Allah'ın adıyla/ismiyle49; Rahman1; Rahîm2.
Hamd3 Allah’adır; âlemlerin Rabbi4.
3En yüce övgü/methetme.
4Efendi, komuta eden.
Rahman1; Rahîm2.
1En yüce merhametli.
2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.
Din gününün109 Melik'i96.
109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır.
96Hükümdar/hünkâr.
Sadece sana kulluk ederiz46; ve sadece sana istekte bulunuruz yardım için*.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
*İlahi yardım istemek.
Kılavuzla bizleri dosdoğru yola124.
124Sırâtel mustakîm. Tek ve dosdoğru yol; sadece Kur'an.
Kimselerin yoluna125; nimet verdin üzerlerine126; değil üzerlerine gazap edilen127; ve değil sapkınların/dalalet içinde olanların128.
125Sadece Kur'an diyen kimselerin yolu.
126Sadece Kur'an yoluna kılavuzlanarak kendilerine nimet verilen kimseler.
127Yüce Allah'ın öfkesinin üzerlerine hak olduğu kimseler.
128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.
A L M44
4414 harfin tekli, ikili, üçlü, dörtlü ve beşli kullanımından oluşurlar. 29 surenin başında yer alarak surenin açılışını yaparlar. 7 grup oluştururlar. İlgili gruplarda ve alt gruplarda anahtar harflerin geçiş sayıları 19'un tam katı şeklinde geçmektedir. 19 mucizesinin tecelli edişinin çok güzel örneklerini sunmaktadır. Kur'an'ın bir beşer sözü olamayacağına en büyük delillerdendir.
İşte bu; kitaptır*; yoktur şüphe onda (kitapta); bir doğru yola kılavuz; muttakiler17 için**.
17Takva sahipleri/Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı her şeyden sakınanlar.
*Kur'an.
**Kur'an sadece takva sahiplerine yani muttakilere bir doğru yola kılavuzdur. Takva sahibi olmayan kimseler Kur'an'ın kılavuzluğundan asla faydalandırılmaz.
Kimseler; iman47 ederler gayba62; ve dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve rızıklandırdığımızdan onları infak6 ederler.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
*Rablerini gözleriyle göremeseler de O'nun tecelli etmiş olan isimlerine/sıfatlarına tanık olarak iman ederler/emin olurlar.
Ve kimseler; iman47 ederler sana indirilene172; ve senden önce indirilene173; ve ahirete (de); onlar kesinleşirler.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
172Kur'an.
173Resûller Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'ı getirdi. Resullerin dini olmaz. Yüce Allah ilk nebiden son nebi olan Muhammed peygambere kadar tüm nebilere İslam'ı indirdi. Zebur'un, Tevrat'ın ve İncil'in özü Kur'an'dan asla farklı değildir. Tek din İslam'dır. Özü etkilemeyen dinden şeriat olabilir. Bazı uygulamalar farklı olabilir. Örneğin Tevrat'ta hayvanların iç yağları Rabbimiz tarafından haram edilmişken Kur'an'da helal edilmiştir. Dinden şeriat tarafı belli etmek içindir.
İşte bunlar; Rablerinden bir doğru yola kılavuz üzerinedir; ve işte bunlar; onlardır muflih174.
174Felaha ulaşanlar, kurtuluşa kavuşanlar, başaranlar.
Doğrusu kimseler; kâfirlik25 ettiler; aynı/eşit seviyedir onlara, uyarsan da onları ya da asla uyarmasan da; iman47 etmezler.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
Mühürledi175 Allah kalplerinin üzerini; ve işitmelerinin üzerini; ve görüşlerinin üzerini; bir örtü/bir kılıf; ve onlaradır büyük bir azap.
175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.
Ve insanlardan kimi der: “İman47 ettik Allah'a ve ahiret gününe”; ve değildir onlar (gerçek) müminler27.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
Aldatmaya bakarlar Allah'ı ve iman47 etmiş kimseleri; ve değillerdir aldatmaya bakarlar ancak kendi nefislerini; ve değillerdir anlarlar/farkına varırlar.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
Kalplerindedir bir maraz/hastalık175; öyle ki ziyade etti/artırdı onlara Allah marazı/hastalığı; ve onlaradır elim/acıklı bir azap; yalan söylerler olduklarından dolayı.
175Gözler nasıl ki beyinle görür, kulaklar nasıl ki beyinle duyar, beyin de kalple akleder. İnsan kalbinde kendi hafızası olan 40-50 bin adet sinir hücresi vardır. Kalp sinirleri beynin karar verme bölgesi olan ön lobuna (perçem bölgesi altına) uyarıda bulunur. Aklı kullanarak karar vermede kalbin rolü vardır. Kâfirlik etmiş kişilerin kalpleri biyolojik olarak paslanır (LDH yağı oksitlenir yani paslanır), kalbin beyni etkilemesi bozulur. Kalp mühürlenir. Kalp kilitlenir. Kalp marazlı/hastalıklı olur. Kalp perdelenir. İnsan kendi yapıp ettiğiyle buna neden olur. Ancak daha geniş boyutta Yüce Allah’ın buna izin vermesiyle süreç gerçekleşir.
Ve denildiği zaman onlara; fesat çıkarmayın/bozgunculuk yapmayın yerde/yeryüzünde; dediler: “Bizler ancak muslihleriz30”
30Sâlih işler yapan. Sâlihâtı (düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler) yapan.
Değil mi ki doğrusu onlar, kendileri; fesatçılardır/bozgunculardır; fakat anlamazlar/farkına varmazlar.
Ve denildiği zaman onlara; iman47 edin iman47 etmiş insanlar gibi; dediler: “İman47 eder miyiz (hiç) iman47 etmiş ahmaklar/aptallar gibi”; değil mi ki doğrusu onlar, kendileri ahmaklardır/aptallardır; fakat bilmezler.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
Ve karşılaştıkları zaman iman47 etmiş kimselere dediler: “İman47 ettik”; ve yalnız kaldıkları zaman şeytânlarıyla29 dediler: “Doğrusu bizler beraberiz sizlerle; ancak bizler alay edenleriz.”
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
Allah alay eder onlarla; ve genişletir/yayar onları taşkınlıklarında; şaşkın/abuk sabuk sayıklarlar.
İşte bunlar, kimselerdir; satın alıp takas ettiler dalaleti128 doğru yola kılavuzla; öyle ki kazanmış değildi ticaretleri; ve olmuş değillerdi muhtedler176.
128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.
176Doğru yola kılavuzlu, hidayetli, dosdoğru yol olan sıratel müstakim üzerinde olanlar. Yüce Allah'ın biricik dini olan İslam'a yani sadece Kur'an'a tabi olanlar.
Misali/örneği onların misali/örneği gibidir kimse; yaktı bir ateş; öyle ki ne zaman aydınlattı (ateş) çevresindekini onun (kimsenin); giderdi/götürdü Allah nurunu/aydınlığını onların; ve terk etti onları karanlıklarda; görmezler.
Sağırlar; dilsizler; körler; öyle ki onlar dönmezler.
Ya da gökten bir yağmur fırtınası gibi; içinde onun (yağmur fırtınasının) karanlıklar; ve gök gürültüsü; ve şimşek; yaparlar/koyarlar parmaklarını kulaklarının içine gök gürültüsü sesinden; ölüme hazır; ve Allah kuşatıp sarandır kâfirleri25.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
Neredeyse şimşek kapar görüşlerini; aydınlattığı (şimşek) zaman onları, yürüdüler onda (şimşekte); ve karardığı zaman (şimşek) üzerlerine, dikeldiler/ayakta kalakaldılar; eğer dileseydi Allah mutlak giderirdi/götürürdü işitmelerini ve görüşlerini; doğrusu Allah her bir şey üzerine kadîrdir177.
177Ölçeklendiren, derecelendiren, değerini belirleyen.
Ey insanlar! Kulluk46 edin Rabbinize4 ki yarattı sizleri ve sizden önceki kimseleri178; belki sizler takvalı21 olursunuz.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
4Efendi, komuta eden.
Bilge insan olan Homo Sapiens öncesi yeryüzünde farklı insan ırkları yaşamaktaydı.21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
Günümüzde dünyaya egemen olan insan türünden (Homo Sapiens) önce yaşamış olan insan türleri
Ki yaptı sizlere yeri/yeryüzünü bir döşek/yatak181; ve göğü180* bir bina; ve indirdi gökten180* bir su179; öyle ki çıkardı onunla (suyla) meyvelerden; bir rızık sizlere; öyleyse yapmayın Allah'a eşler/denkler; ve sizler bilirsiniz (de bunu).
181Güneş sistemimiz 4,6 milyar yıl önce oluşurken Dünya gezegenimiz çok sıcak ufak kaya parçalarının bir araya gelmesiyle büyüdü. Çapı arttıkça orantısal olarak yüzey alanı da genişledi ve yayıldı. Yüzey alanı o kadar genişledi ki aslında bir küre olmasına rağmen üzerinde yaşayanların eğimi fark edemeyecekleri bir hal aldı. Kısacası düzmüş gibi oldu. Üzerinden muhteşem bir hayat barındıran düz bir döşek, düz bir yatak gibi oldu.
180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır.
179Evrenimizdeki ilk su molekülleri (H2O) Tarık (Nötron) yıldızlarını oluşturan Süpernova patlamalarında yaratıldı. Dünya gezegeninin ilk oluşum evresi olan Hadean döneminde yeryüzünde su yoktu. Bol miktarda donmuş su içeren Jüpiter bölgesi asteroidlerinin yeryüzüne çarpmasıyla Dünya gezegenimiz suya kavuştu. Dünyamızın suyu gökten yani uzaydan inmiştir. Rabbimiz ayrıca bu suyu yağmurlarla yine gökten yere indirmektedir.
* Evren ve Dünya atmosferi.
Ve eğer olduysanız şüphe içinde kulumuz üzerine indirdiğimizden172; öyleyse gelin bir sureyle183; mislinden/örneğinden onun (Kur'an'ın); ve çağırın şahitlerinizi/tanıklarınızı Allah’ın astından; eğer olduysanız sâdıklar182.
172Kur'an.
183On sure getiremezler, bir sure getiremezler meydan okumaları asla boşuna değildir. Şerefli Kur’an 19 matematiksel mucizesiyle kodlanmıştır. Kur’an’ın bir beşer sözü olduğunu, eskilerin masalları olduğunu iddia eden kişiliğe karşı (74:10-25) Kur’an 19 sayısı temelli bir mucizeyi delil olarak sunmaktadır. Kur'an'ın her bir suresi birbiriyle ve Kur'an'ın bütünle 19 sistemiyle bağlantılıdır. Asla ayrılamaz. Aşağıdaki makalede bir örnek gösterilmiştir.
10 sure getiremezler; 1 sure getiremezler: Sure kelimesinin büyük mucizesi.
182Doğrular, dürüstler.
Öyle ki eğer asla yapmazsınız; ve asla yapamazsınız; öyle ki takvalı21 olun ateşe ki yakıtı onun insanlar ve taşlardır; hazırlandı kâfirler25 için.
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
Ve müjdele kimseleri; iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18 ki onlaradır cennetler; akar altından onun nehirler; her rızıklandırıldıklarında ondan (cennetten), meyveden; bir rızık (olarak); dediler: “Bu ki rızıklandırıldığımızdır önceden”; ve verildiler onun benzeri; ve onlaradır orada (cennette) eşler184; temiz kılınmış; ve onlar orada ölümsüzler185.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.
184Ezvâcun; ahiret evreninde cinsiyetin mevcut olacağını şerefli Kur'an'dan öğreniyoruz. Cennetlere girmiş olan kimselere verilen, o kimseye özel olan, sadece o kimseyle bağlantı kuran, o kimsenin cinsiyetine uygun olarak verilecek olan varlıklar. Bu varlıklar eşleri olan kimselere sevginin/şefkatin en üst seviyesinde bir bağlantıyla bağlı olacaklardır.
185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen.
Doğrusu Allah çekinmez; ki vurur/ortaya koyar bir misal/örnek; bir sivrisineği186; öyle ki onun üstündekini (de)186; öyle ki ancak iman47 etmiş kimseler; böylece bilirler ki o (örnek) haktır/gerçektir Rablerinden4; ve ancak kâfirlik25 etmiş kimseler; öyle ki derler: “Neyi amaçladı/arzuladı Allah bu misalle/örnekle?”; saptırır (Allah) onunla (örnekle) bir çoğunu; ve doğru yola kılavuzlar onunla (örnekle) bir çoğunu; ve saptırır değildir (Allah) onunla (örnekle); ancak fâsıkları38.
186Sivrisinek Yüce Allah'ın örnek verdiği bir canlıdır. Onun üzerinde olan da örnek verilmiştir. Bilimsel veriler göstermiştir ki küçücük bir sivrisineğin üzerinde çok sayıda bakteri yaşamaktadır. Sıtma mikrobu taşıyan sivrisineğin tek bir ısırığı sıtma hastalığına neden olabilir. Sivrisineğin insanlık tarihinde en çok insanın ölmesine neden olan sıtma hastalığına neden olması nedeniyle örnek olarak gösterilmesi Kur'an'ın büyük bir bilimsel mucizedir.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
4Efendi, komuta eden.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
38Sapkın, doğru yoldan çıkan.
Kimseler; bozdular ahdi/antlaşmayı Allah'a; mîsâkının129 sonrasında; ve kestiler emrettiğini Allah'ın; ki onunla (mîsâkla) birleştirmesini187 (emretti); ve fesat çıkarırlar/bozgunculuk yaparlar yerde/yeryüzünde; işte bunlar; onlardır kaybedenler/zarara uğrayanlar.
129Antlaşma/sözleşme/ahit. İnsan bilincinin hiperuzayda/arşta Yüce Allah'la yaptığı sözleşme. Özü; tek tanrıcı olmak, şirke girmemek, kutsal kitaplara tabi olmak, resullerle kutsal kitapların arasını ayırmamak, şeytanın adımlarını takip etmemek. Kısacası sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına tabi olmak.
187Resullerle Yüce Allah’ın yani O’nun kutsal kitaplarının arasını ayırmama. Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı parçalara bölmeme. Resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn gibi insan söylentileriyle/hadislerle, zan içeren kitaplar aracılığıyla resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Resullerle Yüce Allah’ın arası ayrılmışsa bunu birleştirme. Sadece kutsal kitaplara dönme. Sadece Kur’an deme.
Nasıl kâfirlik25 edersiniz Allah'a; ve oldunuz ölüler; öyle ki canlandırdı/diriltti sizleri; sonra öldürür sizleri; sonra canlandırır/diriltir sizleri; sonra O'na (Allah’a) döndürülürsünüz.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
O (Allah) ki yarattı sizlere yerdekini/yeryüzündekini topluca; sonra istiva188 etti göğe180*; öyle ki istiva188 etti onlara; yedi göklere161**; ve O (Allah) her bir şeyi bilendir.
180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır.
161Çoklu gökler. Güneş sistemimiz ve onun benzerleri olan sistemler (çok sayıda gezegen atmosferi/gök içerdikleri için). Paralel evrenler (çok sayıda evren/gök içerdikleri için).
*Dünya atmosferi işaret edilmiştir. Yer yani Dünya gezegeni yaratıldığında bir atmosfere yani göğe sahip değildi. Dünya atmosferinin oluşumu sonradan gerçekleşmiştir.
**Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerin gökleri de Dünya atmosferimizle aynı zamanda düzenlenmiştir. Çoklu gökler bu ayette Güneş sistemdeki gezegenlerin gökleri için kullanılmıştır.
Ve dediği zaman Rabbin4 meleklere48: “Doğrusu ben yapıcıyım yerde/yeryüzünde bir halîfe189*.”; dediler (melekler): “Kimse mi yaparsın orada (yerde)? (ki) fesat çıkarır/bozgunculuk yapar orada (yerde); ve döker kan; ve bizler tesbih57 ederiz seni hamd3 ile; ve takdis ederiz/kutsarız seni”; dedi (Allah): “Doğrusu ben bilirim bilmediğinizi.”
4Efendi, komuta eden.
48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.
189Halef, sonradan gelen, öncekinin yerine geçen, birinin ardından gelip onun makamına geçen kimse; arda, ardıl, selef karşıtı.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
3En yüce övgü/methetme.
*Homo Sapiens yani bilge insan diğer insan türlerinin yerine halîfe olmuştur. 2:21 ayetinde işaret edilen insan türlerinin soyu kesilmiş ve onların yerine bilge insan yerin hâkimi yapılmıştır. Homo Sapiens öncesi Dünya gezegeninde yaşayan bu insan türleri takva sahibi değildi. Yaratılış gereği fücurlarıyla hareket ediyorlardı. Bilge insan değillerdi. Hayvansı iç güdülerle hareket ederek yerde kan döküyorlar, birbirlerini öldürüyorlar ve bozgunculuk yapıyorlardı. Melekler bunu gördüleri için Yüce Allah'a soru sormaktadırlar.Ve öğretti* Âdem'e50 isimleri49; tamamını onun; sonra sundu onları (isimleri) melekler48 üzerine; ve dedi: “Haber verin bana bunların isimlerini49; eğer olduysanız doğrular.”
50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Dünya üzerinde fiziksel olarak yaşamış bir kimse. Âdem'in bilincinin Yüce Allah'ın arşında/indinde/katında/hiperuzayda başına gelen olaylar bizlere örnek olması için Kur'an'da bildirilmiştir.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.
*Yüce Allah'ın sıfatları ve nasıl tecelli ettikleri öğretildi. Bu öğretme süreci evrenimiz yaratılmadan önce Yüce Allah'ın arşında bir yerde gerçekleşti.
Dediler: “Subhân'sın7 sen; yoktur bilgi bizlere; bize öğrettiğin dışında; doğrusu sen; sensin Alîm8; Hakîm9."
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
8Bilen.
9Bilge/bilgelikle hükmeden.
Dedi (Allah): “Ey Âdem50! Haber ver* onlara isimlerini49 onların (Yüce Allah'ın sıfatlarının)”; öyle ki ne zaman haber* verdi (Âdem) onlara (meleklere) isimlerini49 onların (Yüce Allah'ın sıfatlarının) dedi (Allah): “Dedim değil mi sizlere; doğrusu ben bilirim gaybını62 göklerin162 ve yerin; ve bilirim açık ettiğinizi ve gizler olduğunuzu.”
50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Dünya üzerinde fiziksel olarak yaşamış bir kimse. Âdem'in bilincinin Yüce Allah'ın arşında/indinde/katında/hiperuzayda başına gelen olaylar bizlere örnek olması için Kur'an'da bildirilmiştir.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.
162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.
*Bilge insan prototipi olan Adem meleklerin yapamadığını yapmıştır. Yüce Allah'ın sıfatlarının isimlerini öğrenmiş ve onların nasıl tecelli ettiklerini şerefli meleklere haber vermiştir. İşte insanı değerli kılan da tam olarak budur. Yüce Allah'ın sıfatlarını kendisine bahşedilen akılla öğrenebilmek.
Ve dediğimiz zaman meleklere48: “Secde70 edin Âdem'e50”; öyle ki secde70 ettiler (melekler); iblîs190 dışında; hoşlanmadı/reddetti (iblîs); ve büyüklendi; ve oldu kâfirlerden.
48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.
70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.
50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Dünya üzerinde fiziksel olarak yaşamış bir kimse. Âdem'in bilincinin Yüce Allah'ın arşında/indinde/katında/hiperuzayda başına gelen olaylar bizlere örnek olması için Kur'an'da bildirilmiştir.
190Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan bir varlık. Kendisini daha üstün görerek Yüce Allah’ın Âdem’e yani insanoğluna secde emrine uymamıştır. Bu nedenle kâfir olmuş bir varlıktır. Âdem’e yani insanlığa karşı meydan okuması Yüce Allah tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle Âdemoğlu olarak yani bilge insanlar olarak bir sınavın içindeyiz. Bu sınavın ana konusu insanoğlu olarak Yüce Allah’a, O’nun arşında verdiğimiz mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye uymaktır. İblîs Âdemoğlunun çoğunun bu antlaşmayı bozarak sınavı kaybedeceği varsayımını yapmıştır. Yüce Allah iblîsin zannında doğru çıktığını bildirmektedir. Çoğu insan antlaşmayı bozmuş ve müşrik olmuştur. İnsanların çoğu da bu nedenle cehennemdedir.
Ve dedik: “Ey Âdem50! Mesken edin/otur sen ve eşin cennette; ve yiyin ikiniz ondan (cennetten) kolaylıkla/rahatlıkla; her neredeyse dilediniz ikiniz; ve yaklaşmayın ikiniz bu ağaca; öyle ki olursunuz ikiniz zalimlerden.”
50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Dünya üzerinde fiziksel olarak yaşamış bir kimse. Âdem'in bilincinin Yüce Allah'ın arşında/indinde/katında/hiperuzayda başına gelen olaylar bizlere örnek olması için Kur'an'da bildirilmiştir.
Öyle ki kaydırdı ikisini şeytân ondan (cennetten); öyle ki çıkardı ikisini içinde olduklarından; ve dedik: “Alçalın193 (insanlar); sizlerin bir kısmı bir kısma bir düşman (olarak); ve sizleredir yerde/yeryüzünde bir kararlı yerleşim; ve bir meta54; bir süreye.
54Sermaye. Yararlanma.
Öyle ki kavuştu/karşılaştı Âdem50 Rabbinden4 kelimelere; öyle ki tevbe33 etti (Allah) ona (Âdem’e); doğrusu O (Allah); O’dur Tevvâb191; Rahîm2.
50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Dünya üzerinde fiziksel olarak yaşamış bir kimse. Âdem'in bilincinin Yüce Allah'ın arşında/indinde/katında/hiperuzayda başına gelen olaylar bizlere örnek olması için Kur'an'da bildirilmiştir.
4Efendi, komuta eden.
33Dönmek, vazgeçmek.
191Yaptıkları hatalardan/günahlardan dönüp vazgeçen kullarına cezayı/karşılığı vermekten vazgeçen, dönen. Kullarına sürekli dönen. Kullarının tevbesini yani vazgeçmelerini çokça kabul eden. Cezadan/karşılıktan vazgeçen.
2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.
Dedik: “Alçalın193 oradan (cennetten) topluca; öyle ki geldiği* zaman sizlere benden doğru yola bir kılavuz192; öyle ki kim tabi oldu doğru yola kılavuzuma192; öyle ki yoktur bir korku onlara; ve onlar hüzünlenmezler.”
192Kur’an. Kutsal kitaplar. Resullerin dini olmaz. Resuller ancak Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı getirirler. Tüm kutsal kitapların özü İslam’dı.
*Yüce Allah alçak bir evrene indirilen ve yeniden bir sınava tabi tutulan, 2. bir şans verilen insanları doğru yola kılavuzlayacak olan kutsal kitaplar indireceğini açıkta bildirmektedir. Kim bu kutsal kitaplara uyarsa, tabi olursa 2. şansında hata yapmadan başarılı olur. Cennetlere girmeyi hak eder.
Ve kimseler; kâfirlik25 ettiler; ve yalanladılar195 ayetlerimizi; işte bunlar; ateş ashâbıdır194; onlar orada (cehennemde) ölümsüzlerdir185.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
195Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmemek, ayetler hakkında yalan söylemek, ayetleri çarpıtmak, ayetleri yanlış yönlendirmek. Kur'an ayetlerini söylentilere/hadislere boğduranlar, ayetlerin hükmünü tamamı zan olan söylentilerle/hadislerle düşürenler ayetleri yalanlayanlardır.
194Yoldaş; aynı yolda/amaçta yol alanlar, aynı mekanda ve zamanda kaderleri ortak olanlar.
185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen.
Ey İsrâîloğulları197! Hatırlayın nimetimi; ki nimetlendirdim üzerinize; ve tutun ahdimi187; tutarım ahdinizi*; ve sadece bana; öyle ki korkun duyun bana.
197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı).
187Resullerle Yüce Allah’ın yani O’nun kutsal kitaplarının arasını ayırmama. Yüce Allah’ın tek dini olan İslam’ı parçalara bölmeme. Resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Talmud, Kütüb-i Sitte, Riyâzu's Sâlihîn gibi insan söylentileriyle/hadislerle, zan içeren kitaplar aracılığıyla resulleri kutsal kitaplardan ayırmama. Resullerle Yüce Allah’ın arası ayrılmışsa bunu birleştirme. Sadece kutsal kitaplara dönme. Sadece Kur’an deme.
*İnsanlar Yüce Allah'a olan sözlerini tutarlarsa Yüce Allah da mutlak ki onlara olan ahdini yerine getirir; hak edeni cennetlerine sokar.Ve iman47 edin indirdiğime (Kur'an'a); bir musaddık140 sizlerin yanındakine (Tevrat’a); ve olmayın ilk kâfir25 ona (Kur’an’a); ve satmayın ayetlerimi az bir bedele; ve sadece bana; öyle ki takvalı21 olun bana.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
Ve elbise giydirir gibi örtmeyin/katıştırmayın hakkı/gerçeği batılla199; ve gizlemeyin hakkı/gerçeği; ve sizler bilirsiniz.
199Gerçek olmayan, geçersiz, temelsiz, asılsız.
Ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve verin zekâtı10; ve rükû11 edin rükû11 edenlerle birlikte.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
İnsanlara dürüstlüğü mü emredersiniz200?; ve unutursunuz nefislerinizi201; ve sizler okursunuz kitabı; öyle ki akletmez misiniz?
200Buyurmak, talepte bulunmak, istekte bulunmak, nasihat etmek, buyruk, talep, istek, nasihat. Kur'an'daki emretmek kavramı zorla bir şeyi yaptırmak, yapılmadığında ceza vermek asla değildir.
201Benlik, kişilik, öz varlık.
Ve yardım/destek isteyin sabırla51; ve salâtla5; ve doğrusu o (salât) mutlak bir büyüktür (yüktür); dışındadır haşyetliler/huşulular53 üzerine (olan).
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.
Kimseler; varsayarlar ki onlar karşılaşanlar Rablerine4; ve ki onlar O'na dönenlerdir.
4Efendi, komuta eden.
Ey İsrâîloğulları197! Hatırlayın nimetimi ki nimetlendirdim üzerinize; ve doğrusu ben faziletli202 kıldım sizleri âlemler203,* üzerine.
197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı).
202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.
203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.
*Bu ayette dünya hayatının farklı çağları/zamanları işaret edilmiştir. Yoksa İsrâîloğulları evrenin her yerindeki yaşamlara fazlalıklı kılınmıştır demek değildir.197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı).
202İyi olan şeylerde fazlalıklı olmak, fazlalaştırmak, daha fazlaya sahip olmak, daha fazla yapmak.
203Farklı zamanlar ve/veya mekanlarda yaşamlar, durum ve şartlar.
Ve o zaman dedik: “Girin şu kente; öyle ki yiyin oradan; her yerde; dilediğiniz (gibi) bolca; ve girin kapıdan secde12 edenler (olarak)”; ve deyin: “Hitta/günahlardan-hatalardan bir arınma”; bağışlarız sizlere hatalarınızı; ve ziyade edeceğiz güzel davrananlara.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve o zaman aldık bir mîsâk129 İsrailoğullarından; kulluk46 etmeyesiniz; ancak Allah'a; ve ana babayla bir güzellik; ve yakınlık sahibine130 (de); ve yetimlere131 (de); ve miskinlere113 (de); ve deyin insanlar için güzelliği; ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve verin zekâtı10; sonra döndünüz; bir az dışında sizlerden; ve sizler direnç gösterenlersiniz/karşı çıkanlarsınız.
129Antlaşma/sözleşme/ahit. İnsan bilincinin hiperuzayda/arşta Yüce Allah'la yaptığı sözleşme. Özü; tek tanrıcı olmak, şirke girmemek, kutsal kitaplara tabi olmak, resullerle kutsal kitapların arasını ayırmamak, şeytanın adımlarını takip etmemek. Kısacası sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına tabi olmak.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
130Her türlü yakınlık sahibi. Soy yakınlığı, mekan yakınlığı vb.
131Anne veya babanın en az birisinden yoksun olan.
113Açlık sınırında yaşayan.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve verin zekâtı10; ve nefisleriniz için önceden gönderdiklerinizi hayırdan; bulursunuz onu Allah'ın indinde/katında; doğrusu Allah yaptıklarınızı görendir.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Ve o zaman yaptık beyti/evi32 bilinci geri döndürme yeri insanlara; ve bir güvenlik; ve edinin/tutun/alın İbrahim'in dikelme/ayağa kalkma/doğrulma yerinden; bir salla13 yeri; ve antlaştık/ahitleştik İbrahim’le ve İsmail'le ki o ikisi temizler evimi32; etrafta dolaşanlar için; ve adananlara/kendini vakfedenlere; ve rükû11 edenlere; secde12 edenlere.
32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.
13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Diyecek insanlardan ahmaklar: “Ne çevirdi onları kıblelerinden14? Ki oldular üzerinde onun”; de ki: “Allah'adır doğu ve batı; kılavuzlar (Allah) dilediği kimseyi dosdoğru bir yola doğru.”
14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.
Ve işte böyledir; yaptık sizleri bir ümmet; vasat/orta/hayırlı; olmanız için şahitler/tanıklar insanlar üzerine; ve olması için resulün/elçinin sizlere bir şahit/tanık; ve yapmış değiliz bir kıble14 ki oldunuz üzerinde onun; ancak belli etmek/bilmek için resule/elçiye tabi olan kimseyi kimseden; döner üzerinde iki topuğu; ve doğrusu oldu o (kıble) mutlak bir büyük (yük); dışında kimseye; kılavuzladı doğru yola Allah; ve olmuş değildir Allah giderir/boşa çıkarır imanınızı47 sizlerin; doğrusu Allah insanlara mutlak Raûf'tur15; Rahîm'dir2.
14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
15Şefkatli/kibar.
2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.
Muhakkak görürüz yüz çevirmeni göğe; öyle ki döndürürüz seni bir kıbleye14; razı olursun ona; öyleyse döndür yüzünü haram mescit158 tarafına doğru; ve olduğunuz her yerde öyle ki döndürün yüzlerinizi o tarafa doğru; ve doğrusu kimseler; verildiler kitap; mutlak bilirler ki o (kitap) bir hak/gerçek Rablerinden4; ve değildir Allah gâfil/habersiz/aymaz ne yaparlar onlar.
14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.
158Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer mescittir. Haram mescitse bulunduğu yerde günah işlemenin, kötülük yapmanın, canlılara zarar vermenin haram edildiği/yasaklandığı topluma ait olan mescittir.
4Efendi, komuta eden.
Ve eğer ki kitap verilmiş kimselere gelsen her türlü ayetle; tabi olur değillerdir senin kıblene14; ve değilsin sen bir tabi olan onların kıblesine14; ve bir kısmı onların tabi olan değillerdir bir kısmının kıblesine14; ve eğer ki tabi olursan hevalarına onların; sana gelen ilimden sonrasında; doğrusu sen (olursun) o zaman mutlak zalimlerden.
14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.
Ve çıktığın her yerden; öyle ki çevir yüzünü haram* mescit16 tarafına doğru; ve doğrusu o (Kur’an) mutlak haktır/gerçektir Rabbinden4; ve Allah gafil/habersiz/aymaz değildir yapar olduğunuzdan.
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
4Efendi, komuta eden.
*Günah işlemek haram.Ey iman47 etmiş kimseler! Yardım/destek isteyin sabırla51; ve salâtla5; doğrusu Allah birliktedir sabredenlerle51.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
İşte bunlar; onlaradır salâtlar22 Rablerinden4; ve bir rahmet; ve işte bunlar; onlardır doğru yola kılavuzlular.
22Yüce Allah’ın kulunu gözünün önünden ayırmaması (52:48); hemen arkasından gözetlemesi/takip etmesi; koruması, kollaması, ilgisiz kalmaması. Yüce Allah’ın kuluna cevap vermesi, değer vermesi.
4Efendi, komuta eden.
Değildir erdem ki çevirirsiniz yüzlerinizi doğu ve batı kıbleye14; fakat erdem kimsededir; iman47 etti Allah'a ve ahiret gününe; ve meleklere; ve kitaba (Kur’an’a); ve nebilere/peygamberlere; ve verdi malını -üzerindedir sevgisi-; yakında olanlara; ve yetimlere; ve açlık sınırında yaşayanlara; ve yolun oğluna/evsize; ve isteyenlere/talep edenlere; ve boyunlardadır (boyunduruğu çözmededir); ve dikti/ayağa kaldırdı salâtı5; ve verdi zekâtı10; ve yerine getirenler antlaşmalarını antlaştıkları zaman; ve sabrederler51 sefalette/sıkıntıda; ve başı darda/bunalımda; ve seferberlik zamanında; işte bunlar doğru kimselerdir; ve işte bunlar; onlardır muttakiler17.
14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
17Takva sahipleri/Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı her şeyden sakınanlar.
Koruyun/muhafaza edin salâtları23; ve vusta/orta/en iyi salâtı24; ve dikelin/ayağa kalkın Allah için; kanaat edenler (olarak).
23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul.
24Müminlerin kendi belirledikleri bir toplantı gününde (gündüz vakitlerinde) düzenli olarak her hafta yaptıkları salât.
*Haftada bir kez toplantı günü gündüz vakitlerinde yapılan salat. Toplantı salatı.
Öyle ki eğer korktunuzsa; öyle ki yürüyenler ya da binenler (olarak); öyle ki ne zaman emin/güvende oldunuz; öyle ki anın/zikredin* Allah'ı; öğrettiği/bildirdiği gibi** sizlere; asla bilir olmadığınızı.
*Korku durumu varsa emin/güvende oluncaya kadar salâtlarda öğrenilen Kur'an'ın hatırlanması/zikredilmesi ertelenebilir. 238 ayetinde işaret edilen salâtlar asla durdurulamaz. Ancak savaş durumunda kısaltılabilir (4:101-102). Salâtlarda yani vakitli Kur'an derslerinde öğrenilen Kur'an salât sonrası hatırlanacaktır. Yürürken de, binekler üzerindeyken de. Her durumda. Ancak korku varsa Kur'an'ın hatırlanması emin/güvende oluncaya kadar ertelenebilir.
**Yüce Allah insana Kur'an'ı öğrettiğini, bildirdiğini 55:2 ayetinde açık ve net olarak bildirmiştir. Salâtta öğrettiği Kur'an'daki gibi.
Doğrusu kimseler; iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18; ve diktiler/ayağa kaldırdılar salâtı5; ve verdiler zekâtı10; onlaradır ecirleri/karşılıkları; indindedir/katındadır Rablerinin4; ve yoktur bir korku onlara; ve onlar hüzünlenmezler.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
4Efendi, komuta eden.
Öyle ki nida etti/seslendi ona melekler133; ve o (Zekeriyyâ) bir kıyamda143; salât5 eder mihrapta/özel alanda; “Doğrusu Allah müjdeler sana Yahya'yı; doğrulayıp tasdikleyici Allah’tan bir kelimeyi; ve bir lider/önder; ve bir kısıtlayan/sınırlayan (nefsini); ve bir nebi132; iyilerden/salihlerden.”
133Yüce Allah'ın indinde/katında olan; Levh-i Mahfuz'un tamamına erişim yetkisi olan Cibrîl benzeri şerefli varlıklar. Diledikleri şekle dönüşerek Yüce Allah'ın emrini yerine getirirler. Mağara yoldaşlarına zaman yolculuğu yaptıran Rakim yoldaşları; İbrahim, Lut, Zekeriyyâ peygambere ve Meryem'e gelen elçilerdir.
143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
132Kendisine kitap verilen resul/elçi. Her resul/elçi nebi değildir. Her nebi bir resuldür/elçidir.
Ey Meryem! Alçak gönüllü ol/uysal ol Rabbine4; ve secde12 et; ve rükû11 et, rükû11 edenlerle birlikte.
4Efendi, komuta eden.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
Aynı değillerdir kitap ehlinden135 bir ümmet/topluluk; dikelen/ayakta duran; okurlar ayetlerini Allah'ın gece171 zamanları; ve onlar secde12 ederler.
