Kuran’da Nûh peygamber: Detaylı analiz.

Kuran’da Nûh peygamber toplam 43 kez geçer. Yüce Allah Nûh peygamberi kavmine göndermiş, kavmi onu yalanlamış ve Yüce Allah bu kavmi bir tufan göndererek yok etmiştir. Ancak Nûh peygamberi, ailesinde inanmış olanları ve kavminden inanmış olanları bir gemi aracılığı ile kurtarmıştır. Nûh peygamberin ve gemide olanların soyundan bazı kavimleri halifeler yapmıştır.

Kuran’da Yüce Allah bizlere çok net bilgiler vermesine karşın, İsrâiliyattan hadisler aracılığı ile Müslümanlığa girmiş olan yanlış bilgilere itibar edilmiş ve Nûh kıssası tam olarak anlaşılamamıştır veya yanlış anlaşılmıştır.

Allah’ın izni ile bu makalenin amacı Nûh peygamber ile ilgili Kuran’dan bilgiler edinmektir. Makale biraz uzun olduğu için konu başlıkları koydum.

Not: Kuran’dan anlamaya çalıştığım bu bilgiler kesinlikle doğrudur asla demiyorum, diyemem. Ben ancak anladığımı sizlere aktarmak istedim.

En doğrusunu mutlak ki Yüce Allah bilir.

 

Konu başlıkları

 

Nûh peygamberin soyunun ve gemide onunla ile birlikte olanların soyunun kalıcı olması.

İsrailoğulları Nûh’un soyundan gelmektedir.

Nûh peygamberin kavmini yok eden tufan yerel bir felaketti. Tüm Dünya gezegenini etkilen bir olay asla değildi.

Nûh’un gemisinin fiziksel yapısı nasıl olabilir?

Nûh’un gemisinin toplumda şaşkınlık yaratacak kadar büyük bir gemi olmaması.

Nûh’un gemisine binecek olanlar kimdi?

Tandırın kaynayıp fışkırması ve tufanın oluşma mekanizması üzerine.

Yanardağ patlaması tsunamiye neden olur mu?

Gökten su indirilmesi.

Yerin su kaynaklarının fışkırması.

Nûh peygamberin haber vermesi ile gemiye biniliyor. Nûh peygamberin oğlunun durumu nedir?

Tsunami dalgaları, yağan yağmur ve yeraltı sularının yüzeye çıkması ile gelişen tufan sonrası suların çekilmesi, geminin sabitlenmesi, geminin cudi ile eşitlenip oturması: Cudi neresi?

Cudi nedir? Cudi neresi olabilir?

Gemiden inilmesi. Nûh’un gemisi cudiye oturduğunda yeryüzünde yaşayan başka insan ümmetleri vardı.. Nûh’un gemisi cudiye oturduğunda yeryüzünde yaşayan başka insan ümmetleri vardı.

Nûh’un duasını nereye koyacağız?

Tufan sonrası Nûh peygamber kaç yıl yaşamıştır?

Nûh peygamber ve gemide kurtulanların yeryüzüne halife olmaları.

Nûh peygamber ve onunla birlikte gemi ile kurtulan kimselerin soyundan gelen ve halifeler olan toplum kim?

Âd kavminin Nûh kavmine göre yaratılışta en ve boy olarak fazla olmaları?

Nûh peygamber nerede yaşamış olabilir?

Nûh peygamberin kavmi ve onlara halife olan Âd kavmi nerede yaşadı?

Nûh’un gemisinin oturduğu cudi nerede aranmalı?

Dev tsunami dalgalarına neden olabilecek yanardağ patlaması nerede olmuş olabilir?dalgalarına neden olabilecek yanardağ patlaması nerede olmuş olabilir?

Nûh’un gemisi bir işaret olarak bırakıldı mı?

Nûh kavmi, Âd kavmi ve Semûd kavminin yaşadığı zaman ile ilgili bir işaret

Araplar Nûh peygamberin soyundan geliyor olabilir mi?

Sonuç.

 

Nûh peygamberin soyunun ve gemide onunla ile birlikte olanların soyunun kalıcı olması

Yüce Allah 37:76 ve 37:77 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

3862|37|76|وَنَجَّيْنَٰهُ وَأَهْلَهُۥ مِنَ ٱلْكَرْبِ ٱلْعَظِيمِ

Ve necceynahu ve ehlehu minel kerbil azim.

Onu (Nûh’u) ve takipçilerini kurtardık büyük sıkıntıdan.

 3863|37|77|وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُۥ هُمُ ٱلْبَاقِينَ

Ve cealna zurriyyetehu humu l-bakin.

Ve yaptık onun (Nûh’un) soyunu; onları (takipçileri) kalıcılar.

 

(أَهْلَهُۥ) ehlehu kelimesi kökü (اهل) akrabalar (relatives), aile (family), halk (folks), üyeler (members), takipçiler (followers), taraftar-yandaş (adherent) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 41 (of 1303).

(ذُرِّيَّتَهُۥ) zurriyyetehu kelimesi kökü (ذرر) sülale-kuşak-yavrular (progeny), zürriyet-nesil-alt soy (descendants), children (çocuklar), evlat-çoluk-çocuk (offspring) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 356 (of 1303)

(أَهْلَهُۥ) ehlehu kelimesi aile fertlerini işaret için elbette kullanılır. Ancak farklı anlamda kullanımı örnek olarak 2:126 ayetinde görülebilir. 2:126’da (أَهْلَهُۥ) ehlehu kelimesi toplum-halk-ahali anlamında kullanılmıştır. 37:76’da bu kelimenin Nûh’un takipçileri-taraftarları-onunla birlikte olan kimseler olarak anlamak daha doğru olacaktır.     

Bu iki ayetten anlarız ki Nûh peygamberin bizzat soyu ve gemide kurtulanların soyu kalıcı olacaktır. Soyları tükenmeyecektir.

Dikkat; sadece Nûh’un soyu değil. Gemide olan diğer kimselerin soyu da kalıcı olacaktır. 37:77’deki ‘humu’ ‘onları’ kelimesi 3. şahıs çoğul olarak gelmiş olup bir önceki ayetteki ‘takipçileri’ işaret etmektedir. 

Bu demek değildir ki tüm insanlar Nûh peygamberin ve gemide olan takipçilerinin soyundan gelmiştir. Aşağıda inşallah bu konuyu detaylı inceleyeceğiz. Ancak Nûh ve beraberindeki kimselerin direkt olarak soyundan gelen insanlar kıyamete kadar kalıcı olacaklardır. Günümüzde bu kimselerin direkt olarak soyundan gelen milyonlarca kişi olabilir. Ancak bazı toplumların Kuran’da özellikle işaret edildiğini bizzat görüyoruz. 

Not: Konuyu daha detaylı incelemeden önce peşinen belirtelim. Soyun Allah katında hiçbir önemi yoktur. Yüce Allah insanı takvasına göre değerlendirir. Kuran’da çok sayıda ayette bu gerçeği görürüz. Nûh’un direkt olarak soyundan olmanın Allah katında hiçbir önemi yoktur. Hatta Nûh’un soyundan olan bizzat oğluna bir faydası olamamıştır. Aileden olmak da hiçbir fayda, torpil, kayırma sağlamamaktadır. Nûh’un karısının da aileden olmasına karşın kurtulamadığını 66:10 ayetinden anlıyoruz. Yüce Allah karşısında herkes soyundan ve ailesinden ayrı olarak tek tek yargılanacaktır.

Allah'ın izniyle konularımızı başlık başlık, tek tek incelelemeye başlayalım.

 

İsrailoğulları Nûh’un soyundan gelmektedir.

Yüce Allah 17:2 ve 17:3 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

2029|17|2|وَءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلْنَٰهُ هُدًى لِّبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ أَلَّا تَتَّخِذُوا۟ مِن دُونِى وَكِيلًا

Ve ateyna musel kitabe ve cealnahu huden li beni israile ella tettehızu min duni vekila.

Ve verdik Musa'ya kitabı ve yaptık onu bir kılavuz İsrailoğulları için; “Edinmeyin benim astımdan bir vekil” diye.

2030|17|3|ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُۥ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا

Zurriyyete men hamelna mea nuh, innehu kane abden şekura.

Soy ki taşıdık Nûh’la birlikte; doğrusu o çok şükreden bir kuldu.

 

Bazı meallerde 17:3 ayetinde “Ey Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin soyundan olanlar” çevirisini görmek mümkündür. Bu çeviri yanlıştır. Anlamı bozmaktadır. 17:3 de bir seslenme yoktur. Bir önceki ayetin devamındır. 17:3 ayeti kendisinden önceki ve sonraki ayetler ile okunduğunda kesin bir şekilde İsrailoğullarının Nûh’la birlikte gemide olanların soyundan geldikleri anlaşılır.

İsrailoğulları ile ilgili anlatım 17:8 ayetine kadar gider.

İsrailoğullarının Nûh’un direkt olarak soyundan veya onunla birlikte taşınan kimselerin soyundan geldiğine delil olan başka ayetler;

Yüce Allah 6:84 ve 19:58 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

873|6|84|وَوَهَبْنَا لَهُۥٓ إِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ كُلًّا هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ وَمِن ذُرِّيَّتِهِۦ دَاوُۥدَ وَسُلَيْمَٰنَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَٰرُونَ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ

Ve vehebna lehu ishaka ve ya'kub, kullen hedeyna ve nuha hedeyna min kablu ve min zurriyyetihi davude ve suleymane ve eyyube ve yusufe ve musa ve harun ve kezalike neczil muhsinin.

Ve hediye olarak bağışladık ona (İbrâhîm) İshâk’ı ve Yakûb’u, hepsini doğru yola kılavuzladık; daha önceden Nûh'u doğru yola kılavuzladık ve onun (Nûh) soyundan Dâvûd'u ve Süleymân'ı ve Eyyûb'u ve Yûsuf'u ve Mûsâ'yı ve Hârûn'u; ve böylece ödüllendiririz muhsinleri-iyi davrananları.

2306|19|58|أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمَ ٱللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلنَّبِيِّۦنَ مِن ذُرِّيَّةِ ءَادَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَٰهِيمَ وَإِسْرَٰٓءِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَٱجْتَبَيْنَآ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتُ ٱلرَّحْمَٰنِ خَرُّوا۟ سُجَّدًا وَبُكِيًّا

Ulaikellezine en'amallahu aleyhim minen nebiyyine min zurriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhin ve min zurriyyeti ibrahime ve israile ve mimmen hedeyna vectebeyna, iza tutla aleyhim ayatur rahmani harru succeden ve bukiyya.

