır içinde onun (cennetin) ebediyen.

 

(Kehf) 18:4

Ve uyarır kimseleri; dediler: “Edindi Allah bir çocuk”

 

(Kehf) 18:5

Yoktur onlara onun hakkında hiçbir bilgi; ve olmaz ataları için; büyüklenmiş bir kelime çıkar ağızlarından; ki söylerler onlar ancak bir yalan.

 

(Kehf) 18:6

Öyle ki belki sen onların peşlerinde çaresizlikten öldürensin kendi nefsini; ki asla iman47 etmezler bu söze; bir kederdir/pişmanlıktır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Kehf) 18:7

Doğrusu biz yaptık yeryüzü üzerindekini bir süs ona (yere); test etmemiz içindir onları; hangisi onların daha güzeldir yapıp etmede/amelde.

 


(Kehf) 18:8

Ve doğrusu biz mutlak yapıcılarız onun (yerin) üzerindekini kupkuru/verimsiz bir kara/yükselti.

 

(Kehf) 18:9

Yoksa (sen) ki kehf468 (mağara) ve rakîm469 (yazıt/rakam) yoldaşlarının ayetlerimizden237 bir acayip/şaşılan olduğunu mu sandın?

468Mağara yoldaşları. Zulümden kaçmak için Kahramanmaraş ilinin Afşin ilçesinde bulunan mağaraya MS 125 yılında giren 7 tek tanrıcı genç. Rakim yoldaşları tarafından 300 Güneş yılı 309 Ay yılı zaman yolculuğu yaptırılan bu gençler MS 425 yılında uyanmışlardır. 469Rakam yoldaşları. Evrenimizin bir üst boyutundaki hiperuzayda bulunan şerefli elçiler. Levh-i Mahfuzu yani holografik evren prensibi kapsamında evreni bir üst boyuttan saran, evrenin tüm 3D kuantum bilgilerini içeren 2D zarı/membranı kodlama/rakamlara yetkisi verilen şerefli melekler.

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  


(Kehf) 18:10

Sığındığı zaman gençler468 mağaraya; öyle ki dediler: “Rabbimiz4! Ver bize katından/indinden bir rahmet271; ve hazırla bize emrimizden/işimizden bir doğruluk61.

468Mağara yoldaşları. Zulümden kaçmak için Kahramanmaraş ilinin Afşin ilçesinde bulunan mağaraya MS 125 yılında giren 7 tek tanrıcı genç. Rakim yoldaşları tarafından 300 Güneş yılı 309 Ay yılı zaman yolculuğu yaptırılan bu gençler MS 425 yılında uyanmışlardır.

4Efendi, komuta eden.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

61Doğruluk/olgunluk.


(Kehf) 18:11

Öyle ki darp ettik/vurduk kulaklarına onların mağarada; bir dizi sayılı seneler.

 

(Kehf) 18:12

Sonra uyandırdık onları; bilindik etmemiz için iki gruptan hangisi daha hesaplayıcı onların kaldıkları zamanı.

 

(Kehf) 18:13

Biz; kıssa430 haline getirdik sana onların haberini gerçekle/hakla; doğrusu onlar Rablerine4 iman47 etmiş  gençlerdi; ve ziyade ettik/artırdık onlara hidayeti.

430Anlatı, öykü.

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Kehf) 18:14

Ve bağladık kalplerini; kıyam167 ettikleri zaman; ve öyle ki dediler: “Rabbimiz4; Rabbidir4 göklerin ve yerin; asla çağırmayız O'nun astından bir ilâh74; muhakkak ki söylemiş oluruz o zaman sınırı aşan (bir söz).

167İnsanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için beynin (bedenle veya bedensiz) ayaklanması/hareketlenmesi.

 

4Efendi, komuta eden.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.


(Kehf) 18:15

Şunlar kavmimizdir; edindiler O'nun (Allah'ın) astında ilâhlar74; apaçık bir delille/yetkiyle onlara gelmeleri gerekmez mi? Öyle ki kim daha zalimdir257 Allah'a karşı bir yalan iftira atan kimseden.

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Kehf) 18:16

Ve uzaklaştığınız zaman onlardan; ve Allah’ın haricinde kulluk ettiklerinden; öyleyse sığının mağaraya; yaysın sizlere Rabbiniz4 rahmetinden271; ve hazırlasın sizlere emrinizden/işinizden bir kolaylık/rahatlık/hoşluk.

4Efendi, komuta eden.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   


(Kehf) 18:17

Ve görürsün Güneş’i; doğduğu/yükseldiği zaman eğilir mağaralarından onların sağa doğru; ve battığı (Güneş) zaman makaslar/çaprazlar onları sola doğru; ve onlar içindedirler bir gedik/bir oyuk onun (mağaranın); işte bu; ayetlerindendir Allah'ın; kimi kılavuzlar doğru yola Allah, öyle ki o doğru yolu bulandır; ve kimi saptırır, öyle ki asla bulamazsın ona bir veli28; bir doğruyu bulan60.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

60Doğruluk/olgunluk sahibi.

 


(Kehf) 18:18

 

Ve sanırsın onlar uyanıklar; ve (oysa) onlar uykudadır; ve çeviririz onları sağlarına doğru ve sollarına doğru; ve köpekleri (ki) uzatmıştır iki ön ayağını kapı/giriş eşiğinde; eğer karşılaşıp baksaydın onlara; mutlak sırt çevirirdin onlardan; bir firar (la)/bir kaçış (la); ve mutlak dolardı içine onlardan bir korku/bir dehşet.

 

 

(Kehf) 18:19

Ve işte böyledir; uyandırdık onları sormaları için aralarında; dedi bir konuşan onlardan: “Ne kadar kaldınız?” Dediler: “Kaldık bir gün ya da günün bir parçası”; Dediler: “Rabb’iniz4 bilir kaldığınızı; öyleyse gönderin sizlerin birini varağınızla şu şehre; öyle ki baksın hangisi saf/temiz bir yiyecek; öyle ki, getirsin size bir rızık ondan; ve latif olsun/kibar-yumuşak davransın; ve sezdirmesin sizler hakkında birisine.”

4Efendi, komuta eden.


(Kehf) 18:20

Doğrusu, eğer onlar sizlerin farkına varırlarsa; recm ederler/taşlarlar sizleri ya da döndürürler kendi inançlarına/dinlerine; ve asla iflah olmazsınız/rahata kavuşmasınız o vakit; ebedî olarak.

 

(Kehf) 18:21

Ve işte böyledir; tökezlettik/düşürdük/rastlattık* onların üzerine; bilmeleri için ki Allah'ın vaadi haktır/gerçektir; ve doğrusu saat470; yoktur şüphe onda; münazara ettikleri zaman kendi aralarında onların işlerini; öyle ki dediler: “Bina edin onların üstüne bir bina; Rableri bilir onlar hakkında; onların işine galip gelmiş kimseler dedi: “Mutlaka yaparız onların üzerine bir mescit16**.”

 

470Kıyamet. Evrenin uzay zaman kumaşının karanlık enerjinin aşırı üflemesi sonucu yırtılması ve evrenin hızla şişirilen (Sur'a üfleme) bir balonun patlaması gibi parçalanması. Yırtıklar ışık hızında tüm evrene yayılacaktır. Parçalanan evren yerçekimi kuvvetiyle tekrar tekillik haline dönecektir.

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.

*Başka insanların gençlere rastlaması.

**Kilise.


(Kehf) 18:22

Diyecekler: "Üçtür, dördüncüleri onların köpekleridir"; ve derler: "Beştir, altıncıları onların köpekleridir"; bir taş atmadır gayba/bilinmeyene; ve derler: "Yedidir, ve sekizincileri onların köpekleridir*"; de ki: “Rabbim4 daha iyi bilir onların sayısını”; yoktur bilen onları, biraz dışında**; öyle ki münakaşa etme onlar hakkında; apaçık görünen/açık kanıtlı bir münakaşa dışında; ve kesin biçimde ifade etme onlar hakkında onlardan birine.

4Efendi, komuta eden.

*Bu ayete kadar 7 Allah kelimesi geçer. Gençlerin 7 kişi olduğunu şerefli Kur'an bizlere matematikle bildirir. Sekizincileri ise köpektir. Köpeğin kromozom sayısı olan 78 sayısını 7 ve 8 rakamlarıyla işaret edilmesi de büyük bir mucizedir. 

**Gençlerin gerçek sayısı olan 7 sayısına ilimde derinleşen az bir kimse ulaşacaktır. Matematik bizlere bildirmiştir.


(Kehf) 18:23

Ve deme bir şey için; şüphesiz ben yapıcıyım bunu yarın.

 

(Kehf) 18:24

Ancak eğer dilerse Allah; ve zikret/an Rabb’ini4 unuttuğun zaman; ve de ki: “Belki de kılavuzlar beni Rabb’im4 bundan daha yakın bir reşada61

 

4Efendi, komuta eden.

61Doğruluk/olgunluk.


(Kehf) 18:25

Ve kaldılar mağaralarında üç yüz sene; ve ziyade ettiler/artırdılar; dokuz.

 

(Kehf) 18:26

De ki: “Allah en iyi bilendir kaldıklarını onların; O'nadır gaybı62 göklerin ve yerin; en iyi görür onu; ve en iyi işitir; yoktur onlara O'nun astından hiçbir veli28; ve ortak etmez kendi hükmüne birini.”

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.


(Kehf) 18:27

Ve oku vahyolunanı603 sana; Rabb’inin4 kitabından; yoktur değiştirici O’nun kelimelerini416; ve asla bulamazsın O'nun astından bir sığınak.

603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

4Efendi, komuta eden.

416Buyruğu, emri, hükmü, kararı, 'ol' demesi.

(Kehf) 18:29
Ve de ki: "Hak/gerçek Rabbinizdendir4; öyle ki kim diledi; öyle ki iman47 etsin; ve kim diledi; öyle ki kâfirlik25 etsin; doğrusu biz hazırladık zalimlere257 bir ateş; sarmıştır onları onun* duman katmanı ; ve eğer yardım isterlerse yardım edilirler ağır metal akışkanı** gibi bir suyla (ki) kavurur/kızartır yüzleri; ne sefil bir içecek oldu; ve ne kötü bir refakat/dayanma/dinlenme yeri oldu.

4Efendi, komuta eden.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Ateşin.

**Demir veya bakır gibi ağır metallerin ağır şekilde akan sıvı hallerine benzer.


(Kehf) 18:50

Ve dediğimiz zaman meleklere48; secde70 edin Âdem'e50; öyle ki secde70 ettiler iblîs190 dışında; oldu (iblîs) cinden210; öyle ki fâsık oldu/saptı Rabbinin4 emrinden; öyle ki onu (iblisi) ve onun (iblisin) zürriyetini380 evliya212 mı edinirsiniz astımdan?; ve onlar sizlere düşmandır; ne perişan/sefil bir bedel/karşılık oldu zalimlere257.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

4Efendi, komuta eden.

380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Kehf) 18:51
Değilim şahit tutmuş/tanık etmiş onları yaratılışına* göklerin ve yerin; ve ne de yaratılışına* kendi nefislerinin201; ve olmuş değilim edinen dalalete128 düşenleri bir yardımcı**.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Yaratılışın hiçbir noktasında rol almadılar. Tanık bile olmadılar.


(Kehf) 18:83

Ve sual ederler/sorarlar sana Zülkarneyn hakkında; de ki: “Okuyacağım sizlere ondan bir hatırlatma”

 

(Kehf) 18:84

Doğrusu biz, güçlendirdik/kuvvetlendirdik onu yerde/yeryüzünde; ve verdik ona her bir şeyden bir sebep.

 

(Kehf) 18:85

Öyle ki, tabi oldu bir sebebe.

 

(Kehf) 18:86

Ta ki ulaştığı/vardığı zaman battığı yere Güneş’in; ve buldu onu (Güneş’i) uzaklaştı/çekip gitti/battı (Güneş) bir gözede/bir pınarda, bir çamur; ve buldu yanında onun (gözenin) bir kavim; dedik Ey Zülkarneyn! Ya ki azap edersin veya ki tutarsın onlara bir güzellik.

 

(Kehf) 18:87

Dedi: “Zulmetmiş kimseye gelince; öyle ki, yakında azap ederiz ona; sonra geri döndürülür Rabbine4; öyle ki, azap eder (Rabbi) ona bilinmeyen bir azapla.

4Efendi, komuta eden.


(Kehf) 18:88

Ve iman47 etmiş; ve sâlihât18 yapmış kimseye gelince; onadır güzel bir ceza63; ve diyeceğiz ona emrimizden kolayını.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

63Karşılık, hak edilen.

 


(Kehf) 18:89

Sonra, tabi oldu bir sebebe.

 

(Kehf) 18:90

Ta ki ulaştığı/vardığı zaman doğduğu yere Güneş’in; ve buldu onu (Güneş’i); doğdu (Güneş) üzerine bir kavim; asla yapmayız onlara onun (Güneş’in) astından bir örtü/bir siper.

 

(Kehf) 18:91

İşte böyledir; ve muhakkak kuşattık yanındakini onun; bir bilgi/bir ilim.

 

(Kehf) 18:92

Sonra tabi oldu bir sebebe.

 

(Kehf) 18:93

Ta ki ulaştığı/vardığı vakit arasına iki set; ve buldu ikisinin (iki seddin) astından bir kavim; olmazlar anlarlar bir söz.

 

(Kehf) 18:94

Dediler: “Ey Zülkarneyn! Doğrusu, Yacuc ve Macuc; fesatçılar/bozguncular yerde/yeryüzünde; öyleyse, yapar mıyız sana bir haraç, üzerine ki yaparsın bizim aramız ve onların arasına bir set?

 

(Kehf) 18:95

Dedi: “İçinde güçlendirdiği/kuvvetlendirdiği Rabbimin4, hayırlıdır; öyle ki yardım edin bana bir kuvvetle; yaparım sizin aranızla ve onlar arasına bir duvar/bir set/bir baraj.

4Efendi, komuta eden.


(Kehf) 18:96

 

Getirin bana demir kütleleri; ta ki seviyelendiği/eşitlendiği zaman iki kenar arası, dedi: “Üfleyin!” Ta ki yaptığı zaman onu (demiri) bir ateş, dedi: “Getirin bana; dökeyim üzerine onun (demirin) katran/zift”

 

 

(Kehf) 18:97

Öyle ki, değildi güç yetirenler ki aşarlar onu; ve değildi güç yetirenler ona; bir delişe.

 

(Kehf) 18:98

Dedi: “Bu, bir rahmettir271 Rabbimden4; öyle ki, geldiği zaman vaadi Rabbimin4; yaptı onu yerle bir/dümdüz; ve oldu vaadi Rabbimin4 bir hak/bir gerçek.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

4Efendi, komuta eden.


(Kehf) 18:99

Ve terk ettik bir kısmını onların o gün; dalgalanır bir kısım içinde; ve üflenir Sur’a64; öyle ki, bir araya getirdik onları; tümden.

 

64Borazan. Evrenimiz borazan şeklinde bir yapının yüzeyindedir. Borazan içine karanlık enerji üflenir. Bu üfleme evreni hızlanarak genişletir.


(Kehf) 18:100

Ve sunduk/gösterdik cehennemi o gün kâfirler25 için; bir sunuş/bir gösterme.

 

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Kehf) 18:101

Kimseler; oldu gözleri onların bir örtü içinde, zikrimden (Kur’an’ımdan); ve oldular güç yetiremeyenler bir işitmeye.

 

(Meryem) 19:7
Ey Zekeriyyâ! Doğrusu biz müjdeleriz sana bir gılmân412; ismi onun Yahyâ'dır; asla yapmadık ona önceden bir (aynı) isimli.
412Delikanlı. Oğlan.

(Meryem) 19:11

Öyle ki çıktı karşısına kavminin/toplumunun; mihraptan/özel alandan; öyle ki vahyetti/işaretle ilham etti onlara; ki tesbih31 edin sabah/ilk aydınlanma (-yla)/seher (-le) ve akşam/Güneş’in batması (-yla).

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.


(Meryem) 19:31

Ve yaptı (Allah) beni (İsa) bir mübarek/bereketlendirilmiş, her nerede olduysam; ve vasiyet etti bana salâtı5 ve zekâtı10; daim olduğum (sürece) hayatta.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 


(Meryem) 19:35

Olmuş değildir Allah'a ki edinir hiçbir çocuk; Subhân'dır7 O; kadere/karara bağladığı zaman bir emri; öyle ki ancak der ona: “Ol!”; öyle ki olur o.

 

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Meryem) 19:55

Ve oldu (İsmail); emreder ahalisine/halkına salâtı5 ve zekâtı10; ve oldu (İsmail) Rabbi4 indinde/katında razı olunan.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

4Efendi, komuta eden.


(Meryem) 19:58

İşte bunlar; kimselerdir (ki) nimet verdi Allah üzerlerine; nebilerden132; zürriyetinden Âdem’in50; ve Nûh’la birlikte taşıdığımız kimseden; ve zürriyetinden İbrahim’in ; ve İsrâîl’in (Yakûb'un); ve doğru yola kılavuzladığımız kimseden; ve seçtiğimiz (-den); okunduğu zaman onlara Rahmân'ın1 ayetleri; kapandılar secde12 edenler (olarak); ve ağlayanlar/göz yaşı dökenler (olarak).

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

1En yüce merhametli.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Meryem) 19:59

Öyle ki halife65 oldu onlardan sonra bir halef65; zayi ettiler/kaybettiler salâtı5; ve tabi oldular şehvetlerine; öyle ki yakında karşılaşırlar bir yanılmaya/yanlışa sapmaya.

65Sonrası gelen, halef.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Meryem) 19:65
Rabbidir4 göklerin162 ve yerin; ve ikisi arasındakinin; öyle ki kulluk46 et O’na; ve sabret51 kulluğuna46 O’nun*; bilir misin O’na bir (aynı) isimli49**?

4Efendi, komuta eden.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

*O'na kulluk etmek zorludur, sabır gerektirir, mücadele gerektirir, metanetli direnme gerektirir.

**İsim kelimesi Yüce Allah için kullanıldığında O'nun sıfatlarını işaret eder. O'nun sıfatlarına hiçbir şey sahip olamaz, benzeşemez.  


(Tâ-Hâ) 20:14

Doğrusu ben; benim Allah; yoktur ilah benim dışında; öyle ki kulluk46 et bana; ve dik/ayağa kaldır salâtı5; zikrim (Kur’an) için.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).


(Tâ-Hâ) 20:70

Öyle ki kapandı sihirbazlar secde12 edenler (olarak); dediler: “İman45 ettik Rabbine4 Harun'un ve Musa'nın.”

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

4Efendi, komuta eden.


(Tâ-Hâ) 20:115
Ve ant olsun ahit* yaptık Âdem'e önceden; öyle ki unuttu** ve asla bulmadık onda** bir azim.

*Misak, antlaşma.

**Âdem.


(Tâ-Hâ) 20:116
Ve dediğimiz zaman meleklere48 secde70 edin Âdem'e50; öyle ki secde70 ettiler; ancak iblîs190 reddetti/geri çevirdi.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 


(Tâ-Hâ) 20:117
Öyle ki dedik: "Ey Âdem50! Doğrusu bu* bir düşmandır sana ve eşine; öyle ki çıkarmasın ikinizi cennetten; öyle ki perişan/mutsuz olursun."

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

*İblîs.

(Tâ-Hâ) 20:118
Doğrusu sana* ki acıkmazsın orada**; ve çıplak olmazsın/kalmazsın.

*Âdem.

**Cennette.


(Tâ-Hâ) 20:119
Ve ki sen susamazsın orada* ve kavrulmazsın**.

*Cennet.

**Bir yıldızdan çıkan ışıma/ışık nedeniyle derinin yanması, kavrulması. Dünya için Güneş. Başka bir gezegen için kendi yıldızı.


(Tâ-Hâ) 20:120
Öyle ki vesvese verdi ona doğru şeytân; dedi (şeytân): "Ey Âdem! Kılavuz olayım mı sana ölümsüzlük ağacına karşı; ve bir mülke (ki) belalanmaz?256.

256Test, deneme amaçlı Yüce Allah katından gelen sıkıntı, felaket, bela, zor bir durum.

 

 

 


(Tâ-Hâ) 20:121
Öyle ki yedi ikisi ondan*; öyle ki ortaya çıkıp göründü ikisine kötülükleri**; ve hemen başladı ikisi ilmikleyip/bağlayıp örtmeye üstlerini cennet varağından/yaprağından; ve asi oldu Âdem50 Rabbine4; öyle ki saptı/şaşırdı.

50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Âdem ve eşi örneklemi üzerinden insanlığın başından geçen olaylar Kur'an'la hatırlatılmaktadır. Âdem ve eşinin başından geçen olayların tamamı tüm insanların başından geçmiş olaylardır. Yüce Allah'ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini öğrenebilen, fikir yürütebilen bir varlık olan Âdem ve eşi bir cennet evreninde rahat ve kolay şekilde yaşamaktaydı. İblîs'in cennet evrenine paralel olan başka bir evrenden fısıldamasıyla Yüce Allah'ın emrine karşı geldiler. Anında tövbe ettiler. Yüce Allah onların tövbelerini kabul etti. İblîs Âdem'e meydan okumaya devam etti. Âdem de kabul etti. Yüce Allah bu karşılıklı meydan okumanın gerçekleşmesine izin verdi. Âdem'i, eşini ve tüm insanları daha alçak olan şu an içinde bulunduğumuz evrene gönderdi. Aynı şekilde İblîs'i ve onun soyundan olan cinleri de paralel bir evrene yerleştirdi. Sınavın kuralı gereği olarak cinlerin insanların kalp ve beyindeki sinir hücrelerine kuantum seviyesinde kendi paralel evrenlerinden fısıldayabilme izni verildi. Tek yapabildikleri fısıldamaktır. Ne yazık ki insanların çoğu bu sınavı kaybetti. 

 

4Efendi, komuta eden.

*Ağaçtan.

**Cinsel organ bölgeleri.


(Tâ-Hâ) 20:122
Sonra seçti* onu** Rabbi4; öyle ki tevbe33 etti üzerine (Âdem’in); ve doğru yola kılavuzladı.

4Efendi, komuta eden.

33Dönmek, vazgeçmek.

*Bir resûl olarak.

**Âdem'i.


(Tâ-Hâ) 20:123
Dedi (Allah): "İnin ikiniz aşağıya oradan topluca*; bir kısmınız* bir kısma* bir düşman (olarak); öyle ki ne zaman geldi sizlere* benden bir doğru yola kılavuz**; öyle ki kim tabi oldu doğru yola kılavuzuma**; öyle ki dalalete128 düşmez; ve perişan/mutsuz olmaz."

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Muhatap tüm insanlar olmuştur.  

**Kutsal kitaplar. Sadece kutsal kitaplar.


(Tâ-Hâ) 20:124
Ve kim yüz çevirdi/kaçındı zikrimden78*; öyle ki doğrusu onadır dar/zor/zayıf/sefil bir yaşam; ve haşrederiz556 onu kıyamet günü148 âmâ (olarak).

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

556Toplamak, bir araya getirmek.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

*Sadece kutsal kitaplar demeyip onlardan yüz çevirenler.

(Tâ-Hâ) 20:130

Öyle ki sabret51 üzerine ne derler onlar; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; Güneş’in doğuşu öncesi; ve batışı öncesi onun; ve gece171 vakitlerinden; öyle ki tesbih31 et; ve taraflarında/etrafında gündüzün170; belki sen razı olursun.

 

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.


(Tâ-Hâ) 20:132

Ve emret ahaline/halkına salâtı5; ve bağlan sabırla51 ona (salâta); sormayız sana bir rızık; biz rızıklandırırız seni; ve akıbet/son takvalılaradır21.

 

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Enbiyâ) 21:10

Ant olsun indirdik sizlere bir kitap (Kur’an); içindedir onun bir zikir/hatırlatma sizlere; öyleyse akletmez562 misiniz?

562İslâm akıl dini değil nakil dinidir diyenlerin vay haline. Yaratılış özelliğimiz olan beyni çalıştırmak, doğruyu yanlıştan ayırmak için beyin hücrelerini bir bilgisayar işlemcisi gibi çalıştırmak, kullanmak. Her şeyi mantık süzgecinden geçirmek. Beynin onayına sunmak. Fikir yürütmek.

(Enbiyâ) 21:20

Tesbih57 ederler gece171 ve gündüz170; gevşemezler/dinmezler.

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.


(Enbiyâ) 21:22

Eğer olsaydı ikisinde ilahlar Allah'ın dışında mutlak fesada/kargaşaya uğrardı o ikisi; öyle ki Subhân'dır7 Allah; arşın66 Rabbidir4; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

66Taht/kürsü. Yüce Allah'ın belirli sıfatlarının tecelli etmesiyle oluşmuş olan, çoklu boyutlara sahip bir kürsü, bir platform. Bu kürsü içinde evrenler yaratılmaktadır. Şu an içinde bulunduğumuz evrenimiz de bu kürsünün içindedir. Yargılamanın yapılacağı ahiret evreni, cennet evrenleri ve cehennem evreni yine bu kürsü içinde yaratılacaktır. 

4Efendi, komuta eden.


(Enbiyâ) 21:30
Görmezler mi kâfirlik25 etmiş kimseler ki gökler162 ve yer olmuştu bir bitişik/yapışık387; öyle ki ayırdık* o ikisini; ve yaptık sudan her bir canlı şeyi387; öyle ki iman47 etmezler mi?