135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Sonra indirdi sizlere o gamın/o kederin ardından bir güven, bir uyuklama; örttü/sardı bir tayfayı/bir grubu sizden; ve bir tayfa/bir grup, muhakkak ki kaygıyla/endişeyle doldu onların nefisleri; zanda/varsayımda bulunurlar Allah'a hak/gerçek haricinde; cahiliye zannı; derler: “Var mı bize işimizden bir şey? De ki: “Doğrusu emrin/işin tamamı Allah'adır”; gizlerler nefislerindekini; açık etmediklerini sana; derler: “Şayet olsaydı bize o işten/emirden bir şey, katledilmiş/öldürülmüş olmazdık burada”; de ki: “Şayet olsaydınız evlerinizde; mutlak ortaya çıkardı onlar üzerine yazılmış olan ölüm/katledilme; yatma yerlerine doğru onların”; ve test etmesi için Allah'ın göğüslerinizdekini; ve berraklaştırıp açığa kavuşturur kalplerinizdekini; ve Allah bilendir göğüsleri özüyle.
Kimseler; anarlar Allah'ı; dikelenler/ayaktalar (olarak); ve oturan (olarak); ve yanlarına üzerine (olarak); ve fikir yürütürler göklerin162 ve yerin yaratılışına; Rabbimiz4! Yaratmış değilsin bunu boşuna; Subhân'sın7 sen; öyle ki sakındır bizleri ateş azabından.
162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.
4Efendi, komuta eden.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Ey iman47 etmiş kimseler! Yaklaşmayın salâta5; ve sizler sarhoşlar/aklı örtmüşler (olarak); ta ki bilersiniz dediğinizi; ve de bir cünüp136 (-ken) -dışındadır bir yol gelip geçenler- ta ki guslederler/yıkanırlar/banyo yaparlar; ve eğer oldunuz hastalar ya da bir sefer üzerine; ya da geldi biriniz sizden gaitadan/dışkılamaktan ya da dokundunuz/cinsel ilişkiye girdiniz kadınlara; öyle ki asla bulamadınız bir su; öyle ki teyemmüm edin/sürün iyi/hoş/yumuşak toprağa/kuma; öyle ki sıvazlayın yüzlerinize ve ellerinize; doğrusu Allah oldu Afuv19; Gafûr20.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
136Temizlikten uzak kalmak, kopmak.
19Affeden.
20Bağışlayan.
Görmez misin kimseleri? Denildi onlara; çekin ellerinizi; ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve verin zekâtı10; öyle ki ne zaman yazıldı onlara savaş; o zaman bir fırka/bir bölük onlardan haşyet53 duyar insanlara; haşyet53 duyar gibi Allah'a; ya da daha şiddetli bir haşyet53 duyma; ve dediler: “Rabbimiz4! Niçin yazdın bize savaş? Keşke tehir etseydin/erteleseydin bizi yakın bir ecele/bir süreye”; de ki: “Dünya metası54 azdır; ve ahiret hayırlıdır; kimse için; takvalı21 oldu; ve zulmedilmez sizlere bir fitil/bir sicim137 (kadar).
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.
4Efendi, komuta eden.
54Sermaye. Yararlanma.
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
137Evrenimizin en küçük yapıtaşı 1.6x10-35 metre uzunluğunda, ipliksi, fitil benzeri titreşen bir sicimdir. İpliksi, fitil benzeri yapılardır.
Ve darp ettiğiniz/vurduğunuz zaman (ayakları) yerde/yeryüzünde; öyle ki yoktur sizlere bir günah ki kısarsınız salâttan5; eğer korkarsanız/tedirgin olursanız ki işkence ederler kâfirlik25 etmiş kimseler; doğrusu kâfirler25 oldular sizlere apaçık bir düşman.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
Ve olduğun zaman onların içinde; öyle ki doğrult/dikleştir/ayağa kaldır onlara salâtı5; öyle ki doğrulsun/dikelsin/ayağa kalksın bir tayfa/bir bölük onlardan seninle birlikte; ve tutsunlar/alsınlar silahlarını; öyle ki secde12 ettikleri zaman; öyle ki olsunlar onlar sizlerin arkasından/ötesinden; gelsin diğer bir tayfa/bir bölük; asla salla13 etmeyen; öyle ki salla13 etsinler seninle birlikte; ve tutsunlar/alsınlar savunma tedbirlerini ve silahlarını; isterler kâfirlik25 etmiş kimseler keşke gaflet/aymazlık içinde olsanız silahlarınızdan ve metalarınızdan/eşyalarınızdan; öyle ki meyletseler üzerinize tek bir meyille; ve yoktur bir günah sizlere; eğer oldu sizlerle bir eziyet yağmurdan ya da oldunuz marazlılar/hastalar ki bırakın/koyun silahlarınızı; ve tutun/alın savunma tedbirlerinizi; doğrusu Allah hazırladı kâfirler25 için utanç verici bir azap.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
Öyle ki, tamamladınız zaman salâtı5; öyle ki zikredin/hatırlayın Allah'ı kıyam143 halindeler (olarak) ve oturan (olarak) ve yanlarınız üzerine (yatar halde); öyle ki sakinleştiğiniz zaman; öyle ki doğrultun/dikleştirin/ayağa kaldırın salâtı5; doğrusu salât5 oldu müminler27 üzerine vakitli bir kitap.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
Vakitli (sabah ve akşam) salat ve haftalık salat sadece müminlerin yapacağı bir iştir.
Doğrusu münâfıklar26 aldatmaya çalışırlar Allah'ı; ve O (Allah) aldatır onları; ve dikeldikleri/ayağa kalktıkları zaman salâta5; dikeldiler/ayağa kalktılar üşengeç/umursamaz; gösteriş yaparlar insanlara; ve anmazlar Allah'ı; ancak biraz.
26İç yüzünü gizleyen. İki yüzlü.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Ve kaldırdık/yükselttik üzerlerine onların turu/dağı; mîsâkları129 (gereği) onların; ve dedik onlara: “Girin kapıdan secde12 edenler (olarak)”; ve dedik onlara: “Sınırı aşmayın şabatta/dinlenme döneminde”; ve aldık onlardan sağlam bir mîsâk129.
129Antlaşma/sözleşme/ahit. İnsan bilincinin hiperuzayda/arşta Yüce Allah'la yaptığı sözleşme. Özü; tek tanrıcı olmak, şirke girmemek, kutsal kitaplara tabi olmak, resullerle kutsal kitapların arasını ayırmamak, şeytanın adımlarını takip etmemek. Kısacası sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına tabi olmak.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Fakat onlardan ilimde kök salanlar; ve müminler27; iman47 ederler sana indirilene ve senden önce indirilene; ve dikenlerdir/ayağa kaldıranlardır salâtı5; ve verenlerdir zekâtı10; ve iman47 edenlerdir Allah'a ve ahiret gününe; işte bunlar; getireceğiz/vereceğiz onlara bir büyük ecir/karşılık.
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Ey ehli kitap135! Sınırı aşmayın dininizde; ve demeyin Allah üzerine hak/gerçek dışında; ancak ki Mesih Îsa; Meryem oğlu; resulüdür/elçisidir Allah'ın; ve kelimesidir O’nun (Allah’ın); attı onu Meryem'e doğru; ve bir ruh O'ndan (Allah’tan); öyle ki iman47 edin Allah'a ve resullerine/elçilerine O’nun; ve demeyin "üç"; yasaklayın/engelleyin bir hayır/iyilik (olarak) sizlere; ancak ki Allah bir tek ilâhtır74; Subhân'dır7 O; ki olmaz O’na bir çocuk; O'nadır göklerde olan ve yerde olan; ve kafî geldi/yetti Allah bir vekîl (olarak).
135Hristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere Kur'an öncesi kendilerine kitap verilmiş olan topluluklar.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Ey iman47 etmiş kimseler! Dikeldiğiniz/ayağa kalktığınız zaman salâta5; öyle ki gusledin/yıkayın yüzlerinizi ve ellerinizi dirseğe doğru; ve mesh edin/sıvazlayın başlarınızı ve ayaklarınızı iki topuğa doğru; ve eğer oldunuz bir cünüp136; öyle ki temizlenin/yıkanın; ve eğer oldunuz hastalar; ya da bir sefer üzerinde; ya da geldi biriniz sizden gaitadan/dışkılamaktan; ya da dokundunuz/cinsel ilişkiye girdiniz kadınlara; ve asla bulamadınız bir su; öyle ki teyemmüm edin/sürün iyi/hoş/yumuşak toprağa/kuma; öyle ki sıvazlayın yüzlerinize ve ellerinize ondan (topraktan/kumdan); razı olur değildir Allah yapmaya sizlere zorluktan/darlıktan; fakat razı olur/arzular temizlemeye sizleri ve tamamlamaya kendi nimetini sizlere; belki sizler şükredersiniz43.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
136Temizlikten uzak kalmak, kopmak.
43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.
Ve ant olsun aldı Allah bir mîsâk129 İsrailoğullarından; ve gönderdik onlardan on iki lider; ve dedi Allah; doğrusu ben sizinle birlikteyim; eğer diktiniz/ayağa kaldırdınız salâtı5; ve verdiniz zekâtı10; ve iman47 ettiniz resullerime/elçilerime; ve desteklediniz onları; ve borç123 verdiniz Allah'a güzel bir borç123; mutlak kâfirlik25 ederim*; ve mutlak sokarım sizleri cennetlere; akar altından onun nehirler; öyle ki kim kâfirlik25 etti bundan sonra sizlerden; öyle ki muhakkak dalalet içinde oldu/saptı düz yoldan.
129Antlaşma/sözleşme/ahit. İnsan bilincinin hiperuzayda/arşta Yüce Allah'la yaptığı sözleşme. Özü; tek tanrıcı olmak, şirke girmemek, kutsal kitaplara tabi olmak, resullerle kutsal kitapların arasını ayırmamak, şeytanın adımlarını takip etmemek. Kısacası sadece Kur'an'ın emir ve yasaklarına tabi olmak.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
123Yüce Allah'ın kendisine yazmış olduğu şeyleri O'nun adına yapmak. Örnek; açlık çeken bir kimseyi Yüce Allah adına doyurmak.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
*Yüce Allah'ın mümin kimselerin bazı günahlarına kâfirlik edeceği yani örtüp gizleyeceği bu ayette bildirilir.
Veliniz28 sizin ancak Allah’tır; ve resulü/elçisidir O'nun; ve iman47 etmiş kimselerdir; kimseler; dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve onlar rükû11 edenlerdir.
28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
Ve davet/çağrı aldıkları zaman salâta5; edindiler/tuttular onu (salâtı) bir eğlence ve oyun; işte bu; olmalarıyladır onların bir kavim/topluluk; akletmezler.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Ancak arzu eder şeytân29 ki düşürsün aranıza husumet/düşmanlık ve nefret; hamr138 içinde; ve şans oyunu/kumar (içinde); ve uzaklaştırmak/alıkoymak Allah'ın zikrinden78 ve salâttan5; öyleyse sizler nehy edenler/geri duranlar/dizginleyenler misiniz?
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
138Örten, gizleyen. Mayalı. Aklı devre dışı bırakan her şey. Sadece alkolle kısıtlı değildir.
78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Ey iman47 etmiş kimseler! Şahitlik/tanıklık (olsun) aranızda; geldiği/ulaştığı/ziyaret ettiği zaman sizlerden birine ölüm; vasiyet esnasında adil iki kişi (olsun) sizlerden; ya da başka iki kişi sizlerden olmayan; eğer sizler darp ettiyseniz/vurduysanız (ayakları) yerde/yeryüzünde; o durumda isabet etti size ölüm musibeti; tutun o ikisini salâttan5 sonra; öyle ki yemin etsin o ikisi Allah'a eğer şüphelendiyseniz; satmayız onu (yemini) bir bedele; ve eğer olsa (da) yakınlık sahibi ve de gizlemeyiz şahitliğini Allah'ın; doğrusu biz o zaman mutlak günahkâr kimselerdeniz (diye).
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Ve ki dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve takvalı21 olun O’na (Allah'a); ve O ki; O’na haşr olunursunuz/bir araya getirilirsiniz.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
Ve işte bu gibidir/böyledir; gösteririz İbrahim'e melekûtunu/uçsuz bucaksız mülkünü göklerin ve yerin; ve olması için onun kesinlerden/eminlerden.
Ve bu; bir kitaptır; indirdik onu; mübarektir139; musaddıktır140 iki elleri arasında olanı; ve uyarman içindir kentlerin anasını; ve kimseyi, çevresindedir onun; ve kimseleri, iman47 ederler ahirete; iman47 ederler buna (kitaba); ve onlar salâtlarını23 korurlar.
139Bereketli, uğurlu.
140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul.
Ve yaptılar Allah'a ortaklar cinni/gizliyi/bilinmeyeni; ve yarattı (Allah) onları; ve yalan uydurdular O'na (Allah’a) oğullar ve kızlar; değildir bir ilim/bilgi; Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu (Allah) vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Ve işte böyledir; yaptık her bir nebiye bir düşman; şeytanlar29, insan ve cin210; fısıldar bir kısmı onların bir kısım üzerine süslü sözler; bir aldatma/kandırma; ve eğer dileseydi Rabbin yapmazlardı onu; öyleyse bırak/terk et onları ve uydurdukları yalanları.
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
Öyle ki Allah'tan gayri/başka bir hakem mi ararım?; ve O (Allah) ki indirdi sizlere mufassal166 edilen kitabı; ve kimseler; verdik onlara kitap; bilirler ki o (kitap) indirilendir Rabbinden hakla/gerçekle; öyleyse olma kuşkulananlardan.
166Detaylı, tafsilatlı, ayrıntılı, analitik.
Ve o gün haşreder/bir araya getirir onları (Allah) topluca; “Ey cin210 klanı/kabilesi! Muhakkak çoğaldınız sayıca insandan”; ve dedi* evliyası212 onların insandan; “Rabbimiz! Yararlandık bir kısmımız bir kısımdan; ve ulaştık ecelimize ki tayin ettin/erteledin bize”; dedi (Allah): “Ateştir meskenleriniz; ölümsüzler orada (cehennemde)”; dışındadır Allah'ın dilediği; doğrusu Rabbin Hakîm’dir9; Alîm’dir8.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar.
9Bilge/bilgelikle hükmeden.
8Bilen.
*Diğer insanlara ve cinlere evliya/veliler olmuş olan insanlar konuşmaktadır.
Ey cin210 ve insan klanı/kabilesi! "Asla gelmez mi (oldu) sizlere kendinizden resuller/elçiler? Naklederler sizlere ayetlerimi; ve uyarırlar sizleri karşılaşma gününüze; buna (bu güne)"; dediler*: “Şahit olduk/tanık olduk nefislerimiz201 üzerine”; ve aldattı onları dünya hayatı; ve şahit oldular/tanık oldular kendi nefisleri201 üzerine; doğrusu onlar oldular kâfirler25.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
201Benlik, kişilik, öz varlık.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
*Cinler ve insanlar.De ki: “Doğrusu benim salâtım5; ve adanmış tarzım; ve hayatım; ve ölümüm; Allah içindir; alemlerin Rabbi.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Ey âdemoğulları! Muhakkak indirdik sizlere bir elbise; örter ayıp olan cinsel organ bölgelerinizi; ve bir süs; ve takva21 elbisesi; işte bu; hayırlıdır; işte bu; ayetlerindendir Allah'ın; belki onlar düşünüp öğüt alırlar.
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
Ey âdemoğulları! Baştan çıkarmasın sizi şeytân29; çıkardığı gibi ebeveynlerinizi cennetten; soyarak ikisinden elbiselerini; göstermek için ikisine ayıp olan cinsel organ bölgelerini; doğrusu o (şeytan) görür sizleri; o ve kabilesi onun; yerden (ki) görmezsiniz onları; doğrusu biz; yaptık şeytanları29 evliya/veliler28; kimseler için; iman47 etmezler.
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
Ve öyle ki yaptıkları zaman çirkin/kötü bir aşırılık; dediler: “Bulduk babalarımızı/atalarımızı üzerinde onun; ve Allah emretti bize onu”; de ki: “Doğrusu Allah emretmez çirkin/kötü aşırılığı; Allah'a karşı bilmediklerinizi mi söylersiniz?”
De ki: “Emretti Rabbim eşitliği; ve kaldırıp doğrultun yüzlerinizi her bir mescitte16; ve çağırın O’nu (Allah’ı); halis/saf/katıksız kılanlar olarak O'na dini; başladığı gibi sizleri (yaratmaya); dönersiniz.
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
Bir fırka/grup; kılavuzladı doğru yola (Allah); ve bir fırka/grup; hak oldu onlar üzerine dalalet/sapkınlık; doğrusu onlar tuttular/edindiler şeytânları29 evliya/veliler28; astından Allah'ın; ve hesap ederler/sanırlar ki onlar doğru yola kılavuzlular.
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.
Ey Âdemoğulları! Alın ziynetlerinizi/süslerinizi her bir mescit16 yanında; ve yiyin; ve için; ve israf etmeyin; doğrusu O (Allah) sevmez müsrifleri/israf edenleri.
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
Dedi (Allah): “Girin ümmetlere/topluluklara; muhakkak ki halife65 oldu sizden önce ateşe (cehenneme); cinden91 ve insandan”; ne zaman girdi bir ümmet; lanet etti (ümmet) kız kardeşine; ta ki yakaladıkları/yetiştikleri* zaman orada (cehennemde) topluca; dedi sonraki (ümmet) onların önceki (ümmeti) için: “Rabbimiz! Bunlar dalalete128 sürüklediler bizleri; öyle ki ver onlara bir kat (daha) azap ateşten; dedi (Allah): “Hepsi içindir bir kat; fakat bilmezsiniz.”
65Sonrası gelen, halef.
91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;
128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.
*Birbirlerini, birbirlerine.Ve atıldılar/kapandılar sihirbazlar secde edenler12 (olarak).
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve o zaman denildi onlara: “Mesken edinin şu kentte; ve yiyin orada dilediğiniz (gibi) her yerden; ve deyin: “hitta/günahlardan-hatalardan bir arınma“; ve girin kapıdan secde edenler12 (olarak)”; bağışlarız sizlere hatalarınızı; ziyade edeceğiz güzel davrananlara.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve kimseler; sımsıkı sarılırlar/yapışırlar kitaba (Kur’an’a); ve dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; doğrusu biz; zayi etmeyiz muslihlerin30 ecrini/karşılığını.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
30Sâlih işler yapan. Sâlihâtı (düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler) yapan.
Ve o zaman aldı Rabbin Âdemoğullarından; sırtlarından onların zürriyetlerini/nesillerini; ve tanık yaptı onları nefisleri üzerine: “Değil miyim Rabbiniz!”; dediler: “Evet! Tanık/şahit olduk”; ki dersiniz kıyamet günü148: “Doğrusu biz olduk bundan gâfil/aymaz.”
148Kıyam günü/dönemi/evresi. Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; insanın yaratılış özelliği olan beynin (bedenle veya bedensiz) dikilmesi/ayağa kalkması. Ahiret evreninde bilincin avatar bedene yüklenmesiyle aktive olduğu, dirildiği gün/dönem/evre.
Ve Süleyman içindi rüzgâr; sabah gidişi onun (rüzgârın) bir ay; ve akşam gidişi onun (rüzgârın) bir ay; ve akıttık ona katran pınarını/gözünü; ve cinden91 kimse, yaptı/faaliyet gösterdi (cinden kimse) iki elinin arasında onun (Süleyman'ın) Rabbinin izniyle; ve emrimizden sapan kimseye (cinden kimseye) onlardan, tattırırız ona alevli azaptan.
91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;
Ve ant olsun ektik/tohumladık cehennem için birçok; cinden210 ve insandan; onlaradır* kalpler213 akletmezler/fikir yürütmezler onunla; ve onlaradır gözler görmezler onunla; ve onlaradır kulaklar işitmezler onunla; işte bunlar; çiftlik hayvanları gibidir; evet! Onlar en dalalet128 içindedir; işte bunlar; onlardır gâfiller/aymazlar.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
213Kalpte yaklaşık olarak 40-50 bin arasında sinir hücresi bulunur. Bu hücrelerin kendi hafızaları vardır. Bu sinirler beynin karar verme yeri olan ön lobuna yani insanın perçem bölgesinin altında yer alan beyin bölgesine sinir uçları gönderir. Nasıl ki gözler beyinle görür, nasıl ki kulaklar beyinle duyar, beyin de kalple akleder. Doğru karar vermede kalplerin rolü vardır. Kalp nakli yapılan hastalarda davranış ve huy değişikliklerini olmasının nedeni budur.128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.
*'Onlaradır' geçişi önemlidir. Bu zamir hem cinleri hem de insanları kapsar. Bu durumda cinlerin insanların kalp, göz ve kulak organlarının işlevini yapan, benzer özelliklere sahip, kendilerine özgü mekanizmalara sahip olduklarını anlarız. Kendi yaratılış özelliklerine göre bu varlıkların kendi iradelerinin olduğunu, çevrelerinde olan şeylerden görme ve işitme gibi özellikler gibi farkındalık sahibi olduklarını anlarız.Doğrusu kimseler Rabbinin4 indinde/katında; büyüklenmezler kulluk etmekten O’na (Allah’a); ve tesbih31 ederler O'nu (Allah’ı); ve O’na (Allah’a) secde12 ederler.
4Efendi, komuta eden.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Kimseler; dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve rızıklandırdığımızdan onları infak6 ederler.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
Ve o zaman dediler: “Ya Allah! Eğer olduysa bu; o (Kur’an) bir hak/gerçek senin katından; öyle ki yağdır üzerimize bir taş gökten; ya da getir bize acıklı/elim bir azap.
Ve olmuş değildir salâtı5 onların*; beytin/evin32 yanındaki; ancak ıslık çalma ve el çırpma; öyleyse tadın azabı; kâfirlik25 eder olduğunuzdan.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
*Ayetten anlarız ki müşrikler de vakitli zamanlarda haram evin yanında bir araya gelerek kendi salatlarını yani kendi dini öğretilerini takip ediyorlarmış.Öyle ki sonlandığı zaman haram aylar34; öyleyse katledin35 müşrikleri36 her nerede buldunuz onları; ve tutun/alın onları; ve kuşatın/sınırlayın onları; ve oturup bekleyin onları her bir rasat yerinde/gözlem yerinde; öyle ki eğer tevbe33 ettilerse; ve diktilerse/ayağa kaldırdılarsa salâtı5; ve verdilerse zekâtı10; öyle ki serbest bırakın yollarını onların; doğrusu Allah Gafûr'dur20; Rahîm'dir2.
34Kur'an'ın indiği dönemde o bölgede yaşayan insanların belirlemiş olduğu bir kural/antlaşma. Savaşmanın haram olduğu 4 ay.
35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.
36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
33Dönmek, vazgeçmek.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
20Bağışlayan.
2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.
Öyle ki eğer tevbe33 ettilerse; ve diktilerse/ayağa kaldırdılarsa salâtı154; ve verdilerse zekâtı10; öyle ki kardeşlerdir sizlere dinde; ve detaylı açıklarız ayetleri; bilir bir kavim için.
33Dönmek, vazgeçmek.
154Toplumunu yöneldiği, takip ettiği amaç ve hedeflere salât etme. Salâtlarını bilmiş olan göçmen kuşlar gibi toplumla aynı istikamete doğru uçma.
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Olmuş değildir müşrikler36 için; ki imar ederler mescitlerini16 Allah'ın; tanıklardır/şahitlerdir kendi nefislerinin küfrüne/kâfirliğine25 karşı; bunlar; boşa çıktı yaptıkları onların; ve ateşte; onlar ölümsüzlerdir.
36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
İmar eder Allah'ın mescitlerini16; ancak (bir) kimse (ki); iman47 etti Allah'a ve ahiret gününe; ve dikti/ayağa kaldırdı salâtı5; ve verdi zekâtı10; ve asla haşyet53 duymaz o; ancak Allah'a; öyle ki belki bunlar; ki olurlar doğru yola kılavuzlananlardan.
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.
Edindiler kendi din adamlarını ve kendi rahiplerini rabler4; astından Allah'ın; ve Meryem oğlu Mesih'i; ve emredilmiş değillerdi, ancak kulluk etmeleri tek bir ilaha; yoktur ilah O’nun dışında; Subhân'dır7 O; şirk koşarlar olduklarından/ortak koşarlar olduklarından (ayrıdır).
4Efendi, komuta eden.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Ve mâni olmuş/engel olmuş değildir onlara ki kabul edilir onlardan infakları6; ancak Allah'a ve O’nun resulüne/elçisine kâfirlik25 etmelerindendir; ve gelmezler salâta5; ve ancak onlar üşengeç/umursamaz; ve infak6 etmezler; ve ancak onlar kerhen/ istemeyerek.
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Ve mümin27 erkekler; ve mümin27 kadınlar; onların bir kısmı velileridir28 bir kısmın; emrederler evrensel kabulleri/normları ve engellerler iğrençleştirilmişten/çirkinleştirilmişten; ve dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve itaat ederler Allah'a ve O’nun resulüne/elçisine; işte bunlar, rahmet edecektir onlara Allah; doğrusu Allah Azîzdir37; Hakîmdir9.
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
37Güç yetiren.
9Bilge/bilgelikle hükmeden.
Ve salla52 edilmez onlardan ölen birine; ebediyen/ilelebet; ve kıyam143 etme onun kabrinde; doğrusu onlar kâfirlik25 ettiler Allah'a ve resulüne/elçisine onun; ve öldüler; ve onlar fasıklar38 (olarak).
52Hedeflenen şeye yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak üzerine titremek, hedefi akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek
143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
38Sapkın, doğru yoldan çıkan.
*Yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak üzerine titremek.
Ve araplardan; kim iman47 eder Allah'a; ve ahiret gününe; ve tutar/edinir infak6 ettiğini Allah’ın indinde/katında yakınlıklar; ve salâtları142 resulün/elçinin; doğrusu o bir yakınlıktır onlara değil mi?; sokacak onları Allah rahmetinin içine; doğrusu Allah Gafûr'dur20; Rahîm'dir2.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
142O insana/insanlara ilgi-alaka gösterme, kale alma, dikkate alma, ilgiyle takip etme, üzerlerine titreme.
20Bağışlayan.
2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.
Al mallarından onların bir sadaka39; temizler onları (sadaka); ve arındırır onları (sadaka) kendisiyle; ve salli141 et onlara; doğrusu senin salâtın142 sakinlik/dinginlik verir onlara; ve Allah Semî'dir41; Alîm'dir8.
39Sadaka-1; kamu otoritesinin belirlediği bir oranda alınan özel bir vergi türü. Zekâttan ayrı olarak bu toplanan sadaka vergisi sadece 9:60 ayetinde işaret edilenler için harcanır.
141İlgilenmek, alakadar olmak, kale almak, dikkate almak, ilgiyle takip etmek, üzerlerine titremek.
142O insana/insanlara ilgi-alaka gösterme, kale alma, dikkate alma, ilgiyle takip etme, üzerlerine titreme.
41İşiten.
8Bilen.
Tevbe33 edenler; kulluk edenler; hamd3 edenler; seyahat edenler (Allah için); rükû11 edenler; secde12 edenler; emredenler evrensel kabul edilmişle; ve engelleyenler/yasaklayanlar iğrençleştirilmişten/çirkinleştirilmişten; ve koruyanlar Allah'ın hudutlarını; ve müjdele müminleri27.
33Dönmek, vazgeçmek.
3En yüce övgü/methetme.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
Duaları80 onları orada (cennette); “Subhân'sın7 sen; ey Allah'ım!”’dır; ve esenlemeleri onların orada (cennette); “selâm”’dır; ve çağrılarının/dualarının sonu ki “hamd3 alemlerin Rabbi4 Allah'a”’dır.
80Çağırma.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
3En yüce övgü/methetme.
4Efendi, komuta eden.
O (Allah); ki yaptı sizlere geceyi171 sükûnet bulmanız için onda (gecede); ve görüş sağlayan gündüzü170; doğrusu bundadır mutlak ayetler; bir kavim/toplum için; işitirler.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
Ve vahyettik Musa'ya ve kardeşine ki yerleşim yeri edinin ikiniz kavminiz için; şehirde evler; ve yapın evlerinizi bir kıble14; ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve müjdele müminleri27.
14Tarafın/hedefin belli edilmesi amaçlı yönelme.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
Dediler: “Ey Şuayb! Senin salâtın* mı emreder sana ki terk ederiz babalarımızın/atalarımızın kulluk ettiğini; ya da ki faaliyet içinde oluruz mallarımızda; istediğimizi; doğrusu sen; mutlak sensin halim/yumuşak huylu; olgun/reşit.
Ve dik/ayağa kaldır salâtı5 iki tarafında gündüzün170; ve yakınlarında gecenin171; doğrusu güzellikler giderir rezillikleri/iğrençlikleri; işte bu bir zikirdir/hatırlatmadır hatırlayanlara.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
Dışında kimse; rahmet etti Rabbin4; ve işte bunun için; yarattı onları ve tamamlandı Rabbinin4 kelimesi/sözü; mutlak doldururum cehennemi cinden ve insanlardan topluca.
4Efendi, komuta eden.
O zaman dedi Yusuf babasına: “Ey babam! Doğrusu ben gördüm on bir parlak gök cismi; ve Güneş’i; ve Ay’ı; gördüm onları bana secde12 edenler.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve yükseltti (Yusuf) ana-babasını tahtın üstüne; ve kapandılar ona secde12 edenler (olarak)”; ve dedi: “Ey babam! İşte bu; tevilidir/yorumudur önceki rüyamın; muhakkak yaptı onu (rüyayı) Rabbim bir hak/gerçek; ve muhakkak güzellik yaptı (Allah) bana; çıkardığı zaman beni zindandan; ve getirdi sizleri çölden; ki şeytânın29 benim aramla ve kardeşlerim arasına nifak sokması sonrasında; doğrusu Rabbim4 Latîf'tir40 dilediği için; doğrusu O; O’dur Alîm8; Hakîm9.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
4Efendi, komuta eden.
40Kibar, ince, yumuşak.
8Bilen.
9Bilge/bilgelikle hükmeden.
Ve O'dur; ki yaydı/genişletti yeri/yeryüzünü; ve yaptı orada (yerde) revâsiye146; ve nehirler; ve her meyveden; yaptı orada iki çift (erkek-dişi); örter (Allah) geceyi171 gündüze170; doğrusu bundadır mutlak ayetler; bir kavim/toplum için; fikir yürütürler/derinlemesine düşünürler.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
Ve Allah'a secde12 eder kimse; göklerde ve yerde; gönüllü ve kerhen/istemeyerek; ve gölgeleri (de) onların; gün doğumu sonrası; gün batımı öncesi.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve kimseler; sabrederler51; arayan Rablerinin4 yüzünü; ve diktiler/ayağa kaldırdılar salâtı5; ve infak ettiler6 rızıklandırdığımızdan onları; sırlı şekilde/gizlice ve alenen/bildirerek; ve savarlar/defederler güzellikle rezilliği/iğrençliği; işte bunlar; onlaradır sonu diyarın/yurdun.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
4Efendi, komuta eden.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
De ki kullarıma; iman47 etmiş kimselere; diksinler/ayağa kaldırsınlar salâtı5; ve infak etsinler6 rızıklandırdığımızdan onları; sırlı şekilde/gizlice ve alenen/bildirerek; önceden ki gelir bir gün; yoktur bir alışveriş onda; ve yoktur bir dostluk.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
Rabbimiz!4 Doğrusu ben (İbrahim) yerleştirdim bir vadiye zürriyetimden; olmayan ekin sahibi; senin haram edilmiş beytinin/evinin32 yanında; Rabbimiz!4 Dikmeleri/ayağa kaldırmaları için salâtı5; öyle ki yap kalp gözleri insanlardan; kılavuzlanır onlara doğru; ve rızıklandır onları meyvelerden; belki onlar şükrederler43.
4Efendi, komuta eden.
32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.
Rabbim!4 Yap beni (İbrahim) diken/ayağa kaldıran salâtı5; ve zürriyetimden/soyumdan; Rabbimiz!4 Ve kabul et duamı80.
4Efendi, komuta eden.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
80Çağırma.
A-L-R44; şu; ayetleridir kitabın; ve Kur'an'ın; apaçık.
4414 harfin tekli, ikili, üçlü, dörtlü ve beşli kullanımından oluşurlar. 29 surenin başında yer alarak surenin açılışını yaparlar. 7 grup oluştururlar. İlgili gruplarda ve alt gruplarda anahtar harflerin geçiş sayıları 19'un tam katı şeklinde geçmektedir. 19 mucizesinin tecelli edişinin çok güzel örneklerini sunmaktadır. Kur'an'ın bir beşer sözü olamayacağına en büyük delillerdendir.
Belki ister/arzu eder kâfirlik25 etmiş kimseler; keşke olsaydılar müslim45.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.
Bırak onları; yesinler ve yararlansınlar; ve oyalar onları emel/ümit; öyle ki yakında bilirler.
Ve helak etmiş değiliz hiçbir kenti; dışında (ki) ve onadır (kentedir) bir kitap; bilinen.
Öne geçer değildir hiçbir ümmet/topluluk; kendi ecelini; ve değildir (onlar) geri bırakırlar.
Ve dediler: “Ey kendisine zikir/hatırlatma (Kur’an) indirilen kimse! Doğrusu sen mutlak mecnunsun/aklı gizlenmişsin.”
“Neden gelir değilsin bizlere meleklerle; eğer olduysan doğrulardan.”
İndirir değiliz melekleri; ancak hakla/gerçekle; ve olmuş değillerdir o zaman mühlet verilenler.
Doğrusu biziz; biz indirdik zikri/hatırlatmayı (Kur’an’ı); ve doğrusu biziz ona (zikre/hatırlatmaya/Kur’an’a) mutlak koruyucular.
Ve yer/yeryüzü; yaydık/genişlettik onu; ve attık orada (yerde) revâsiye146; ve bitirdik orada (yerde) her bir şeyden; mevzun/ölçekli.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
Ve ant olsun yarattık insanı salsâlinden224; topraktan*; şekillendirilmiş**.
Tıngırdayan, şıngırdayan, titreşerek ses çıkaran. Moleküller. Her bir molekül farklı bir şekle sahiptir. Çocukların çıngırdakları gibi çıngırdayarak farklı sesler çıkarırlar. Biz bu sesleri duyamasak da modern bilim moleküllerin titreşerek çıngırdadığını kanıtlamıştır.
*Molekülleri oluşturan atomlar topraktan/yerden/yeryüzünden gelmektedir.
**Her bir molekül farklı bir şekildedir.
Ve cinni; yarattık onu önceden* ateşten225; alazlı esen.
225Ateş görünür ışık ve kızılötesi spektrumunda ışık dalgalarından oluşur. Kızılötesi ışık ateşin ısıtma gücünü taşır. Görünür ışık da aydınlatma gücünü taşır. Mutlak ki ateş ışığı ışık hızında yol alır. Cinlerin gözle göremediğimiz, ışık hızında hareket eden enerji dalgalarından yaratıldığını ayetten anlarız.
*Cinlerin insanların yaratılmasından daha önce yaratıldığı net bir şekilde anlaşılır.
Öyle ki tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; ve ol secde12 edenlerden.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
3En yüce övgü/methetme.
