Yüce Allah aşağıdaki 16:71 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet Arapça okunuş Meal |
1970|16|71|وَٱللَّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ فِى ٱلرِّزْقِ فَمَا ٱلَّذِينَ فُضِّلُوا۟ بِرَآدِّى رِزْقِهِمْ عَلَىٰ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَآءٌ أَفَبِنِعْمَةِ ٱللَّهِ يَجْحَدُونَ Vallâhu faddale ba’dakum alâ ba’dın fîr rızk, femellezîne fuddılû bi râddî rızkıhim alâ mâ meleket eymânehum fe hum fîhi sevâ’, e fe bi ni’metillâhi yechadûn. Allah üstün kıldı bir kısmınızı bir kısım üzerine rızıkta; öyle ki üstün kılınmış kimseler rızıklarını yeminleriyle sahip olunana döndürücü/iade edici -böylece onlar onda (rızıkta) eşitlensin- değildir; öyleyse Allah'ın nimetini mi inkar ederler? |
Hemen söyleyelim; bu makaleyi yazma nedenim bu ayeti yanlış yorumlayan bazı kimselerin olmasıdır. Bazı kimseler bu ayeti delil göstererek insanların kazandıkları rızıkları/malları rızkı/malı daha az olanlar ile eşit oluncaya kadar paylaşması gerektiğini iddia etmektedirler. Şu şekilde özetlenebilir; bir kişi çalışarak kazandığı rızık ile/mal ile asgari geçimini sağlayacak, rızkın/malın artanını başka insanlara dağıtacak ki onlar ile rızık/mal konusunda eşitlensin. Bunu iddia etmektedirler. Bu ayeti delil göstererek mal edinmenin caiz olmadığını ileri sürerler. Her zaman ve her yerde eşitlemek için rızkı az olan insanlar mevcut olacağı için bir mal edinmek zaten mümkün olamayacaktır.
Ancak yukarıdaki ayetin bu iddialar ile hiçbir ilgisi yoktur. İnşallah birlikte göreceğiz.
Bu ayetin önü ve arkasına gittiğimizde ayetin bağımsız bir ayet olduğunu görüyoruz. Ancak Kuran’ı incelediğimizde bu ayetin kardeş bir ayeti olduğunu görüyoruz. Bu kardeş ayet bize daha fazla bilgi sunuyor.
Yüce Allah aşağıdaki 30:28 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet Arapça okunuş Meal |
3435|30|28|ضَرَبَ لَكُم مَّثَلًا مِّنْ أَنفُسِكُمْ هَل لَّكُم مِّن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُكُم مِّن شُرَكَآءَ فِى مَا رَزَقْنَٰكُمْ فَأَنتُمْ فِيهِ سَوَآءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنفُسَكُمْ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ ٱلْءَايَٰتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurekâe fî mâ rezaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’kılûn.Ortaya koydu sizlere bir benzetme/bir misal kendinizden; sizi rızıklandırmış olduğumuz şeylerde yeminlerinizle sahip olunandan bazı ortaklar –böylece siz onda (rızıkta) eşitlenin- mı var sizlere? Korkar mısınız onlardan korktuğunuz gibi birbirinizden? Böylece açıklarız ayetleri akleden bir toplum için. |
Bu iki ayeti iyi anlamak için ‘mâ meleket eymânehum’, ‘yeminlerinizle sahip olunan’ (MME) tanımını iyi bilmemiz gereklidir. Çünkü her iki ayette de ‘insanlar’ kelimesi geçmez, ‘fakirler’ kelimesi geçmez, ‘yoksullar’ kelimesi geçmez, ‘ihtiyacı olanlar’ kelimesi geçmez. ‘Rızkı az verilmiş olan kimseler’ gibi bir kelime geçmez. MME geçer.
MME kimlerdir?
‘mâ meleket eymânehum’, ‘yeminlerinizle sahip olunan’ (MME) geleneksel ehli sünnete göre cariyedir. Ne yazık ki geleneksel dinciler MME’u cariyeler olarak almış, kadınları seks kölesi gibi alınıp satılabilen, nikahsız olarak cinsel ilişkiye girilebilen, legal eşlerin yanında yardımcı seks köleleri yapmışlardır. Kuran’ı da buna alet etmişlerdir. MME cariye demek değildir. Kesinlikle yanlıştır. Kuran’da cariyelik diye bir şey yoktur.