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

387Bir şeyin parçalarını birleştirerek onarmak, bitiştirmek, yapıştırmak anlamındır. Göklerin ve yerin bir zamanlar bitişik olduğunun işaret edilmesi büyük patlamaya işarettir.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

Bitişik olan yani tekillik ('singularity') halinde olan gökler ve yer 13.8 milyar yıl önce büyük patlamayla ayrıldı. Boyutlar oluştu. Tek bir kuvvet ayrılarak 4 temel kuvveti oluşturdu. 

(Enbiyâ) 21:31

Ve yaptık yerde/yeryüzünde revâsiye146; ki sarsar (yer) onları (insanları); ve yaptık orada (yerde) geçitler; yollar; belki onlar doğru yola kılavuzlanırlar.

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 


(Enbiyâ) 21:34
Ve yapmış değiliz bir beşere432 senden önce ölümsüzlük185; öyle ki eğer (sen) ölsen*; öyle ki onlar ölümsüzler185 mi?
432İnsanoğlu.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

*Eğer geçişi önemlidir. 'Öldün, yada ölürsün' şeklinde gelmemiştir; 'eğer ölürsen' şeklinde gelmiştir. Yüce Allah yolunda katledilenler ölü değillerdir. Rableri katında rızıklandırılırlar. Cennete giren insanların ilk ölüm haricinde ölüm tatmadıkları bildirildiğine göre resûllerin ve müminlerin de Yüce Allah yolunda katledilenler gibi ölü olmadıkları anlaşılır. Rableri katında rızıklandırılırlar. 2:154, 3:169 ve 44:56 ayetlerine bakınız.    

(Enbiyâ) 21:73

Ve yaptık onları emirler/liderler; doğru yola kılavuzlarlar emrimizle; ve vahyettik603 onlara faaliyet yapmayı; hayırlar/iyilikler; ve ikame572 edenler salâtı5; ve verenler zekâtı10; ve oldular bize kulluk46 edenler.

603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Enbiyâ) 21:79

 

Öyle ki, kavrattık onu Süleyman'a; ve her birine verdik bir hüküm67; ve bir bilgi; ve boyun eğdirdik Davut'la birlikte dağları; tesbih57 ederler; ve kuşu; ve olduk yapanlar.

 

67Yargı, karar, değer.

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 


(Enbiyâ) 21:87

Ve sahibi NuN*; gittiği zaman kızgın; öyle ki zannetti ki asla güç yetirmeyiz ona; o durumda nida etti karanlıklar içinde ki: “Yoktur ilah senin dışında; Subhân'sın7 sen; doğrusu ben oldum zalimlerden.”

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

*İki N harfi sahibi. Yunus peygamber işaret edilmiştir.

(Hac) 22:17

Doğrusu iman47 etmiş kimseler; ve yahudileşmiş267 kimseler; ve Sâbiîler266; ve Nasârâlılar268; ve Mecûsiler270; ve kimseler (ki) ortak koştular/şirke girdiler71; doğrusu Allah ayırır* arasını onların kıyamet günü148; doğrusu Allah her bir şey üzerine şahittir/tanıktır.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

267Sadece Tevrat'a tabi olmuş. Tek tanrıcı. Şirke girmemiş. Talmud kitaplarına uyarak sapmamış, müşrik olmamış. Günümüzdeki Yahudilerle uzaktan yakında ilgisi yoktur.

266II. Kiros (Zülkarneyn) zamanında Babil Sürgününden Kudüs’e geri dönmeyen Yahudi kabilelerden çoğalanlar (MÖ 538). Zülkarneyn’in etkisiyle Yahudilik dinini terk edip tek tanrıcı Zerdüştlük dinine dönen kimseler. Kelimenin kök anlamı (صبا) ‘dönmek’ demektir. Dinden dönen kimseleri işaret etmek için kullanılır.

268Sadece İncil'e tabi olmuş Hristiyanlar. Nasârâ'da doğmuş bir elçinin getirdiği kitaba tabi olmuş. İncil sonrası insanların elleriyle yazdıkları masal kitaplarına uyarak sapmamış. Günümüzdeki Hristiyanlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur.

270Zerdüşler. Bir peygamber olan II. Kiros'ın yani Zülkarneyn'in öğretisine tabi olanlar.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre. 

*Yüce Allah ortak koşarak Yüce Allah'a iman etmiş kimseleri diğerlerinden direkt olarak ayırır. Bu kimseler cehenneme girdirilir.

Not: 2:62, 5:6922:17 ayetleri cennetlere girmenin minimum/asgari/en az şartlarını bildirmektedir. 22:17 ayetinde ayrıca cehenneme girmemenin yolu olan şirke günahına bir vurgu vardır.  


(Hac) 22:18

Görmez misin? Ki Allah'a; secde70 eder O'na, kimse göklerdeki ve kimse yerdeki; ve Güneş; ve Ay; ve yıldızlar; ve dağlar; ve ağaç92; ve hareketli canlılar; ve insanlardan çoğu; ve çoğu (insan) hak etti üzerine azabı; ve kimse (ki) aşağılar Allah; öyle ki olmaz ona hiçbir değer veren; doğrusu Allah yapar dilediğini.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

92Ağaç dalları gibi dallanmış budaklanmış. Kozmik ağ. Karalık maddenin galaksileri/maddeleri belirli bir şekilde dizmesiyle oluşan yapı.  

*Kozmik ağ. Dallanmış budaklanmış galaksiler sistemi.

(Hac) 22:26

Ve saptadığımız/tespit ettiğimiz zaman İbrahim'e beytin32 mekanını/yerini; ki şirk koşma71 benimle bir şey; ve temizle beytimi32*; etrafta dolaşanlar için; ve dikelmişler/ayağa kalkmışlar/doğrulmuşlar (için); ve rükû11 edenler (için); secde12 edenler (için).

32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.  

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

*Kimseye ait olmayan, topluma ait olan.  


(Hac) 22:35

Kimseler; anıldığı zaman Allah korkar kalpleri; ve sabredenler51 kendileri üzerine isabet edene; ve ikame edenler salâtı5; ve rızıklandırdığımızdan onları infak6 ederler.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(Hac) 22:40

Kimseler; çıkarıldılar diyarlarından haksız yere; sadece ki derler: “Rabbimiz4 Allah'tır”; fakat olmasaydı defetmesi Allah'ın insanların bir kısmını onların bir kısmıyla; mutlak yıkılırdı manastırlar; ve kiliseler; ve salâtlar23; ve mescitler16; anılır orada Allah'ın ismi çokça; ve mutlak yardım eder Allah O’na (Allah’a) yardım eden kimseye; doğrusu Allah mutlak Kaviyy'dir72; Azîz'dir37.

 

4Efendi, komuta eden.

23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul. 

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.

72Kuvvetli.

37Güç yetiren.

 


(Hac) 22:41

Kimseler; eğer güçlendirsek/sağlam şekilde yerleştirsek yerde/yeryüzünde; ikame572 ederlerdi salâtı5; ve verirlerdi zekâtı10; ve emrederlerdi marufla291; ve engellerlerdi/yasaklarlardı münkeri82; ve Allah'adır akıbeti emirlerin/işlerin.

 

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

291Evrensel kabuller, evrenin işleyişine uygun davranışlar, normlar.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  


(Hac) 22:77

Ey iman47 etmiş kimseler! Ve rükû11 edin; ve secde12 edin; ve kulluk edin46 Rabbinize4; ve hayır/iyilik faaliyetinde bulunun; belki de sizler felaha326 kavuşursunuz.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

4Efendi, komuta eden.

326Kurtuluş, başarı.

(Hac) 22:78

Ve mücadele edin Allah uğrunda, gerçek/hak mücadelesi (-yle) onun; O seçti sizi; ve yapmış değildir üzerinize dinde hiçbir güçlük/zorluk; babanız İbrâhîm'in inanç öğretisi; O (Allah) önceden isimlendirdi sizi, müslim45; ve bunda, olması için resûlün418 üzerinize bir tanık/bir şahit; ve olmanız için sizin tanıklar/şahitler insanlar üzerine; öyleyse ikame572 edin utun salâtı5 ve verin zekâtı10; ve sarılın Allah'a; O'dur mevlânız68. Öyle ki bir muhteşem mevlâ68; ve bir muhteşem nasîr69.

 

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

68Sahip

 

 

69Yardımcı, destekçi, arka çıkan, imdada koşan.

 

 


(Mü'minûn) 23:2

Kimseler; onlar salâtlarında23 haşyetlilerdir53.

 

23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul. 

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 


(Mü'minûn) 23:9

Ve kimseler; onlar kendi salâtlarını23 korurlar.

23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul. 


(Mü'minûn) 23:28
Öyle ki seviyelendiğin* zaman sen ve senin yanındaki kimse gemi üzerine; öyle ki de ki: "Hamd3 Allah’adır; o ki kurtardı bizleri zalim kavimden."

3En yüce övgü/methetme.

*Bindiğin zaman.


(Mü'minûn) 23:29
Ve de ki: "Rabbim!4 İndir beni bir mübarek139 inişe; ve sensin hayırlısı indirenlerin."

4Efendi, komuta eden.

139Bereketli, uğurlu.


(Mü'minûn) 23:91

Edinmiş değildir Allah hiçbir çocuk; ve olmuş değildir O'nunla birlikte hiçbir ilâh74; o zaman; mutlak götürürdü/ilerletirdi her bir ilâh74 yarattığını; ve mutlak yücelirdi/üstünleşirdi bir kısmı onların bir kısım üzerine; Subhân'dır7 Allah; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Nûr) 24:36

Evlerdedir (kandil); izin verdi Allah ki yükseltilir ve anılır/hatırlanır orada (kandilde) O’nun (Allah’ın) ismi49; tesbih31 eder (evdeki kimse) O'nu (Allah'ı) orada (kandilde); gün doğumu sonrası; ve gün batımı öncesi.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.


(Nûr) 24:37

Adamlar (ki); oyalamaz onları ticaret; ve de alışveriş; zikrinden Allah'ın; ve ikame572 edenlerdir salâtı5; ve verenlerdir zekâtı10; korkarlar bir günden; ters döner onda kalpler; ve gözler.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 


(Nûr) 24:40

Ya da karanlıklar gibi; muazzam derin bir denizdeki*; kaplar onu (denizi) bir dalga; üstünden onun (dalganın) bir dalga; üstünden onun (denizin) bir bulut; karanlıklar; bir kısmı onun (karanlığın) bir kısmın üstünde; çıkardığı zaman (o kimse) elini asla yakın bile olmaz görür onu (elini); ve kimse (ki) asla yapmaz Allah ona bir nur; öyle ki olmaz ona hiçbir nur.

*Okyanus.

(Nûr) 24:41

Görmez misin? Doğrusu Allah'ı; tesbih57 eder O’nu, göklerdeki162 ve yerdeki/yeryüzündeki kimse; ve kuş164; saflar halinde; her biri muhakkak ki bildi kendi salâtını75; ve tesbihini57; ve Allah bilendir onların yaptıklarını.

 

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

164Saflar halinde uçan kuş. Göçmen kuşlar. Kendilerine bahşedilen jeomanyetik GPS sistemini takip ederek yılda iki kez göç etmeleri salâtlarıdır. 

75Bir göçmen kuşun kendisine verilen jeomanyetik GPS sistemini kullanarak bir hedefe doğru (göç) zihnen ve bedenen uçması.

 


(Nûr) 24:46

 

Ant olsun indirdik ayetler; apaçık beyanlılar226; ve Allah kılavuzlar dilediği kimseyi dosdoğru bir yola.

 

 

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 


(Nûr) 24:56

Ve ikame572 edin salâtı5; ve verin zekâtı10; ve itaat edin resûle76; belki sizler merhamet edilirsiniz.

 

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 


(Nûr) 24:58

Ey iman47 etmiş kimseler! İzin istesin sizlerden kimseler; malik oldu sağ elleriniz77; ve kimseler; asla ulaşmayanlar erginliğe sizlerden; üç vakitlerde; fecir55 salâtı5 öncesinde; ve öğlende elbiselerinizi bir kenara bıraktığınız zaman; ve sonrasında akşam56 salâtı5; üçtür avret/edep (zamanı) sizlere; yoktur sizlere; ve yoktur onlara bir günah bunlardan sonra; bir kısmınızın bir kısım üzerine dolaşmaları; işte böyledir; beyan226 eder Allah sizlere ayetleri; ve Allah Alîm'dir8; Hakîm'dir9.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; bir savaş nedeniyle mülteci konumuna düşmüş evsiz kadın ve erkeklerin bir kamu yönetimi aracılığıyla belirli kişilerin kısmî kontrolüne bir sözleşmeyle/antlaşmayla verilmesi. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar. 

 

55Şafak/tanyeri/seher.

 

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

56Güneş'in batmasıyla başlar. Gecenin tam kararmasıyla biter.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

8Bilen.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Furkan) 25:27

Ve o gün ısırır zalim iki elini; der: “Ah! Keşke edinseydim resûlle418 birlikte bir yol.”

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

(Furkan) 25:28

"Vah bana! Keşke asla tutmasaydım falanı/filanı bir dost."

 

(Furkan) 25:29

"Muhakkak ki saptırdı beni zikirden78; sonrası geldiği zaman bana o (zikir); ve oldu şeytân29 insan için bir yüzüstü bırakan."

 

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Furkan) 25:30

Ve dedi resûl418: “Ey Rabbim4! Doğrusu benim kavmim; tuttular bu Kur'an'ı bir terk edilmiş."

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

4Efendi, komuta eden.


(Furkan) 25:37
Ve Nûh kavmi; ne zaman ki yalanladılar resûlleri; öyle ki boğduk onları; ve yaptık onları insanlara bir ayet; ve hazırladık zalimlere elim/acıklı bir azap
 

(Furkan) 25:53
Ve O ki saldı iki bol suyu236; bu tatlı, lezzetli*; ve bu tuzlu, acı**; ve yaptı ikisinin arasına bir engel/berzah; ve yasaklanmış-menedilmiş bir bariyer.

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 

*Tatlı su; nehirler, göller.

**Tuzlu su; denizler.


(Furkan) 25:58

Ve tevekkül79 et diri olana; ki ölmez; ve tesbih31 et hamd3 ile O’nu; ve kâfidir/yeterlidir (Allah) ona (elçisine); kullarının günahların(-dan) haberdar (olmasıyla).

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

3En yüce övgü/methetme.


(Furkan) 25:60

Ve denildiği zaman onlara; secde12 edin Rahmân'a1; derler: “Ve nedir Rahmân1? Secde12 eder miyiz (hiç) senin emrettiğine bize”; ve ziyade eder/artırır (denilen) onlara nefreti.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

1En yüce merhametli.


(Furkan) 25:64

Kimseler; olurlar gece171 Rablerine4; secde12 edenler ve dikelenler/ayağa kalkanlar.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

4Efendi, komuta eden.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Furkan) 25:77

De ki: “Önem verir/mühimser değildir sizleri Rabbim4; şayet olmasaydı duanız80; öyle ki muhakkak yalanladınız; öyle ki yakında olur bir lüzum/bir gereklilik."

4Efendi, komuta eden.

80Çağırma.


(Şuarâ) 26:46

Öyle ki kapandılar sihirbazlar secde12 edenler (olarak).

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Şuarâ) 26:106
Dediği zaman onlara kardeşleri Nûh: "Takvalı21 olmaz mısınız?"

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Şuarâ) 26:107
"Doğrusu ben sizlere emin bir resûlüm418."
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

(Şuarâ) 26:108
"Öyle ki takvalı21 olun Allah’a; ve itaat573 edin bana."

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

57371:3, 26:108 ve 26:110 ayetlerinde Nûh peygambere de itaat edilmesi emredilmiştir. Resûle itaat etmek Yücü Allah'ın ayetlerini içeren kutsal kitaplara ya da taş yazıtlara itaat etmektir.


(Şuarâ) 26:109
"Ve sual eder/sorar değilim sizlere ona* karşı hiçbir ecir/ücret ki ecrim/ücretim ancak alemlerin Rabbine karşıdır."
*Yüce Allah'ın risâletini tebliğ etmeye. 

(Şuarâ) 26:110
"Öyle ki takvalı21 olun Allah’a; ve itaat573 edin bana."

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

57371:3, 26:108 ve 26:110 ayetlerinde Nûh peygambere de itaat edilmesi emredilmiştir. Resûle itaat etmek Yücü Allah'ın ayetlerini içeren kutsal kitaplara ya da taş yazıtlara itaat etmektir.


(Şuarâ) 26:111
Dediler: "İman47 eder miyiz sana? Ve tabi olur sana reziller"

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Şuarâ) 26:112
Dedi (Nûh): "Ve nedir (ki) benim ilmim yapar olduklarına."
 

(Şuarâ) 26:113
"Doğrusu hesapları onların ancak Rabbime4 karşıdır; şayet farkına varırsanız."

4Efendi, komuta eden.


(Şuarâ) 26:114
"Ve ben müminleri27 kovan/uzaklaştıran değilim."

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Şuarâ) 26:115
"Ki ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
 

(Şuarâ) 26:116
Dediler: "Eğer asla vazgeçmezsen ey Nûh; muhakkak olursun taşlananlardan."
 

(Şuarâ) 26:117
Dedi (Nûh): "Rabbim!4 Doğrusu kavmim yalanladı beni."

4Efendi, komuta eden.


(Şuarâ) 26:118
Aç/arala benim aramla ve onların arasını bir açış (-la)/bir aralama (-yla); ve kurtar beni ve benimle birlikte (olan) müminlerden27 kimseyi.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


(Şuarâ) 26:119
Öyle ki kurtardık onu (Nûh'u) ve onunla (Nûh'a) birlikte (olan) kimseleri yüklü gemide.
 

(Şuarâ) 26:218

(Allah) ki görür seni; dikeldiğin/ayağa kalktığın zaman.

 

(Şuarâ) 26:219

Ve çevirmelerini (yüzünü göğe); secde12 edenler içinde.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Neml) 27:3

Kimseler (ki) ikame572 ederler salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve onlar; ahirete onlar; kesinleşirler/emin olurlar.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 


(Neml) 27:17

Ve haşredildi/bir araya getirildi Süleyman için orduları onun (Süleyman’ın); cinden91 ve insandan; ve kuş (da); öyle ki onlar sevk edilirler.

 

91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;

  • Bir yerleşim yerinde yaşayan insanların/halkın daha önce görmediği, o kimselere gizli kalmış, örtülü kalmış yabancı kimseler/insanlar için kullanılır. Kur'an dinlemek için Muhammed peygambere gelen yabancı insanlar ve Süleyman peygamberin ordusunda görev yapan yabancı insanlar.  
  • İblîs ve onun soyu olan varlıklar da cin olarak işaret edilir. Görünür, elle tutulur olan maddeden/atomlardan yaratılmadıkları için Rabbimiz onları da cin kelimesiyle işaret etmektedir.  

(Neml) 27:24

Ve buldum onu (Sebe melikesini) ve kavmini/toplumunu; secde12 ederler Güneş’e, Allah'ın astından; ve süslemiş onlara şeytân29 amellerini-eylemlerini; ve onları engelleyip saptırmış yoldan; böylece onlar doğru yola kılavuzlanmazlar.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 


(Neml) 27:25

Secde12 etmezler mi Allah’a? Ki çıkarır gizliyi/saklıyı göklerde ve yerde; ve bilir gizlediklerini/sakladıklarını; ve açığa vurduklarını.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Neml) 27:39

91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;

  • Bir yerleşim yerinde yaşayan insanların/halkın daha önce görmediği, o kimselere gizli kalmış, örtülü kalmış yabancı kimseler/insanlar için kullanılır. Kur'an dinlemek için Muhammed peygambere gelen yabancı insanlar ve Süleyman peygamberin ordusunda görev yapan yabancı insanlar.  
  • İblîs ve onun soyu olan varlıklar da cin olarak işaret edilir. Görünür, elle tutulur olan maddeden/atomlardan yaratılmadıkları için Rabbimiz onları da cin kelimesiyle işaret etmektedir.  

(Neml) 27:61

Yada kimdir; yaptı yeri/yeryüzünü bir kararlı/sakin/dingin; ve yaptı yarığında/açıklığında onun (yerin) nehirler; ve yaptı ona (yere) revâsiye146; ve yaptı bir perde/bariyer/haciz iki bol su236 arasına; bir ilâh74 mı Allah’la birlikte? Evet! Çokları onların bilmezler.

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.


(Neml) 27:86

Görmezler mi? Ki biz yaptık geceyi171 sükûnet bulmaları için onda (gecede); ve görüş sağlayan gündüzü170; doğrusu bundadır mutlak ayetler bir kavim/toplum için; iman47 ederler.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Neml) 27:88

Ve görürsün dağları; sanırsın o durağan/sebatlı; ve o yürür/dolaşır yürümesi/dolaşması (gibi) bulutun; üretimidir Allah'ın ki mükemmelleştirdi her bir şeyi; doğrusu O haberdardır ne yaparsınız.

 

(Neml) 27:93
Ve de ki: "Hamd3 Allah’adır; gösterecek sizlere ayetlerini237 öyle ki tanırsınız/bilirsiniz onu (ayeti); ve senin Rabbin4 gafil* değildir yaptıklarınıza.

3En yüce övgü/methetme.

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

4Efendi, komuta eden.

*Aymaz.

(Kasas) 28:73

Ve rahmetinden271; yaptı sizlere geceyi171 ve gündüzü170; sükûnet bulmanız için onda (gecede); ve aramanız için O'nun lütfundan; ve belki onlar şükrederler43.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(Ankebût) 29:14
Ve ant olsun gönderdik Nûh'u kavmine; öyle ki kaldı onların içinde bir bin sene; dışındadır bir elli yıl; öyle ki tuttu onları tufan; ve onlardır zalimler257.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Ankebût) 29:15
Öyle ki kurtardık onu (Nûh'u) ve gemi/tekne ashâbını194; ve yaptık onu* alemlere bir ayet287 .

194Yoldaş; aynı yolda/amaçta yol alanlar, aynı mekanda ve zamanda kaderleri ortak olanlar. 

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.

*Dişil zamir gemiye/tekneye gider.


(Ankebût) 29:45

Oku vahyedileni603 sana kitaptan; ve ikame572 et salâtı5; doğrusu salât5 engeller/meneder fahşâttan81; ve münkerden82; ve mutlak ki zikri78 Allah'ı en büyüktür; ve Allah bilir ürettiklerinizi.

 

603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

81Vahşetten/fuhuştan/ahlaksızlıktan.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.


(Ankebût) 29:50
Ve dediler: "İndirilmeli değil miydi ona ayetler237 Rabbinden"; de ki: "Ayetler237 ancak Allah'ın indindendir/katındandır; ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  


(Ankebût) 29:51
Kâfi gelmez mi asla onlara ki biz indirdik sana kitabı (Kur'an'ı) (ki) okunur üzerlerine; doğrusu bundadır mutlak bir rahmet271 ve zikir/hatırlatma iman47 eden bir kavim/toplum için.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.


(Ankebût) 29:57

Her bir nefis201 tadıcıdır ölümü; sonra bize döndürülürsünüz.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Ankebût) 29:58

Ve kimseler; iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18; mutlak yerleştiririz onları cennetten yüksek alanlara; akar altlarından nehirler; ölümsüzler185 orada (cennette); ne muhteşemdir ecri/karşılığı (bunu) yapanların.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 


(Rûm) 30:17

Öyle ki Subhân'dır7 Allah; akşama girdiğiniz zaman; ve sabaha girdiğiniz zaman.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Rûm) 30:31

Dönenler (olun) O'na (Allah'a); ve takvalı21 olun O'na ; ve ikame572 edin salâtı5; ve olmayın müşriklerden36.

 

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

 


(Rûm) 30:40

Allah ki yarattı sizleri; sonra rızıklandırdı sizleri; sonra öldürür sizleri; sonra diriltir sizleri; var mı şirk koştuklarınızdan71 kimse; yapar bunlardan bir şeyden? Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu (Allah) şirk koştuklarından71.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Lokman) 31:4

Kimseler; ikame572 ederler salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve onlar; ahirete onlar; kesinleşirler/emin olurlar.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 


(Lokman) 31:10

Yarattı (Allah) gökleri; olmadan kendisini gördüğünüz bir destek/direk; ve attı yere/yeryüzüne revâsiye146; ki sarsar (yer) sizleri; ve yaydı orada (yerde) her bir canlıdan/debelenenden; ve indirdik gökten bir su; ve bitirdik orada (yerde) her bir çiftten; cömert.

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 


(Lokman) 31:12
Ve ant olsun verdik Lokmân'a571 hikmet382 ki şükretsin43 Allah'a; ve kim şükreder43 öyle ki ancak şükreder43 kendi nefsi201 için; ve kim kâfirlik25 eder öyle ki doğrusu Allah Ganiyy’dir106; Hamîd’dir107.

382Kur'an'ın içerdiği hikmete sahip olmak. Kur'an'ın hikmeti. Hikmetli Kur'an'ın içerdiği hükümlerle hikmetlenmek.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

106Zengin.

107En yüce övgüye/methedilmeye değer.


(Lokman) 31:13
Ve dediği zaman Lokmân oğluna; ve o vaaz ediyordu ona; "Ey oğlum! Asla şirk71 koşma Allah'a; doğrusu şirk71 mutlak büyük bir zulümdür257.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Lokman) 31:16
Ey oğlum! Doğrusu o eğer olsa hardaldan bir tane ağırlığında; öyle ki olsa içinde bir kaya; ya da göklerde162; ya da yerde; getirir onu Allah; doğrusu Allah Latîf’tir40; Habîr’dir466.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

40Kibar, ince, yumuşak.