4Efendi, komuta eden.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve attı yere/yeryüzüne revâsiye146; ki sarsar (yer) sizlerle; ve nehirler; ve yollar; belki sizler doğru yola kılavuzlanırsınız.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
Bakmazlar mı Allah'ın yarattığına doğru bir şeyden? Geri döner gölgeleri onun sağdan ve soldan; secde12 edenler (olarak) Allah’a; ve onlardır düzleşip serilenler.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve Allah'a secde12 eder göklerdeki ve yerdeki bir debelenenden/canlıdan; ve melekler48 (de); ve onlar büyüklenmezler.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
48Yüce Allah'ın indinde/katında/arşında bulunan şerefli elçi Cibril benzeri varlıklar. Kendi iradeleri/akılları vardır. Ancak yaratılış gereği insanlardaki gibi fücur (psikanalizdeki 'id') sahibi değillerdir. Asla kötülük düşüncesi oluşturamazlar. İradeleriyle oluşturdukları her fikir mutlak ki takva içerir.
Ve yaparlar Allah'a kızları; subhândır7 O; ve onlaradır arzuladıkları.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu onların dediklerinden; büyük bir ulviyet sahibidir.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Tesbih57 eder O'nu (Allah’ı) yedi gökler ve yer; ve onlardaki kimse*; ve yoktur bir şeyden, ancak tesbih57 eder hamd4 ile O’nu (Allah’ı); fakat anlamazsınız tesbihlerini57 onların; doğrusu O (Allah) oldu Halîm58; Gafûr20.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
4Efendi, komuta eden.
58Yumuşak huylu.
20Bağışlayan.
*Evrenimizde bizlerden başka akıl sahibi kimselerin olduğuna büyük bir işarettir.
Dik/ayağa kaldır salâtı5; Güneş’in batmasından gecenin171 karanlığına; ve fecrin55 toplanması (da); doğrusu fecrin55 toplanması oldu bir tanık/şahit olunan.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
55Şafak/tanyeri/seher.
Ve geceden171; öyle ki uyanık kal onda; nafile/gerekli olandan fazla yapılan olarak sana; mümkündür ki sevk eder seni Rabbin4 mahmûd59 bir makama.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
4Efendi, komuta eden.
59Övgüye/methetmeye değer.
De ki: “Mutlak ki, eğer toplansa/bir araya gelse insan ve cin210 üzere getirmeye mislini/benzerini bu Kur'an'ın; getiremezler214 mislini/benzerini onun (Kur’an’ın); ve eğer olsa da bir kısmı onların bir kısmı için bir yardımcı/arka çıkan/destekçi.”
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
214Kur'an cin ve insanlara meydan okumaktadır. Tüm insanlar ve cinler bir araya gelip destekleşse de Kur'an'ın bir mislini yani benzerini getiremezler. Elbette Yüce Allah'ın bu meydan okuması boşuna değildir. Kur'an'ın matematiksel sistemine tanık olamayanlar bu meydan okumayı asla anlayamazlar. Kur'an'ın ayetlerine benzer kelimeler ve cümleler elbette insanlar tarafından ya da bilgisayarlar tarafından yapılabilir. Ancak Yüce Allah'ın meydan okuması Kur'an'ın 19 matematiksel sistemiyle kodlanmış olmasından ve bazı ayetlerin müteşabih/benzer anlamlı olmasındandır.
Kur'an'ın bazı ayetleri müteşabihtir; yani benzer anlamlıdır. Bu ayetlerin anlamını Yüce Allah'ın kendisi ve bir de ilimde derinleşenler anlar. Bu ayetlerin anlamı insanoğlunun bilimde derinleşmesiyle ancak tecelli eder. O nedenle müteşabih bir ayet getirmek bir insan veya cin için söz konusu bile olamaz. Kur'an'daki gibi çok sayıda müteşabih ayet getirmek için evrenin yaratılışına tanık olmak gereklidir.
19 mucizesi Kur'an'ın sure sayısını, sure dizilişlerini, suredeki ayet sayısını, suredeki kelime sayısını, suredeki harf sayısını; ayetlerin dizilişlerini, ayetlerdeki kelime sayısını ve harf sayısını bütünsel olarak kodlamaktadır. Ayrıca bazı kelimeler üzerinden de koruma ve kodlama yapılmaktadır. Bu muhteşem sistemini bir benzeri de asla getirilemez. 19 sistemi henüz tamamlanmamıştır. 19 sistemi verileri kıyamete kadar ortaya çıkmaya devam edecektir. Süper bilgisayarlar ve yapay zeka yardımıyla Kur'an'ın daha birçok matematiksel mucizesi ortaya çıkarılacaktır inşAllah.
De ki: “İman47 edin ona (Kur’an’a) ya da iman47 etmeyin; doğrusu önceden ilim verilen kimselere; okunduğu zaman onlara; kapandılar çeneleri üstüne; secde12 edenler (olarak).
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
De ki: “Dua80 edin Allah (diye) veya dua80 edin Rahman1 (diye); dua80 ettiğiniz hangisiyse”; öyle ki O'nadır en güzel isimler49; sesini yükseltme salâtında5; sessiz (de) etme onu; bakın/ara arasında bunun bir yol.
80Çağırma.
1En yüce merhametli.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Hamd4 Allah'adır; ki indirdi kuluna kitabı; ve asla yapmadı ona (kitaba) bir eğrilik/bir yamukluk.
4Efendi, komuta eden.
Dosdoğru ayakta; uyarması için şiddetli bir perişanlığı/bir üzüntüyü/bir kaygıyı; katından/indinden; ve müjdeler müminleri27; sâlihât18 yapan kimseleri; ki onlaradır güzel bir ecir/bir karşılık.
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.
Kalıcılar onun içinde (cennetin) ebedî olarak.
Ve uyarır kimseleri; dediler: “Edindi Allah bir çocuk”
Yoktur onlara onun hakkında hiçbir bilgi; ve olmaz ataları için; büyüklenmiş bir kelime çıkar ağızlarından; ki söylerler onlar ancak bir yalan.
Öyle ki, belki sen çaresizlikten öldürensin kendi nefsini; peşlerinde onların, ki asla iman47 etmezler bu söze; bir keder.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
Doğrusu biz yaptık yer/yeryüzü üzerindekini bir süs ona (yere); test etmemiz için onları; hangisi onların güzel amelli/faaliyetli/işli.
Ve doğrusu biz mutlak yapıcılarız onun (yerin) üzerindekini kupkuru/verimsiz bir kara/yükselti.
Yoksa sandın (sen); ki yoldaşları kehf (mağara) ve rakim (yazıt/rakamlayıcı); oldular ayetlerimizden bir acayip/bir şaşılan!
Sığındığı zaman gençler mağaraya; öyle ki, dediler: “Rabb’imiz4! Ver bize katından/indinden bir rahmet; ve hazırla bize emrimizden/işimizden bir reşad61.
4Efendi, komuta eden.
61Doğruluk/olgunluk.
Öyle ki, vurduk kulaklarına mağarada; bir dizi sayılı seneler.
Sonra uyandırdık/gönderdik onları; bilmemiz için iki gruptan/partiden hangisi hesaplayıcı onların kaldıkları zaman için.
Biz; kıssalaştırdık/anlattık sana haberini onların gerçekle/hakla; doğrusu onlar Rablerine4 inanmış gençlerdi; ve ziyade ettik/artırdık onlara hidayeti.
4Efendi, komuta eden.
Ve bağladık kalplerinin üzerini; kalktıkları/dikeldikleri zaman; ve öyle ki dediler: “Rabb’imiz4; Rabb’idir4 göklerin ve yerin; asla çağırmayız O'nun astından bir ilah; muhakkak ki söylemiş oluruz o zaman sınırı aşan (söz).
4Efendi, komuta eden.
Şunlar kavmimiz; edindiler O'nun astında ilahlar; apaçık bir delille/yetkiyle onlara gelmeleri gerekmez mi? Öyle ki, kim daha zalimdir Allah'a karşı bir yalan iftira atan kimseden.
Ve uzaklaştığınız zaman onlardan; ve Allah’ın haricinde ibadet ettiklerinden; öyleyse sığının mağaraya; yaysın sizlere Rabb’iniz4 rahmetinden; ve hazırlasın sizlere emrinizden/işinizden bir kolaylık/rahatlık/hoşluk.
4Efendi, komuta eden.
Ve görürsün Güneş’i; doğduğu/yükseldiği zaman eğilir mağaralarından onların sağa doğru; ve battığı (Güneş) zaman makaslar/çaprazlar onları sola doğru; ve onlar içindedirler bir gedik/bir oyuk onun (mağaranın); işte bu; ayetlerindendir Allah'ın; kimi kılavuzlar doğru yola Allah; öyle ki, o doğru yolu bulandır; ve kimi saptırır, öyle ki, asla bulamazsın ona bir veli28; bir mürşid60.
28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.
60Doğruluk/olgunluk sahibi.
Ve sanırsın uyanıklar; ve (oysa) onlar uykudadır; ve çeviririz onları sağlarına doğru ve sollarına doğru; ve köpekleri; uzatmıştır iki ön ayağını kapı/giriş eşiğinde; eğer karşılaşıp baksaydın onlara; mutlak sırt çevirirdin onlardan; bir firar (la)/bir kaçış (la); ve mutlak içine dolardı onlardan bir korku/bir dehşet.
Ve işte böyledir; uyandırdık onları sormaları için aralarında; dedi bir konuşan onlardan: “Ne kadar kaldınız?” Dediler: “Kaldık bir gün ya da günün bir parçası”; Dediler: “Rabb’iniz4 bilir kaldığınızı; öyleyse gönderin sizlerin birini varağınızla şu şehre; öyle ki baksın hangisi saf/temiz bir yiyecek; öyle ki, getirsin size bir rızık ondan; ve latif olsun/kibar-yumuşak davransın; ve sezdirmesin sizler hakkında birisine.”
4Efendi, komuta eden.
Doğrusu, eğer onlar sizlerin farkına varırlarsa; recm ederler/taşlarlar sizleri ya da döndürürler kendi inançlarına/dinlerine; ve asla iflah olmazsınız/rahata kavuşmasınız o vakit; ebedî olarak.
Ve işte böyledir; tökezlettik/düşürdük/rastlattık onların üzerine; bilmeleri için ki Allah'ın vaadi hak/gerçek; ve doğrusu saat; yoktur şüphe onda; münazara ettikleri zaman kendi aralarında onların işlerini; öyle ki dediler: “Bina edin onların üstüne bir bina; Rableri bilir onlar hakkında; onların işine galip gelmiş kimseler dedi: “Mutlaka yaparız onların üzerine bir mescit16.”
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
Diyecekler; üçtür, dördüncüleri onların köpekleridir; ve derler; beştir, altıncıları onların köpekleridir; bir taş atma gayba/bilinmeyene; ve derler; yedidir, ve sekizincileri onların köpekleridir; de ki: “Rabb’im4 daha iyi bilir sayısını onların”; yoktur bilen onları, biraz dışında; öyle ki münakaşa etme onlar hakkında; apaçık görünen/açık kanıtlı bir münakaşa dışında; ve kesin biçimde ifade etme onlar hakkında onlardan birine.
4Efendi, komuta eden.
Ve deme bir şey için; şüphesiz ben yapıcıyım bunu yarın.
Ancak eğer dilerse Allah; ve zikret/an Rabb’ini4 unuttuğun zaman; ve de ki: “Belki de kılavuzlar beni Rabb’im4 bundan daha yakın bir reşada61”
4Efendi, komuta eden.
61Doğruluk/olgunluk.
Ve kaldılar mağaralarında üç yüz sene; ve ziyade ettiler/artırdılar; dokuz.
De ki: “Allah en iyi bilendir kaldıklarını onların; O'nadır gaybı62 göklerin ve yerin; en iyi görür onu; ve en iyi işitir; yoktur onlara O'nun astından hiçbir veli28; ve ortak etmez kendi hükmüne birini.”
62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.
28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.
Ve oku vahyolunanı sana; Rabb’inin4 kitabından; yoktur değiştirici O’nun kelimelerini; ve asla bulamazsın O'nun astından bir sığınak.
4Efendi, komuta eden.
Ve dediğimiz zaman meleklere; secde edin Âdem'e; öyle ki secde ettiler iblis dışında; oldu (iblis) cinden; öyle ki fâsık oldu/saptı Rabbinin emrinden; öyle ki onu (iblisi) ve onun (iblisin) zürriyetini/neslini/soyunu evliya212 mı edinirsiniz astımdan?; ve onlar sizlere düşmanlık etti; perişan/sefil bir bedel/karşılık oldu zalimler için.
212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar.
Ve sual ederler/sorarlar sana Zülkarneyn hakkında; de ki: “Okuyacağım sizlere ondan bir hatırlatma”
Doğrusu biz, güçlendirdik/kuvvetlendirdik onu yerde/yeryüzünde; ve verdik ona her bir şeyden bir sebep.
Öyle ki, tabi oldu bir sebebe.
Ta ki ulaştığı/vardığı zaman battığı yere Güneş’in; ve buldu onu (Güneş’i) uzaklaştı/çekip gitti/battı (Güneş) bir gözede/bir pınarda, bir çamur; ve buldu yanında onun (gözenin) bir kavim; dedik Ey Zülkarneyn! Ya ki azap edersin veya ki tutarsın onlara bir güzellik.
Dedi: “Zulmetmiş kimseye gelince; öyle ki, yakında azap ederiz ona; sonra geri döndürülür Rabbine4; öyle ki, azap eder (Rabbi) ona bilinmeyen bir azapla.
4Efendi, komuta eden.
Ve iman47 etmiş; ve sâlihât18 yapmış kimseye gelince; onadır güzel bir ceza63; ve diyeceğiz ona emrimizden kolayını.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.
63Karşılık
Sonra, tabi oldu bir sebebe.
Ta ki ulaştığı/vardığı zaman doğduğu yere Güneş’in; ve buldu onu (Güneş’i); doğdu (Güneş) üzerine bir kavim; asla yapmayız onlara onun (Güneş’in) astından bir örtü/bir siper.
İşte böyledir; ve muhakkak kuşattık yanındakini onun; bir bilgi/bir ilim.
Sonra tabi oldu bir sebebe.
Ta ki ulaştığı/vardığı vakit arasına iki set; ve buldu ikisinin (iki seddin) astından bir kavim; olmazlar anlarlar bir söz.
Dediler: “Ey Zülkarneyn! Doğrusu, Yacuc ve Macuc; fesatçılar/bozguncular yerde/yeryüzünde; öyleyse, yapar mıyız sana bir haraç, üzerine ki yaparsın bizim aramız ve onların arasına bir set?
Dedi: “İçinde güçlendirdiği/kuvvetlendirdiği Rabbimin4, hayırlıdır; öyle ki yardım edin bana bir kuvvetle; yaparım sizin aranızla ve onlar arasına bir duvar/bir set/bir baraj.
4Efendi, komuta eden.
Getirin bana demir kütleleri; ta ki seviyelendiği/eşitlendiği zaman iki kenar arası, dedi: “Üfleyin!” Ta ki yaptığı zaman onu (demiri) bir ateş, dedi: “Getirin bana; dökeyim üzerine onun (demirin) katran/zift”
Öyle ki, değildi güç yetirenler ki aşarlar onu; ve değildi güç yetirenler ona; bir delişe.
Dedi: “Bu, bir rahmettir Rabbimden4; öyle ki, geldiği zaman vaadi Rabbimin4; yaptı onu yerle bir/dümdüz; ve oldu vaadi Rabbimin4 bir hak/bir gerçek.
4Efendi, komuta eden.
Ve terk ettik bir kısmını onların o gün; dalgalanır bir kısım içinde; ve üflenir Sur’a64; öyle ki, bir araya getirdik onları; tümden.
64Borazan. Evrenimiz borazan şeklinde bir yapının yüzeyindedir. Borazan içine karanlık enerji üflenir. Bu üfleme evreni hızlanarak genişletir.
Ve sunduk/gösterdik cehennemi o gün kâfirler25 için; bir sunuş/bir gösterme.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
Kimseler; oldu gözleri onların bir örtü içinde, zikrimden (Kur’an’ımdan); ve oldular güç yetiremeyenler bir işitmeye.
Öyle ki çıktı karşısına kavminin/toplumunun; mihraptan/özel alandan; öyle ki vahyetti/işaretle ilham etti onlara; ki tesbih31 edin sabah/ilk aydınlanma (-yla)/seher (-le) ve akşam/Güneş’in batması (-yla).
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
Ve yaptı (Allah) beni (İsa) bir mübarek/bereketlendirilmiş, her nerede olduysam; ve vasiyet etti bana salâtı5 ve zekâtı10; daim olduğum (sürece) hayatta.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Olmuş değildir Allah'a ki edinir hiçbir çocuk; Subhân'dır7 O; kadere/karara bağladığı zaman bir emri; öyle ki ancak der ona: “Ol!”; öyle ki olur o.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Ve oldu (İsmail); emreder ahalisine/halkına salâtı5 ve zekâtı10; ve oldu (İsmail) Rabbi4 indinde/katında razı olunan.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
4Efendi, komuta eden.
İşte bunlar; kimselerdir; nimet verdi Allah üzerlerine; nebilerden; Âdem’in50 zürriyetinden/neslinden; ve Nuh’la birlikte taşıdığımız kimseden; ve İbrahim’in zürriyetinden/neslinden; ve İsrail’in (Yakub'un); ve doğru yola kılavuzladığımız kimseden; ve seçtiğimiz (-den); okunduğu zaman onlara Rahman'ın1 ayetleri; kapandılar secde12 edenler (olarak); ve ağlayanlar/göz yaşı dökenler (olarak).
50Bilge insandan (Homo Sapiens) ilk nebi/peygamber. Dünya üzerinde fiziksel olarak yaşamış bir kimse. Âdem'in bilincinin Yüce Allah'ın arşında/indinde/katında/hiperuzayda başına gelen olaylar bizlere örnek olması için Kur'an'da bildirilmiştir.
1En yüce merhametli.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Öyle ki halife65 oldu onlardan sonra bir halef65; zayi ettiler/kaybettiler salâtı5; ve tabi oldular şehvetlerine; öyle ki yakında karşılaşırlar bir yanılmaya/yanlışa sapmaya.
65Sonrası gelen, halef.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Doğrusu ben; benim Allah; yoktur ilah benim dışında; öyle ki kulluk46 et bana; ve dik/ayağa kaldır salâtı5; zikrim (Kur’an) için.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
Öyle ki kapandı sihirbazlar secde12 edenler (olarak); dediler: “İman45 ettik Rabbine4 Harun'un ve Musa'nın.”
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.
4Efendi, komuta eden.
Öyle ki sabret51 üzerine ne derler onlar; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; Güneş’in doğuşu öncesi; ve batışı öncesi onun; ve gece171 vakitlerinden; öyle ki tesbih31 et; ve taraflarında/etrafında gündüzün170; belki sen razı olursun.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
3En yüce övgü/methetme.
4Efendi, komuta eden.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
Ve emret ahaline/halkına salâtı5; ve bağlan sabırla51 ona (salâta); sormayız sana bir rızık; biz rızıklandırırız seni; ve akıbet/son takvalılaradır21.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
Ant olsun indirdik sizlere bir kitap (Kur’an); içindedir onun bir zikir/hatırlatma sizlere; öyleyse akletmez misiniz?
Tesbih57 ederler gece171 ve gündüz170; gevşemezler/dinmezler.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
Eğer olsaydı ikisinde ilahlar Allah'ın dışında mutlak fesada/kargaşaya uğrardı o ikisi; öyle ki Subhân'dır7 Allah; arşın66 Rabbidir4; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
66Taht/kürsü. Yüce Allah'ın belirli sıfatlarının tecelli etmesiyle oluşmuş olan, çoklu boyutlara sahip bir kürsü, bir platform. Bu kürsü içinde evrenler yaratılmaktadır. Şu an içinde bulunduğumuz evrenimiz de bu kürsünün içindedir. Yargılamanın yapılacağı ahiret evreni, cennet evrenleri ve cehennem evreni yine bu kürsü içinde yaratılacaktır.
4Efendi, komuta eden.
Ve yaptık yerde/yeryüzünde revâsiye146; ki sarsar (yer) onları (insanları); ve yaptık orada (yerde) geçitler; yollar; belki onlar doğru yola kılavuzlanırlar.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
Ve yaptık onları emirler/liderler; doğru yola kılavuzlarlar emrimizle; ve vahyettik onlara faaliyet yapmayı; hayırlar/iyilikler; ve ikame edenler/dikenler/ayağa kaldıranlar salâtı5; ve verenler zekâtı10; ve oldular bize kulluk46 edenler.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
Öyle ki, kavrattık onu Süleyman'a; ve her birine verdik bir hüküm67; ve bir bilgi; ve boyun eğdirdik Davut'la birlikte dağları; tesbih57 ederler; ve kuşu; ve olduk yapanlar.
67Yargı, karar, değer.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
Ve sahibi NuN*; gittiği zaman kızgın; öyle ki zannetti ki asla güç yetirmeyiz ona; o durumda nida etti karanlıklar içinde ki: “Yoktur ilah senin dışında; Subhân'sın7 sen; doğrusu ben oldum zalimlerden.”
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
*İki N harfi sahibi. Yunus peygamber işaret edilmiştir.Görmez misin? Ki Allah'a; secde70 eder O'na, kimse göklerdeki ve kimse yerdeki; ve Güneş; ve Ay; ve yıldızlar; ve dağlar; ve ağaç92; ve hareketli canlılar; ve insanlardan çoğu; ve çoğu (insan) hak etti üzerine azabı; ve kimse (ki) aşağılar Allah; öyle ki olmaz ona hiçbir değer veren; doğrusu Allah yapar dilediğini.
70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.
92Ağaç dalları gibi dallanmış budaklanmış. Kozmik ağ. Karalık maddenin galaksileri/maddeleri belirli bir şekilde dizmesiyle oluşan yapı.
*Kozmik ağ. Dallanmış budaklanmış galaksiler sistemi.Ve o zaman saptadık/tespit ettik İbrahim'e beytin32 mekanını/yerini; ki şirk koşma71 benimle bir şey; ve temizle beytimi32*; etrafta dolaşanlar için; ve dikelmişler/ayağa kalkmışlar/doğrulmuşlar (için); ve rükû11 edenler (için); secde12 edenler (için).
32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.
71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
*Kimseye ait olmayan, topluma ait olan.
Kimseler; anıldığı zaman Allah korkar kalpleri; ve sabredenler51 kendileri üzerine isabet edene; ve dikenler/ayağa kaldıranlar salâtı5; ve rızıklandırdığımızdan onları infak6 ederler.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
Kimseler; çıkarıldılar diyarlarından haksız yere; sadece ki derler: “Rabbimiz4 Allah'tır”; fakat olmasaydı defetmesi Allah'ın insanların bir kısmını onların bir kısmıyla; mutlak yıkılırdı manastırlar; ve kiliseler; ve salâtlar23; ve mescitler16; anılır orada Allah'ın ismi çokça; ve mutlak yardım eder Allah O’na (Allah’a) yardım eden kimseye; doğrusu Allah mutlak Kaviyy'dir72; Azîz'dir37.
4Efendi, komuta eden.
23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul.
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
72Kuvvetli.
37Güç yetiren.
Kimseler; eğer güçlendirsek/sağlam şekilde yerleştirsek yerde/yeryüzünde; dikerlerdi/ayağa kaldırırlardı salâtı5; ve verirlerdi zekâtı10; ve emrederlerdi ma'rûfla73; ve engellerlerdi/yasaklarlardı iğrençleştirilmişten/çirkinleştirilmişten; ve Allah'adır akıbeti emirlerin/işlerin.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
73Evrensel kabuller/normlar.
Ey iman47 etmiş kimseler! Ve rükû11 edin; ve secde12 edin; ve kulluk edin46 Rabbinize4; ve hayır/iyilik faaliyetinde bulunun; belki de sizler felaha/kurtuluşa kavuşursunuz.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
4Efendi, komuta eden.
Ve mücadele edin Allah uğrunda, gerçek/hak mücadelesi (-yle) onun; O seçti sizi; ve yapmış değildir üzerinize dinde hiçbir güçlük/zorluk; babanız İbrahim'in inanç öğretisi; O (Allah) önceden isimlendirdi sizi, müslim45; ve bunda, olması için resûlün/elçinin üzerinize bir tanık/bir şahit; ve olmanız için sizin tanıklar/şahitler insanlar üzerine; öyleyse kaldırıp ayakta tutun salâtı5 ve verin zekâtı10; ve sarılın Allah'a; O'dur mevlânız68. Öyle ki bir muhteşem mevlâ68; ve bir muhteşem nasîr69.
45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
68Sahip
69Yardımcı
Kimseler; onlar salâtlarında23 haşyetlilerdir53.
23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul.
53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.
Ve kimseler; onlar kendi salâtlarını23 korurlar.
23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul.
Edinmiş değildir Allah hiçbir çocuk; ve olmuş değildir O'nunla birlikte hiçbir ilâh74; o zaman; mutlak götürürdü/ilerletirdi her bir ilâh74 yarattığını; ve mutlak yücelirdi/üstünleşirdi bir kısmı onların bir kısım üzerine; Subhân'dır7 Allah; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).
74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Evlerdedir (kandil); izin verdi Allah ki yükseltilir ve anılır/hatırlanır orada (kandilde) O’nun (Allah’ın) ismi49; tesbih31 eder (evdeki kimse) O'nu (Allah'ı) orada (kandilde); gün doğumu sonrası; ve gün batımı öncesi.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
Adamlar (ki); oyalamaz onları ticaret; ve de alışveriş; zikrinden Allah'ın; ve ikame edenler/dikenler/ayağa kaldıranlar salâtı5; ve verenler zekâtı10; korkarlar bir günden; ters döner onda kalpler; ve gözler.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Görmez misin? Doğrusu Allah'ı; tesbih57 eder O’nu, göklerdeki162 ve yerdeki/yeryüzündeki kimse; ve kuş164; saflar halinde; her biri muhakkak ki bildi kendi salâtını75; ve tesbihini57; ve Allah bilendir onların yaptıklarını.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.
164Saflar halinde uçan kuş. Göçmen kuşlar. Kendilerine bahşedilen jeomanyetik GPS sistemini takip ederek yılda iki kez göç etmeleri salâtlarıdır.
75Bir göçmen kuşun kendisine verilen jeomanyetik GPS sistemini kullanarak bir hedefe doğru (göç) zihnen ve bedenen uçması.
Ant olsun indirdik ayetler; apaçık beyanlılar; ve Allah kılavuzlar dilediği kimseyi dosdoğru bir yola.
Ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve verin zekâtı10; ve itaat edin resule/elçiye76; belki sizler merhamet edilirsiniz.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir.
Ey iman47 etmiş kimseler! İzin istesin sizlerden kimseler; malik oldu sağ elleriniz77; ve kimseler; asla ulaşmayanlar erginliğe sizlerden; üç vakitlerde; fecir55 salâtı5 öncesinde; ve öğlende elbiselerinizi bir kenara bıraktığınız zaman; ve sonrasında akşam56 salâtı5; üçtür avret/edep (zamanı) sizlere; yoktur sizlere; ve yoktur onlara bir günah bunlardan sonra; bir kısmınızın bir kısım üzerine dolaşmaları; işte böyledir; beyan eder Allah sizlere ayetleri; ve Allah Alîm'dir8; Hakîm'dir9.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar.
55Şafak/tanyeri/seher.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
56Güneş'in batmasıyla başlar. Gecenin tam kararmasıyla biter.
8Bilen.
9Bilge/bilgelikle hükmeden.
Ve o gün ısırır zalim iki elini; der: “Ah! Keşke edinseydim resulle birlikte bir yol.”
"Vah bana! Keşke asla tutmasaydım falanı/filanı bir dost."
"Muhakkak ki saptırdı beni zikirden78; sonrası geldiği zaman bana o (zikir); ve oldu şeytân29 insan için bir yüzüstü bırakan."
78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
Ve dedi resul: “Ey Rabbim4! Doğrusu benim kavmim; tuttular bu Kur'an'ı bir terk edilmiş."
4Efendi, komuta eden.
Ve tevekkül79 et diri olana; ki ölmez; ve tesbih31 et hamd3 ile O’nu; ve kâfidir/yeterlidir (Allah) ona (elçisine); kullarının günahların(-dan) haberdar (olmasıyla).
79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
3En yüce övgü/methetme.
Ve denildiği zaman onlara; secde12 edin Rahman'a1; derler: “Ve nedir Rahman1? Secde12 eder miyiz (hiç) senin emrettiğine bize”; ve ziyade eder/artırır (denilen) onlara nefreti.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
1En yüce merhametli.
Kimseler; olurlar gece171 Rablerine4; secde12 edenler ve dikelenler/ayağa kalkanlar.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
4Efendi, komuta eden.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
De ki: “Önem verir/mühimser değildir sizleri Rabbim4; şayet olmasaydı duanız80; öyle ki muhakkak yalanladınız; öyle ki yakında olur bir lüzum/bir gereklilik."
4Efendi, komuta eden.
80Çağırma.
Öyle ki kapandılar sihirbazlar secde12 edenler (olarak).
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
(Allah) ki görür seni; dikeldiğin/ayağa kalktığın zaman.
Ve çevirmelerini (yüzünü göğe); secde12 edenler içinde.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Kimseler; dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve onlar; ahirete onlar; kesinleşirler/emin olurlar.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Ve haşredildi/bir araya getirildi Süleyman için orduları onun (Süleyman’ın); cinden91 ve insandan; ve kuş (da); öyle ki onlar sevk edilirler.
91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;
Ve buldum onu (Sebe melikesini) ve kavmini/toplumunu; secde12 ederler Güneş’e, Allah'ın astından; ve süslemiş onlara şeytân29 amellerini-eylemlerini; ve onları engelleyip saptırmış yoldan; böylece onlar doğru yola kılavuzlanmazlar.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
29Saptıran, bozan, uzaklaştıran. Şeytân her şeyden olabilir. İnsanlar da şeytân olur. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır.
Secde12 etmezler mi Allah’a? Ki çıkarır gizliyi/saklıyı göklerde ve yerde; ve bilir gizlediklerini/sakladıklarını; ve açığa vurduklarını.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;
Yahut kim yaptı yeri/yeryüzünü bir kararlı/sakin/dingin; ve yaptı yarığında/açıklığında onun (yerin) nehirler; ve yaptı ona (yere) revâsiye146; ve yaptı bir perde/bariyer iki bol su arasına; bir ilâh mı Allah’la birlikte? Hayır! Çokları onların bilmezler.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
Görmezler mi? Ki biz yaptık geceyi171 sükûnet bulmaları için onda (gecede); ve görüş sağlayan gündüzü170; doğrusu bundadır mutlak ayetler bir kavim/toplum için; iman47 ederler.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
Ve görürsün dağları; sanırsın o durağan/sebatlı; ve o yürür/dolaşır yürümesi/dolaşması (gibi) bulutun; üretimidir Allah'ın ki mükemmelleştirdi her bir şeyi; doğrusu O haberdardır ne yaparsınız.
Ve rahmetinden; yaptı sizlere geceyi171 ve gündüzü170; sükûnet bulmanız için onda (gecede); ve aramanız için O'nun lütfundan; ve belki onlar şükrederler43.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.
Oku vahyedileni sana kitaptan; ve dik/ayağa kaldır salâtı5; doğrusu salât5 engeller/men eder fahşâttan81; ve münkerden82; ve mutlak ki zikri78 Allah'ı en büyüktür; ve Allah bilir ürettiklerinizi.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
81Vahşetten/fuhuştan/ahlaksızlıktan.
82İğrençleştirilmiş/çirkinleştirilmiş.
78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.
Öyle ki Subhân'dır7 Allah; akşama girdiğiniz zaman; ve sabaha girdiğiniz zaman.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Dönenler (olun) O'na (Allah'a); ve takvalı21 olun O'na ; ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve olmayın müşriklerden36.
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
36Şirk koşan. Şirk; ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
Allah ki yarattı sizleri; sonra rızıklandırdı sizleri; sonra öldürür sizleri; sonra diriltir sizleri; var mı şirk koştuklarınızdan71 kimse; yapar bunlardan bir şeyden? Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu (Allah) şirk koştuklarından71.
71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Kimseler; dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve onlar; ahirete onlar; kesinleşirler/emin olurlar.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
Yarattı (Allah) gökleri; olmadan kendisini gördüğünüz bir destek/direk; ve attı yere/yeryüzüne revâsiye146; ki sarsar (yer) sizleri; ve yaydı orada (yerde) her bir canlıdan/debelenenden; ve indirdik gökten bir su; ve bitirdik orada (yerde) her bir çiftten; cömert.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
Ey oğlum! Dik/ayakta tut salâtı5; ve emret ma'rûfu73; ve engelle/yasakla münkerden82; ve sabret51 üzerine isabet edene; doğrusu bunlar azimden/engelleri aşma kararlılığından işlerdir.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
73Evrensel kabuller/normlar.
82İğrençleştirilmiş/çirkinleştirilmiş.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
Ve eğer dileseydik mutlak verirdik her bir nefse201, doğru yola kılavuzunu onun (nefsin); fakat hak oldu kelam/söz benden; mutlak doldururum cehennemi cinden ve insanlardan topluca.
201Benlik, kişilik, öz varlık.
Ancak ayetlerimize iman47 eden kimseler; (Kur’an) hatırlatıldığı zaman onlara onunla (ayetle); kapandılar secde12 edenler (olarak); ve tesbih31 ettiler hamd3 ile Rablerini4; ve onlar büyüklenmezler.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
3En yüce övgü/methetme.
4Efendi, komuta eden.
Ant olsun; oldu sizlere Allah'ın resulünde güzel bir örnek/bir rol model; kimse için; oldu ümit eder/arzular Allah'ı ve ahiret gününü; ve andı Allah'ı çokça.
Ve vakarlı olun/oturaklı olun (kadınlar) evlerinizde; ve cazibe sergilemeyin (kadınlar) ilk cahiliye cazibe sergilemesi (gibi); ve dikin/ayakta tutun (kadınlar) salâtı5; ve verin (kadınlar) zekâtı10; ve itaat edin (kadınlar) Allah'a ve resulüne/elçisine76; ancak arzu eder Allah gidermek sizlerden pisliği; beyt/ev32 ahalisi! Ve temizler sizleri bir temizlik (-le).
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir.
32Topluma ait olan, dini öğretilerin takip edildiği ev, mekân. Kur'an'ın okunup öğrenildiği topluma ait mekân.
Ve tesbih31 edin O'nu (Allah’ı) sabah/ilk aydınlanma (-yla)/seher (-le); ve gün batımı öncesi.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
O (Allah) ki salât22 eder sizlere; ve melekleri (de) onun; çıkarmak için sizleri karanlıklardan aydınlığa/nura; ve oldu O (Allah) müminlere27 bir Rahîm2.
22Yüce Allah’ın kulunu gözünün önünden ayırmaması (52:48); hemen arkasından gözetlemesi/takip etmesi; koruması, kollaması, ilgisiz kalmaması. Yüce Allah’ın kuluna cevap vermesi, değer vermesi.
27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.
2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.
Doğrusu Allah ve melekleri onun salât22 ederler nebiye/peygambere; ey iman etmiş kimseler; salât83 edin ona; ve teslim olun bir teslim (-le).
22Yüce Allah’ın kulunu gözünün önünden ayırmaması (52:48); hemen arkasından gözetlemesi/takip etmesi; koruması, kollaması, ilgisiz kalmaması. Yüce Allah’ın kuluna cevap vermesi, değer vermesi.
83Hedeflenen bir şeye yüz çevirmeme, ilgisiz kalmama, kale alma, umursama, kayıtsız kalmama, mühimseme, tepkisiz kalmayarak salât edilen şeyi bir hedef belirleyip onu takip etmek, üzerine titreme.
Öyle ki ne zaman karara bağladık ona (Süleyman’a) ölümü; göstermiş değildi onlara ölümünü (Süleyman’ın); değneğini/bastonunu (Süleyman’ın) yiyen bir yer/yeryüzü canlısı dışında; öyle ki ne zaman yere kapandı (Süleyman); beyan oldu/deklere oldu cinne91; ki eğer olsalardı bilirler bilinmeyeni/görünmeyeni/gaybı; kalır değillerdi alçaltıcı/yıkıcı azapta.