İşte bunlar kimseler ki Allah'ın üzerlerine nimet verdiği nebilerden; Âdem soyundan ve Nûh’la beraber taşıdığımız kimselerden ve İbrâhîm ve İsraîl (Yakûb) soyundan ve doğru yola kılavuzladığımız ve seçtiğimiz kimselerden; Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman onlara, kapanırlardı secdeye ve ağlayarak.

 

6:84 ve 19:58 ayetlerinden net bir şekilde anlaşılır ki İbrâhîm, Yakûb, Dâvûd, Süleymân, Eyyûb, Yûsuf, Mûsâ ve Hârûn resûller Nûh’un direkt olarak soyundan gelmektedirler. Nûh ile aralarında direkt olarak kan bağı mevcuttur. İsmi geçen resûllerin hepsinin İsrailoğlu resûlleri olduğu mutlaktır ve soy olarak Nûh peygambere ve gemide olanlara dayanmaktadırlar.

17:3, 6:84 ve 19:58 ayetleri birlikte okunduğunda açıkça anlaşılır ki; İsrailoğullarının bazıları Nûh’un direkt olarak soyundan, bazıları ise Nûh ile birlikte gemide olan kimselerin soyundan gelmektedirler.

 

Araplar Nûh’un soyundan mı geliyor?

Bu başlığı buraya konu bütünlüğü açısından koydum. Ancak cevap makalenin sonunda verilecektir. Bunun nedeni öncelikle başka konuları anladığımızda bu sorunun cevabının veriyor olacağımızdandır.  

 

Nûh peygamberin kavmini yok eden tufan yerel bir felaketti. Tüm Dünya gezegenini etkilen bir olay asla değildi.

Nûh peygamberin kavmini etkileyen ve boğulmalarına neden olan su baskını felaketi tüm insanları yok eden, tüm hayvanları yok eden, Dünya gezegenini tümden sular altında bırakan, kara üzerinde yaşayan her canlıyı yok eden bir su baskını felaketi değildi. Bunun aksine yerel, lokal bir su basması felaketiydi. Nûh peygamberin kavmindeki-toplumundaki inkârcı kimseler ve üretmiş oldukları yapılar helak edilmişti.

(الطوفان) ‘t-tufan’ kelimesi Kuran’da 2 yerde geçer. 'طوف' kökünden türeyen bu isim kelimesi sel-su baskını (flood), su taşkını (inundation), büyük sel (deluge) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 671 (of 1303)

7:133 ayetinde Mısır’a gönderilen musibetler kapsamında Nil nehrinin taşması ile oluşan sel baskını için kullanılmıştır. Kuran’da geçtiği 2. yer ise 29:14 ayetidir ve Nûh peygamberin kavmini yok eden su baskını için kullanılmıştır. Bu kelime kesinlikle küresel bir sel felaketini işaret etmez, aksine 7:133 ayetinde olduğu gibi yerel bir sel felaketi için kullanılır. Aşağıda inşallah bunun delillerini sunacağız.

 

Nûh kavminin başına gelen felaketin yerel olduğuna yönelik deliller;

Delil: Kavim-toplum-halk işareti

Yüce Allah 7:59 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1013|7|59|لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦ فَقَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥٓ إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Lekad erselna nuhan ila kavmihi fe kale ya kavmi' budullahe ma lekum min ilahin gayruh, inni ehafu aleykum azabe yevmin azim.

Ant olsun gönderdik Nûh'u kavmine ve dedi ki: “Ya kavmim, kulluk edin Allah'a, yoktur size hiçbir ilah O'nun dışında; doğrusu ben korkarım sizin için büyük günün azabından.

 

7:59 ayetindeki ‘kavmihi’ ‘onun kavmi’ ‘onun toplumu’ anlamındadır. Nûh da demektedir ki ‘Ya kavmim’. Bu kelime Arapça gramer olarak 1. kişi tekil sahiplik edatı ile gelmiştir. ‘Ya benim kavmim’ diyor Nûh peygamber. ‘Ya insanlar’ demiyor. Sadece peygamber olarak gönderildiği topluma sesleniyor.

Kavim kelimesinin Kuran’da geçiş yerlerine baktığımızda; genel kullanımın resûllerin gönderildiği toplum, halk, bir grup insan olarak geçtiğini görürüz. (3:86, 5:22, 6:89, 7:133, 7:164, 9:13, 9:39, 9:53, 9:115, 10:75, 11:29, 11:57, 12:9, 18:86, 18:93; 19:97, 21:11, 23:46, 23:106, 25:18, 27:12, 28:32, 28:46, 32:3, 36:6, 37:30, 43:5, 43:54, 44:28, 45:14, 45:31, 46:23, 47:38, 48.12, 49:6, 51:46, 58:14, 58:22, 60:13).

Dikkat; Nûh peygamber tüm insanlara seslenmiyor. Sadece kendi kavmine, kendi toplumuna sesleniyor.

Delilleri çoğaltalım;

Nûh’un yerel bir kavme-şehre-topluma gönderilmiş olması;

Yüce Allah 7:64 ve 11:36 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1018|7|64|فَكَذَّبُوهُ فَأَنجَيْنَٰهُ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥ فِى ٱلْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا ٱلَّذِينَ كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَآ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمًا عَمِينَ

Fe kezzebuhu fe enceynahu ve llezine meahu fil fulki ve agrakne llezine kezzebu bi ayatina, innehum kanu kavmen amin.

Fakat onu yalanladılar; böylece kurtardık onu ve gemi içinde onunla birlikteki kimseleri; ve boğduk ayetlerimizi yalanlayan kimseleri; doğrusu onlar kör bir kavimdiler-toplumdular. 

1507|11|36|وَأُوحِىَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُۥ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلَّا مَن قَدْ ءَامَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا۟ يَفْعَلُونَ

Ve uhiye ila nuhın ennehu len yu'mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bi ma kanu yef'alun.

Ve vahyolundu Nûh'a “Kavminden zaten iman etmiş kimselerin dışında gerçekten asla inanmayacak kimse; öyleyse cesaretini kırma onların yapıyor oldukları şeylerden.”

 

7:64 ayetinden Nûh peygamber ile birlikte gemi içinde olan kişilerin kurtulduğu anlaşılıyor. Kurtulanlar için Yüce Allah ‘llezine’ ‘kimseler’ kelimesini kullanıyor. Belirli sayıda bir insanı içeren, bütünü kapsamayan bir kelime. Boğulan insanlar için de aynı kelimeyi kullanıyor yani ‘llezine’ ‘kimseler’. Ayrıca ayetin sonunda direkt olarak Nûh’un kavmi işaret edilmiştir. Bu da bu kimselerin bu kavimden kimseler olduğunu gösterir. Bu ayetten açıkça anlarız ki sel baskını ile Nûh’un kavminden gemiye binen kimseler kurtulmuş, Nûh’un kavminden gemiye binmeyen-binemeyen kimseler suda boğulmuştur.

11:36’da ise Nûh’un kavminden zaten inanmış olanların dışında başka kimsenin inanmayacağı bildiriliyor. Yani azap Nûh’un kavminden inanmayan kimselere olmuştur. 

Görüldüğü gibi kavim kelimesi tüm insanoğlunu kesinlikle kapsamaz. İnsanoğlundan bir grup insanının, birlikte yaşaması, ortak yaşam oluşturması, yeryüzünün belirli bir bölgesinde yaşayarak toplum oluşturmasıdır. Kavim yeryüzünün bir yerinde yaşayan halk olarak tanımlanabilir.

Delil: Yüce Allah’ın kendisine resûl göndermediği toplumları sorumlu tutmadığı ve azap etmeyeceği,

17:15 ayetinde Yüce Allah ‘…Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edecek değiliz.’ buyurmaktadır. 2000’li yıllarda dahi Amazon gibi yağmur ormanlarında yaşayan vahye muhatap olmamış insan toplulukları var. Çok eski dönemlerde yeryüzünde yaşayan tüm insanlara vahiy geldiğini iddia etmek temelsizdir. Yeryüzünün birçok yerinde vahye muhatap olmamış insanlar mevcut olmalıdır. Yüce Allah’ın yeryüzündeki tüm insanları ve karada yaşayan tüm canlıları dolaylı olarak cezalandırması akla yatkın gözükmüyor.

 

Nûh tufanının yerel olması gerektiği konusunda bilimsel gerçekler;

1. Yapılan bilimsel araştırmalarda yeryüzündeki tüm toprakları sular altında bırakacak bir sel baskınının mümkün olamayacağı ortaya çıkmıştır. Ne kadar yağmur yağarsa yağsın, yeraltı su kaynaklar ne kadar fışkırırsa fışkırsın bu miktarda yeterli su kaynağına ulaşılamaz. Bu konuda Hristiyan bazı kişilerin bir kuyruklu yıldızın (bol miktarda su içerir) Dünya’ya çarparak su getirdiği yönündeki yaklaşımlarının da bilimsel olarak temeli yoktur.

2. Tüm hayvanların eşleri ile birlikte bir gemiye sığamayacağı konusu;

Şu bir gerçektir ki yeryüzünde milyonlarca yılda evrim süreci ile farklılaşmış yüzbinlerce tür vardır. Böceğinden memelisine neredeyse sayısız tür mevcuttur. Bu türlerin hepsinin gelip sırayla Nûn’un gemisine bindiğini iddia etmek fizik-matematik-mühendislik bilmemek demektir. Bir de bu hayvanların beslenme sorunu vardır. Birbirleri ile uyumlu halde durma sorunları vardır. Allah dilerse yapar mantığı doğru değildir. Tabii ki Yüce Rabbimiz bir şeye ol dediğinde o oluverir. Ancak Yüce Allah iş ve oluşları koyduğu kurallara göre yapar. Evrenin işleyiş yasaları asla farklı işlemez. Bu nedenle bir yılan acıkınca fareyi yiyecektir. Bir aslan acıkınca ceylanı yiyecektir. Aksi düşünülemez.

Tüm canlıları içine alacak bir gemi insanlık tarihinde üretilmiş bir şey değildir. Bugünkü teknoloji ile bile bu mümkün değildir. Bu geminin tahtalardan imal edilmesi zaten söz konusu olamaz. Demirden bile imal edilse o kadar büyük olmalıdır ki sular üstünde yüzmesi söz konusu olmaz. 

 

Nûh’un gemisinin fiziksel yapısı nasıl olabilir?

Yüce Allah 54:13 ve 11:37 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4857|54|13|وَحَمَلْنَٰهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَٰحٍ وَدُسُرٍ

Ve hamelnahu ala zati elvahın ve dusur.

Onu (Nuh'u) taşıdık levha gibi olan tahtalar ve ağaç liflerinden elde edilen bağlayıcı urganlarla yapılanın üzerinde.