466Haberdar.

(Lokman) 31:17

Ey oğlum! İkame572 et salâtı5; ve emret marûfla73; ve engelle/yasakla münkerden82; ve sabret51 sana isabet eden üzerine; doğrusu bu azimden* emirlerdir/işlerdir.

 

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

73Evrensel kabuller/normlar.

82İğrençleştirilmiş, çirkinleştirilmiş. Pasif gelen bir kelimedir. Evrenin kabullerini yani işleyişini bozan uygulamalar mutlak ki çirkinlikle ve iğrençlikle sona erer.  

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

*Engelleri aşma kararlılığından.

(Lokman) 31:18
Ve çevirme yanağını insanlara; ve yürüme yerde bir böbür/kibir (-le); doğrusu Allah sevmez her bir tepeden bakanı; gururlananı/onurlananı.
 

(Lokman) 31:19
Ve kısıtlı/ölçülü ol yürüyüşünde; ve kıs/alçalt sesinden; doğrusu seslerin daha çirkini/onaylanmayanı mutlak eşeklerin sesidir.
 

(Secde) 32:13

Ve eğer dileseydik mutlak verirdik her bir nefse201, doğru yola kılavuzunu onun (nefsin); fakat hak oldu kelam/söz benden; mutlak doldururum cehennemi cinden ve insanlardan topluca.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Secde) 32:15

Ancak ayetlerimize iman47 eden kimseler; (Kur’an) hatırlatıldığı zaman onlara onunla (ayetle); kapandılar secde12 edenler (olarak); ve tesbih31 ettiler hamd3 ile Rablerini4; ve onlar büyüklenmezler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.


(Ahzâb) 33:21

Ant olsun; oldu sizlere Allah'ın resûlünde418 güzel bir örnek/bir rol model; kimse için; oldu ümit eder/arzular Allah'ı ve ahiret gününü; ve andı Allah'ı çokça.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

(Ahzâb) 33:33

Ve vakarlı olun/oturaklı olun (kadınlar) evlerinizde; ve cazibe sergilemeyin (kadınlar) ilk cahiliye cazibe sergilemesi (gibi); ve ikame edin (kadınlar) salâtı5; ve verin (kadınlar) zekâtı10; ve itaat edin (kadınlar) Allah'a ve resûlüne76; ancak arzu eder Allah gidermek sizlerden pisliği; beyt/ev32 ahalisi! Ve temizler sizleri bir temizlik (-le).

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 

32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.  


(Ahzâb) 33:42

Ve tesbih31 edin O'nu (Allah’ı) sabah/ilk aydınlanma (-yla)/seher (-le); ve gün batımı öncesi.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.


(Ahzâb) 33:43

O (Allah) ki salât22 eder sizlere; ve melekleri (de) onun; çıkarmak için sizleri karanlıklardan aydınlığa/nura; ve oldu O (Allah) müminlere27 bir Rahîm2.

 

22Yüce Allah’ın kulunu gözünün önünden ayırmaması (52:48); hemen arkasından gözetlemesi/takip etmesi; koruması, kollaması, ilgisiz kalmaması. Yüce Allah’ın kuluna cevap vermesi, değer vermesi.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Ahzâb) 33:56

Doğrusu Allah ve melekleri onun salât22 ederler nebiye132; ey iman etmiş kimseler; salât83 edin ona; ve teslim olun bir teslim (-le).

 

22Yüce Allah’ın kulunu gözünün önünden ayırmaması (52:48); hemen arkasından gözetlemesi/takip etmesi; koruması, kollaması, ilgisiz kalmaması. Yüce Allah’ın kuluna cevap vermesi, değer vermesi.

132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.

83Hedeflenen bir şeye yüz çevirmeme, ilgisiz kalmama, kale alma, umursama, kayıtsız kalmama, mühimseme, tepkisiz kalmayarak salât edilen şeyi bir hedef belirleyip onu takip etmek, üzerine titreme.

 


(Ahzâb) 33:72
Doğrusu biz arz ettik* emaneti617 göklere162 ve yere ve dağlara; öyle ki reddettiler ki yüklenirler onu**; ve endişelendiler/korktular ondan**; ve yüklendi onu** insan; doğrusu o oldu bir zalim257; bir cahil489.

617Yüce Allah ile yapılan misakın/antlaşmanın kurallarına uyma sorumluluğu. Sadece Yüce Allah'ı Rab edinmek. İblîs'e tabi olmamak. Zor bir sınava girip sınavın şartlarına uyacağının garantisini vermek.

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

489Bilgisiz, bihaber, bilinçsizlik, farkındalığı olmayan.

*Sunduk.

**Emaneti, emanetten.

 


(Sebe') 34:14

Öyle ki ne zaman tamamladık ona (Süleyman’a) ölümü; göstermiş değildi onlara ölümünü (Süleyman’ın); değneğini/bastonunu (Süleyman’ın) yiyen bir yer/yeryüzü canlısı dışında; öyle ki ne zaman yere kapandı (Süleyman); beyan226 cinne91; ki eğer olsalardı bilirler bilinmeyeni/görünmeyeni/gaybı; kalır değillerdi alçaltıcı/yıkıcı azapta.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;

  • Bir yerleşim yerinde yaşayan insanların/halkın daha önce görmediği, o kimselere gizli kalmış, örtülü kalmış yabancı kimseler/insanlar için kullanılır. Kur'an dinlemek için Muhammed peygambere gelen yabancı insanlar ve Süleyman peygamberin ordusunda görev yapan yabancı insanlar.  
  • İblîs ve onun soyu olan varlıklar da cin olarak işaret edilir. Görünür, elle tutulur olan maddeden/atomlardan yaratılmadıkları için Rabbimiz onları da cin kelimesiyle işaret etmektedir.  

(Sebe') 34:20

Ve ant olsun doğru çıkardı onlar* üzerine iblîs84 zannını/varsayımını; öyle ki tabi oldular ona**; dışında bir fırka/bir grup; iman83 edenlerden.

 

84Yüce Allah'ın arşında bulunan kendisine irade verilmiş olan bir varlık.

83Hedeflenen bir şeye yüz çevirmeme, ilgisiz kalmama, kale alma, umursama, kayıtsız kalmama, mühimseme, tepkisiz kalmayarak salât edilen şeyi bir hedef belirleyip onu takip etmek, üzerine titreme.

 

*İnsanlar.

**İblîs'e.


(Sebe') 34:21
Ve olmuş değildi ona* onlar üzerlerine hiç bir sultan/yetki/güç; ancak bilindik kılmam içindir kimseyi (ki) iman47 eder ahirete kimseden (ki) o (kimse) ondan kuşku/kuruntu/vehim içindedir; ve (senin) Rabbin4 her bir şey üzerine bir Hafîz’dır613.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

4Efendi, komuta eden.

613Koruyan, muhafaza eden, gözeten, himaye eden, devam ettiren.*İblîs'e.

(Sebe') 34:41

Dediler (melekler): “Subhân’sın7 sen; sensin velimiz28”; alçaklıklarından/aşağılıklarından onların; evet! Oldular kulluk46 eder cinne210; çokları onların (insanların) onlara (cinlere) müminlerdir*.

 

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

*Alçak/aşağılık bazı insanlar Yüce Allah'a ve Kur'an'a iman edip müminlerden olacaklarına kendilerine fısıldayan cinlere iman ederler; onlara mümin olurlar; onlara tabi olurlar. Yüce Allah'ı ve Kur'an'ı terk ederler. 

(Fâtır) 35:18

 

Ve üstlenmez/yüklenmez bir yüklenici başkasının yükünü; ve eğer çağırsa bir ağır yük yüklenen, yüklenmeye onu (yükü); yüklenmez (çağrılan) ondan (yükten) bir şey; kaldı ki olsa (bile) yakınlık sahibi; ancak uyarırsın kimseleri; haşyet53 duyarlar Rablerinden4 gaybla62*; ve ikame572 ederler salâtı5; ve kim zekâtlanırsa10 (verirse zekâtı) ; öyle ki ancak zekâtlanmış10 olur (vermiş olur zekâtı) kendi nefsin için; ve Allah'a doğrudur dönüş yeri.

 

 

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

4Efendi, komuta eden.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

*Gözleriyle görmedikleri halde.

(Fâtır) 35:27

Görmez misin ki Allah indirdi gökten180 bir su179; öyle ki çıkardık onunla (suyla) meyveler; çeşit çeşit/muhtelif renkleri; ve dağlardan yollar289; beyaz* ve kırmızı**; çeşit çeşit/muhtelif renkleri***; ve simsiyah/kuzguni kara****.

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

179Evrenimizdeki ilk su molekülleri (H2O) Tarık (Nötron) yıldızlarını oluşturan Süpernova patlamalarında yaratıldı. Dünya gezegeninin ilk oluşum evresi olan Hadean döneminde yeryüzünde su yoktu. Bol miktarda donmuş su içeren Jüpiter bölgesi asteroidlerinin yeryüzüne çarpmasıyla Dünya gezegenimiz suya kavuştu. Dünyamızın suyu gökten yani uzaydan inmiştir. Rabbimiz ayrıca bu suyu yağmurlarla yine gökten yere indirmektedir.

 

 

289Dağların içinde bulunan çeşit çeşit/muhtelif renkte maden damarları. Beyaz (bentonit vb.), kırmızı (bakır vb.) ve kuzguni kara (kömür vb.)

 

*Bentonit vb.

**Bakır vb.

***Çok farklı renklerde elementler.

****Kömür vb.


(Fâtır) 35:29

 

Doğrusu kimseler okurlar Allah'ın kitabını; ve ikame572 ettiler salâtı5; ve infak6 ettiler rızıklandırdığımızdan onları; sırlı şekilde/gizlice; ve alenen/bildirerek; umarlar bir ticaret; asla perişan olmaz.

 

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(Yâsin) 36:36

Subhân'dır7; ki (Allah) yarattı çiftler hepsinden onun; bitirdiğinden yerin/yeryüzünün; ve nefislerinden onların; ve bilmediklerinden.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Yâsin) 36:83

 

Öyle ki Subhân'dır7; ki (Allah’ın) elindedir melekûtu/uçsuz bucaksız mülkü her bir şeyin; ve O'na döndürülürsünüz.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Sâffât) 37:76
Ve kurtardık onu (Nûh'u) ve ahalisini568 büyük sıkıntıdan/ızdıraptan.
568Bir şeye üye olan, bir kümeye dahil olan insanlar grubu. Üye olunan şeye göre anlam genişler. Bir satranç kulübünün üyeleri satranç kulübünün ahalisi olur. Aile üyeleri, taraftar olan üyeler, bir siyasi partiye üye olan insanlaro partinin ahalisi olur. 

(Sâffât) 37:77
Ve yaptık zürriyetini380 onun (Nûh'un) (ki) onlar* bakilerdir567.
380Alt nesil, soy. Çoluk çocuk, evlatlar, torunlar vb. 567Bir şeyden artan, geriye kalan, kalıcı olan.*Bir önceki ayetteki ahaliden kimseleri işaret etmesi daha olasıdır. Anlarız ki Nûh'la birlikte kurtulan kimselerin soyları da baki kalmıştır.

(Sâffât) 37:143

O durumda eğer ki o (Yunus) olmasaydı musebbihden85.

 

85Tesbih eden. Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini arayan.


(Sâffât) 37:158

Ve yaptılar O’nun (Allah’ın) arasında ve cin arasında bir nesep211; ant olsun bildi cin ki onlar mutlak iştirak ettirilenlerdir/katılmaya getirilenlerdir.

211Bağ, soy, köken, hısımlık.


(Sâffât) 37:159

Subhân'dır7 Allah; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Sâffât) 37:166

Ve doğrusu biz; mutlak biziz musebbih85.

 

85Tesbih eden. Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini arayan.


(Sâffât) 37:180

Subhân'dır7 senin Rabbin4; Rabbidir4 izzetin/ululuğun; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

4Efendi, komuta eden.


(Sâd) 38:18

Doğrusu biz boyun eğdirdik dağları onunla (Davut’la) birlikte; tesbih57 ederler akşamla/gün batımı sonrasıyla ve gün doğumuyla.

 

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 


(Sâd) 38:24

Dedi (Davut): “Ant olsun, zulmetti sana sormakla/istemekle dişi koyununu senin kendi koyunlarına; ve doğrusu, çoğu karışanlardan/ortaklardan mutlak güçlü gelir bir kısmı onların diğer bir kısmı üzerine; kimseler dışında; inandılar ve yaptılar sâlihâlt18; ve ne azdır onlar; ve zannetti Davut o durumda denediğimizi onu; öyle ki mağfiret diledi/bağışlanma diledi Rabbinden; ve kapandı yere rükû11 ederek; ve tevbe33 etti.

 

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 

33Dönmek, vazgeçmek.


(Sâd) 38:69
"Olmuş değildir bana* hiçbir ilim yüce toplulukla/kurulla616 (ilgili) onlar hasımlaşıyorlarken."
616Meleil a’la. Rabbimizin arşında kurulan şerefli varlıkların katıldığı kurul, meclis. *Resûl Muhammed.

(Sâd) 38:71
Dediği zaman (senin) Rabbin4 meleklere48; "Doğrusu ben yaratıcıyım bir beşer432 bir tinden582."

4Efendi, komuta eden.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.

432İnsanoğlu.Islak toprak. Suyla karışık toprak.

(Sâd) 38:72
Öyle ki düzenlendiğim zaman onu*; ve üflediğim (zaman) ona* ruhumdan608; öyle ki kapanın ona* secdeye70.
608Ruh canlandıran demektir. Anlaşılır ki yaratılan cansız bir beşer bedenine bilincin yüklenmesi Yüce Allah'ın kendi canlandırması olan ruhundan üflemesiyle olur. Yüce Allah 'Hayy' sıfatıyla cansız atomları canlandırır. Bilinç kazandırır. Bizlere de Rabbimiz ruhunda üflemiştir. İnsan yaratılış özelliği olarak kıymetli bir varlıktır. Rabbine karşı takvalı olursa şerefli bir varlık olur.  

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

*Beşeri, beşere.

(Sâd) 38:73
Öyle ki secde70 ettiler melekler48; hepsi onların topluca.

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.


(Sâd) 38:74
Dışında iblîs190; büyüklendi (o) ve oldu kâfirlerden25.

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Sâd) 38:75
Dedi (Allah): "Ey iblîs190! Nedir men eden seni secde70 etmekten iki elimle yarattığıma; büyüklendin mi yoksa oldun (mu) yücelerden?"

190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir. 

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.


(Sâd) 38:76
Dedi (iblîs): "Benim hayırlı (olan) ondan*; yarattın beni bir ateşten ve yarattın onu* bir tinden."
*Beşerden. Âdem'den.

(Sâd) 38:77
Dedi (Allah): "Öyle ki çık oradan*; öyle ki doğrusu sen racîmsin411."
411Fırlamış, taş gibi fırlatılmış, fırlatılan taş gibi uzaklaşmış.*Cennetten.

(Sâd) 38:78
Ve doğrusu (senin) üzerinedir lanetim280 din gününe109 kadar.

280Uğursuz bırakmak. Yüce Allah'ın lanet etmesi hak etmiş kimseleri rahmetinden uzak tutmasıdır. Rahmetten uzak kalmak tüm uğursuzluklarla karşılaşmak demektir. Bu kimseler bir göz aydınlığı, mutluluk ve huzur asla göremezler.  

109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır. 

 


(Sâd) 38:79
Dedi: "Rabbim! Öyle ki gözetle beni güne kadar (ki) diriltilirler."
 

(Sâd) 38:80
Dedi (Allah): "Öyle ki doğrusu sen* gözetlenenlerdensin."
*İblîs.

(Sâd) 38:81
Malum/bilinen günün vaktine kadar.
 

(Sâd) 38:82
Dedi (iblîs): "Öyle ki senin izzetinle614 mutlak doğru yoldan saptırırım onları topluca."
614Güç, yetki, kudret, asla üstesinden gelinemeyen, asla güç yetirilemeyen, her zaman güç yetiren.

(Sâd) 38:83
"Dışındadır kulların (ki) onlardandır muhlis309."

309Halis, saf, katıksız olmuşlar.


(Sâd) 38:84
Dedi (Allah): "Öyle ki haktır/gerçektir; ve haktır/gerçektir (ki) derim."
 

(Sâd) 38:85
Mutlak doldururum cehennemi senden* ve kimseden (ki) tabi oldu sana* onlardan**; topluca.

*İblîs.

**Beşer. İnsanoğlu.


(Sâd) 38:87
Ki o (Kur'an) ancak bir zikirdir/hatırlatmadır78 alemler203 için.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.


(Sâd) 38:88
Ve mutlak bilirsiniz onun haberini bir zaman/süre sonra.
 

(Zümer) 39:4

Eğer amaçlasaydı Allah bir çocuk edinmeyi; mutlak saflaştırırdı yarattığından dilediğini; Subhân'dır7 O; O; Allah'tır; Vâhid'tir86; Kahhâr'dır87.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

86Tek

87Zorla boyun eğdiren.

 


(Zümer) 39:7
Eğer kâfirlik25 ederseniz öyle ki doğrusu Allah Ganiyy’dir106 sizden; ve razı* olmaz kullarına küfre422; ve eğer şükrederseniz43 razı* olur ona sizlere; yüklenmez bir yüklenici başkasının yükünü; sonra Rabbinizedir4 dönüş yeriniz; öyle ki haber verir sizlere yapar olduğunuzu; doğrusu O (Allah) bir Alîm’dir8 göğüslerin zatîne/özüne.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

106Zengin.

422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.

4Efendi, komuta eden.

8Bilen.

 

*Hoşnut olmaz, istemez, dilemez, onaylamaz.

(Zümer) 39:9

Kimse midir o? Kanaat edendir gece171 vakitleri; secde12 eden; ve dikelen/ayakta duran; hazırlanır ahirete; ve rica eder/talep eder Rabbinin4 rahmetini271; de ki: “Seviyesi aynı olur mu? Kimseler (ki) bilirler; ve kimseler (ki) bilmezler; doğrusu ancak elbâb88 sahipleri hatırlar/öğüt alır.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

4Efendi, komuta eden.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   

88Akıl ve mantık. Analitik/rasyonel düşünme.


(Zümer) 39:23

Allah indirdi en güzelini hadisin89; bir kitap (olarak); müteşâbih90, çift/ikili; ürperir ondan derileri Rablerine4 haşyet53 duyan kimselerin; sonra yumuşar derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine78; işte bu kılavuzudur Allah'ın; doğru yola iletir onunla dilediği kimseyi; ve kimi saptırırsa Allah öyle ki olmaz ona hiç bir kılavuz.

 

89Söz. Kur'an da bir sözdür. Hak ve gerçek sözdür. Tamamı zan olan hadislerse söylentidir. Hak/gerçek sözler değillerdir. 

90Birbirine benzer.

4Efendi, komuta eden.

 

53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.

 

 

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.


(Zümer) 39:67

Ve takdir etmiş değildiler Allah'ı; hak/gerçek kadrini/değerini O’nun; ve yer; topluca avucundadır O’nun; kıyam günü144; ve gökler; dürülenlerdir sağ elinde O’nun; Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu (Allah) şirk koştuklarından71.

144Ayağa kalkma günü/evresi/dönemi. Yaratılış özelliğinin dikildiği/ayağa kalktığı; bir amaç için ayaklandığı/hareketlendiği gün/evre/dönem. Yargılamanın yapılacağı ahiret evreninin amacına uygun ayağa kalkarak canlandığı, var olduğu gün/dönem/evre. Yeni yaratılan avatar bedenlere bilinçlerin transfer edilmesiyle avatarın bilinçlenerek uyandığı ve ayağa kalktığı gün/dönem/evre.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.


(Mü'min) 40:10
Doğrusu kâfirlik25 etmiş kimselere nida* edildi: "Mutlak ki Allah'ın nefreti daha büyüktür kendi nefislerinize201 (olan) nefretinizden; çağrıldığınız zaman imana47; öyle ki kâfirlik25 ediyordunuz."

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

201Benlik, kişilik, öz varlık.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Seslenildi.

(Mü'min) 40:11
Dediler: "Rabbimiz4! Öldürdün618* bizi iki kez; ve canlandırdın/dirilttin618 bizi iki kez; öyle ki arif olduk/farkına vardık günahlarımızın; öyle ki var mı çıkışa doğru bir yoldan?"

4Efendi, komuta eden.

618Birinci ölüm ilk cennet evreninde olan ölümdür. Bu ölümle insan ilk cennetten günahı nedeniyle çıkarılmıştır. İkinci ölüm ise daha alçak olan şu an içinde yaşadığımız evrende olacaktır. Birinci ölüm sonrası 1. canlanma içinde yaşadığımız evrende gerçekleşmiştir. İkinci canlanma ise ahiret evreninde, kıyam gününde, din gününde Rabbimizin huzurunda olacaktır. Canlanmanın ölüm sonrası geldiğine lütfen dikkat edin. 2 kez ölüm sadece kâfirler içindir. Yüce Allah yolunda katledilenler ve mümin olarak cennetlere gitmeyi hak edenler 2. ölümü tatmazlar. Rablerinin katında rızıklandırılırlar. 2:154, 3:169 ve 44:56 ayetlerini lütfen dikkatli bir şekilde okuyunuz.  

*Fiil geçmiş zaman kipiyle gelmiştir. Mutlak ki daha önce canlı olan bir varlığın öldürülmesi eylemi işaret edilir.

(Mü'min) 40:55

Öyle ki sabret51; doğrusu Allah'ın vaadi haktır/gerçektir; ve istiğfar et/bağışlanma dile günahların için; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; akşamla/gün batımı sonrasıyla; sabahla/ilk aydınlanmayla/seherle.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.


(Mü'min) 40:61

Allah ki yaptı sizlere geceyi171 sükûnet bulmanız için onda (gecede); ve görüş sağlayan gündüzü170; doğrusu Allah mutlak sahibidir bir lütuf insanlara karşı; fakat insanların çoğu şükretmezler43.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(Mü'min) 40:78
Ve ant olsun gönderdik resûller418 senden önce; onlardan kimini kıssalaştırdık430 sana; ve onlardan kimini asla kıssalaştırmadık430 sana; ve olmuş değildir bir resûle418 ki getirir bir ayet287 Allah'ın izni dışında; öyle ki geldiği zaman emri Allah'ın; tamamlandı hakla/gerçekle; ve hüsrana uğradı orada/zamanda batılla418 uğraşanlar.
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  430Anlatı, öykü.

287Gösterge, işaret, mucize, indikatör.


(Fussilet) 41:25

Ve hedefledik/tanımladık/atadık onlara kardeşler; öyle ki süslediler onlara iki ellerinin arasındakini ve arkalarındakini215; ve hak/gerçek oldu söz/kelam ümmetler305 üzerlerine; muhakkak ki halife65 oldu onlardan önce cinden210 ve insandan; doğrusu onlar oldular hüsrana uğrayanlar.

 

215İki ellerinin yönlenmesiyle edindikleri şeyleri ve arkalarında bıraktıkları şeyleri.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

65Sonrası gelen, halef.

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         


(Fussilet) 41:29

Ve dedi kâfirlik25 etmiş kimseler: “Rabbimiz4! Göster bize ikisini; dalalete128 sürükledi ikisi bizleri; cinden210 ve insandan; koyalım/yapalım ikisini ayaklarımızın altına; olmaları için sefillerden.”

 

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

4Efendi, komuta eden.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         


(Fussilet) 41:37

Ve ayetlerindendir gece171 ve gündüz170; ve Güneş; ve Ay; secde12 etmeyin Güneş’e; ve de Ay’a; ve secde12 edin Allah'a; ki yarattı onları; eğer olduysanız sadece O'na (Allah’a) kulluk46 eder.

 

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Fussilet) 41:38

Öyle ki eğer büyüklendilerse; öyle ki kimseler; Rabbinin4 indinde/katında; tesbih57 ederler O'nu (Allah’ı); geceyle171 ve gündüzle170; ve onlar bıkmazlar/yorulmazlar.

4Efendi, komuta eden.

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.


(Fussilet) 41:53
Göstereceğiz onlara ayetlerimizi âfâkta/ufuklarda ve kendi nefislerinde201; ta ki beyan226 olur onlara ki o (Kur’an) haktır/gerçektir; ve kâfi gelmez mi asla senin Rabbin4 ki O her bir şey üzerine Şehîd’tir499.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

4Efendi, komuta eden.

499Tanık olan, şahit olan.

(Şûrâ) 42:10

 

Ve kendisinde ihtilafa/anlaşmazlığa düştüğünüz bir şeyden; öyle ki hükmü onun Allah’adır; işte sizlere Allah; Rabbim4!; O'na tevekkül79 ettim ve O'na sürekli dönerim.

 

4Efendi, komuta eden.

79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.

 


(Şûrâ) 42:32

Ve ayetlerindendir237 O’nun (Allah'ın); akanlar238 bol suda236; dağlar gibi.

 

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

238l-cevâri (ٱلْبَحْرِ) kelimesi kökü (جري) olup akmak (flow), cereyan yapmak (stream) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘akanlar’ anlamındadır. Bu kelimenin asıl anlamı dışında ‘gemiler’ olarak çevrilmesi asla doğru değildir. Bol suyla ilgili 42:32 ve 55:24 ayetlerinde geçer. Bol suda yükseltilmiş olan, dağlar gibi olan bu su akımları okyanus kıyılarında gözlenen çıkma ve inme akımlarıdır. Rüzgârlar nedeniyle ortaya çıkarlar. Sabırla ve şükretmekle direk bağlantılı olan balıkçılıkla direkt olarak ilgilidirler. Dünya balıkçılığının %25'i Rabbimizin işaret ettiği bu su akımları sayesinde gerçekleşir.   