91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;
Ve ant olsun doğru çıkardı onlar üzerine iblis84 zannını/varsayımını; öyle ki tabi oldular; dışında bir fırka/bir grup; iman83 edenlerden.
84Yüce Allah'ın arşında bulunan kendisine irade verilmiş olan bir varlık.
83Hedeflenen bir şeye yüz çevirmeme, ilgisiz kalmama, kale alma, umursama, kayıtsız kalmama, mühimseme, tepkisiz kalmayarak salât edilen şeyi bir hedef belirleyip onu takip etmek, üzerine titreme.
Dediler (melekler): “Subhân’sın7 sen; sensin velimiz28”; alçaklıklarından/aşağılıklarından onların; evet! Oldular kulluk46 eder cinne210; çokları onların (insanların) onlara (cinlere) müminlerdir*.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
28Koruyan, himaye eden yakın arkadaş. Çoğulu evliyadır.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
*Alçak/aşağılık bazı insanlar Yüce Allah'a ve Kur'an'a iman edip müminlerden olacaklarına kendilerine fısıldayan cinlere iman ederler; onlara mümin olurlar; onlara tabi olurlar. Yüce Allah'ı ve Kur'an'ı terk ederler.
Ve üstlenmez/yüklenmez bir yüklenici başkasının yükünü; ve eğer çağırsa bir ağır yük yüklenen, yüklenmeye onu (yükü); yüklenmez (çağrılan) ondan (yükten) bir şey; kaldı ki olsa (bile) yakınlık sahibi; ancak uyarırsın kimseleri; haşyet53 duyarlar Rablerinden4 gaybla62*; ve dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve kim zekâtlanırsa10 (verirse zekâtı) ; öyle ki ancak zekâtlanmış10 olur (vermiş olur zekâtı) kendi nefsin için; ve Allah'a doğrudur dönüş yeri.
53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.
4Efendi, komuta eden.
62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
*Gözleriyle görmedikleri halde.
Doğrusu kimseler okurlar Allah'ın kitabını; ve diktiler/ayağa kaldırdılar salâtı5; ve infak6 ettiler rızıklandırdığımızdan onları; sırlı şekilde/gizlice; ve alenen/bildirerek; umarlar bir ticaret; asla perişan olmaz.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
Subhân'dır7; ki (Allah) yarattı çiftler hepsinden onun; bitirdiğinden yerin/yeryüzünün; ve nefislerinden onların; ve bilmediklerinden.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Öyle ki Subhân'dır7; ki (Allah’ın) elindedir melekûtu/uçsuz bucaksız mülkü her bir şeyin; ve O'na döndürülürsünüz.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
O durumda eğer ki o (Yunus) olmasaydı musebbihden85.
85Tesbih eden. Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini arayan.
Ve yaptılar O’nun (Allah’ın) arasında ve cin arasında bir nesep211; ant olsun bildi cin ki onlar mutlak iştirak ettirilenlerdir/katılmaya getirilenlerdir.
211Bağ, soy, köken, hısımlık.
Subhân'dır7 Allah; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Ve doğrusu biz; mutlak biziz musebbih85.
85Tesbih eden. Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini arayan.
Subhân'dır7 senin Rabbin4; Rabbidir4 izzetin/ululuğun; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
4Efendi, komuta eden.
Doğrusu biz boyun eğdirdik dağları onunla (Davut’la) birlikte; tesbih57 ederler akşamla/gün batımı sonrasıyla ve gün doğumuyla.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
Dedi (Davut): “Ant olsun, zulmetti sana sormakla/istemekle dişi koyununu senin kendi koyunlarına; ve doğrusu, çoğu karışanlardan/ortaklardan mutlak güçlü gelir bir kısmı onların diğer bir kısmı üzerine; kimseler dışında; inandılar ve yaptılar sâlihâlt18; ve ne azdır onlar; ve zannetti Davut o durumda denediğimizi onu; öyle ki mağfiret diledi/bağışlanma diledi Rabbinden; ve kapandı yere rükû11 ederek; ve tevbe33 etti.
18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
33Dönmek, vazgeçmek.
Eğer amaçlasaydı Allah bir çocuk edinmeyi; mutlak saflaştırırdı yarattığından dilediğini; Subhân'dır7 O; O; Allah'tır; Vâhid'tir86; Kahhâr'dır87.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
86Tek
87Zorla boyun eğdiren.
Kimse midir o? Kanaat edendir gece171 vakitleri; secde12 eden; ve dikelen/ayakta duran; hazırlanır ahirete; ve rica eder/talep eder Rabbinin4 rahmetini; de ki: “Seviyesi aynı olur mu? Kimseler (ki) bilirler; ve kimseler (ki) bilmezler; doğrusu ancak elbâb88 sahipleri hatırlar/öğüt alır.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
4Efendi, komuta eden.
88Akıl ve mantık. Analitik/rasyonel düşünme.
Allah indirdi en güzelini hadisin89; bir kitap (olarak); müteşâbih90, çift/ikili; ürperir ondan derileri Rablerine4 haşyet53 duyan kimselerin; sonra yumuşar derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine78; işte bu kılavuzudur Allah'ın; doğru yola iletir onunla dilediği kimseyi; ve kimi saptırırsa Allah öyle ki olmaz ona hiç bir kılavuz.
89Söz. Kur'an da bir sözdür. Hak ve gerçek sözdür. Tamamı zan olan hadislerse söylentidir. Hak/gerçek sözler değillerdir.
90Birbirine benzer.
4Efendi, komuta eden.
53Huşu. Derin saygıdan yüreğin ürpermesi. Bir şeyin heybet ve cazibesine karşı alçalma. Alçak gönüllülük.
78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.
Ve takdir etmiş değildiler Allah'ı; hak/gerçek kadrini/değerini O’nun; ve yer; topluca avucundadır O’nun; kıyam günü144; ve gökler; dürülenlerdir sağ elinde O’nun; Subhân'dır7 O; ve yüceldi/üstün oldu (Allah) şirk koştuklarından71.
144Ayağa kalkma günü/evresi/dönemi. Yaratılış özelliğinin dikildiği/ayağa kalktığı; bir amaç için ayaklandığı/hareketlendiği gün/evre/dönem. Yargılamanın yapılacağı ahiret evreninin amacına uygun ayağa kalkarak canlandığı, var olduğu gün/dönem/evre. Yeni yaratılan avatar bedenlere bilinçlerin transfer edilmesiyle avatarın bilinçlenerek uyandığı ve ayağa kalktığı gün/dönem/evre.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
Öyle ki sabret51; doğrusu Allah'ın vaadi haktır/gerçektir; ve istiğfar et/bağışlanma dile günahların için; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; akşamla/gün batımı sonrasıyla; sabahla/ilk aydınlanmayla/seherle.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
3En yüce övgü/methetme.
4Efendi, komuta eden.
Allah ki yaptı sizlere geceyi171 sükûnet bulmanız için onda (gecede); ve görüş sağlayan gündüzü170; doğrusu Allah mutlak sahibidir bir lütuf insanlara karşı; fakat insanların çoğu şükretmezler43.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.
Ve hedefledik/tanımladık/atadık onlara kardeşler; öyle ki süslediler onlara iki ellerinin arasındakini ve arkalarındakini215; ve hak/gerçek oldu söz/kelam ümmetler/topluluklar üzerlerine; muhakkak ki halife65 oldu onlardan önce cinden210 ve insandan; doğrusu onlar oldular hüsrana uğrayanlar.
215İki ellerinin yönlenmesiyle edindikleri şeyleri ve arkalarında bıraktıkları şeyleri.
65Sonrası gelen, halef.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
Ve dedi kâfirlik25 etmiş kimseler: “Rabbimiz4! Göster bize ikisini; dalalete128 sürükledi ikisi bizleri; cinden210 ve insandan; koyalım/yapalım ikisini ayaklarımızın altına; olmaları için sefillerden.”
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
4Efendi, komuta eden.
128Dosdoğru yoldan (Kur'an'dan) sapmış kimseler. Sadece Kur'an demeyen herkes.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
Ve ayetlerindendir gece171 ve gündüz170; ve Güneş; ve Ay; secde12 etmeyin Güneş’e; ve de Ay’a; ve secde12 edin Allah'a; ki yarattı onları; eğer olduysanız sadece O'na (Allah’a) kulluk46 eder.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
Öyle ki eğer büyüklendilerse; öyle ki kimseler; Rabbinin4 indinde/katında; tesbih57 ederler O'nu (Allah’ı); geceyle171 ve gündüzle170; ve onlar bıkmazlar/yorulmazlar.
4Efendi, komuta eden.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
Ve kendisinde ihtilafa/anlaşmazlığa düştüğünüz bir şeyden; öyle ki hükmü onun Allah’adır; işte sizlere Allah; Rabbim4!; O'na tevekkül79 ettim ve O'na sürekli dönerim.
4Efendi, komuta eden.
79Vekil olarak yetkilendirmek, atamak, vazifelendirmek.
Ve ayetlerindendir237 O’nun (Allah'ın); akanlar238 bol suda236; dağlar gibi.
237Ayet kelimesi gösterge, işaret, kanıt, mucize anlamındadır. Çoğul olarak kullanıldığında Yüce Allah'ın varlığına kanıt olacak muhteşem mucizeleri işaret eder. Evrenin kendisi içindeki her şeyle Yüce Allah'ın ayetlerindendir. Evren kitabını bilimsel olarak okuyanlar Yüce Allah'ın bu ayetlerine tanıklık ederler.
238l-cevâri (ٱلْبَحْرِ) kelimesi kökü (جري) olup akmak (flow), cereyan yapmak (stream) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘akanlar’ anlamındadır. Bu kelimenin asıl anlamı dışında ‘gemiler’ olarak çevrilmesi asla doğru değildir. Bol suyla ilgili 42:32 ve 55:24 ayetlerinde geçer. Bol suda yükseltilmiş olan, dağlar gibi olan bu su akımları okyanus kıyılarında gözlenen çıkma ve inme akımlarıdır. Rüzgârlar nedeniyle ortaya çıkarlar. Sabırla ve şükretmekle direk bağlantılı olan balıkçılıkla direkt olarak ilgilidirler. Dünya balıkçılığının %25'i Rabbimizin işaret ettiği bu su akımları sayesinde gerçekleşir.
Dağ gibi gemiler mi? Yoksa dağ gibi dikey deniz akımları mı? Kur’an’ın 2024 yılı mucizesi.
236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller.
Eğer dilerse (Allah) sakinleştirir rüzgarı; öyle ki kalakalırlar (akanlar) hareketsiz/durağan; arka tarafına doğru onun (bol suyun); doğrusu bundadır mutlak ayetler her bir sabreden51, şükreden43 için.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
43Teşekkür etmek. Minnettar olmak. Şükran (iyilik bilmek; gönül borcu) sahibi olmak.
Ve kimseler; cevap verdiler/icabet ettiler Rablerine4; ve diktiler/ayağa kaldırdılar salâtı5; ve işleri/emirleri şuradır/danışmadır aralarında; ve rızıklandırdığımızdan infak6 ederler.
4Efendi, komuta eden.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
6Affedilen, gönülden kopan, temiz ve güzel şeylerden ihtiyaç sahipleri için harcama.
Seviyelenmeniz/binmeniz için sırtlarına doğru onun; sonra hatırlarsınız Rabbinizin4 nimetini; seviyelendiğiniz/bindiğiniz zaman onun üzerine; ve dersiniz: “Subhân'dır7; ki (Allah) boyun eğdirdi bizlere bunu; ve olmuş değildik ona (boyun eğdirmeyle) bağlantılılar/birliktelik sahipleri.
4Efendi, komuta eden.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
Subhân'dır7; Rabbidir4 göklerin ve yerin; Rabbidir4 arşın66; vasıflandırdıklarından/nitelediklerinden (ayrıdır).
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
4Efendi, komuta eden.
66Taht/kürsü. Yüce Allah'ın belirli sıfatlarının tecelli etmesiyle oluşmuş olan, çoklu boyutlara sahip bir kürsü, bir platform. Bu kürsü içinde evrenler yaratılmaktadır. Şu an içinde bulunduğumuz evrenimiz de bu kürsünün içindedir. Yargılamanın yapılacağı ahiret evreni, cennet evrenleri ve cehennem evreni yine bu kürsü içinde yaratılacaktır.
Bu (Kur'an); aklî algılamalardır insanlar için; ve bir doğru yola kılavuz; ve bir rahmet; bir kavim/toplum için; kesinleşirler/emin olurlar.
İşte bunlar; kimselerdir; hak/gerçek oldu üzerlerine söz/kelam ümmetlerdeki/topluluklardaki*; muhakkak ki halef oldu onlardan önce cinden210 ve insandan; doğrusu onlar oldular hüsrana uğrayanlar.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
*Ümmetlere verilen söz mutlak ki onlara da geldi.Ve yönlendirdiğimiz zaman sana bir grup/bir birlik cinlerden91; dinlerler (-diye) Kur'an; öyle ki ne zaman eriştiler ona (Kur’an’a); dediler: “Kulak verin/sessizce dinleyin”; öyle ki ne zaman tamamlandı o (Kur’an’ın dinlenmesi) döndüler kavimlerine uyaranlar (olarak).
91Görünmeyen, gizli, örtülü. Anne rahminde yaratılan fetüs dışardan görülemediği için cenin olarak işaret edilir. Mecnun da aklı örtülmüş, gizlenmiş kimseler için kullanılır. Yeşilliklerle örtülü olması nedeniyle cennet kelimesi de aynı kökten türemiştir. Cin kelimesinin işaret ettiği şey/şeyler Rabbimizin ayette işaret ettiği şeye göre değişir. Bunlar;
Dediler: “Ey kavmimiz! Doğrusu biz, dinledik bir kitap; indirildi Musa'dan sonra; doğrulayarak tasdikleyen iki elinin arasındakini; doğru yola kılavuzlar (kitap), hakka/gerçeğe; ve kıyam143 bir tarikata/yola.
143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.
İman47 etmeniz için Allah'a; ve resulüne/elçisine O’nun (Allah’ın); ve yardım edersiniz O’na (Allah’a); ve vakarlı olursunuz/oturaklı olursunuz O’na (Allah’a); ve tesbih31 edersiniz O’na (Allah’a); sabah/ilk aydınlanma (-yla)/seher (-le); ve gün batımı öncesi.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
Muhammed resulüdür/elçisidir Allah'ın; ve onunla birlikte (olan) kimseler şiddetlidirler kâfirlere25 karşı; merhametlidirler kendi aralarında; görürsün onları rükû11 edenler; secde12 edenler; ararlar bir fazıl/lütuf Allah’tan; ve bir rıza; yüzlerindeki simaları onların eserindendir secdelerin12; işte bu; misalleridir onların Tevrat'ta; ve misalleridir onların İncil’de; bir zer/bir tohum (ki) çıkardı filizini; öyle ki kaplayarak güçlendirdi (filiz) onu (tohumu); öyle ki kalınlaştı/sertleşti; öyle ki istiva etti/seviyeledi gövdesinin üstüne; hayranlıkla zevk alır zer/tohum ekenler; kızması için/öfkelenmesi için onlara kâfirlerin25; vaat etti Allah kimselere; iman47 ettiler; ve yaptılar sâlihât18 onlardan (iman edenlerden); bir mağfiret/bir bağışlanma; ve büyük bir ecir/karşılık.
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
18Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler.
Ve yer/yeryüzü; yaydık/genişlettik onu (yeri) ve attık orada (yerde) revâsiye146; ve bitirdik orada her bir çiftten (erkek-dişi); behîc147.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
147Muhteşem güzel. Şahane. Hoşnutluk veren.
Öyle ki sabret51 onların dedikleri üzerine; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; Güneş’in doğuşu öncesi; ve batışı öncesi onun (Güneş’in).
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
3En yüce övgü/methetme.
4Efendi, komuta eden.
Ve geceden171; öyle ki tesbih31 et O’nu (Allah'ı); ve secde12 arkalarında.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve yaratmış değilim cinni210 ve insanı; ancak kulluk46 etmeleri için bana.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
Onlara mı bir ilâh74? Allah'tan gayri/başka; Subhân'dır7 Allah; şirk koştuklarından71 (ayrıdır).
74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
Ve sabret51 Rabbinin4 hükmüne; öyle ki doğrusu sen gözlerimizin önündesin; ve tesbih31 et hamd3 ile Rabbini4; zaman (ki); dikelirsin/ayağa kalkarsın.
51Metanetli direnme. Dengeyi bozmadan/kontrolü kaybetmeden direnme/karşı durma.
4Efendi, komuta eden.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
3En yüce övgü/methetme.
Ve geceden171; öyle ki tesbih31 et O’nu (Allah’ı); ve yıldızlar163 ardında*.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
163Işığını füzyon enerjisiyle üreten parlak gök cismi. Yıldız.
*Yıldızlar görünür hale geldikten sonra.Öyleyse secde12 edin Allah'a; ve kulluk46 edin.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
Rahmân1*
1En yüce merhametli.
*Surenin Yüce Allah'ın Rahmân sıfatıyla başlaması asla boşuna değildir. En yüce merhamete sahip olan Rabbimiz bu sıfatını Rahîm sıfatıyla tecelli ettirmektedir. Bir anne rahminin bebeği için rahmetin tecelli etmiş hali olması gibi Rabbimizin Rahmân sıfatı da evrenimizi ve paralel evrenleri kendi arşında bir anne rahmi gibi sarmış kuşatmıştır. Tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadır.Öğretti253 Kur'an'ı.
253İnsanın avatar bedeni yaratılmadan önce bilincine Yüce Allah'ın arşında Kur'an öğretilmiştir. Kur'an'ı insana öğreten bizzat Rahmân'ın kendisidir. O'nun astından peygamberlerin Kur'an'ı öğretmek gibi bir yetkisi yoktur. Resuller ancak Kur'an'ı okurlar yani deklere ederler, beyan ederler. İnsan bilincine öğretilen Kur'an sınavın şartı olarak unutturuldu. Sınavın başka bir gereği olarak Rahmân unutturulan öğretileri kutsal kitaplar aracılığıyla bir zikir, bir hatırlatma, bir rahmet olarak gönderdi.
Yarattı* insanı.
Öğretti ona beyanı226*
226Düşünerek deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.
*İnsanı diğer türlerden ayrıcalıklı yapan şey yaratılış özelliği olan beynidir. Beyin de avatar bedenin evrimleşmesi sürecinde gelişti ve insan düşünebilen, akledebilen bir varlık oldu. Düşüncelerini ve fikirlerini diğer insanlara beyan ederek aktarabilir hale geldi. Bu aktarma sureci insanın edinmiş olduğu deneyimleri bir sonraki nesillere aktarabilme olanağı da sağladı. Bu da insanoğlunun gelişmiş bir varlık olmasını sağladı. Ayette insanın beyan etme yeteneğinin vurgulanması gerçekten büyük bir mucizedir.
Güneş* ve Ay*; bir hesap227 iledir.
227Hesaplamak. Holografik evren prensibine göre evrenimizin geçmiş ve gelecek tüm kuantum bilgileri evrenimizi bir üst boyuttan saran 2 boyutlu zarda (Levh-i Mahfuz) kayıtlıdır. Levh-i Mahfuz'dan gelen bilgi evrenin içine yansıyarak evreni ışık hızında çalışan bir 3D yazıcı gibi canlandırır. Levh-i Mahfuz bir hesaplayıcı/bilgisayar gibidir. Evrenin Planck ölçeğinde tüm bilgisi önceden hesaplanmıştır. Mutlak ki Güneş'in ve Ay'ın da.
*Antik uygarlıklar Güneş ve Ay’ın asla şaşmayan, daha önceden hesaplanmış gibi hareketler yaptığını tespit etmişlerdi. Günümüzde modern astronomi bilimi Güneş ve Ay’ın binlerce yıl sonra nerede olacaklarını saniyesine kadar hesaplayabilmektedirler. Mutlak ki bu durum Güneş ve Ay’ın bir hesap ile olması nedeniyledir; Yüce Allah izin vermesiyledir. Yüce Allah ayette Güneş ve Ay’ın hesabını çözebilirseniz onların hareketlerini anlayabilirsiniz buyurmaktadır. Kur’an her daim insanlığı bilime yönlendirir.Ve yıldız93; ve ağaç92; secde70 eder o ikisi.
93Târık yıldızı. Pulsar/Nötron yıldızı. Süpernova patlamasıyla içine çökerek kendi secdesini yapan; canlı yaşam için gereken suyu ve atomları oluşturan yıldız.
92Ağaç dalları gibi dallanmış budaklanmış. Kozmik ağ. Karalık maddenin galaksileri/maddeleri belirli bir şekilde dizmesiyle oluşan yapı.
70Yaratılış özelliğiyle diz çöküp boyun eğmek.
Ve gök180*; yükseltti231 onu (göğü); ve koydu mizanı228.
180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır.
231Evrenimiz büyük patlamayla 'Big Bang' 13.8 milyar yıl önce oluştu. Tekillikten yani noktadan ilk olarak çizgi oldu, daha sonra kare olarak bir alan sahibi oldu, daha sonra 3. boyut eklendi ve evren bir hacme sahip oldu. Bir binanın temelden yükselmesi gibi boyutlar kazandı. 4. boyut olan zaman 'time' da eklendi. Evrenimiz 10 uzay boyutu ve 1 zaman boyutuna olacak şekilde 11 boyuta sahiptir. Göremediğimiz 7 boyut Planck mesafesinde iç içe katlanmıştır. Bu da evrenimizle aynı mekanda paralel evrenlerin de yaratıldığını gösterir.
228Ölçü, tartı. Evren muhteşem ölçüler içerir. Modern bilim Yüce Allah'ın koyduğu bu ölçüleri evrensel sabitler olarak tanımlamaktadır. Evrenin her yerinde geçerli olan bu sabitlere en iyi örnek Pi sayısıdır. Sonsuza kadar giden bu sayının tamamını ancak Yüce Allah bilir. Evrenin ilk oluşum anındaki entropi değeri o kadar düşük bir değerdir ki ancak bir ilâh bu hesaplamayı yaparak 13.8 milyar yıl sonra muhteşem, hayat dolu evrenimizin oluşmasını sağlayacak entropi artışını ayarlayabilir.
Çok sayıda fizik ve matematik sabitlerini incelemek için kavram numarasını tıklayınız.
*Evren
Ki aşmayın sınırı* mizanda228.
228Ölçü, tartı. Evren muhteşem ölçüler içerir. Modern bilim Yüce Allah'ın koyduğu bu ölçüleri evrensel sabitler olarak tanımlamaktadır. Evrenin her yerinde geçerli olan bu sabitlere en iyi örnek Pi sayısıdır. Sonsuza kadar giden bu sayının tamamını ancak Yüce Allah bilir. Evrenin ilk oluşum anındaki entropi değeri o kadar düşük bir değerdir ki ancak bir ilâh bu hesaplamayı yaparak 13.8 milyar yıl sonra muhteşem, hayat dolu evrenimizin oluşmasını sağlayacak entropi artışını ayarlayabilir.
Çok sayıda fizik ve matematik sabitlerini incelemek için kavram numarasını tıklayınız.
*Yüce Allah'ın evrene koymuş olduğu sabitler (55:7) evrenin bir denge içinde akıp gitmesini sağlar. Ayette insanoğluna çok önemli bir uyarı yapılmaktadır. Evrenin bu sabitlerle oluşmuş olan dengesinin sınırlarının aşılmaması gerektiği bildirilmektedir. Mutlak ki Yüce Rabbimiz doğru söylemiştir. İnsanların Rahman'ın uyarısını dinlemediği de ortadadır. Atmosferse atom bombası patlatan bu tür Rabbinin emrini çiğnemiştir. Tek tanrıcılar olarak; sadece Kur'an diyen kimseler olarak Rabbimizin emrine uymalıyız. Dünyamızın dengesini bozmamalıyız. Düzeltmek için çalışmalıyız.Ve ayağa kaldırın/dikin229 ölçüyü/tartıyı eşitlikle230; ve hüsrana neden olmayın ölçüde/tartıda.
229İşaret ettiği şeyi ayağa kaldırmak, işler hale getirmek, aktifleştirmek, uyandırmak, canlandırmak, işlevsel hale getirmek, yürürlüğe sokmak, devam ettirmek, dikmek, dikili halde tutmak.
230Eşitlik, tarafsızlık.
Ve yer/yeryüzü; koydu/yaydı/alçalttı232 onu; yaratıklar için.
232Yerin yani Dünya gezegeninin yaratıklar/canlılar için yaşama uygun hale getirilmesi; yüzey alanını genişleterek yayılması, ağırlaştırıp daha yüksek bir yerçekimine sahip olmasını sağlanması. Uzay zaman dokusunu çöktürmesiyle daha alçak bir konuma getirilmesi.
Ondadır fâkih246; ve hurma; kabuklar sahibi.
246Fâkih kelimesi keyif veren meyveleri işaret eder. Ayrıca keyif, neşe, sevinç veren; iyi bir yaşam sürmeye katkıda bulunan her türlü şeyi de işaret eder.
Ve tahıl; sap-yaprak sahibi; ve reyhan*.
*Reyhanın/fesleğenin işaret edilmesi boşuna değildir.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Yarattı insanı salsâlinden224; çömlekçi çamuru gibi.
Tıngırdayan, şıngırdayan, titreşerek ses çıkaran. Moleküller. Her bir molekül farklı bir şekle sahiptir. Çocukların çıngırdakları gibi çıngırdayarak farklı sesler çıkarırlar. Biz bu sesleri duyamasak da modern bilim moleküllerin titreşerek çıngırdadığını kanıtlamıştır.
Ve yarattı cini mâricten233; ateşten225.
233Dumansız ve karışık alev. Duman çıkarmayan ve farklı dalga boylarına sahip enerji dalgalarının karışımından oluşan. Örnek: Görünür bir ateşin alevinin ışığının spektrumu bizlere bu ışığın farklı dalga boylarından ışıkların birleşmesinden oluştuğunu gösterir.
225Ateş görünür ışık ve kızılötesi spektrumunda ışık dalgalarından oluşur. Kızılötesi ışık ateşin ısıtma gücünü taşır. Görünür ışık da aydınlatma gücünü taşır. Mutlak ki ateş ışığı ışık hızında yol alır. Cinlerin gözle göremediğimiz, ışık hızında hareket eden enerji dalgalarından yaratıldığını ayetten anlarız.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Rabbidir4 iki doğunun235; ve Rabbidir4 iki batının235.
4Efendi, komuta eden.
235İki doğu ve iki batının aynı mekanda ve zamanda birlikte olması demektir. Bu da ancak birbirlerine bir Planck mesafesi kadar yakın olan yani aynı mekanda yer alan iki paralel evrenle mümkün olabilir.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Saldı iki bol suyu236; karşılaşır/kavuşur ikisi*.
236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller.
*İki farklı denizin karşılaşma gölgesi. Cebelitarık bölgesi örnek olarak gösterilebilir.Arasındadır ikisinin bir berzah/engel*; sınırı aşmaz ikisi (iki bol su).
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Çıkar ikisinden inci255 ve mercan249.
255İstiridye grubu kabuklu deniz canlılarının sedef maddesinden ürettikleri, armut şekilli, çoğunlukla beyaz renkli, insanlar tarafından süs olarak kullanılan cisimlerdir. İstiridyelerin yaklaşık 150 türü vardır. Bu türlerden sadece 7 tanesi inci üretir. Bir istiridye bir inciyi yaklaşık 5-15 yılda üretebilir. İnciyi insanlar süs eşyası ve dişleri parlatmak için kullanmıştır. Ayette incinin işaret edilmesi aynı zamanda onu üreten istiridyelerin de işaret edildiğini gösterir. İstiridye ve oluşturdukları resifler deniz ekosisteminin temizleyicileridir. İncinin ve dolaylı olarak onu üreten istiridyelerin işaret edilmesi denizden çıkan her bir nimetin oluşmasında rolü oldukları içindir. Kur’an’ın büyük bir işaretidir.
249Tropik ve ılık denizlerde yaşayan, geniş resifler oluşturan canlıların iskeletinden elde edilen ve süs eşyaları yapımında kullanılan madde. Bu canlılar deniz ekosistemi için çok önemli bir rol üstlenirler. Kayaların üzerine yerleşerek balıkların ve diğer çok sayıda deniz canlısının yumurtlaması ve üremesi için güvenli bölgeler oluştururlar. Mercanlar bu nedenle denizden çıkan her bir nimetin oluşmasında rol oynarlar.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
*Ve O'nadır (Allah’adır) akanlar238; yükseltilenler bol suda236; dağlar gibi.
238l-cevâri (ٱلْبَحْرِ) kelimesi kökü (جري) olup akmak (flow), cereyan yapmak (stream) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘akanlar’ anlamındadır. Bu kelimenin asıl anlamı dışında ‘gemiler’ olarak çevrilmesi asla doğru değildir. Bol suyla ilgili 42:32 ve 55:24 ayetlerinde geçer. Bol suda yükseltilmiş olan, dağlar gibi olan bu su akımları okyanus kıyılarında gözlenen çıkma ve inme akımlarıdır. Rüzgârlar nedeniyle ortaya çıkarlar. Sabırla ve şükretmekle direk bağlantılı olan balıkçılıkla direkt olarak ilgilidirler. Dünya balıkçılığının %25'i Rabbimizin işaret ettiği bu su akımları sayesinde gerçekleşir.
Dağ gibi gemiler mi? Yoksa dağ gibi dikey deniz akımları mı? Kur’an’ın 2024 yılı mucizesi.
236Tatlı veya tuzlu fark etmeksizin bol su. Denizler, okyanuslar, yüksek debili nehirler (Nil), göller.
*Bol suda yani denizlerde bulunan, yükseltilmiş, dağ gibi yükselen ve alçalan akanlar sayesinde dünya balıkçılığının %25'i sağlanmaktadır. Bu yükselen akanları takip eden deniz ürünleri Rabbimizin nimetlerindendir. Tam olarak 31 kez "Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini (siz ikiniz) yalanlarsınız?" tekrarı işte bu nedenledir.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Her kimse; üzerinde onun (yerin/yeryüzünün); fânilerdir/yok olanlardır.
Baki kalır* Rabbinin4 yüzü; Celâl239 ve İkrâm240 sahibi241.
4Efendi, komuta eden.
239Haşmetli, görkemli, heybetli.240İkrâm, cömertçe/bol bol sunmak, iyilik güzellikle sunmak, sunarak onurlandıran, şereflendiren.
241Celâl ve İkrâm sahibi
*Asla yok olmaz, eksilmez, zarar görmez.Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Sual eder/istekte bulunur ona (Allah’a); kimse göklerdeki162 ve yerdeki; her bir gün242 O (Allah) bir iştedir/oluştadır.
162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.
242Dönem, evre, döngü. Dünyamızın kendi etrafında tam bir tur dönmesi bir gün olarak isimlendirilir. Evrenin 6 günde/evrede yaratıldığını, Dünya gezegeninin 2 günde yaratıldığı, Dünya'nın üzerindekilerin oluşması için gereken rızıkların/atomların 4 günde/evrede hazır edildiğini şerefli Kur'an'ımızdan anlıyoruz.
Kur'an'da tekil olarak 'gün' kelimesi tam olarak 365 kez geçer. Dünyamız Güneş'in etrafından bir turunu tamamladığında kendi etrafında 365 dönmüş olur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Kur'an’da (يوم) (yevm) gün kelimesi 365 defa geçmektedir.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Zaman ayıracağız sizlere ey iki yüklü/ağırlıklı (klan/kabile)254!
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Ey cin210 ve insan klanı/kabilesi; eğer yapabilirseniz ki delip geçersiniz çaplarından216 göklerin162 ve yerin*; öyle ki delip geçin; delip geçemezsiniz; ancak sultanla/güçle/kuvvetle/yetkiyle**.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
216(أَقْطَارِ) (aktâri) kelimesi kökü (قطر) olup isim kelimesi olarak çemberin çapı ('diameter of a circle') anlamındadır. Türkçeye ‘kutur’ olarak geçmiştir. Kutur kelimesi daire ve kürede çapı işaret eder. Ayette çoğul olarak kullanılmıştır. Hans Wehr 4th ed., page 906 (of 1303)
162Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Çoğul olarak gökler de çok sayıda gök içeren yapıları işaret etmek için kullanılır. Evren tekil olarak bir göktür. Bu gök içindeki her bir yer de göktür. Örnek; galaksinin içindeki bir bulutsu da bir göktür. Bu nedenle gökler çok sayıda gök içeren evrenimizi işaret eder.
*Yerin çaplarının işaret edilmesi Dünya gezegeninin küre şeklinde olduğuna işarettir. Gökler de evrenimizi işaret eder. Evreni delip geçmek için bir üst boyuta doğru çıkmak gereklidir. Evrenimiz bir Picard hunisi şeklinde olup bu huninin yüzeyindedir. Picard hunisinin enine kesiti bir çemberdir. Evreni delip geçmek için de çapların işaret edilmesi gerçekten büyük bir mucizedir.
**Dünya gezegenini çapından delip karşısına çıkmak mutlak ki büyük bir güç, kuvvet ve bilim ister. Aynı şekilde evreni de delip geçmek muazzam bir sultan yani yetki, güç ve kuvvet ister. Yüce Allah yerin çaplarından delinebileceğini ve evrenin dışına çıkılabileceğini bizlere bildirmiştir.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Gönderilir ikiniz üzerine bir yayılan alaz/alev ateşten*; ve bakırlı bir kılıf/örtü/kaplama**; öyle ki yardımlaşamazsınız ikiniz***.
*İki paralel evren arasında yakıcı ve yayılan bir radyasyon varlığı iki paralel evren arasındaki iletişim bağlarını koparabilir.
**Nuhâs, bakırla örtmek, kaplamak. Bakır atomu temelli bir örtü/kılıf/kaplama da iki paralel evren arasındaki iletişim bağlarını koparabilir.
***Yardımlaşma işaret edildiği için gönderilen insanları ve cinleri yok etmek için değildir. Yardımlaşmayı yani iletişimi engellemek içindir.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Öyle ki yarıldığı zaman gök180*; öyle ki oldu (gök) bir gül rengi**; yağlı boyama*** (tablosu) gibi.
180Kur’an’a göre gök kavramı başımızı göğe çevirip baktığımızda gördüğümüz veya göremediğimiz her şeyi kapsar. Tekil olarak; Dünya atmosferi, diğer gezegenlerin atmosferi, galaksimiz içindeki bir nebula/bulutsu ya da evrenin kendisi işaret edilmiş olabilir. Gök kavramı ayetin işareti üzerinden okunmalıdır.
*Evren
**Kırmızı, pembe.
***Dihân, yağlamak, boyamak, sürtmek, greslemek (katı yağla yağlamak), sıvamak, boyamak.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Öyle ki o gün243 sual edilmez/sorulmaz* günahından/suçundan bir insana; ve de bir cinne.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Bilinir/tanınır suçlular simalarıyla/yüzleriyle; öyle ki tutulur perçemleriyle ve ayaklarıyla.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
İşte bu cehennemdir; ki yalanlar244 onu suçlular.
244Yanıltmak, aldatmak, kandırmak, hakkında yalan söylemek, yanlış yönlendirmek, onaylamamak, inkâr etmek.
İşaret edilen şeyi inkâr etmemekle birlikte onun hakkında yanıltıcı, gerçek dışı uyduruk şeylere tabi olmak da tam olarak aynı kelimeyle işaret edilir.
Tavaf ederler/dolaşırlar onun (cehennemin) arası ve kaynama derecesinde bir haşlayan arası.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Ve kimse içindir; korktu (o) makamından/ayakta durma yerinden* Rabbinin4; iki cennet*.
4Efendi, komuta eden.
*Rabbinin mekanında, O'nun huzurunda hesap vermek için durulan yerde olmaktan.
**İki cennet evreninin işaret edilmesi insan ve cinlerin cennetlerinin farklı olacağını düşündürür. Cennetlere girmeyi hak eden insan ve cin klanından bireyler kendilerine özgü cennetlere gireceklerdir.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Sahibidir ikisi (iki cennet) dallılar/çatallılar245.
