Şirk nedir?

Şirk nedir?

Şirk yani ortak koşmak, ortak edinmek, ortaklaştırmak ateizm veya deizmle kesinlikle karıştırılmamalıdır. Şirk eylemini yapanlara müşrik denir. Müşrikler yüce Allah’a iman etmiş kimselerdir. Gökleri ve yeri yaratanın yüce Allah olduğunu bilirler ve buna bütün kalpleriyle inanırlar. Ahirete de inanırlar. Samimidirler.

29:61 Ve eğer sorsan onlara; kim yarattı gökleri ve yeri; ve boyun eğdirdi Güneş’i ve Ay’ı; mutlak derler: “Allah”; öyleyse nasıl uzaklaştırılıyorsunuz?

Ancak sorun sadece yüce Allah’a iman etmiş olmak veya olmamak değildir. Sorun O’na nasıl iman edildiğidir. Müşrikler yüce Allah’a yönelirken O’nun astından bazı şeyleri de yönelmelerine ortak ederler. Sadece ve sadece yüce Allah’a yöneleceklerine O’nun astından peygamberlere (Üzeyr, İsa ve Muhammed peygamber gibi), ölmüş kişilere (Meryem vb.), evliyaya (velilere), şeyhlere, tarikat liderlerine, mezhep liderlerine, tekkelere, türbelere, yatırlara, tamamı zan olan hadisleri toplamış olan kimselere de yönelirler. Ortak bir yol tutarlar. Yüce Allah’ı da bırakmazlar, ortak koştuklarını da bırakmazlar.

Şirk günahı neden çok önemli?

Yüce Allah dilediği kimselerin dilediği günahını bağışlar. Ancak şirk yüce Allah’ın affetmeyeceği çok büyük bir günahtır. Esasen insanın bizzat kendi nefsine yaptığı çok büyük zulümdür. Tüm yönelme sadece evrenleri yaratan yüce Allah’a olması gerekirken onun astlarından kimselere de bu yönelmeden pay verilmesi büyük bir zulümdür.

4:48 Doğrusu Allah bağışlamaz; ki ortak koşulur O’na; ve bağışlar astından bunun; dilediği kimse için; ve kim ortak koşar Allah'a; öyle ki mutlak iftira etti büyük bir günah/kötülük.

Günah bu kadar büyük ve affedilmeyen bir günah olursa şeytanın bu noktadan saldıracağını, bütün gücüyle insanları şirk günahı içine çekmeye çalışacağını düşünmemek akılsızlık olur. Şeytan da bunu yapmıştır zaten. İnsanların çoğunu onlar farkında olmadan şirk günahına sürüklemiş ve kaybetmelerini sağlamıştır.

12:106 Ve iman eder değillerdir çoğunluğu onların Allah'a; dışında; ve onlar müşrikler/ortak koşanlar.

İnsanların çoğu yüce Allah’a ancak bir müşrik olarak iman eder, illaki şirk koşarak iman eder. Gerçek tek tanrıcıların sayısı pek azdır. Bu nedenle din konusunda çoğunluğun izinden gitmemek gereklidir.

6:116 Ve eğer tabi olsan yeryüzündeki kimselerin çoğuna; saptırırlar seni Allah'ın yolundan; ki uyarlar ancak zann a/varsayıma; ve onlar ancak zan/varsayımlar uydururlar.

Aklı olan bir insan şirkin ne olduğunu iyi bilmelidir. Çünkü şeytan şirki gizli bir şekilde, bizim kolaylıkla fark edemeyeceğimiz bir şekilde bize sunmaktadır. Zehri direkt olarak vermek yerine şekerin içinde sunmaktadır. Şeytanın bu sinsi hamlelerine karşı yüce Allah’ımız Kur’an’da sürekli olarak bu konuyu işlemiş ve bizi uyarmıştır. Aslında şeytanın tuzağı çok zayıftır. Aklını azıcık çalıştıran bir kimse şeytanın şirk tuzağını hemen görür. Şirkin en büyük kaynağı ataların/babaların üzerinde olduğu, insanların zan/varsayım üzerine kurduğu türetilmiş dindir. Dünya üzerindeki çoğu insan (Hristiyanlar, Yahudiler, Hindular, Budistler ve Müslüman olduğunu iddia eden milyarlarca kişi) ancak doğmuş oldukları memlekette, ülkede hâkim olan dine uymaktadır. Hristiyan bir ülkede doğan Katolik, Ortodoks veya Protestan olmakta, Yahudi bir anneden doğan Yahudi olmakta, Hindistan’da doğan Hindu olmaktadır. Müslüman bir ülkede doğansa Müslüman olmaktadır. Hatta doğduğu memlekette hangi mezhep baskınsa ya da annesi babası hangi mezhebe tabiyse o da o mezhebe tabi olmaktadır. Atalarının dinini dinleri kabul etmekte ve asla sorgulamadan bu dine tabi olmaktadırlar. Oysa yüce Allah sadece kendi indirdiği Kur’an’a iman edilmesini ve dinde Kur’an harici hiçbir kaynak edinilmemesini istemektedir.