 

Dağ gibi gemiler mi? Yoksa dağ gibi dikey deniz akımları mı? Kur’an’ın 2024 yılı mucizesi. 

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 



(Şûrâ) 42:33

Eğer dilerse (Allah) sakinleştirir rüzgarı; öyle ki kalakalırlar (akanlar) hareketsiz/durağan; arka tarafına doğru onun (bol suyun); doğrusu bundadır mutlak ayetler her bir sabreden51, şükreden43 için.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.


(Şûrâ) 42:38

Ve kimseler; cevap verdiler/icabet ettiler Rablerine4; ve ikame572 ettiler salâtı5; ve işleri/emirleri şuradır/danışmadır aralarında; ve rızıklandırdığımızdan infak6 ederler.

 

4Efendi, komuta eden.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.  

 


(Şûrâ) 42:51
Ve olmuş değildir bir beşere ki kelam531 eder ona Allah; dışındadır bir vahiy603 ya da bir perde arkasından ya da gönderir (Allah) bir resûl*; öyle ki vahy eder (resûl) O’nun (Allah’ın) izniyle dilediğini ( Allah’ın); doğrusu O (Allah) Aliyy’dir373; Hakîm’dir9.

53142:51 ayetinde Yüce Allah bir beşere doğrudan kelam etmesinin asla olmayacağını bildirmiştir. Kelam 3 yöntemle olur.

Kişiye doğrudan vahiyle; Mûsâ'nın annesine yapılan vahiy.

Bir perde arkasından;  ağaç yada ateş gibi ara bir madde/perde arkasından. Mûsâ'nın Tur dağında ateş üzerinden vahiy alması. Muhammed'in ise ağaç üzerinden vahiy alması. 

Şerefli bir elçi göndererek; evrenimizin bir üst boyutundan bulunan Cibrîl, Rakim yoldaşları gibi varlıklar Yüce Allah'ın vahyini beşere yine O'nun izniyle vahy ederler.

 

603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

373Aşkın, her şeyden daha üstün, daha yüksek.

9Bilge/bilgelikle hükmeden.

Cibrîl benzeri şerefli resûller/elçiler.


(Zuhruf) 43:13

Seviyelenmeniz/binmeniz için sırtlarına doğru onun; sonra hatırlarsınız Rabbinizin4 nimetini; seviyelendiğiniz/bindiğiniz zaman onun üzerine; ve dersiniz: “Subhân'dır7; ki (Allah) boyun eğdirdi bizlere bunu; ve olmuş değildik ona (boyun eğdirmeyle) bağlantılılar/birliktelik sahipleri.

4Efendi, komuta eden.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.


(Zuhruf) 43:82

Subhân'dır7; Rabbidir4 göklerin ve yerin; Rabbidir4 arşın66; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

4Efendi, komuta eden.

66Taht/kürsü. Yüce Allah'ın belirli sıfatlarının tecelli etmesiyle oluşmuş olan, çoklu boyutlara sahip bir kürsü, bir platform. Bu kürsü içinde evrenler yaratılmaktadır. Şu an içinde bulunduğumuz evrenimiz de bu kürsünün içindedir. Yargılamanın yapılacağı ahiret evreni, cennet evrenleri ve cehennem evreni yine bu kürsü içinde yaratılacaktır. 


(Duhân) 44:56
Tatmazlar orada* ölüm ilk/birinci** ölüm dışında; ve takvalı kıldı/sakındırdı (Allah) onları cehennem azabına.

*Cennette.

**İlk cennetteki ölüm. İnsanların ilk cennetten orada işledikleri günah nedeniyle çıkarılması. Öldürülmesi.


(Câsiye) 45:20

Bu (Kur'an); aklî algılamalardır insanlar için; ve bir doğru yola kılavuz; ve bir rahmet271; bir kavim/toplum için; kesinleşirler/emin olurlar.

271Merhamet. Rahmetin, merhametin tecelli etmiş haline en iyi örnek anne rahmidir. Kadın rahminin bebeğini sararak onun her türlü ihtiyacını gidermesi, her türlü korumayı sağlaması rahmetin en üst seviye tecelli etmesidir. Yüce Allah'ın rahmeti evreni bir anne rahmi gibi sarmıştır, kuşatmıştır. Rabbimizin rahmeti ahiret evreninde müminler için olacaktır.   


(Ahkaf) 46:18

İşte bunlar; kimselerdir; hak/gerçek oldu üzerlerine söz/kelam ümmetlerdeki305*; muhakkak ki halef oldu onlardan önce cinden210 ve insandan; doğrusu onlar oldular hüsrana uğrayanlar.

305Ulus, halk, ortak bazı değerlere sahip olan bir kesim/kısım insan topluluğu.

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

*Ümmetlere verilen söz mutlak ki onlara da geldi.

(Ahkaf) 46:29

Ve yönlendirdiğimiz zaman sana bir grup/bir birlik cinlerden91; dinlerler (-diye) Kur'an; öyle ki ne zaman eriştiler ona (Kur’an’a); dediler: “Kulak verin/sessizce dinleyin”; öyle ki ne zaman tamamlandı o (Kur’an’ın dinlenmesi) döndüler kavimlerine uyaranlar (olarak).

91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;

  • Bir yerleşim yerinde yaşayan insanların/halkın daha önce görmediği, o kimselere gizli kalmış, örtülü kalmış yabancı kimseler/insanlar için kullanılır. Kur'an dinlemek için Muhammed peygambere gelen yabancı insanlar ve Süleyman peygamberin ordusunda görev yapan yabancı insanlar.  
  • İblîs ve onun soyu olan varlıklar da cin olarak işaret edilir. Görünür, elle tutulur olan maddeden/atomlardan yaratılmadıkları için Rabbimiz onları da cin kelimesiyle işaret etmektedir.  

(Ahkaf) 46:30

Dediler: “Ey kavmimiz! Doğrusu biz, dinledik bir kitap; indirildi Musa'dan sonra; doğrulayarak tasdikleyen iki elinin arasındakini; doğru yola kılavuzlar (kitap) hakka/gerçeğe ve kıyam143 bir tarikata/yola.

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.


(Fetih) 48:9

İman47 etmeniz için Allah'a; ve resûlüne418 O’nun (Allah’ın); ve yardım edersiniz O’na (Allah’a); ve vakarlı olursunuz/oturaklı olursunuz O’na (Allah’a); ve tesbih31 edersiniz O’na (Allah’a); sabah/ilk aydınlanma (-yla)/seher (-le); ve gün batımı öncesi.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.


(Fetih) 48:29

 

Muhammed resûlüdür418 Allah'ın; ve onunla birlikte (olan) kimseler şiddetlidirler kâfirlere25 karşı; merhametlidirler kendi aralarında; görürsün onları rükû11 edenler; secde12 edenler; ararlar bir fazıl/lütuf Allah’tan; ve bir rıza; yüzlerindeki simaları onların eserindendir secdelerin12; işte bu; misalleridir onların Tevrât'ta; ve misalleridir onların İncîl’de; bir zer/bir tohum (ki) çıkardı filizini; öyle ki kaplayarak güçlendirdi (filiz) onu (tohumu); öyle ki kalınlaştı/sertleşti; öyle ki istiva etti/seviyeledi gövdesinin üstüne; hayranlıkla zevk alır zer/tohum ekenler; kızması için/öfkelenmesi için onlara kâfirlerin25; vaat etti Allah kimselere; iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18 onlardan (iman edenlerden); bir mağfiret/bir bağışlanma; ve büyük bir ecir/karşılık.

 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.


(Hucurât) 49:12

Ey iman47 etmiş kimseler! Sakının/uzak durun çoğu zandan314; doğrusu bir kısmı zannın314 günahtır; ve casusluk yapmayın/gizlice bilgi edinmeye çalışmayın; ve gıybet315 etmesin bir kısmınız bir kısmı; sever mi biriniz ki yer ölü kardeşinin etini?; öyle ki iğrenç/tiksindirici buldunuz onu; ve takvalı21 olun Allah'a; doğrusu Allah Tevvâb’tır191; Rahîm’dir2.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

314Varsayım, sanı, töhmet, elde somut veriler olmamasına karşın, birisi ya da bir olay hakkında hükme varmak ya da sonuca ulaşmak.

315Dedikodu etmek, arkasından çekiştirmek-kötülemek, bir kişinin yokluğunda onun hakkında ileri geri konuşmak.  

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Kaf) 50:7

Ve yer/yeryüzü; yaydık/genişlettik onu (yeri) ve attık orada (yerde) revâsiye146; ve bitirdik orada her bir çiftten (erkek-dişi); behîc147.

 

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 

147Muhteşem güzel. Şahane. Hoşnutluk veren.


(Kaf) 50:39

Öyle ki sabret51 onların dedikleri üzerine; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; Güneş’in doğuşu öncesi; ve batışı öncesi onun (Güneş’in).

 

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

3En yüce övgü/methetme.

4Efendi, komuta eden.


(Kaf) 50:40

Ve geceden171; öyle ki tesbih31 et O’nu (Allah'ı); ve secde12 arkalarında.

 

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Zâriyât) 51:47

Ve gök180*; bina ettik onu kuvvetlerle**; ve doğrusu biz mutlak genişleticileriz***.

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

*Evren

**Çoğul olarak gelmiştir. Evren 4 temel kuvvetle bina edilmiştir. Bunlar; zayıf nükleer güç, kuvvetli nükleer güç, elektromanyetizma ve kütle çekim kuvvetidir.

***İsim kelimesi ve çoğul olarak gelmiştir. Evrenimiz karanlık enerji tarafından hızlanarak genişletilmektedir.

 

Evrenin şişmesi-genişlemesi ve Kur'an

 


(Zâriyât) 51:56

Ve yaratmış değilim cinni210 ve insanı; ancak kulluk46 etmeleri için bana.

 

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Tûr) 52:1
Ve Tûr’a.
 

(Tûr) 52:2
Ve satırlanmış* kitaba.
*Mestûrin

(Tûr) 52:3
İnce tabakadadır açılıp yayılan.
 

(Tûr) 52:43

Onlara mı bir ilâh74? Allah'tan gayri/başka; Subhân'dır7 Allah; şirk koştuklarından71 (ayrıdır).

 

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.


(Tûr) 52:48

Ve sabret51 Rabbinin4 hükmüne; öyle ki doğrusu sen gözlerimizin önündesin; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; zaman (ki); dikelirsin/ayağa kalkarsın.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.

4Efendi, komuta eden.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

3En yüce övgü/methetme.


(Tûr) 52:49

Ve geceden171; öyle ki tesbih31 et O’nu (Allah’ı); ve yıldızlar163 ardında*.

 

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

163Işığını füzyon enerjisiyle üreten parlak gök cismi. Yıldız.

*Yıldızlar görünür hale geldikten sonra.

(Necm) 53:1
Ve battığı/çöktüğü604 zaman necme605*.

60453:1 ayetinde Rabbimiz batan, çöken tek bir yıldızı ('necm') işaret etmektedir. Aynı surenin 49. ayetinde 'Şira' 'Sirius' yıldızına bir işaret vardır. Anlarız ki 53:1 ayetinde işaret edilen yıldız Sirius yıldızıdır. Sirius yıldızı ikili bir yıldız sistemidir. Sirius A ve B yıldızları birbirleri etrafında 50 yılda bir tur dönerler.  'Şira' kelimesinin besmele 0. ayet olarak alındığında 50. ayette olması büyük bir mucizedir. Ayrıca modern bilim Sirius B yıldızının 200 milyon yıl önce içine çökerek beyaz cüce yıldız olduğunu kanıtlamıştır. 53:1 ayetinde geçen 'hevâ' kelimesinin çökme/batma anlamı tam olarak yerine oturur. Yıldızın çift yıldız sistemi olduğu ayrıca besmele 0. ayet olarak alındığında 46. ayetteki çift yaratılan insan üzerinden anlaşılır. 46 sayısı da insanda bulunan 23 çift, toplam 46 kromozomu işaret eder. 

605Yıldız. Işık ve ısı enerjisini füzyonla kendisi üreten parlak gök cismi. Tekil bir kelimedir.   

*Sirius B yıldızı.


(Necm) 53:2
Dalalete128 düşmüş değildir arkadaşınız*; ve doğru yoldan sapmış değildir.

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Resûl Muhammed.

(Necm) 53:3
Ve nutuk* eder değildir (o) hevâdan278.

278İstek, heves, meyil, sevme, düşme, ihtiras, rağbet.

*Söylem, konuşma, telaffuz.

(Necm) 53:4
Ki o* ancak bir vahiydir603 vahyedilen603.
603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.*Kur'an.

(Necm) 53:5
Öğretti* ona** şiddetli kuvvetler*** (sahibi).

*Cibrîl.

**Resûl Muhammed'e.

***Cibrîl'e Yüce Allah'ın sağlam arşında itaat edildiğini, kuvvet sahibi olduğunu ve emin bir varlık olduğu 81:20 ve 21. ayetlerinden anlarız.


(Necm) 53:6
Sahibidir mirrah602; öyle ki istiva etti.
602Keskin bir belirleyicilik. Keskin düşünme.

 


(Necm) 53:7
Ve o* en yüksek ufuktaydı.

*Cibrîl.

 


(Necm) 53:8
Sonra yaklaştı; öyle ki sarktı.
 

(Necm) 53:9
Öyle ki oldu aralık iki yay yada daha yakın.
 

(Necm) 53:10
Öyle ki vahyetti603* kuluna** doğru vahyettiğini603.
603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.*Allah. Yüce Allah vahyi Cibrîl aracılığıyla kulu resûl Muhammed'e vahyetti. 

(Necm) 53:11
Yalanlamış değildi gönül* gördüğünü**.

*Resûl Muhammed'in gönlü.

**Cibrîl'i ve vahyin indirilme yöntemini. Yüce Allah'ı gözler asla göremez. Resûl Muhammed haşa Yüce Allah'ı görmüş değildi. Cibrîl'i gördü.


(Necm) 53:12
Kuşku duyup çekişir misiniz ona*  onun* gördüğüne karşı.
*Resûl Muhammed.

(Necm) 53:13
Ve ant olsun gördü onu* başka bir inişte.
*Cibrîl'i.

(Necm) 53:14
Son* sidre/hünnap ağacının yanında.
*Bir yerin, mekanın sonunda bulunan. "Köyün son ağacı olan kavak ağacının yanında bekle beni" demek gibidir.

(Necm) 53:15
Yanındadır onun* sığınak** cenneti***.

*Sidre/Hünnap ağacının.

**Gelip geçenlerin sıcaktan sığındığı ve oturup dinlendiği yer.

***Bahçe.


(Necm) 53:16
Kaplıyorken/sarıyorken sidre/hünnap ağacını kaplayan/saran.
 

(Necm) 53:17
Sapmış/şaşmış değildi görüş/bakış; ve taşmış değildi.
 

(Necm) 53:18
Ant olsun gördü* Rabbinin4 büyük** ayetlerinden237.

4Efendi, komuta eden.

237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.  

*Resûl Muhammed.

**Yüce Allah Cibrîl aracılığıyla, tabiri caizse sidre/hünnap ağacını ışık hızında yazan bir 3D yazıcı haline sokmuştur. Resûl Muhammed'e burada ne gösterildi bizlere bildirilmemiş. Benim görüşüme göre evrenin yaratılışı gösterilmiş olabilir.  


(Necm) 53:62

Öyleyse secde12 edin Allah'a; ve kulluk46 edin.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Kamer) 54:9
Yalanladı onlardan önce Nûh kavmi; öyle ki yalanladılar kulumuzu; ve dediler: "Mecnundur302"; ve geri durduruldu/engellendi (Nûh).

302Aklı örtülmüş, aklı gizlenmiş, akıl melekelerini yerli yerinde kullanamayan, aklını kaybetmiş, aklî dengesi bozulmuş.


(Kamer) 54:10
Öyle ki çağırdı Rabbini4 ki: "Ben bir mağlup edilenim; öyle ki yardım et."

4Efendi, komuta eden.


(Kamer) 54:11
Öyle ki açtık kapılarını göğün180 boşalan bir suyla.

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 


(Kamer) 54:12
Ve fışkırttık yeri gözler* (-le); öyle ki buluştu su zaten kadere bağlanmış bir emir üzerine.
*Pınarlar, gözeler.

(Kamer) 54:13
Ve taşıdık onu (Nûh’u) özü/zatî levhalar ve çiviler/bağlayıcılar (olan) üzerinde.
 

(Kamer) 54:14
Akıp gidiyordu (gemi) gözlerimizin önünde; bir ceza/karşılık/ödül (olarak) kimseye (Nûh’a) (ki) olmuştu küfredilen422.
422Kâfirlik etmek. Gerçeği/hakkı örtüp gizlemek.  

(Kamer) 54:15
Ve ant olsun terk ettik onu* bir ayet (olarak); öyle ki var mı hiçbir zikredenden/hatırlayandan.
*Dişil zamir gemiye/tekneye gider.

(Rahmân) 55:1

Rahmân1*

 

1En yüce merhametli.

*Surenin Yüce Allah'ın Rahmân sıfatıyla başlaması asla boşuna değildir. En yüce merhamete sahip olan Rabbimiz bu sıfatını Rahîm sıfatıyla tecelli ettirmektedir. Bir anne rahminin bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olması gibi Rabbimizin Rahmân sıfatı da evrenimizi ve paralel evrenleri kendi arşında bir anne rahmi gibi sarmış kuşatmıştır. Tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

(Rahmân) 55:2

Öğretti253 Kur'an'ı.

253İnsanın avatar bedeni yaratılmadan önce bilincine Yüce Allah'ın arşında Kur'an öğretilmiştir. Kur'an'ı insana öğreten bizzat Rahmân'ın kendisidir. O'nun astından peygamberlerin Kur'an'ı öğretmek gibi bir yetkisi yoktur. Resuller ancak Kur'an'ı okurlar yani deklere ederler, beyan ederler. İnsan bilincine öğretilen Kur'an sınavın şartı olarak unutturuldu. Sınavın başka bir gereği olarak Rahmân unutturulan öğretileri kutsal kitaplar aracılığıyla bir zikir, bir hatırlatma, bir rahmet olarak gönderdi.  

 


(Rahmân) 55:3

Yarattı* insanı.

*Kur'an öğretilen bilinçlerin transfer edileceği avatar bedenler yerden/yeryüzünden evrim süreciyle milyarlarca yılda hazır hale getirildi.

(Rahmân) 55:4

Öğretti ona beyanı226*

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

*İnsanı diğer türlerden ayrıcalıklı yapan şey yaratılış özelliği olan beynidir. Beyin de avatar bedenin evrimleşmesi sürecinde gelişti ve insan düşünebilen, akledebilen bir varlık oldu. Düşüncelerini ve fikirlerini diğer insanlara beyan ederek aktarabilir hale geldi. Bu aktarma sureci insanın edinmiş olduğu deneyimleri bir sonraki nesillere aktarabilme olanağı da sağladı. Bu da insanoğlunun gelişmiş bir varlık olmasını sağladı. Ayette insanın beyan etme yeteneğinin vurgulanması gerçekten büyük bir mucizedir. 

(Rahmân) 55:5

Güneş* ve Ay*; bir hesap227 iledir.

 

227Hesaplamak. Holografik evren prensibine göre evrenimizin geçmiş ve gelecek tüm kuantum bilgileri evrenimizi bir üst boyuttan saran 2 boyutlu zarda (Levh-i Mahfuz)  kayıtlıdır. Levh-i Mahfuz'dan gelen bilgi evrenin içine yansıyarak evreni ışık hızında çalışan bir 3D yazıcı gibi canlandırır. Levh-i Mahfuz bir hesaplayıcı/bilgisayar gibidir. Evrenin Planck ölçeğinde tüm bilgisi önceden hesaplanmıştır. Mutlak ki Güneş'in ve Ay'ın da.  

 *Antik uygarlıklar Güneş ve Ay’ın asla şaşmayan, daha önceden hesaplanmış gibi hareketler yaptığını tespit etmişlerdi. Günümüzde modern astronomi bilimi Güneş ve Ay’ın binlerce yıl sonra nerede olacaklarını saniyesine kadar hesaplayabilmektedirler. Mutlak ki bu durum Güneş ve Ay’ın bir hesap ile olması nedeniyledir; Yüce Allah izin vermesiyledir. Yüce Allah ayette Güneş ve Ay’ın hesabını çözebilirseniz onların hareketlerini anlayabilirsiniz buyurmaktadır. Kur’an her daim insanlığı bilime yönlendirir. 

(Rahmân) 55:6

Ve yıldız93; ve ağaç92; secde70 eder o ikisi.

 

93Târık yıldızı. Pulsar/Nötron yıldızı. Süpernova patlamasıyla içine çökerek kendi secdesini yapan; canlı yaşam için gereken suyu ve atomları oluşturan yıldız.  

92Ağaç dalları gibi dallanmış budaklanmış. Kozmik ağ. Karalık maddenin galaksileri/maddeleri belirli bir şekilde dizmesiyle oluşan yapı.  

70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.

 


(Rahmân) 55:7

Ve gök180*; yükseltti231 onu (göğü); ve koydu mizanı228.

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

231Evrenimiz büyük patlamayla 'Big Bang' 13.8 milyar yıl önce oluştu. Tekillikten yani noktadan ilk olarak çizgi oldu, daha sonra kare olarak bir alan sahibi oldu, daha sonra 3. boyut eklendi ve evren bir hacme sahip oldu. Bir binanın temelden yükselmesi gibi boyutlar kazandı. 4. boyut olan zaman 'time' da eklendi. Evrenimiz 10 uzay boyutu ve 1 zaman boyutuna olacak şekilde 11 boyuta sahiptir. Göremediğimiz 7 boyut Planck mesafesinde iç içe katlanmıştır. Bu da evrenimizle aynı mekanda paralel evrenlerin de yaratıldığını gösterir.     

228Ölçü, tartı. Evren muhteşem ölçüler içerir. Modern bilim Yüce Allah'ın koyduğu bu ölçüleri evrensel sabitler olarak tanımlamaktadır. Evrenin her yerinde geçerli olan bu sabitlere en iyi örnek Pi sayısıdır. Sonsuza kadar giden bu sayının tamamını ancak Yüce Allah bilir. Evrenin ilk oluşum anındaki entropi değeri o kadar düşük bir değerdir ki ancak bir ilâh bu hesaplamayı yaparak 13.8 milyar yıl sonra muhteşem, hayat dolu evrenimizin oluşmasını sağlayacak entropi artışını ayarlayabilir.

Çok sayıda fizik ve matematik sabitlerini incelemek için kavram numarasını tıklayınız.

*Evren


(Rahmân) 55:8

Ki aşmayın sınırı* mizanda228.

228Ölçü, tartı. Evren muhteşem ölçüler içerir. Modern bilim Yüce Allah'ın koyduğu bu ölçüleri evrensel sabitler olarak tanımlamaktadır. Evrenin her yerinde geçerli olan bu sabitlere en iyi örnek Pi sayısıdır. Sonsuza kadar giden bu sayının tamamını ancak Yüce Allah bilir. Evrenin ilk oluşum anındaki entropi değeri o kadar düşük bir değerdir ki ancak bir ilâh bu hesaplamayı yaparak 13.8 milyar yıl sonra muhteşem, hayat dolu evrenimizin oluşmasını sağlayacak entropi artışını ayarlayabilir.

Çok sayıda fizik ve matematik sabitlerini incelemek için kavram numarasını tıklayınız.

*Yüce Allah'ın evrene koymuş olduğu sabitler (55:7) evrenin bir denge içinde akıp gitmesini sağlar. Ayette insanoğluna çok önemli bir uyarı yapılmaktadır. Evrenin bu sabitlerle oluşmuş olan dengesinin sınırlarının aşılmaması gerektiği bildirilmektedir. Mutlak ki Yüce Rabbimiz doğru söylemiştir. İnsanların Rahman'ın uyarısını dinlemediği de ortadadır. Atmosferse atom bombası patlatan bu tür Rabbinin emrini çiğnemiştir. Tek tanrıcılar olarak; sadece Kur'an diyen kimseler olarak Rabbimizin emrine uymalıyız. Dünyamızın dengesini bozmamalıyız. Düzeltmek için çalışmalıyız. 

(Rahmân) 55:9

Ve ayağa kaldırın/dikin229 ölçüyü/tartıyı eşitlikle230; ve hüsrana neden olmayın ölçüde/tartıda.

229İşaret ettiği şeyi ayağa kaldırmak, işler hale getirmek, aktifleştirmek, uyandırmak, canlandırmak, işlevsel hale getirmek, yürürlüğe sokmak, devam ettirmek, dikmek, dikili halde tutmak.

230Eşitlik, tarafsızlık.


(Rahmân) 55:10

 

Ve yer/yeryüzü; koydu/yaydı/alçalttı232 onu; yaratıklar için.

 

232Yerin yani Dünya gezegeninin yaratıklar/canlılar için yaşama uygun hale getirilmesi; yüzey alanını genişleterek yayılması, ağırlaştırıp daha yüksek bir yerçekimine sahip olmasını sağlanması. Uzay zaman dokusunu çöktürmesiyle daha alçak bir konuma getirilmesi.   

 


(Rahmân) 55:11

Ondadır fâkih246; ve hurma; kabuklar sahibi.