245Efnân; dallar, budaklar, çatallar, bölünmeler içerenler. Ağaçları kapsamakla birlikte her türlü network yapan canlıları işaret eder.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
İkisindedir iki göz/pınar; akar ikisi.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
İkisindedir her bir fâkih246 çiftten*.
246Fâkih kelimesi keyif veren meyveleri işaret eder. Ayrıca keyif, neşe, sevinç veren; iyi bir yaşam sürmeye katkıda bulunan her türlü şeyi de işaret eder.
*Dişi ve erkek özelliği olan.Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Yaslananlardır serilip döşenenlere doğru; içleri onun brokardandır247; ve hasadı iki cennetin yakındır/alçaktır*.
247Sırma veya gümüş işlemeli bir ipekli kumaş türü.
*Kolayca ulaşılabilir.Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
İkisindedir (iki cennettedir) kısaltanlar bakışları*; asla temas etmez onlara251 bir insan öncesinde onların (insanların); ve de bir cin.
251Sadece cennet evrenleri için yaratılmış varlıklardır. Daha önce ne insandan ne de cinden başka bir varlıkla fiziksel ve ruhsal asla temas etmemişlerdir. İlgileri, alakaları, sevgileri ve bakışları eşleştikleri kişiden asla uzağa gitmez, uzaklaşmaz.
Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında bu varlıkların gözlerinin kornea beyazı ile iris siyahı arasında belirgin bir kontrast olduğu anlaşılır. Anlarız ki bu varlıkların korneası tam beyaz, iris/renkli kısım tam siyahtır. Bu da gözleri büyük, dikkat çekici ve çok güzel yapmaktadır. Ciltleri pürüzsüzdür. Beyaz renkli istiridye kabuğu rengindedirler. Sürekli olarak eşleştikleri kişiyle birliktedirler, ona bağlıdırlar ve sürekli onunla birliktedirler. Eşleştikleri kişiyle yakından iletişim/dialog halindedirler. Sezgi ve muhakeme güçleri yüksektir. Eşleştikleri kişiye cevap verirler. Her zaman eşleştikleri kimseye geri dönerler. Eşleştikleri kişinin sürekli çevresindedirler; onu sararlar. Eşleştikleri kişi haricinde olan şeylere ilgileri azalmıştır. Yeniden şekillenme 'remodelling' yaparlar. Sabit tek bir görünümde değillerdir. Görünümleri sürekli değişkendir. Her değişim kendine özgü olarak muhteşemdir. Uzundurlar.
*İlgisi, alakası, sevgisi, bakışı asla uzağa gitmeyen, uzaklaşmayan.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Sanki onlar yakut248 ve mercan249.
248Pembe veya erguvan tonları ile karışık koyu kırmızı renkte, saydam bir korindon türü olan değerli taş.
249Tropik ve ılık denizlerde yaşayan, geniş resifler oluşturan canlıların iskeletinden elde edilen ve süs eşyaları yapımında kullanılan madde. Bu canlılar deniz ekosistemi için çok önemli bir rol üstlenirler. Kayaların üzerine yerleşerek balıkların ve diğer çok sayıda deniz canlısının yumurtlaması ve üremesi için güvenli bölgeler oluştururlar. Mercanlar bu nedenle denizden çıkan her bir nimetin oluşmasında rol oynarlar.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Cezası/karşılığı ihsânın250; ihsân250 dışında mıdır?
250İyilik etme, iyi davranma, dürüstlük, doğruluk.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Ve ikisinin (iki cennetin) astından* iki cennet (daha).
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Siyahımsı yeşil ikisi.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
İkisindedir iki göz/pınar; fışkıran ikisi.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
İkisindedir bir fâkih246; ve hurma ağacı; ve nar.
246Fâkih kelimesi keyif veren meyveleri işaret eder. Ayrıca keyif, neşe, sevinç veren; iyi bir yaşam sürmeye katkıda bulunan her türlü şeyi de işaret eder.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
İkisindedir bir hayır; bir güzellik.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Hûriler251; kısıtlayanlar* (kendilerini) konak yerlerinde**.
251Sadece cennet evrenleri için yaratılmış varlıklardır. Daha önce ne insandan ne de cinden başka bir varlıkla fiziksel ve ruhsal asla temas etmemişlerdir. İlgileri, alakaları, sevgileri ve bakışları eşleştikleri kişiden asla uzağa gitmez, uzaklaşmaz.
Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında bu varlıkların gözlerinin kornea beyazı ile iris siyahı arasında belirgin bir kontrast olduğu anlaşılır. Anlarız ki bu varlıkların korneası tam beyaz, iris/renkli kısım tam siyahtır. Bu da gözleri büyük, dikkat çekici ve çok güzel yapmaktadır. Ciltleri pürüzsüzdür. Beyaz renkli istiridye kabuğu rengindedirler. Sürekli olarak eşleştikleri kişiyle birliktedirler, ona bağlıdırlar ve sürekli onunla birliktedirler. Eşleştikleri kişiyle yakından iletişim/dialog halindedirler. Sezgi ve muhakeme güçleri yüksektir. Eşleştikleri kişiye cevap verirler. Her zaman eşleştikleri kimseye geri dönerler. Eşleştikleri kişinin sürekli çevresindedirler; onu sararlar. Eşleştikleri kişi haricinde olan şeylere ilgileri azalmıştır. Yeniden şekillenme 'remodelling' yaparlar. Sabit tek bir görünümde değillerdir. Görünümleri sürekli değişkendir. Her değişim kendine özgü olarak muhteşemdir. Uzundurlar.
*Çoğul ve aktif isim kelimesi olarak gelmiştir. Hûrilerin zorla değil kendilerinin isteğiyle kendilerini kısıtladıkları anlaşılır.
**Bulundukları yerleşim yerinden hiçbir zaman uzaklaşmayan, ayrılmayan, terk etmeyen.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Asla temas etmez onlara251 bir insan; öncesinde onların (insanların); ve de bir cin.
251Sadece cennet evrenleri için yaratılmış varlıklardır. Daha önce ne insandan ne de cinden başka bir varlıkla fiziksel ve ruhsal asla temas etmemişlerdir. İlgileri, alakaları, sevgileri ve bakışları eşleştikleri kişiden asla uzağa gitmez, uzaklaşmaz.
Kelimenin kök (حور) anlamları ışığında bu varlıkların gözlerinin kornea beyazı ile iris siyahı arasında belirgin bir kontrast olduğu anlaşılır. Anlarız ki bu varlıkların korneası tam beyaz, iris/renkli kısım tam siyahtır. Bu da gözleri büyük, dikkat çekici ve çok güzel yapmaktadır. Ciltleri pürüzsüzdür. Beyaz renkli istiridye kabuğu rengindedirler. Sürekli olarak eşleştikleri kişiyle birliktedirler, ona bağlıdırlar ve sürekli onunla birliktedirler. Eşleştikleri kişiyle yakından iletişim/dialog halindedirler. Sezgi ve muhakeme güçleri yüksektir. Eşleştikleri kişiye cevap verirler. Her zaman eşleştikleri kimseye geri dönerler. Eşleştikleri kişinin sürekli çevresindedirler; onu sararlar. Eşleştikleri kişi haricinde olan şeylere ilgileri azalmıştır. Yeniden şekillenme 'remodelling' yaparlar. Sabit tek bir görünümde değillerdir. Görünümleri sürekli değişkendir. Her değişim kendine özgü olarak muhteşemdir. Uzundurlar.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Yaslananlardır yeşil yastıklara/döşeklere doğru; ve rengârenk işlenmiş halılara; müthiş güzel.
Öyleyse Rabbinizin4 hangi nimetlerini (siz ikiniz)254 yalanlarsınız?234
4Efendi, komuta eden.
254İnsan ve cin klanı/topluluğu.
234'Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân' geçişi Rahman suresinde tam olarak 31 kez tekrarlanır. Mutlak ki bunun bir nedeni olmalıdır. Evrenimiz dev bir lego gibidir. Bu lego 31 farklı parçadan oluşur. Evrenimizdeki tüm nimetler 31 farklı temel parçacığın birleşmeleriyle oluşur. Kur'an'ın büyük bir mucizesidir.
Bereketlendi252 Rabbinin4 adı/ismi49; Celâl239 ve İkrâm240 sahibi241.
4Efendi, komuta eden.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
239Haşmetli, görkemli, heybetli.240İkrâm, cömertçe/bol bol sunmak, iyilik güzellikle sunmak, sunarak onurlandıran, şereflendiren.
241Celâl ve İkrâm sahibi
Gördünüz mü ateşi? Ki tutuşturursunuz.
Sizler mi inşa ettiniz ağacını onun; yoksa biz mi inşa edenleriz?
Biz; yaptık onu bir hatırlatma/öğüt; ve meta54; güç/takviye sahibi olanlar için.
54Sermaye. Yararlanma.
Öyle ki tesbih31 et adıyla/ismiyle49 Rabbinin; azîm94.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
94Büyük/azametli.
Tesbih57 etti Allah'ı göklerdeki; ve yerdeki; ve O; Azîz'dir37; Hakîm'dir9.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
37Güç yetiren.
9Bilge/bilgelikle hükmeden.
Tasalandınız mı? Ki takdim edersiniz eliniz arasında, gizli konuşmanızda sadakalar95; öyle ki o zaman asla faaliyete geçemezsiniz; ve tevbe33 etti Allah sizlere; öyle ki dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve verin zekâtı10; ve itaat edin Allah'a ve resulüne/elçisine76; ve Allah haberdardır yaptıklarınızdan.
95Kur'an'da 3 tür sadaka işaret edilmiştir. Bu ayetteki sadaka kamu hizmetinden, kamu görevlisinden faydalananların kamuya verdikleri harçtır.
33Dönmek, vazgeçmek.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
76Resule/elçiye itaat etmek sadece Kur'an'a itaat etmektir. Kur'an=Resul; Resul=Kur'an. Resule itaat etmek tamamı zan olan hadislere itaat etmek asla değildir.
Edindiler/tuttular yeminlerini/sözleşmelerini bir örtü/gizleme; öyle ki saptırdılar/döndürdüler Allah'ın yolundan; öyle ki onlaradır yıpratan/çöktüren bir azap.
O; Allah'tır; ki yoktur ilâh74 O'nun dışında; Melik'tir96; Kuddûs'tür97; Selâm'dır98; Mûmin’dir99; Muheymin'dir100; Azîz'dir37; Cebbâr'dır101; Mutekebbir'dir102; Subhân'dır7Allah; şirk koştuklarından71 (ayrıdır).
74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.
96Hükümdar/hünkâr.
97Mukaddes/kutsal.
98Esenlik-güven bahşeden.
99İtimat-eminlik bahşeden.
100Koruyucu/kollayıcı.
37Güç yetiren.
101Zorla düzeltendir.
102Büyüklenen.
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
O; Allah’tır; Hâliktir103; Bârî'dir104; Musavvir'dir105; O'nadır güzel isimler49; tesbih57 ederler O'nu göklerdeki ve yerdeki; ve O (Allah); Azîz'dir37; Hakîm'dir9.
103Yaratan.
104Başlatıp yapan.
105Şekillendiren/biçimlendiren.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
57Yaratılış amacına uygun olarak bir rotada/yörüngede yüzüp ilerlemek.
37Güç yetiren.
9Bilge/bilgelikle hükmeden.
Muhakkak oldu sizlere güzel bir örnek/bir rol model İbrahim'de; ve onunla birlikte (olan) kimseler (de); dedikleri zaman kavimlerine/toplumlarına: “Doğrusu biz uzaklaşanlarız sizden ve kulluk46 eder olduğunuzdan; Allah'ın astından; örttük/gizledik/inkar ettik sizleri; ve görünür oldu/açığa çıktı bizim aramızda ve sizin aranızda bir düşmanlık ve nefret; ebediyen/sürekli; ta ki iman47 edersiniz bir tek Allah'a”; dışında sözü İbrahim'in babası için ‘Mutlak mağfiret dilerim sana; ve güç yetirir değilim sana Allah’tan (gelen) bir şeyden’; “Rabbimiz4! Sana tevekkül ettik; ve sana yöneldik; ve sanadır son varış.”
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
4Efendi, komuta eden.
Ant olsun; oldu sizlere onlarda güzel bir örnek/bir rol model; kimse için; oldu ümit eder/arzular Allah’ı ve ahiret gününü; ve kim yüz çevirir; öyle ki doğrusu Allah’tır; O'dur Ganiyy106; Hamîd107.
106Zengin.
107En yüce övgüye/methedilmeye değer.
Ey iman47 etmiş kimseler; nida edildiğiniz/çağrıldığınız zaman salât108 için toplanma/cuma günü; öyle ki yürüyün/hareketlenin Allah'ı zikrine78 doğru; ve bırakın alışverişi; işte bunlarsınız; hayırlıdır sizlere; eğer olduysanız bilenler.
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
108Müminlerin haftanın belirlenen bir gününde, sabah ve akşam salâtlarından ayrı olarak, gündüz olmak koşuluyla toplumun belirlediği bir zamanda ve sürede yaptıkları salât.
78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.
Öyle ki tamamlandığı/sonlandığı zaman salât108; öyle ki dağılın yeryüzüne; ve arayın/bakının fazlından/lütfundan Allah'ın; ve zikredin78 Allah'ı çokça; belki sizler felaha erersiniz/başarırsınız.
108Müminlerin haftanın belirlenen bir gününde, sabah ve akşam salâtlarından ayrı olarak, gündüz olmak koşuluyla toplumun belirlediği bir zamanda ve sürede yaptıkları salât.
78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.
Edindiler/tuttular yeminlerini/sözleşmelerini bir örtü/gizleme; öyle ki saptırdılar/döndürdüler Allah'ın yolundan; doğrusu onlardır; kötüleşti yapar oldukları.
Dedi en hayırlısı/ortası onlardan: “Demez miyim sizlere; niye tesbih31 etmezsiniz?”
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
Dediler: “Subhân'dır7 Rabbimiz4; doğrusu biz olduk zulmedenler.”
7Tüm isimlerini/sıfatlarını tecelli ettiren.
4Efendi, komuta eden.
O gün sıyrılıp kaldırılır (kas/güç) bacaktan/uyluktan; ve davet edilirler secdeye12; öyle ki itaat edemezler.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Alçalmış/kibri kırılmış gözleri onların; yetişir onlara bir zillet; ve muhakkak ki olmuşlardı davet edilirler secdelere12; ve onlar salimler (-di)/sağlıklılar (-dı).
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Hayır! Doğrusu o (cehennem) harlı ateştir.
Bir soyucu/sıyırıcı kafatasını.
Çağırır kimseyi; sırtını döndü o; ve yüz çevirdi.
Ve topladı o; öyle ki istifledi.
Doğrusu insan yaratıldı; bir sabırsız/endişeli.
Dokunduğu zaman ona şer/kötülük; bir kaygı/sıkıntı/endişe/sabırsızlık.
Ve dokunduğu zaman hayır/iyilik; bir mâni olan/engelleyen.
Dışındadır musallin112.
112Salla edenler. Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmeyenler, ilgisiz kalmayanlar, kale alanlar, umursayanlar, kayıtsız kalmayanlar, mühimseyenler, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip edenler.
Kimseler; onlar salâtlarında23 daimîlerdir/devamlılardır.
23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul.
Ve kimseler; mallarındadır onların bir hak; bildirilen/malum edilen.
İsteyen için; ve mahrum bırakılmış için.
Ve kimseler; tasdik ederler din gününü109.
109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır.
Ve kimseler; onlar Rablerinin4 azabından korkup çekinenlerdir.
4Efendi, komuta eden.
Doğrusu Rablerinin4 azabı değildir emin olunur.
4Efendi, komuta eden.
Ve kimseler; onlar bacak aralarındakileri110 koruyucudurlar.
Dışında; eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu77; doğrusu onlar değildir ayıplananlar*.
77Sözle/antlaşmayla bir başkasının kısmî kontrolüne giren kadın ve erkek. Örnek; evde ya da iş yerinde çalışmak için iş ahdi yapmış olan çalışanlar.
*Yaşlı/hasta bakımı yapanların (kadın/erkek) gerektiğinde cinsel organları görmesi ayıplanmaz.Öyle ki kim aradı ötesinde bunun; öyle ki şunlar; onlardır sınırı aşanlar.
Ve kimseler; onlar emanetlerini ve ahitlerini/sözleşmelerini gözetenlerdir.
Ve kimseler; onlar şahitliklerinde/tanıklıklarında dosdoğrudurlar/dimdiktirler.
Ve kimseler; onlar salâtlarını23 korurlar.
23Müminlerin her gün belirli vakitlerde (sabah ve akşam) yaptığı iki salât ve her hafta toplantı gününde yaptıkları salât. Salâtlar olarak çoğul.
İşte bunlar cennetlerdedir; şereflendirilmişler/onurlandırılmışlar.
De ki: “Vahyedildi bana; ki onu (Kur’an’ı) dinledi cinden bir takım/grup; öyle ki dediler: “Doğrusu biz dinledik bir Kur'an; acayip/şaşılan.”
“Kılavuzlar (Kur’an) doğruya; öyle ki iman47 ettik ona (Kur’an’a); ve asla ortak koşmayız71 Rabbimize4 birini.”
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
4Efendi, komuta eden.
"Ve O (Allah) ki ; yüceldi ihtişamı; Rabbimizdir4; edinmiş değildir bir yoldaş; ve de bir çocuk."
4Efendi, komuta eden.
"Ve o (kimse) ki, oldu söyler -ahmağımızdır/aptalımızdır- Allah üzerine aşırı/sınır aşan."
"Ve bizler (cinler) ki; zannettik ki asla söylemez insan ve cin Allah'a karşı bir yalan."
*Ve o (olan) ki; oldu insandan adamlar sığınırlar cinden adamlara; öyle ki ziyade ettiler/artırdılar (cinler) onlara (insanlara) aşırı talebi/isteği.
*Ve onlar (cinler) ki; zannettiler zannettiğiniz gibi sizlerin (insanların); ki asla yeniden ortaya çıkarmaz Allah birini.
"Ve bizler (cinler) ki; dokunduk göğe; öyle ki bulduk onu (göğü) doldurulmuş (gök); şiddetli bir koruma ve bir alaz/alev"
"Ve bizler (cinler) ki; olduk oturur/kalan oturma/kalma yerlerinde ondan (gökten); işitmek/dinleme için; öyle ki kim işitir/dinler şimdi, bulur ona gözetleyen bir alaz/alev."
“Ve bizler (cinler) ki; bilmeyiz, bir şerre205 mi razı olundu yerdeki/yeryüzündeki kimseye; ya da razı oldu onlara Rableri4 bir doğruya.”
205Kötülük, fenalık.
4Efendi, komuta eden.
"Ve bizler (cinler) ki; bizdendir sâlihler217; ve bizdendir bunun alçağı/aşağısı; olduk tarikatlar/yollar; parçalara dağılanlar."
217Düzeltici-iyileştirici-barışa yönelik işler yapanlar.
"Ve bizler (cinler) ki; varsayımda* bulunduk ki asla aciz bırakamayız Allah'ı yerde/yeryüzünde; ve asla aciz bırakamayız O’nu (Allah’ı); bir kaçışta"
"Ve bizler (cinler) ki; ne zaman ki işittik doğru yola kılavuzu (Kur'an’ı) iman47 ettik ona (Kur’an’a); öyle ki kim iman47 eder Rabbine4; öyle ki korku duymaz bir kayba/eksilmeye; ve ne de bir aşırı talebe/isteğe."
47Akılcı delillerle/kanıtlarla emin olma.
4Efendi, komuta eden.
"Ve bizler (cinler) ki; bizdendir müslim45; ve bizdendir eşit-tarafsız durmayanlar/doğru olmayanlar; öyle ki kim İslam218 oldu; öyle ki işte bunlar; aradı/kovaladı/izledi doğruyu."
45Müslümanlar. Yüce Allah'ın gerçek İslam dinine (sadece/saf Kur'an'a) tabi olmuş olan. İslam: İnsan bilincinin Yüce Allah ile arşta/hiperuzayda yapmış olduğu antlaşmaya/sözleşmeye/misaka/bağlaşmaya teslimiyeti/uyumu. Kur'an bu antlaşmayı insanlara hatırlatır. Kur'an alemler için bir zikirdir/hatırlatmadır. Sadece Kur'an gerçek İslam dinidir.
218Yüce Allah'ın biricik ve tek dini. Ahirette kabul edilecek tek din. İslam teslimiyet demektir; Yüce Allah ile insanın arasında yapılmış olan mîsâka/antlaşmaya/sözleşmeye teslim olmak, uymaktır demektir. Antlaşmayı bozmamaktır. Kutsal kitaplar bizlere işte bu antlaşmayı hatırlatır. Kısacası İslam sadece Kur'an demektir.
Günümüzde milyarlarca insan kendisini müslüman sanmakta ve İslam dininde olduklarını, islam olduklarını iddia etmektedirler. Oysa büyük bir yanılgı içindedirler. Kur'an'la yakından uzaktan ilgisi olmayan, tamamı zan olan söyletilerle/hadislerle uydurulmuş bir din asla ama asla Yüce Allah'ın İslam dini değildir. İslam girmek için ilk şart söylentileri/hadisleri terk etmek ve sadece Kur'an'a tabi olmaktır.
*Ve eşit-tarafsız durmayanlara/doğru olmayanlara gelince; öyle ki oldular cehennem için bir odun.
*Yüce Allah dedi:
Ve ki eğer dikelselerdi/doğrulsalardı tarikata/yola doğru; mutlak içirirdik/verirdik onlara bol bir su.
Fitnelendirmemiz için orada; ve kim yüz çevirirse Rabbinin4 zikrinden78; bir delikten geçirir gibi sokar (Rabbi) onu yükselen/dikleşen/tırmanan* bir azaba.
4Efendi, komuta eden.
78Hatırlatma, öğüt. Kur'an da bir zikirdir. Yüce Allah'ı ile bilinçlerimizin arşta yapmış olduğu antlaşmayı bizlere hatırlatır.
*Şiddeti giderek yükselen, tırmanan bir azap.Ve doğrusu mescitler16* Allah içindir; öyle ki çağırmayın219 Allah ile birlikte birini220.
16Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğdiği her yer.
219Dua etmek. Dua kelimesi Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Çağrıda bulunmak demektir. Yüce Allah'a her an, her durumda, her yerde çağrıda bulunabiliriz. Rabbimizle iletişime geçebiliriz. O'nu çağırıp isteklerimizi arz ederiz. Dua etmek için özel ritüellere gerek yoktur. Yüce Allah insana şah damarından daha yakındır. Kuluna bir Planck mesafesinden (1.6x10-35 metre) daha yakındır. Ancak şirk içermeyen dualar/çağrılar Yüce Allah'a yükselir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an'ın astından tamamı zan içeren söylentilere/hadislere tabi olarak şirk günahını işleyenlerin çağrıları Yüce Allah'ın katına ulaşmaz. Ancak tek tanrıcıların çağrıları Yüce Allah'a ulaşır. Sadece Kur'an diyenlerin; Kur'an bize yeter diyenlerin.
Beynin secde etmesi sonrası yapılan duanın/çağrının Yüce Allah tarafından kabul buyrulması daha olasıdır. Bu nedenle müminlere vakitli olarak emredilen sabah-akşam salâtları ve toplantı salâtı yani Kur'an dersleri bitiminde yapılan beynin secdesi sonrası (fiziksel secde de beynin secdesine eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a çağrıda bulunmak en güzel dua zamanıdır. Ancak beynin secde ettiği her yer ve zamanda da dua edilmesi, Rabbimize çağrıda bulunulması kulun kendisi için hayırlı olacaktır.
220Dua sadece Yüce Allah'a yapılır. Çağrıda/duada Yüce Allah'ın adı haricinde kimseye aracılık yapması için çağrıda asla bulunulmaz. 'Yüzü suyu hürmetine' gibi şeyler söylemek tamamen şirktir. Sadece tayyib/güzel sözler ona ulaşır. Tamamı zan olan söylenti/hadis kitaplarına uyup da "şöyle yaparsan dua kabul olur, şu zamanda dua edersen dua kabul olur, şu şeyi şu kadar tekrar edersen duan kabul olur" gibi sözlerin tamamı şirktir. Dua yani Yüce Allah'a çağrı beyinle yapılır. Beynin secdesi sonrası yapılan çağrı/dua Rabbimize ulaşır. Dualara/çağrılara çokça karşılık veren Rabbimiz mutlak ki dualarımızı kabul eder. Önemli olan duanın şirk içermemesidir.
*Yüce Allah'ın mescitleri işaret etmesi sonrası çağrıyı/duayı işaret etmesi anlamlıdır. Vakitli salâtlar sonrası (sabah salâtı, akşam salâtı ve toplantı salâtı) beynin secdesi sonrası (fiziksel bir secde eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a dua etmek gereklidir.Ve o (Muhammed peygamber) ki; ne zaman ki ayağa kalktı/dikeldi; Allah'ın kuludur; çağırdığında219 O’nu (Allah’ı); neredeyse olurlar (cinler) onun üzerine kalın bir bulut kümesi/pamuk yığını.
219Dua etmek. Dua kelimesi Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Çağrıda bulunmak demektir. Yüce Allah'a her an, her durumda, her yerde çağrıda bulunabiliriz. Rabbimizle iletişime geçebiliriz. O'nu çağırıp isteklerimizi arz ederiz. Dua etmek için özel ritüellere gerek yoktur. Yüce Allah insana şah damarından daha yakındır. Kuluna bir Planck mesafesinden (1.6x10-35 metre) daha yakındır. Ancak şirk içermeyen dualar/çağrılar Yüce Allah'a yükselir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an'ın astından tamamı zan içeren söylentilere/hadislere tabi olarak şirk günahını işleyenlerin çağrıları Yüce Allah'ın katına ulaşmaz. Ancak tek tanrıcıların çağrıları Yüce Allah'a ulaşır. Sadece Kur'an diyenlerin; Kur'an bize yeter diyenlerin.
Beynin secde etmesi sonrası yapılan duanın/çağrının Yüce Allah tarafından kabul buyrulması daha olasıdır. Bu nedenle müminlere vakitli olarak emredilen sabah-akşam salâtları ve toplantı salâtı yani Kur'an dersleri bitiminde yapılan beynin secdesi sonrası (fiziksel secde de beynin secdesine eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a çağrıda bulunmak en güzel dua zamanıdır. Ancak beynin secde ettiği her yer ve zamanda da dua edilmesi, Rabbimize çağrıda bulunulması kulun kendisi için hayırlı olacaktır.
De ki: “Sadece Rabbimi çağırırım219; ve ortak koşmam71 O'na birini”
219Dua etmek. Dua kelimesi Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Çağrıda bulunmak demektir. Yüce Allah'a her an, her durumda, her yerde çağrıda bulunabiliriz. Rabbimizle iletişime geçebiliriz. O'nu çağırıp isteklerimizi arz ederiz. Dua etmek için özel ritüellere gerek yoktur. Yüce Allah insana şah damarından daha yakındır. Kuluna bir Planck mesafesinden (1.6x10-35 metre) daha yakındır. Ancak şirk içermeyen dualar/çağrılar Yüce Allah'a yükselir. Sadece Kur'an demeyen, Kur'an'ın astından tamamı zan içeren söylentilere/hadislere tabi olarak şirk günahını işleyenlerin çağrıları Yüce Allah'ın katına ulaşmaz. Ancak tek tanrıcıların çağrıları Yüce Allah'a ulaşır. Sadece Kur'an diyenlerin; Kur'an bize yeter diyenlerin.
Beynin secde etmesi sonrası yapılan duanın/çağrının Yüce Allah tarafından kabul buyrulması daha olasıdır. Bu nedenle müminlere vakitli olarak emredilen sabah-akşam salâtları ve toplantı salâtı yani Kur'an dersleri bitiminde yapılan beynin secdesi sonrası (fiziksel secde de beynin secdesine eşlik edebilir veya etmeyebilir) Yüce Allah'a çağrıda bulunmak en güzel dua zamanıdır. Ancak beynin secde ettiği her yer ve zamanda da dua edilmesi, Rabbimize çağrıda bulunulması kulun kendisi için hayırlı olacaktır.
71Ortaklaştırmak, ortak etmek. Yüce Allah hükmü (Kur'an) ile birlikte O'nun astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kutsal kitapların astından dinde hüküm koyucular edinmek. Kur'an'ın dışında dinde kitaplar edinmek.
De ki: “Doğrusu ben malik olmam/yetki sahibi olmam sizlere; bir zarara/hasara; ve ne de bir doğruya.”
De ki: “Doğrusu ben; asla koruyamaz222 beni Allah’tan birisi; ve asla bulamam O’nun astından bir sığınak.”
222Şefaat araya girip müdahale etmek demektir. Şefaat ahiret evreninde yargılamanın yapıldığı esnada olur. Yargılama süreci son derece kesin kurallara göre yapılır. Bu yargılama gününde kitap ortaya konulur, nebiler ve şahitler getirilir (39:69). Herbir kişi tek olarak yargılanır (6:94). Yapılan zerre kadar iyilik getirilir, yapılan zerre kadar kötülük de getirilir. Bir kişi yargılama sonucunda suçlu bulunursa işte tam bu noktada şefaat devreye girer. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girerek, direkt olarak müdahale eder ve kişinin günahlarını bağışlar ve cezadan kurtarır. Cennetlere yerleştirir. Yüce Allah yargılama sürecinde araya girmez/şefaat etmez ve bu kişinin günahlarını bağışlamazsa yargılama sonucunda kişinin ceza almasına hükmedilir ve bu kişi cehenneme girdirilir. Yüce Allah kendisine şefaati (yargılamada araya girerek müdahale etmeyi) yazmıştır. Yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun ki kendisine şefaati yazmıştır.
Yüce Allah dışında hiçbir kimsenin şefaat yetkisi yoktur. Ayette görüldüğü üzere Muhammed peygamber kendisini koruyacak başka bir kişi aramamaktadır. Zaten de böyle bir kişi asla yoktur. Muhammed peygamber kendisine ancak Yüce Allah’ın şefaat edebileceğini bilmektedir. Müminler de bilmelidir ki şefaat sadece Yüce Allah’a aittir. Muhammed peygamberlerin yada başkalarını şefaat edeceğine iman etmek şirktir ve affı yoktur. Artık kulağı olan işitsin; gözü olan gürsün, kalbi olan akletsin.
Ancak* bir tebligat/mesaj/bildiri/ültimatom221 Allah’tan ve risâletleri223 O’nun; ve kim isyan etti Allah'a ve resulüne (O’nun); öyle ki doğrusu onadır cehennem ateşi; ölümsüzler185 orada (cehennemde); ebediyen.
221Belâg; tebligat, komünikasyon, temas, iletişim, bildiri, raporlama, ültimatom, mesaj, duyuru, anons.
223Yüce Allah tarafından gönderilen mesaj, bilgi.
185Hâlidûn, ölümsüz, ölmeyen. Cennet evrenleri var olduğu sürece ölmeyen. Cehennem evreni var olduğu sürece ölmeyen.
*"Resuller postacı mı? Sadece kitapları mı getirdiler? Onlar bizlere kutsal kitapları açıklar, uygulamalarıyla kitapta olmayanları bizlere öğretirler" diyenler 72:21/22/23 ayetleri iyi okusun. Resuller sadece postacıdır. Yüce Allah'tan aldıkları vahyi harfi harfine deklere ederler, beyan ederler, insanların anlayacağı dilde okurlar.Ta ki gördükleri zaman vaat edildiklerini; öyle ki bileceklerdir kim daha zaaflıdır/düşkündür yardımda; ve daha azdır adetçe/sayıca.
De ki: “Bilmem* yakın mı vaat edildiğiniz? Ya da yapar/koyar ona Rabbim4 uzun bir final/limit noktası”
4Efendi, komuta eden.
*Resullerin, şeyhlerin, tarikat liderlerinin geleceği bildiklerini iddia etmek büyük bir şirktir. Ayetten açık ve net olarak anlarız ki şerefli Kur'an'la şereflendirilmiş olan Muhammed peygamber bile geleceği bilememektedir.Bilendir gaybı62; öyle ki zahir/belli etmez kendi gaybı62 üzerine birini.
62Bilinmeyen, görünmeyen, gizli, saklı.
Dışındadır kimse; razı oldu (Allah); bir resulden; öyle ki doğrusu O (Allah) iğne deliğinden geçirir gibi sokar iki elinin arasından onun (resulün) ve arkasından onun (resulün)215 bir gözetleyen.
215İki ellerinin yönlenmesiyle edindikleri şeyleri ve arkalarında bıraktıkları şeyleri.
Bilmesi/bilindik kılması için (Allah’ın) ki muhakkak tebliğ ettiler (resuller) Rablerinin risâletini223; ve kuşattı/sardı (Allah) onlarla (resullerle) olanı; ve saydı/hesapladı (Allah) her bir şeyi adetçe/sayıca.
223Yüce Allah tarafından gönderilen mesaj, bilgi.
Doğrusu Rabbin4 bilir ki sen dikelirsin/ayağa kalkarsın gecenin171 üçte ikisinden yakınına; ve yarısında onun (gecenin); ve üçte birinde onun (gecenin); ve bir grup/tayfa (da) seninle birlikte (olan) kimselerden; ve Allah takdir eder/ölçeklendirir geceyi171 ve gündüzü170; bildi ki asla sayamazsınız/kapsayamazsınız onu; öyle ki tevbe33 etti sizlere; öyleyse okuyun/çalışın kolay geleni Kur'an’dan; bildi ki olacak içinizden hastalar; ve başkaları, darp ederler/vururlar (ayakları) yerde/yeryüzünde; aranırlar/bakınırlar fazlından/lütfundan Allah'ın; ve başkaları, katlederler35 Allah yolunda; öyleyse okuyun/çalışın kolay geleni ondan (Kur’an’dan); ve dikin/ayağa kaldırın salâtı5; ve verin zekâtı10; ve borç verin123 Allah'a; güzel bir borç123; ve taktim ettikleriniz/verdikleriniz hayırdan kendi nefsiniz içindir; bulursunuz onu Allah’ın indinde/katında; o (borç) daha hayırlıdır; ve en büyük bir ecirdir/karşılıktır; ve mağfiret/bağışlanma dileyin Allah'tan; doğrusu Allah Gafûr'dur20; Rahîm'dir2.
4Efendi, komuta eden.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
170Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle gündüz başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasına kadar devam eder.
33Dönmek, vazgeçmek.
35Öldürmek, savaşmak, zor duruma sokmak, aşırı derecede rahatsız etmek, zarar vermek.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
123Yüce Allah'ın kendisine yazmış olduğu şeyleri O'nun adına yapmak. Örnek; açlık çeken bir kimseyi Yüce Allah adına doyurmak.
20Bağışlayan.
2Yüce merhameti tecelli ettiren/ortaya koyan/vücut bulduran.
Cennetlerde sorarlar.
Cürüm işleyenlerden/suçlulardan.
Ne sürükledi sizleri Sekar’a111.
111Cehennem.
Dediler: “Asla olmayız musallinden112”
112Salla edenler. Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmeyenler, ilgisiz kalmayanlar, kale alanlar, umursayanlar, kayıtsız kalmayanlar, mühimseyenler, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip edenler.
Ve asla olmayız yedirir miskine113.
113Açlık sınırında yaşayan.
Ve olduk dalar; dalanlarla birlikte.
Ve olduk yalanlar din gününü109.
109Dinden yani konusu din olacak yargılamanın yapılacağı gün/evre/dönem. Yargılama ahiret evreninde yapılacaktır.
Ta ki geldi bizlere kesin olan*.
Öyle ki, fayda verir değildir onlara şefâati114; şefâatçilerin114.
114Yargılama esnasında araya girip müdahale etmek. Şefâat kavramı şeytanın en büyük aldatmacasıdır. Şefâatin tamamı Yüce Allah'a aittir. O'nun astından şefâatçiler ummak şirktir.
