Gördün mü kimseyi; yalanlar/inkar eder/yanlış yönlendirir dini?

Yüce Allah aşağıdaki ayetlerinde şu şekilde buyurmuştur.

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

6196|107|1|أَرَءَيْتَ ٱلَّذِى يُكَذِّبُ بِٱلدِّينِ

E raeytellezî yukezzibu bi-ddîn.

Gördün mü kimseyi; yalanlar/inkar eder/yanlış yönlendirir dini?

6197|107|2|فَذَٰلِكَ ٱلَّذِى يَدُعُّ ٱلْيَتِيمَ

Fe zâlikellezî yedu’u l-yetîm.

Öyle ki, budur kimse; kenara iter yetimi.

6198|107|3|وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ

Ve lâ yahuddu alâ taâmi l-miskîn.

Ve teşvik etmez/motive etmez besini/gıdası/yiyeceği üzerine miskinin/açlık sınırında yaşayanın.

6199|107|4|فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ

Fe veylun lil musallîn.

Öyleyse, vay haline musallillerin (salat edenlerin).

6200|107|5|ٱلَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ

Ellezîne hum an salâtihim sâhûn.

Kimseler; onlar salatlarında gaflet içindedir/bakar kördür/ihmalkârdır.

6201|107|6|ٱلَّذِينَ هُمْ يُرَآءُونَ

Ellezîne hum yurâûn.

Kimseler; onlar gösteriş yaparlar.

6202|107|7|وَيَمْنَعُونَ ٱلْمَاعُونَ

Ve yemneûne l-mâûn.

Ve mâni olurlar maddi anlamda iyiliğe.

 

(يُكَذِّبُyukezzibu kelimesi kökü (كذب) yalan söylemek (lie), aldatmak-kandırmak (deceive), ayartmak-göz boyamak (delude), yanlış yönlendirmek (mislead), yalanlamak-inkar etmek (deny) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 957 (of 1303) ve Steingass, page 879 (of 1241)

(يَدُعُّyedu’u kelimesi kökü (دعع) geri çevirmek-reddetmek-terslemek (rebuff), ters çevirmek-derecesini azaltmak (turn down), kuvvetlice itmek (push violently), bir kenara itmek (push a side) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 325 (of 1303)ve  Steingass, page 362 (of 1241)

(يَحُضُّyahuddu kelimesi kökü (حضض) teşvik etmek-motive etmek (spur on-goad), kışkırtmak-dürtmek-teşvik etmek-fitillemek (incite-prod) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 214 (of 1303)

(طَعَامِtaâmi kelimesi kökü (طعم) yemek (food), besin-gıda (nourishment-nutriment), yiyecek (fare) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 655 (of 1303)

(سَاهُونَsâhûn kelimesi kökü (سهو) gafil-özensiz-bakar kör (to be inattentive), dalgın-dikkatsiz (absent-minded), kafası karışmış (distracted), ilgisiz-savsaklamak-ihmal (neglect), ihmal etmek (omit), unutmak (forget) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 511 (of 1303)

(يَمْنَعُونَ) yemneûne kelimesi kökü (منع) durdurmak (stop), alıkoymak (detain), uzak tutmak (keep from), engel olmak-mani olmak (prevent) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 1087 (of 1303) 

(ٱلْمَاعُونَl-mâûn kelimesi kökü (معن) zekat-sadaka (alms), hayır-sadaka-bağış (charty), her türlü iyi eylem (any good deed), yağmur (rain) ki Allah’tan hiçbir efor sarf etmenden gökten iyilik-bereket yağdığı için (as rain because it is received from God without any effort), evdeki-günlük kullanılan aletler-kap-kacak (household utensils) , Lughat ul Quran by G. A. Parwez (Eng), page 1016 (of 1210) ve Concordance of Quran by H. Kassis (Eng), page 791 (of 1479)   

Yüce Allah’ın izni ile bu muhteşem sureyi incelemeye başlayalım;

1.ayet; “Gördün mü kimseyi; yalanlar/inkar eder/yanlış yönlendirir dini?"

107:1 ayetinde Yüce Allah bizlere bir insan profilini tanıtıyor. Bu kimse dini yalanlayan, dini inkar eden, dini kandırarak/aldatarak yanlış yönlendiren bir insandır. Bu ayeti iyi anlamak için ayette işaret edilen dinin ne olduğunu bilmemiz gereklidir. Ayette gerçek/hak din işaret edilmiştir. Gerçek/hak din Kuran'dır; sadece Kuran. Bu konu ile ilgili geniş bilgi aşağıdaki linkten okunabilir. 