246Fâkih kelimesi keyif veren meyveleri işaret eder. Ayrıca keyif, neşe, sevinç veren; iyi bir yaşam sürmeye katkıda bulunan her türlü şeyi de işaret eder.


(Rahmân) 55:12

Ve tahıl; sap-yaprak sahibi; ve reyhan*.

 


(Rahmân) 55:13

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

 

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')

 


(Rahmân) 55:14

Yarattı insanı salsâlinden224; çömlekçi çamuru gibi.

Tıngırdayan, şıngırdayan, titreşerek ses çıkaran. Moleküller. Her bir molekül farklı bir şekle sahiptir. Çocukların çıngırdakları gibi çıngırdayarak farklı sesler çıkarırlar. Biz bu sesleri duyamasak da modern bilim moleküllerin titreşerek çıngırdadığını kanıtlamıştır.

İnsanın topraktan yaratılması; ‘tînin’, ‘turâbin’, ‘salsâlin’ geçişleri; karbon (C12) ve azot (N14) atomları; çıngırdayan/tıngırdayan moleküller; 'turâbin' yıldız tozu.

 


(Rahmân) 55:15

Ve yarattı cini mâricten233; ateşten225.

233Dumansız ve karışık alev. Duman çıkarmayan ve farklı dalga boylarına sahip enerji dalgalarının karışımından oluşan. Örnek: Görünür bir ateşin alevinin ışığının spektrumu bizlere bu ışığın farklı dalga boylarından ışıkların birleşmesinden oluştuğunu gösterir. 

225Ateş görünür ışık ve kızılötesi spektrumunda ışık dalgalarından oluşur. Kızılötesi ışık ateşin ısıtma gücünü taşır. Görünür ışık da aydınlatma gücünü taşır. Mutlak ki ateş ışığı ışık hızında yol alır. Cinlerin gözle göremediğimiz, ışık hızında hareket eden enerji dalgalarından yaratıldığını ayetten anlarız.      

 


(Rahmân) 55:16

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:17

Rabbidir4 iki doğunun235; ve Rabbidir4 iki batının235.

4Efendi, komuta eden.

235İki doğu ve iki batının aynı mekanda ve zamanda birlikte olması demektir. Bu da ancak birbirlerine bir Planck mesafesi kadar yakın olan yani aynı mekanda yer alan iki paralel evrenle mümkün olabilir.  


(Rahmân) 55:18

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:19

Saldı iki bol suyu236; karşılaşır/kavuşur ikisi*.

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 

*İki farklı denizin karşılaşma gölgesi. Cebelitarık bölgesi örnek olarak gösterilebilir.

(Rahmân) 55:20

Arasındadır ikisinin bir berzah/engel*; sınırı aşmaz ikisi (iki bol su).

*Ayette iki denizin (tuzlu suyun) birbiriyle karşılaşma bölgeleri işaret edilmiştir. Atlantik okyanusuyla Akdeniz arasındaki Cebelitarık bölgesi örnek olarak gösterilebilir. İki denizin tuz yoğunlukları farklı olduğu için iki deniz arasında bir sınır, bir berzah/engel oluşmaktadır. 35:12 ve 25:53 ayetlerinde ise tatlı su ile tuzlu suyun karşılaşma bölgeleri işaret edilmiştir. ayetleri okurken bu farka dikkat etmek gereklidir.      

(Rahmân) 55:21

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:22

Çıkar ikisinden inci255 ve mercan249.

255İstiridye grubu kabuklu deniz canlılarının sedef maddesinden ürettikleri, armut şekilli, çoğunlukla beyaz renkli, insanlar tarafından süs olarak kullanılan cisimlerdir. İstiridyelerin yaklaşık 150 türü vardır. Bu türlerden sadece 7 tanesi inci üretir. Bir istiridye bir inciyi yaklaşık 5-15 yılda üretebilir. İnciyi insanlar süs eşyası ve dişleri parlatmak için kullanmıştır. Ayette incinin işaret edilmesi aynı zamanda onu üreten istiridyelerin de işaret edildiğini gösterir. İstiridye ve oluşturdukları resifler deniz ekosisteminin temizleyicileridir. İncinin ve dolaylı olarak onu üreten istiridyelerin işaret edilmesi denizden çıkan her bir nimetin oluşmasında rolü oldukları içindir. Kur’an’ın büyük bir işaretidir.

249Tropik ve ılık denizlerde yaşayan, geniş resifler oluşturan canlıların iskeletinden elde edilen ve süs eşyaları yapımında kullanılan madde. Bu canlılar deniz ekosistemi için çok önemli bir rol üstlenirler. Kayaların üzerine yerleşerek balıkların ve diğer çok sayıda deniz canlısının yumurtlaması ve üremesi için güvenli bölgeler oluştururlar. Mercanlar bu nedenle denizden çıkan her bir nimetin oluşmasında rol oynarlar.   


 


(Rahmân) 55:23

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:24

*Ve O'nadır (Allah’adır) akanlar238; yükseltilenler bol suda236; dağlar gibi.

238l-cevâri (ٱلْبَحْرِ) kelimesi kökü (جري) olup akmak (flow), cereyan yapmak (stream) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘akanlar’ anlamındadır. Bu kelimenin asıl anlamı dışında ‘gemiler’ olarak çevrilmesi asla doğru değildir. Bol suyla ilgili 42:32 ve 55:24 ayetlerinde geçer. Bol suda yükseltilmiş olan, dağlar gibi olan bu su akımları okyanus kıyılarında gözlenen çıkma ve inme akımlarıdır. Rüzgârlar nedeniyle ortaya çıkarlar. Sabırla ve şükretmekle direk bağlantılı olan balıkçılıkla direkt olarak ilgilidirler. Dünya balıkçılığının %25'i Rabbimizin işaret ettiği bu su akımları sayesinde gerçekleşir.   

 

Dağ gibi gemiler mi? Yoksa dağ gibi dikey deniz akımları mı? Kur’an’ın 2024 yılı mucizesi. 

236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller. 

*Bol suda yani denizlerde bulunan, yükseltilmiş, dağ gibi yükselen ve alçalan akanlar sayesinde dünya balıkçılığının %25'i sağlanmaktadır. Bu yükselen akanları takip eden deniz ürünleri Rabbimizin nimetlerindendir. Tam olarak 31 kez "Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini (siz ikiniz) yalanlarsınız?" tekrarı işte bu nedenledir. 

 


(Rahmân) 55:25

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:26

Her kimse; üzerinde onun (yerin/yeryüzünün); fânilerdir/yok olanlardır.

 

(Rahmân) 55:27

Baki kalır* Rabbinin4 yüzü; Celâl239 ve İkrâm240 sahibi241.

 

4Efendi, komuta eden.

239Haşmetli, görkemli, heybetli.

240İkrâm, cömertçe/bol bol sunmak, iyilik güzellikle sunmak, sunarak onurlandıran, şereflendiren.

241Celâl ve İkrâm sahibi

*Asla yok olmaz, eksilmez, zarar görmez.

(Rahmân) 55:28

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:29

Sual eder/istekte bulunur ona (Allah’a); kimse göklerdeki162 ve yerdeki; her bir gün242 O (Allah) bir iştedir/oluştadır.

 

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

242Dönem, evre, döngü. Dünyamızın kendi etrafında tam bir tur dönmesi bir gün olarak isimlendirilir. Evrenin 6 günde/evrede yaratıldığını, Dünya gezegeninin 2 günde yaratıldığı, Dünya'nın üzerindekilerin oluşması için gereken rızıkların/atomların 4 günde/evrede hazır edildiğini şerefli Kur'an'ımızdan anlıyoruz. 

Kur'an'da tekil olarak 'gün' kelimesi tam olarak 365 kez geçer. Dünyamız Güneş'in etrafından bir turunu tamamladığında kendi etrafında 365 dönmüş olur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.

 

Kur'an’da (يوم) (yevm) gün kelimesi 365 defa geçmektedir. 

 


(Rahmân) 55:30

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:31

Zaman ayıracağız sizlere ey iki yüklü/ağırlıklı (klan/kabile)254!

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 


(Rahmân) 55:32

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:33

Ey cin210 ve insan klanı/kabilesi; eğer yapabilirseniz ki delip geçersiniz çaplarından216 göklerin162 ve yerin*; öyle ki delip geçin; delip geçemezsiniz; ancak sultanla/güçle/kuvvetle/yetkiyle**.

 

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.         

216(أَقْطَارِ) (aktâri) kelimesi kökü (قطر) olup isim kelimesi olarak çemberin çapı ('diameter of a circle') anlamındadır. Türkçeye ‘kutur’ olarak geçmiştir. Kutur kelimesi daire ve kürede çapı işaret eder. Ayette çoğul olarak kullanılmıştır. Hans Wehr 4th ed., page 906 (of 1303)

162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.

 

*Yerin çaplarının işaret edilmesi Dünya gezegeninin küre şeklinde olduğuna işarettir. Gökler de evrenimizi işaret eder. Evreni delip geçmek için bir üst boyuta doğru çıkmak gereklidir. Evrenimiz bir Picard hunisi şeklinde olup bu huninin yüzeyindedir. Picard hunisinin enine kesiti bir çemberdir. Evreni delip geçmek için de çapların işaret edilmesi gerçekten büyük bir mucizedir.  

**Dünya gezegenini çapından delip karşısına çıkmak mutlak ki büyük bir güç, kuvvet ve bilim ister. Aynı şekilde evreni de delip geçmek muazzam bir sultan yani yetki, güç ve kuvvet ister. Yüce Allah yerin çaplarından delinebileceğini ve evrenin dışına çıkılabileceğini bizlere bildirmiştir.  


(Rahmân) 55:34

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:35

Gönderilir ikiniz üzerine bir yayılan alaz/alev ateşten*; ve bakırlı bir kılıf/örtü/kaplama**; öyle ki yardımlaşamazsınız ikiniz***.

 

*İki paralel evren arasında yakıcı ve yayılan bir radyasyon varlığı iki paralel evren arasındaki iletişim bağlarını koparabilir.

**Nuhâs, bakırla örtmek, kaplamak. Bakır atomu temelli bir örtü/kılıf/kaplama da iki paralel evren arasındaki iletişim bağlarını koparabilir. 

***Yardımlaşma işaret edildiği için gönderilen insanları ve cinleri yok etmek için değildir. Yardımlaşmayı yani iletişimi engellemek içindir.

 


(Rahmân) 55:36

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:37

Öyle ki yarıldığı zaman gök180*; öyle ki oldu (gök) bir gül rengi**; yağlı boyama*** (tablosu) gibi.

 

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

*Evren

**Kırmızı, pembe. 

***Dihân, yağlamak, boyamak, sürtmek, greslemek (katı yağla yağlamak), sıvamak, boyamak.

 


(Rahmân) 55:38

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:39

Öyle ki o gün243 sual edilmez/sorulmaz* günahından/suçundan bir insana; ve de bir cinne.

 

243Kur’an’da “yevmeizin” kelimesi toplam 70 kez geçer. “O gün (o evre, o dönem, o period)” anlamındadır ve geçtiği ayette işlenen konuya göre işareti değişir.*Her şey ortadadır. Artık sadece ceza/karşılık verme zamanıdır. Günahlar/suçlar için bir açıklama, bir tevbe isteği yapılmaz. 

(Rahmân) 55:40

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:41

Bilinir/tanınır suçlular simalarıyla/yüzleriyle; öyle ki tutulur perçemleriyle ve ayaklarıyla.

 

(Rahmân) 55:42

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:43

İşte bu cehennemdir; ki yalanlar244 onu suçlular.

 

244Yanıltmak, aldatmak, kandırmak, hakkında yalan söylemek, yanlış yönlendirmek, onaylamamak, inkâr etmek.

İşaret edilen şeyi inkâr etmemekle birlikte onun hakkında yanıltıcı, gerçek dışı uyduruk şeylere tabi olmak da tam olarak aynı kelimeyle işaret edilir.

 


(Rahmân) 55:44

Tavaf ederler/dolaşırlar onun (cehennemin) arası ve kaynama derecesinde bir haşlayan arası.

 

(Rahmân) 55:45

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:46

Ve kimse içindir; korktu (o) makamından/ayakta durma yerinden* Rabbinin4; iki cennet*.

 

4Efendi, komuta eden.

*Rabbinin mekanında, O'nun huzurunda hesap vermek için durulan yerde olmaktan.

**İki cennet evreninin işaret edilmesi insan ve cinlerin cennetlerinin farklı olacağını düşündürür. Cennetlere girmeyi hak eden insan ve cin klanından bireyler kendilerine özgü cennetlere gireceklerdir.


(Rahmân) 55:47

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:48

Sahibidir ikisi (iki cennet) dallılar/çatallılar245.

 

245Efnân; dallar, budaklar, çatallar, bölünmeler içerenler. Ağaçları kapsamakla birlikte her türlü network yapan canlıları işaret eder.   


 


(Rahmân) 55:49

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:50

İkisindedir iki göz/pınar; akar ikisi.

 

(Rahmân) 55:51

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:52

İkisindedir her bir fâkih246 çiftten*.

 

246Fâkih kelimesi keyif veren meyveleri işaret eder. Ayrıca keyif, neşe, sevinç veren; iyi bir yaşam sürmeye katkıda bulunan her türlü şeyi de işaret eder.

*Dişi ve erkek özelliği olan.

(Rahmân) 55:53

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:54

Yaslananlardır serilip döşenenlere doğru; içleri onun brokardandır247; ve hasadı iki cennetin yakındır/alçaktır*.

 

247Sırma veya gümüş işlemeli bir ipekli kumaş türü.

*Kolayca ulaşılabilir.

(Rahmân) 55:55

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:56

İkisindedir (iki cennettedir) kısaltanlar bakışları*; asla temas etmez onlara251 bir insan öncesinde onların (insanların); ve de bir cin.

251Sadece cennet evrenleri için yaratılmış varlıklardır. Daha önce ne insandan ne de cinden başka bir varlıkla fiziksel ve ruhsal asla temas etmemişlerdir. İlgileri, alakaları, sevgileri ve bakışları eşleştikleri kişiden asla uzağa gitmez, uzaklaşmaz.

Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında bu varlıkların gözlerinin kornea beyazı ile iris siyahı arasında belirgin bir kontrast olduğu anlaşılır. Anlarız ki bu varlıkların korneası tam beyaz, iris/renkli kısım tam siyahtır. Bu da gözleri büyük, dikkat çekici ve çok güzel yapmaktadır. Ciltleri pürüzsüzdür. Beyaz renkli istiridye kabuğu rengindedirler. Sürekli olarak eşleştikleri kişiyle birliktedirler, ona bağlıdırlar ve sürekli onunla birliktedirler. Eşleştikleri kişiyle yakından iletişim/diyalog halindedirler. Sezgi ve muhakeme güçleri yüksektir. Eşleştikleri kişiye cevap verirler. Her zaman eşleştikleri kimseye geri dönerler. Eşleştikleri kişinin sürekli çevresindedirler; onu sararlar. Eşleştikleri kişi haricinde olan şeylere ilgileri azalmıştır. Yeniden şekillenme 'remodelling' yaparlar. Sabit tek bir görünümde değillerdir. Görünümleri sürekli değişkendir. Her değişim kendine özgü olarak muhteşemdir. Uzundurlar.  

 

*İlgisi, alakası, sevgisi, bakışı asla uzağa gitmeyen, uzaklaşmayan.

 


(Rahmân) 55:57

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:58

Sanki onlar yakut248 ve mercan249.

248Pembe veya erguvan tonları ile karışık koyu kırmızı renkte, saydam bir korindon türü olan değerli taş.

249Tropik ve ılık denizlerde yaşayan, geniş resifler oluşturan canlıların iskeletinden elde edilen ve süs eşyaları yapımında kullanılan madde. Bu canlılar deniz ekosistemi için çok önemli bir rol üstlenirler. Kayaların üzerine yerleşerek balıkların ve diğer çok sayıda deniz canlısının yumurtlaması ve üremesi için güvenli bölgeler oluştururlar. Mercanlar bu nedenle denizden çıkan her bir nimetin oluşmasında rol oynarlar.   


(Rahmân) 55:59

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:60

Cezası/karşılığı ihsânın250; ihsân250 dışında mıdır?

 

250İyilik etme, iyi davranma, dürüstlük, doğruluk.


(Rahmân) 55:61

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:62

Ve ikisinin (iki cennetin) astından* iki cennet (daha).

*Daha alçak seviyede.

(Rahmân) 55:63

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:64

Siyahımsı yeşil ikisi.

 

(Rahmân) 55:65

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:66

İkisindedir iki göz/pınar; fışkıran ikisi.

 

(Rahmân) 55:67

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:68

İkisindedir bir fâkih246; ve hurma ağacı; ve nar.

 

246Fâkih kelimesi keyif veren meyveleri işaret eder. Ayrıca keyif, neşe, sevinç veren; iyi bir yaşam sürmeye katkıda bulunan her türlü şeyi de işaret eder.


(Rahmân) 55:69

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:70

İkisindedir bir hayır; bir güzellik.

 

(Rahmân) 55:71

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:72

Hûriler251; kısıtlayanlar* (kendilerini) konak yerlerinde**.

 

251Sadece cennet evrenleri için yaratılmış varlıklardır. Daha önce ne insandan ne de cinden başka bir varlıkla fiziksel ve ruhsal asla temas etmemişlerdir. İlgileri, alakaları, sevgileri ve bakışları eşleştikleri kişiden asla uzağa gitmez, uzaklaşmaz.

Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında bu varlıkların gözlerinin kornea beyazı ile iris siyahı arasında belirgin bir kontrast olduğu anlaşılır. Anlarız ki bu varlıkların korneası tam beyaz, iris/renkli kısım tam siyahtır. Bu da gözleri büyük, dikkat çekici ve çok güzel yapmaktadır. Ciltleri pürüzsüzdür. Beyaz renkli istiridye kabuğu rengindedirler. Sürekli olarak eşleştikleri kişiyle birliktedirler, ona bağlıdırlar ve sürekli onunla birliktedirler. Eşleştikleri kişiyle yakından iletişim/diyalog halindedirler. Sezgi ve muhakeme güçleri yüksektir. Eşleştikleri kişiye cevap verirler. Her zaman eşleştikleri kimseye geri dönerler. Eşleştikleri kişinin sürekli çevresindedirler; onu sararlar. Eşleştikleri kişi haricinde olan şeylere ilgileri azalmıştır. Yeniden şekillenme 'remodelling' yaparlar. Sabit tek bir görünümde değillerdir. Görünümleri sürekli değişkendir. Her değişim kendine özgü olarak muhteşemdir. Uzundurlar.  

 

*Çoğul ve aktif isim kelimesi olarak gelmiştir. Hûrilerin zorla değil kendilerinin isteğiyle kendilerini kısıtladıkları anlaşılır. 

**Bulundukları yerleşim yerinden hiçbir zaman uzaklaşmayan, ayrılmayan, terk etmeyen.


(Rahmân) 55:73

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:74

Asla temas etmez onlara251 bir insan; öncesinde onların (insanların); ve de bir cin.

 

251Sadece cennet evrenleri için yaratılmış varlıklardır. Daha önce ne insandan ne de cinden başka bir varlıkla fiziksel ve ruhsal asla temas etmemişlerdir. İlgileri, alakaları, sevgileri ve bakışları eşleştikleri kişiden asla uzağa gitmez, uzaklaşmaz.

Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında bu varlıkların gözlerinin kornea beyazı ile iris siyahı arasında belirgin bir kontrast olduğu anlaşılır. Anlarız ki bu varlıkların korneası tam beyaz, iris/renkli kısım tam siyahtır. Bu da gözleri büyük, dikkat çekici ve çok güzel yapmaktadır. Ciltleri pürüzsüzdür. Beyaz renkli istiridye kabuğu rengindedirler. Sürekli olarak eşleştikleri kişiyle birliktedirler, ona bağlıdırlar ve sürekli onunla birliktedirler. Eşleştikleri kişiyle yakından iletişim/diyalog halindedirler. Sezgi ve muhakeme güçleri yüksektir. Eşleştikleri kişiye cevap verirler. Her zaman eşleştikleri kimseye geri dönerler. Eşleştikleri kişinin sürekli çevresindedirler; onu sararlar. Eşleştikleri kişi haricinde olan şeylere ilgileri azalmıştır. Yeniden şekillenme 'remodelling' yaparlar. Sabit tek bir görünümde değillerdir. Görünümleri sürekli değişkendir. Her değişim kendine özgü olarak muhteşemdir. Uzundurlar.  

 


(Rahmân) 55:75

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:76

Yaslananlardır yeşil yastıklara/döşeklere doğru; ve rengârenk işlenmiş halılara; müthiş güzel.

 

(Rahmân) 55:77

Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234

4Efendi, komuta eden.

254İnsan ve cin klanı/kabilesi.

 

234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir. 

Rahman suresinde 31 kez tekrarlanan ‘Öyleyse siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ ve 31 temel parçacık ('elementary particles')


(Rahmân) 55:78

Bereketlendi252 Rabbinin4 adı/ismi49; Celâl239 ve İkrâm240 sahibi241.

 252Fazla olma durumu; artağanlık, bolluk, feyiz, feyezan.

4Efendi, komuta eden.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

239Haşmetli, görkemli, heybetli.

240İkrâm, cömertçe/bol bol sunmak, iyilik güzellikle sunmak, sunarak onurlandıran, şereflendiren.

241Celâl ve İkrâm sahibi


(Vâkıa) 56:71

Gördünüz mü ateşi? Ki tutuşturursunuz.

 

(Vâkıa) 56:72

Sizler mi inşa ettiniz ağacını onun; yoksa biz mi inşa edenleriz?

 

(Vâkıa) 56:73

Biz; yaptık onu bir hatırlatma/öğüt; ve meta54; güç/takviye sahibi olanlar için.

54Sermaye. Yararlanma.


(Vâkıa) 56:74

Öyle ki tesbih31 et adıyla/ismiyle49 Rabbinin; azîm94.

 

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

94Büyük/azametli.


(Vâkıa) 56:77

Doğrusu o mutlak kerim/şerefli bir Kur’an’dır.

 

(Vâkıa) 56:78
Bir kitaptadır meknûn579.
579Gizli, saklı, masun.

(Vâkıa) 56:79
Temas edemez ona (Kur'an'a) temizlenenler dışında.
 

(Vâkıa) 56:80
Bir indirilmedir alemlerin203 Rabbinden4.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

4Efendi, komuta eden.


(Vâkıa) 56:81
Öyle ki bu hadise/söze mi sizler mudhinsiniz?580
580Yaltaklananlar, riyakar/iki yüzlü yalakalar, iki yüzlü yağcılar.

(Hadid) 57:1

Tesbih57 etti Allah'ı göklerdeki; ve yerdeki; ve O; Azîz'dir37; Hakîm'dir9.

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Mücâdele) 58:13

Tasalandınız mı? Ki takdim edersiniz eliniz arasında, gizli konuşmanızda sadakalar95; öyle ki o zaman asla faaliyete geçemezsiniz; ve tevbe33 etti Allah sizlere; öyle ki ikame572 edin salâtı5; ve verin zekâtı10; ve itaat edin Allah'a ve resûlüne76; ve Allah haberdardır yaptıklarınızdan.

95Kur'an'da 3 tür sadaka işaret edilmiştir. Bu ayetteki sadaka kamu hizmetinden, kamu görevlisinden faydalananların kamuya verdikleri harçtır.

33Dönmek, vazgeçmek.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir. 

 


(Mücâdele) 58:16

Edindiler/tuttular yeminlerini/sözleşmelerini bir örtü/gizleme; öyle ki saptırdılar/döndürdüler Allah'ın yolundan; öyle ki onlaradır yıpratan/çöktüren bir azap.

 

(Haşr) 59:23

O; Allah'tır; ki yoktur ilâh74 O'nun dışında; Melik'tir96; Kuddûs'tür97; Selâm'dır98; Mûmin’dir99; Muheymin'dir100; Azîz'dir37; Cebbâr'dır101; Mutekebbir'dir102; Subhân'dır7Allah; şirk koştuklarından71 (ayrıdır).

 

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

96Hükümdar/hünkâr.

97Mukaddes/kutsal.

98Esenlik-güven bahşeden.

99İtimat-eminlik bahşeden.

100Koruyucu/kollayıcı.

 

37Güç yetiren.

 

101Zorla düzeltendir.

102Büyüklenen.

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.


(Haşr) 59:24

O; Allah’tır; Hâliktir103; Bârî'dir104; Musavvir'dir105; O'nadır güzel isimler49; tesbih57 ederler O'nu göklerdeki ve yerdeki; ve O (Allah); Azîz'dir37; Hakîm'dir9.

103Yaratan.

104Başlatıp yapan.

105Şekillendiren/biçimlendiren.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.

 

37Güç yetiren.

 

9Bilge/bilgelikle hükmeden.


(Mümtehine) 60:4

Muhakkak oldu sizlere güzel bir örnek/bir rol model İbrahim'de; ve onunla birlikte (olan) kimseler (de); dedikleri zaman kavimlerine/toplumlarına: “Doğrusu biz uzaklaşanlarız sizden ve kulluk46 eder olduğunuzdan; Allah'ın astından; örttük/gizledik/inkar ettik sizleri; ve görünür oldu/açığa çıktı bizim aramızda ve sizin aranızda bir düşmanlık ve nefret; ebediyen/sürekli; ta ki iman47 edersiniz bir tek Allah'a”; dışında sözü İbrahim'in babası için ‘Mutlak mağfiret dilerim sana; ve güç yetirir değilim sana Allah’tan (gelen) bir şeyden’; “Rabbimiz4! Sana tevekkül ettik; ve sana yöneldik; ve sanadır son varış.”