1508|11|37|وَٱصْنَعِ ٱلْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَٰطِبْنِى فِى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ

Vasnaıl fulke bi a'yunina ve vahyina ve la tuhatıbni fillezine zalemu, innehum mugrekun.

Ve yap gemiyi gözetimimizle-denetimimizle ve vahyimizle; bana hitap etme zalimlik eden kimseler hakkında, doğrusu onlar boğulanlardır.

 

(دُسُرٍ) dusurin kelimesi kökü (دسر) sıkı sıkı bağlamak-çivilemek (nail), gemi kalaslarını palmiye liflerinden elde edilen iple bağlamak (cord of fibers of the palm tree with which the planks of a ship are bound together) anlamındadır. Lane's Lexicon, page 885 (of 3039)   

Bu ayette geminin yapısı ile ilgili bilgi verilmiştir. Gemi yassılaştırılmış, gemi yapımı için uygun olan tahta kalaslardan yapılmıştır. Bu düzgün yüzeyli tahta parçalarının birbiri ile bağlandığı ayetten anlaşılıyor. Bu bağlama için ağaç liflerinden elde edilen urganlar kullanıldığı işaret ediliyor. Ağaç liflerinden (belki de Palmiye ağacıydı) yapılan bu urganlar çok sağlam yapıya sahiptirler. Aşağıdaki resimde palmiye ağacının liflerinden elde edilen urgan görülmektedir.

nuhun gemisi nasil yapildi palmiyeden ip.

11:37 ayetinden geminin dev tsunami dalgalarına dayanabilmesi için gerekli teknik bilgilerin Yüce Allah tarafından Nûh peygambere vahiy yolu ile aktarıldığını anlıyoruz. Geminin uzunluğu, genişliği, yüksekliği, yelkeni, dümeni gibi teknik konuların Nûh’a iletildiği anlaşılıyor.

 

Nûh’un gemisinin toplumda şaşkınlık yaratacak kadar büyük bir gemi olmaması

Yüce Allah 11:38 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1509|11|38|وَيَصْنَعُ ٱلْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِّن قَوْمِهِۦ سَخِرُوا۟ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُوا۟ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ

Ve yasneul fulke ve kullema merre aleyhi meleun min kavmihi sehıru minh, kale in tesharu minna fe inna nesharu minkum kema tesharun.

Ve yapıyordu gemiyi; ve kavminden ileri gelenleri her geldiklerinde ona, alay ediyorlardı onunla; dedi ki: “Eğer alay ederseniz bizimle öyleyse biz de alay ederiz sizinle, alay ettiğiniz gibi.”

 

Bu ayetten net bir şekilde anlarız ki Nûh peygambere bir gemi yapması emredilince Nûh peygamber kendisine gelen vahiy doğrultusunda bir gemi yapmaya başlamıştır. Ancak bu gemiyi tek başına yapmadığı ortadadır. Ayette kavmin-toplumun-halkın ileri gelenlerinden Nûh’un yanına aralıklı olarak geldiklerinin anlıyoruz. Bu kişilerin geminin yapımını aralıklı olarak izledikleri ortadadır. Her geldiklerinde alay ettikleri bildirilmiştir. Ayetten anlarız ki; gemiyi Nûh peygamber ve başka kimseler yapmaktadırlar. Nûh peygamber “Eğer alay ederseniz bizimle öyleyse biz de alay ederiz sizinle, alay ettiğiniz gibi.” dediğine göre gemi yapımında birçok insan çalışmıştır. Ancak bu gemi yapımında çalışan kimselerin de inanan kimseler olma ihtimali yüksektir.     

Ayetten kavmin ileri gelenlerinin Nûh peygamber ile alay ettiğini görüyoruz. Bu kişiler şaşkınlık içinde değiller. Bu da bize gösterir ki Nûh peygamber ve ona inanan kimselerin inşa ettikleri gemi Dünya’daki tüm hayvanları-böcekleri çiftler halinde taşıyacak büyüklükte bir gemi değildir. 2021 yılındayız ve Dünya’nın en büyük tanker gemileri bile Dünya üzerindeki karada yaşayan tüm canlıları içine alamaz. Alay eden kavmin ileri gelen kişileri bu şekilde bir gemi görmüş olsalardı bırakın alay etmeyi şaşkınlık içinde ve hatta hayranlık içinde olurlardı.

 

Nûh’un gemisine binecek olanlar kimdi?

Yüce Allah 11:40 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1511|11|40|حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَمْرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ قُلْنَا ٱحْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ ٱلْقَوْلُ وَمَنْ ءَامَنَ وَمَآ ءَامَنَ مَعَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلٌ

Hatta iza cae emruna ve fare t-tennuru kulnahmil fiha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu ve men amen, ve ma amene meahu illa kalil.

Sonunda emrimiz geldiği zaman; ve tandır kaynayıp fışkırdı, dedik ki: “Bindir ona her şeyden iki çift ve aileni; dışındaki kimseler ki önceden gelmiş onun aleyhinde söz; ve iman eden kimseleri.”; ve iman etmedi onunla birlikte pek az dışında.

 

Bu ayette gemiye binecek olanları Yüce Allah’ın belirlediği ortadadır. Daha önceden kendileri aleyhine bir hüküm verilmiş olan yani inanmayan kimseler gemiye binemeyecektir. Gemiye sadece Nûh peygamberin ailesinden inanmış olanlar, ve ayrıca Nûh’un kavminden pek az sayıda olan inanmış kişiler binecektir. ‘bindir ona her şeyden iki çift’ buyrularak ayrıca gemiye dişi ve erkek olmak üzere her şeyden iki çift alması emredilmiştir. Bu çiftlerin hayvanlar olduğunu düşünmek mantıklıdır. Bu hayvanlar yeryüzündeki karada yaşayan tüm hayvanlar olarak algılanamaz. Sadece Nûh’un kavminde bulunan evcil çiftlik hayvanlarının hepsinden-tümünden iki çift alınmış olmalıdır.

Nûh peygambere gemiye bitkilerden de almış olması ayrıca emredilmiş olabilir. Tarım toplumu oldukları için bitkilerin tohumlarından da almış olmalılar.

Gemide yeni bir toplum-bir kavim-bir halk ve onlardan nesiller oluşturacak kadar dişi ve erkek inanmış kişilerin de olduğunu mantık ile anlarız.

Özetle; Nûh peygamber ile tüm Homo Sapiens ırkı yok olmamıştır. Karada yaşayan tüm canlılar (hayvanlar ve bitkiler) yok olmamıştır. Nûh tufanı yerel olarak gerçekleşmiş ve sadece Nûh kavmini yok etmiştir.    

 

Tandırın kaynayıp fışkırması ve tufanın oluşma mekanizması üzerine

Yüce Allah 11:40 ve 11:41 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1511|11|40|حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَمْرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ قُلْنَا ٱحْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ ٱلْقَوْلُ وَمَنْ ءَامَنَ وَمَآ ءَامَنَ مَعَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلٌ

Hatta iza cae emruna ve fare t-tennuru kulnahmil fiha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu ve men amen, ve ma amene meahu illa kalil.

Sonunda emrimiz geldiği zaman; ve tandır kaynayıp fışkırdı, dedik ki: “Bindir ona her şeyden iki çift ve aileni; dışındaki kimseler ki önceden gelmiş onun aleyhinde söz; ve iman eden kimseleri.”; ve iman etmedi onunla birlikte pek az dışında.

1512|11|41|وَقَالَ ٱرْكَبُوا۟ فِيهَا بِسْمِ ٱللَّهِ مَجْر۪ىٰهَا وَمُرْسَىٰهَآ إِنَّ رَبِّى لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ

Ve kalerkebu fiha bismillahi mecraha ve mursaha, inne rabbi le gafurun rahim.

Ve dedi ki (Nûh): “Binin ona, Allah'ın adıyla onun akması ve sabitlenmesi; doğrusu Rabbim mutlak bağışlayandır, rahimdir.

Not: 11:40 ayeti ile anlam olarak benzer başka bir ayet ise 23:27 ayetidir. 

 

(فَارَ) fare kelimesi kökü (فور) kaynamak-haşlamak (boil), kaynayarak patlayacak hale gelmek (simmer), fokurdamak-kabarcıklar çıkarmak (bubble), köpürmek-kabarmak (effervesce), harlanmak-alev almak (flare up), yerden su fışkırması (shoot up-water from the ground)  anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 856 (of 1303) 

(ٱلتَّنُّورُ) t-tennuru kelimesi çok sıcak yer-fırın-ocak-fırın gibi yer-kazan (furnace-oven-kiln) anlamındadır.

Nûh kavmini yok eden emirle tandırın kaynayıp fışkırması direkt olarak ilgili olmalıdır. ‘Sonunda emrimiz geldiği zaman; ve tandır kaynayıp fışkırdı’ tümlecindeki ‘vav’ bağlacı aracılığı ile anlarız ki Yüce Allah’ın emri ile tandır kaynayıp fışkırmıştır. Tandırın kaynayıp fışkırması ile Nûh kavmini yok edecek olan emir arasında direkt bir ilişki olmalıdır.

Tandırın kaynamasını Nûh’un buharlı bir gemi yaptığını ve kazanındaki suyun kaynayarak gemiyi hakaret ettirdiği şeklinde düşünen kimseler vardır. Ancak geminin kazanlı bir gemi olmasının Yüce Allah’ın Nûh kavmini yok edecek olan tufan emri ile ilgisi ve ilişkisi yoktur.

Bu nedenle kaynayıp fışkıran tandırın, ocağın, fırının, fırın gibi sıcak yerin, çok sıcak yerin ne olduğunu anlamamız ve Yüce Allah’ın yok etme emri ile ilgisini kurmamız gereklidir.

‘fare t-tennuru’ ‘kaynayıp fışkıran tandır’ tümlecinde 2 şey önemlidir. 1.si bir tandır, 2.si ise bu tandır içinde kaynayan ve fışkıran bir şeyler.

Fırın-tandır gibi sıcak bir yerde bir şeyler kaynayıp fışkırmalıdır ki bu da Nûh kavminin yok olmasına neden olan su baskınına neden olsun.

Bu da bize yeryüzü üzerinde tek bir şeyi işaret eder;

Tandır=Yanardağ

Kaynayıp fışkıran=Püsküren lavlar, püsküren gazlar

Yanardağın püskürüp patlaması ile tsunami oluşması= Nûh tufanının ana nedeni

Bütün bunlar düşünüldüğünde Nûh kavminin dev bir tsunami sonucu boğulduklarını anlarız. Bu dev tsunamiye neden olan şey de dev bir yanardağ patlamasıdır.

nuh kavmi tandir kaynadiginda volkan patlamsi tsunami nuh tufani volkan

 

Not: Tandırın gök-atmosfer olduğu yönünde çeviriler de görülebilir. Ancak ayette geçen ‘t-tennuru’ kelimesi daha çok fırın-ocak gibi sınırları belirli, çevrili bir yeri tarif etmekte kullanılır. Bu nedenle tandırın gök olması ihtimali düşüktür.