Kuran’a göre gerçek/hak din nedir?

107:1 ayetinde işaret edilen kimse gerçek din olan Kuran'ı yalanlamaktadır. Kuran'ı ama sadece Kuran'ı dinde kaynak edinmeyen herkes bu kimsenin tanımına girer. 

107:1 ayetinde geçmiş zaman kipi ilegördün mü?’ buyurulduğuna göre bu tip insanların Muhammed peygamberimiz zamanında yaşadığı kesindir. Ancak bu kimseler sadece o zamanda yaşamıştır, artık böyle kimseler yeryüzünde yoktur asla denilemez. Kuran evrenseldir. Bu ayetlerin muhatapları her daim yeryüzünde bulunacaktır. Ayetten anladığımıza göre bu kimseler Yüce Allah’ın gerçek dini yanında farklı dinler edinmişlerdir. Yani müşriktirler. Yüce Allah’a şirk koşan insanlardır.    

Hristiyanların ve Yahudilerin çoğunluğu müşriktir. Maalesef Müslümanım, Muhammed peygamberin kavmindenim, Muhammedîyim diyenlerin de çoğu müşriktir. Müşriktirler çünkü Yüce Allah'ın dini olan Kuran'ı ellerinde tutmalarına karşı Kuran'ı terk etmişlerdir. Böylece Kuran ayetlerini yalanlamışlardır. Bu yalanlamayı hadisler ile yapmışlardır. Hadisle ile Kuran'ın emir ve yasaklarını by-pass etmişlerdir. İyi niyetli olsun veya olmasın, bilerek veya bilmeyerek olsun; hadisleri dinde kaynak edinen tüm insanlar müşriktir. Hadisler ışığında oluşturulmuş olan din müşriklerin dinidir. Yüce Allah’ın dini kesinlikle değildir. Yüce Allah’ın tek bir dini vardır. Tüm resûller de bu tek dine tabidir. Muhammed peygamberimiz de tek olan bu dine tabi idi. İbrahim’in dinine tabi idi. İbrahim ne Yahudi, ne de Hristiyan’dı. Rasyonel monoteist ’hanif’ yani deliller ile/akıl ile tek tanrıya iman etmiş bir kimseydi. Muhammed peygamberimiz de öyleydi kuşkusuz. Ancak Yüce Allah ve Muhammed peygambere yalan iftiralar ile hadisler oluşturuldu. Böylece insanlar dinlerini parça parça etti. Her bir kısım da ait olduğu parçanın en iyi olduğunu iddia ediyor. Delillere dayanarak mı? Hayır. Keşke öyle olsa. Sadece o din üzerine doğduğu için o uydurulmuş dini ölesiye savunmaktadır. Her yerde bu uydurulmuş dini savunmakta ve taraftar toplamak için var gücüyle çalışmaktadır. Hatta zorla empoze eder uydurulmuş dinini. Kuran; 'lâ ikrâhe fîd dîni' 'yoktur dinde zorlama;' derken. 

2. ayet; “Öyle ki, budur kimse, kenara iter yetimi.”

Kuran dışında dinde kaynak edinen kimsenin aslında Kuran’ın gerçek emri olan yetimleri kerimleştirmek/yüceltmek ile ilgili bir derdi ve amacı yoktur. Kuran’da yetimlerin yüceltilmesi, iş ve aş sahibi yapılmaları, yetişkin hale getirilmeleri, yetişkin olunca evlendirilmeleri, topluma kazandırılmaları emredilmişken bu kimseler yetimi korur gibi gözükürken yaptıkları eylemeler ile yetimleri toplumda bir kenara iterler. Yetimi toplumda baş tacı etmezler. Hatta ayetleri bile hadisler ile bükerek yetim çocuklara tecavüz etme (özür dileyerek söylüyorum) peşindedirler. Çocuk yaşta yetim kalmış kızlarla evlenmek ancak onlara tecavüz etmek demektir. Başka hiçbir şeyle açıklanamaz. İsteği dışında sözde evlilik ile tecavüz edilen bu çocuk kızlar toplumun en kenarına, aşağılara itilir. Kaderlerine terk edilir. Oysa o kızın yüceltilmesi gerekirdi. Okutulup meslek sahibi yapılması gerekirdi. Yüce Allah'ın ayetleri olan matematik, fizik, kimya, astronomi gibi bilimleri öğrenmesi gerekirdi. Yetişkin olduğunda kendi seçeceği bir kimse ile evlendirilecekti. O da bir anne olacaktı. Toplumda bir kenara itilmek yerine toplumda kerim bir yerde bulunacaktı. Toplumuna da faydalı olan bir birey olacaktı. Ancak bunlar engellendi. Çünkü bu müşriklerin derdi inanın yetimi yüceltmek değildir.