Öyle ki ne oluyor onlara; hatırlatandan/öğüt verenden (Kur’an’dan) engelleyenler/yüz çevirenler/uzaklaşanlar.
Sanki onlar eşekler gibidir; şuursuzca firar eden/ürküp kaçan.
Firar etti/kaçtı bir aslandan/bir avcıdan.
Öyle ki, doğruyu tasdiklemedi; ve salla13 etmedi.
13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.
Fakat yalanladı; ve yüz çevirdi.
Ve geceden171; öyle ki secde12 et O'na (Allah’a); ve tesbih31 et O'nu (Allah’ı) bir gece171; uzunca.
171Kur'an göre bir gün gündüz ve gece olarak ikiye ayrılır. Güneş'in kendisinin ufuktan tam olarak görünmez olmasıyla gece başlar ve Güneş'in kendisinin ufuktan ilk görünmesiyle sona erer.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
Ve yaptık orada (yerde) revâsiye146; yüksekler/uzunlar; ve içirdik sizlere tatlı bir su.
146Sabitleyiciler. Tektonik tabakalar arasındaki yitim/dalma zonlarında mantoya doğru kazık gibi çakılan yapılar.
Ve denildiği zaman onlara rükû11 edin; rükû11 etmezler.
11Beynin (bedenle veya bedensiz) eğilmesi, dize gelmesi, baş eğmesi.
Akanlara*; dönüp saklananlara.
*(ٱلْبَحْرِ) l-cevâri kelimesi kökü (جري) olup akmak (flow), cereyan yapmak (stream) anlamındadır. Ayette isim kelimesi ve çoğul olarak gelmiş olup ‘akanlar’ anlamındadır. Ayrıca 55:24 ayetinde de geçer.
Ve diler değilsiniz dışında; ki diler Allah; âlemlerin Rabbi.
Ve okunduğu zaman onlara Kur'an; secde12 etmezler.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve ant olsun yere/yeryüzüne; çatlak/yarık/fissür/kırık sahibi
Tesbih31 et adını/ismini49 Rabbinin4; A’lâ116.
31Yüce Allah’ın tüm sıfatlarının tecelli edişine Yüce Allah’ın bahşettiği akıl/fikir aracılığıyla tanık/şahit olarak Rabbini aramak.
49Yüce Allah'ın sıfatı ve tecelli edişi. Çoğul olarak 'isimler'; Yüce Allah'ın tüm sıfatları ve tecelli edişleri. En güzel isimler/sıfatlar O'nadır.
4Efendi, komuta eden.
116En yüce/üstün.
Gördün mü kimseyi? Yasaklar/engel olur/meneder.
Bir kulu; salla13 ettiği zaman.
13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.
Gördün mü? Eğer olduysa o doğru yola kılavuz üzerine.
Ya da emretti o takvayı21.
21Sakınmak, çekinmek. Kur'an'da en çok Yüce Allah'ın hoşnut olmayacağı şeylerden, Kur'an'ın emir ve yasaklarını çiğnemekten sakınmayı, uzak durmayı işaret eder.
Gördün mü? Eğer yalanladıysa o (engel olan kimse); ve yüz çevirdiyse.
Bilmez mi o (engel olan kimse); ki Allah görür?
Hayır! İtaat etme ona; ve secde12 et; ve yaklaş.
12Beynin (bedenle veya bedensiz) diz çöküp boyun eğmesi.
Ve emredilmişler değildiler; ancak kulluk46 etmeleri Allah'a; has kılanlar O’na (Allah’a) dini; hanifler117; ve dikerler/ayağa kaldırırlar salâtı5; ve verirler zekâtı10; ve işte budur kıyam143 din.
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
117Tek tanrıcı, monoteist.
5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).
10Arınma; her türlü kazançtan toplumun hakkını verme. Kazancın arınması-vergi; kazanç/kâr elde edildiğinde toplumun hakkı olan payın beklemeden topluma geri verilmesi. Oranı kamu otoritesi ihtiyaca göre belirler. Kamunun vergi almadığı kalemlerde kazancın 1/5'i topluma geri döndürülür.
143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.
Gördün mü kimseyi; yalanlar/inkâr eder/yanlış yönlendirir dini?
Öyle ki, işte bu kimsedir; kenara iter yetimi.
Ve teşvik etmez/motive etmez besini/gıdası/yiyeceği üzerine miskinin113.
113Açlık sınırında yaşayan.
Öyleyse, vay haline musallinlerin118.
118Musallin kelimesi normalde Kur'an'a salla edenler için kullanılır. Salla edenler; Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmeyenler, ilgisiz kalmayanlar, kale alanlar, umursayanlar, kayıtsız kalmayanlar, mühimseyenler, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip edenlerdir. 107:4 ayetinde geçen musallin kelimesiyse Kur'an haricinde hadislere/söylentilere salla edenleri işaret eder. Yüce Allah bu musallinin yanlış hedefe musallin olduklarını bildirmiştir.
Kimseler; onlar salâtlarında119 gaflet içindedirler.
119Kur'an'da işaret edilen salât normalde müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşmasıdır. 107:5 ayetinde işaret edilen salât ise hiçbir işe yaramayan, gaflet/aymazlık içinde yapılan salâttır. Ne dediğini bilmeden/anlamadan, alemlere rahmet olan ayetleri papağan gibi tekrar ederek kılınan namaz.
Kimseler; onlar gösteriş yaparlar.
Ve mâni olurlar mâûna120.
120Her türlü maddi iyilik.
Doğrusu biz; verdik sana kevseri121.
121Bol bol/çok olan (Kur’an).
Öyle ki salla13 et Rabbine; ve göğüsleyerek karşı dur.
13Yüce Allah’ın biricik dini olan İslam’a yani Kur’an’a yüz çevirmemek, ilgisiz kalmamak, kale almak, umursamak, kayıtsız kalmamak, mühimsemek, tepkisiz kalmayarak Kur’an’ı bir hedef belirleyip, kendisine bahşedilen akıl/fikir kılavuzluğunda takip etmek.
Doğrusu nefret besleyen sana; odur kesik.
De ki: “Ey kâfirler25!”
25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.
"Kulluk46 etmem; kulluk46 eder olduğunuza."
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
"Ve değilsiniz sizler kulluk46 edenler; benim kulluk46 eder olduğuma."
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
"Ve değilim ben bir kulluk46 eden; sizin kulluk46 ettiğinize."
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
"Ve değilsiniz sizler kulluk46 edenler; benim kulluk46 eder olduğuma."
46Köle olmak/dini hüküm koyucu olarak sadece Yüce Allah'ı bilmek. Sadece O'na tapınmak. O'nun astından ilahlar edinmemek. Yüce Allah'ın kelamı olan sadece Kur'an'ın hükümlerine tabi olmak.
"Sizedir sizin dininiz122; ve banadır benim dinim122."
122Bir grup insanın bir ilâhtan veya ilâhlardan (doğa üstü güç veya güçler) gelmiş olduğuna inandığı emir ve yasakların bütünü. Dine tabi olan insanlar inandıkları dinin kuralları ile yaşarlar.
De ki: “Sığınırım yarılışın204 Rabbine4”
204Felak; yarmak, yırtmak, ayırmak. Yüce Allah’ın evrendeki her şeyi ama her şeyi yararak-ayırarak yarattığını çok iyi biliyoruz. Evrenin yaratılış anı olan Big Bang (Büyük Patlama) ile evren yarılmış ve tek bir noktadan ortaya çıkmıştır. Evrenin ilk enerjisi yarılarak temel 4 kuvveti oluşturmuştur. Şu an içinde yaşadığımız evrenimizde hemen hemen her şeyin yarılarak çoğaldığını gözlemliyoruz. Canlı organizmaların bölünmesi (mitoz bölünme, mayoz bölünme, bakterilerin bölünmesi vb.), DNA’nın yarılıp ayrılması gibi örnekler yaratıcının yararak-ayırarak yaratmasına örnek gösterilebilir. Şafak da gündüzü geceden ayırdığı kelimenin anlamında uyar.
4Efendi, komuta eden.
Şerrinden205 yarattığının.
205Kötülük, fenalık.
Ve şerrinden205 karanlığın206; çöktüğü zaman.
205Kötülük, fenalık.
206Gâsık; karanlık, Allah’ın nurundan/aydınlığından (Kur’an) uzak olma nedeniyle oluşan karanlık, gece karanlığı, ölüm esnasında çöken karanlık, her türlü karanlık.
Ve şerrinden205; akitlere207 tükürenlerin*.
205Kötülük, fenalık.
207Bağlaşmalar, bağlar, antlaşmalar, sözleşmeler, birliktelikler, söz vererek birleşmeler.
*Bir şeye tükürerek, balgam çıkarıp tükürerek pisletmek, saflığını/temizliğini bozmak.
Ve şerrinden205 bir hasetçinin208; haset208 ettiği zaman.
205Kötülük, fenalık.
208Kıskanmak, çekememezlik, hınç, garez, kin, kıskanç,
De ki: “Sığınırım insanların Rabbine4.”
4Efendi, komuta eden.
İnsanların Melikine96.
96Hükümdar/hünkâr.
İnsanların İlâhına74.
74Tanrı. Tektir; dengi/eşiti ve benzeri yoktur. Ne doğmuştur ne de doğurulmuştur. Gücünü, varlığını bizzat kendisinden alır ve sonsuz bir şekilde devam ettirir. Ebedi ve ezeli olandır; hiçbir yıkıma uğramadan, değişmeden, zayıflamadan, eksilmeden, sonsuz şekilde gücünü kuvvetini koruyandır. Kendisinden başka her şeyin O’na muhtaç olduğudur, hiçbir şeye bağlı olmadan hükmedendir. En yüce sıfatların sahibi olup dilediğinde tecelli ettirendir.
Şerrinden205; gizlice fısıldayanın.
205Kötülük, fenalık.
O ki fısıldar insanların göğüslerinde209.
Cinden210 ve insanlardan.
210İblis ve onun soyundan olan varlıklar. İblis Âdem'e secde etmedi. Yüce Allah'ın emrine karşı geldi ve fâsıklardan/sapanlardan oldu. Bir cennet evrenine yerleştirilen Âdem ve eşini ayartarak Yüce Allah'ın yasağını çiğnetti. Yüce Allah Âdem ve eşiyle birlikte yasağı çiğneyen tüm insanları cennetten indirdi. Âdem derhal tevbe etti. Yüce Allah onun tevbesini kabul etti. İblis Âdem'e meydan okudu. Yüce Allah bu meydan okumaya izin verdi. Âdem soyu olan insanlarla iblis soyu olan cinler arasında 2. tur bir savaş başladı. 2. savaş cennet evreninden daha alçak yerleşimli olan günümüz evreninde şu an devam etmektedir. İnsanoğlu 1. savaşı kaybetti. 2. savaşın içindeyiz. 2. şansımızı kullanıyoruz. Savaş kuralları gereği her doğan insana bir cin yoldaşlık eder. İnsan bu cinle mücadele eder. Cin kendisine verilen izni kullanır. Yani insanın kalbine fısıldar. Kalbine vesvese verir. Yüce Allah'ın dosdoğru yolu olan kutsal kitaplardan uzaklaştırmak ister. İnsanı Yüce Allah'ın emrinden saptırmak ister. Maalesef insanların pek azı haricinde çoğu 2. savaşı da kaybetti. Yüce Allah'ın cehennemi cinden ve insanlardan doldururum sözü hak oldu.
19. surede geçen (ه) He geçişlerinin sayısı ve renkli olarak gösterilmesi.
Sure No |
Ayet No |
He sayısı |
Ayet |
19 |
1 |
2 |
19|1|بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ كٓهيعٓصٓ |
19 |
2 |
1 |
19|2|ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُۥ زَكَرِيَّآ |
19 |
3 |
1 |
19|3|إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥ نِدَآءً خَفِيًّا |
19 |
4 |
1 |
19|4|قَالَ رَبِّ إِنِّى وَهَنَ ٱلْعَظْمُ مِنِّى وَٱشْتَعَلَ ٱلرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُنۢ بِدُعَآئِكَ رَبِّ شَقِيًّا |
19 |
5 |
1 |
19|5|وَإِنِّى خِفْتُ ٱلْمَوَٰلِىَ مِن وَرَآءِى وَكَانَتِ ٱمْرَأَتِى عَاقِرًا فَهَبْ لِى مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا |
19 |
6 |
1 |
19|6|يَرِثُنِى وَيَرِثُ مِنْ ءَالِ يَعْقُوبَ وَٱجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا |
19 |
7 |
2 |
19|7|يَٰزَكَرِيَّآ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ ٱسْمُهُۥ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَل لَّهُۥ مِن قَبْلُ سَمِيًّا |
19 |
8 |
0 |
19|8|قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِى غُلَٰمٌ وَكَانَتِ ٱمْرَأَتِى عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ ٱلْكِبَرِ عِتِيًّا |
19 |
9 |
2 |
19|9|قَالَ كَذَٰلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَىَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـًٔا |
19 |
10 |
1 |
19|10|قَالَ رَبِّ ٱجْعَل لِّىٓ ءَايَةً قَالَ ءَايَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ ٱلنَّاسَ ثَلَٰثَ لَيَالٍ سَوِيًّا |
19 |
11 |
3 |
19|11|فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنَ ٱلْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰٓ إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا۟ بُكْرَةً وَعَشِيًّا |
19 |
12 |
2 |
19|12|يَٰيَحْيَىٰ خُذِ ٱلْكِتَٰبَ بِقُوَّةٍ وَءَاتَيْنَٰهُ ٱلْحُكْمَ صَبِيًّا |
19 |
13 |
1 |
19|13|وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَوٰةً وَكَانَ تَقِيًّا |
19 |
14 |
1 |
19|14|وَبَرًّۢا بِوَٰلِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا |
19 |
15 |
1 |
19|15|وَسَلَٰمٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا |
19 |
16 |
2 |
19|16|وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ مَرْيَمَ إِذِ ٱنتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا |
19 |
17 |
3 |
19|17|فَٱتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَآ إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا |
19 |
18 |
0 |
19|18|قَالَتْ إِنِّىٓ أَعُوذُ بِٱلرَّحْمَٰنِ مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا |
19 |
19 |
1 |
19|19|قَالَ إِنَّمَآ أَنَا۠ رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَٰمًا زَكِيًّا |
19 |
20 |
0 |
19|20|قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِى غُلَٰمٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِى بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا |
19 |
21 |
5 |
19|21|قَالَ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَىَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُۥٓ ءَايَةً لِّلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا |
19 |
22 |
2 |
19|22|فَحَمَلَتْهُ فَٱنتَبَذَتْ بِهِۦ مَكَانًا قَصِيًّا |
19 |
23 |
3 |
19|23|فَأَجَآءَهَا ٱلْمَخَاضُ إِلَىٰ جِذْعِ ٱلنَّخْلَةِ قَالَتْ يَٰلَيْتَنِى مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا |
19 |
24 |
2 |
19|24|فَنَادَىٰهَا مِن تَحْتِهَآ أَلَّا تَحْزَنِى قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا |
19 |
25 |
2 |
19|25|وَهُزِّىٓ إِلَيْكِ بِجِذْعِ ٱلنَّخْلَةِ تُسَٰقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا |
19 |
26 |
0 |
19|26|فَكُلِى وَٱشْرَبِى وَقَرِّى عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ ٱلْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِىٓ إِنِّى نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ ٱلْيَوْمَ إِنسِيًّا |
19 |
27 |
3 |
19|27|فَأَتَتْ بِهِۦ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۥ قَالُوا۟ يَٰمَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـًٔا فَرِيًّا |
19 |
28 |
1 |
19|28|يَٰٓأُخْتَ هَٰرُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ ٱمْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا |
19 |
29 |
2 |
19|29|فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا۟ كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِى ٱلْمَهْدِ صَبِيًّا |
19 |
30 |
1 |
19|30|قَالَ إِنِّى عَبْدُ ٱللَّهِ ءَاتَىٰنِىَ ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلَنِى نَبِيًّا |
19 |
31 |
2 |
19|31|وَجَعَلَنِى مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَٰنِى بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱلزَّكَوٰةِ مَا دُمْتُ حَيًّا |
19 |
32 |
0 |
19|32|وَبَرًّۢا بِوَٰلِدَتِى وَلَمْ يَجْعَلْنِى جَبَّارًا شَقِيًّا |
19 |
33 |
0 |
19|33|وَٱلسَّلَٰمُ عَلَىَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا |
19 |
34 |
1 |
19|34|ذَٰلِكَ عِيسَى ٱبْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ ٱلْحَقِّ ٱلَّذِى فِيهِ يَمْتَرُونَ |
19 |
35 |
3 |
19|35|مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ سُبْحَٰنَهُۥٓ إِذَا قَضَىٰٓ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ |
19 |
36 |
3 |
19|36|وَإِنَّ ٱللَّهَ رَبِّى وَرَبُّكُمْ فَٱعْبُدُوهُ هَٰذَا صِرَٰطٌ مُّسْتَقِيمٌ |
19 |
37 |
2 |
19|37|فَٱخْتَلَفَ ٱلْأَحْزَابُ مِنۢ بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
19 |
38 |
1 |
19|38|أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَٰكِنِ ٱلظَّٰلِمُونَ ٱلْيَوْمَ فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ |
19 |
39 |
5 |
19|39|وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ ٱلْحَسْرَةِ إِذْ قُضِىَ ٱلْأَمْرُ وَهُمْ فِى غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
19 |
40 |
1 |
19|40|إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ ٱلْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ |
19 |
41 |
2 |
19|41|وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ إِبْرَٰهِيمَ إِنَّهُۥ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا |
19 |
42 |
1 |
19|42|إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَٰٓأَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِى عَنكَ شَيْـًٔا |
19 |
43 |
1 |
19|43|يَٰٓأَبَتِ إِنِّى قَدْ جَآءَنِى مِنَ ٱلْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَٱتَّبِعْنِىٓ أَهْدِكَ صِرَٰطًا سَوِيًّا |
19 |
44 |
0 |
19|44|يَٰٓأَبَتِ لَا تَعْبُدِ ٱلشَّيْطَٰنَ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ عَصِيًّا |
19 |
45 |
0 |
19|45|يَٰٓأَبَتِ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَٰنِ وَلِيًّا |
19 |
46 |
4 |
19|46|قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ ءَالِهَتِى يَٰٓإِبْرَٰهِيمُ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَٱهْجُرْنِى مَلِيًّا |
19 |
47 |
1 |
19|47|قَالَ سَلَٰمٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّىٓ إِنَّهُۥ كَانَ بِى حَفِيًّا |
19 |
48 |
1 |
19|48|وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَأَدْعُوا۟ رَبِّى عَسَىٰٓ أَلَّآ أَكُونَ بِدُعَآءِ رَبِّى شَقِيًّا |
19 |
49 |
4 |
19|49|فَلَمَّا ٱعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَهَبْنَا لَهُۥٓ إِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا |
19 |
50 |
3 |
19|50|وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا |
19 |
51 |
1 |
19|51|وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ مُوسَىٰٓ إِنَّهُۥ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا |
19 |
52 |
2 |
19|52|وَنَٰدَيْنَٰهُ مِن جَانِبِ ٱلطُّورِ ٱلْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَٰهُ نَجِيًّا |
19 |
53 |
4 |
19|53|وَوَهَبْنَا لَهُۥ مِن رَّحْمَتِنَآ أَخَاهُ هَٰرُونَ نَبِيًّا |
19 |
54 |
1 |
19|54|وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ إِسْمَٰعِيلَ إِنَّهُۥ كَانَ صَادِقَ ٱلْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا |
19 |
55 |
5 |
19|55|وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُۥ بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱلزَّكَوٰةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِۦ مَرْضِيًّا |
19 |
56 |
1 |
19|56|وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ إِدْرِيسَ إِنَّهُۥ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا |
19 |
57 |
1 |
19|57|وَرَفَعْنَٰهُ مَكَانًا عَلِيًّا |
19 |
58 |
7 |
19|58|أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمَ ٱللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلنَّبِيِّۦنَ مِن ذُرِّيَّةِ ءَادَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَٰهِيمَ وَإِسْرَٰٓءِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَٱجْتَبَيْنَآ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتُ ٱلرَّحْمَٰنِ خَرُّوا۟ سُجَّدًا وَبُكِيًّا |
19 |
59 |
3 |
19|59|فَخَلَفَ مِنۢ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَٱتَّبَعُوا۟ ٱلشَّهَوَٰتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا |
19 |
60 |
1 |
19|60|إِلَّا مَن تَابَ وَءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحًا فَأُو۟لَٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ ٱلْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـًٔا |
19 |
61 |
3 |
19|61|جَنَّٰتِ عَدْنٍ ٱلَّتِى وَعَدَ ٱلرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُۥ بِٱلْغَيْبِ إِنَّهُۥ كَانَ وَعْدُهُۥ مَأْتِيًّا |
19 |
62 |
5 |
19|62|لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَٰمًا وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا |
19 |
63 |
1 |
19|63|تِلْكَ ٱلْجَنَّةُ ٱلَّتِى نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا |
19 |
64 |
1 |
19|64|وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُۥ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا |
19 |
65 |
5 |
19|65|رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَٱعْبُدْهُ وَٱصْطَبِرْ لِعِبَٰدَتِهِۦ هَلْ تَعْلَمُ لَهُۥ سَمِيًّا |
19 |
66 |
0 |
19|66|وَيَقُولُ ٱلْإِنسَٰنُ أَءِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا |
19 |
67 |
1 |
19|67|أَوَلَا يَذْكُرُ ٱلْإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـًٔا |
19 |
68 |
3 |
19|68|فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَٱلشَّيَٰطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا |
19 |
69 |
2 |
19|69|ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى ٱلرَّحْمَٰنِ عِتِيًّا |
19 |
70 |
2 |
19|70|ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِٱلَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّا |
19 |
71 |
1 |
19|71|وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا |
19 |
72 |
1 |
19|72|ثُمَّ نُنَجِّى ٱلَّذِينَ ٱتَّقَوا۟ وَّنَذَرُ ٱلظَّٰلِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا |
19 |
73 |
1 |
19|73|وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتُنَا بَيِّنَٰتٍ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَىُّ ٱلْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا |
19 |
74 |
3 |
19|74|وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَٰثًا وَرِءْيًا |
19 |
75 |
4 |
19|75|قُلْ مَن كَانَ فِى ٱلضَّلَٰلَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ ٱلرَّحْمَٰنُ مَدًّا حَتَّىٰٓ إِذَا رَأَوْا۟ مَا يُوعَدُونَ إِمَّا ٱلْعَذَابَ وَإِمَّا ٱلسَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا |
19 |
76 |
3 |
19|76|وَيَزِيدُ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ٱهْتَدَوْا۟ هُدًى وَٱلْبَٰقِيَٰتُ ٱلصَّٰلِحَٰتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا |
19 |
77 |
0 |
19|77|أَفَرَءَيْتَ ٱلَّذِى كَفَرَ بِـَٔايَٰتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا |
19 |
78 |
1 |
19|78|أَطَّلَعَ ٱلْغَيْبَ أَمِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحْمَٰنِ عَهْدًا |
19 |
79 |
1 |
19|79|كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُۥ مِنَ ٱلْعَذَابِ مَدًّا |
19 |
80 |
1 |
19|80|وَنَرِثُهُۥ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا |
19 |
81 |
4 |
19|81|وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةً لِّيَكُونُوا۟ لَهُمْ عِزًّا |
19 |
82 |
2 |
19|82|كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا |
19 |
83 |
1 |
19|83|أَلَمْ تَرَ أَنَّآ أَرْسَلْنَا ٱلشَّيَٰطِينَ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا |
19 |
84 |
2 |
19|84|فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا |
19 |
85 |
0 |
19|85|يَوْمَ نَحْشُرُ ٱلْمُتَّقِينَ إِلَى ٱلرَّحْمَٰنِ وَفْدًا |
19 |
86 |
1 |
19|86|وَنَسُوقُ ٱلْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا |
19 |
87 |
2 |
19|87|لَّا يَمْلِكُونَ ٱلشَّفَٰعَةَ إِلَّا مَنِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحْمَٰنِ عَهْدًا |
19 |
88 |
0 |
19|88|وَقَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَلَدًا |
19 |
89 |
0 |
19|89|لَّقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا إِدًّا |
19 |
90 |
2 |
19|90|تَكَادُ ٱلسَّمَٰوَٰتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ ٱلْأَرْضُ وَتَخِرُّ ٱلْجِبَالُ هَدًّا |
19 |
91 |
0 |
19|91|أَن دَعَوْا۟ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا |
19 |
92 |
0 |
19|92|وَمَا يَنۢبَغِى لِلرَّحْمَٰنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا |
19 |
93 |
0 |
19|93|إِن كُلُّ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ إِلَّآ ءَاتِى ٱلرَّحْمَٰنِ عَبْدًا |
19 |
94 |
2 |
19|94|لَّقَدْ أَحْصَىٰهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا |
19 |
95 |
3 |
19|95|وَكُلُّهُمْ ءَاتِيهِ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ فَرْدًا |
19 |
96 |
1 |
19|96|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ ٱلرَّحْمَٰنُ وُدًّا |
19 |
97 |
3 |
19|97|فَإِنَّمَا يَسَّرْنَٰهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ ٱلْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِۦ قَوْمًا لُّدًّا |
19 |
98 |
5 |
19|98|وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًۢا |
Toplam=175 |
Toplam=175
20. surelerde geçen (ط) ve (ه) Ta-He geçişlerinin sayısı ve renkli olarak gösterilmesi.