Bu yanardağ patlaması Nûh kavmine uzak bir yerde gerçekleşmiş ancak sebep olduğu dev tsunami dalgaları saatler sonra Nûh kavmine ulaşmış olmalıdır. Ayet iyi okunduğunda; Yüce Allah’ın emri gelip yanardağ patlaması gerçekleştiğinde Nûh peygamber ve kavmi bu durumu henüz bilmiyorlar. Yüce Allah gemiye binin emrini veriyor. Nûh’u bilgilendiriyor. Nûh’un kavmi ise henüz haberdar değil. Hiçbir şey bilmiyorlar. Oysa tsunami dalgası yola çıktı bile. Nûh peygamber ve gemiye binecek olanlar bu emir ile gemiye biniyorlar. Yanardağ patlamasından saatler sonra dev tsunami dalgaları Nûh kavminin yaşadığı yeri vuruyor.

11:41 ayetinden geminin akması ve demir atıp durmasının Yüce Allah’ın emrinde olduğunu anlıyoruz. Bu noktada fikir yürütürsek geminin herhangi bir insan kontrolünün olmadığı anlaşılabilir. Yani bir yelkeni veya dümeni olmayabilir. Sular nereye götürüyorsa oraya gitmiş olabilir. Çünkü geminin kontrolü Yüce Allah’tadır. Amaç belirli bir yere gitmek değil su baskınından kurtulmaktır.  

 

Yanardağ patlaması tsunamiye neden olur mu?

Kesinlikle evet. Dev yanardağlar patladıklarında çok büyük miktarda toprak kütlesini denize doğru sürüklerler. Bu sürüklenen toprak kütlesi tsunamilere neden olur.

Aşağıdaki resimde yanardağların tsunamiye neden olma mekanizmaları gösterilmiştir.

nuh kavmi tandir kaynadiginda volkan patlamsi tsunami nuh tufani

 

Tsunami dalgaları sığ denizlerde 40-50 km/saat, okyanus gibi derin denizlerde 400-500 km/saat hızla yayılırlar. Önlerine gelen tüm kıyıları vururlar. Önlerine gelen her ne varsa yıkıp geçerler.

İlerleyen bölümlerde bu yanardağının nerede patlamış olabileceği, Nûh peygamberin kavminin nerede yaşadığı konusu incelenirken anlatılacaktır.

 

Gökten su indirilmesi

Yüce Allah 54:11 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4855|54|11|فَفَتَحْنَآ أَبْوَٰبَ ٱلسَّمَآءِ بِمَآءٍ مُّنْهَمِرٍ

Fe fetahna ebvabes semai bi main munhemir.

Böylelikle açtık kapılarını göğün bir suyla yağan-boşalan.

 

Bu ayetten açıkça anlarız ki Nûh tufanında tsunami dalgalarının yanında yağmurlar da etkili olmuştur. Nûh kavminin olduğu yere gökten boşalırcasına bol yağmur yağdığı anlaşılıyor.

 

Yerin su kaynaklarının fışkırması

Yüce Allah 54:12 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4856|54|12|وَفَجَّرْنَا ٱلْأَرْضَ عُيُونًا فَٱلْتَقَى ٱلْمَآءُ عَلَىٰٓ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ

Ve feccernel arda uyunen feltekalmau ala emrin kad kudir.

Ve patlatıp fışkırttık yer kaynaklarını, öyle ki buluştu su bir emir üzerine zaten takdir edilmiş.

 

Bu ayetten net bir şekilde anlarız ki tsunami dalgalarının, yağmurların yanında yeraltı su kaynaklarının yerin üstüne yarılıp-patlayıp fışkırması da etkili olmuştur. Bu da yanardağ patlamasının neden olduğu depremlerden kaynaklanmıştır. Modern bilim ispatlamıştı ki depremlerden sonra yeraltı sularının bulunduğu aküfer olarak isimlendirilen geniş su kaynaklarının geçirgenliği azalmakta ve bu aküferlerden (yer altı su kaynakları) yer üstüne su kaçışı olabilmektedir.

 

Nûh peygamberin haber vermesi ile gemiye biniliyor. Nûh peygamberin oğlunun durumu nedir?

Yüce Allah 11:42 ve 11:43 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1513|11|42|وَهِىَ تَجْرِى بِهِمْ فِى مَوْجٍ كَٱلْجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ٱبْنَهُۥ وَكَانَ فِى مَعْزِلٍ يَٰبُنَىَّ ٱرْكَب مَّعَنَا وَلَا تَكُن مَّعَ ٱلْكَٰفِرِينَ

Ve hiye tecri bihim fi mevcin ke l-cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fi ma'zilin ya buneyyerkeb meana ve la tekun meal kafirin.

Ve o (gemi) aktı onlarla dağlar gibi dalgaların içinde ve yüksek sesle seslendi Nûh oğluna -ve o (oğlu) ayrı bir kenardaydı-: “Ya oğlum! Bin bizimle birlikte ve kâfirlik edenlerle (örtenlerle, gizleyenlerle) birlikte olma.”

1514|11|43|قَالَ سَـَٔاوِىٓ إِلَىٰ جَبَلٍ يَعْصِمُنِى مِنَ ٱلْمَآءِ قَالَ لَا عَاصِمَ ٱلْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ ٱللَّهِ إِلَّا مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا ٱلْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ ٱلْمُغْرَقِينَ

Kale seavi ila cebelin ya'sımuni minel ma' kale la asımel yevme min emrillahi illa men rahim, ve hale beynehuma l-mevcu fe kane minel mugrakin.

(Nûh’un oğlu) dedi ki: “Sığınacağım beni sudan koruyacak bir dağa”, (Nûh) dedi ki: “Yoktur kurtulacak Allah’ın emrinden bugün, merhamet ettiği kimselerin dışında.” Ve girdi onlar arasına dalgalar ve o da (Nûh’un oğlu) oldu boğulanlardan.

 

(ٱلْجِبَالِl-cibali  (جبل) kelimesi kökü dağ (mountain) anlamındadır. Büyüklük, kalınlık, irilik ve kuvvetlilik anlamında kullanılır. Örneğin bir kişi için dağ gibi adam denilir Arapçada. (He became like a mountain in bigness, thickness, coarseness or roughness) Lane's Lexicon, page 378 (of 3039). Ayette bu kelime çoğul olarak kullanılmıştır. Bu dalgaların dağlara benzetilmesi benzetme olup gerçek dağlar kadar yükseklikte dalgalar anlamında değildir. Türkçemizde de bu kullanım vardır. ‘Dağ gibi adam öldü’ denir mesela. Arapçada da benzer kullanım sıktır.

Ayette bildirilen dalgalar gerçekten çok büyük, çok kalın ve çok güçlü olmalıdır. Bu da bize bu dalgaların normal dalgalar olmadığını açıkça gösterir. Bir tsunami dalgası yükseklik, kalınlık ve taşıdığı kuvvet açısından normal dalgalardan çok daha büyüktür.

Dalgalar geldiğinde Nûh ve ona inananların gemide oldukları ancak Nûh’un bir oğlunun gemiye binmediği, ayrı bir kenarda-yerde durduğunu anlıyoruz. Nûh oğlunu dalgalardan kurtarmak için gemiye gelmesini istiyor ancak oğlu bunu kabul etmiyor.

Bu esnada gemidekiler ile oğlu arasına (‘beynehuma’ çoğul olarak geliyor) dalgalar giriyor ve Nûh’un oğlu boğulanlardan oluyor.

Tsunami dalgaları, yağan bol miktarda yağmur, yeraltı su kaynaklarının yüzeye çıkması Nûh kavmini yok etmiştir. Gemi içindeki Nûh ve diğer kimseler ise gemi sayesinde kurtulmuşlardır.

 

Tsunami dalgaları, yağan yağmur ve yeraltı sularının yüzeye çıkması ile gelişen tufan sonrası suların çekilmesi, geminin sabitlenmesi, geminin cudi ile eşitlenip oturması: Cudi neresi?

Yüce Allah 11:44 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1515|11|44|وَقِيلَ يَٰٓأَرْضُ ٱبْلَعِى مَآءَكِ وَيَٰسَمَآءُ أَقْلِعِى وَغِيضَ ٱلْمَآءُ وَقُضِىَ ٱلْأَمْرُ وَٱسْتَوَتْ عَلَى ٱلْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِّلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ

Ve kile ya ardublei maeki ve ya semau aklii ve gidal mau ve kudıyel emru vestevet ala l-cudiyyi ve kile bu'den lil kavmiz zalimin.

Ve denildi ey yer yut suyunu ve ey gök söküp uzaklaştır ve azaldı su ve tamamlandı emir ve eşitlendi-oturdu Cudi üzerine ve denildi: “Uzaklık zalimler topluluğu için”

 

(أَقْلِعِى) ekliiy kelimesi kökü (قلع) kökünden sökmek-uzaklaştırmak-oturduğu yerden ayırmak (unroot), çıkarmak-çekip çıkarmak (pull out), yerinden yırtıp uzaklaştırmak (tear from its place), kıyafeti çıkarmak (pull off one’s clothes), soyunmak (undress), uzaklaşmak (depart) anlamındadır. Steingass, page 853 (of 1241)

Bu ayette Yüce Allah tufan suyunun azalması için yeryüzüne (sular altında kalan toprak parçasına) emrini veriyor. Ayette çok ilginç bir gramer işareti var. ‘maeki’ kelimesi 2. şahıs tekil zamir ile gelmiş olup suyu işaret eder. Türkçeye çevirirsek ‘ey yer-yeryüzü yut senin olan suyunu’ olarak çevrilebilir. Bu noktada anlarız ki tsunami ile taşan deniz suyu, yeraltı su kaynaklarını fışkırması ile yerden çıkan su ve gökten yağan su artık yerin suyudur. Yer de suyu yutacaktır.

Aşağıda daha detaylı anlatılacağı gibi 'yer' kelimesi tüm Dünya gezegenini işaret etmez. Dünya üzerinde bir toprak parçasını işaret eder. Bu ayette tufandan etkilenen toprakları işaret etmiştir.

Ayette ‘ey gök söküp uzaklaştır’ buyurulmuştur. Bu da Yüce Allah’ın emri ile göğün yoğun yağmur bulutlarını uzaklaştırdığı, dolayısı ile yağmuru uzaklaştırdığı anlamına gelir. 