3. ayet; “Ve teşvik etmez/motive etmez besini/gıdası/yiyeceği üzerine miskinin/açlık sınırında yaşayanın.”

Miskin demek açlık sınırında yaşayan insan demektir. Hayatını sürdürmek için gereken proteinleri, karbonhidratları, yağ asitlerini ve vitaminleri yeterli alamayan insan demektir. Hatta sağlıklı suya bile ulaşamayan insan demektir. Temiz suyla gerekli vücut temizliğini bile yapamayan insan demektir. İşte böyle kimselerin günlük olarak alması gereken gıdanın/yiyeceğin toplumdaki herkes tarafından dert edinilmesi gerekir. Bir toplumda aç yatan insanlar var ise o topluma Yüce Allah rahmet etmez. Toplumda tek bir miskin (açlık sınırında yaşayan) insan kalmayıncaya kadar mücadele edilmelidir. Kamu yönetimi her şeyi bir kenara itip, her bir ailenin açlık sınırından daha fazla gelir elde etmesini sağlamalıdır. İş bulunabiliyorsa iş verilmelidir. İşsizlik devam ediyorsa açlık sınırını üstünde ücret sürekli verilmelidir.

Toplumun kaynakları düzgün bir şekilde yönetildiğinde inanın o toplumda hiçbir miskin (açlık sınırında yaşayan insan) kalmayacaktır.

يَحُضُّ’ ‘yahuddu’ kelimesi “teşvik etmek, ateşlemek, fitillemek, motive etmek” demektir. Toplumda bu tip insanlara ihtiyaç vardır. Bu insanlar miskinin derdi ile dertlenir. “Komşum aç mı?” diye düşünür. Yaptıkları eylemler ile de toplumun diğer fertlerini motive ederler. Motivasyon oluşursa toplumsal bir uyarı ile kamu yönetiminin dikkati bu noktaya çekilmiş olur.

Bireysel olarak elbette açlık sınırında yaşayan insanlara yardım edeceğiz. Ancak mutlaktır ki kesin olan çözüm kamu yönetimi düzeyinde, sistematik olarak yapılan mücadeledir.

Ülkesinde açlık sınırında yaşayan insanlar bulunmasına rağmen bu konu hakkında dertlenmeyen, rahat uyuyan yöneticilerin vah haline!

4. ayet; “Öyleyse, vay haline musallillerin (salat edenlerin).”

Bu ayeti iyi anlamak için ‘salat’ kelimesini çok iyi anlamamız gereklidir. Kuran’da salat kelimesini gördükleri her yerde ‘namaz’ diye çevirenlerin hadislerin etkisinde kaldıkları, Kuran’dan haberlerinin olmadığı ortadadır.

Kuran’da 3 çeşit salat (destek) vardır;

  1. Evren-doğa ile uyum sağlayarak onu desteklemek.
  2. Toplumsal dayanışma içinde olup Allah’ın indirdiği yasaları toplumda ayakta tutmak, uygulamak ve sürdürmek.
  3. Allah’tan destek istemek amaçlı bazı ritüelleri içeren namaz.

107:4 ve 107:5 ayetlerde işaret edilen ‘salat’ hiç kuşkusuz 2. tip salattır. Allah’a şirk koşmaksızın iman edip, kulluk yapıp, Allah’ın dinine destek olmak salat etmektir. Bu salatı yapanlara da musallinler denir.

Kendilerini Yüce Allah’ın gerçek dini (Kuran) üzerinde sanan, müşrik olan/şirk koşan, sözde dindarlar (sözde musallinler) ‘Öyleyse, vay haline musallillerin’ buyrularak kınanıyor. Gerçekten keder onlaradır. Üzüntü onlaradır. Eyvahlar onlaradır.