2:170 Ve dendiği vakit onlara: “Tabi olun Allah'ın indirdiği şeye”; dediler: “Hayır!  Tabi oluruz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye”; ataları bir şey akletmeyenler ve doğru yola kılavuzlanmayanlar olmuş olsa da mı?

7:3 Tabi olun Rabb’inizden size indirilene; ve tabi olmayın O'nun astından evliyaya (velilere); ne kadar azdır öğüt aldığınız.

31:21 Ve denildiği vakit onlara: “Tabi olun Allah'ın indirdiğine”; dediler: “Hayır! Tabi oluruz atalarımızı üzerinde bulduğumuza”; şayet şeytan onları alevli ateşin azabına doğru çağırır olmuş olsa da mı?

Yüce Allah’ımız ne emrediyor?

  • Allah'ın indirdiği şeye tabi olunacak.
  • Rabb’imizden bize indirilmiş olana tabi olunacak.
  • Atalarımızı üzerinde bulduğumuz dine tabi olunmayacak.
  • Evliyaya (velilere) tabi olunmayacak.

Bu ayetler tüm insanlık içindir. Kimileri çıkar “Bu ayetler Kur’an’ın indiği dönemdeki müşrikleri kastediyor, bu ayetler bizlere bir şey demiyor ki…” derler. Şeytanın ne güzel bir aldatmacası değil mi? Evrensel olan, her daim her çağdaki insanlara bir rahmet olan bu şerefli kitabın her ayeti kıyamete kadar geçerlidir. Mekke müşrikleri de Allah’a iman ediyorlardı. Sanmayın ki onlar ateist veya deisttiler. Ancak Allah’a imanları illaki şirkle oluyordu. Günümüzdeki çoğunluğun yaptığı gibi.

29:61 Ve eğer sorsan onlara; kim yarattı gökleri ve yeri; ve boyun eğdirdi Güneş’i ve Ay’ı; mutlak derler: “Allah”; öyleyse nasıl uzaklaştırılıyorsunuz?

Şeytan insanları şirke sokmak için yüce Allah’a ve onun resullerine yalan ve iftira etme yöntemini tercih etmektedir. Yüce Allah’a ait bir dini hüküm olmamasına rağmen resul dedi ki söylentileriyle yüce Allah yerine, Kur’an yerine dinde hüküm koydurmaktadır. Peygamberin sünnetine uyuyoruz diyerek akıllarınca yüce Allah’a yaklaşmaya çalışan saf insanları kandırmaktadır. Kur’an’da geçen “resule itaat” kavramının anlamını saptırarak resule itaati tamamı zan olan; tamamı varsayım olan hadislere itaat etmek olarak sunarak insanları şirke sürüklemektedir.

64:12 Ve itaat edin Allah'a; ve itaat edin resule; öyle ki eğer dönerseniz; o durumda ancak apaçık tebliğdir resulümüz üzerine. 

Ancak durum onların düşündüğü gibi değildir. Resule itaat ona vahyolunan Kur’an’a itaatten başka bir şey değildir.

Dinlerini mezheplere bölen kimseler uyarılıyor.

6:159 Doğrusu kimseler, böldüler/ayırdılar dinlerini; ve oldular partizanlar/takipçiler/taraftarlar; değilsin onlardan bir şeyde; işi onların ancak Allah'adır; sonra haber verir onlara yapar olduklarını.

Güzel kardeşlerim! Ne olur iyi dinleyin;