MME bir sözleşme ile (bir yemin ile) sahiplenilmiş olan, himaye altına alınmış olan kimseleri işaret eder. MME erkek veya kadın olabilir. Bu kimseler kendi geçimlerini sağlayamamaktadır. Barınacak evleri yoktur. Savaş nedeni ile memleketinden uzaklaşmış, kendi geçimlerini sağlayamayan aileler-insanlardır. Bu insanlar yeminli bir sözleşme ile başka ailelerin himayesine verilmiştir. Bu sözleşmeyi yapan da kamu gücüdür.
Muhammed peygamberimiz zamanında da MME mevcuttu. Savaşlar nedeni ile mağdur olmuş, dağılmış bu kimselerin bazı aileler tarafından bakımları üstleniliyordu. MME ile nikahsız bir cinsel ilişki kesinlikle yasaktır. MME ile nikahlanılabilir. Bunun şartları 4:25 ayetinde Yüce Allah tarafından bildirilmiştir.
Günümüzde MME örneği var mı?
Günümüzde MME’a en iyi örnek Suriye’li göçmenler olabilir. Savaş nedeni ile yurtlarını terk etmiş olan bu kişiler-aileler devletin yaptığı bir sözleşme ile yetkin olan ailelerin himayesine verilebilir. İşte bu himaye altına alınan kadın ve erkekler MME’dur.
MME’un ne olduğunu anladıktan sonra bu iki ayette Yüce Allah bize ne buyuruyor anlamaya çalışalım.
Öncelikle daha fazla bilgi verdiği için 30:28 ayetini inceleyelim;
30:28 ayetinde açıkça görüldüğü gibi Yüce Allah kendisine ortak koşulmasını yani şirki bir benzetme ile bize örneklendiriyor. Daha iyi anlamamız için kendimizden bir örnek veriyor. Yüce Allah düşünmemizi istiyor;
Buyuruyor ki; bakımını yeminli bir sözleşme ile üstlendiğiniz MME’lar sizin rızkınıza/malınıza sizinle eşitlenecek şekilde ortaklar olabilirler mi? Buna hakları yok. MME’lardan birbirinizden çekindiğiniz gibi çekinmezsiniz de! Bunlar aklınıza yatıyor ve kabul ediyorsunuz. İşte Yüce Allah’a ortak koşma da bu şekildedir. Yüce Allah tek ilahtır. Ortağı yoktur. Nasıl ki MME’ların rızık/mal konusunda rızkı/malı kazanan ile eşit olacak şekilde ortak olmaya hakkı yok ise Yüce Allah’ın hükümdarlığında da O’nun astlarından hiçbir şeyin O’na ortak olmaya hakkı olamaz.
Çok açıktır;
30:28 ayetinde Yüce Allah hiçbir şekilde MME’lar ile eşit oluncaya kadar size verdiğim rızıkları/malları onlarla paylaşın gibi bir emir vermemiştir. Bu şekilde bir fiil/eylem yoktur ayette. Ayetin anlamı nettir. Ayetin amacı nettir. Ayetin amacı Yüce Allah’a haksız şekilde ortak koşma ile MME’ların rızıklara/mallara haksız şekilde ortak olmalarının benzetilmesidir.
16:17 ayeti de 30:28 ayetinin kardeşidir. 16:17 ayetinde de rızıklar/mallar konusunda üstün kılınmış kimselerin bu rızıklarına/mallarına MME’ları eşit olacak şekilde ortak etmeyecekleri bildiriliyor. Gayet doğal ve normal.
Yüce Allah dileseydi fiil ile (infak edin, zekatı verin, sadaka verin gibi) MME’lara rızıklarınızda eşit oluncaya kadar rızıklarınızdan dağıtın-bölüştürün diyebilirdi. Bunu yapmadı. Çünkü aşağıda göreceğimiz gibi insanları rızıklarda eşitlemek bizim görevimiz değildir.