Bu sözde musallinlerin özellikleri hemen sonraki ayetlerde detaylandırılıyor;   

107:5-6 “Kimseler; onlar salatlarında gaflet içindedir/bakar kördür/ihmalkârdır. Kimseler; onlar gösteriş yaparlar.”

Bu iki ayette işaret edilen kimselerin gerçek anlamda dindar olmadıkları, çünkü gerçek dine tabi olmadıkları bildiriyor. Bu kimseler dinlerini öyle bir yaşama yolu seçerler ki görenler sanki Yüce Allah’ın gerçek dinini yaşıyorlar sanır. Ancak birazcık dikkatli incelemeyle, mealden birazcık Kuran okumayla bile bu kimselerin dininin sadece göstermelik bir din olduğu hemen anlaşılır. Bu kimseler gaflet içindedirler. Bakarlar ancak görmezler. Kulakları vardır ancak işitmezler. Atalarının gaflet içindeki dinine tabi olurlar. Yüce Allah açıkça bu kimselerin dininin gaflet dini yani ne üzerinde olduklarını gerçek anlamda farkında olmadıklarını bildiriyor. Bu kimselerin uydurulmuş dinlerinin kuralı olarak yaptıkları ritüellerin de ancak gerçeği yansıtmayan, hiçbir faydası olmayan bir görüntüden ibaret olduğunu bildiriliyor. Gerçek bir salat asla değiller.

7. ayet; “Ve mâni olurlar maddi anlamda iyiliğe.”

Sureye de ismini veren ‘ٱلْمَاعُونَ’ ‘l-mâûn.’ kelimesi her türlü maddi yardım/destek/iyilik demektir. Topluma gelecek olan maddi destek demektir. Kamu/toplum açısından bakıldığında ilk akla gelen ‘l-mâûnzekâttır. Zekât vergi demektir. Kamu yönetimi ihtiyacına göre zekât oranı belirler. Gelir elde eden kimseler bu gelirlerinin belirli bir oranını toplumun hakkı olarak yönetime verirler. Yönetimin görevi bu zekâtların doğru şekilde toplanması ve doğru şekilde harcanmasıdır. Ayetlerde işaret dilen müşrik insanların bir diğer özelliği de ‘l-mâûn’ olarak isimlendirilen, topluma dönecek olan her türlü maddi iyiliğe engel olmalarıdır. Bu engelleme 2 açıdan incelenebilir;

  • Yöneticiler açısından.
  • Zekât-vergi veren kimseler açısından.

Uydurulmuş dinde zekât tam olarak saptırılmıştır. Müşriklerin zekât şu şekildedir; bir kimse 1 yıl boyunca elde edilen gelirinden tüm giderlerini düşer. Geri kalan paradan 1 yıllık geçimini ayırır. O sene yeni bir Ferrari araba almış ise (binek) onu da gidere yazar. 3 yıl önce almış olduğu 20 milyonluk villanın (barınak) kredilerini de düşer. Bankalara borçlanarak başka evler de alır. Hep borçludur. Ancak elinde az bir para kalırsa onun 1/40’ını zekât olarak verir. Toplumun hakkı olarak. İşte Yüce Allah aklını kullanmayanların üzerine pisliği bu şekilde bırakıyor. Uydurulmuş dinde bu şekilde. Bakın topluma gidecek olan maddi iyilik/destek/yardım (l-mâûn) nasıl engellendi.

Peki gerçek dinimiz olan sadece Kuran’da Yüce Allah bizlere ne buyuruyor? Zekât gelir elde edilir edilmez verilir. O geliri elde etmek için için önceden bir harcama yapılmış ise elbette o miktar gider olarak düşülür. Ferrari araba ve lüks villa maalesef düşülemiyor:) . Kalan gelirin %20’si yani 1/5'i zekât olarak verilir. Yüce Allah gelirlerden toplum için verilecek oranı 1/5 olarak belirlemiştir.

Yüce Allah 8:41 ayetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

1201|8|41|وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّمَا غَنِمْتُم مِّن شَىْءٍ فَأَنَّ لِلَّهِ خُمُسَهُۥ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِى ٱلْقُرْبَىٰ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينِ وَٱبْنِ ٱلسَّبِيلِ إِن كُنتُمْ ءَامَنتُم بِٱللَّهِ وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا يَوْمَ ٱلْفُرْقَانِ يَوْمَ ٱلْتَقَى ٱلْجَمْعَانِ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ

Va'lemû ennemâ ganimtum min şey'in fe enne lillâhi humusehu ve lir resûli ve li zîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem'âni, vallâhu alâ kulli şey'in kadîr.