İnananların çoğu hadislerle ilgili yeterli araştırma yapmadan hadislere iman etmektedir. Bu insanların çoğu hadisleri Muhammed peygamberimizin kendisi hayatta iken yazdırdığını düşünmektedir. Bir olay olur olmaz sıcağı sıcağına bizzat Muhammed peygamberimiz tarafından yazdırıldığını düşünmektedirler.  Allah’ın bildiğini kuldan niye saklayalım! Ben de bu şekilde düşünüyordum. Riyazüs Salihin’in 8 ciltini de okudum. O sıralar tıp fakültesi 3. sınıf öğrencisiydim. Ancak aklıma yatmayan o kadar fazla şey oluyordu ki anlatamam. Çok sayıda çelişki, hem de birbiriyle çelişen hadisler. Kur’an’a 180 derece ters yüzlerce hüküm. Ancak hadislerle ilgili yeterli bilgim olmadığından aklıma tam yatmasa da bu kitaplara iman etmek istiyordum. Zorluyordum kendimi. Ancak kalbim de kabul etmiyordu. Ta ki hadislerin peygamberimiz tarafından yazdırılmadığını, onun vefatından yaklaşık 230 yıl sonra oradan buradan toplandığını öğrendiğim güne kadar. Ayrıca peygamberimiz buyurdu ki diye başlayan cümlelerin 6 nakledici (râvi) üzerinden nakledildiğini öğrendiğimde içimde büyük bir heyecan da hissettim. Çünkü bu çelişkili hadislerle evrenin/evrenlerin yaratıcısı olan Yüce Allah ve onun resûlü arasında hiçbir bağ yoktu. Daha sonra Kur’an’ı birçok mealden Türkçe olarak okumaya başladım. Hatta bir tıp kitabı okur gibi altını çize çize okudum. Gördüm ki Yüce Allah kullarına anlamayacakları bir şey indirmemiş. Herkesin faydalanabileceği bir kitap indirmiş. Yüce Allah bizleri dinî hükümler açısından Kur’an haricinde hiçbir şeye muhtaç etmez. Kendi kitabını haşa eksik ya da yetersiz bırakmak asla bir ilahın özelliği olamaz. 

Hadislerin tamamı zandır; tamamı varsayımdır. Râvilerin doğru aktardığını zannetmektir, varsaymaktır. Peygamberimizin 6 râvi aracılığıyla gelen sözü söyleyip söylemediği asla kesin olarak bilinemez. Hadisler temelli bir din inşa etmek râvilerin doğru aktardığını varsayıp zan üzerine bir din inşa etmektir. Oysa yüce Allah zannın yani varsayımın gerçekten, haktan asla bir şey kazandırmayacağını bildirmektedir.

53:28 Ve yoktur onlara onun hakkında hiçbir bilgi; ki tabi olurlar ancak zanna; ve doğrusu zan kazandırmaz haktan/gerçekten bir şey.

Varsayımlara tabi olanları, dinlerini varsayımlar üzerine inşa edenleri yüce Allah dosdoğru yolu olan, sıratel müstakim olan sadece Kur’an’a kılavuzlasın inşAllah. 

Basit konularında bile zanla hareket etmeyen insanlar sonsuz bir mutluluk veya sonsuz bir pişmanlık getirecek bir güne karşı hiçbir araştırma, sorgulama yapmadan kendilerine ne dendiyse hemen kabul etmektedirler. Kur’an’ı anladığı dilde bir kez bile okumamaktadırlar. Ataları hangi din üzerineyse olduğu gibi, sorgulamadan, araştırmadan bu dine tabi olmaktadırlar. Ne büyük bir kayıp!

Kur’an’ın astından dinde kitaplar edinmek yüce Allah’a ve O’nun resulüne iftira atmaktır ki mutlak ki büyük bir cezası olacaktır.  

11:18 Ve kim daha zalimdir kimseden; iftira attı Allah'a karşı bir yalan? Bunlar, arz edilir Rabblerine karşı; ve der şahitler/tanıklar: “İşte bunlardır kimseler; yalan söylediler Rabb’lerine karşı”; şüphe yoktur! Allah'ın laneti zalimler üzerinedir.

Yüce Allah’a yalan iftira etmek Kur’an haricinde dinde hüküm koymaktır. Yüce Allah adına helal ve haram koymaktır. Kur’an’da yer almadığı hâlde bir şeye haram demek yüce Allah’a iftira etmektir. İyi niyetli olmak iftira atıldığı gerçeğini değiştirmez.

16:116 Ve demeyin -dillerinizin yalan nitelendirdiği için- “şu helaldir; ve şu haramdır”; iftira atmak için Allah'a karşı yalan; doğrusu kimseler, iftira attılar Allah'a karşı yalan; iflah olmazlar/rahata erişmezler.

Bu ayeti iyice okuyun, iyice sindirin. Kur’an’ın helal ve haramları dışında helal ve haramlar koyan her şey yüce Allah’a iftira atmaktır. Şimdi aşağıdaki ayeti iyi okuyun. 