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

4Efendi, komuta eden.


(Mümtehine) 60:6

Ant olsun; oldu sizlere onlarda güzel bir örnek/bir rol model; kimse için; oldu ümit eder/arzular Allah’ı ve ahiret gününü; ve kim yüz çevirir; öyle ki doğrusu Allah’tır; O'dur Ganiyy106; Hamîd107.

 

106Zengin.

107En yüce övgüye/methedilmeye değer.


(Cum'a) 62:9

Ey iman47 etmiş kimseler; nida edildiğiniz/çağrıldığınız zaman salât108 için toplanma/cuma günü; öyle ki yürüyün/hareketlenin Allah'ı zikrine78 doğru; ve bırakın alışverişi; işte bunlarsınız; hayırlıdır sizlere; eğer olduysanız bilenler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

108Müminlerin haftanın belirlenen bir gününde, sabah ve akşam salâtlarından ayrı olarak, gündüz olmak koşuluyla toplumun belirlediği bir zamanda ve sürede yaptıkları salât.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.


(Cum'a) 62:10

Öyle ki tamamlandığı zaman salât108; öyle ki dağılın yeryüzüne; ve arayın/bakının fazlından/lütfundan Allah'ın; ve zikredin78 Allah'ı çokça; belki sizler felaha326 kavuşursunuz.

108Müminlerin haftanın belirlenen bir gününde, sabah ve akşam salâtlarından ayrı olarak, gündüz olmak koşuluyla toplumun belirlediği bir zamanda ve sürede yaptıkları salât.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

326Kurtuluş, başarı.

(Münâfikûn) 63:2

Edindiler/tuttular yeminlerini/sözleşmelerini bir örtü/gizleme; öyle ki saptırdılar/döndürdüler Allah'ın yolundan; doğrusu onlardır; kötüleşti yapar oldukları.

 

(Kalem) 68:28

Dedi en hayırlısı/ortası onlardan: “Demez miyim sizlere; niye tesbih31 etmezsiniz?”

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.


(Kalem) 68:29

Dediler: “Subhân'dır7 Rabbimiz4; doğrusu biz olduk zulmedenler.”

 

7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.

4Efendi, komuta eden.


(Kalem) 68:42

O gün sıyrılıp kaldırılır (kas/güç) bacaktan/uyluktan; ve davet edilirler secdeye12; öyle ki itaat edemezler.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Kalem) 68:43

Alçalmış/kibri kırılmış gözleri onların; yetişir onlara bir zillet; ve muhakkak ki olmuşlardı davet edilirler secdelere12; ve onlar salimler (-di)/sağlıklılar (-dı).

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Kalem) 68:51

Ve doğrusu kâfirlik25 etmiş kimseler âdeta/neredeyse mutlak kaydırırlar seni bakışlarıyla; ne zaman ki işittiler zikri78; ve derler doğrusu o (Muhammed peygamber) mutlak bir mecnundur302.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

302Aklı örtülmüş, aklı gizlenmiş, akıl melekelerini yerli yerinde kullanamayan, aklını kaybetmiş, aklî dengesi bozulmuş.


(Meâric) 70:15

Hayır! Doğrusu o (cehennem) harlı ateştir.

 

(Meâric) 70:16

Bir soyucu/sıyırıcı kafatasını.

 

(Meâric) 70:17

Çağırır kimseyi; sırtını döndü o; ve yüz çevirdi.

 

(Meâric) 70:18

Ve topladı o; öyle ki istifledi.

 

(Meâric) 70:19

Doğrusu insan yaratıldı; bir sabırsız/endişeli.

 

(Meâric) 70:20

Dokunduğu zaman ona şer/kötülük; bir kaygı/sıkıntı/endişe/sabırsızlık.

 

(Meâric) 70:21

Ve dokunduğu zaman hayır/iyilik; bir mâni olan/engelleyen.

 

(Meâric) 70:22

Dışındadır musallin112.

112Salla edenler. Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmeyenler, ilgisiz kalmayanlar, kale alanlar, umursayanlar, kayıtsız kalmayanlar, mühimseyenler, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip edenler.


(Meâric) 70:23

Kimseler; onlar salâtlarında23 daimîlerdir/devamlılardır.

23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul. 


(Meâric) 70:24

Ve kimseler; mallarındadır onların bir hak; bildirilen/malum edilen.

 

(Meâric) 70:25

İsteyen için; ve mahrum bırakılmış için.

 

(Meâric) 70:26

Ve kimseler; tasdik ederler din gününü109.

109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır. 

 


(Meâric) 70:27

Ve kimselerdir (ki) onlar Rablerinin4 azabından korku474 duyanlardır.

 

4Efendi, komuta eden.

474Yüce Allah'ın öfkesine neden olacak işlerden/eylemlerden uzak durmak. Yüce Allah'ın gazabının hak edene karşı (kâfirlik etmiş ve müşrik olmuş kimselere) tecelli edebileceğini bilmek.

(Meâric) 70:28

Doğrusu Rablerinin4 azabı değildir emin olunur.

4Efendi, komuta eden.


(Meâric) 70:29

Ve kimseler; onlar bacak aralarındakileri110 koruyucudurlar.

 

110Cinsel organlar.

(Meâric) 70:30

Dışında; eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu77; doğrusu onlar değildir ayıplananlar*.

77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; bir savaş nedeniyle mülteci konumuna düşmüş evsiz kadın ve erkeklerin bir kamu yönetimi aracılığıyla belirli kişilerin kısmî kontrolüne bir sözleşmeyle/antlaşmayla verilmesi. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar. 

 

*Yaşlı/hasta bakımı yapanların (kadın/erkek) gerektiğinde cinsel organları görmesi ayıplanmaz. 

(Meâric) 70:31

Öyle ki kim aradı ötesinde bunun; öyle ki şunlar; onlardır sınırı aşanlar.

 

(Meâric) 70:32

Ve kimseler; onlar emanetlerini ve ahitlerini/sözleşmelerini gözetenlerdir.

 

(Meâric) 70:33

Ve kimseler; onlar şahitliklerinde/tanıklıklarında dosdoğrudurlar/dimdiktirler.

 

(Meâric) 70:34

Ve kimseler; onlar salâtlarını23 korurlar.

23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul. 


(Meâric) 70:35

İşte bunlar cennetlerdedir; şereflendirilmişler/onurlandırılmışlar.

 

(Nuh) 71:1
Doğrusu biz gönderdik Nûh’u kavmine/toplumuna; ki "uyar kendi kavmini/toplumunu (diye)"; gelmesi öncesinde onlara elim/acıklı bir azap.
 

(Nuh) 71:2
Dedi (Nûh): "Ey kavmim/toplumum! Doğrusu ben sizlere apaçık bir uyarıcıyım"
 

(Nuh) 71:3
"Ki kulluk46 edin Allah'a; ve takvalı21 olun O'na; ve itaat edin573 bana."

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.

57371:3, 26:108 ve 26:110 ayetlerinde Nûh peygambere de itaat edilmesi emredilmiştir. Resûle itaat etmek Yücü Allah'ın ayetlerini içeren kutsal kitaplara ya da taş yazıtlara itaat etmektir.


(Nuh) 71:4
"Mağfiret319 eder sizlere günahlarınızdan; ve erteler belirli bir ecele* kadar; doğrusu Allah'ın eceli* geldiği zaman ertelenmez; biliyorlar olduysanız eğer."

319Bağışlama, affetme.

*Süre.

(Nuh) 71:5
Dedi (Nûh): "Rabbim!4 Doğrusu ben davet ettim kavmimi/toplumumu gece ve gündüz."

4Efendi, komuta eden.


(Nuh) 71:6
"Öyle ki asla artırmaz onlara benim davetim bir firar/kaçış dışında."
 

(Nuh) 71:7
"Ve doğrusu ben her davet ettiğim zaman onları; bağışlaman için onları; koydular parmaklarını kulaklarına; ve örttüler574 giysilerini; ve ısrar ettiler; ve kibirlendiler bir kibir (-le)."

57471:7 ayetinde Yüce Allah baş örtüsüyle ilgili çok güzel bir işaret vermektedir. "Ve doğrusu ben her davet ettiğim zaman onları; bağışlaman için onları; koydular parmaklarını kulaklarına; ve örttüler giysilerini; ve ısrar ettiler; ve kibirlendiler bir kibir (-le)." buyrulmuştur. Ayetten anlaşılır Nûh peygamberin davetine karşı insanlar iki eylem yapmaktadır. 1. eylem kulakların tıkanması; 2. eylem ise giysiyle bir yerlerin örtülmesi. Çıplak olan bir kimse daveti duyduğunda hemen giysilerini giymiştir olamayacağına göre bu insanlar davete karşı daha önce açık olan bir yerlerini giysiyle kapatmaktadır. Bu da bize bu yerin baş olduğunu apaçık gösterir. demek ki Nûh döneminde insanlar (kadın ve erkek) baş örtüsüyle gezmiyorlarmış. Nûh onları Yüce Allah'ın mesajına davet ettiğinde önceden kapalı olmayan başlarını giysileriyle örtüyorlarmış.

 

 

 


(Nuh) 71:8
"Sonra doğrusu ben davet ettim onları bir apaçık ilan/anons (-la)."
 

(Nuh) 71:9
"Sonra doğrusu ben alenileştirdim* onlara; ve sırlaştırdım** onlara bir sır (-la)."

*Açık, ortada, meydanda, herkesin içinde yapılan.

**Gizli, örtülü olarak.


(Nuh) 71:10
"Öyle ki dedim: "İstiğfar/mağfiret319 sunun Rabbinize4; doğrusu O oldu bir Gaffâr575.""

319Bağışlama, affetme.

4Efendi, komuta eden.

575İstiğfar eden, mağfiret eden, bağışlayan, affeden.

(Nuh) 71:11
"Gönderir gökten180 üzerinize bol akan/yağmur."

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 


(Nuh) 71:12
"Ve medet eder/genişletir/destekler sizleri mallarla ve oğullarla; ve yapar sizlere cennetler*; ve yapar sizlere nehirler."
*Cennetteki gibi bir hayat.

(Nuh) 71:13
Nedir sizlere (olan ki) ummazsınız Allah için bir saygı.
 

(Nuh) 71:14
Ve ant olsun yarattı sizleri evreler576 (-le).

57671:14 ayetinde Yüce Allah insanı aşama aşama, evre evre yarattığını apaçık bildirmiştir. Anlarız ki insanın yaratılması bir süreçle gerçekleşmiştir. 71:17 ayetinde ise Yüce Allah insanı yerden bir bitki gibi bitirdiğini/yetiştirdiğini bildirmiştir. Bu da bizlere evrim sürecini işaret eder. Kur'an'da evrim sürecinin gerçek olduğunu destekleyen bir çok kanıt vardır. 


(Nuh) 71:15
Asla görmez misin (ki) nasıl yarattı Allah yedi gökleri161 tabakalar* (-la).

161Çoklu gökler. Güneş sistemimiz ve onun benzerleri olan sistemler (çok sayıda gezegen atmosferi/gök içerdikleri için). Paralel evrenler (çok sayıda evren/gök içerdikleri için).

*Katman katman yaratılış. Bu yaratma şekli sadece göklerde değil her yerde karşımıza çıkmaktadır. Atom seviyesinde de katmanlı yaratılış mevcuttur.

(Nuh) 71:16
Ve yaptı Ay'ı onlarda* bir nur**; ve yaptı Güneş’i bir sirac***.

*Yedi göklerde, çoklu göklerde. Çoklu gökler içeren Güneş sistemimiz.

**Aydınlık.

***Lamba. Işığını kendisi üreten.


(Nuh) 71:17
Ve Allah bitirdi* sizleri yerden bir bitki/nebati576 (olarak).

57671:14 ayetinde Yüce Allah insanı aşama aşama, evre evre yarattığını apaçık bildirmiştir. Anlarız ki insanın yaratılması bir süreçle gerçekleşmiştir. 71:17 ayetinde ise Yüce Allah insanı yerden bir bitki gibi bitirdiğini/yetiştirdiğini bildirmiştir. Bu da bizlere evrim sürecini işaret eder. Kur'an'da evrim sürecinin gerçek olduğunu destekleyen bir çok kanıt vardır. 

*Yetiştirdi.

(Nuh) 71:18
Sonra geri döndürür* sizleri oraya (yere); ve çıkarır sizleri bir çıkış** (-la).

*İnsanın atomları yere karışır.

**Ahiret evreninde oluşan yerden tekrar bir çıkış söz konusudur. Yeni bedenlere bilinçlerin transfer edilmesiyle insan tekrar dirilir.


(Nuh) 71:19
Ve Allah yaptı sizlere yeri bir genişlik/uzunluk/yaygınlık*.

*Dünyanın yüzey alanı Hadean döneminde yarıçapının artmasıyla 4πr² formülüne göre genişletilmiştir.


(Nuh) 71:20
Yolculuk etmeniz için; oradandır* geniş/açık yollar.
*Yerden.

(Nuh) 71:21
Dedi Nûh: "Rabbim!4 Doğrusu onlar asilik ettiler bana; ve tabi oldular bir kimseye (ki) asla artırmaz ona kendi malı ve kendi veledi/çocuğu bir hüsran dışında."

4Efendi, komuta eden.


(Nuh) 71:22

"Ve tuzak kurdular; büyük bir tuzak."

 

(Nuh) 71:23
"Ve dediler bırakmayın ilâhlarınızı74; ve bırakmayın577 vedd’i; ve ne de suvâ’ı; ve ne de yegûs'u; ve yeûk’u ve nesr'i."

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.

Nûh kavminin taptığı sözde ilâhlardan bazılarının isimlerini Yüce Rabbimiz bizlere bildirmiştir. Bu bildirimin amacı mutlak ki bir işaret içindir. Arkeolojik kazılarda bu sözde ilâhların isimleri ortaya mutlak çıkacaktır. Marut ve Harut isimlerinde olduğu gibi.

(Nuh) 71:24
"Ve muhakkak ki dalalete128 düşürdüler çoğunu; ve artırmazsın sen* zalimlere257 dalalet128 dışında."

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 

*Rabbim.

(Nuh) 71:25
Hatalarından dolayı boğuldular; öyle ki sokuldular ateşe; öyle ki asla bulamazlar kendilerine Allah’ın astından yardımcılar.
 

(Nuh) 71:26
Ve dedi Nûh: "Rabbim!4 Bırakma yerde* kâfirlerden25 bir diyar/yurt** sakini."

4Efendi, komuta eden.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Nûh'un yaşamış olduğu yer.

**Nûh'un diyarı/yurdu.


(Nuh) 71:27
"Doğrusu sen eğer bırakırsan onları; dalalete128 düşürürler kullarını46 senin; ve doğurmazlar* dışında bir fücur440; bir kâfir25."

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

440Alt benlik. Psikiyatri biliminde 'id' olarak tanımlanır. Evrim sürecinde ilk olarak alt benlik gelişmiştir. Ahlaktan yoksun olan bu benlik içgüdüsel dürtülerle hareket eder.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Fiziksel bir doğum değildir. Fiilin öznesi kadın değildir. Özne eril ve çoğuldur. Çoğaltma, çoğalma, bir şeyden türemeyi işaret eder. 

(Nuh) 71:28
"Rabbim!4 Mağfiret319 et bana; ve ana babama; ve kimseye (ki) girdi evime bir mümin27 (olarak); ve mümin27 erkeklere; ve mümin27 kadınlara; ve artırma zalimlere257 bir yıkım dışında."

4Efendi, komuta eden.

319Bağışlama, affetme.

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   

257Zulmeden, acımasız ve haksız davranan. En büyük zulüm Yüce Allah'a ortak koşmaktır; şirk günahını işlemektir. Yüce Allah'ın asla yetki vermediği şeyleri dinde hüküm koyucu edinmektir. En büyük zulüm resullerin deklere ettiği, beyan ettiği, okuduğu kutsal kitapları terk etmektir. Kutsal kitaplar haricinde tamamı zan olan talmud gibi, söylenti/hadis kitapları gibi kitaplara tabi olmaktır. 


(Cin) 72:1

De ki: “Vahyedildi603 bana; ki onu (Kur’an’ı) dinledi cinden bir takım/grup; öyle ki dediler: “Doğrusu biz dinledik bir Kur'an; acayip/şaşılan.”

603Yüce Allah'ın bir resûl/elçi göndererek ya da ilham ettirerek ya da bir perde arkasından kullarından dilediğine ilettiği her türlü mesajdır. Bu mesaj illa ki tüm insanları ilgilendiren ayetler olmaz. Örneğin resûl Musa'nın annesine Yüce Allah oğlunun durumu hakkında vahy etmiştir; mesaj iletmiştir. Kutsal kitapların ayetleri de aynı şekilde vahy edilir. Ancak bunlar Yüce Allah'ın tüm insanlara rahmetinden gönderdiği kurtuluş reçetesi olduğu için kitaplaşması sağlanmıştır. Bizleri ilgilendiren, ahiret evreninde sınava tabi tutulacağımız vahiy işte bu kutsal kitaplardır. Sadece kutsal kitaplar. Şu an elimizde şerefli Kur'an var. Bu şerefli Kur'an'a tabi olduğumuzda mutlak ki  Yüce Allah'ın vahyine tabi olmuş oluruz.

(Cin) 72:2

“Kılavuzlar (Kur’an) doğruya; öyle ki iman47 ettik ona (Kur’an’a); ve asla ortak koşmayız71 Rabbimize4 birini.”

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.

4Efendi, komuta eden.


(Cin) 72:3

"Ve O (Allah) ki ; yüceldi ihtişamı; Rabbimizdir4; edinmiş değildir bir yoldaş; ve de bir çocuk."

4Efendi, komuta eden.


(Cin) 72:4

"Ve o (kimse) ki, oldu söyler -ahmağımızdır/aptalımızdır- Allah üzerine aşırı/sınır aşan."

 

(Cin) 72:5

"Ve bizler (cinler) ki; zannettik ki asla söylemez insan ve cin Allah'a karşı bir yalan."

 

 

(Cin) 72:6

 

*Ve o (olan) ki; oldu insandan adamlar sığınırlar cinden adamlara; öyle ki ziyade ettiler/artırdılar (cinler) onlara (insanlara) aşırı talebi/isteği.

 

*Yüce Allah dedi:

(Cin) 72:7

*Ve onlar (cinler) ki; zannettiler zannettiğiniz gibi sizlerin (insanların); ki asla yeniden ortaya çıkarmaz Allah birini.

*Yüce Allah dedi:

(Cin) 72:8

"Ve bizler (cinler) ki; dokunduk göğe; öyle ki bulduk onu (göğü) doldurulmuş (gök); şiddetli bir koruma ve bir alaz/alev"

 

(Cin) 72:9

"Ve bizler (cinler) ki; olduk oturur/kalan oturma/kalma yerlerinde ondan (gökten); işitmek/dinleme için; öyle ki kim işitir/dinler şimdi, bulur ona gözetleyen bir alaz/alev."

 

(Cin) 72:10

“Ve bizler (cinler) ki; bilmeyiz, bir şerre205 mi razı olundu yerdeki/yeryüzündeki kimseye; ya da razı oldu onlara Rableri4 bir doğruya.”

 

205Kötülük, fenalık. 

4Efendi, komuta eden.


(Cin) 72:11

"Ve bizler (cinler) ki; bizdendir sâlihler217; ve bizdendir bunun alçağı/aşağısı; olduk tarikatlar/yollar; parçalara dağılanlar."

 

217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.


(Cin) 72:12

"Ve bizler (cinler) ki; varsayımda* bulunduk ki asla aciz bırakamayız Allah'ı yerde/yeryüzünde; ve asla aciz bırakamayız O’nu (Allah’ı); bir kaçışta"

*İşaretlerle kanaat getirdik.

(Cin) 72:13

"Ve bizler (cinler) ki; ne zaman ki işittik doğru yola kılavuzu (Kur'an’ı) iman47 ettik ona (Kur’an’a); öyle ki kim iman47 eder Rabbine4; öyle ki korku duymaz bir kayba/eksilmeye; ve ne de bir aşırı talebe/isteğe."

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

4Efendi, komuta eden.


(Cin) 72:14

"Ve bizler (cinler) ki; bizdendir müslim45; ve bizdendir eşit-tarafsız durmayanlar/doğru olmayanlar; öyle ki kim İslam218 oldu; öyle ki işte bunlar; aradı/kovaladı/izledi doğruyu."

 

45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.     

218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.

Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.     


(Cin) 72:15

*Ve eşit-tarafsız durmayanlara/doğru olmayanlara gelince; öyle ki oldular cehennem için bir odun.

*Yüce Allah dedi:


(Cin) 72:16

Ve ki eğer dikelselerdi/doğrulsalardı tarikata/yola doğru; mutlak içirirdik/verirdik onlara bol bir su.

 

(Cin) 72:17

Fitnelendirmemiz için orada; ve kim yüz çevirirse Rabbinin4 zikrinden78; bir delikten geçirir gibi sokar (Rabbi) onu yükselen/dikleşen/tırmanan* bir azaba.

4Efendi, komuta eden.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

*Şiddeti giderek yükselen, tırmanan bir azap.

(Cin) 72:18

Ve doğrusu mescitler16* Allah içindir; öyle ki çağırmayın219 Allah ile birlikte birini220.

16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.

219Dua etmek. Dua kelimesi Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Çağrıda bulunmak demektir. Yüce Allah'a her an, her durumda, her yerde çağrıda bulunabiliriz. Rabbimizle iletişime geçebiliriz. O'nu çağırıp isteklerimizi arz ederiz. Dua etmek için özel ritüellere gerek yoktur. Yüce Allah insana şah damarından daha yakındır. Kuluna bir Planck mesafesinden (1.6x10-35 metre) daha yakındır. Ancak şirk içermeyen dualar/çağrılar Yüce Allah'a yükselir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an'ın astından tamamı zan içeren söylentilere/hadislere tabi olarak şirk günahını işleyenlerin çağrıları Yüce Allah'ın katına ulaşmaz. Ancak tek tanrıcıların çağrıları Yüce Allah'a ulaşır. Sadece Kur'an diyenlerin; Kur'an bize yeter diyenlerin.  

Beynin secde etmesi sonrası yapılan duanın/çağrının Yüce Allah tarafından kabul buyrulması daha olasıdır. Bu nedenle müminlere vakitli olarak emredilen sabah-akşam salâtları ve toplantı salâtı yani Kur'an dersleri bitiminde yapılan beynin secdesi sonrası (fiziksel secde de beynin secdesine eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a çağrıda bulunmak en güzel dua zamanıdır. Ancak beynin secde ettiği her yer ve zamanda da dua edilmesi, Rabbimize çağrıda bulunulması kulun kendisi için hayırlı olacaktır.      

220Dua sadece Yüce Allah'a yapılır. Çağrıda/duada Yüce Allah'ın adı haricinde kimseye aracılık yapması için çağrıda asla bulunulmaz. 'Yüzü suyu hürmetine' gibi şeyler söylemek tamamen şirktir. Sadece tayyib/güzel sözler ona ulaşır. Tamamı zan olan söylenti/hadis kitaplarına uyup da "şöyle yaparsan dua kabul olur, şu zamanda dua edersen dua kabul olur, şu şeyi şu kadar tekrar edersen duan kabul olur" gibi sözlerin tamamı şirktir. Dua yani Yüce Allah'a çağrı beyinle yapılır. Beynin secdesi sonrası yapılan çağrı/dua Rabbimize ulaşır. Dualara/çağrılara çokça karşılık veren Rabbimiz mutlak ki dualarımızı kabul eder. Önemli olan duanın şirk içermemesidir.          

*Yüce Allah'ın mescitleri işaret etmesi sonrası çağrıyı/duayı işaret etmesi anlamlıdır. Vakitli salâtlar sonrası (sabah salâtı, akşam salâtı ve toplantı salâtı) beynin secdesi sonrası (fiziksel bir secde eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a dua etmek gereklidir.  

(Cin) 72:19

Ve o (Muhammed peygamber) ki; ne zaman ki ayağa kalktı/dikeldi; Allah'ın kuludur; çağırdığında219 O’nu (Allah’ı); neredeyse olurlar (cinler) onun üzerine kalın bir bulut kümesi/pamuk yığını.

 

219Dua etmek. Dua kelimesi Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Çağrıda bulunmak demektir. Yüce Allah'a her an, her durumda, her yerde çağrıda bulunabiliriz. Rabbimizle iletişime geçebiliriz. O'nu çağırıp isteklerimizi arz ederiz. Dua etmek için özel ritüellere gerek yoktur. Yüce Allah insana şah damarından daha yakındır. Kuluna bir Planck mesafesinden (1.6x10-35 metre) daha yakındır. Ancak şirk içermeyen dualar/çağrılar Yüce Allah'a yükselir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an'ın astından tamamı zan içeren söylentilere/hadislere tabi olarak şirk günahını işleyenlerin çağrıları Yüce Allah'ın katına ulaşmaz. Ancak tek tanrıcıların çağrıları Yüce Allah'a ulaşır. Sadece Kur'an diyenlerin; Kur'an bize yeter diyenlerin.  