Tufandan etkilenen yerlerin suyu yutması, çekmesi ile sular alçalmıştır. Nûh’un gemisi doğal olarak karaya oturmuştur. Geminin oturmuş olduğu yer neresi olabilir?

 

Cudi nedir? Cudi neresi olabilir?

Cudinin ne olduğunu anlamak için yine başka bir ayetin işaretini takip etmemiz gereklidir.

Yüce Allah 23:29 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

2700|23|29|وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِى مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلْمُنزِلِينَ

Ve kul rabbi enzilni munzelen mubareken ve ente hayrul munzilin.

Ve de ki (Nûh): “Rabbim beni indir-konaklat bir iniş yerine-bir konak yerine mübarek-bereketli ve sen en hayırlısısın indirenlerin-konaklatanların.

 

23:29 ayetinde Nûh peygamber Yüce Allah’tan kendisini mübarek-bereketli bir yere indirmesini istiyor. Yüce Allah da Nûh’u gemisini cudiye indiriyor. Yüce Allah Nûh’un duasını kabul etmiş muhtemelen. Şimdi Allah’ın izni ile cudinin ne olabileceğini inceleyelim.

11:44 ayetinde geminin cudi üzerine eşitlenip oturduğu bildirilmiştir. Cudi ile ilgili çok sayıda tartışma mevcuttur. Yahudi ve Hristiyanların öğretilerinde Nûh tufanının tüm yeryüzünü kapladığı, karada yaşayan tüm canlıların öldüğü, sadece Nûh’un gemisindeki insanların, hayvanların ve bitkilerin sağ kaldığı, bu insan ve canlılardan hayatın tekrar oluştuğu gibi Kuran’a uygun olmayan inanış temelinde cudinin Ararat olarak bilinen Ağrı dağı olduğu yer almaktadır. İslam dünyası ise Türkiye’nin güney doğusunda yer alan Cudi dağının Kuran’da geçen cudi olduğuna inanır.  

Ancak ayet iyi okunduğunda ayette dağ kelimesinin geçmediği görülür. Bu kelimenin de dağ ile bir ilgisi yoktur. (ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesinin anlamını anlamak için türemiş olduğu Arapça kökün anlamlarının incelenmesinde yarar vardır.

(ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesi kökü (ج و د) iyi olmak (become good), daha iyi olmak (become better), iyileştirmek (improve), cömertçe-bol bol bağışlamak (grant genereously), eli açık-cömert (openhanded), özgürce-bolca sunmak (bestow liberally), bağışlamak (donate), bol şekilde vermek (give lavishly), iyileştirmek (ameliorate), iyi (good), muhteşem (perfect) anlamlarındadır. Hans Wehr 4th ed., page 172 (of 1303)

(ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesi türemiş bir isim kelimesidir. Kelimenin türemiş olduğu kökün anlamları ve 11:48 ayetindeki Nûh’un duası düşünüldüğünde (ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesinin cömertçe-bol bol bağışlayan bir yer, eli açık-cömert bir yer olduğu anlaşılır. Benzer isim türemesi (ٱلْجَنَّةِ) ‘l-cenneti’ kelimesinde de görülür. Cennet kelimesinin türediği kök (جنن) anlam olarak örten, gizleyen anlamındadır. Yeşilliklerle örtülü olduğu için ahiret evreninde yaratılacak olan evrene cennet denir. Bu nedenle (ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesini kök anlamı üzerinden anlamak daha doğru olabilir.        

Yüce Allah’ın Nûh’un gemisini suların çekilmesi ile birlikte daha iyi olan bir yere, bereketli, cömert, verimli bir yer anlamında olan cudi bölgesine yerleştirmiştir.

Cudinin neresi olabileceği konusu “Nûh’un gemisi işaret olarak bırakıldı mı?” konusu altında işlenecektir.

 

Gemiden inilmesi. Nûh’un gemisi cudiye oturduğunda yeryüzünde yaşayan başka insan ümmetleri vardı.

 Yüce Allah 11:48 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1519|11|48|قِيلَ يَٰنُوحُ ٱهْبِطْ بِسَلَٰمٍ مِّنَّا وَبَرَكَٰتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰٓ أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ

Kile ya nuhuhbıt bi selamin minna ve berekatin aleyke ve ala umemin mimmen meak, ve umemun se numettiuhum summe yemessuhum minna azabun elim.

Denildi ki: “Ya Nûh; aşağıya in selam ile-barış ile bizden ve bereketler senin üzerine ve seninle birlikte olan kimselerden ümmetler-toplumlar üzerine; ve (diğer) ümmetlere-toplumlara; nimetlendireceğiz onları, sonra dokunacak onlara bizden acıklı bir azap.

 

(أُمَمٍ) umemin kelimesi kökü (امم) millet (nation), halk-topluluk-ahali-yöre halkı-zümre (community), halk (people) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 32 (of 1303)

Açıkça görülür ki Nûh peygamberden ve gemide olanlardan toplumlar üreyecektir. Ancak Dünya’daki tüm insanların yok olmadığının büyük bir delili de bu ayette Yüce Rabbimiz tarafından bize sunulmaktadır. Ayette gemideki kimselerin soyundan gelecek olan toplumlardan başka yeryüzünde birçok toplumun halihazırda bulunduğu işaret edilmiştir. Bu da bize tufanın kesinlikle yerel bir felaket olduğunu gösterir. Dünya üzerinde tüm insanlar ölmüş olsaydı bu ayetteki 2. ümmetler kelimesine gerek olmazdı.  

Yüce Allah Nûh peygamber ve onunla birlikte olan kişilere bereketler vereceğini işaret etmiştir. Yukarıdaki bahsedildiği gibi Nûh ve beraberindekileri verimli, sulak, iklimi tarım ve hayvancılık için uygun bir yere yani (cudi olarak tanımlanan bir yere) yerleştirmiş olmalıdır.

 

Nûh’un duasını nereye koyacağız?

Yüce Allah 71:26 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

5443|71|26|وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى ٱلْأَرْضِ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ دَيَّارًا

Ve kale nuhun rabbi la tezer alel ardı minel kafirine deyyara.

Ve dedi Nûh Rabbim bırakma yeryüzünde kâfirlik edenlerden (örtenlerden-gizleyenlerden) bir yurt edinen.

 

l-erdi’ kelimesi üzerinde yaşadığımız Dünya gezegeni anlamındadır. Ancak Kuran’da Dünya gezegeninin tümünden hariç olarak yeryüzündeki sadece bir toprak parçasını işaret etmek içinde çokça kullanılır. Örneğin 2:71 ayetinde;

2:71 (Çeviri: Edip Yüksel) "O diyor ki, o düve yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir düvedir" dedi. "İşte şimdi gerçeği getirdin!" diyerek sonunda düveyi boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı.

Bu ayetteki yer tüm Dünya gezegeni değildir. Bir düvenin tüm Dünya toprağını sürmüş olması kesinlikle kast edilmemektedir. Dünya üzerindeki bir toprak parçası işaret edilmektedir. Dünya gezegeni üzerindeki bir yerleşim yerine Yüce Allah ‘l-erdi’, yer demektedir.

Bu nedenle; 71:26 ayetindeki ‘l-erdi’ kelimesinin yeryüzünün bir bölümünü, Nûh kavminin yurdunu işaret ettiği öncelikle olarak anlaşılır.

Nûh peygamber kendi kavmi için dua etmektedir. Yaşadığı yerdeki, yaşadığı topraklardaki kâfirlik edenlerin kendilerinin ve yurtlarının yok olmasını dilemiştir. Bu topraklarda yurt edinen kavminden kimse kalmasın diye dua etmiştir.

Tanımadığı, bilmediği, hayatında hiç görmediği Dünya gezegeni üzerinde birçok yerde yaşayan insanlar dahil canlıların yok olmasını neden dilesin?

Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde; Nûh tufanının yerel bir felaket olduğunu anlarız. Nûh’un kavminden kâfirlik edenler tufanın suları ile boğulmuş, yurtları ise tufan ile sular altında kalmış ve yok olmuştur.

 

Tufan sonrası Nûh peygamber kaç yıl yaşamıştır?

Yüce Allah 29:14 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

3352|29|14|وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ ٱلطُّوفَانُ وَهُمْ ظَٰلِمُونَ

Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî, fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmen, fe ehazehumut tûfânu ve hum zâlimûn.

Ve ant olsun gönderdik Nuh'u kavmine; öyle ki, kaldı onların arasında bin sene; haricinde elli yıl; öyle ki yakaladı onları tufan; ve onlar zalimlerdi.

 

Bu ayetler de tam olarak anlaşılamamıştır. Bu ayete göre Nûh tufan sonrası 50 Ay yılı (48 Güneş yılı) yaşamıştır.

Nûh peygamberin 950 yıl yaşadığı konusu yanlış anlaşılmıştır. Bu konu ile ilgili çok detaylı bir makale yazılmıştı. Aşağıdaki linkten detaylı inceleme yapılabilir.

Nûh peygamber 950 yıl mı yaşadı? Kuran çok net cevap veriyor.  

 

Nûh peygamber ve gemide kurtulanların yeryüzüne halife olmaları

Yüce Allah 10:73 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1435|10|73|فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ فِى ٱلْفُلْكِ وَجَعَلْنَٰهُمْ خَلَٰٓئِفَ وَأَغْرَقْنَا ٱلَّذِينَ كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُنذَرِينَ

Fe kezzebuhu fe necceynahu ve men meahu fil fulki ve cealnahum halaife ve agraknellezine kezzebu bi ayatina, fanzur keyfe kane akıbetul munzerin.

Fakat onu yalanladılar, öyle ki biz onu kurtardık ve onunla birlikte gemide olan kimseleri ve onları yaptık halifeler ve boğduk kimseleri ayetlerimizi yalanlayan öyleyse bak nasıl oldu sonu uyarılanların.

 

10:73 ayeti Nûh kavminin yok olması ile Nûh peygamber ve gemide onunla birlikte olanların halifeler kılındığını bildirilmektedir. Nûh peygamber ve gemide olanlar yok olan kavmin yerine halifeler (sonradan gelenler) olarak atanmıştır. Ayette ‘yeryüzü’ kelimesi geçmez iken bazı meallerde ‘yeryüzü’ kelimesi geçirilmektedir. Bu da yanlış anlaşılmalara neden olmaktadır. Sanki yeryüzünde karada yaşayan her canlı yok olmuş, gemidekiler Dünya gezegenine ve insan ırkına (Homo Sapiens) halifeler olmuş gibi yanlış anlaşılmaktadır. Yukarıda anlatıldığı gibi ayette ‘yer’ kelimesi geçmiş olsaydı bile ayette işaret edilen bu halifelik tüm Dünya’ya değil, Nûh’un yaşamış olduğu topraklaradır.  