6:145 De ki: ‘Bulamıyorum bana vahyolunmuş şey içinde bir haramlık bir yemek yiyen kimse üzerine; ancak hariçtir olması ölü (leş) yahut akıtılmış kan yahut domuz eti -ki şüphesiz pistir- yahut bir sapkınlık olarak adak yapılmış onunla Allah'tan başkasına; ancak ihtiyaçtan mecbur kalırsa istismar etmeden ve sınırı aşmadan, muhakkak ki Rabb’in bağışlayandır, bol merhametlidir.

6:145 ayeti apaçık ortadayken midyeyi kim haram etti acaba? Peygamberimizin söyleyip söylemediği asla kesin olarak bilinemeyecek olan; varsayım olan, zan olan bir hadisle/söylentiyle/sözle midyeyi haram eden yüce Allah’a iftira etmiş olmuyor mu? Midyeyi haram diye yemeyenler yüce Allah’a iftira edenlere tabi olmuş olmuyor mu?

Elbette örnekler çokça artırılabilir.

Günümüzde mağara yoldaşları olan gençler yaşamış olsaydı mutlak ki Kur’an’ın astlarından dinde hüküm koyan kitaplar edinenlere yukarıda bazıları verilen Kur’an ayetlerini delil olarak göstereceklerdi. Yani tam bir delille, tam bir kanıtla, tam bir sultanla (yetkiyle) tartışacaklardı. Yetkilendirilmiş, kendisine bir sultan verilmiş tek bir kitap vardır. O da Kur’an’dır.

İbrahim ve Musa peygamberi takip ediyorum diyen Yahudiler’in çoğu, İsa peygamberi takip ediyorum diyen Hristiyanlar’ın çoğu ve Muhammed peygamberi takip ediyorum diyen Müslümanlar’ın çoğu aslında farkında olmadan şeytanın adımlarını takip etmektedir. İnsanların tümü hüsrandadır. Ancak şirke bulaşmamış olan tek tanrıcılar, ahirete iman edenler ve s-salihat yani barışa yönelik düzeltici işler yapanlar, hakkı, gerçeği gözetenler ve metanetle direnmeyi gözetenler kurtulacaktır.

103:1 Zamana ant olsun.

103:2 Doğrusu insan mutlak hüsran-ziyan içindedir.

103:3 Kimseler dışında; iman ederler-inanırlar ve yaparlar düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler ve tavsiye ederler-gözetirler doğru olanı ve tavsiye ederler-gözetirler metanetle direnmeyi.

Kur’an bize yeter,

29:51 Kâfi/yeterli olmaz mı onlara? Ki biz indirdik sana kitabı; okunur onlara; doğrusu bundadır mutlak bir rahmet; ve bir öğüt, inanan bir toplum için.

Sadece Kur’an’dan sorulacağız,

43:44 Ve doğrusu o (Kur'an) mutlak bir zikirdir/bir öğüttür/bir hatırlatmadır sana; ve kavmin için; ve yakında sorulacaksınız.

Sadece Kur’an bize farzdır.

28:85 Doğrusu ki farz kıldı sana Kur'an'ı; mutlak döndürendir seni bir geri dönüş yerine; de ki: “Rabb’im bilendir kim geldi hidayetle/doğru yola kılavuzla; ve kim (geldi), o apaçık bir dalalet/bir yanlış içinde."

Sadece Kur’an’a tabi oluruz. Kur’an’ın astından hiçbir kitabı dinde hüküm koyucu olarak kabul etmeyiz.

39:55 Ve uyun/tabi olun en güzeline; Rabb’inizden size indirilene; önceden ki gelir size azap ansızın; ve sizler farkına varmazsınız.

7:3 Uyun/tabi olun Rabb’inizden size indirilene; ve uymayın/tabi olmayın O'nun astından velilere (yakın koruyucu arkadaşlara); öğüt aldığınız ne kadar az.           

Yahudi ve Hristiyanların düştüğü şirk tuzağına yüce Allah’ın Kur’an’ı sayesinde düşmeyiz. Bizler sadece Kur’an’ın hükümlerine tabi olarak Kur’an’ı ayağa kaldırırız.

5:68 De ki: “Ey kitap ehli! Olmadınız bir şey üzerine; ta ki ayağa dikersiniz/ayağa kaldırırsınız Tevrat'ı ve İncil'i; ve Rabb’inizden sizlere indirileni; ve Rabb’inden sana indirilen (Kur’an) mutlak ziyade eder/artırır onlardan çoğunun tuğyanını/azgınlığını ve kâfirliğini; öyleyse üzülme/kaygı duyma kâfirler kavmi/toplumu üzerine.

Kur’an’ın mesajı anlaşılmasın diye kafa karıştırıcı hadisler, sözler ortaya çıkacaktır.