Beynin secde etmesi sonrası yapılan duanın/çağrının Yüce Allah tarafından kabul buyrulması daha olasıdır. Bu nedenle müminlere vakitli olarak emredilen sabah-akşam salâtları ve toplantı salâtı yani Kur'an dersleri bitiminde yapılan beynin secdesi sonrası (fiziksel secde de beynin secdesine eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a çağrıda bulunmak en güzel dua zamanıdır. Ancak beynin secde ettiği her yer ve zamanda da dua edilmesi, Rabbimize çağrıda bulunulması kulun kendisi için hayırlı olacaktır.      


(Cin) 72:20

De ki: “Sadece Rabbimi çağırırım219; ve ortak koşmam71 O'na birini”

219Dua etmek. Dua kelimesi Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Çağrıda bulunmak demektir. Yüce Allah'a her an, her durumda, her yerde çağrıda bulunabiliriz. Rabbimizle iletişime geçebiliriz. O'nu çağırıp isteklerimizi arz ederiz. Dua etmek için özel ritüellere gerek yoktur. Yüce Allah insana şah damarından daha yakındır. Kuluna bir Planck mesafesinden (1.6x10-35 metre) daha yakındır. Ancak şirk içermeyen dualar/çağrılar Yüce Allah'a yükselir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an'ın astından tamamı zan içeren söylentilere/hadislere tabi olarak şirk günahını işleyenlerin çağrıları Yüce Allah'ın katına ulaşmaz. Ancak tek tanrıcıların çağrıları Yüce Allah'a ulaşır. Sadece Kur'an diyenlerin; Kur'an bize yeter diyenlerin.  

Beynin secde etmesi sonrası yapılan duanın/çağrının Yüce Allah tarafından kabul buyrulması daha olasıdır. Bu nedenle müminlere vakitli olarak emredilen sabah-akşam salâtları ve toplantı salâtı yani Kur'an dersleri bitiminde yapılan beynin secdesi sonrası (fiziksel secde de beynin secdesine eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a çağrıda bulunmak en güzel dua zamanıdır. Ancak beynin secde ettiği her yer ve zamanda da dua edilmesi, Rabbimize çağrıda bulunulması kulun kendisi için hayırlı olacaktır.      

71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.


(Cin) 72:21

De ki: “Doğrusu ben malik olmam/yetki sahibi olmam sizlere; bir zarara/hasara; ve ne de bir doğruya.”

 

(Cin) 72:22

De ki: “Doğrusu ben; asla koruyamaz222 beni Allah’tan birisi; ve asla bulamam O’nun astından bir sığınak.”

 

222Şefaat araya girip müdahale etmek demektir. Şefaat ahiret evreninde yargılamanın yapıldığı esnada olur. Yargılama süreci son derece kesin kurallara göre yapılır. Bu yargılama gününde kitap ortaya konulur, nebiler ve şahitler getirilir (39:69). Herbir kişi tek olarak yargılanır (6:94). Yapılan zerre kadar iyilik getirilir, yapılan zerre kadar kötülük de getirilir. Bir kişi yargılama sonucunda suçlu bulunursa işte tam bu noktada şefaat devreye girer. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girerek, direkt olarak müdahale eder ve kişinin günahlarını bağışlar ve cezadan kurtarır. Cennetlere yerleştirir. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girmez/şefaat etmez ve bu kişinin günahlarını bağışlamazsa yargılama sonucunda kişinin ceza almasına hükmedilir ve bu kişi cehenneme girdirilir. Yüce Allah kendisine şefaati (yargılamada araya girerek müdahale etmeyi) yazmıştır. Yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun ki kendisine şefaati yazmıştır.

Yüce Allah dışında hiçbir kimsenin şefaat yetkisi yoktur. Ayette görüldüğü üzere Muhammed peygamber kendisini koruyacak başka bir kişi aramamaktadır. Zaten de böyle bir kişi asla yoktur. Muhammed peygamber kendisine ancak Yüce Allah’ın şefaat edebileceğini bilmektedir. Müminler de bilmelidir ki şefaat sadece Yüce Allah’a aittir. Muhammed peygamberlerin yada başkalarını şefaat edeceğine iman etmek şirktir ve affı yoktur. Artık kulağı olan işitsin; gözü olan gürsün, kalbi olan akletsin.

 


(Cin) 72:23

Ancak* bir tebligat/mesaj/bildiri/ültimatom221 Allah’tan ve risâletleri223 O’nun; ve kim isyan etti Allah'a ve resûlüne418 (O’nun); öyle ki doğrusu onadır cehennem ateşi; ölümsüzler185 orada (cehennemde); ebediyen.

221Belâg; tebligat, komünikasyon, temas, iletişim, bildiri, raporlama, ültimatom, mesaj, duyuru, anons.

223Yüce Allah tarafından gönderilen mesaj, bilgi. 

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen. 

*"Resuller postacı mı? Sadece kitapları mı getirdiler? Onlar bizlere kutsal kitapları açıklar, uygulamalarıyla kitapta olmayanları bizlere öğretirler" diyenler 72:21/22/23 ayetleri iyi okusun. Resuller sadece postacıdır. Yüce Allah'tan aldıkları vahyi harfi harfine deklere ederler, beyan ederler, insanların anlayacağı dilde okurlar.

(Cin) 72:24

Ta ki gördükleri zaman vaat edildiklerini; öyle ki bileceklerdir kim daha zaaflıdır/düşkündür yardımda; ve daha azdır adetçe/sayıca.

 

 

(Cin) 72:25

De ki: “Bilmem* yakın mı vaat edildiğiniz? Ya da yapar/koyar ona Rabbim4 uzun bir final/limit noktası”

4Efendi, komuta eden.

*Resullerin, şeyhlerin, tarikat liderlerinin geleceği bildiklerini iddia etmek büyük bir şirktir. Ayetten açık ve net olarak anlarız ki şerefli Kur'an'la şereflendirilmiş olan Muhammed peygamber bile geleceği bilememektedir. 

(Cin) 72:26

Bilendir gaybı62; öyle ki zahir/belli etmez kendi gaybı62 üzerine birini.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.


(Cin) 72:27

Dışındadır kimse; razı oldu (Allah); bir resûlden418; öyle ki doğrusu O (Allah) iğne deliğinden geçirir gibi sokar iki elinin arasından onun (resûlün) ve arkasından onun (resûlün)215 bir gözetleyen.

418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  

215İki ellerinin yönlenmesiyle edindikleri şeyleri ve arkalarında bıraktıkları şeyleri.


(Cin) 72:28

Bilmesi/bilindik kılması için (Allah’ın) ki muhakkak tebliğ ettiler (resûller) Rablerinin4 risâletini223; ve kuşattı/sardı (Allah) onlarla (resûllerle) olanı; ve saydı/hesapladı (Allah) her bir şeyi adetçe/sayıca.

 

4Efendi, komuta eden.

223Yüce Allah tarafından gönderilen mesaj, bilgi. 


(Müzzemmil) 73:20

Doğrusu Rabbin4 bilir ki sen dikelirsin/ayağa kalkarsın gecenin171 üçte ikisinden yakınına; ve yarısında onun (gecenin); ve üçte birinde onun (gecenin); ve bir grup/tayfa (da) seninle birlikte (olan) kimselerden; ve Allah takdir eder/ölçeklendirir geceyi171 ve gündüzü170; bildi ki asla sayamazsınız/kapsayamazsınız onu; öyle ki tevbe33 etti sizlere; öyleyse okuyun/çalışın kolay geleni Kur'an’dan; bildi ki olacak içinizden hastalar; ve başkaları, darp ederler/vururlar (ayakları) yerde/yeryüzünde; aranırlar/bakınırlar fazlından/lütfundan Allah'ın; ve başkaları, katlederler35 Allah yolunda; öyleyse okuyun/çalışın kolay geleni ondan (Kur’an’dan); ve ikame572 edin salâtı5; ve verin zekâtı10; ve borç verin123 Allah'a; güzel bir borç123; ve taktim ettikleriniz/verdikleriniz hayırdan kendi nefsiniz içindir; bulursunuz onu Allah’ın indinde/katında; o (borç) hayırlıdır; ve en büyük bir ecirdir/karşılıktır; ve mağfiret/bağışlanma dileyin Allah'tan; doğrusu Allah Gafûr'dur20; Rahîm'dir2.

4Efendi, komuta eden.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.

33Dönmek, vazgeçmek.

35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

123Yüce Allah'ın kendisine yazmış olduğu şeyleri O'nun adına yapmak. Örnek; açlık çeken bir kimseyi Yüce Allah adına doyurmak.   

20Bağışlayan.

 

2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran. Bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olan anne rahmi gibi rahmetini tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.


(Müddessir) 74:40

Cennetlerde sorarlar.

 

(Müddessir) 74:41

Cürüm işleyenlerden/suçlulardan.

 

(Müddessir) 74:42

Ne sürükledi sizleri Sekar’a111.

 

111Cehennem.


(Müddessir) 74:43

Dediler: “Asla olmayız musallinden112

112Salla edenler. Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmeyenler, ilgisiz kalmayanlar, kale alanlar, umursayanlar, kayıtsız kalmayanlar, mühimseyenler, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip edenler.


(Müddessir) 74:44

Ve asla olmayız yedirir miskine113.

113Açlık sınırında yaşayan.


(Müddessir) 74:45

Ve olduk dalar; dalanlarla birlikte.

 

(Müddessir) 74:46

Ve olduk yalanlar din gününü109.

109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır. 

 


(Müddessir) 74:47

Ta ki geldi bizlere kesin olan*.

*Ölüm.

(Müddessir) 74:48

Öyle ki, fayda verir değildir onlara şefâati114; şefâatçilerin114.

 

114Yargılama esnasında araya girip müdahale etmek. Şefâat kavramı şeytanın en büyük aldatmacasıdır. Şefâatin tamamı Yüce Allah'a aittir. O'nun astından şefâatçiler ummak şirktir.

Şeytanın en büyük tuzağı: Şefâat aldatmacası


(Müddessir) 74:49

Öyle ki ne oluyor onlara; hatırlatandan/öğüt verenden (Kur’an’dan) engelleyenler/yüz çevirenler/uzaklaşanlar.

 

(Müddessir) 74:50

Sanki onlar eşekler gibidir; şuursuzca firar eden/ürküp kaçan.

 

 

(Müddessir) 74:51

Firar etti/kaçtı bir aslandan/bir avcıdan.

 

(Kıyamet) 75:1
Olmaz! Kasem548 ederim kıyamet gününe.
548Ant içmek, yemin, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek.

(Kıyamet) 75:2
Ve Olmaz! Kasem548 ederim kınayan/ayıplayan nefse201.
548Ant içmek, yemin, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Kıyamet) 75:3
Düşünür mü insan ki asla bir araya getirmeyiz onun kemiklerini?
 

(Kıyamet) 75:4
Evet! Güç yetirenleriz üzerine ki seviyelendiririz/düzenleriz onun parmak ucunu*.

*Parmak ucunun işaret edilmesi elbette büyük bir mucizedir. Her insanın parmak ucunun onun DNA'sı gibi kendine özgü olduğunun keşfedilmesi Kur'an'ın inişinden sonra gerçekleşmiştir.

 

Onun parmak ucunu dahi aynı şekilde eşitlemeye güç yetirenleriz. 

 


(Kıyamet) 75:5
Evet! Arzular insan fücûrla440 geçirmeyi kendi önünü/ilerisini*.

440Alt benlik. Psikiyatri biliminde 'id' olarak tanımlanır. Evrim sürecinde ilk olarak alt benlik gelişmiştir. Ahlaktan yoksun olan bu benlik içgüdüsel dürtülerle hareket eder.

*Önündeki zamanı.

(Kıyamet) 75:6
Sual ederler/sorarlar sana: "Ne zaman kıyamet günü!"
 

(Kıyamet) 75:7
Öyle ki parıldadığı/ışıldadığı* zaman görüş/bakış.

*Kıyamet günü yüksek enerjili kozmik parçacıkların gözün retina kısmına çarpmasıyla gözlerde şişmek gibi parlamalar, çarpmalar, parıldamalar gerçekleşir. Buna ‘Kozmik ışın görsel olayı’; ‘Cosmic ray visual phenomena’ denir.

‘Kozmik ışın görsel olayı’; ‘Cosmic ray visual phenomena’

 


(Kıyamet) 75:8
Ve görünmez oldu/battı Ay.
 

(Kıyamet) 75:9
Ve bir araya getirildi Güneş ve Ay.
 

(Kıyamet) 75:10
Der insan o gün: "Neresidir firar edilecek yer?"
 

(Kıyamet) 75:11
Hayır! Olmaz (bir) sığınak.
 

(Kıyamet) 75:12
Senin Rabbine4 karşıdır o gün kararlı yerleşim yeri.

4Efendi, komuta eden.


(Kıyamet) 75:13
Haber verilir insana o gün kademe aldığıyla/kıdemlendiğiyle601 ve terettüp edip geri kaldığıyla601.
Yapıp ettikleriyle, faaliyet içinde olduklarıyla insan Rabbi katında kıdem/kadem kazanabilir. Aklını kullanarak sadece Kur'an demesi ve sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına tabi olarak takva elbisesini giymesi onu Rabbi katında kıdemlendirir. Rabbimiz ayrıca 19 mucizesine tanık olanların da kendi katında kıdem/kademe kazanacağını 73:37 ayetinde apaçık bildirmiştir. Ancak bazı insanların bunu yapmayacağını da Rabbimiz bildirmiştir. İnsan tereddüt edip geri de kalabilir. Uyduruk atalar dinini, çoğunluğun uyduğu uydurulmuş dini terke etmekten imtina edebilir. Bu da onu geride bırakır.  

(Kıyamet) 75:14
Evet! İnsan kendi nefsine201 bir görücüdür*.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

*Apaçık görür, bakar.


(Kıyamet) 75:15
Şayet ortaya atsa da özürlerini.
 

(Kıyamet) 75:16
Hareket ettirme ona* dilini; acele etmeye ona*.
*Kur'an'a.

(Kıyamet) 75:17
Doğrusu üzerimizedir onu* bir araya getirme** ve onu* okuma.

*Kur'an'ı.

**İki kapak arasına alma. Kitap haline getirme.


(Kıyamet) 75:18
Öyle ki okuduğumuz* zaman onu**; öyle ki tabi ol*** okunuşuna onun**.

*Şerefli elçi Cibrîl'in resûl Muhammed'e Kur'an'ı yani Yüce Allah'ın mesajını okuması, dikte ettirmesi. 

***Dikte edilene tabi ol. Ezberlemeye çalışma.


(Kıyamet) 75:19
Sonra doğrusu üzerimizedir beyanı226 onun*.

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

 

*Kur'an'ın.

(Kıyamet) 75:31

Öyle ki, doğruyu tasdiklemedi; ve salla13 etmedi.

 

13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.

 


(Kıyamet) 75:32

Fakat yalanladı; ve yüz çevirdi.

 

(İnsan) 76:26

Ve geceden171; öyle ki secde12 et O'na (Allah’a); ve tesbih31 et O'nu (Allah’ı) bir gece171; uzunca.

171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.


(İnsan) 76:29
Doğrusu bu* bir zikirdir/hatırlatmadır78; öyle ki kim diledi; edinmiştir/tutmuştur Rabbine4 doğru bir yol.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

4Efendi, komuta eden.

*Kur'an.

(Mürselât) 77:27

Ve yaptık orada (yerde) revâsiye146; yüksekler/uzunlar; ve içirdik sizlere tatlı bir su.

146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar. 


(Mürselât) 77:48

Ve denildiği zaman onlara rükû11 edin; rükû11 etmezler.

11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.

 


(Tekvir) 81:16

Akanlara*; dönüp saklananlara.

*(ٱلْبَحْرِ) l-cevâri kelimesi kökü (جري) olup akmak (flow), cereyan yapmak (stream) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘akanlar’ anlamındadır. Ayrıca 55:24 ayetinde de geçer. 


(Tekvir) 81:19
Doğrusu o* mutlak kavlidir/sözüdür şerefli bir resûlün**.

*Kur'an.

**Cibrîl'in.


(Tekvir) 81:20
Kuvvet sahibidir* güçlü/sağlam arşın sahibi** indinde/katında.

*Cibrîl.

**Yüce Allah.


(Tekvir) 81:21
İtaat edilendir orada; emindir.
 

(Tekvir) 81:22
Ve arkadaşınız* bir mecnun302 değildir.

302Aklı örtülmüş, aklı gizlenmiş, akıl melekelerini yerli yerinde kullanamayan, aklını kaybetmiş, aklî dengesi bozulmuş.

*Resûl Muhammed.

(Tekvir) 81:23
Ve ant olsun gördü* onu** ufukta apaçık.

*Resûl Muhammed.

**Cibrîl'i.


(Tekvir) 81:24
Ve değildir o* gayba62 karşı bir geri duran/kıt/yetersiz**.

62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.

*Cibrîl.

**Geçmişe, geleceğe ait olan, evrenin her noktasının kuantum bilgilerini içeren Levh-i Mahfûz'a erişim yetkisi vardır. 


(Tekvir) 81:25
Ve değildir o* kavli/sözü racîm411 şeytânın29 .
411Fırlamış, taş gibi fırlatılmış, fırlatılan taş gibi uzaklaşmış.

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

 

*Kur'an.

(Tekvir) 81:26
Öyle ki nereye gidersiniz?
 

(Tekvir) 81:27
Ki o* ancak bir zikirdir/hatırlatmadır78 alemlere203.

78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

*Kur'an.

(Tekvir) 81:28
İsteyen/dileyen kimse için sizlerden ki kıyam143 eder.

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.


(Tekvir) 81:29

Ve diler/ister değilsiniz dışında ki diler/ister Allah; âlemlerin Rabbi4.

4Efendi, komuta eden.


(Mutaffifin) 83:1

Vay haline mutaffifînin584.

 

584Eksiltenler, azaltanlar, ölçüde küçültenler.

(Mutaffifin) 83:2
Kimselerdir (ki) ölçtükleri zaman insanlara karşı* tam/kusursuz olurlar.
*İnsanlardan bir şey alırken.

(Mutaffifin) 83:3
Ve ölçtükleri zaman onlara* veya tarttıkları (zaman) onlara* azaltırlar/eksiltirler.
*İnsanlara bir şey verirken/sunarken.

(Mutaffifin) 83:4
Zannetmez* mi o? Şunlar; ki onlar diriltilenlerdir**.

*Sanmaz mı?

**Ahiret evreninde yerden oluşturulan bedene bilincin tekrar yüklenmesiyle gerçekleşen canlanma, dirilme.


(Mutaffifin) 83:5
Büyük bir gün için.
 

(Mutaffifin) 83:6
Gündür (ki) kıyam143 eder insanlar alemlerin203 Rabbine4.

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.

4Efendi, komuta eden.


(Mutaffifin) 83:7
Hayır! Doğrusu fâcirlerin585 kitabı mutlak siccîn586'dedir.

585Fücuruna uyanlar, fücurüna tabi olanlar. Takvadan uzak olanlar. Kararlarını alt benlikle alanlar.

 

Fücur: Alt benlik. Psikiyatri biliminde 'id' olarak tanımlanır. Evrim sürecinde ilk olarak alt benlik gelişmiştir. Ahlaktan yoksun olan bu benlik içgüdüsel dürtülerle hareket eder.

 

586Yüce Allah katında bulunan rakamlanmış/dijital hale getirilmiş yazıt/kitap. Bu kitap insanların alt benlikleri ('id') olan fücurlarıyla aldıkları ahlaktan yoksun, takvadan yoksun eylemlerinin kaydını tutar.   


(Mutaffifin) 83:8
Ve ne idrak ettirdi sana Siccîn586 ne!

586Yüce Allah katında bulunan rakamlanmış/dijital hale getirilmiş yazıt/kitap. Bu kitap insanların alt benlikleri ('id') olan fücurlarıyla aldıkları ahlaktan yoksun, takvadan yoksun eylemlerinin kaydını tutar.   


(Mutaffifin) 83:9
Bir kitaptır rakamlanmış587.

587Rakamlanmış kitap, dijitalleşmiş yazıt, 0-1 gibi bilgiye dönüşmüş yazıt, kuantum bilgilerine dönüşmüş yazıt/bilgi/kitap.


(Mutaffifin) 83:10
Vay haline o gün yalanlayanların195.

195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Ahiret hayatına iman etmeyen ateistler, deistler vb. herkes Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamıştır. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşüren müşrik ve münafıklar da ayetleri yalanlayanlardır. 


(Mutaffifin) 83:11
Kimseler (ki) yalanlarlar din gününü588.

588Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönemi yalanlamak. Din gününün kurallarına iftira atarak/yalan atarak gerçeği örtmek, gizlemek. Örneğin: Din gününde resûllerin ümmetlerine şefaat ederek kurtaracaklarına iman etmek din gününü yalanlamaktır.

 


(Mutaffifin) 83:12
Ve yalanlar değildir onu*  her bir sınırı aşan/taşan/azgın günahkar dışında.
*Din gününü.

(Mutaffifin) 83:13
Okunduğu zaman ona ayetlerimiz353; dedi: "Evvelkilerin* satırlarıdır/hikayeleridir."
353Kutsal kitap.*İlklerin, öncekilerin.

(Mutaffifin) 83:14
Hayır! Bilakis paslandı175 kalplerinin üzeri; kazanır olduklarına.

175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. Kalpler paslanır. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.

Kalplerin paslanması LDH isimli kötü yağın oksitlenmesi yani paslanması sonucu da gerçekleşir.

Kavrayan/anlayan/akleden kalpler: Kalp-beyin iletişimi.

Kalplerin paslanması.

 


(Mutaffifin) 83:15
Hayır! Doğrusu onlar Rablerinden4 o gün mutlak hicap edilenlerdir/perdelenenlerdir.

4Efendi, komuta eden.


(Mutaffifin) 83:16
Sonra doğrusu onlar yanması için mutlak sunulur cehenneme.
 

(Mutaffifin) 83:17
Sonra denir: "İşte budur; o ki kendisini yalanlıyor olduğunuzdur."
 

(Mutaffifin) 83:18
Hayır! Doğrusu erdemlilerin kitabı mutlak illiyyin589’dedir.

589Yüce Allah katında bulunan rakamlanmış/dijital hale getirilmiş yazıt/kitap. Bu kitap insanların üst benlikleri ('süperego') olan takvalarıyla aldıkları ahlaklı, takvalı, erdemli eylemlerinin kaydını tutar.   


(Mutaffifin) 83:19
Ve ne idrak ettirdi sana illiyyin589 ne.

589Yüce Allah katında bulunan rakamlanmış/dijital hale getirilmiş yazıt/kitap. Bu kitap insanların üst benlikleri ('süperego') olan takvalarıyla aldıkları ahlaklı, takvalı, erdemli eylemlerinin kaydını tutar.   


(Mutaffifin) 83:20
Bir kitaptır rakamlanmış587.

587Rakamlanmış kitap, dijitalleşmiş yazıt, 0-1 gibi bilgiye dönüşmüş yazıt, kuantum bilgilerine dönüşmüş yazıt/bilgi/kitap.


(Mutaffifin) 83:21
Şahid/tanık olur ona* yaklaştırılanlar.
*Rakamlanmış kitaba. Kendisi de rakamlanmış olan Kur'an'ın rakamsal mucizelerine de tanık olurlar; şahit olurlar. 

(Mutaffifin) 83:22
Doğrusu erdemliler mutlak içindedir nimet.
 

(Mutaffifin) 83:23
Yumuşak döşemeler/donatılar üzerinde; bakarlar.
 

(Mutaffifin) 83:24
Tanırsın yüzlerindeki nimetin ongun güzel parıltısını.
 

(Mutaffifin) 83:25
Sakilik edilirler/içirilirler mühürlenmiş* bir rahîkten590.
590Çok seçkin, özgün, sıradışı lezzetli meyve nektarlarını işaret eder. Mutlak ki şarabı da işaret eder. Ancak genel anlam meyvelerden elde edilen nektardır. İlla ki alkollü olmak durumunda değildir. Alkol içermeyen meyve likörleri de bu tanıma girer.  

*Uzun süre mühürlü kalmış. Kapalı kalmış.


(Mutaffifin) 83:26
Mührü* onun bir misktir**; ve işte bundadır; öyleyse heveslenip yarışsınlar heveslenip yarışanlar.

*Rahîki mühürleyen tıpa.

**Bu tıpanın da bir misk olduğunu yani çok güzel kokulu olduğunu anlarız.


(Mutaffifin) 83:27
Ve karışımı onun bir tesnîm591'dendir.
591Kelime anlamı yüksek, tepe noktası, en üstü anlamındadır. Anlarız ki cennettin yüksek bölgelerinde bulunan kaynaklardan/gözelerden bir tanesidir. Rahîk içeceğinin bir karışımıdır.  

(Mutaffifin) 83:28
Bir göze/kaynak (ki) içerler onu yaklaştırılanlar.
 

(Mutaffifin) 83:29
Doğrusu cürüm* işlemiş kimseler olmuşlardı iman47 etmiş kimselere gülenler/alay edenler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

*Suç.

(Mutaffifin) 83:30
Ve geçtikleri zaman onları göz kırpıyorlardı**.
*Kaş göz hareketiyle dalga geçmek.

(Mutaffifin) 83:31
Ve döndükleri zaman ahalilerine568 doğru; döndüler fıkralar* (-la).
568Bir şeye üye olan, bir kümeye dahil olan insanlar grubu. Üye olunan şeye göre anlam genişler. Bir satranç kulübünün üyeleri satranç kulübünün ahalisi olur. Aile üyeleri, taraftar olan üyeler, bir siyasi partiye üye olan insanlaro partinin ahalisi olur. *Komik düşünceler, kurgular.