 

Nûh peygamber ve onunla birlikte gemi ile kurtulan kimselerin soyundan gelen ve halifeler olan toplum kim?

Âd kavmi Nûh peygamberin soyundan gelen, Nûh peygamberin yaşadığı topraklara halifeler olan bir kavimdir. Hûd peygamber de dolayısı ile Nûh peygamberin veya onunla birlikte gemide taşınanların soyundandır. 

7:65 ayetinden Âd kavmine-toplumuna Hud peygamberin gönderildiğini anlıyoruz.

Hud peygamber Âd kavmine 7:69 ayetinde şunu söylüyor;

Yüce Allah 7:69 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1023|7|69|أَوَعَجِبْتُمْ أَن جَآءَكُمْ ذِكْرٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِّنكُمْ لِيُنذِرَكُمْ وَٱذْكُرُوٓا۟ إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَآءَ مِنۢ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِى ٱلْخَلْقِ بَصْۜطَةً فَٱذْكُرُوٓا۟ ءَالَآءَ ٱللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

E ve acibtum en caekum zikrun min rabbikum ala raculin minkum li yunzirekum, vezkuru iz cealekum hulefae min ba'di kavmi nuhın ve zadekum fil halkı bastaten, fezkuru alaallahi leallekum tuflihun.

Şaşırır mısınız sizi uyarması için içinizden bir adamla Rabbinizden size gelen bir zikre? Ve düşünün ne zaman ki sizi yaptı halifeler Nûh kavmi sonrasında ve sizi artırdı enine-boyuna genişlikte yaratılışta; öyleyse düşünün nimetlerini Allah'ın umulur ki başarıya erersiniz.

 

(بَصْۜطَةً) bestaten kelimesi kökü (بسطgenişletmek-uzatmak (extention), boyut-kapsam (extent), genişlik-yayılma (expanse), beden-büyüklük (size), büyüklük-boy (magnitude), maharet-beceri (skill), çokluk-bereket (abundance) anlamındadır.   Hans Wehr 4th ed., page 72 (of 1303)

Bu ayetten anlıyoruz gemi ile kurtulan Nûh peygamber ve onunla birlikte olan kimseler Âd kavmini oluşturarak Nûh kavminin yerine halife kılınmıştır.

hulefa'e’ ‘halifeler’ kelimesi sonradan gelenler anlamıdadır. Örnek: Şu an Anadolu topraklarının halifesi bu topraklar üzerinde yaşayan Türkiye vatandaşı insanlardır. Ancak bundan 2000 sene önce farklı insanlar yaşıyorlardı örneğin. Romalılar hüküm sürüyorlardır. Anadolu’nun halifeleri onlardı. Ayette kesinlikle tüm Dünya’ya, tüm yeryüzüne halife kıldık diye bir anlam çıkarılamaz.

Demek ki Âd kavmi ile Nûh kavminin yaşadığı topraklar aynı topraklarmış. Nûh kavmi helak olunca onun yerine sonradan gelen Âd kavmi bu topraklara halife olmuş.

Ayrıca başka bir işaret ise;

Kuran’da dikkat edilirse Âd kavmi ile ilgili kıssalar Nûh kavminden hemen sonra anlatılır. (7:64-7:65, 26:120-26:123, 54:9-54:18). Bu durum da oldukça dikkat çekicidir. 

Bütün bunlar düşünüldüğünde Âd kavminin Nûh kavminin soyundan geldiğini ve onların yaşadığı topraklarda yaşadıkları anlaşılır.

 

Âd kavminin Nûh kavmine göre yaratılışta en ve boy olarak fazla olmaları?

7:69 ayetinde ‘sizi artırdı enine-boyuna genişlikte yaratılışta’ buyurulmuştur. Bu ayetten kesinlikle anlarız ki Âd kavmindeki insanlar Nûh kavmindeki insanlara göre daha uzun ve daha geniştirler. Kısacası daha iridirler. Tersten okuduğumuzda Nûh kavmindeki insanların Âd kavmindeki insanlara göre daha minyon yapıda olduklarını anlarız. İnsanoğlunun yakın zaman tarihi incelendiğinde, et ile beslenen avcı toplumundaki insanların yerleşik olan toplum hayatına ve tarım hayatına geçmesi ile daha çok tarım ürünleri kaynaklı beslenmelerine bağlı olarak boylarının kısaldığı, daha minyon hale geldikleri bilinmektedir. Daha sonra hayvanların evcilleştirilmesi ile et ile beslenme artıkça insanların boyları ve enleri zamanla artmıştır. Bu noktadan anlarız ki Nûh toplumu tarım üretiminin daha etkin olduğu, avcılığın olmadığı, tarım ağırlıklı bir toplum hayatına geçildiği dönemlerde yaşamış olmalıdır.

Dikkat: Nûh toplumu insanları sonradan gelen Âd kavmin insanlarına göre daha minyondu.

 

Avcı toplumdan yerleşik tarım toplumuna geçiş ne zaman başladı?

Dünya’nın en eski şehir yerleşimi Konya’nın Çumra ilçesinde yer alan Çatalhöyük’tür. Çatalhöyük M.Ö 7000 yıllarına tarihlenmektedir. Elde edilen bulgularda bu şehirde yaşayan insanların hiyerarşik bir yapısının olmadığı bilinmektedir. Yani herhangi bir yöneticileri yoktur. İnsanlar birbirleri ile eşit şekilde yaşamışlardır.

Nûh peygamberin yaşadığı toplumda ise bazı kişilerinmeleler’ oldukları, yani toplumdaki önce gelen kişiler oldukları işaret edilmektedir.

7:60 Halkının meleleri: "Biz, seni kesin bir sapkınlık içinde görüyoruz." dediler.

Bu da bize düşündürür ki Nûh toplumu insanların yerleşik hataya geçtikleri dönemlerde, daha çok tarım ürünleri ile beslendikleri dönemlerde yaşamıştır. Boyları ve enleri daha kısadır. Minyon tiplidirler. Nûh toplumunda hiyerarşinin oluştuğunu anlıyoruz. Bu da bize hiyerarşik yapının oluştuğu şehir hayatının başladığı ilk toplumlar olduklarını düşündürür. Bu da bize Nûh kavminin M.Ö. 7000 yılından daha sonra yaşadığını düşündürür. 

 

Nûh peygamber nerede yaşamış olabilir?

Nûh peygamberin yaşadığı toprakları tahmin edebilmek için onun soyundan gelen Âd kavminin nerede yaşadığını tahmin etmemiz gereklidir. Çünkü bu iki kavmin yaşadığı bölge aynı bölgedir.

Âd kavmi nerede yaşadı?

Bunu iyi anlamak için Âd kavminin ilgili özelliklerini inceleyelim;

  • Kuran’da Ahkaf olarak isimlendirilen bir yerde yaşamışlardır.

46:21 (Çeviri Erhan Aktaş) Âd'ın kardeşini (Hûd) an! Hani Ahkaf'taki halkını uyarmıştı. Ondan önce de ve sonra da "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin! Ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." diye uyaran nice uyarıcılar gelip geçmişti.

Ahkaf kelimesi kökü (حقف) uzun kıvrımlı-dönemeçli kum tepeleri (long winding sandhill), bir tepenin, dağın veya duvarın alt kısmı-en alt kısmı anlamındadır. Steingass, page 289 (of 1241) ve Lane's Lexicon, page 615 (of 3039)

Aşağıda görüleceği gibi Âd kavmi vadiler içinde yaşamaktadır. Ahkaf kelimesi sıralı kum tepeleri olarak çöldeki kum tepeleri gibi algılanmıştır. Oysa aşağıda göreceğimiz gibi Âd kavmi pınarlar ve bahçeler içindedir. Bu nedenle kelimenin anlamının ‘sıralı vadiler oluşturan tepelerin-dağların-yüksek yerlerin alt kısımlarında yaşayan insanlar’ olarak anlamlandırılması daha mantıklıdır. Yani Âd kavmi çöl içinde yaşamamıştır. Aksine vadilerinde pınarları akan, bol bahçeli sulak bir yerde yaşamışlardı.

  • Kuran indiğinde Mekke ve çevresinde yaşayan toplumun çevresinde bir yerlerdedir. Çok uzak bir yer olmamalıdır.

46:27 Ant olsun ki çevrenizdeki beldeleri yok ettik. Oysaki dönerler diye ayetlerimizi açıkça bildirmiştik.

Bu ayetin özellikle incelenmesi gereklidir. Kuran indiğinde Mekke’de yaşayan insanların çevresinde olan bir beldede yaşayan Âd kavminin yok edildiği açıkça bildirilir. Diğer bir deyiş ile Âd kavmi kesin olarak Mekke çevresinde bir yerde yaşamış olmalıdır.

  • Yüksek tepelere anıt gibi yapılar inşa etmişlerdir.

26:128 “Her tepenin üzerine bir işaret (bir yapı) yerleştirip oyalanıyor musunuz?”

Bu ayetten anladığımıza göre Âd kavminin yaşadığı yerdeki tepeler çöldeki kum tepeleri olamaz. Kumların üzerinde sağlam yapılar yapılamayacağına göre bu tepeler temeli sağlam dağlık tepeler olmalıdır.

  • Sağlam yapılar yapmışlardır. Sağlam olduğuna göre muhtemelen taştan yapılar inşa etmiş olmalıdırlar.

26:129 "Hiç ölmeyeceğinizi sanarak sağlam yapılar ediniyorsunuz."

  • Bahçelere ve pınarlara sahiptiler. Demek ki sulama sistemleri kurmuş olmamalılar ki gelişmiş bir tarım sistemine sahip olmuşlar.

26:134 "Ve bahçelerle ve pınarlarla."

  • Hayvancığın da gelişmiş olduğunu anlıyoruz. İnsan sayısı olarak da hızlı üreyen bir toplum olduğunu anlıyoruz.

26:133 "Size davarlarla, evlatlarla yardım etti."

  • Vadilere sahip olan bir coğrafyada yaşamışlardır. Birden çok vadiye sahiptiler. Çünkü ayette vadi kelimesi çoğul olarak gelmiştir.

46:24 Onu, vadilerine doğru gelen yoğun bir bulut halinde gördüklerinde: "Bu, bize yağmur getiren bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin hemen gelmesini istediğiniz şeydir; acıklı azabı getiren rüzgardır."

  • Sütunları olan İrem adında şehirleri vardır.

89:7 Sütunlara sahip İrem'e!