Sure No |
Ayet No |
Ta sayısı |
He sayısı |
Ayet |
20 |
1 |
1 |
2 |
20|1|بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طه |
20 |
2 |
0 |
0 |
20|2|مَآ أَنزَلْنَا عَلَيْكَ ٱلْقُرْءَانَ لِتَشْقَىٰٓ |
20 |
3 |
0 |
1 |
20|3|إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَىٰ |
20 |
4 |
0 |
0 |
20|4|تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ ٱلْأَرْضَ وَٱلسَّمَٰوَٰتِ ٱلْعُلَى |
20 |
5 |
0 |
0 |
20|5|ٱلرَّحْمَٰنُ عَلَى ٱلْعَرْشِ ٱسْتَوَىٰ |
20 |
6 |
0 |
2 |
20|6|لَهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ ٱلثَّرَىٰ |
20 |
7 |
0 |
2 |
20|7|وَإِن تَجْهَرْ بِٱلْقَوْلِ فَإِنَّهُۥ يَعْلَمُ ٱلسِّرَّ وَأَخْفَى |
20 |
8 |
0 |
4 |
20|8|ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ لَهُ ٱلْأَسْمَآءُ ٱلْحُسْنَىٰ |
20 |
9 |
0 |
1 |
20|9|وَهَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ مُوسَىٰٓ |
20 |
10 |
0 |
4 |
20|10|إِذْ رَءَا نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ ٱمْكُثُوٓا۟ إِنِّىٓ ءَانَسْتُ نَارًا لَّعَلِّىٓ ءَاتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى ٱلنَّارِ هُدًى |
20 |
11 |
0 |
1 |
20|11|فَلَمَّآ أَتَىٰهَا نُودِىَ يَٰمُوسَىٰٓ |
20 |
12 |
1 |
0 |
20|12|إِنِّىٓ أَنَا۠ رَبُّكَ فَٱخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِٱلْوَادِ ٱلْمُقَدَّسِ طُوًى |
20 |
13 |
0 |
0 |
20|13|وَأَنَا ٱخْتَرْتُكَ فَٱسْتَمِعْ لِمَا يُوحَىٰٓ |
20 |
14 |
0 |
3 |
20|14|إِنَّنِىٓ أَنَا ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱعْبُدْنِى وَأَقِمِ ٱلصَّلَوٰةَ لِذِكْرِىٓ |
20 |
15 |
0 |
3 |
20|15|إِنَّ ٱلسَّاعَةَ ءَاتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍۭ بِمَا تَسْعَىٰ |
20 |
16 |
0 |
4 |
20|16|فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَن لَّا يُؤْمِنُ بِهَا وَٱتَّبَعَ هَوَىٰهُ فَتَرْدَىٰ |
20 |
17 |
0 |
0 |
20|17|وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَٰمُوسَىٰ |
20 |
18 |
0 |
5 |
20|18|قَالَ هِىَ عَصَاىَ أَتَوَكَّؤُا۟ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَىٰ غَنَمِى وَلِىَ فِيهَا مَـَٔارِبُ أُخْرَىٰ |
20 |
19 |
0 |
1 |
20|19|قَالَ أَلْقِهَا يَٰمُوسَىٰ |
20 |
20 |
0 |
3 |
20|20|فَأَلْقَىٰهَا فَإِذَا هِىَ حَيَّةٌ تَسْعَىٰ |
20 |
21 |
0 |
3 |
20|21|قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا ٱلْأُولَىٰ |
20 |
22 |
0 |
1 |
20|22|وَٱضْمُمْ يَدَكَ إِلَىٰ جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَآءَ مِنْ غَيْرِ سُوٓءٍ ءَايَةً أُخْرَىٰ |
20 |
23 |
0 |
0 |
20|23|لِنُرِيَكَ مِنْ ءَايَٰتِنَا ٱلْكُبْرَى |
20 |
24 |
1 |
2 |
20|24|ٱذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ |
20 |
25 |
0 |
0 |
20|25|قَالَ رَبِّ ٱشْرَحْ لِى صَدْرِى |
20 |
26 |
0 |
0 |
20|26|وَيَسِّرْ لِىٓ أَمْرِى |
20 |
27 |
0 |
1 |
20|27|وَٱحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِى |
20 |
28 |
0 |
1 |
20|28|يَفْقَهُوا۟ قَوْلِى |
20 |
29 |
0 |
1 |
20|29|وَٱجْعَل لِّى وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِى |
20 |
30 |
0 |
1 |
20|30|هَٰرُونَ أَخِى |
20 |
31 |
0 |
1 |
20|31|ٱشْدُدْ بِهِۦٓ أَزْرِى |
20 |
32 |
0 |
1 |
20|32|وَأَشْرِكْهُ فِىٓ أَمْرِى |
20 |
33 |
0 |
0 |
20|33|كَىْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا |
20 |
34 |
0 |
0 |
20|34|وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا |
20 |
35 |
0 |
0 |
20|35|إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا |
20 |
36 |
0 |
0 |
20|36|قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَٰمُوسَىٰ |
20 |
37 |
0 |
1 |
20|37|وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَىٰٓ |
20 |
38 |
0 |
0 |
20|38|إِذْ أَوْحَيْنَآ إِلَىٰٓ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰٓ |
20 |
39 |
0 |
6 |
20|39|أَنِ ٱقْذِفِيهِ فِى ٱلتَّابُوتِ فَٱقْذِفِيهِ فِى ٱلْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ ٱلْيَمُّ بِٱلسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّى وَعَدُوٌّ لَّهُۥ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّى وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِىٓ |
20 |
40 |
0 |
4 |
20|40|إِذْ تَمْشِىٓ أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَن يَكْفُلُهُۥ فَرَجَعْنَٰكَ إِلَىٰٓ أُمِّكَ كَىْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَٰكَ مِنَ ٱلْغَمِّ وَفَتَنَّٰكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِىٓ أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَٰمُوسَىٰ |
20 |
41 |
1 |
0 |
20|41|وَٱصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِى |
20 |
42 |
0 |
1 |
20|42|ٱذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِـَٔايَٰتِى وَلَا تَنِيَا فِى ذِكْرِى |
20 |
43 |
1 |
2 |
20|43|ٱذْهَبَآ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ |
20 |
44 |
0 |
2 |
20|44|فَقُولَا لَهُۥ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُۥ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ |
20 |
45 |
2 |
0 |
20|45|قَالَا رَبَّنَآ إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَآ أَوْ أَن يَطْغَىٰ |
20 |
46 |
0 |
0 |
20|46|قَالَ لَا تَخَافَآ إِنَّنِى مَعَكُمَآ أَسْمَعُ وَأَرَىٰ |
20 |
47 |
0 |
4 |
20|47|فَأْتِيَاهُ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَٰكَ بِـَٔايَةٍ مِّن رَّبِّكَ وَٱلسَّلَٰمُ عَلَىٰ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلْهُدَىٰٓ |
20 |
48 |
0 |
0 |
20|48|إِنَّا قَدْ أُوحِىَ إِلَيْنَآ أَنَّ ٱلْعَذَابَ عَلَىٰ مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ |
20 |
49 |
0 |
0 |
20|49|قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَٰمُوسَىٰ |
20 |
50 |
1 |
2 |
20|50|قَالَ رَبُّنَا ٱلَّذِىٓ أَعْطَىٰ كُلَّ شَىْءٍ خَلْقَهُۥ ثُمَّ هَدَىٰ |
20 |
51 |
0 |
0 |
20|51|قَالَ فَمَا بَالُ ٱلْقُرُونِ ٱلْأُولَىٰ |
20 |
52 |
0 |
1 |
20|52|قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّى فِى كِتَٰبٍ لَّا يَضِلُّ رَبِّى وَلَا يَنسَى |
20 |
53 |
0 |
3 |
20|53|ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَأَخْرَجْنَا بِهِۦٓ أَزْوَٰجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّىٰ |
20 |
54 |
0 |
1 |
20|54|كُلُوا۟ وَٱرْعَوْا۟ أَنْعَٰمَكُمْ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلنُّهَىٰ |
20 |
55 |
0 |
4 |
20|55|مِنْهَا خَلَقْنَٰكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَىٰ |
20 |
56 |
0 |
2 |
20|56|وَلَقَدْ أَرَيْنَٰهُ ءَايَٰتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ |
20 |
57 |
0 |
0 |
20|57|قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَٰمُوسَىٰ |
20 |
58 |
0 |
2 |
20|58|فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِۦ فَٱجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُۥ نَحْنُ وَلَآ أَنتَ مَكَانًا سُوًى |
20 |
59 |
0 |
1 |
20|59|قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ ٱلزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ ٱلنَّاسُ ضُحًى |
20 |
60 |
0 |
1 |
20|60|فَتَوَلَّىٰ فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُۥ ثُمَّ أَتَىٰ |
20 |
61 |
0 |
2 |
20|61|قَالَ لَهُم مُّوسَىٰ وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُم بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ ٱفْتَرَىٰ |
20 |
62 |
0 |
2 |
20|62|فَتَنَٰزَعُوٓا۟ أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا۟ ٱلنَّجْوَىٰ |
20 |
63 |
1 |
3 |
20|63|قَالُوٓا۟ إِنْ هَٰذَٰنِ لَسَٰحِرَٰنِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ ٱلْمُثْلَىٰ |
20 |
64 |
0 |
0 |
20|64|فَأَجْمِعُوا۟ كَيْدَكُمْ ثُمَّ ٱئْتُوا۟ صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ ٱلْيَوْمَ مَنِ ٱسْتَعْلَىٰ |
20 |
65 |
0 |
0 |
20|65|قَالُوا۟ يَٰمُوسَىٰٓ إِمَّآ أَن تُلْقِىَ وَإِمَّآ أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ |
20 |
66 |
0 |
5 |
20|66|قَالَ بَلْ أَلْقُوا۟ فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَىٰ |
20 |
67 |
0 |
2 |
20|67|فَأَوْجَسَ فِى نَفْسِهِۦ خِيفَةً مُّوسَىٰ |
20 |
68 |
0 |
0 |
20|68|قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْأَعْلَىٰ |
20 |
69 |
0 |
0 |
20|69|وَأَلْقِ مَا فِى يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوٓا۟ إِنَّمَا صَنَعُوا۟ كَيْدُ سَٰحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ ٱلسَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ |
20 |
70 |
0 |
2 |
20|70|فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ هَٰرُونَ وَمُوسَىٰ |
20 |
71 |
1 |
2 |
20|71|قَالَ ءَامَنتُمْ لَهُۥ قَبْلَ أَنْ ءَاذَنَ لَكُمْ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِى عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحْرَ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَٰفٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِى جُذُوعِ ٱلنَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَآ أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ |
20 |
72 |
1 |
3 |
20|72|قَالُوا۟ لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَىٰ مَا جَآءَنَا مِنَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَٱلَّذِى فَطَرَنَا فَٱقْضِ مَآ أَنتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِى هَٰذِهِ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَآ |
20 |
73 |
1 |
3 |
20|73|إِنَّآ ءَامَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَٰيَٰنَا وَمَآ أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ ٱلسِّحْرِ وَٱللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰٓ |
20 |
74 |
0 |
5 |
20|74|إِنَّهُۥ مَن يَأْتِ رَبَّهُۥ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُۥ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ |
20 |
75 |
0 |
2 |
20|75|وَمَن يَأْتِهِۦ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ فَأُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمُ ٱلدَّرَجَٰتُ ٱلْعُلَىٰ |
20 |
76 |
0 |
3 |
20|76|جَنَّٰتُ عَدْنٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَا وَذَٰلِكَ جَزَآءُ مَن تَزَكَّىٰ |
20 |
77 |
1 |
1 |
20|77|وَلَقَدْ أَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِى فَٱضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِى ٱلْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَٰفُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَىٰ |
20 |
78 |
0 |
4 |
20|78|فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِۦ فَغَشِيَهُم مِّنَ ٱلْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ |
20 |
79 |
0 |
2 |
20|79|وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُۥ وَمَا هَدَىٰ |
20 |
80 |
1 |
0 |
20|80|يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ قَدْ أَنجَيْنَٰكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ وَوَٰعَدْنَٰكُمْ جَانِبَ ٱلطُّورِ ٱلْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ ٱلْمَنَّ وَٱلسَّلْوَىٰ |
20 |
81 |
2 |
3 |
20|81|كُلُوا۟ مِن طَيِّبَٰتِ مَا رَزَقْنَٰكُمْ وَلَا تَطْغَوْا۟ فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِى وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِى فَقَدْ هَوَىٰ |
20 |
82 |
0 |
1 |
20|82|وَإِنِّى لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحًا ثُمَّ ٱهْتَدَىٰ |
20 |
83 |
0 |
0 |
20|83|وَمَآ أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَٰمُوسَىٰ |
20 |
84 |
0 |
1 |
20|84|قَالَ هُمْ أُو۟لَآءِ عَلَىٰٓ أَثَرِى وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَىٰ |
20 |
85 |
0 |
1 |
20|85|قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنۢ بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ ٱلسَّامِرِىُّ |
20 |
86 |
1 |
2 |
20|86|فَرَجَعَ مُوسَىٰٓ إِلَىٰ قَوْمِهِۦ غَضْبَٰنَ أَسِفًا قَالَ يَٰقَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ ٱلْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِى |
20 |
87 |
0 |
2 |
20|87|قَالُوا۟ مَآ أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَآ أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ ٱلْقَوْمِ فَقَذَفْنَٰهَا فَكَذَٰلِكَ أَلْقَى ٱلسَّامِرِىُّ |
20 |
88 |
0 |
5 |
20|88|فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَّهُۥ خُوَارٌ فَقَالُوا۟ هَٰذَآ إِلَٰهُكُمْ وَإِلَٰهُ مُوسَىٰ فَنَسِىَ |
20 |
89 |
0 |
2 |
20|89|أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
20 |
90 |
1 |
3 |
20|90|وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَٰرُونُ مِن قَبْلُ يَٰقَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِۦ وَإِنَّ رَبَّكُمُ ٱلرَّحْمَٰنُ فَٱتَّبِعُونِى وَأَطِيعُوٓا۟ أَمْرِى |
20 |
91 |
0 |
1 |
20|91|قَالُوا۟ لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَٰكِفِينَ حَتَّىٰ يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَىٰ |
20 |
92 |
0 |
2 |
20|92|قَالَ يَٰهَٰرُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوٓا۟ |
20 |
93 |
0 |
0 |
20|93|أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِى |
20 |
94 |
0 |
0 |
20|94|قَالَ يَبْنَؤُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِى وَلَا بِرَأْسِىٓ إِنِّى خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِى |
20 |
95 |
1 |
0 |
20|95|قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَٰسَٰمِرِىُّ |
20 |
96 |
0 |
3 |
20|96|قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا۟ بِهِۦ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ ٱلرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِى نَفْسِى |
20 |
97 |
0 |
7 |
20|97|قَالَ فَٱذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِى ٱلْحَيَوٰةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّن تُخْلَفَهُۥ وَٱنظُرْ إِلَىٰٓ إِلَٰهِكَ ٱلَّذِى ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُۥ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُۥ فِى ٱلْيَمِّ نَسْفًا |
20 |
98 |
0 |
4 |
20|98|إِنَّمَآ إِلَٰهُكُمُ ٱللَّهُ ٱلَّذِى لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَىْءٍ عِلْمًا |
20 |
99 |
0 |
0 |
20|99|كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنۢبَآءِ مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ ءَاتَيْنَٰكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا |
20 |
100 |
0 |
3 |
20|100|مَّنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُۥ يَحْمِلُ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ وِزْرًا |
20 |
101 |
0 |
3 |
20|101|خَٰلِدِينَ فِيهِ وَسَآءَ لَهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ حِمْلًا |
20 |
102 |
0 |
0 |
20|102|يَوْمَ يُنفَخُ فِى ٱلصُّورِ وَنَحْشُرُ ٱلْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا |
20 |
103 |
0 |
1 |
20|103|يَتَخَٰفَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا |
20 |
104 |
1 |
2 |
20|104|نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا |
20 |
105 |
0 |
1 |
20|105|وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّى نَسْفًا |
20 |
106 |
0 |
1 |
20|106|فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا |
20 |
107 |
0 |
1 |
20|107|لَّا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَآ أَمْتًا |
20 |
108 |
0 |
2 |
20|108|يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ ٱلدَّاعِىَ لَا عِوَجَ لَهُۥ وَخَشَعَتِ ٱلْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا |
20 |
109 |
0 |
3 |
20|109|يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ ٱلشَّفَٰعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ ٱلرَّحْمَٰنُ وَرَضِىَ لَهُۥ قَوْلًا |
20 |
110 |
1 |
3 |
20|110|يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِۦ عِلْمًا |
20 |
111 |
0 |
1 |
20|111|وَعَنَتِ ٱلْوُجُوهُ لِلْحَىِّ ٱلْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا |
20 |
112 |
0 |
2 |
20|112|وَمَن يَعْمَلْ مِنَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا |
20 |
113 |
0 |
4 |
20|113|وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَٰهُ قُرْءَانًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ ٱلْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا |
20 |
114 |
0 |
2 |
20|114|فَتَعَٰلَى ٱللَّهُ ٱلْمَلِكُ ٱلْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِٱلْقُرْءَانِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَىٰٓ إِلَيْكَ وَحْيُهُۥ وَقُل رَّبِّ زِدْنِى عِلْمًا |
20 |
115 |
0 |
2 |
20|115|وَلَقَدْ عَهِدْنَآ إِلَىٰٓ ءَادَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِىَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُۥ عَزْمًا |
20 |
116 |
0 |
1 |
20|116|وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَٰٓئِكَةِ ٱسْجُدُوا۟ لِءَادَمَ فَسَجَدُوٓا۟ إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰ |
20 |
117 |
0 |
2 |
20|117|فَقُلْنَا يَٰٓـَٔادَمُ إِنَّ هَٰذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ ٱلْجَنَّةِ فَتَشْقَىٰٓ |
20 |
118 |
0 |
1 |
20|118|إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَىٰ |
20 |
119 |
0 |
1 |
20|119|وَأَنَّكَ لَا تَظْمَؤُا۟ فِيهَا وَلَا تَضْحَىٰ |
20 |
120 |
1 |
3 |
20|120|فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ ٱلشَّيْطَٰنُ قَالَ يَٰٓـَٔادَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَىٰ شَجَرَةِ ٱلْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَىٰ |
20 |
121 |
1 |
6 |
20|121|فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْءَٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ ٱلْجَنَّةِ وَعَصَىٰٓ ءَادَمُ رَبَّهُۥ فَغَوَىٰ |
20 |
122 |
0 |
4 |
20|122|ثُمَّ ٱجْتَبَٰهُ رَبُّهُۥ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَىٰ |
20 |
123 |
1 |
4 |
20|123|قَالَ ٱهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًۢا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّى هُدًى فَمَنِ ٱتَّبَعَ هُدَاىَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَىٰ |
20 |
124 |
0 |
4 |
20|124|وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِى فَإِنَّ لَهُۥ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُۥ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ أَعْمَىٰ |
20 |
125 |
0 |
0 |
20|125|قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِىٓ أَعْمَىٰ وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا |
20 |
126 |
0 |
1 |
20|126|قَالَ كَذَٰلِكَ أَتَتْكَ ءَايَٰتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَٰلِكَ ٱلْيَوْمَ تُنسَىٰ |
20 |
127 |
0 |
2 |
20|127|وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنۢ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِۦ وَلَعَذَابُ ٱلْءَاخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَىٰٓ |
20 |
128 |
0 |
6 |
20|128|أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ ٱلْقُرُونِ يَمْشُونَ فِى مَسَٰكِنِهِمْ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلنُّهَىٰ |
20 |
129 |
0 |
1 |
20|129|وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُّسَمًّى |
20 |
130 |
2 |
2 |
20|130|فَٱصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ ٱلشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ ءَانَآئِ ٱلَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ ٱلنَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىٰ |
20 |
131 |
0 |
7 |
20|131|وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِۦٓ أَزْوَٰجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ |
20 |
132 |
1 |
4 |
20|132|وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَٱلْعَٰقِبَةُ لِلتَّقْوَىٰ |
20 |
133 |
0 |
4 |
20|133|وَقَالُوا۟ لَوْلَا يَأْتِينَا بِـَٔايَةٍ مِّن رَّبِّهِۦٓ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِى ٱلصُّحُفِ ٱلْأُولَىٰ |
20 |
134 |
0 |
3 |
20|134|وَلَوْ أَنَّآ أَهْلَكْنَٰهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِۦ لَقَالُوا۟ رَبَّنَا لَوْلَآ أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ ءَايَٰتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَىٰ |
20 |
135 |
1 |
1 |
20|135|قُلْ كُلٌّ مُّتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا۟ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَٰبُ ٱلصِّرَٰطِ ٱلسَّوِىِّ وَمَنِ ٱهْتَدَىٰ |
Toplam=28 | Toplam=251 |
Toplam=28+251=279
27. surelerde geçen (ط) ve (س) Ta-Sin geçişlerinin sayısı ve renkli olarak gösterilmesi.
Sure No |
Ayet No |
Ta sayısı |
Sin sayısı |
Ayet |
27 |
1 |
1 |
2 |
27|1|بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طسٓ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْقُرْءَانِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ |
27 |
2 |
0 |
0 |
27|2|هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ |
27 |
3 |
0 |
0 |
27|3|ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤْتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ |
27 |
4 |
0 |
0 |
27|4|إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَٰلَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ |
27 |
5 |
0 |
2 |
27|5|أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَهُمْ سُوٓءُ ٱلْعَذَابِ وَهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ هُمُ ٱلْأَخْسَرُونَ |
27 |
6 |
0 |
0 |
27|6|وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى ٱلْقُرْءَانَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ |
27 |
7 |
1 |
4 |
27|7|إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِۦٓ إِنِّىٓ ءَانَسْتُ نَارًا سَـَٔاتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ ءَاتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ |
27 |
8 |
0 |
1 |
27|8|فَلَمَّا جَآءَهَا نُودِىَ أَنۢ بُورِكَ مَن فِى ٱلنَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
27 |
9 |
0 |
1 |
27|9|يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ |
27 |
10 |
0 |
2 |
27|10|وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّى لَا يَخَافُ لَدَىَّ ٱلْمُرْسَلُونَ |
27 |
11 |
0 |
2 |
27|11|إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًۢا بَعْدَ سُوٓءٍ فَإِنِّى غَفُورٌ رَّحِيمٌ |
27 |
12 |
0 |
3 |
27|12|وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِى جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَآءَ مِنْ غَيْرِ سُوٓءٍ فِى تِسْعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِۦٓ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمًا فَٰسِقِينَ |
27 |
13 |
0 |
1 |
27|13|فَلَمَّا جَآءَتْهُمْ ءَايَٰتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا۟ هَٰذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ |
27 |
14 |
0 |
3 |
27|14|وَجَحَدُوا۟ بِهَا وَٱسْتَيْقَنَتْهَآ أَنفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُفْسِدِينَ |
27 |
15 |
0 |
1 |
27|15|وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا دَاوُۥدَ وَسُلَيْمَٰنَ عِلْمًا وَقَالَا ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
27 |
16 |
2 |
2 |
27|16|وَوَرِثَ سُلَيْمَٰنُ دَاوُۥدَ وَقَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ ٱلطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَىْءٍ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلْفَضْلُ ٱلْمُبِينُ |
27 |
17 |
1 |
2 |
27|17|وَحُشِرَ لِسُلَيْمَٰنَ جُنُودُهُۥ مِنَ ٱلْجِنِّ وَٱلْإِنسِ وَٱلطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ |
27 |
18 |
1 |
2 |
27|18|حَتَّىٰٓ إِذَآ أَتَوْا۟ عَلَىٰ وَادِ ٱلنَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمْلُ ٱدْخُلُوا۟ مَسَٰكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَٰنُ وَجُنُودُهُۥ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
27 |
19 |
0 |
1 |
27|19|فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِىٓ أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَىَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَٰلِحًا تَرْضَىٰهُ وَأَدْخِلْنِى بِرَحْمَتِكَ فِى عِبَادِكَ ٱلصَّٰلِحِينَ |
27 |
20 |
1 |
0 |
27|20|وَتَفَقَّدَ ٱلطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِىَ لَآ أَرَى ٱلْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ ٱلْغَآئِبِينَ |
27 |
21 |
1 |
1 |
27|21|لَأُعَذِّبَنَّهُۥ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَا۟ذْبَحَنَّهُۥٓ أَوْ لَيَأْتِيَنِّى بِسُلْطَٰنٍ مُّبِينٍ |
27 |
22 |
2 |
1 |
27|22|فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِۦ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍۭ بِنَبَإٍ يَقِينٍ |
27 |
23 |
0 |
0 |
27|23|إِنِّى وَجَدتُّ ٱمْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَىْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ |
27 |
24 |
1 |
3 |
27|24|وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ أَعْمَٰلَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ ٱلسَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ |
27 |
25 |
0 |
2 |
27|25|أَلَّا يَسْجُدُوا۟ لِلَّهِ ٱلَّذِى يُخْرِجُ ٱلْخَبْءَ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
27 |
26 |
0 |
0 |
27|26|ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْعَظِيمِ |
27 |
27 |
0 |
1 |
27|27|قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ ٱلْكَٰذِبِينَ |
27 |
28 |
0 |
0 |
27|28|ٱذْهَب بِّكِتَٰبِى هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَٱنظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ |
27 |
29 |
0 |
0 |
27|29|قَالَتْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَؤُا۟ إِنِّىٓ أُلْقِىَ إِلَىَّ كِتَٰبٌ كَرِيمٌ |
27 |
30 |
0 |
2 |
27|30|إِنَّهُۥ مِن سُلَيْمَٰنَ وَإِنَّهُۥ بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ |
27 |
31 |
0 |
1 |
27|31|أَلَّا تَعْلُوا۟ عَلَىَّ وَأْتُونِى مُسْلِمِينَ |
27 |
32 |
1 |
0 |
27|32|قَالَتْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَؤُا۟ أَفْتُونِى فِىٓ أَمْرِى مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ |
27 |
33 |
0 |
1 |
27|33|قَالُوا۟ نَحْنُ أُو۟لُوا۟ قُوَّةٍ وَأُو۟لُوا۟ بَأْسٍ شَدِيدٍ وَٱلْأَمْرُ إِلَيْكِ فَٱنظُرِى مَاذَا تَأْمُرِينَ |
27 |
34 |
0 |
1 |
27|34|قَالَتْ إِنَّ ٱلْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا۟ قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوٓا۟ أَعِزَّةَ أَهْلِهَآ أَذِلَّةً وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ |
27 |
35 |
0 |
2 |
27|35|وَإِنِّى مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌۢ بِمَ يَرْجِعُ ٱلْمُرْسَلُونَ |
27 |
36 |
0 |
1 |
27|36|فَلَمَّا جَآءَ سُلَيْمَٰنَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَآ ءَاتَىٰنِۦَ ٱللَّهُ خَيْرٌ مِّمَّآ ءَاتَىٰكُم بَلْ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ |
27 |
37 |
0 |
0 |
27|37|ٱرْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُم بِجُنُودٍ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَآ أَذِلَّةً وَهُمْ صَٰغِرُونَ |
27 |
38 |
0 |
1 |
27|38|قَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَؤُا۟ أَيُّكُمْ يَأْتِينِى بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِى مُسْلِمِينَ |
27 |
39 |
0 |
0 |
27|39|قَالَ عِفْرِيتٌ مِّنَ ٱلْجِنِّ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ وَإِنِّى عَلَيْهِ لَقَوِىٌّ أَمِينٌ |
27 |
40 |
1 |
2 |
27|40|قَالَ ٱلَّذِى عِندَهُۥ عِلْمٌ مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ فَلَمَّا رَءَاهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُۥ قَالَ هَٰذَا مِن فَضْلِ رَبِّى لِيَبْلُوَنِىٓ ءَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِۦ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّى غَنِىٌّ كَرِيمٌ |
27 |
41 |
0 |
0 |
27|41|قَالَ نَكِّرُوا۟ لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِىٓ أَمْ تَكُونُ مِنَ ٱلَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ |
27 |
42 |
0 |
1 |
27|42|فَلَمَّا جَآءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ قَالَتْ كَأَنَّهُۥ هُوَ وَأُوتِينَا ٱلْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ |
27 |
43 |
0 |
0 |
27|43|وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَٰفِرِينَ |
27 |
44 |
0 |
5 |
27|44|قِيلَ لَهَا ٱدْخُلِى ٱلصَّرْحَ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا قَالَ إِنَّهُۥ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ قَالَتْ رَبِّ إِنِّى ظَلَمْتُ نَفْسِى وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَٰنَ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
27 |
45 |
0 |
1 |
27|45|وَلَقَدْ أَرْسَلْنَآ إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَٰلِحًا أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ |
27 |
46 |
0 |
4 |
27|46|قَالَ يَٰقَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِٱلسَّيِّئَةِ قَبْلَ ٱلْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ |
27 |
47 |
2 |
0 |
27|47|قَالُوا۟ ٱطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ قَالَ طَٰٓئِرُكُمْ عِندَ ٱللَّهِ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ |
27 |
48 |
1 |
2 |
27|48|وَكَانَ فِى ٱلْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ |
27 |
49 |
0 |
1 |
27|49|قَالُوا۟ تَقَاسَمُوا۟ بِٱللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُۥ وَأَهْلَهُۥ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِۦ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِۦ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ |
27 |
50 |
0 |
0 |
27|50|وَمَكَرُوا۟ مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
27 |
51 |
0 |
0 |
27|51|فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَٰهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ |
27 |
52 |
0 |
0 |
27|52|فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةًۢ بِمَا ظَلَمُوٓا۟ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
27 |
53 |
0 |
0 |
27|53|وَأَنجَيْنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَكَانُوا۟ يَتَّقُونَ |
27 |
54 |
1 |
0 |
27|54|وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِۦٓ أَتَأْتُونَ ٱلْفَٰحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ |
27 |
55 |
0 |
1 |
27|55|أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ ٱلرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ ٱلنِّسَآءِ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ |
27 |
56 |
2 |
1 |
27|56|فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِۦٓ إِلَّآ أَن قَالُوٓا۟ أَخْرِجُوٓا۟ ءَالَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ |
27 |
57 |
0 |
0 |
27|57|فَأَنجَيْنَٰهُ وَأَهْلَهُۥٓ إِلَّا ٱمْرَأَتَهُۥ قَدَّرْنَٰهَا مِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ |
27 |
58 |
3 |
1 |
27|58|وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَآءَ مَطَرُ ٱلْمُنذَرِينَ |
27 |
59 |
1 |
1 |
27|59|قُلِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَٰمٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ ٱلَّذِينَ ٱصْطَفَىٰٓ ءَآللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ |
27 |
60 |
0 |
2 |
27|60|أَمَّنْ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَأَنۢبَتْنَا بِهِۦ حَدَآئِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَّا كَانَ لَكُمْ أَن تُنۢبِتُوا۟ شَجَرَهَآ أَءِلَٰهٌ مَّعَ ٱللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ |
27 |
61 |
0 |
1 |
27|61|أَمَّن جَعَلَ ٱلْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَٰلَهَآ أَنْهَٰرًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَٰسِىَ وَجَعَلَ بَيْنَ ٱلْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا أَءِلَٰهٌ مَّعَ ٱللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
27 |
62 |
1 |
1 |
27|62|أَمَّن يُجِيبُ ٱلْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ ٱلسُّوٓءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَآءَ ٱلْأَرْضِ أَءِلَٰهٌ مَّعَ ٱللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ |
27 |
63 |
0 |
1 |
27|63|أَمَّن يَهْدِيكُمْ فِى ظُلُمَٰتِ ٱلْبَرِّ وَٱلْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ ٱلرِّيَٰحَ بُشْرًۢا بَيْنَ يَدَىْ رَحْمَتِهِۦٓ أَءِلَٰهٌ مَّعَ ٱللَّهِ تَعَٰلَى ٱللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
27 |
64 |
0 |
1 |
27|64|أَمَّن يَبْدَؤُا۟ ٱلْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ أَءِلَٰهٌ مَّعَ ٱللَّهِ قُلْ هَاتُوا۟ بُرْهَٰنَكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ |
27 |
65 |
0 |
1 |
27|65|قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ٱلْغَيْبَ إِلَّا ٱللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ |
27 |
66 |
0 |
0 |
27|66|بَلِ ٱدَّٰرَكَ عِلْمُهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ بَلْ هُمْ فِى شَكٍّ مِّنْهَا بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ |
27 |
67 |
0 |
0 |
27|67|وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ أَءِذَا كُنَّا تُرَٰبًا وَءَابَآؤُنَآ أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ |
27 |
68 |
1 |
1 |
27|68|لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَءَابَآؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ |
27 |
69 |
0 |
1 |
27|69|قُلْ سِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ فَٱنظُرُوا۟ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُجْرِمِينَ |
27 |
70 |
0 |
0 |
27|70|وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِى ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ |
27 |
71 |
0 |
0 |
27|71|وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ |
27 |
72 |
0 |
2 |
27|72|قُلْ عَسَىٰٓ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ ٱلَّذِى تَسْتَعْجِلُونَ |
27 |
73 |
0 |
1 |
27|73|وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ |
27 |
74 |
0 |
0 |
27|74|وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ |
27 |
75 |
0 |
1 |
27|75|وَمَا مِنْ غَآئِبَةٍ فِى ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ إِلَّا فِى كِتَٰبٍ مُّبِينٍ |
27 |
76 |
0 |
1 |
27|76|إِنَّ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ أَكْثَرَ ٱلَّذِى هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
27 |
77 |
0 |
0 |
27|77|وَإِنَّهُۥ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ |
27 |
78 |
0 |
0 |
27|78|إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِى بَيْنَهُم بِحُكْمِهِۦ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْعَلِيمُ |
27 |
79 |
0 |
0 |
27|79|فَتَوَكَّلْ عَلَى ٱللَّهِ إِنَّكَ عَلَى ٱلْحَقِّ ٱلْمُبِينِ |
27 |
80 |
0 |
2 |
27|80|إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ ٱلْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ ٱلصُّمَّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا وَلَّوْا۟ مُدْبِرِينَ |
27 |
81 |
0 |
2 |
27|81|وَمَآ أَنتَ بِهَٰدِى ٱلْعُمْىِ عَن ضَلَٰلَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ |
27 |
82 |
0 |
1 |
27|82|وَإِذَا وَقَعَ ٱلْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَآبَّةً مِّنَ ٱلْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ ٱلنَّاسَ كَانُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا لَا يُوقِنُونَ |
27 |
83 |
0 |
0 |
27|83|وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ |
27 |
84 |
1 |
0 |
27|84|حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُو قَالَ أَكَذَّبْتُم بِـَٔايَٰتِى وَلَمْ تُحِيطُوا۟ بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
27 |
85 |
1 |
0 |
27|85|وَوَقَعَ ٱلْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا۟ فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ |
27 |
86 |
0 |
1 |
27|86|أَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّا جَعَلْنَا ٱلَّيْلَ لِيَسْكُنُوا۟ فِيهِ وَٱلنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
27 |
87 |
0 |
1 |
27|87|وَيَوْمَ يُنفَخُ فِى ٱلصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَن فِى ٱلْأَرْضِ إِلَّا مَن شَآءَ ٱللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَٰخِرِينَ |
27 |
88 |
0 |
2 |
27|88|وَتَرَى ٱلْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِىَ تَمُرُّ مَرَّ ٱلسَّحَابِ صُنْعَ ٱللَّهِ ٱلَّذِىٓ أَتْقَنَ كُلَّ شَىْءٍ إِنَّهُۥ خَبِيرٌۢ بِمَا تَفْعَلُونَ |
27 |
89 |
0 |
1 |
27|89|مَن جَآءَ بِٱلْحَسَنَةِ فَلَهُۥ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ ءَامِنُونَ |
27 |
90 |
0 |
1 |
27|90|وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِى ٱلنَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
27 |
91 |
0 |
1 |
27|91|إِنَّمَآ أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ ٱلْبَلْدَةِ ٱلَّذِى حَرَّمَهَا وَلَهُۥ كُلُّ شَىْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ ٱلْمُسْلِمِينَ |
27 |
92 |
0 |
1 |
27|92|وَأَنْ أَتْلُوَا۟ ٱلْقُرْءَانَ فَمَنِ ٱهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِى لِنَفْسِهِۦ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلْمُنذِرِينَ |
27 |
93 |
0 |
1 |
27|93|وَقُلِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ ءَايَٰتِهِۦ فَتَعْرِفُونَهَا وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ |
Toplam=27 | Toplam=94 |
Toplam=27+94=121
26 ve 28. surelerde geçen (ط) ve (س) ve (م) Ta-Sin-Mim geçişlerinin sayısı ve renkli olarak gösterilmesi.