(Mutaffifin) 83:32
Ve gördükleri zaman onları* dediler: "Doğrusu şunlar (ki) mutlak dalalettedirler128."

128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.

*Müminleri.

(Mutaffifin) 83:33
Ve gönderilmiş değillerdi onların* üzerlerine bir hafız/koruyucu.
*Müminlerin.

(Mutaffifin) 83:34
Öyle ki bugün iman47 etmiş kimseler kâfirlere25 gülerler/alay ederler.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Mutaffifin) 83:35
Yumuşak döşemeler/donatılar üzerinde; bakarlar.
 

(Mutaffifin) 83:36
Sevaplandırıldı* mı kâfirler25 faaliyet içinde olduklarına.

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

*Ödüllendirildi mi?

(İnşikak) 84:21

Ve okunduğu zaman onlara Kur'an; secde12 etmezler.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Târık) 86:12

Ve ant olsun yere/yeryüzüne; çatlak/yarık/fissür/kırık sahibi

 

(A'lâ) 87:1

Tesbih31 et adını/ismini49 Rabbinin4; A’lâ116.

31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.

49İsim; Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.

4Efendi, komuta eden.

116En yüce/üstün.


(Fecr) 89:1
Ve fecre630.

630l-fecr kelimesi kökü (فجر) yarılmak-çatlamak (cleavage), bozuşmak-ayrılmak (break up), su ya da sıvı bir şeyin akmasına izin vermek (let (water or and the like) flow, pour forth), serbest bırakmak (unleash), fışkırmak (gush out), aniden düşme-alçalma (descent suddenly), dawn (şafak-günün ağarması), başlangıç (outset-beginning), başlama (start) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 816 (of 1303).

89. surede Rabbimizin bizlere müteşabih ayetler sunduğu ve taş gibi sağlam akıl yürütenlerin bu ayetleri anlayabileceği bildirilmiştir. Bu nedenle ayetleri anlayabildiğimiz iki anlamıyla ilerleyeceğiz inşAllah.

1. anlam;

89:1 ayetinde bu kelime kadının adet kanamasının başladığı günü işaret eder. Kalınlığı 8-13 mm'ye ulaşan rahim iç zarı gebelik oluşmazsa bir sonraki ay için hazırlanır. Kalınlaşan bu tabaka bozuşur ve rahimden ayrılmaya başlar. Kadın akan, serbest kalan, aşağıya inen/alçalan bu kanlı dokuyu adetinin ilk gününde fark eder. Bu akış 2-7 gün arasında sürer ve 30-80 ml'dir. Mûsâ'nın asasını taşa vurduğunda fışkıran 12 su için de aynı kelime kullanılmıştır.

2. anlam;

Evrenin başlangıcı olan Big Bang. İki d-bran hiperuzayda bir noktada çarpışır. Bu çarpışma noktasında çok büyük bir enerji oluşur. Bu enerji iki d-brani ayırır ve big bang ile evreni oluşturur.  


(Fecr) 89:2
Ve on geceye631.

63110 gece

1. anlam;

89:2 ayetinde işaret edilen 10 gece kadının adet kanamasının (l-fecr) başlaması sonrası gelen 10 gecedir. Bu 10 gece çok önemlidir. On gece 10 gündüzle birlikte mutlak ki 10 gün eder. Bu dönemde kadın follikülogenez dönemindedir. Yani kadın yumurtalığında bulunan yumurta deposundan çekilen 1000 yumurtanın en kalitelisi olan tek bir yumurtanın seçme dönemidir. Bu 10 günde adetle bozuşan rahim iç tabakası kendisini tekrar inşa eder ve kalınlaşır. Amaç 11. gecede kadın vajinasına atılan meniden süzülen nutfe içinde olan spermle yumurtanın döllenmiş hali olan tek embriyoya ev sahipliği yapacak olan rahim iç tabakasını hazırlamaktır.

2. anlam;

Çarpışan iki d-branın çarpışma noktasında oluşturduğu big bang sonrası geçen 10 gece. Ku'an'da evrenimiz 6 günde yani 6 gece 6 gündüzde yaratılmıştır. Anlarız ki 10 gece geçmiştir. 10 tane de gündüz olması gerektiği için toplam geçen süre 10 gün eder. Basit bir hesapla 6 gün = 13.8 milyar yıl olduğuna göre 10 gün 23 milyar yıl eder.  


(Fecr) 89:3
Ve çifte632; ve teke633.

632Çifte.

1. anlam;

Çift üreme hücresi. Sperm ve yumurta. Kadının fecrinin/adetinin başlaması sonrası 11. gecede kadın vajinasına dökülen meniden süzülen nutfenin içinde olan ve kadın yumurtasını dölleyecek olan sperm ile döllenecek olan yumurta. İki/çift hücrenin zarı birleşir ve tek hücre zarı olur. Sperme ait hücre zarının/membranının yumurta hücresine ait olan zarla/membranla birleşerek tek bir hücre zarına/membranına dönüşmesi.  

2. anlam;

Hiperuzayda bulunan iki d-branın/zarın/membranın birleşerek tek d-brane/zar/membrane olması.

633Teke.

1. anlam; 

Zigot. Çift üreme hücresinin (sperm ve yumurta) birleşerek tek bir hücre olması. İnsanın ilk tohumu. 

2. anlam;

 

Hiperuzayda bulunan iki d-branın/zarın/membranın birleşerek tek d-brane/zar/membrane olması.



 


(Fecr) 89:4

Ve geceye; akıp giderken634.

634Akıp giderken geceye. 11. gece.

1. anlam;

89:1 ayetinde işaret edilen kadının fecrinin/adetinin başlamasından sonra gelen 11. gece. Bu gecede geçekleşen bir cinsel birliktelik bir önceki ayette işaret edilen çift hücrenin tek bir hücre olabilmesini en yüksek oranda sağlar. Sperm kadın vücudunda 5 gün yaşayabilir. Yumurta ise 12 saat yaşayabilir. 11. gün gerçekleşen cinsel ilişkide kadın vajinasına dökülen meniden süzülen nutfe içinde olan bir sperm hücresi kadının fecrinin/adetinin başlamasından ortalama 14 gün sonra yumurtalıktan atılan yumurtayı 15. gün döller. Çift hücre artık tek hücre olur.

2. anlam;

11. gece geçerken yani 28.15 milyar yıl ile 29.3 yıllar yıl arasında bir d-brane/zar/memrane evrenimizle ilgili olan d-brane/zar/memrana yaklaşmaya başlayacaktır. İki d-branın tam olarak birleşmesi ve tek d-brane olması 15. gün olacaktır; yani büyük patlamadan yaklaşık 34.5 milyar yıl sonra evren tamamen yok olacaktır.   


(Fecr) 89:5
Bunda mıdır bir kasem548; (taş gibi) bir anlayış/kavrayış sahibi için?
548Ant içmek, yemin, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek.

(Fecr) 89:6

Asla görmez misin nasıl faaliyet etti (senin) Rabbin Ad'a.

 

(Fecr) 89:7
İrem'e; sütun sahibi.
 

(Fecr) 89:8
Asla yaratılmayandır onun* misli/benzeri beldelerde.
*İrem'in.

(Fecr) 89:9
Ve Semûd'a; kimselerdir (ki) oydular kayayı vadide.
 

(Fecr) 89:10
Ve firavuna; kazıklar637 sahibi.
637Obeliskler, dikili taşlar. Kazık kelimesine en uygun yapı Antik Mısır'da firavunların güçlerini göstermek için kendi adlarına diktirdikleri dikilitaşlardır. Obeliskler, genellikle yekpare taştan yapılan, dörtgen tabanlı ve yukarı doğru incelenen, uçları sivri dikilitaşlardır. Antik Mısır'da Güneş tanrısı Ra'ya adanmış olup tapınakların girişlerine dikilirdi. Üzerlerinde hiyeroglif yazıtlar bulunur ve genellikle zaferleri, hükümdarları veya tanrılara adanmış mesajları anlatır. Obeliskler, Antik Mısır’da ilk olarak Eski Krallık döneminde (MÖ 27. yüzyıl) ortaya çıkmış ve Yeni Krallık döneminde (MÖ 16-11. yüzyıl) en görkemli örnekleri dikilmiştir.

(Fecr) 89:11
Kimselerdir (ki) tâğûtlaştılar442 beldelerde.
442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır.

(Fecr) 89:12
Öyle ki çoğalttılar orada* fesadı265.

265Hak/gerçek olmadığı halde yalanla, yanlışla, hileyle, aldatmayla, manipülasyonla, yanlış yönlendirmeyle kargaşaya, karışıklığa neden olmak.

*Beldede.

(Fecr) 89:13
Öyle ki akıttı/döktü onların üzerine (senin) Rabbin4 bir azap kırbacını/kamçısını.

4Efendi, komuta eden.


(Fecr) 89:14

Doğrusu (senin) Rabbin4 mutlak gözetleyendir.

 

4Efendi, komuta eden.


(Fecr) 89:15

Öyle ki insan ancak; ne zaman belalandırdı onu Rabbi4; öyle ki ikram etti ona; ve nimet verdi ona; öyle ki der (o): "Rabbim4 ikram etti bana."

 

4Efendi, komuta eden.


(Fecr) 89:16
Ve ancak; ne zaman belalandırdı onu; öyle ki ölçeklendirdi onun üzerine rızkını onun; öyle ki der (o): "Rabbim4 garaz* etti bana"

4Efendi, komuta eden.

*Kin duymak.

(Fecr) 89:17
Hayır! Öyle! (ki sizler) ikram etmezsiniz yetime.
 

(Fecr) 89:18
Ve gayret etmezsiniz yemeği üzerine miskinin113.

113Açlık sınırında yaşayan.


(Fecr) 89:19
Ve yersiniz mirası büsbütün/topyekûn* bir yeme (-yle).
*Bir araya getirip, toplayıp. Parçasını ihtiyaç sahiplerine dağıtmadan.

(Fecr) 89:20
Ve seversiniz malı bir sevgi (-yle) topluca.
 

(Fecr) 89:21
Hayır! Düzlendiği zaman yer/yeryüzü düzlene düzlene635.
63589:21 ayetinde işaret edilen düzlemenin sürekli olduğu anlaşılır. Tüm evreni çalkalayan kütle çekim dalgaları yeri sürekli olarak sarsarak Dünya gezegeninin yüzeyini düzleyecektir. Dağlar gibi yapılar dağılacaktır.

(Fecr) 89:22
Ve geldi636 (senin) Rabbin4; ve melekler saf saftır638.
636Yüce Allah'ın fiziksel olarak bir yere gelmesi zaten asla düşünülemez. Çünkü yaratılan her şey zaten sonsuz boyutlar üstü olan bu varlığın bizzat içindedir. Anlarız ki Kur'an'da Yüce Allah'ın gelmesi olarak işaret edilen şey O'nu temsil eden emirdir. 89:22 ayetinden anlarız ki saf saf dizilmiş olan melekler verilecek emri beklemektedirler.

4Efendi, komuta eden.

638Saf saf olan melekler.

1. anlam;

Yüce Allah'ın sıralanmış, sıra sıra, birbirine paralel olarak dizilmiş bağları/ipleri/sicimleri. Hiperuzayda d-branlara/zarlara/membranlara bağlanan açık uçlu sicimler.

2. anlam; 

Çift hücrenin birleşerek tek hücre olduğu hücreyi ikiye bölecek olan mitozu gerçekleştiren sıralanmış, sıra sıra, birbirine paralel olarak dizilmiş bağlar/ipler/sicimler ('Mitotic spindles')

 


(Fecr) 89:23
Ve geldi cehennemle o gün; o gün zikreder/hatırlar insan; ve neredendir* ona zikir/hatırlatma?"
*Zikrin/hatırlamanın faydası nereden olacak?

(Fecr) 89:24
Der: "Ey bana (ki) keşke kademe/kıdem* alsaydım hayatım** için."

*İnsana çalıştığından başkası yoktur. Rabbi katında kıdem/kademe alanlar tek tanrıcı olup Yüce Allah'ın dosdoğru yolunda ilerleyenlerdir. Sadece Kur'an diyenlerdir. Sadece kutsal kitaplar demiş olanlardır. İbrahim'in milletine tabi olmuş olanlardır. Bu kıdem alma sonsuz bir yaşamın kalitesini direkt olarak etkilemektedir.

**Sonraki yaşam için.


(Fecr) 89:25
Öyle ki o gün azap edemez O'nun (Allah'ın) azabını bir tek (kimse).

 


(Fecr) 89:26
Ve bağlayamaz; ve bağını639 O’nun bir tek (kimse).

639Yüce Allah'ın bağı, bağlaması.

1. anlam;

Hücre içinde bulunan mikrotübüller. 19 bağın birbirine bağladığı toplam 27 tüpün oluşturduğu bağlar/ipler/sicimler. Hücre bölünmesinde kinetokarlara öyle bir bağlanırlar ki asla ayrılmazlar. Kromatidleri birbirinden ayırırlar. Not: Kur'an'da 27 nebinin toplam 19 kez geçmesi de büyük bir mucizedir. Nasıl ki bu bağlar bir amaç için bir şeyleri tutup çekerler, resûllerin getirdiği Yüce Allah'ın mesajı da insanları bağlar ve ateşten kurtarır. 

Yüce Allah'ın bağı, bağlaması

2. anlam;

Açık uçlu sicimler/ipler/bağlar d-branelere öyle sıkı bağlanır ki asla bırakmazlar. d-braneleri çekerler.  

 


(Fecr) 89:27
Ey mutmain377 nefis201!
377Tatmin olan, istenen bir şeyin gerçekleşmesini sağlamış, gönül doygunluğuna eren.

201Benlik, kişilik, öz varlık.


(Fecr) 89:28
Dön* Rabbine4; razı olmuş; razı olunmuş (olarak).

4Efendi, komuta eden.

*Mutmain olmuş nefis.

(Fecr) 89:29
Öyle ki gir kullarım içine.
 

(Fecr) 89:30
Ve gir cennetime.
 

(Şems) 91:1
Ve Güneş’e*; ve aydınlığına* onun**.

*Güneş'e ve onun oluşturduğu aydınlığa bir işaret vardır. Yüce Allah tabiri caizse "Güneş'i ve onun aydınlığını inceleyin; araştırın ki Kur'an'ın Güneş'in Rabbinden geldiğine tanık/şahit olursunuz." buyurmaktadır.

**Güneş'in.


(Şems) 91:2
Ve Ay’a*; takip ettiği zaman* onu**.

*Ay'a ve Ay'ın Güneş'i takip ettiği özel bir zamana işaret vardır. Güneş sistemindeki her bir gök cismi mutlak ki Dünya ve Ay da Güneş'in galaksimiz içindeki hareketini takip eder. Ancak ayette bir zaman işaret edildiği için Ay'ın Güneş'i tabiri caizse yakalayıp kapattığı tam Güneş tutulmasının işaret edildiğini düşünmek daha mantıklıdır.

**Güneş'i.


(Şems) 91:3
Ve gündüze; açık ettiği zaman onu*.

*Güneş'i.


(Şems) 91:4

Ve geceye; örttüğü zaman onu*.

*Güneş'i.

(Şems) 91:5

Ve göğe180; ve bina edene onu*.

180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır. 

*Göğü.

(Şems) 91:6
Ve yere; ve genişletip439 yayana onu*.
439Güneş sistemimizin ilk dönemlerinde Dünya'mız küçük kaya parçalarının yer çekimi gücüyle bir araya gelmesiyle oluştu. Hadean dönemi olarak isimlendirilen bu dönemde yerin yarıçapı erimiş kayaların bir araya toplanmasıyla arttı. Bir kürenin yarıçapı ile yüzey alanı arasındaki formül 4πr² olarak ifade edilir. Dünya'nın yarıçapı öyle arttı ki yüzey alanı da (4πr²) formülüne bağlı olarak genişlemiş, yayılmış oldu.  Yüzey alanı o kadar genişledi ki insanların ve canlıların rahat bir şekilde üzerinde yaşamaları mümkün oldu.  

*Yeri.


(Şems) 91:7
Ve nefse201; ve biçimlendirene* onu**.

201Benlik, kişilik, öz varlık.

*Fücurun ve takvanın ilham edilmesiyle insan benliğinin, idrak etme yetisinin düzenlenmesi.

(Şems) 91:8
Öyle ki ilham etti ona (nefse) fücûrunu440 onun; ve takvasını441 onun*.

440Alt benlik. Psikiyatri biliminde 'id' olarak tanımlanır. Evrim sürecinde ilk olarak alt benlik gelişmiştir. Ahlaktan yoksun olan bu benlik içgüdüsel dürtülerle hareket eder.

441Üst benlik. Psikiyatri biliminde süper ego olarak tanımlanır. Evrim sürecinde fücûrdan ('id') sonra yaratılmıştır. Ahlaki değerleri savunur. Takva yani sakınma odaklıdır.*Nefsin.

(Şems) 91:9
Muhakkak felaha326 ulaştı kimse (ki) geliştirdi/saflaştırdı onu*.
326Kurtuluş, başarı.*Nefsin.

(Şems) 91:10
Ve muhakkak heba* oldu kimse (ki) alçalttı onu**.

*Ziyan etti, mahvoldu.

**Nefsi.


(Şems) 91:11
Yalanladı Semûd tûğyânıyla442 onun*.
442Azgınlık, sınırı aşma, sınırı çiğneme, taşkınlık, tiranlık, despotluk. Din konusunda ise kutsal kitapların hükümlerinin dışına çıkma, kutsal kitaplardan taşma, kutsal kitapların çizdiği hükümleri çiğnemedir. Tevrat'ın tâğûtu Talmud'tur. Kur'an'ın tâğûtu ise hadis kitaplarıdır. *kendi. Semûd.

(Şems) 91:12
Kışkırttığı zaman eşkıyası* onun**.

*Haydut.

**Semûd'un


(Şems) 91:13
Öyle ki dedi onlara Allah'ın resûlü418; "Dişi devesidir Allah'ın; ve içmesidir onun*."
418Elçi. Bir görev ya da amaç için gönderilen. Aracı edilen. Yüce Allah insanlardan ve meleklerden elçiler seçer.  *Dişi devenin.

(Şems) 91:14
Öyle ki yalanladılar onu (resûlü); öyle ki yaraladılar/kısırlaştırdılar onu (dişi deveyi); öyle ki hiddetle salladı onları Rableri4 suçlarıyla; öyle ki düzledi onu*.

4Efendi, komuta eden.

*Semûd'u.

(Şems) 91:15
Ve korkmaz (Allah) akabinde* onun**.

*Ardından, sonrasında.

**Semûd'un, Semûs'un başına gelenin.


(Alak) 96:9

Gördün mü kimseyi? Yasaklar/engel olur/meneder.

 

(Alak) 96:10

Bir kulu; salla13 ettiği zaman.

 

13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.

 


(Alak) 96:11

Gördün mü? Eğer olduysa o doğru yola kılavuz üzerine.

 

(Alak) 96:12

Ya da emretti o takvayı21.

21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.


(Alak) 96:13

Gördün mü? Eğer yalanladıysa o (engel olan kimse); ve yüz çevirdiyse.

 

(Alak) 96:14

Bilmez mi o (engel olan kimse); ki Allah görür?

 

(Alak) 96:19

Hayır! İtaat etme ona; ve secde12 et; ve yaklaş.

12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.

 


(Beyyine) 98:5

Ve emredilmişler değildiler; ancak kulluk46 etmeleri Allah'a; has kılanlar O’na (Allah’a) dini; hanifler117; ve ikame572 ederler salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve işte budur kıyam143 din.

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  

117Tek tanrıcı, monoteist, Yüce Allah'a şirksiz iman eden. Sadece kutsal kitaplar diyen.

572Ayağa kaldırmak, dikmek, kaldırıp devam ettirmek, ortaya koymak, meydana çıkarmak, ayakta tutmak.

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

 

10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür. 

 

 

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.


(Asr) 103:1

Ve asra*.

*Zamana, çağa, devire.

(Asr) 103:2

Doğrusu insan mutlak hüsrandadır.

 

(Asr) 103:3

Dışındadır kimseler; iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18; ve tavsiye ettiler hakkı/gerçeği; ve tavsiye ettiler sabrı51.

47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.

18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.

51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.


(Mâûn) 107:1

Gördün mü kimseyi; yalanlar/inkâr eder/yanlış yönlendirir dini?

 

(Mâûn) 107:2

Öyle ki, işte bu kimsedir; kenara iter yetimi.

 

 

(Mâûn) 107:3

Ve teşvik etmez/motive etmez besini/gıdası/yiyeceği üzerine miskinin113.

113Açlık sınırında yaşayan.


(Mâûn) 107:4

Öyleyse, vay haline musallinlerin118.

118Musallin kelimesi normalde Kur'an'a salla edenler için kullanılır. Salla edenler; Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmeyenler, ilgisiz kalmayanlar, kale alanlar, umursayanlar, kayıtsız kalmayanlar, mühimseyenler, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip edenlerdir. 107:4 ayetinde geçen musallin kelimesiyse Kur'an haricinde hadislere/söylentilere salla edenleri işaret eder. Yüce Allah bu musallinin yanlış hedefe musallin olduklarını bildirmiştir.


(Mâûn) 107:5

Kimseler; onlar salâtlarında119 gaflet içindedirler.

 

119Kur'an'da işaret edilen salât normalde müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşmasıdır. 107:5 ayetinde işaret edilen salât ise hiçbir işe yaramayan, gaflet/aymazlık içinde yapılan salâttır. Ne dediğini bilmeden/anlamadan, alemlere rahmet olan ayetleri papağan gibi tekrar ederek kılınan namaz.


(Mâûn) 107:6

Kimseler; onlar gösteriş yaparlar.

 

(Mâûn) 107:7

Ve mâni olurlar mâûna120.

 

120Her türlü maddi iyilik.


(Kevser) 108:1

Doğrusu biz; verdik sana kevseri121.

 

121Bol bol/çok olan (Kur’an).


(Kevser) 108:2

Öyle ki salla13 et Rabbine; ve göğüsleyerek karşı dur.

 

 

13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.

 


(Kevser) 108:3

Doğrusu nefret besleyen sana; odur kesik.

 

(Kâfirûn) 109:1

De ki: “Ey kâfirler25!”

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  


(Kâfirûn) 109:2

"Kulluk46 etmem; kulluk46 eder olduğunuza."

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Kâfirûn) 109:3

"Ve değilsiniz sizler kulluk46 edenler; benim kulluk46 eder olduğuma."

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Kâfirûn) 109:4

"Ve değilim ben bir kulluk46 eden; sizin kulluk46 ettiğinize."

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Kâfirûn) 109:5

"Ve değilsiniz sizler kulluk46 edenler; benim kulluk46 eder olduğuma."

46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.  


(Kâfirûn) 109:6

"Sizedir sizin dininiz122; ve banadır benim dinim122."

 

122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.


(Felâk) 113:1

De ki: “Sığınırım yarılışın204 Rabbine4

 

204Felak; yarmak, yırtmak, ayırmak. Yüce Allah’ın evrendeki her şeyi ama her şeyi yararak-ayırarak yarattığını çok iyi biliyoruz. Evrenin yaratılış anı olan Big Bang (Büyük Patlama) ile evren yarılmış ve tek bir noktadan ortaya çıkmıştır. Evrenin ilk enerjisi yarılarak temel 4 kuvveti oluşturmuştur. Şu an içinde yaşadığımız evrenimizde hemen hemen her şeyin yarılarak çoğaldığını gözlemliyoruz. Canlı organizmaların bölünmesi (mitoz bölünme, mayoz bölünme, bakterilerin bölünmesi vb.), DNA’nın yarılıp ayrılması gibi örnekler yaratıcının yararak-ayırarak yaratmasına örnek gösterilebilir. Şafak da gündüzü geceden ayırdığı kelimenin anlamında uyar.  

4Efendi, komuta eden.


(Felâk) 113:2

Şerrinden205 yarattığının.

 

205Kötülük, fenalık. 


(Felâk) 113:3

Ve şerrinden205 karanlığın206; çöktüğü zaman.

205Kötülük, fenalık. 

206Gâsık; karanlık, Allah’ın nurundan/aydınlığından (Kur’an) uzak olma nedeniyle oluşan karanlık, gece karanlığı, ölüm esnasında çöken karanlık, her türlü karanlık.


(Felâk) 113:4

Ve şerrinden205; bağıtlara/akitlere207 tükürenlerin*.

 

205Kötülük, fenalık. 

207Bağıtlar, bağıtlaşmalar, bağlar, antlaşmalar, sözleşmeler, birliktelikler, söz vererek birleşmeler.

*Bir şeye tükürerek, balgam çıkarıp tükürerek pisletmek, saflığını/temizliğini bozmak. 


(Felâk) 113:5

Ve şerrinden205 bir hasetçinin208; haset208 ettiği zaman.

205Kötülük, fenalık. 

208Kıskanmak, çekememezlik, hınç, garez, kin, kıskanç,


(Nâs) 114:1

De ki: “Sığınırım insanların Rabbine4.”

 

4Efendi, komuta eden.


(Nâs) 114:2

İnsanların Melikine96.

 

96Hükümdar/hünkâr.


(Nâs) 114:3

 

İnsanların İlâhına74.

 

74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.


(Nâs) 114:4

Şerrinden205; gizlice fısıldayanın.

 

205Kötülük, fenalık. 


(Nâs) 114:5

O ki fısıldar insanların göğüslerinde209.

209Göğüs kafesi içinde bulunan kalpte.

(Nâs) 114:6

Cinden210 ve insanlardan."

 

210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.