  • Bu şehir öyle bir şehirdir ki zamanında Dünya üzerinde benzersiz bir şehirdir.

89:8 Ki, beldeler içinde onun bir eşi yaratılmamıştı;

 

Nûh peygamberin kavmi ve onlara halife olan Âd kavmi nerede yaşadı?

Âd kavminin ve Nûh kavmini özellikleri birlikte düşünüldüğünde yaşamış oldukları yer;

  • Kıvrımlı, sıra sıra vadiler içirmelidir. (Ahkaf) (Âd)
  • Bu vadilerden pınarlar, nehirler-akarsular akıyor olmalıdır. (Âd)
  • Bahçelere sahip olmalarından dolayı mutlaka sulak bir yer olmalıdır. (Âd)
  • Vadilerin çevresi sağlam kayalık olmalıdır. Çünkü vadilerin yüksek yerlerine bazı anıtlar inşa ettikleri için. (Âd)
  • Çok büyük tsunami dalgalarının vurabileceği bir yerde olmalıdırlar. (Nûh kavmi)
  • Mekke çevresinde olmalıdır. (Âd)

 

Bütün bunlar düşünüldüğünde Âd kavminin ve Nûh kavminin Arap yarımadasında (Arabian Peninsula), bir zamanlar sıra sıra vadilerin olduğu, bu vadilerin içinde nehirlerin aktığı, tsunami dalgalarının vurabileceği Arap Deniz’i (‘Arabian sea’) kıyılarında yaşamış olabilecekleri düşünülür. 

Arap yarımadasını vuran tsunamiler incelendiğinde Kızıl Deniz, İran körfezi ve Aden körfezinde yaşanan tsunamilerin çok etkisiz olduğu tespit edilmiştir. Arap yarımadasında dev tsunami dalgalarından etkilenebilecek olan tek yer sadece Arap Deniz’i kıyılarıdır. Bu nedenle aday yerler olarak özellikle Yemen ve UmmanOman’ bölgesinin Arap Deniz’ine bakan kısımları ön plana çıkar.

Nûh kavmi ve Âd kavminin yaşamış olabileceği en olası bölge aşağıda gösterilmiştir. Dev tsunami dalgalarının vurabileceği ve Mekke'ye yakın olan tek yer bu bölgedir.

nuh tufani ve tsunami arap denizi ad kavmi nerede yasadi nuh nerede yasadi nuh tufani nerede oldu

Ancak Umman’ın bir yeri vardır ki gerçekten tarif ettiğimiz özelliklere tam olarak uyar. Bu bölge Umman’ın Lakabil şehri ile Quwazyrah şehirleri arasındaki bölgedir. Dikkat edilirse coğrafyanın bir zamanlar delta olduğu, vadiler içinden akan nehirlerle sulandığı, bereketli bahçelere imkân verdiği, insanların yerleşim için tercih edebilecekleri bir yer olduğu hemen görülür.

Yukarıdaki bölgenin içinde eskiden bir delta bölgesi olabilecek görüntü veren bölge öne çıkar.  

ad kavmi hud kavmi nuh kavmi tufan nerede oldu cudi neresi

Arkeologlara çağrı;

İklim değişmesi ile bu bölge artık çöl kumları ile örtülmüştür. Bu kumların altında İrem şehrine ait sütunlar, bu muhteşem şehre ait kalıntılar aranmalıdır.

 

Nûh’un gemisinin oturduğu cudi nerede aranmalı?

Nûh peygamberin cudiye oturtulan gemisi ise biraz daha iç kısımlarda çöl toprağının içerisinde aranmalıdır. Tahtalardan ve palmiye gibi ağaçların liflerinden yapılan bu geminin tahta kalıntıları bu çöl topraklarını altında bir yerde olmalıdır. Bu bölgenin çöl olması da tahta parçalarının nemden korunarak binlerce yıl kalmasını sağlamış da olabilir.

Not: Nûh peygamberin Dicle ile Fırat arasında yaşadığı yönünde temeli olmayan bilgiler verilse de bu bölgede dağlar gibi tsunami dalgalarının oluşması mümkün değildir.

 

Dev tsunami dalgalarına neden olabilecek yanardağ patlaması nerede olmuş olabilir?

Arap yarımadasında meydana gelen tsunamiler incelendiğinde genelde kaynağının Endonezya’daki depremler ve yanardağ patlamaları olduğu görülür. Endonezya’daki bir tandırın patlayıp fışkırması ile (bir yanardağ patlaması) tsunami oluşmuş ve bu patlama ardışık depremlere neden olmuş olabilir. Bu tsunami Arap yarımadasında yaşayan Nûh kavmini vurmuş olabilir. Patlamaya bağlı fay hatlarının harekete geçmesi ile depremler oluşmuş ve bu depremlere ikincil yeraltı su kaynaklarını fışkırmış olabilir. Değişen hava sıcaklıkları ile yoğun bulutlar oluşup Nûh kavmi üzerine yağmurlar yağdırmış olabilir. 

mekke nuh peygamber ad kavmi  

Hatta yakın zamanda yapılan bir çalışmada 1000 yıl önce Umman kıyıların vurmuş olan bir tsunaminin izleri de görülmüştür. Bu tsunaminin 15 metre yükseklikte dalgalar oluşturduğu tahmin edilmektedir.  https://www.sciencedaily.com/releases/2019/11/191119105503.htm

Nûh kavmini yok eden tsunami ile ilgili henüz bir çalışma yok. Ancak ilerleyen yıllarda Allah’ın izni ile yeni bulgular edinilebilir.       

 

Nûh’un gemisi bir işaret olarak bırakıldı mı?

Yüce Allah 54:15 ve 29:15 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4859|54|15|وَلَقَد تَّرَكْنَٰهَآ ءَايَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ

Ve lekad tereknaha ayeten fe hel min muddekir.

Ve ant olsun onu bıraktık bir işaret-bir kanıt; öyleyse var mı hiç öğüt alan?

3353|29|15|فَأَنجَيْنَٰهُ وَأَصْحَٰبَ ٱلسَّفِينَةِ وَجَعَلْنَٰهَآ ءَايَةً لِّلْعَٰلَمِينَ

Fe enceynahu ve ashabe s-sefineti ve cealnaha ayeten lil alemin.

Fakat onu (Nûh’u) ve gemi ashabını (gemide olan kimseleri) kurtardık ve onu (gemiyi) yaptık bir işaret-bir kanıt alemler için.

 

(تَّرَكْنَٰهَآ) ‘tereknaha’ kelimesi fiildir ve fiili yapan 1. şahıs çoğuldur, fiilden etkilenen ise 3. şahıs tekil ve dişildir. ‘Biz bıraktık o dişil şeyi’ anlamı şeklinde tam olarak Türkçeye çevrilebilir. Bu dişil tekil şey Nûh’un gemisi olabilir. Gramer olarak gemi de tekil ve dişildir. Bu şekilde düşünüldüğünde Nûh’un gemisinin kıyamete yakın bir zamanda bulunacağı düşünülebilir. Nuh’un gemisinin bulunması kıyamette yakın olmalıdır. Çünkü Kamer surenin (54. sure) 1. ayetinde 1969 yılında Ay’ın yarıldığı ve saatin yaklaştığı bildirilmektedir. Bu işaretten sonra Nûn’un gemisinin bir işaret olarak bırakıldığına vurgu yapılması manidar olabilir.

29:15 ayetinde de aynı işaret vardır. (ٱلسَّفِينَةِ) ‘s-sefineti’ kelimesi gemi (ship-vessel) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 482 (of 1303). ‘cealnaha’ kelimesi Türkçeye ‘yaptık o dişil şeyi’ kelimesindeki dişil şey ayetteki dişil olan ‘s-sefineti’ gemi kelimesine gitmektedir.

1969 yılında Ay yarıldı, saat yaklaştı. Yıl 2021. Nûh’un gemisi halen bulunabilmiş değil. Çünkü doğru yere bakılmıyor. Bu makalede işaret edilen coğrafyanın Kuran açısından Nûh’un yaşamış olabileceği coğrafyayı işaret ettiğini düşünüyorum. Yakın gelecekte Nûh’un gemisinin tahta kalıntıları Allah’ın izni ile mutlaka bulunacaktır.

 

Nûh kavmi, Âd kavmi ve Semûd kavminin yaşadığı zaman ile ilgili bir işaret

Yüce Allah 40:31 ayetinde şu şekilde buyurmuştur. 

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

4162|40|31|مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَٱلَّذِينَ مِنۢ بَعْدِهِمْ وَمَا ٱللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ

Misle de'bi kavmi nuhın ve adin ve semude vellezine min ba'dihim, ve mallahu yuridu zulmen lil ibad.

“Durumu misali Nûh kavminin ve Âd’ın ve Semûd'un ve onlardan sonraki kimselerin; ve Allah kulları için zulüm ister değildir.”

 

40:31 ayetinde konuşan kişi iman etmiş bir kişidir. Musa peygamberin zamanında yaşayan, Firavun’un taraftarlarından bir kimse halka seslenmektedir. Bu ayetten açıkça anlarız ki Musa peygamber döneminde Nûh kavminin, Âd ve Semûd kavminin ve sonlardan sonra gelen kimselerin helak olması biliniyordu. Demek ki bu kavimler Mûsâ peygamber öncesi yaşamışlardır.

Mûsâ peygamberin M.Ö. 1640 yılında Mısır’dan çıktığını bildiğimize göre bu kavimlerin yaşadı zaman bu zamandan önceki zamanlarda aranmalıdır.    

Detaylı bilgi aşağıdaki makaleden okunabilir.

Musa peygamber ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı ve bol suyun (Kamışlı Göl-‘Reed Sea’) bölümlere ayrılması ve Santorini tsunamisi: ‘Exodus’  

 

Araplar Nûh peygamberin soyundan geliyor olabilir mi?

Bunun cevabı evettir. Delilimiz yine Kuran’dan.

Yüce Allah 71:23 ve 14:9 ayetlerinde şu şekilde buyurmuştur. 

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

5440|71|23|وَقَالُوا۟ لَا تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا

Ve kalu la tezerunne alihetekum ve la tezerrunne vedden ve la suvaan ve la yeguse ve yeuka ve nesra.