16:17 ayetinde; ‘öyleyse Allah'ın nimetini mi inkar ederler?’ buyurulmaktadır;
Rızıklar konusundan fazlalıklı kılınan kimseler Yüce Allah’a bu rızıklandırma için şükretmelidirler. Kendilerine verilen bu nimetlerin Yüce Allah tarafından verildiğini bilmelidirler. Asla yalanlayıp, inkar etmemelidirler.
Bu delillerimize ek olarak;
Rızkı Yüce Allah dağıtır;
16:17 ayetinde ‘Allah üstün kıldı bir kısmınızı bir kısım üzerine rızıkta’ buyurulmuştur. Bu da bize rızık konusunda insanların farklı olmalarının Yüce Allah’ın muradı olduğunu gösterir. Yüce Allah bir şeyin olmasına hükmetmiş ise o hükümde mutlaka bizim bilmediğimiz hayırlar vardır. İnsanların rızıklarını eşitlemek gibi bir görev verilmemiştir bizlere. Rızıklarınızı eşit oluncaya kadar insanlara dağıtın diye bir emir, bir dolaylı özendirme yoktur Kuran’da. Bu durum Yüce Allah’ın muradına terstir.
Yüce Allah aşağıdaki 43:32 ayetinde şu şekilde buyurmaktadır;
Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet Arapça okunuş Meal |
4355|43|32|أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَٰتٍ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ E hum yaksimûne rahmete rabbik, nahnu kasemnâ beynehum maîşetehum fîl hayâtid dunyâve refa’nâ ba’dahum fevka ba’dın derecâtin li yettehıze ba’duhum ba’dan suhriyyâ, ve rahmetu rabbike hayrun mimmâ yecmaûn.Onlar mı bölüştürür Rabbinin rahmetini? Biz bölüştürdük geçimliğini onların aralarında dünya hayatında; ve yükselttik bir kısmını bir kısmı üzerine derecelerle; edinebilmeleri için bir kısmı bir kısmı hizmetçi; ve Rabbinin rahmeti daha hayırlıdır toplar oldukları şeylerden. |
Görüldüğü üzere rızıkların farklı bölüştürülmesinde hikmetler vardır. Kuran’ı komünizm rejimlerini desteklermiş gibi göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Komünizm özel mülkiyetin olmadığı, bütün malların, üretim araçlarının topluma ait bulunduğu, bunları herkesin ortaklaşa kullandığı toplum düzenidir. Kuran ile kesinlikle ortak yönü yoktur.
Kuran bizlere zekât vermeyi (vergi), sadaka vermeyi (verginin farklı bir türü), infak etmeyi (ihtiyacı olanlar için harcamayı) ve salatı (destekleşmeyi) emrediyor. Bunları mutlaka yapacağız. Ancak Kuran bize verilen rızıkları/malları diğer insanlar ile eşit oluncaya kadar dağıtmamızı emretmiyor.
İnfak (harcama) konusunda da ayetleri yanlış yorumlayan kimseler vardır. İnfakı (harcamayı) ihtiyaçtan fazlası olarak çevirip ayetin mesajını saptırmaktadırlar. Oysa infak affedilen şeylerdir.
Daha detaylı inleme için;
Kuran’a göre mal edinmek caiz mi?
Helal kazanılmış rızık ile alınan, zekâtı (vergisi) verilmiş rızıkla alınan malın caiz olmadığı ile ilgili tek bir ayet yoktur Kuran’da. Helal yollarla mal edinmek caiz olmasaydı miras ayetlerine ne gerek vardı? Miras ayetlerinde ölen kişinin arkasında bıraktığı malların paylaşımı detaylı olarak anlatılıyor. Yüce Allah rızkı daha az olanları rızkı daha fazla olanlar ile eşitlemek isteseydi miras ayetlerinde ölen kişinin mallarını aile fertlerine değil de rızkı az olanlara bölüştürün diyebilirdi. Ancak bunu yapmadı. Çünkü helal olarak kazanılmış mallarda ölen kişinin hakkı vardır. Bu kişi öldüğüne göre de bu hak yakınlarına (evlatlarına, eşine, anasına-babasına ve ikinci derece akrabalarına) geçer. Yüce Allah kimseye haksızlık yapmaz.