Ve bilin ki; bir şeyden ganimet aldığınız; o durumda ki onun beşte biri Allah için ve resûlü için; ve içindir yakınlık sahipleri ve yetimler ve miskinler ve yolun oğlu; eğer olmuşsanız inanmış Allah'a ve kulumuz üzerine indirdiğimize-ayrılma (hak ile batılın) günü; iki topluluğun karşılaştığı gün-; ve Allah her bir şey üzerine güç yetirendir.

 

Can pahasına alınan ganimetlerin bile tamamı ganimet elde eden kimseye kalmıyor. Toplumun hakkı olan 1/5 oranı hemen verildikten sonra kalan ganimet elde eden kişiye veriliyor. 1/5 olan toplumun hakkı hemen veriliyor. 1 sene/yıl bekledikten sonra değil. 

8:41 ayetini akıl ve mantık ile okuduğumuzda açık ve net olarak anlarız ki elde ettiğimiz her gelirin 1/5 oranını topluma tekrar ulaştıracağız. Topluma geri vereceğiz. Zekât olarak yani vergi olarak vereceğiz. Kamu yönetimi o gelir kaleminden vergi almıyorsa o durumda yine elde ettiğimiz gelirin 1/5 oranını toplumdaki ihtiyaç sahiplerine dağıtacağız. Buna sadaka denir. Diyelim ki bahçemizden 100 kilo domates elde ettik. Bu gelirin vergisi olmayacağı için bu domatesin 1/5 oranı olan 20 kiloyu yakın çevremizdeki ihtiyacı olan insanlara dağıtacağız. Toplumun hakkını vermeliyiz. Domatesleri toplar toplamaz bu 1/5 oranı hemen verilmelidir. 

Detaylı okuma aşağıdaki makalelerden yapılabilir;

Vergi oranı kamu yönetiminin gücüne göre değişebilir elbette. Çok zengin bir ülke söz konu ise (petrol zengini ülkeler gibi) kamu yönetimi halktan vergi almayabilir bile. Ancak kamu yönetimi toplumun ihtiyaçlarını karşılayamıyor ise elbette vergi alacaktır. 

Zekât’ı/vergiyi vermemeye çalışanlar;

Günümüzde de yukarıdaki ayetlerde anlatılan insanları her yerde görebilirsiniz. Vergi vermemek için bin takla atarlar. Fatura kesmezler. Her sene araba değiştirirler ki vergiden düşelim diye. Her şeyi gider göstermeye çalışırlar. Daha da ileri gidenler sahte fatura bile kullanır. Böylece toplumdaki ihtiyaç sahiplerine ulaşacak olan mâûnu engellerler.  

Toplanan zekâtı/vergiyi toplumdaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayan yöneticiler;

Bu kesimin yatacak yeri yoktur. Toplumdan elde edilen emanet vergi gelirlerini toplumun faydasına değil de lüks konutlara (kamu binaları), lüks taşıtlara (makam arabaları, uçaklar, gemiler vb.) harcayanlar surenin tam olarak muhataplarıdır. İsraf büyük günahtır. Ülkesinde açlık sınırında yaşayan insanlar varken, elde edilen vergilerin bu kimselere ulaştırılmasını sağlamayan kamu yöneticileri ahirette kesinlikle hesap veremeyeceklerdir. Düzgün bir kamu yönetici kadrosu vergilerin doğru yerlere ulaşmasını garanti etmelidir. Toplanan vergilerin tek bir kuruşunun bile doğru yere, doğru şekilde harcandığını takip etmelidir. Örneğin; ihaleye süreçlerinde toplumun aleyhine olabilecek en ufak bir kayba neden olmamalıdır. Göz yummamalıdır. Asla ve asla rüşvet almamalıdır.

Kamu yöneticilerinin en önemli ve ilk amacı ülkelerinde açlık sınırı altında, miskin olarak yaşayan tek bir insan bırakmamak olmalıdır.

107:7 ayetinin mesajı evrenseldir. Bir kimse sabah yatağından kalktığında acaba bu gün mâûnun (her türlü maddi iyiliğin) ihtiyacı olanlara gitmesini engelliyor muyum diye kendisine sormalıdır.

En doğrusunu Allah bilir.