Ve dediler ki; ‘Bırakmayın ilahlarınızı ve bırakmayın Vedd'i ve ne de Suva'ı ve ne de ve Yeğus'u ve Ye'uk'u ve Nesr'i’

1757|14|9|أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا۟ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَٱلَّذِينَ مِنۢ بَعْدِهِمْ لَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا ٱللَّهُ جَآءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِٱلْبَيِّنَٰتِ فَرَدُّوٓا۟ أَيْدِيَهُمْ فِىٓ أَفْوَٰهِهِمْ وَقَالُوٓا۟ إِنَّا كَفَرْنَا بِمَآ أُرْسِلْتُم بِهِۦ وَإِنَّا لَفِى شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَنَآ إِلَيْهِ مُرِيبٍ

E lem ye'tikum nebeullezine min kablikum kavmi nuhın ve adin ve semud, vellezine min ba'dihim, la ya'lemuhum illallah, caethum rusuluhum bil beyyinati fe reddu eydiyehum fi efvahihim ve kalu inna keferna bi ma ursiltum bihi ve inna le fi şekkin mimma ted'unena ileyhi murib.

Size gelmedi mi haberi sizden önceki kimselerin; Nûh kavmi ve Âd ve Semûd; ve onlardan sonra gelen kimselerin? Kimse bilmez onları Allah dışında; geldi onlara elçileri açık kanıtlarla, fakat geri döndürdüler onlar ellerini ağızlarına ve dediler ki doğrusu kâfirlik ederiz (örteriz gizleriz) size gönderilen şeye onunla ve doğrusu biz mutlak içindeyiz derin bir şüphe bizi kendisine davet ettiğiniz şeyden.

5099|57|26|وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَٰهِيمَ وَجَعَلْنَا فِى ذُرِّيَّتِهِمَا ٱلنُّبُوَّةَ وَٱلْكِتَٰبَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَٰسِقُونَ

Ve lekad erselna nuhan ve ibrahime ve cealna fi zurriyyetihimen nubuvvete vel kitabe fe minhum muhted, ve kesirun minhum fasikun.

Ve ant olsun gönderdik Nuh'u ve İbrahim'i ve koyduk o ikisinin soyuna nebîlik ve kitap;  ve onlardan (nebilerin gönderildiği halktan) doğru yolda olanlar vardır ancak onlardan (nebilerin gönderildiği halktan) çoğu fasıktır (doğru yoldan sapmıştır).

 

(تَذَرُنَّ) tezerunne kelimesi kökü (وذر) terk etmek, bırakmak (leave, let) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 1242 (of 1303)

Nûh suresi olan 71. surenin başından 23. ayete kadar Nûh peygamber ve onun toplumundan bahsedilir.

71:23 ayetinde konuşanlar Nûh peygamberin toplumundaki bazı kişilerdir. Toplumlarına demektedirler ki ‘ilahlarınızı bırakmayın, terk etmeyin onları’. Nûh toplumunun çok tanrılı bir inanışlarının olduğu açıkça ortadadır. Birçok ilahları vardır. Ancak ayette bu ilahlarının bazılarını Yüce Allah bize isimleri ile bildirmiştir. Muhtemelen bu 5 ilahtan başka ilahlarda vardı. İsmi zikredilen ilahlar şunlardır; Vedd (وَدًّا), Suva (سُوَاعًا), Yeğus (يَغُوثَ), Ye'uk (يَعُوقَ) ve Nesr (نَسْرً).

Tarihi kaynaklar incelendiğinde M.S. 2. yüzyıldaki eski Arap tarihi kalıntılarda Nûh’un toplumunun ilahlarından bir tanesini olan Vedd’e tanrı olarak tapıldığı görülmüştür. Bu da bize bu ilahların isimlerini bilen kişiler olan Nûh’un gemisinde kurtulan kişilerin soylarından gelen kimselerden bazı kimselerin tekrar eski ilahlarına tapmaya başladığını düşündürür. Yüzyıllar geçse de bu ilahlara eski Araplar tapmışlar.

Aşağıda resmi gösterilen Ḳaryat el-Fāv yazıtının çevirisi yer almaktadır. Eski Arap isimleri ile birlikte Vedd’e ilah olarak tapıldığı açıkça görülmektedir.

nuh donemi tanrilari ilahlari vedd karyat el Fav Yaziti

Yukarıdaki yazıtların çevirisi.

 Ḳaryat el-Fāv Yazıtı

1 Rgyd / bn / Qśmʾl

1 Rugaid, son of Qaśamaʾīl,


2 w-Ṣfyn / bn / Mrd

2 and Ṣufyān, son of Murād


3 ḏ-Dbr / ślʾy / w-s=

3 Ḍū Dabr, have consecrated and giv-


4 qny / ʿtṯr / ḏ-Qb=

4 en ˂to the god˃ ʿA tar Ḍū Qab-


5 ḍ / w-Wdm / Šhrn /

5 ḍ and ˂to the god˃ WaddumŠahrān


6 sqnytn / ḏt / ʾ=

6 this sacrifice, ta-


7 ḫḏ / ʾhly-smn /

7 ken from their own wares


8 b-mqśm / b-Gntn (Robin, 2010)

8 from the market in the oasis [Gannatān]

(Terc. M. Marx, C. Robin, bkz. Roads of Arabia, 186)

M.S. 2. veya 3. Yüzyıla tarihlendirilen bu yazıtların 5. satırında sözde Vedd tanrısının ismi geçmektedir.

Arapların Nûh kavminin ilahlarına tapmış olmaları illa ki onların soyundan geldiklerini göstermez elbette; ancak aşağıdaki deliller ile birlikte okunduğunda anlam kazanır.

14:9 ayetinde ise Muhammed peygamberimizin içinde olduğu Arap toplumunun dikkati özellikle Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavimlerine çekiliyor. ‘sizden önceki kimseler’ buyrularak bir işaret verilmiştir.

Ancak en önemli delil 57:26 ayetidir. Bu ayette kendilerine kitap verilen nebilerin soyunun Nûh ve İbrahim soyundan olduğu açıkça bildirilmektedir. Muhammed peygamberimiz de mutlaktır ki İbrâhîm ve dolayısı ile Nûh’un direkt olarak soyundan gelmektedir.  

Bu nedenle söyleyebiliriz ki Muhammed peygamberimiz döneminde yaşayan Araplar da Nûh kavmi arasında direkt bir soy ilişkisi vardır. Bu ilişki İbrâhîm’in oğlu İsmaîl üstünden kurulmuş olabilir.

 

Sonuç olarak;

Nûh peygamberin ne zaman yaşadığını tam olarak bilemiyoruz. Tahminimiz tarım toplumu haline gelen insanların kurmuş olduğu, hiyerarşik yapının oluştuğu ilk şehirler zamanında yaşamış olduğudur.  Azgınlıkta ve inkarda sınır tanımayan, uyarılara kulaklarını tıkayan bu toplumu Yüce Allah yerel bir tufan ile yok etmiştir. Endonezya kıyılarındaki bir tandırın kaynayıp fışkırması ile (Yanardağ patlaması) dev tsunami dalgaları oluşmuş, patlamaya bağlı depremler nedeni ile yeraltı su kaynakları yüzeye çıkmış ve gökten bol yağmur yağarak bu azgın toplumun yaşadığı yerleşim yeri sular altında kalmıştır. Tufanın en önemli nedeni olan dev dalgalar Arap yarımadasının Arap Deniz’i kıyılarında yaşayan Nûh kavmini vurmuştur. Nûh ve beraberindeki inanmış kişileri taşıyan gemi cömert-bol verimli yer olan cudiye oturmuştur. Nûh’un direkt olarak soyundan ve beraberindekilerin soyundan toplumlar üremiştir. Bunların ilki Ad kavmidir. Nûh ve gemi ile kurtulanların soyları kalıcı olacaktır. Günümüzde de Nûh peygamnberin ve gemidekilerin soyunda gelen insanlar mevcuttur. İsrailoğulları ve Arapların bu soydan oldukları Kuran’ın işaretidir.

Nûh’un gemisini bulmak için bakılması gereken yer Ağrı dağı veya Cudi dağı değil, Umman ve Yemen’in Arap Deniz’i kıyılarındaki şu an için çöl olan toprakların altıdır.

Dikkat; Nûh kıssasından çıkarılacak olan en önemli ders şudur;

Bizleri yaratan tek ilahımız olan Yüce Allah’a tam teslim olmalıyız. O’nun biricik kitabı Kuran’a sımsıkı sarılmalıyız. Yüce Allah’ın astlarından ilahlar asla edinmemeliyiz. Müşriklerden olmamalıyız. Haniflerden olmalıyız. Musallinlerden (sürekli Allah’a yönelenlerden) olmalıyız. Soyun sopun bir önemi yoktur. Her insan bir rehindir. Bireysel olarak her insan kendisini kurtarmalıdır. İman edip salihatı (düzeltici işler yapmak-barışçıl işler) yapmalıyız, hakkı (gerçeği) tavsiyeleşmeliyiz, sabrı (zorluklara karşı metanetli olmak) tavsiyeleşmeliyiz. Tavsiye ederken kendimiz de bunlara uymalıyız. Sarp yokuşa tırmanmalıyız. Özgürlüğü olmayanı özgürleştirmeliyiz, kendimiz zor durumda olsak da zor durumda olan yoksulu yedirip doyurmalıyız, bol bol harcama (infak) yapmalıyız, Yüce Allah’ın bize ihsan ettiği şeylerden (yetenek, bilgi, mal vb.) vererek temizlenmeliyiz (zekât). Sadakamızı (devletin topladığı vergi) vermeliyiz. Güneş doğmadan önce ve Güneş battıktan sonra Yüce Allah’tan kendimiz için kısık sesle destek istemeliyiz (salat-namaz). Yüce Allah’ın Kuran dinini ayakta tutmalıyız, ona sürekli destek olmalıyız (salat). Evrenin yasalarına uyumlu şekilde yaşamalıyız (salat). Doğayı bozmamalıyız. Diğer canlıların da yaşama hakkı var. Doğayı bozduğumuzda oluşacak azaptan tattırılacağımızın bilincinde olmalıyız. Yüce Allah’ın doğru yolunda olup olmadığımızı sürekli olarak kontrol etmeliyiz (tesbih). Güzel ahlaklı ve erdemli bir yaşam sürmeliyiz. Zina yapmamalıyız, yalan söylememeliyiz. Adalet ve eşitliği korumalıyız. Kendi aleyhimize olsa bile her zaman gerçeği söylemeliyiz. Kimseyle alay etmemeliyiz. Başımıza musibetler geldiğinde sabretmeliyiz. Her zaman zorluklarla mücadele etmeliyiz. Asla üzüntüye kapılmamalıyız. Zulme karşı asla sessiz kalmamalıyız. Bir işi bitirdiğimizde hemen başka bir işe koyulmalıyız. Sürekli çalışmalıyız ve kazancımızdan infak etmeliyiz.

Benim kısaca aklıma gelenler bunlar. Kuran’ı bize yeter. Kuran’da bizim için büyük bir rahmet var.        

En doğrusunu Allah bilir.