Sure No |
Ayet No |
Ta sayısı |
Sin sayısı |
Mim sayısı |
Ayet |
26 |
1 |
1 |
2 |
4 |
26|1|بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طسٓمٓ |
26 |
2 |
0 |
0 |
1 |
26|2|تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ |
26 |
3 |
0 |
1 |
2 |
26|3|لَعَلَّكَ بَٰخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا۟ مُؤْمِنِينَ |
26 |
4 |
0 |
1 |
4 |
26|4|إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ ءَايَةً فَظَلَّتْ أَعْنَٰقُهُمْ لَهَا خَٰضِعِينَ |
26 |
5 |
0 |
0 |
7 |
26|5|وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهُ مُعْرِضِينَ |
26 |
6 |
0 |
2 |
2 |
26|6|فَقَدْ كَذَّبُوا۟ فَسَيَأْتِيهِمْ أَنۢبَٰٓؤُا۟ مَا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ |
26 |
7 |
0 |
0 |
4 |
26|7|أَوَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَى ٱلْأَرْضِ كَمْ أَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ |
26 |
8 |
0 |
0 |
4 |
26|8|إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
9 |
0 |
0 |
1 |
26|9|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
10 |
0 |
1 |
3 |
26|10|وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱئْتِ ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ |
26 |
11 |
0 |
0 |
1 |
26|11|قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ |
26 |
12 |
0 |
0 |
0 |
26|12|قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ |
26 |
13 |
1 |
2 |
0 |
26|13|وَيَضِيقُ صَدْرِى وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِى فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَٰرُونَ |
26 |
14 |
0 |
0 |
1 |
26|14|وَلَهُمْ عَلَىَّ ذَنۢبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ |
26 |
15 |
0 |
1 |
4 |
26|15|قَالَ كَلَّا فَٱذْهَبَا بِـَٔايَٰتِنَآ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ |
26 |
16 |
0 |
1 |
1 |
26|16|فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولُ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
17 |
0 |
2 |
1 |
26|17|أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ |
26 |
18 |
0 |
1 |
3 |
26|18|قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ |
26 |
19 |
0 |
0 |
1 |
26|19|وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ ٱلَّتِى فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ |
26 |
20 |
0 |
0 |
1 |
26|20|قَالَ فَعَلْتُهَآ إِذًا وَأَنَا۠ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ |
26 |
21 |
0 |
1 |
7 |
26|21|فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِى رَبِّى حُكْمًا وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ |
26 |
22 |
0 |
1 |
2 |
26|22|وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَىَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ |
26 |
23 |
0 |
0 |
2 |
26|23|قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
24 |
0 |
1 |
5 |
26|24|قَالَ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ |
26 |
25 |
0 |
1 |
2 |
26|25|قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُۥٓ أَلَا تَسْتَمِعُونَ |
26 |
26 |
0 |
0 |
2 |
26|26|قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ |
26 |
27 |
0 |
2 |
3 |
26|27|قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ ٱلَّذِىٓ أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ |
26 |
28 |
0 |
0 |
5 |
26|28|قَالَ رَبُّ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ |
26 |
29 |
0 |
1 |
2 |
26|29|قَالَ لَئِنِ ٱتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِى لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ ٱلْمَسْجُونِينَ |
26 |
30 |
0 |
0 |
1 |
26|30|قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَىْءٍ مُّبِينٍ |
26 |
31 |
0 |
0 |
1 |
26|31|قَالَ فَأْتِ بِهِۦٓ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ |
26 |
32 |
0 |
0 |
1 |
26|32|فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ |
26 |
33 |
0 |
0 |
0 |
26|33|وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِىَ بَيْضَآءُ لِلنَّٰظِرِينَ |
26 |
34 |
0 |
1 |
2 |
26|34|قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُۥٓ إِنَّ هَٰذَا لَسَٰحِرٌ عَلِيمٌ |
26 |
35 |
0 |
1 |
5 |
26|35|يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِۦ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ |
26 |
36 |
0 |
0 |
1 |
26|36|قَالُوٓا۟ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَٱبْعَثْ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ |
26 |
37 |
0 |
1 |
1 |
26|37|يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ |
26 |
38 |
0 |
1 |
5 |
26|38|فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ |
26 |
39 |
0 |
1 |
3 |
26|39|وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ |
26 |
40 |
0 |
1 |
1 |
26|40|لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَٰلِبِينَ |
26 |
41 |
0 |
1 |
1 |
26|41|فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُوا۟ لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ ٱلْغَٰلِبِينَ |
26 |
42 |
0 |
0 |
4 |
26|42|قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ |
26 |
43 |
0 |
1 |
5 |
26|43|قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُوا۟ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ |
26 |
44 |
0 |
0 |
2 |
26|44|فَأَلْقَوْا۟ حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا۟ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ ٱلْغَٰلِبُونَ |
26 |
45 |
0 |
1 |
2 |
26|45|فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ |
26 |
46 |
0 |
2 |
0 |
26|46|فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَٰجِدِينَ |
26 |
47 |
0 |
0 |
2 |
26|47|قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
48 |
0 |
1 |
1 |
26|48|رَبِّ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ |
26 |
49 |
1 |
2 |
12 |
26|49|قَالَ ءَامَنتُمْ لَهُۥ قَبْلَ أَنْ ءَاذَنَ لَكُمْ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِى عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَٰفٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ |
26 |
50 |
0 |
0 |
1 |
26|50|قَالُوا۟ لَا ضَيْرَ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ |
26 |
51 |
2 |
0 |
3 |
26|51|إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَٰيَٰنَآ أَن كُنَّآ أَوَّلَ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
26 |
52 |
0 |
2 |
3 |
26|52|وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِىٓ إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ |
26 |
53 |
0 |
1 |
1 |
26|53|فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ |
26 |
54 |
0 |
0 |
1 |
26|54|إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ |
26 |
55 |
0 |
0 |
1 |
26|55|وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَآئِظُونَ |
26 |
56 |
0 |
0 |
1 |
26|56|وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَٰذِرُونَ |
26 |
57 |
0 |
0 |
2 |
26|57|فَأَخْرَجْنَٰهُم مِّن جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ |
26 |
58 |
0 |
0 |
3 |
26|58|وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ |
26 |
59 |
0 |
1 |
0 |
26|59|كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَٰهَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ |
26 |
60 |
0 |
0 |
2 |
26|60|فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ |
26 |
61 |
0 |
1 |
4 |
26|61|فَلَمَّا تَرَٰٓءَا ٱلْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَٰبُ مُوسَىٰٓ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ |
26 |
62 |
0 |
1 |
1 |
26|62|قَالَ كَلَّآ إِنَّ مَعِىَ رَبِّى سَيَهْدِينِ |
26 |
63 |
1 |
1 |
2 |
26|63|فَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْبَحْرَ فَٱنفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَٱلطَّوْدِ ٱلْعَظِيمِ |
26 |
64 |
0 |
0 |
1 |
26|64|وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ ٱلْءَاخَرِينَ |
26 |
65 |
0 |
1 |
4 |
26|65|وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُۥٓ أَجْمَعِينَ |
26 |
66 |
0 |
0 |
1 |
26|66|ثُمَّ أَغْرَقْنَا ٱلْءَاخَرِينَ |
26 |
67 |
0 |
0 |
4 |
26|67|إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
68 |
0 |
0 |
1 |
26|68|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
69 |
0 |
0 |
2 |
26|69|وَٱتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَٰهِيمَ |
26 |
70 |
0 |
0 |
2 |
26|70|إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦ مَا تَعْبُدُونَ |
26 |
71 |
0 |
0 |
1 |
26|71|قَالُوا۟ نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَٰكِفِينَ |
26 |
72 |
0 |
1 |
2 |
26|72|قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ |
26 |
73 |
0 |
0 |
1 |
26|73|أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ |
26 |
74 |
0 |
0 |
0 |
26|74|قَالُوا۟ بَلْ وَجَدْنَآ ءَابَآءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ |
26 |
75 |
0 |
0 |
3 |
26|75|قَالَ أَفَرَءَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ |
26 |
76 |
0 |
0 |
3 |
26|76|أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُمُ ٱلْأَقْدَمُونَ |
26 |
77 |
0 |
0 |
2 |
26|77|فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّىٓ إِلَّا رَبَّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
78 |
0 |
0 |
0 |
26|78|ٱلَّذِى خَلَقَنِى فَهُوَ يَهْدِينِ |
26 |
79 |
1 |
1 |
1 |
26|79|وَٱلَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِى وَيَسْقِينِ |
26 |
80 |
0 |
0 |
1 |
26|80|وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ |
26 |
81 |
0 |
0 |
2 |
26|81|وَٱلَّذِى يُمِيتُنِى ثُمَّ يُحْيِينِ |
26 |
82 |
2 |
0 |
2 |
26|82|وَٱلَّذِىٓ أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِى خَطِيٓـَٔتِى يَوْمَ ٱلدِّينِ |
26 |
83 |
0 |
0 |
1 |
26|83|رَبِّ هَبْ لِى حُكْمًا وَأَلْحِقْنِى بِٱلصَّٰلِحِينَ |
26 |
84 |
0 |
1 |
0 |
26|84|وَٱجْعَل لِّى لِسَانَ صِدْقٍ فِى ٱلْءَاخِرِينَ |
26 |
85 |
0 |
0 |
2 |
26|85|وَٱجْعَلْنِى مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ ٱلنَّعِيمِ |
26 |
86 |
0 |
0 |
1 |
26|86|وَٱغْفِرْ لِأَبِىٓ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ |
26 |
87 |
0 |
0 |
1 |
26|87|وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ |
26 |
88 |
0 |
0 |
2 |
26|88|يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ |
26 |
89 |
0 |
1 |
2 |
26|89|إِلَّا مَنْ أَتَى ٱللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ |
26 |
90 |
0 |
0 |
1 |
26|90|وَأُزْلِفَتِ ٱلْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ |
26 |
91 |
0 |
0 |
1 |
26|91|وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ |
26 |
92 |
0 |
0 |
3 |
26|92|وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ |
26 |
93 |
0 |
0 |
2 |
26|93|مِن دُونِ ٱللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ |
26 |
94 |
0 |
0 |
1 |
26|94|فَكُبْكِبُوا۟ فِيهَا هُمْ وَٱلْغَاوُۥنَ |
26 |
95 |
0 |
1 |
1 |
26|95|وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ |
26 |
96 |
0 |
0 |
2 |
26|96|قَالُوا۟ وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ |
26 |
97 |
0 |
0 |
1 |
26|97|تَٱللَّهِ إِن كُنَّا لَفِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ |
26 |
98 |
0 |
1 |
2 |
26|98|إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
99 |
0 |
0 |
3 |
26|99|وَمَآ أَضَلَّنَآ إِلَّا ٱلْمُجْرِمُونَ |
26 |
100 |
0 |
0 |
2 |
26|100|فَمَا لَنَا مِن شَٰفِعِينَ |
26 |
101 |
0 |
0 |
2 |
26|101|وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ |
26 |
102 |
0 |
0 |
3 |
26|102|فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
26 |
103 |
0 |
0 |
4 |
26|103|إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
104 |
0 |
0 |
1 |
26|104|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
105 |
0 |
1 |
2 |
26|105|كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ ٱلْمُرْسَلِينَ |
26 |
106 |
0 |
0 |
2 |
26|106|إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ |
26 |
107 |
0 |
1 |
2 |
26|107|إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ |
26 |
108 |
1 |
0 |
0 |
26|108|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
109 |
0 |
1 |
4 |
26|109|وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
110 |
1 |
0 |
0 |
26|110|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
111 |
0 |
0 |
1 |
26|111|قَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لَكَ وَٱتَّبَعَكَ ٱلْأَرْذَلُونَ |
26 |
112 |
0 |
0 |
4 |
26|112|قَالَ وَمَا عِلْمِى بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ |
26 |
113 |
0 |
1 |
1 |
26|113|إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّى لَوْ تَشْعُرُونَ |
26 |
114 |
1 |
0 |
3 |
26|114|وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
26 |
115 |
0 |
0 |
1 |
26|115|إِنْ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ |
26 |
116 |
0 |
0 |
4 |
26|116|قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَٰنُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمَرْجُومِينَ |
26 |
117 |
0 |
0 |
1 |
26|117|قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِى كَذَّبُونِ |
26 |
118 |
0 |
0 |
6 |
26|118|فَٱفْتَحْ بَيْنِى وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِى وَمَن مَّعِىَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
26 |
119 |
0 |
0 |
3 |
26|119|فَأَنجَيْنَٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ |
26 |
120 |
0 |
0 |
1 |
26|120|ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ ٱلْبَاقِينَ |
26 |
121 |
0 |
0 |
4 |
26|121|إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
122 |
0 |
0 |
1 |
26|122|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
123 |
0 |
1 |
1 |
26|123|كَذَّبَتْ عَادٌ ٱلْمُرْسَلِينَ |
26 |
124 |
0 |
0 |
2 |
26|124|إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ |
26 |
125 |
0 |
1 |
2 |
26|125|إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ |
26 |
126 |
1 |
0 |
0 |
26|126|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
127 |
0 |
1 |
4 |
26|127|وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
128 |
0 |
0 |
0 |
26|128|أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ ءَايَةً تَعْبَثُونَ |
26 |
129 |
0 |
0 |
2 |
26|129|وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ |
26 |
130 |
2 |
0 |
2 |
26|130|وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ |
26 |
131 |
1 |
0 |
0 |
26|131|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
132 |
0 |
0 |
4 |
26|132|وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِىٓ أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ |
26 |
133 |
0 |
0 |
3 |
26|133|أَمَدَّكُم بِأَنْعَٰمٍ وَبَنِينَ |
26 |
134 |
0 |
0 |
0 |
26|134|وَجَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ |
26 |
135 |
0 |
0 |
3 |
26|135|إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
26 |
136 |
0 |
1 |
3 |
26|136|قَالُوا۟ سَوَآءٌ عَلَيْنَآ أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ ٱلْوَٰعِظِينَ |
26 |
137 |
0 |
0 |
0 |
26|137|إِنْ هَٰذَآ إِلَّا خُلُقُ ٱلْأَوَّلِينَ |
26 |
138 |
0 |
0 |
2 |
26|138|وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
26 |
139 |
0 |
0 |
5 |
26|139|فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَٰهُمْ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
140 |
0 |
0 |
1 |
26|140|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
141 |
0 |
1 |
2 |
26|141|كَذَّبَتْ ثَمُودُ ٱلْمُرْسَلِينَ |
26 |
142 |
0 |
0 |
2 |
26|142|إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَٰلِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ |
26 |
143 |
0 |
1 |
2 |
26|143|إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ |
26 |
144 |
1 |
0 |
0 |
26|144|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
145 |
0 |
1 |
4 |
26|145|وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
146 |
0 |
0 |
2 |
26|146|أَتُتْرَكُونَ فِى مَا هَٰهُنَآ ءَامِنِينَ |
26 |
147 |
0 |
0 |
0 |
26|147|فِى جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ |
26 |
148 |
1 |
0 |
1 |
26|148|وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ |
26 |
149 |
0 |
0 |
1 |
26|149|وَتَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا فَٰرِهِينَ |
26 |
150 |
1 |
0 |
0 |
26|150|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
151 |
1 |
1 |
2 |
26|151|وَلَا تُطِيعُوٓا۟ أَمْرَ ٱلْمُسْرِفِينَ |
26 |
152 |
0 |
1 |
0 |
26|152|ٱلَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ |
26 |
153 |
0 |
1 |
3 |
26|153|قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ |
26 |
154 |
0 |
0 |
3 |
26|154|مَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِـَٔايَةٍ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ |
26 |
155 |
0 |
0 |
4 |
26|155|قَالَ هَٰذِهِۦ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ |
26 |
156 |
0 |
2 |
4 |
26|156|وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
26 |
157 |
0 |
0 |
1 |
26|157|فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا۟ نَٰدِمِينَ |
26 |
158 |
0 |
0 |
5 |
26|158|فَأَخَذَهُمُ ٱلْعَذَابُ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
159 |
0 |
0 |
1 |
26|159|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
160 |
1 |
1 |
2 |
26|160|كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلِينَ |
26 |
161 |
1 |
0 |
2 |
26|161|إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ |
26 |
162 |
0 |
1 |
2 |
26|162|إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ |
26 |
163 |
1 |
0 |
0 |
26|163|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
164 |
0 |
1 |
4 |
26|164|وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
165 |
0 |
0 |
2 |
26|165|أَتَأْتُونَ ٱلذُّكْرَانَ مِنَ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
166 |
0 |
0 |
7 |
26|166|وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُم مِّنْ أَزْوَٰجِكُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ |
26 |
167 |
1 |
0 |
3 |
26|167|قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَٰلُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُخْرَجِينَ |
26 |
168 |
0 |
0 |
3 |
26|168|قَالَ إِنِّى لِعَمَلِكُم مِّنَ ٱلْقَالِينَ |
26 |
169 |
0 |
0 |
3 |
26|169|رَبِّ نَجِّنِى وَأَهْلِى مِمَّا يَعْمَلُونَ |
26 |
170 |
0 |
0 |
1 |
26|170|فَنَجَّيْنَٰهُ وَأَهْلَهُۥٓ أَجْمَعِينَ |
26 |
171 |
0 |
0 |
0 |
26|171|إِلَّا عَجُوزًا فِى ٱلْغَٰبِرِينَ |
26 |
172 |
0 |
0 |
2 |
26|172|ثُمَّ دَمَّرْنَا ٱلْءَاخَرِينَ |
26 |
173 |
3 |
1 |
5 |
26|173|وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَآءَ مَطَرُ ٱلْمُنذَرِينَ |
26 |
174 |
0 |
0 |
4 |
26|174|إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
175 |
0 |
0 |
1 |
26|175|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
176 |
0 |
1 |
1 |
26|176|كَذَّبَ أَصْحَٰبُ لْـَٔيْكَةِ ٱلْمُرْسَلِينَ |
26 |
177 |
0 |
0 |
1 |
26|177|إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ |
26 |
178 |
0 |
1 |
2 |
26|178|إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ |
26 |
179 |
1 |
0 |
0 |
26|179|فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
26 |
180 |
0 |
1 |
4 |
26|180|وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
181 |
0 |
1 |
2 |
26|181|أَوْفُوا۟ ٱلْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا۟ مِنَ ٱلْمُخْسِرِينَ |
26 |
182 |
1 |
3 |
2 |
26|182|وَزِنُوا۟ بِٱلْقِسْطَاسِ ٱلْمُسْتَقِيمِ |
26 |
183 |
0 |
3 |
2 |
26|183|وَلَا تَبْخَسُوا۟ ٱلنَّاسَ أَشْيَآءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا۟ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ |
26 |
184 |
0 |
0 |
1 |
26|184|وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ وَٱلْجِبِلَّةَ ٱلْأَوَّلِينَ |
26 |
185 |
0 |
1 |
3 |
26|185|قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ |
26 |
186 |
0 |
0 |
3 |
26|186|وَمَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ ٱلْكَٰذِبِينَ |
26 |
187 |
1 |
3 |
3 |
26|187|فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ |
26 |
188 |
0 |
0 |
3 |
26|188|قَالَ رَبِّىٓ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ |
26 |
189 |
0 |
0 |
4 |
26|189|فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ ٱلظُّلَّةِ إِنَّهُۥ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
26 |
190 |
0 |
0 |
4 |
26|190|إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
26 |
191 |
0 |
0 |
1 |
26|191|وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ |
26 |
192 |
0 |
0 |
1 |
26|192|وَإِنَّهُۥ لَتَنزِيلُ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
26 |
193 |
0 |
0 |
1 |
26|193|نَزَلَ بِهِ ٱلرُّوحُ ٱلْأَمِينُ |
26 |
194 |
0 |
0 |
2 |
26|194|عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ ٱلْمُنذِرِينَ |
26 |
195 |
0 |
1 |
1 |
26|195|بِلِسَانٍ عَرَبِىٍّ مُّبِينٍ |
26 |
196 |
0 |
0 |
0 |
26|196|وَإِنَّهُۥ لَفِى زُبُرِ ٱلْأَوَّلِينَ |
26 |
197 |
0 |
1 |
4 |
26|197|أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ ءَايَةً أَن يَعْلَمَهُۥ عُلَمَٰٓؤُا۟ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ |
26 |
198 |
0 |
0 |
1 |
26|198|وَلَوْ نَزَّلْنَٰهُ عَلَىٰ بَعْضِ ٱلْأَعْجَمِينَ |
26 |
199 |
0 |
0 |
4 |
26|199|فَقَرَأَهُۥ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ مُؤْمِنِينَ |
26 |
200 |
0 |
1 |
2 |
26|200|كَذَٰلِكَ سَلَكْنَٰهُ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ |
26 |
201 |
0 |
0 |
2 |
26|201|لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُا۟ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ |
26 |
202 |
0 |
0 |
2 |
26|202|فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
26 |
203 |
0 |
0 |
1 |
26|203|فَيَقُولُوا۟ هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ |
26 |
204 |
0 |
1 |
0 |
26|204|أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ |
26 |
205 |
0 |
1 |
2 |
26|205|أَفَرَءَيْتَ إِن مَّتَّعْنَٰهُمْ سِنِينَ |
26 |
206 |
0 |
0 |
3 |
26|206|ثُمَّ جَآءَهُم مَّا كَانُوا۟ يُوعَدُونَ |
26 |
207 |
0 |
0 |
4 |
26|207|مَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يُمَتَّعُونَ |
26 |
208 |
0 |
0 |
3 |
26|208|وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ |
26 |
209 |
0 |
0 |
2 |
26|209|ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَٰلِمِينَ |
26 |
210 |
1 |
0 |
1 |
26|210|وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ ٱلشَّيَٰطِينُ |
26 |
211 |
1 |
1 |
3 |
26|211|وَمَا يَنۢبَغِى لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ |
26 |
212 |
0 |
1 |
3 |
26|212|إِنَّهُمْ عَنِ ٱلسَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ |
26 |
213 |
0 |
0 |
3 |
26|213|فَلَا تَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ فَتَكُونَ مِنَ ٱلْمُعَذَّبِينَ |
26 |
214 |
0 |
0 |
0 |
26|214|وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ ٱلْأَقْرَبِينَ |
26 |
215 |
0 |
0 |
4 |
26|215|وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
26 |
216 |
0 |
0 |
3 |
26|216|فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ |
26 |
217 |
0 |
0 |
1 |
26|217|وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ |
26 |
218 |
0 |
0 |
1 |
26|218|ٱلَّذِى يَرَىٰكَ حِينَ تَقُومُ |
26 |
219 |
0 |
1 |
0 |
26|219|وَتَقَلُّبَكَ فِى ٱلسَّٰجِدِينَ |
26 |
220 |
0 |
1 |
2 |
26|220|إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ |
26 |
221 |
1 |
0 |
2 |
26|221|هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ ٱلشَّيَٰطِينُ |
26 |
222 |
0 |
0 |
1 |
26|222|تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ |
26 |
223 |
0 |
1 |
2 |
26|223|يُلْقُونَ ٱلسَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَٰذِبُونَ |
26 |
224 |
0 |
0 |
1 |
26|224|وَٱلشُّعَرَآءُ يَتَّبِعُهُمُ ٱلْغَاوُۥنَ |
26 |
225 |
0 |
0 |
3 |
26|225|أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِى كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ |
26 |
226 |
0 |
0 |
2 |
26|226|وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ |
26 |
227 |
0 |
1 |
8 |
26|227|إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَذَكَرُوا۟ ٱللَّهَ كَثِيرًا وَٱنتَصَرُوا۟ مِنۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا۟ وَسَيَعْلَمُ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ أَىَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ |
28 |
1 |
1 |
2 |
4 |
28|1|بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طسٓمٓ |
28 |
2 |
0 |
0 |
1 |
28|2|تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ |
28 |
3 |
0 |
1 |
4 |
28|3|نَتْلُوا۟ عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِٱلْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
28 |
4 |
1 |
4 |
6 |
28|4|إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِى ٱلْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَآئِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَآءَهُمْ وَيَسْتَحْىِۦ نِسَآءَهُمْ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلْمُفْسِدِينَ |
28 |
5 |
0 |
1 |
4 |
28|5|وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱسْتُضْعِفُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ ٱلْوَٰرِثِينَ |
28 |
6 |
0 |
0 |
7 |
28|6|وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَنُرِىَ فِرْعَوْنَ وَهَٰمَٰنَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَحْذَرُونَ |
28 |
7 |
0 |
2 |
5 |
28|7|وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰٓ أُمِّ مُوسَىٰٓ أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِى ٱلْيَمِّ وَلَا تَخَافِى وَلَا تَحْزَنِىٓ إِنَّا رَآدُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ |
28 |
8 |
2 |
0 |
3 |
28|8|فَٱلْتَقَطَهُۥٓ ءَالُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَٰمَٰنَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا۟ خَٰطِـِٔينَ |
28 |
9 |
0 |
1 |
2 |
28|9|وَقَالَتِ ٱمْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّى وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوْ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
28 |
10 |
1 |
1 |
5 |
28|10|وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَىٰ فَٰرِغًا إِن كَادَتْ لَتُبْدِى بِهِۦ لَوْلَآ أَن رَّبَطْنَا عَلَىٰ قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
28 |
11 |
0 |
0 |
1 |
28|11|وَقَالَتْ لِأُخْتِهِۦ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِۦ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
28 |
12 |
0 |
0 |
6 |
28|12|وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ ٱلْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰٓ أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُۥ لَكُمْ وَهُمْ لَهُۥ نَٰصِحُونَ |
28 |
13 |
0 |
0 |
4 |
28|13|فَرَدَدْنَٰهُ إِلَىٰٓ أُمِّهِۦ كَىْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ ٱللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
28 |
14 |
0 |
2 |
4 |
28|14|وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥ وَٱسْتَوَىٰٓ ءَاتَيْنَٰهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ |
28 |
15 |
1 |
2 |
11 |
28|15|وَدَخَلَ ٱلْمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَٰذَا مِن شِيعَتِهِۦ وَهَٰذَا مِنْ عَدُوِّهِۦ فَٱسْتَغَٰثَهُ ٱلَّذِى مِن شِيعَتِهِۦ عَلَى ٱلَّذِى مِنْ عَدُوِّهِۦ فَوَكَزَهُۥ مُوسَىٰ فَقَضَىٰ عَلَيْهِ قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ ٱلشَّيْطَٰنِ إِنَّهُۥ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ |
28 |
16 |
0 |
1 |
2 |
28|16|قَالَ رَبِّ إِنِّى ظَلَمْتُ نَفْسِى فَٱغْفِرْ لِى فَغَفَرَ لَهُۥٓ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ |
28 |
17 |
0 |
0 |
4 |
28|17|قَالَ رَبِّ بِمَآ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ |
28 |
18 |
0 |
4 |
4 |
28|18|فَأَصْبَحَ فِى ٱلْمَدِينَةِ خَآئِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا ٱلَّذِى ٱسْتَنصَرَهُۥ بِٱلْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۥ قَالَ لَهُۥ مُوسَىٰٓ إِنَّكَ لَغَوِىٌّ مُّبِينٌ |
28 |
19 |
1 |
3 |
8 |
28|19|فَلَمَّآ أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِٱلَّذِى هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَٰمُوسَىٰٓ أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِى كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًۢا بِٱلْأَمْسِ إِن تُرِيدُ إِلَّآ أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلْمُصْلِحِينَ |
28 |
20 |
0 |
2 |
6 |
28|20|وَجَآءَ رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ يَسْعَىٰ قَالَ يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّ ٱلْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَٱخْرُجْ إِنِّى لَكَ مِنَ ٱلنَّٰصِحِينَ |
28 |
21 |
0 |
0 |
4 |
28|21|فَخَرَجَ مِنْهَا خَآئِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِى مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ |
28 |
22 |
0 |
3 |
2 |
28|22|وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَآءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّىٓ أَن يَهْدِيَنِى سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ |
28 |
23 |
1 |
3 |
10 |
28|23|وَلَمَّا وَرَدَ مَآءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ ٱلنَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ ٱمْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِى حَتَّىٰ يُصْدِرَ ٱلرِّعَآءُ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ |
28 |
24 |
0 |
1 |
4 |
28|24|فَسَقَىٰ لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّىٰٓ إِلَى ٱلظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّى لِمَآ أَنزَلْتَ إِلَىَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ |
28 |
25 |
0 |
2 |
7 |
28|25|فَجَآءَتْهُ إِحْدَىٰهُمَا تَمْشِى عَلَى ٱسْتِحْيَآءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِى يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَآءَهُۥ وَقَصَّ عَلَيْهِ ٱلْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ |
28 |
26 |
0 |
2 |
3 |
28|26|قَالَتْ إِحْدَىٰهُمَا يَٰٓأَبَتِ ٱسْتَـْٔجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ ٱسْتَـْٔجَرْتَ ٱلْقَوِىُّ ٱلْأَمِينُ |
28 |
27 |
0 |
1 |
6 |
28|27|قَالَ إِنِّىٓ أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ٱبْنَتَىَّ هَٰتَيْنِ عَلَىٰٓ أَن تَأْجُرَنِى ثَمَٰنِىَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَآ أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِىٓ إِن شَآءَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ |
28 |
28 |
0 |
0 |
2 |
28|28|قَالَ ذَٰلِكَ بَيْنِى وَبَيْنَكَ أَيَّمَا ٱلْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَٰنَ عَلَىَّ وَٱللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌ |
28 |
29 |
2 |
4 |
8 |
28|29|فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى ٱلْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِۦٓ ءَانَسَ مِن جَانِبِ ٱلطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ ٱمْكُثُوٓا۟ إِنِّىٓ ءَانَسْتُ نَارًا لَّعَلِّىٓ ءَاتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِّنَ ٱلنَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ |
28 |
30 |
1 |
1 |
7 |
28|30|فَلَمَّآ أَتَىٰهَا نُودِىَ مِن شَٰطِئِ ٱلْوَادِ ٱلْأَيْمَنِ فِى ٱلْبُقْعَةِ ٱلْمُبَٰرَكَةِ مِنَ ٱلشَّجَرَةِ أَن يَٰمُوسَىٰٓ إِنِّىٓ أَنَا ٱللَّهُ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ |
28 |
31 |
0 |
1 |
6 |
28|31|وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَٰمُوسَىٰٓ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ ٱلْءَامِنِينَ |
28 |
32 |
0 |
3 |
8 |
28|32|ٱسْلُكْ يَدَكَ فِى جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَآءَ مِنْ غَيْرِ سُوٓءٍ وَٱضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ ٱلرَّهْبِ فَذَٰنِكَ بُرْهَٰنَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِي۟هِۦٓ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمًا فَٰسِقِينَ |
28 |
33 |
0 |
1 |
2 |
28|33|قَالَ رَبِّ إِنِّى قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ |
28 |
34 |
0 |
2 |
2 |
28|34|وَأَخِى هَٰرُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّى لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِىَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِىٓ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ |
28 |
35 |
1 |
2 |
5 |
28|35|قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَٰنًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِـَٔايَٰتِنَآ أَنتُمَا وَمَنِ ٱتَّبَعَكُمَا ٱلْغَٰلِبُونَ |
28 |
36 |
0 |
3 |
7 |
28|36|فَلَمَّا جَآءَهُم مُّوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَا بَيِّنَٰتٍ قَالُوا۟ مَا هَٰذَآ إِلَّا سِحْرٌ مُّفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِىٓ ءَابَآئِنَا ٱلْأَوَّلِينَ |
28 |
37 |
0 |
1 |
6 |
28|37|وَقَالَ مُوسَىٰ رَبِّىٓ أَعْلَمُ بِمَن جَآءَ بِٱلْهُدَىٰ مِنْ عِندِهِۦ وَمَن تَكُونُ لَهُۥ عَٰقِبَةُ ٱلدَّارِ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ |
28 |
38 |
2 |
1 |
8 |
28|38|وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرِى فَأَوْقِدْ لِى يَٰهَٰمَٰنُ عَلَى ٱلطِّينِ فَٱجْعَل لِّى صَرْحًا لَّعَلِّىٓ أَطَّلِعُ إِلَىٰٓ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّى لَأَظُنُّهُۥ مِنَ ٱلْكَٰذِبِينَ |
28 |
39 |
0 |
1 |
1 |
28|39|وَٱسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُۥ فِى ٱلْأَرْضِ بِغَيْرِ ٱلْحَقِّ وَظَنُّوٓا۟ أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ |
28 |
40 |
0 |
0 |
3 |
28|40|فَأَخَذْنَٰهُ وَجُنُودَهُۥ فَنَبَذْنَٰهُمْ فِى ٱلْيَمِّ فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلظَّٰلِمِينَ |
28 |
41 |
0 |
0 |
4 |
28|41|وَجَعَلْنَٰهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى ٱلنَّارِ وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ لَا يُنصَرُونَ |
28 |
42 |
0 |
0 |
6 |
28|42|وَأَتْبَعْنَٰهُمْ فِى هَٰذِهِ ٱلدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ هُم مِّنَ ٱلْمَقْبُوحِينَ |
28 |
43 |
0 |
2 |
5 |
28|43|وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ مِنۢ بَعْدِ مَآ أَهْلَكْنَا ٱلْقُرُونَ ٱلْأُولَىٰ بَصَآئِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
28 |
44 |
0 |
1 |
5 |
28|44|وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ ٱلْغَرْبِىِّ إِذْ قَضَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَى ٱلْأَمْرَ وَمَا كُنتَ مِنَ ٱلشَّٰهِدِينَ |
28 |
45 |
1 |
1 |
6 |
28|45|وَلَٰكِنَّآ أَنشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ ٱلْعُمُرُ وَمَا كُنتَ ثَاوِيًا فِىٓ أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا۟ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتِنَا وَلَٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
28 |
46 |
1 |
0 |
9 |
28|46|وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ ٱلطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِن رَّحْمَةً مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّآ أَتَىٰهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
28 |
47 |
0 |
2 |
8 |
28|47|وَلَوْلَآ أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةٌۢ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا۟ رَبَّنَا لَوْلَآ أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ ءَايَٰتِكَ وَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ |
28 |
48 |
0 |
3 |
10 |
28|48|فَلَمَّا جَآءَهُمُ ٱلْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا۟ لَوْلَآ أُوتِىَ مِثْلَ مَآ أُوتِىَ مُوسَىٰٓ أَوَلَمْ يَكْفُرُوا۟ بِمَآ أُوتِىَ مُوسَىٰ مِن قَبْلُ قَالُوا۟ سِحْرَانِ تَظَٰهَرَا وَقَالُوٓا۟ إِنَّا بِكُلٍّ كَٰفِرُونَ |
28 |
49 |
0 |
0 |
4 |
28|49|قُلْ فَأْتُوا۟ بِكِتَٰبٍ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ هُوَ أَهْدَىٰ مِنْهُمَآ أَتَّبِعْهُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ |
28 |
50 |
0 |
1 |
10 |
28|50|فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُوا۟ لَكَ فَٱعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَآءَهُمْ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ ٱتَّبَعَ هَوَىٰهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ ٱللَّهِ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ |
28 |
51 |
0 |
0 |
2 |
28|51|وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ ٱلْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
28 |
52 |
0 |
0 |
4 |
28|52|ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ مِن قَبْلِهِۦ هُم بِهِۦ يُؤْمِنُونَ |
28 |
53 |
0 |
1 |
6 |
28|53|وَإِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِهِۦٓ إِنَّهُ ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّنَآ إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلِهِۦ مُسْلِمِينَ |
28 |
54 |
0 |
2 |
6 |
28|54|أُو۟لَٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُم مَّرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا۟ وَيَدْرَءُونَ بِٱلْحَسَنَةِ ٱلسَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَٰهُمْ يُنفِقُونَ |
28 |
55 |
0 |
2 |
7 |
28|55|وَإِذَا سَمِعُوا۟ ٱللَّغْوَ أَعْرَضُوا۟ عَنْهُ وَقَالُوا۟ لَنَآ أَعْمَٰلُنَا وَلَكُمْ أَعْمَٰلُكُمْ سَلَٰمٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِى ٱلْجَٰهِلِينَ |
28 |
56 |
0 |
0 |
4 |
28|56|إِنَّكَ لَا تَهْدِى مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَهْدِى مَن يَشَآءُ وَهُوَ أَعْلَمُ بِٱلْمُهْتَدِينَ |
28 |
57 |
1 |
0 |
11 |
28|57|وَقَالُوٓا۟ إِن نَّتَّبِعِ ٱلْهُدَىٰ مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَآ أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا ءَامِنًا يُجْبَىٰٓ إِلَيْهِ ثَمَرَٰتُ كُلِّ شَىْءٍ رِّزْقًا مِّن لَّدُنَّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
28 |
58 |
1 |
2 |
8 |
28|58|وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍۭ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَٰكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّنۢ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ ٱلْوَٰرِثِينَ |
28 |
59 |
0 |
1 |
7 |
28|59|وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ ٱلْقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِىٓ أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُوا۟ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِى ٱلْقُرَىٰٓ إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَٰلِمُونَ |
28 |
60 |
0 |
0 |
5 |
28|60|وَمَآ أُوتِيتُم مِّن شَىْءٍ فَمَتَٰعُ ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِندَ ٱللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰٓ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
28 |
61 |
0 |
1 |
9 |
28|61|أَفَمَن وَعَدْنَٰهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَٰقِيهِ كَمَن مَّتَّعْنَٰهُ مَتَٰعَ ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ مِنَ ٱلْمُحْضَرِينَ |
28 |
62 |
0 |
0 |
4 |
28|62|وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآءِىَ ٱلَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ |
28 |
63 |
0 |
0 |
4 |
28|63|قَالَ ٱلَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ ٱلْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰٓؤُلَآءِ ٱلَّذِينَ أَغْوَيْنَآ أَغْوَيْنَٰهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَآ إِلَيْكَ مَا كَانُوٓا۟ إِيَّانَا يَعْبُدُونَ |
28 |
64 |
0 |
1 |
5 |
28|64|وَقِيلَ ٱدْعُوا۟ شُرَكَآءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا۟ لَهُمْ وَرَأَوُا۟ ٱلْعَذَابَ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا۟ يَهْتَدُونَ |
28 |
65 |
0 |
1 |
5 |
28|65|وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَآ أَجَبْتُمُ ٱلْمُرْسَلِينَ |
28 |
66 |
0 |
1 |
4 |
28|66|فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ ٱلْأَنۢبَآءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَآءَلُونَ |
28 |
67 |
0 |
1 |
6 |
28|67|فَأَمَّا مَن تَابَ وَءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحًا فَعَسَىٰٓ أَن يَكُونَ مِنَ ٱلْمُفْلِحِينَ |
28 |
68 |
0 |
1 |
4 |
28|68|وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَآءُ وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ ٱلْخِيَرَةُ سُبْحَٰنَ ٱللَّهِ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
28 |
69 |
0 |
0 |
4 |
28|69|وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ |
28 |
70 |
0 |
0 |
2 |
28|70|وَهُوَ ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ لَهُ ٱلْحَمْدُ فِى ٱلْأُولَىٰ وَٱلْءَاخِرَةِ وَلَهُ ٱلْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
28 |
71 |
0 |
2 |
8 |
28|71|قُلْ أَرَءَيْتُمْ إِن جَعَلَ ٱللَّهُ عَلَيْكُمُ ٱلَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ ٱللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَآءٍ أَفَلَا تَسْمَعُونَ |
28 |
72 |
0 |
2 |
7 |
28|72|قُلْ أَرَءَيْتُمْ إِن جَعَلَ ٱللَّهُ عَلَيْكُمُ ٱلنَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ ٱللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ |
28 |
73 |
0 |
1 |
5 |
28|73|وَمِن رَّحْمَتِهِۦ جَعَلَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا۟ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا۟ مِن فَضْلِهِۦ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
28 |
74 |
0 |
0 |
4 |
28|74|وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآءِىَ ٱلَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ |
28 |
75 |
0 |
0 |
6 |
28|75|وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا۟ بُرْهَٰنَكُمْ فَعَلِمُوٓا۟ أَنَّ ٱلْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَفْتَرُونَ |
28 |
76 |
0 |
1 |
8 |
28|76|إِنَّ قَٰرُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ وَءَاتَيْنَٰهُ مِنَ ٱلْكُنُوزِ مَآ إِنَّ مَفَاتِحَهُۥ لَتَنُوٓأُ بِٱلْعُصْبَةِ أُو۟لِى ٱلْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُۥ قَوْمُهُۥ لَا تَفْرَحْ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلْفَرِحِينَ |
28 |
77 |
0 |
5 |
4 |
28|77|وَٱبْتَغِ فِيمَآ ءَاتَىٰكَ ٱللَّهُ ٱلدَّارَ ٱلْءَاخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ ٱلدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَآ أَحْسَنَ ٱللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ ٱلْفَسَادَ فِى ٱلْأَرْضِ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلْمُفْسِدِينَ |
28 |
78 |
0 |
1 |
12 |
28|78|قَالَ إِنَّمَآ أُوتِيتُهُۥ عَلَىٰ عِلْمٍ عِندِىٓ أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ ٱللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِۦ مِنَ ٱلْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا وَلَا يُسْـَٔلُ عَن ذُنُوبِهِمُ ٱلْمُجْرِمُونَ |
28 |
79 |
0 |
0 |
4 |
28|79|فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِۦ فِى زِينَتِهِۦ قَالَ ٱلَّذِينَ يُرِيدُونَ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا يَٰلَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَآ أُوتِىَ قَٰرُونُ إِنَّهُۥ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ |
28 |
80 |
0 |
0 |
5 |
28|80|وَقَالَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ ٱللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ ءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحًا وَلَا يُلَقَّىٰهَآ إِلَّا ٱلصَّٰبِرُونَ |
28 |
81 |
0 |
1 |
6 |
28|81|فَخَسَفْنَا بِهِۦ وَبِدَارِهِ ٱلْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُۥ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُۥ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلْمُنتَصِرِينَ |
28 |
82 |
1 |
3 |
6 |
28|82|وَأَصْبَحَ ٱلَّذِينَ تَمَنَّوْا۟ مَكَانَهُۥ بِٱلْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ ٱللَّهَ يَبْسُطُ ٱلرِّزْقَ لِمَن يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِۦ وَيَقْدِرُ لَوْلَآ أَن مَّنَّ ٱللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلْكَٰفِرُونَ |
28 |
83 |
0 |
1 |
1 |
28|83|تِلْكَ ٱلدَّارُ ٱلْءَاخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَٱلْعَٰقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ |
28 |
84 |
0 |
3 |
6 |
28|84|مَن جَآءَ بِٱلْحَسَنَةِ فَلَهُۥ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى ٱلَّذِينَ عَمِلُوا۟ ٱلسَّيِّـَٔاتِ إِلَّا مَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ |
28 |
85 |
0 |
0 |
5 |
28|85|إِنَّ ٱلَّذِى فَرَضَ عَلَيْكَ ٱلْقُرْءَانَ لَرَآدُّكَ إِلَىٰ مَعَادٍ قُل رَّبِّىٓ أَعْلَمُ مَن جَآءَ بِٱلْهُدَىٰ وَمَنْ هُوَ فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ |
28 |
86 |
0 |
0 |
3 |
28|86|وَمَا كُنتَ تَرْجُوٓا۟ أَن يُلْقَىٰٓ إِلَيْكَ ٱلْكِتَٰبُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَٰفِرِينَ |
28 |
87 |
0 |
0 |
2 |
28|87|وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَٱدْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ |
28 |
88 |
0 |
0 |
2 |
28|88|وَلَا تَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُۥ لَهُ ٱلْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
Toplam=52 | Toplam=196 | Toplam=944 |
Toplam=1192