41:26 Ve dedi kâfirlik etmiş kimseler: “Dinlemeyin/işitmeyin bu Kur'an'ı; ve anlamsız sözler söyleyin onda (Kur’an’da); belki sizler galip gelirsiniz.

Bu kadar ayet aklını kullanan bir kimse için yeter de artar bile. Sadece Kur’an deyip hadislerin tümümü reddetmedikten sonra asla kurtuluşa eremeyiz. Zaten Muhammed peygamberimiz de ahiret evrenindeki yargılamada kendi kavmini şikâyet etmektedir. Tıpkı gençler gibi.

25:30 Ve dedi resul: "Ey Rabb’im! Şüphesiz benim kavmim-toplumum tuttular bu Kur’an'ı terk edilmiş."

Furkan suresinin 30. ayetinin muhatabı olan insanlar kimdir yüce Allah aşkına? Muhammed peygamberin kavmi, toplumu kim? Ateistler mi, Deistler mi, Hristiyanlar mı, Yahudiler mi? Mutlak ki Muhammedî olduklarını söyleyen, Kur’an ellerinde olmasına rağmen onu anlayarak okumaktan aciz, Kur’an’ın dini hükümleri yerine hadislerin dini hükümlerine tabi olarak Kur’an’ı terk etmiş kimselerdir. Kısacası Muhammed peygamberin yüce Allah’ın resulü olduğuna inanmış olan bizleriz.

Rabbimizin ayetlerinden sonra, Kur’an’dan sonra tamamı varsayım olan sözler/hadisler edinenler bu ayeti iyi okusun;

45:6 İşte şunlar; ayetleridir Allah'ın; okuyoruz onları sana hakla/gerçekle; öyleyse, hangi hadise/söze inanırlar Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra?

Amacım kimsenin dini inanışına müdahale etmek değildir. Herkes istediği şeye inanır. Başka insanlara baskı ve zorbalık yapmadığı sürece istediği ritüelleri de yapabilir.

2:256 Yoktur dinde zorlama; muhakkak ki belirgin şekilde ayrılmıştır doğruluk sapıklıktan; öyleyse kim kâfirlik eder (örter-gizler) tağuta ve inanır Allah'a o durumda muhakkak ki yapışmıştır kendisinde kopma olmayan sağlam kulpa ve Allah işitendir, bilendir.

88:21 Öyleyse öğüt ver; sen sadece bir öğüt vericisin.

88:22 Değilsin onların üzerinde bir musaytir (işlerin-gidişatın yöneticisi).

Bizler sadece Kur’an’la öğüt veririz.

50:45 Biz; biliriz onların dedikleri şeyleri; ve değilsin sen onların üstünde bir zorlayıcı; öyleyse, öğüt ver Kur’an’la; tehdidimden korkan kimselere.

Ancak üzüldüğüm nokta yüce Allah’ın bizzat kendi kelamı olan Kur’an’ın anlayarak okunmamasıdır. Kur’an yerine zan olan, varsayım olan, kesin olarak doğruluğu asla ispat edilemeyen hadislerin baş tacı edilmesi gerçekten üzücüdür. Elbette yüce Allah’ın bir bildiği vardır. Her bir kimse yaptığı ve yapmadığı şeyler konusunda hesaba çekilecektir. Dileyen dilediği şeye iman eder, dilediği şeyi inkâr eder. Elbette sonuçlarına katlanmak koşuluyla.

Konumuz olan Kehf suresini 29. ayetinde Rabb’imiz tarafından bildirildiği gibi;

18:29 Ve de ki: “Hak/gerçek Rabb’inizdendir; öyle ki kim diledi, o durumda iman etsin; ve kim diledi, o durumda inkâr etsin…”

Artık dileyen Rabb’ine doğru yönelmiş bir yol edinsin.

76:29 Doğrusu bu bir öğüttür/hatırlatmadır; öyleyse kim diledi; tutsun Rabb’ine doğru bir yol.

Şirk konusu o kadar önemli bir konudur ki mağara ve rakim yoldaşları üzerinden bile verilen mesaj tek tanrıcılık, haniflik olmuştur. Şirk konusu Kur’an’ın özüdür. Bu nedenle gençler şirk günahının büyüklüğüne vurgu yapmışlardır. Ne olur şirk konusunda çok dikkatli olun. Kimseye güvenmeyin. Kimseyi dinlemeyin. Yüce Allah’ın kitabını anlayarak okuyun. Ahiret evreninde “alemler için bir rahmet olan Kur’an’ı anlayarak hiç okudun mu? İçindeki hükümlere tabi oldun mu?” denildiğinde ne cevap vereceksin şimdiden düşün.